13 Ocak 2015 Salı

ONE MINUTE, MR.PRIME MINISTER


ONE MINUTE, MR.PRIME MINISTER



Tarihi boyunca İslam dininin Batı medeniyeti tarafından mağdur edidiği ilkelliğinde, Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin İslamcı Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris’teki Dayanışma Yürüyüşü’nde İsrail Başbakanı B.Netenyahu’yu gördüğündeki hissiyatını," Sanki tribünde insanlar onu çok heyecanla orada beklemişler gibi onlara el sallıyor. Hangi yüzle oraya gitti, onu da tabii anlamakta zorlanıyorum.Bir defa siz katlettiğiniz yavruların, kadınların hesabını verin" ifadesiyle açıklıyor.
"Batı’nın iki yüzlülüğü ortadadır. İslam dünyasının üzerinde oyunlar oynanıyor. Türkiye, İsrail’in pervasız ve hukuk tanımaz eylemlerine karşı İslam dünyasının ve uluslararası camianın diğer üyeleriyle birlikte mücadele etmeye devam edecektir" diyor.
*
O sırada, Charlie Hedbo saldırısı ardından Fransa İçişleri Bakanı B.Cazeneuve düzenlenen acil güvenlik toplantısında AB yasalarının terörle mücadele için yeterli olmadığı, olası cihatçı saldırıları engellemek için işbirliğini kuvvetlendirme konusunda anlaşmaya varıldığını açıklıyor.
İtalya Başbakanı M.Renzi ortak bir Avrupa Birliği istihbarat servisi kurulmasını önermekte, Almanya İçişleri Bakanı Maiziere askıya alınmış Avrupa Birliği güvenlik yönergesi taslağını tekrar gündeme getirmeye hazırlanmaktadır.
*
Rusya Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı V. Ozerov, Charlie Hedbo saldırısından sonra Avrupalı ülkelerin Rusya ile ilişkilerini değiştirmesi ve terörle mücadele için işbirliği yapması gerektiğini ifade ediyor.
Ozerov, "Şu anki durumda Avrupa liderleri ve AGİT yönetimi esas görevlerinin hiç kimseyi tehdit etmeyen ve etmeyi de hedeflemeyen Rusya’ya karşı ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamak yerine, tüm dünyayı rahatsız eden tehditlerle birlikte mücadele edilmesi olduğunu anlamalı"diyor…
*
Doğrusu, Charlie Hedbo saldırısı Avrupa’nın iki ayağını bir pabuca sokmuştur ama çıkarmak yolunda hızla yeni girişimlerin geliştirildiği de görülüyor.
*
Bir tarafta Ukrayna krizinin arka planı bulunuyor
Avrupa, Rusya’nın NATO’ya ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüştüğü ve NATO’nun bu tehdite karşı var gücüyle mücadele etmesi gerektiği yönünde gelişen düşüncelerle daralıyor.
‘Rusya’nın saldırganlığına’ karşı koymak için NATO/ Rusya Kurucu Senedi’ni tartışılmakta, Avrupa’da işbirliğine dayalı ilişkilerin yürütülemiyeceğine,uyumlu bir ilişkinin söz konusu olmayacağına yönelik inanç giderek kök salmaktadır.
NATO yeni bir strateji oluşturuyor,askeri varlığını Doğu Avrupalı üye ülkelere konuşlandırıyor.
*
Rusya ise NATO’nun doğuya doğru genişlemesini Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgede bir çatışma alanının oluşması anlamında algılıyor.
2009’da Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı Programının, işte Ukrayna’daki çatışmayı tetiklediğini, şimdi Finlandiya’dan Gürcistan ve Azerbaycan’a kadar uzanan geniş coğrafyadaki devletlerin sınırlarının belirlenmesi ve statülerine çözüm getirilmesinde Avrupa -Rusya rekabetinin parlatıldığına inanılıyor.
Nitekim Rusya ile NATO’nun Baltık Denizi ile Karadeniz arasında sınırları barışçıl biçimde belirlemesi neredeyse olanaksız kabul ediliyor.
*
Diğer tarafta Avrupa,Ortadoğu’da petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının bölgesel su yollarından serbest olarak yapılması, başta İsrail-Filistin arasında olmak üzere küresel istikrar,güven, barışa engel oluşturan Suriye krizi çözümünün önemine de sahip çıkıyor.
Bu konuda ABD Başkanı Obama’nın, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisi destekleniyor.
İsrail’in güvenliğine bağlılık başlığı altında İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşması teşvik ediliyor: İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önlemek üzere kararlı bir duruş sergileniyor: Batı’yı tehdit eden İslamcı teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadelede, bölgede kök salmış aşırılık ideolojisiyle, mezhepsel ve siyasi ayrılıklarla da uğraşarak yok etme esaslarına omuz veriliyor.
*
Yoksa,şimdi Charlie Hedbo saldırısı’nın,Ortadoğu’da İslamcı ideoloji ve terörle mücadele için kara harekâtına destek vermeyen Avrupa kamuoyunu ikna edip etmeyeceğinin sonucu mu bekleniyor?
*
Askeri stratejide Ortadoğu’dan İslamcı terörün imha edilmesi harekâtı düpedüz istenmekle sağlanmıyor, tersine birçok özel koşulu gerektiriyor.
Öncelikle bir imha harekâtı bir düşman kuvvetini yalnızca bozguna uğratmak ya da kaçıp kurtulmasına izin vermenin anlamsızlığı üzerine kurulmamalıdır.
Sonuç almak için yeterli hazırlıklar, fırsattan yararlanma, üstün kuvvetlerin toplanması, kuşatma ve yandan çevirme taktikleri, uygun arazi ve düşmana hareket halindeyken ya da dururken ama mevzilerini henüz takviye etmemişken darbeyi indirebilmek vb. unsurların sağlanması gerekiyor.
Bu gerekler yerine getirilmeden sonuç almak olanaksız hale geliyor.
*
O yüzden Ortadoğu’da İslamcı terörün imha edilmesi harekatının kara birliklerinin tekelinden çıkarılarak, manevranın denizde savaş gemileri, havada uçaklar, karada tanklarla yoğun olarak icra edileceği, nükleer silahlar dahil üstün ateş gücünün kullanılacağı, savaşan tarafların birbirlerinin savaşa devam azmini kırmak için hasım ülkelerin derinliklerindeki ekonomik ve sivil hedeflere saldırılacağı,bu suretle savaş alanının genişliğine ve derinliğine büyüdüğü bir tarzda yapılacağını görmek gerekiyor.
*
Böyle bir durumunun kabulü halinde harekâtın Türkiye’nin önerdiği ve Fransa’nın desteklediği "Uçuşa Yasak Bölge;Güvenli Bölge:Eğit-Donat" stratejisi doğrultusunda "Suriye’de 36.paralelin üstünün güvenli bölge olarak" ilan edilmesiyle başlayacağı bellidir.
Bu durumda Türkiye hızla her türlü çözümsüzlüğün çeşitlendiği, bir kıvılcımla alev alacak bir çatışma alanına dönüşüveriyor…
*
Harekâtın giderek AKP iktidarının Türkiye’yi bir zaman Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikalarına sıçrayacağı bilmek için kâhin olmak gerekmiyor.
*
Böylece birincisi; Osmanlı zımnî sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirmek, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmek, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmak,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci, giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini, ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu oluşturmak hedefi sona yaklaşıyor.
*
İkincisi;AKP iktidarının ABD desteği ve İslamcı vizyonuyla Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir strateji izlemesi; sonuçta "bölgeyi kazanan petrolü ve Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Misak’ı Milli topraklarını da kazanır" hayalini sürükleyerek Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesi’ni petrolüyle birlikte Misak’ı Milli topraklarına katma hevesi de sona eriyor.
Belki o toprakların yerli işbirlikçilerinin eline geçmesi süreci başlıyor…
*
Bunun için Rusya Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı V. Ozerov’un deyişiyle, "Avrupa liderleri ve Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı yönetiminin esas görevlerinin hiç kimseyi tehdit etmeyen ve etmeyi de hedeflemeyen Rusya’ya karşı ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamak yerine, tüm dünyayı rahatsız eden tehditlerle birlikte mücadele edilmesi olduğunu anlaması" yetiyor…
*
Bu noktada,
Birincisi,Geçen hafta Erbil’e resmi ziyarette bulunan İran Meclis Başkanı A.Laricani’nin," İran kenarda durmak istemiyor, bölge ile ilişkilerini geliştirmek üzere Irak Kürdistanı ile ikili ilişkileri geliştirmek niyetindeyiz,"
İkincisi Erbil’de, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı M.Barzani’yle görüşen Almanya Savunma Bakanı Leyen’in "Peşmergeleri eğitmeye devam edeceğiz. Bu amaçla 100 uzman askeri Erbil’e gönderiyoruz" açıklamaları dikkat çekiyor.
*
Başbakan Davutoğlu,Charlie Hedbo saldırısı ile sarsılan Avrupa’nın ortasında "Berlin Buluşması"nda binlerce taraftarına, " Bu toprakların artık asli ev sahiplerisiniz. Geçici değil, kalıcısınız "diye sesleniyor…
12.1. 2015
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder