İşte AB Treni ve Yolcuları TÜSİAD, PKK, Şeriatçı İttifakı
Gökçe Fırat
_ Ortaya çıkan Avrupacı “çağdaşlık yolu” herkes tarafından iyi anlaşılmalı. TÜSİAD’ın temsil ettiği tefeci yabancı sermaye acentalarının peşinden, bölücülerle ve gericilerle kolkola yürünecek bir
AB yolu bu. TÜSİAD’lı, MÜSİAD’lı sivil irade ve ANAP’lı, AKP’li, DSP’li siyasi irade! AB’ciler elbette vatansever olamaz
Türkiye’yi AB’ciler mi AB karşıtları mı yönetecek?
Türkiye’nin alınmak istenmediği ve alınmayacağı AB için bunca tartışmanın sürmesinin ne anlamı var diye de düşünülebilir. AB serüveni başlayalı 35 yıl olmuş dahası AB, 10 yıldan önce Türkiye’yi alıp almama tartışmasını başlatmayacağını açıklamışken bunca insan neden AB’yi tarıtışıyor ve AB üzerinden bir saflaşma yaşanıyor?
Sorun Türkiye’nin AB’ye girip girmemesi meselesi olsa, bu konuyu gündeme bile getirmenin anlamı olmazdı. Çünkü Türkiye’nin yakın geleceğinde böyle bir mesele yok. Bugün Türkiye’nin AB’ye girmesi için var güçleriyle çalışanlar dahi bunun farkında. Farkında olmamak da söz konusu olamaz, çünkü AB, yakın dönemde (2008’e kadar) üyelik başvurularını değerlendirmeye alacağı ülkeleri çoktan açıkladı ve Türkiye bu ülkeler arasında yok. O halde bizimkiler neden kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar derseniz, sorunun tam da neden önemli olduğunu anlarız.
Yaşanan AB saflaşması, Türkiye’nin AB’ye üye olması için yapılan bir tartışma değil, Türkiye’yi kimlerin yöneteceği tartışmasıdır. Türkiye’yi ya AB’ciler yönetecek ya da AB karşıtları. AB karşıtlarının Türkiye’yi AB’ye sokmak gibi bir amaçları yok, ancak AB’cilerin de Türkiye’yi AB’ye sokma gibi bir şansları yok. Dolayısıyla her iki seçenekte de, yani Türkiye’yi ister AB’ciler ister AB karşıtları yönetsin, değişen bir şey olmayacak. Ancak bu sadece AB’ye üyelikle ilgili bir durum. Oysa Türk halkı için Türkiye’yi AB’cilerle AB karşıtlarının yönetmesi arasında dağlar kadar fark var.
Ulusal refleksin anlamı
İşte bu farkı ortaya koymak açısından AB tartışması oldukça faydalı. AB’ciler Türkiye’nin artık ulus devlet reflekslerinden sıyrılmasını (yani Sevr paranoyasını atmasını) talep ediyor. Avrupalı olmak diye bir tanımlama yapmaları son derece belirleyici. Avrupalı olmak, gerçekten de ulus devlet refleksinden sıyrılmak anlamına geliyor.
Ancak ulus devlet refleksi denilen şey AB’cilerin iddia ettiği gibi, ülke içinde gerici ve baskıcı bir yönetimin oluşması ve bunun tutucu bir şekilde savunulması değil. Tam tersine ulus devlet refleksi, bir ulusun, sömürgeciliğe karşı refleksidir ve sömürgeleştirmeye karşı bu refleks, kendini, ulus devletler oluşturma olarak ortaya çıkarır. Ulus devletin ortaya çıkışını atlarsanız, ulusal refleks denilen şeyin ne olduğu ortadan kayboluverir ki AB’ciler tam da bunun için çalışmaktadır.
Yüzyılın başında emperyalistler, ezilen ulusları kendi aralarında birer birer paylaşıp sömürgeleştirirken, Avrupa dışında kalan tüm ezilen dünya insanlarının refleksi aynıydı: Emperyalizme karşı çıkmak ve kendi vatanlarında bağımsız devletler şeklinde yaşamak. Tüm ulusal kurtuluş savaşları, işte böyle bir refleksin silaha bürünmüş haliydi.
Bu yüzyılın başında ise aynı emperyalistler, Avrupa dışında kurulan tüm ezilen dünya ülkelerini yeniden sömürgeleştirmek için çalışırken, yüz yıl önce gösterilen o ulusal refleksi kırmaya çalışıyorlar. Ulus devletin çağı geçti propagandasının esas hedefi budur.
AB’cilerin kökü dışarda
O nedenle bugün AB’cilerle AB karşıtlarını ayıran en önemli çizgi ulus ve vatana bakış açısıdır. AB’ciler Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını değil Avrupayı, Türk insanını değil Avrupalıyı savunurlar. AB’ciler kadar kökü dışarda olan ve olduğu da bu kadar açık olan başka bir grup Türkiye tarihinde görülmemiştir. “Vatanseverlik kimsenin tekelinde değil, biz de vatanımızı seviyoruz” diye savunma yapmaları, hiç kimsede tereddüt yaratmamalıdır. Vatanseverlik, kendini bu vatana bağlı hisseden ve kendi kimliğini kendi ulusu ile tanımlayanların tekelindedir. Kendini ne Türk vatanına ne de Türk insanına bağlı görmeyen, Türkiye sınırları yerine birleşik bir Avrupa’yı ve Türk kimliği yerine Avrupalılık kimliğini savunan AB’ciler elbette vatansever olamazlar. Hatta bunların önemli bir kısmı vatan hainidir.
Onu oluşturan vatan ve ulus tanımı reddedildikten sonra vatanseverlikten geriye ne kalır ki? Hele hele vatan ve ulus tanımını reddedip, vatan ve ulus kavramlarını yıkmak için bilinçli bir faaliyet göstermenin adı herhalde vatanseverlik olamaz. Bu vatansever olduğunu iddia eden AB’ci zevatın yazdıklarına çizdiklerine bir bakalım, Türk’e düşmanlıktan en iyisiyle Türk’ü aşağılamaktan başka ne var? Kendi ulusunu bu kadar aşağılayan ve onu Avrupalı yapmaya çalışan insanlar elbette vatansever olamazlar.
Yaşanan saflaşmayı AB’ciler ve AB karşıtları olarak koymak yanlıştır. Bugünkü saflaşma AB’cilerle AB karşıtları arasında değil, AB’cilerle vatanseverler arasındadır. Hem AB’ci hem vatansever olunamayacağı gün geçtikçe daha fazla ortaya çıkacaktır. Bu süreç içinde AB’cilerin yanında saf tutan pek çok kişi hatasını anlayıp vatanseverlerin safına geçecektir.
AB’ciler Apo’cudur
Peki kendi ulusunu aşağılayan ve ona düşmanlık besleyen, kendi vatanının sınırlarını tanımayan AB’ciler Türkiye’yi yönetirse ne olur? Daha doğrusu, Türkiye’nin yönetimi daha fazla AB’cilere bırakılırsa ne olur? İşte bugünkü AB tartışmanın düğüm noktası bu.
Atatürk’ün ölümünden bu yana Avrupa kampında olan ülkemiz insanının bugüne kadar çektikleri ortada. Yoksulluktan, adaletsizlikten falan çok fazla bahsetmenin lüzumu yok. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik çöküşü AB’ciler yarattı. Ama bunu hemen herkes görüyor.
Bugün hemen herkesin göremediği şeyse, ülke yönetimi daha fazla AB’cilerin elinde kalırsa olacaklardır. Bakın AB tartışmasının iki kilit kavramı var, birincisi; Kürtçe eğitim ve yayın hakkı ile Apo’nun asılmaması, ikincisi ise Kıbrıs’ta biraz taviz verilmesi. Bugün bunlar demokratikleşme adımları olarak ortaya konuluyor. Diyelim ki atmaya zorlandığımız bu adımları attık, o zaman neyle karşılaşacağız? Kendi anadiliyle eğitim yapan, televizyon kanalıyla dilbirliği ve direnişi sağlayan ve kendi liderlerine sahip çıkan bir ayrılıkçı hareketin Kürt devleti isteği. Kıbrıs’ta ise bir adım sonrası adanın Yunanlılara terki.
AB’ciler işte tüm bu adımları Türkiye’ye attırmaya çalıştıkları için hiç vatansever olamazlar. Vatan ve ulus düşmanlığının doğal sonucu, PKK liderinin asılmaması için kampanya düzenlemektir. Hatta bugün Apo ile AB’cilerin söylediklerini yanyana koyduğumuzda arada bir fark olmadığını da görürüz. Tek fark AB’cilerin yüzsüzlüğüdür. Bugün AB’ciler elbet vatansever olamazlar ama onlara sadece AB’ci demek de yanılgıdır, çünkü AB’ciler vatansever olmamakla kalmayıp aynı zamanda Apocudurlar.
Türkiye’yi Apo’cular değil vatanseverler yönetecek
Ama halkın büyük çoğunluğu AB’yi istiyor, anketlere bakın diyecekler çıkabilir. Oysa durum hiç de böyle değil. Siz önce seçim sonuçlarına bakın. Türkiye’yi AB’ye sokmak isteyen ve bunun görüşmelerini yapan ANAP ve DYP’ye halkın 1999 seçimlerinde verdiği ders ortada. Kaldı ki o seçimlerde bu iki partiye verilen oylar bile kıstas değildir. Türk halkı, Türkiye’yi AB’ye sokmaya çalışan tüm politikacılara gereken dersi vermiştir ve önümüzdeki seçimlerde de verecektir. Önümüzdeki seçimlerde ya da yapılırsa referandumda bu çok açık ortaya çıkacaktır. Türk halkının referandumda ya da seçimlerde Apoculara oy vereceğini sananları büyük bir bozgun beklemektedir. Hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
http://www.turksolu.com.tr/06/basyazi6.htm
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder