ANGUT
Anne ve baba angut, tek kalan yavrularına özenle uçuş eğitimi verdiler. Nereden ve nasıl yiyecek bulabileceğini, düşmanlarını, angut olarak sahip oldukları zayıflıkları da ellerinden geldiğince öğretmeye çalıştılar.
Sonunda ayrılık günü geldi çattı. Artık yavru angutun anne ve baba anguttan ayrı olarak kendi hayat yoluna devam etmesi gerekiyordu. Bu gece son kez yuvalarında beraber olacaklardı. Şimdiye kadar ailesi yavru anguta birçok şeyler anlatmıştı.
Yavrunun neyi, ne kadar aldığını ölçmek için bu defa, onun merak etiği şeyleri sormasını kendisinden istediler!…
Yavru angutun ilk sorusu:
“Bize niye ‘angut’ diyorlar?” oldu.
Baba angut:
“Bedenimiz hantal, algımız düşük, oldukça safız. Buna ‘iyi niyetli’ diyenler de var, ‘ahmak’ diyenlerde.”
Yavru angut:
“Niye bizim gözlerimiz yanlarda ve birbirinden uzakta, düşmanlarımız olan yırtıcıların gözleri önde ve birbirine yakın?”
“Biz ve bizim gibi tahıl ve ot yiyenler (otçu) grubundan olanların tamamının gözleri yanlardadır. Bunun nedeni, savunma yetenek ve tepkilerimiz zayıf olduğundan, daha geniş bir alanı gözetleme ihtiyacımızdandır. Her türlü tehlikeyi çok önceden fark edebilmemiz ve kaçıp kurtulabilmemiz içindir.”
“Bu; et yiyenlerin ömürleri uzun, ot ve tahıl yiyenlerin ömürleri kısa olur, demek mi?”
“Hayır… İki tarafın da birbirinden üstünlüğü yok. Yırtıcılar devamlı et yedikleri ve et peşinde koştukları için kendi ömürlerini kısaltıyor, ot yiyenler de kolay av olduğu için uzun yaşayamıyorlar.”
Yavru angut:
“Bizim yakın akrabalarımız kimler?”
Anne angut:
“Yeryüzünün her tarafında yaşayan kazlar ve ördekler bizim en yakın hısımlarımızdır.”
“Peki, onların bizimle benzerlikleri ne ?”
“Beslenme yönünden hepimiz aynı şeyleri severiz. Tatlı sulardan hoşlanırız. Uysalız, barışçıyız, itaatkârız, yiyeceğimizi temin edelim başka hiçbir şey umrumuzda değildir. Ama sen, angutlar, kazlar, ördekler arasındaki saflık derecesini öğrenmek istiyorsan, sıralama şöyledir: angutlar, kazlar ve ördekler..”
“O zaman ördek olmak daha iyi!”
“Uzun yaşam ve sayıca daha fazla olup sürüler halinde yaşayabilmek anlamında soruyorsan doğru… Angut ve kazlar miktar olarak ördeklerden daha azdır. Çünkü daha saf ve düşük tepkilidirler, algılarının düşüklüğü nerede ise cesarete yakın pervasızlık sayılabilir. Aksine, ördekler ödlek olduğundan başlarına gelebilecek her şeye karşı hazırlıklıdırlar. Bir gün güneş doğmasa dahi ördekleri ilgilendirmez. Söylediğim gibi, yeryüzü dağılımda angutlar kazlardan, kazlar da ördeklerden daha azdır.”
Yavru angut:
“Neden yılanların, çıyanların, çakalların ve diğer yırtıcıların gözleri bizim yuvamızda?”
Baba angut:
“Bunun yanıtı basit, bizim angutluğumuzdan dolayı onu koruyamamamız.”
“Bana, ‘bunlar insan’ diye gösterdiğiniz, ellerinde gürültü çıkaran demirler bulunan canlılar neyin nesi?”
“Onlar mı? En tehlikeli türdür. Bu türden sadece biz değil, bütün canlılar korkar. Sebebi de ne zaman ve ne yapacakları bilinmediği gibi, kestirilemez de! Bu dediğim kendileri için de geçerlidir. Genelde hayvanlar dövüşürken, kendi türlerini öldürmeyi esirgerler, güçlerini sergilemesi onlara yeter. Fakat bu tür, hiç ihtiyaçları yokken, zevk için en küçük ötücü kuşları vurması bir tarafa, bizzat kendileri bahane yaratarak büyük küçük demeden, türünün yüz binlercesini öldürebilir. Bu cinsi ormanlarda, çayırlarda, dağlarda, çöllerde ve deniz kenarlarında görebilirsin ama, dünyanın her yerinde koloniler halinde topluca, oyalanarak yaşarlar…”
Anne angut:
“Başka merak ettiğin bir şey var mı ?”
“Evet bir tek soru kaldı! Çok şaşırdım! bütün bu bilgeliğe nasıl oluyor da bir angut sahip olabiliyor?”
Anne angut gülerek cevapladı:
“Bunu sormasaydın, senin angutluğundan hiç şüphe duymayacaktım. Eeee… İşte böyle, arada kırk yılda bir de bilgiç angutlara rastlanabiliyor. Angutluğumuza rağmen, belki de bu sayede yeryüzünde varlığını devam ettiriyor…”
“Bize niye ‘angut’ diyorlar?” oldu.
Baba angut:
“Bedenimiz hantal, algımız düşük, oldukça safız. Buna ‘iyi niyetli’ diyenler de var, ‘ahmak’ diyenlerde.”
Yavru angut:
“Niye bizim gözlerimiz yanlarda ve birbirinden uzakta, düşmanlarımız olan yırtıcıların gözleri önde ve birbirine yakın?”
“Biz ve bizim gibi tahıl ve ot yiyenler (otçu) grubundan olanların tamamının gözleri yanlardadır. Bunun nedeni, savunma yetenek ve tepkilerimiz zayıf olduğundan, daha geniş bir alanı gözetleme ihtiyacımızdandır. Her türlü tehlikeyi çok önceden fark edebilmemiz ve kaçıp kurtulabilmemiz içindir.”
“Bu; et yiyenlerin ömürleri uzun, ot ve tahıl yiyenlerin ömürleri kısa olur, demek mi?”
“Hayır… İki tarafın da birbirinden üstünlüğü yok. Yırtıcılar devamlı et yedikleri ve et peşinde koştukları için kendi ömürlerini kısaltıyor, ot yiyenler de kolay av olduğu için uzun yaşayamıyorlar.”
Yavru angut:
“Bizim yakın akrabalarımız kimler?”
Anne angut:
“Yeryüzünün her tarafında yaşayan kazlar ve ördekler bizim en yakın hısımlarımızdır.”
“Peki, onların bizimle benzerlikleri ne ?”
“Beslenme yönünden hepimiz aynı şeyleri severiz. Tatlı sulardan hoşlanırız. Uysalız, barışçıyız, itaatkârız, yiyeceğimizi temin edelim başka hiçbir şey umrumuzda değildir. Ama sen, angutlar, kazlar, ördekler arasındaki saflık derecesini öğrenmek istiyorsan, sıralama şöyledir: angutlar, kazlar ve ördekler..”
“O zaman ördek olmak daha iyi!”
“Uzun yaşam ve sayıca daha fazla olup sürüler halinde yaşayabilmek anlamında soruyorsan doğru… Angut ve kazlar miktar olarak ördeklerden daha azdır. Çünkü daha saf ve düşük tepkilidirler, algılarının düşüklüğü nerede ise cesarete yakın pervasızlık sayılabilir. Aksine, ördekler ödlek olduğundan başlarına gelebilecek her şeye karşı hazırlıklıdırlar. Bir gün güneş doğmasa dahi ördekleri ilgilendirmez. Söylediğim gibi, yeryüzü dağılımda angutlar kazlardan, kazlar da ördeklerden daha azdır.”
Yavru angut:
“Neden yılanların, çıyanların, çakalların ve diğer yırtıcıların gözleri bizim yuvamızda?”
Baba angut:
“Bunun yanıtı basit, bizim angutluğumuzdan dolayı onu koruyamamamız.”
“Bana, ‘bunlar insan’ diye gösterdiğiniz, ellerinde gürültü çıkaran demirler bulunan canlılar neyin nesi?”
“Onlar mı? En tehlikeli türdür. Bu türden sadece biz değil, bütün canlılar korkar. Sebebi de ne zaman ve ne yapacakları bilinmediği gibi, kestirilemez de! Bu dediğim kendileri için de geçerlidir. Genelde hayvanlar dövüşürken, kendi türlerini öldürmeyi esirgerler, güçlerini sergilemesi onlara yeter. Fakat bu tür, hiç ihtiyaçları yokken, zevk için en küçük ötücü kuşları vurması bir tarafa, bizzat kendileri bahane yaratarak büyük küçük demeden, türünün yüz binlercesini öldürebilir. Bu cinsi ormanlarda, çayırlarda, dağlarda, çöllerde ve deniz kenarlarında görebilirsin ama, dünyanın her yerinde koloniler halinde topluca, oyalanarak yaşarlar…”
Anne angut:
“Başka merak ettiğin bir şey var mı ?”
“Evet bir tek soru kaldı! Çok şaşırdım! bütün bu bilgeliğe nasıl oluyor da bir angut sahip olabiliyor?”
Anne angut gülerek cevapladı:
“Bunu sormasaydın, senin angutluğundan hiç şüphe duymayacaktım. Eeee… İşte böyle, arada kırk yılda bir de bilgiç angutlara rastlanabiliyor. Angutluğumuza rağmen, belki de bu sayede yeryüzünde varlığını devam ettiriyor…”
Gün ağarırken vedalaştılar. Yavru angut bir daha hiç göremeyeceği anne ve babası ile yuvalarının bulunduğu kayalıklara son bir kez baktıktan sonra, bir hamlede birkaç metre yükseldi, kanatlarını iki yana sabitleyerek, vadinin derinliğine, bilinmeze doğru süzüldü…
“Bu metin Osman Pamukoğlu’nun 2008′de yayınlanan ANGUT isimli kitabından alınmıştır.”
http://hepar.org.tr/angut-3.aspx
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder