11 Ekim 2014 Cumartesi

CUMHURBAŞKANINI DEĞİL, CUMHURİYET REJİMİNİ OYLAYACAĞIZ..

CUMHURBAŞKANINI DEĞİL, 
CUMHURİYET REJİMİNİ OYLAYACAĞIZ..


Yeni Türkiye’nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacı ile mütenasip olacaktır. Artık yeni Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları dahilinde egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)
Bu coğrafyada, stratejik konuma sahip Anadolu topraklarında, cihan imparatorluğu kurmuş 76 milyonluk bir milletin yönetimi  kolay değildir. Türkiye’nin zirvede yer alan yöneticileri sıradan bir kişi olamaz. Olmamalıdır.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimine katılan üç ismi dikkate almadan Cumhurbaşkanı makamının nasıl biri tarafından doldurulması gerektiği hususunda neler söylenmiş olduğunu görelim;
- Yüce Allah, Kur’anı Kerim En’am Suresi 123’üncü Ayetinde Meal’en; “ Ve işte böylece her ülkenin önde gelenlerini, hile ve entrika peşinde koşan suçlular durumuna sokarız; ama çevirdikleri entrikalar yalnız kendi aleyhlerine olur; ve onu da anlamazlar.” Buyurmuşlardır. Bunun tefsiri şöyledir; “ Önemli kimseler olduklarına inanmaları onları az veya çok eleştiriye kapalı hale getirdiğinden ‘ önde gelenler ’ kural olarak, kendi davranışlarının ahlaki yönlerini sorgulamakta diğer insanlardan daha az istekli olurlar; ve bunun sonucu olarak kendilerini daima haklı görmeleri, onları çoğu zaman büyük hatalar yapmaya sevk eder.” Görüldüğü gibi ülke yönetimine gelen kişilerin seçiminde titiz davranılması gerektiği Allah’ın kitabında yer almıştır.
– Batı Hun İmparatoru Atilla; “ 
Türklere liderlik eden kişiler cesur ve korkusuz olmalıdırlar. Liderler iyi zamanlarda olduğu kadar belirsiz dönemlerde ve tehlike karşısında da cesaretle hareket etmesini bilmelidir.” ifadesi ile liderin temel vasfını vurgulamıştır.
- Selçuklu Veziri Nizamü’l-Mülk, iyi devlet adamlığının nasıl olması gerektiğini pek çok misalle açıkladığı SİYASETNAME kitabında özetle; “Padişah; fermanı altında bulunan kullarının idaresini başkalarına havale edemez. Halkın işinden gafil olamaz. Mümkün olduğu kadar onların durumlarını gizli ve açık sormalı, uzun elleri kısaltmalı, zalimlerin zulmünü onların üzerinden kaldırmalıdır. Padişahlar daima halkın adaleti ve refahı için, işlere şahsi menfaâtini düşünmeyen perhizkârları ve Allah’tan korkanları memur etmelidirler.”diyerek çok detaylı bir tanımlama yapmaktadır. 
- Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi ölüm döşeğinde iken oğlu Orhan Bey’e vasiyetinde benzer temaları işlemiştir; “ Adaletli ol, iyi adam ol, merhametli ol.  Bütün teb’anı eşitlik üzerine koru. Allahı tanımayan, kazancını içkiye veren kimselere devlet işlerinde vazife verme; verirsen yüzü kara olarak ahirete gelesin. Zira bu tip insanlar Allahın gazabına müstehâk olduklarından, işlerinde hayır ve başarı olmaz. Bunlar millete iyi muamele etmezler ve rüşvet almaya meyyâl olurlar. Memleket ve millet bundan zarar görür. Bilmediğini bilenden sor… ” 
- Timur, devlet hizmeti verilecekler için; “Herkesin kıymetini, bulunduğu mevkiyi ve her şeyin ölçüsünü bilerek buna uygun görev verilmelidir” öğüdünü verir.
- Atatürk, üst düzey devlet hizmetinde görevlendirilecek kişilerin vasıflarını NUTUK’ta ve pek çok yerde vurgulamıştır. Bunlardan birkaçı şöyledir;
“ Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üzerine çıkartacağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin” ( Nutuk-S. 607) 
“ Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdir edebilmede ehliyet sahibi olmak birinci şarttır.” (1927) 
“ İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede meclis sizin arzularınızı yapmaya ve lâyık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır” (1923)
Elbette, milletimize yön veren bu sözlerden alınacak  dersler vardır.
Cumhurbaşkanı seçeceğimiz kişi yürürlükteki  anayasamıza göre yemin edecek ve bu anayasanın emrettiği görevleri yapacaktır. Anayasanın 104. maddesi Cumhurbaşkanına; “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir…” direktifini vermektedir.
            Bugün, yakın çevremizde ibretle izlediğimiz iç savaşlarda Müslüman kanı yine Müslümanlar eliyle oluk gibi akıtılmaktadır. İçeride ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde devlet hakimiyeti çözüm süreci adı altında PKK terör örgütüne devredilmiştir. Türk Toplumu, bizzat Cumhurbaşkanı adayı olan  Başbakan Erdoğan eliyle “ taraf olmayan bertaraf olur” sloganı kullanılarak  bizden olanlar- ötekiler şeklinde keskin çizgilerle ayrılmıştır. Devlet yönetiminde olduğu iddia edilen paralel yapıyı temizliyoruz gerekçesi ile devletin tüm kademelerinde memur kıyımı devam etmekte tecrübeye dayanan devlet hizmetleri askıya alınmaktadır.  Anayasa Mahkemesi dışında Yargı sistemi AK Partinin tam kontrolu altına girmiş ve vatandaşın yargıya olan güveni sıfırlanmıştır.
            İşte bu durumda  Türkiye yeni cumhurbaşkanını seçecektir. Bu seçimde Türk halkının öncelikli ihtiyacı; ülkede birlik, beraberlik, bütünlüğün sağlanması ve bozulan huzurun geri getirilmesidir. Milletçe kavgaya ve çatışmaya değil huzura, süküna ve birliğe ihtiyacımız vardır.
            Cumhurbaşkanlığına adayı Başbakan Erdoğan, dünkü Vizyon Açıklama toplantısında anayasal görevini kabul etmediğini “ İki taraf var. Biri Devlet, diğeri Millet. Ben Milletin tarafında olacağım!” şeklinde tekrar vurgulamıştır. Sanki milletle devletin birbirinin içinde olan unsurlar değil, birbiri ile çatışan iki taraf olduğunu belirtmiştir. Bu çok yanlış ve tehlikeli bir düşüncedir. Bu kafa yapısı ülkeyi hızla bölünme sürecine sürükler.
Kürt vatandaşlarımızı temsil eden parti tarafından cumhurbaşkanı adayı olan Selahattin Demirtaş ise hiç çekinmeden “ Anayasanın üniter yapısını değiştirerek Kürlere özgürlük getirecek bir yapının oluşturulması için siyaset yaptıklarını, PKK’nın terör örgütü değil, siyasal bir yapı olduğunu” bildirmektedir.
Bu durumda sağduyulu vatandaşlarımızın; bu seçimde mutlaka sandığa gitmekten ve oylarını mevcut anayasadan gelen haklarını sonuna kadar kullanacağını vurgulayan, Atatürkçü Düşünce ve laiklik ilkesinden asla taviz vermeyeceğini israrla dile getiren bilge kişi ve bilim insanı  Ekmeleddin İhsanoğlu’na vermekten başka seçenekleri kalmamıştır.
Halkın ilk defa doğrudan katılacağı 10 Ağustos Cumhurbaşkanı seçim sandığından çıkan sonuçlar sadece Cumhurbaşkanı tayin etmeyecektir. Bu seçimde oylarımızla Türkiye’nin rejimine  ve milletin geleceğine sahip çıkılacaktır.
Adayların seçiminde yapılan yanlışlıkların sorgulanması geride kalmıştır.
-          Şimdi her Türk vatandaşı sandığa gitmeli, gitmeyenleri uyarmalıdır.
-          AKP dönemindeki tüm seçimlerde görmeye alıştığımız sandık hileleri ile mücadele edilmeli ve oylarımız korunmalıdır.
-          Halkımız ; huzura, güvene, birliğe, üniter yapının devamına, laik bir hukuk devletinin muhafaza edilmesine  evet demelidir.
            Sonuç olarak; Türk halkının 10 Ağustos’ta, tüm milletimizi ve devletin bütün Anayasal organlarını kucaklayarak onları milli hedeflerimiz doğrultusunda yönlendirme görevini başarıyla yapabilecek ve tarafsız kalabilecek Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Beyi cumhurbaşkanı olarak seçeceğine inanıyorum.

Dr. Tahir Tamer Kumkale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder