Bir pusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bir pusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2019 Çarşamba

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 10

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 10


4. SONRASI (SEÇMECECİLİK ve LİNÇ) 

Sabah olduktan sonra askerî sahada kurulan tuzaklar hedeflerine ulaşmıştı. Ardından masum Türk Silahlı Kuvvetleri personelini şimdi adliye ve idarenin ortaklaşa hak ve hukuk tecavüzleri bekliyordu. 

Bunlar da çok şiddetli, çabuk ve yüksek sesle yapıldı ki kimse muhalif bir imada, eylemde, söylemde bulunamasın, sorgulayamasın. 

Daha hiçbir şeyin ne olduğu bile belli değilken, gözaltından adliyeye götürülürken meydanlarda toplanmış insanların arasından nakledildiler ki psikolojik olarak bitirilsin ler. Memuriyetten, bir daha bu topraklarda onurlu bir şekilde yaşayamayacak formatta ihraç edildiler ki çocukları bile acı çeksin. 

İtibarsızlaştırma ve sosyal linç o denli şiddetli yapıldı ki eşler kocalarından, çocuklar babalarından, ana-babalar yavrularından, akrabalar kardeşlerinden şüphelenir hale getirildi. 

Buna karşılık kendilerine pusu kuran silah arkadaşları ve komutanları da ajitasyon, yalan beyan, gerçeğe aykırı ifadeler, tutarsız ve sahte belgelerle kahramanlaştırıldı. 

Soruşturmalar ve kovuşturmalar süresince “otomatik yalan söylüyor” ön kabulüyle hareket edildi. 

Gemi jurnallerinde yer alan deliller karartıldı, aynı fiili yapan kişiler için tutuklama ve ihraçta seçmece davranıldı. Bilgi alma tutanakları hazırlanırken, ifadeler alınırken yöneltilen sorularda seçmece davranıldı. 

Örneğin Levent Kerim Uça’yı etkileyen sorularda seçmececilik yapıldı. 

TCG TUFAN’ı Levent Kerim Uça’nın telefondan verdiği şifahi-sözlü emriyle seyre kaldıran İrfan İskender’e Bilgi Alma Tutanağı’nda “Komutanlık ehliyetinin olup 
olmadığı” soruldu, cevaben de “olduğu” belirtilmiştir. 

Halbuki burada saklanan gerçek şuydu: Ayhan Bay’dan emir alan Levent Kerim Uça, tuzağın ortaya çıkmaması için tüm gemilerin seyre çıkarılması gerekmesine binaen o gün seyre hazır nöbetçi gemi olan ama ilginç bir şekilde komutansız bulunan TCG TUFAN’ı da seyre kaldırmalıydı. Bunun için birkaç saat önce başka bir geminin komutanı iken ayrılışını yapmış bulunan İrfan İskender’i aradı ve gemiyi seyre kaldırmasını emretti. 

İrfan İskender’in ise artık “komutan” vasfı yoktu. Bu durum bir emirle görevden geçici olarak uzaklaştırılan bir subayın artık emir verme yetkisinin kalmayışından daha ciddi bir “yetkisizlik” durumuydu. 

Hatta Levent Kerim Uça ve Haluk Baybaş 16 Temmuz 2016 günü Önder Öngör’e “Ayhan Bay’ın FETÖ’cü olduğunu bilmiyor musun, neden onun emirlerine uydun” diye çıkışmışlardı. Levent Kerim Uça ve Haluk Baybaş’ın, Ayhan Bay’ın sınıf arkadaşı olmalarına rağmen FETÖ’cü olduğunu kimseyle paylaşmamışlar hatta onun emriyle gemileri seyre kaldırmışlar sonra da tüm suçu Önder Öngör’ün üzerine atma bayağılığını sergilemişlerdi. 

Levent Kerim Uça yılların mesleki birikimi nedeniyle tabi ki bu detayları biliyordu ama aynı kesinlikle de biliyordu ki kendisini nasıl olsa ilerleyen süreçte kurtaracak komutanları ve arkadaşları vardı. Dolayısıyla TCG TUFAN’ı yetkisiz bir subayı yetkisizce ve kanuna aykırı bir şekilde gemi komutanı yetkileriyle donatıp bir gemiyi seyre kaldırdı, 4 gemiyi de Gölcük limanına dönmesi gerekirken Marmara’ya geri döndürdü. 

Ardından da raporlara-belgelere bu konular hep sanki Levent Kerim Uça yasal bir görevlendirme yapmış gibi gösterildi, Levent Kerim Uça da terfi ettirilerek amiral yapıldı. 

İhlal edilen haklar karşısında seçmece tavır sergileniyor, CMK’da savcıya verilen “şüphelilerin haklarını savunma” sorumluluğu hiç dikkate alınmadan iddianameler hazırlanıyordu. 

Tüm süreç iftira ve gerçeğe aykırı beyanlar üzerinden yönetildi. Bu beyanlar resmi makamları ele geçirenlerce evrak formatında gönderilince sadece bir “yazılı beyan” iken resmi belge muamelesi gördüler. 

Halbuki yazılı da olsa onlar beyandı ve o beyanları hazırlayanlar da 15-16 Temmuz gecesinde denizdeki pusuyu, sonrasında da adli ve idari hile ve tuzakları yönetenler di. 

5. SONUÇ 

Bir tasfiye uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en hain terör olayı; çok üst düzey komutanların devletlerine ve milletlerine ihanet pahasına, 300 kişinin 
öldürülmesi, binlerce vatandaşımızın yaralanması pahasına; bilerek ve isteyerek, öncesinde, esnasında ve sonrasında sayısız hile, tuzak ve kasıtla gerçekleştirildi. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genlerine müdahale edilerek menfaatçilik, pusuculuk, bireylere odaklı itaat, değerler yerine menfaatler doğrultusunda hareket, masum kişilerin kendilerini aşıp çocuklarına varan bir nefret ve vahşet ikame edildi. 

O gece donanmada tüm gemiler aynı anda ve ortakça seyre çıkarıldı, sonrasında Kuvvet Komutanı ve Donanma Komutanı başta olmak üzere “kapalı çevrim” tesis edilerek bazı gemi komutanları ikaz edilip diğerlerinden ayrıldılar. 

Bu arada olan biteni anlamayıp direktif isteyenlere bu iki komutan başta olmak üzere kendileriyle işbirliği içinde hareket eden diğer tuzakçılar hep oyaladılar, “bekle, emir vereceğim” dediler ama o emri bir türlü vermediler. 

Aksaz’da paralel karargah kurup tuzağı yönettiler. 

Ertesi sabahtan itibaren infaz listelerini savcılıklara verip masum askerleri tutuklattılar. Bu savcıların, Donanma Komutanlığının verdiği infaz listeleri doğrultusunda başlattıkları soruşturmalar ve Cihat Yaycı’nın geliştirdiği başka kriterler bahane edilerek bu askerler memuriyetten ihraç edildiler. 

Deniz Kuvvetleri’nin kendisinin verdiği infaz listeleri üzerinden soruşturma açılıp soruşturma nedeniyle ihraçlar yapılıp ardından da iddianamede “ihraç edilmiştir” 
diyerek bir hukuksuzluk kısır döngüsü üzerine adli yaptırımlar devam etti. 

Geçen süre içerisinde hürriyetleri elinden alınan çok sayıda masum askerle ilgili gerçekleri ise iddianameler yayınlanıp eklerinde gemi jurnalleri, seyir plotları, ifade tutanakları gibi belgeler ortaya dökülünce görebildik. 
Kısaca, Türk Deniz Kuvvetleri’nin komutanları yaptıkları haince bir pusu planıyla masum askerleri pusuya düşürmüşlerdi. Tam bir vatana ihanet örneğiydi. 
Hakimler ve savcılar da, gözlerinin önündeki 2500 civarındaki kişinin ifadeleri, yüzlerce sayfalık askeri belgeler, dilekçeler, pusuyu itiraf eden yüzlerce sayfalık beyanlar ortada olmasına rağmen Türkiye’deki bu linç atmosferinde vatan hainliği yapan komutanlarla birlikte hareket ettiler. 

Hukuk bütün temel kaide ve ilkelerine aykırı olarak daha önce hukuk kullanılarak haksızlığa maruz kaldığını iddia eden kişi ve gruplarca iğfal edilmiş, aynı standart ve rutin işlemleri yapanların bir kısmı kahraman diğer kısmı vatan haini ilan edilmiş, hukuk insanları bilerek ve ısrarla bu grubun kasıtlı yönlendirmeleri ve aldatmaları ile hukuk katlinin mümessili olmuşlardır. 

Tarafsız ve adalet terazisini esas alan objektif ve tutarlı bir yaklaşımla bakabilen herkesin aklının ve vicdanının kabul edeceği gibi hain darbe girişimi ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyenler şu anda Türkiye’deki hakim güçler ve onlardan emir alan yasal görünümlü ama illegal kanun tanımazlardır. 

Biliyoruz ki, kanunsuzluk ve hukuksuzluk sonsuza dek süremeyecek!..

Biliniz ki, burada paylaşılan ve açıklanan belgeler, var olanların çok azı!..


***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 8

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 8



TCG ORUÇ REİS Komutanı Dz. Kur. Yb. Güray Çerman Donanma Komutanı’nı aradığında “Ben sana emir vereceğim emrimi bekle” diye emir verdi. Sonra o emir bir türlü gelmedi. Sonra da Güray Çerman ve subay olan eşi birlikte memuriyetten ihraç edildiler… 

Donanma Komutanlığı Harekat Başkanı Dz.Kur.Kd.Alb. Mustafa Bardakçı, Hayrettin İmren üste kontrolü ele geçirince Yalçın Payal’dan direktif istedi. Payal “mukavemet etmeyin, emir bekleyin” dedi. 

Yine Donanma Komutanlığı Harekat Başkanı Dz.Kur.Kd.Alb. Mustafa Bardakçı; Hayrettin İmren, Nazmi Ekici ve Ayhan Bay’ın kaçma hazırlığı içinde olduğunu 
öğrenince Yalçın Payal’dan bir daha direktif istedi. Payal “bir şey yapmayın, sadece takip edin, emir bekleyin” dedi. 

Daha sonra, yakalayamayacakları belli olmasına rağmen sadece “şov” maksatlı 2 hücumbotu, Aksaz’dan Gölcük’e müdahale eden Bnb. Berke Uraz vasıtasıyla amiralleri kaçıran SG-19 botunun peşine taktılar. 

Tabi sadece şov maksatlı olunca yakalama atraksiyonu da birilerinin kahramanlaştırılmasından başka bir tek amaca hizmet etti: Bir binbaşıya yaptırdıklarını Donanma’nın Harekat Başkanı olan Mustafa Bardakçı’ya yaptırmayarak onu pasifize edip sonra da Yalçın Payal imzalı usulsüz bir evrakla “sıkıyönetim mesajı yönünde irade göstermiştir” deyip Mustafa Bardakçı’yı tutuklatabildiler. 



Halbuki Mustafa Bardakçı’nın personeli, kendilerine “amirlerinizden darbeye destek mahiyetinde emir aldınız mı” manasındaki sorulara hep “hayır almadık” diye cevap vermişlerdir. 

TCG GÖKSU’ya komuta eden Dz.Kur.Yb.Hakan Sasa, Kuvvet Komutanı’ndan direktif istediğinde “direktif vereceğiz, emir bekleyin” cevabını aldı ama o direktif bir türlü gelmedi. Halbuki Kuvvet Komutanı o gece 150 civarında telefon görüşmesi yaptığını iddia ediyordu. 

TCG FATİH Komutanı Dz.Kur.Yb.Mehmet Ali Yağış, Donanma Komutanı’na “komutanım herkesin kafası karışık, telsizden çağrı/anons yapıp denizdeki tüm 
birlikleri ikaz edeyim mi?” dediğinde “anonsu başkasına yaptıracağız, sen bekle” cevabını aldı. Böyle bir anons da hiç yapılmayarak gemilerdeki kafa karışıklığı devam ettirildi. 

AKH Komodoru Sebahattin Çoruk olayları sorgulamaya başladığında Aykar Tekin “sen benim sesimi tanımıyor musun, ben Kuvvet Komutanı ile irtibat halindeyim, benim emirlerim onun emirleridir” dedi. Sebahattin Çoruk’a böyle diyen Aykar Tekin, yine aynı Sebahattin Çoruk’a emrindeki 3 gemiyi Mersin, Antalya ve Alanya önlerindeki karakol sahalarında bulundurma emrini veren Aykar Tekin’di. 

İlginç bir şekilde Aykar Tekin’in tuzakları Özden Yazıcıoğlu ile birlikte yönettiği Aksaz’da ciddi bir soruşturma yapılmadı. Sadece Foça ve Gölcük’te soruşturmalar yapılıp infazlar gerçekleştirildi. 

Foça’da savcı gelip ifade aldı ve kimleri alacaklarına karar verdi. Bundan dolayı da tüm gemi komutanları davanın şüphelisi yapıldı. Öyle olunca da kayırılması gereken gemi komutanlarından da “sanık” durumuna düşenler oldu. 

Gölcük’te ise Donanma Komutanlığı müdahale ederek özellikle TCG BÜYÜKADA Komutanı başta olmak üzere “güvenilir” diye kategorize edilen kişilerin soruşturmalara dahil edilmemesini sağladı. 

“Beklet ve pasifize et” adımlarından sonraki infazlarla ilgili ise şu hususlar dikkat çekicidir: 

Donanma Komutanlığı o gece Ayhan Bay’ın doğrudan emir verdiği Hamdi Toker gibi kayırılması gerekenleri kayırabilmek için gelen savcı ve kolluk personelini üsten içeri almadı, dışarıda bekletti. Bu bekletme esnasında daha önceden hazırlanmış infaz listelerinin son kontrolleri yapıldıkça masum askerler peyder pey savcılığa göndertilip tutuklatıldı. 


Belge 21 Donanma Komutanlığının kimlerin gözaltına alınacağına karar verdiğinin belgeleri… Üstteki belge Ali İhsan Gürler’in, alttaki ise Mustafa Bardakçı’nın mahkeme evrakından alınmıştır. Ali İhsan Gürler bu belgede 26 
Ağustos 2016 tarihli savcılık yakalama kararına istinaden gerçekleştirilecek işlemde Donanma Komutanlığının listeye müdahale ettiği, Mustafa Bardakçı da Gölcük Cumhuriyet savcısı tarafından bir listenin istendiğini belirtmektedirler. Yani Gölcük’teki infazlar savcıların kendi soruşturmaları neticesinde değil Donanma Komutanlığının düzenlediği, tadil ettiği, müdahale ettiği listeler üzerinden gerçekleşmiştir. Hakim’in tutuklamayı yaparken “nedenini sonra öğrenirsin” cevabı da Türkiye’de hukuk insanlarının ne kadar hukuk kaygısı taşıdıklarının ayrı bir göstergesi olmuştur. 

3.5. “Yem” Mesajla Gemileri Ateş Altına Atma 

Deniz Kuvvetlerinde 15-16 Temmuz gecesi gerçekleşen en haince hazırlanmış tuzaklardan birisi, Yalçın Payal isimli ve Donanma Komutanlığında Kurmay Başkanı olarak görev yapan şahsın sadece fırkateynlere gönderttiği bir CHAT mesajı idi. Mesajda kısaca “Yalçın Payal emridir, bu emri alan gemiler limana dönecektir” diyordu. 

Aynı Yalçın Payal, daha önce de belirtildiği üzere, Donanma çapında SABKOR Hazırlık Durumunu yükselten ve bir daha indirmeyen Yalçın Payal’dı. 

Yalçın Payal’ın gönderttiği mesaj hilelerle doluydu: 

Kendisinin denizdeki birliklere emir verme yetkisi yoktu Mesajda kelime oyunu yapılmış “Yalçın Payal emridir” denilmişti. Cümlenin böyle kurulması subaylara öğretilen durum muhakemesi kapsamında “size emretme yetkisi taşımayan bir kişinin verdiği bu emri dikkate almayın” demektir. 


Belge 22 Yalçın Payal’ın “limana dönün” emrine rağmen dönmeyen Hamdi Toker’e Donanma Komutanı’nın önceden, diğer gemi komutanlarına ya da komodorlara direktif vermezken “bölgeden ayrılma” diye direktif verdiğinin belgesidir. Bu belge Donanma İddianamesinin eklerindeki yer alan evraklar arasındaki Hamdi Toker’in Bilgi Alma tutanağından alınmıştır. 

Bu CHAT mesajını gönderirken “tüm gemiler limanlarına dönsün” demiyor “sadece emri alan birlikler dönsün” diyordu. Yani kimse kimseye emri iletmeyecek, emri doğrudan alan gemi dönecek demekti. 
Emir de sadece tutuklanan gemi komutanlarının olduğu fırkateynlere gönderildi. Diğer gemiler emri alamadılar. Örneğin hücumbotlarda zaten bu CHAT sistemi 
kurulu olmadığından teknik olarak da alamazlardı. Dolayısıyla hücumbotlar emri yerine getirmediklerinde “bizde sistem yok, mesajı almadık, dönmedik” diyerek 
kurtulacaklardı. Bazı gemilerde de sistem hiç devreye girmemişti. TCG TURGUTREİS’te olduğu gibi o gemilere de “sistemi 2’nci Komutan kapattırdı” diye iftira atıldı. 

Kayırılan gemilerden TCG BÜYÜKADA komutanı hem korunmalıydı hem de bu mesajdan sorumlu olmamalıydı. Ona da Donanma Komutanı “sen bölgede kal” diye emir verince geri dönme sorumluluğundan kurtuldu. 

Mesaj konusunda her gemiye ayrı muamele yapıldığı da iddianame yayınlandıktan sonra ortaya çıktı. 

Aslında Deniz Kuvvetleri’nde ana muhabere vasıtası CHAT değil “BROADCAST” tabir edebileceğimiz telsiz muhaberesidir. Telsiz muhaberesi için İstanbul Radyo bile on yıllardır kullanılan bir ara vasıtadır. Yani Bülent Bostanoğlu ya da Veysel Kösele İstanbul Radyo’ya cep telefonuyla bağlanıp oradan uluslar arası telsiz frekanslarını kullanarak sadece Marmara denizi değil dünyanın tüm denizlerindeki savaş gemilerimize emir verebilirlerdi. Yapmadılar. Onun yerine kapalı çevrimden seçmece yaparak birilerine “sen sıkıyönetim mesajına uyma, sen kimseye bilgi verme, sen benden emir bekle” diye tek tek iletişim kurdular. 

Donanma İddianamesinin ekinde yer alan seyir kayıtları evrakında TCG BÜYÜKADA gemisinin seyir plotları, J-CHAT kayıtları, gemi jurnalinin 15 ve 16 Temmuz günlerine ait olan kısmı, Köprüüstü Müsvedde Jurnali ve SHM jurnali bulunmaktadır. Seyir plotları ve J-CHAT kayıtları haricinde diğer tüm hayati belgelerin, bir uzman gözüyle okunduğunda sonradan düzenlendiği de açıkça anlaşılmaktadır. Burada, konuyu uzatmamak için bu detaylara girilmeyecektir. 

Mesajda “limana dönün” denilmesine rağmen Hücumbotlar da, Aksaz’dan emir-komuta hiyerarşisinde yeri olamayan Berke Uraz isimli bir binbaşı vasıtasıyla telefonla yönlendirilip “Gölcük emniyetli değil, Gölcük’e gitmeyin” diyerek Karamürsel önlerine demirletildiler. Böylece onlar da korunmuş oldu. 

Daha sonraki süreçte sadece İzmir ve Gölcük’te soruşturma başlatıldı. Aksaz bölgesi için ciddi sayılacak hiçbir soruşturma açılmadı. Aksaz bölgesindeki soruşturma birkaç kişiyle sınırlı tutuldu. Eğer gemilerin seyre çıkarılmasını içerecek şekilde ciddi soruşturmalar açılsaydı, Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu’nun “güvendiğim komodor” dediği Aykar Tekin’in içeriği suç teşkil eden eylemleri açığa çıkacaktı. 

Şimdi gelelim söz konusu 02.33 mesajının neden “en haince hazırlanmış tuzak” olduğunun izahına… 

Öncelikle denizdeki birliklere komutada emir verme yetkisine sahip olmayan kişilerin emirleri yerine getirilmez. Denizdeki birliklere emir verilirken “Deniz Kuvvetleri Komutanı, Donanma Komutanı, Harp Filosu Komutanı emri” diye verilseydi emir yasal olurdu. Buna rağmen emir öyle verilmiyor. Donanma Kurmay Başkanı’nın emri şeklinde veriliyor. 

Bu teknik detayları geçelim ve esas konuya gelelim. 

TCG GÖKOVA Komutanı Yb. Resul Öztürk, neler olup bittiğini anlayabilmek için Donanma Harekat Merkezi’ni arayıp vardiya amiri Ufuk Koç’tan bilgi istiyor. Ufuk Koç kendi ifadesinde yazmadığı bir bilgiyi veriyor: Gölcük limanına giren gemilere ateş açılacak! 

Bu konuşma 02.30’da gerçekleşiyor. Demek ki “limana giren gemilere ateş açılacak” anonsu 02.30’dan daha önce yapılmıştır. 

Bu bilgi tüm resmi evraklarda, belgelerde, iddianamenin metninde, Donanma İdari Tahkikat ve Deniz Kuvvetleri Bilirkişi raporlarında karartılıyor. 

Limana Dönünce ne olacak? 

TCG BORA limana dönüyor ama yanaşamadan kaçmak zorunda kalıyor. Sahilde bulunan silahlı askerler direk gemiye bir tehdit teşkil ediyorlar. 

Belge 23 Gölcük'e gidecek gemilere ateş açılacağının 02.30'dan önce bilindiğinin belgesi. Gemilere yetkisiz Yalçın Payal’ın “limana dönün” emrini ileten Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç’un, “limana dönecek gemilerin vurulacağını" bile bile bu emri ilettiği görülmektedir. Ayrıca “limana dönün” emrini veren makam, gemi komutanının “nasıl hareket edelim” sorusuna ise cevap vermemiştir. Çünkü cevap verse kurulan pusu açığa çıkacaktır. 
Bu belge, Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan “Gemilerin Seyir Kayıtları” başlıklı evrakın içerisinde, TCG GÖKOVA Gemi Jurnalinden alınmıştır. 

TCG BORA da bir hücumbot ama ona diğer hücumbotlara yaptıkları gibi “Gölcük emniyetli değil, limana gitme” demediler ve bir savaş gemisi ateş altında kalma gibi bir tehlikeyi göz göre göre yaşamış oldu. 

Eğer 02.33’te verilen emirle Marmara’daki 12 gemi limana dönse mutlaka bir çatışma olacak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personeli arasında ölen ve yaralananlar olacak, gemi kazaları yaşanacak, belki gemilerdeki yüzlerce tonluk yakıt veya cephane nedeniyle TÜPRAŞ’ı tehlikeye atacak şekilde infilaklar gerçekleşecekti. 

TCG FATİH gemisinin Komutanı’nın ifadelerine göre Komodor Dz.Kur.Kd.Alb. Önder Öngör, emrindeki gemilere “limana dönülmemesini” emretmiştir. Bu gemiler TCG ORUÇREİS, TCG SALİHREİS, TCG KEMALREİS ve TCG TURGUTREİS’tir. 

Denizdeki diğer gemilerin durumu şöyledir: 

5 tanesi Levent Kerim Uça’nın emrindedir (TCG YAVUZ, TCG FATİH, TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG TUFAN), Levent Kerim Uça bu gemilere “limana dönün” 
dememiş, hepsini denizde tutmuştur. Kamarada kilitli kalmasının bu konuda tesiri yoktur zira tüm gemi kayıtları ve yüzlerce şahıs ifadesinden görülen o gece her şeyin cep telefonları üzerinden yönetildiğidir. Dolayısıyla kamara kapısını kilitlemelerinin konuya bir tesiri yoktur. 

TCG BÜYÜKADA Donanma Komutanı’nın emri gereği denizde kalmıştır, 

TCG GÖKSU Komutanı Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa, sınıf arkadaşı olan Dz.K.K. Emir Subayı Özkan Gülömür üzerinden Kuvvet Komutanı Bostanoğlu’na direktif talebini iletmiş ama Bostanoğlu Aksaz’daki binbaşıyla konuşurken bir Fırkateyn Komutanı’nın bu kadar masum bir talebine cevap vermeyerek maiyetini kaosa sevk etmek üzere hareket etmiştir. 

TCG GÖKOVA Komutanı ise Gölcük’te ateş altında kalacağını bildiğinden çok düşük süratle hem emrin gereğini yerine getirip hem de gemisini tehlikeye 
atmayacak ara bir çözüm bularak intikale geçmiştir. 


9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 7

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 7


Bir başka örnek Aykar Tekin’dir. 

Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan resmi belgelere göre TCG GELİBOLU’da bir “Tuzak Yönetim Merkezi” tesis edildiği ve tuzağın buradan yönetildiği anlaşılıyor. 

Bu merkezle ilgili olarak Dz.Bnb. Murat DİNÇEL’in doldurduğu Bilgi Alma Formu’ndan şunları öğreniyoruz: 

Aksaz’dan Bnb. Berke URAZ aramıştır. Kendisi oradaki bir hücumbotun komutanıdır. TCG GELİBOLU fırkateyninde bir “Komuta Merkezi” kurulmuştur. 
Bu Komuta Merkezi’nde Albaylar Aykar Tekin ve Özden Yazıcıoğlu ile geminin komutanı Ali Tuna Baysal bulunmaktadır. 
Bu Komuta Merkezi’ndeki adı geçen subayların, kimsenin ulaşamadığı Deniz Kuvvetleri Komutanı ile doğrudan irtibatları vardır. 

Bu Komuta Merkezi ne yaptı, onu açıklayalım. 

Hatırlarsanız Recep Bülent Bostanoğlu savcılığa verdiği ve internette de yayınlanan ifadesinde bir çok isim arasında Aykar Tekin’i de sayarak “süreci güvendiğim komodor Aykar Tekin’le yönettim, 150’den fazla telefon görüşmesi yaptım, böylece o gün Deniz Kuvvetleri’nde kimsenin zarar görmemesini sağladım” demişti. 

Bnb. Murat Dinçel’in ifadesinde de bu irtibatın gerçek olduğunu, Marmara’daki hücumbotlarla Aksaz’daki Berke Uraz ve adı geçen Komuta Merkezi üzerinden Kuvvet Komutanı’nın irtibatta olduğunu görüyoruz. Bunun yanında böyle bir “süreci yönettim, hayatları kurtardım” beyanının pratik karşılığına baktığımız zaman acaba gerçekten Recep Bülent Bostanoğlu doğru mu söylüyor onu göreceğiz. 

Recep Bülent Bostanoğlu’nun o gece süreç yönetiminde yaptıklarının pratik sonucu şunlardır: 

Kendi harekat başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun arayınca cevap vermemiş, aynı amiral yanındaki emekli bir koramiralin telefonundan Recep Bülent Bostanoğlu’nu aradığında ise cevap vermiştir. Kendi Harekat Başkanı “Komutanım emriniz nedir?” dediğinde ise “benden emir bekle” demiştir. 

Belge 18 TCG KALKAN gemisinin Komutanı Dz.Bnb. Murat DİNÇEL’in kendi el yazısıyla doldurduğu Bilgi Alma Formu. Form Aksaz'dan, Türkiye'nin 3 denizindeki gemileri seyre kaldıran Aykar Tekin'in bir Paralel Komuta 
Merkezi işlettiğinin belgesidir. Donanma İddianamesi eklerinde yer alan ve Donanma Komutanlığının Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği bir evraktan alınmıştır. 

Deniz Kuvvetleri Karargahı’ndan Tuğamiral İrfan Arabacı aradığında Kuvvet Komutanı ulaşılamazdır. 
Bunun yanında karargaha gitmeyen Tümamiral Macit Arslan, Albay Bülent Olcay aradığında ise ulaşılabilirdir ve onlara “karargaha gitmeyin, emniyetli bir yerde 
durun” emrini vermiştir. TCG GÖKSU’ya o gece komuta eden Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa arayıp direktif istediğinde vermemiş, geri dönüş de yapmamıştır. 



Belge 19 Aykar Tekin'in kendisinden emir bekleyen AKH Komodoru’na "sen bana ulaşamazsın, ben istersem sana ulaşırım" diyerek o gecenin seçmece hareketlerinden birini açık ve ispat etmesi. Bu belge, AKH Komodoru olarak 
görev yapan Dz.Kur.Kd.Alb. Sebahattin Çoruk’un 24 Temmuz 2016 tarihli Bilgi Alma Tutanağının 4’üncü sayfasından alıntıdır. 

Bunun yanında Marmara’daki 3 hücumbotun (TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG TUFAN) komutanlarının ifadelerine, gemilerin jurnallerine bakıldığında “Deniz 
Kuvvetleri Komutanı emri gereği güvenilmeyen kişilerle konuşulmayacağı” şeklinde bir direktifin beyan edildiği görülüyor. Mersin’deki 3 geminin Mersin’den kaldırılıp birinin Mersin, birinin Alanya diğerinin de Antalya açıklarında karakol sahasında emir beklemesi direktifinin verildiği görülüyor. 
Eğer sahilde gemilere karşı bir terör tehdidi söz konusu ise sadece sahilden açık denize çıkıp uygun bir yerde beklemek yeterlidir. İzmir ve Marmara’da bu yapılmıştır. Mersin’de ise Aykar Tekin millerce uzak mesafelere, Antalya ve Alanya’ya gemi gönderilmesini emretmiştir. 

Mersin’deki durum bununla sınırlı değildir. 

Güney Görev Grup Komutanı Vekili Aykar Tekin, emrinde görev yapan ve o sırada 3 gemi ile Mersin’de bulunan AKH komodoru Dz.Kur.Kd.Alb. Sebahattin Çoruk’a hem de sıkıyönetim mesajını aldıktan sonra seyre kalkma emri verip sonra ulaşılmaz oluyor ve arada da “sen bana ulaşamazsın, ben sana ulaşırım” diyordu. Yani, Marmara’daki bir gemi komutanı binbaşı “Aykar Tekin’le irtibat halindeyim” derken, o gece Aykar Tekin’in emrinde hareket eden bir komodor onunla devamlı irtibat kuramıyordu. 

Aykar Tekin tarafından gemilerin seyre kaldırılması, kendisinin Sıkıyönetim Direktifi geldikten sonra “bana ulaşamazsınız, ben size ulaşabilirim” diyerek ortadan kaybolması, aslında TCG GELİBOLU’da, emir komuta zinciri içerisinde olmayan ve görev itibarı ile gemide bulunması son derece şaşırtıcı olan Alb. Özden Yazıcıoğlu ile birlikte bulunması, TCG GELİBOLU’nun muhabere sistemleri tüm gemilere ulaşmaya ve mesaj gönderme ile irtibat kurmaya elverişli iken bu sistemlerden denizdeki gemilerin uyarılmaması, sadece telefon vb. ile ve sadece seçilmiş kişilerle irtibat kurulması ayrıca sorgulanması gereken konular olmasına rağmen Aykar Tekin korumaya alındı. 

Alb. Aykar Tekin, Sıkıyönetim Direktifini görmesine rağmen bu emri vermiştir, yani her şeyi bilerek yapmıştır. Zaten 15 Temmuz’dan sonraki dönemde “darbe’nin olacağının 4-5 ay öncesinden bildiğini” gemi komutanlarıyla yapılan bir toplantıda ifade etmesi de bunun başka bir ispatıdır. 

İşte Recep Bülent Bostanoğlu’nun “güvendiğim komodor Aykar Tekin’le yönettim” dediği süreç bu süreçtir, bu süreç yönetiminin gerçekleştirilmesinde kullanılan Komuta Merkezi de aslında sadece bir Tuzak Yönetim Merkezi’dir. 

Bu gerçeklerin kısaca karşılığı şudur: Recep Bülent Bostanoğlu, Aykar Tekin, Berke Uraz, Özden Yazıcıoğlu ve diğer isimler sadece denizdeki her şeyden habersiz diğer silah arkadaşlarına ve yüzlerce Mehmetçik’e tuzak kurmuşlardır ki bu eylemin askeri literatürdeki karşılığı “vatana ihanet” ile ifade edilir. 

3.4. Beklet!.. Pasifize et!.. Ve infaz et!.. 

Biraz önceki başlıkta izah edildiği gibi o gece izlenen esas yöntem direktif isteyeni bekletmek, pasifize edip bir şey yaptırmamak ve ertesi gün de tutuklattırmaktı. 

Bu başlık bir bakıma öncekinin özeti ve tekrarıdır. 

O gece komutanlarını arayan çoğu kişiye “bekle, mukavemet etme, sadece takip et, benden emir bekle, sadece benim emrimi bekle” şeklinde emirler verildi. Bunun yanında bazılarına ise “demirle, Gölcük’e gitme, Gölcük güvenli değil, YAVUZ’u takip et, SG-19’u takip et, engelle” gibi icraî emirler verildi. 

Kime “benden emir bekle” dendiyse o kişi bekletildi, pasifize edildi ve ertesi günden itibaren “darbe karşıtı bir şey yapmadı, darbe karşısında pasif kaldı” denilerek tutuklandı, ihraç edildi, insanca ve onurlu bir şekilde yaşama haklarından ailesiyle birlikte mahrum bırakıldı. 

Kime icraî emir verildiyse o da “ben ne emir verdiysem onu uyguladı, darbecilerin karşısında durdu” şeklinde kahramanlaştırılıp korundu, kollandı, terfi ve taltif ettirildi. 

Örnekler: 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun’un kendi aramasına cevap vermeyen Kuvvet Komutanı Bostanoğlu, aynı amiral emekli bir koramiralin telefonundan arayınca cevap verdi ve Sinan Azmi Tosun’un direktif talebine “benden emir bekle” diye karşılık verdi. Sonra o emir bir türlü gelmedi. Lojistik Destek Gemileri Komodoru Dz.Kur.Kd.Alb. Bahadır Gündoğdu, Donanma Komutanı’nı arayıp direktif isteyince “benden emir bekle” cevabı verdi. Sonra o emir bir türlü gelmedi. Sadece 02.32’de arayıp denizde kalmayı düşündüğünün bir emaresi olarak “bir yakıt gemisini seyre hazırla” emri geldi. O da iddianamede sanki Bahadır Gündoğdu, Kösele’yi aramış gibi gösterildi. 

Belge 20 Donanma Harekat Başkanı Mustafa Bardakçı'nın emrindeki personelin "bize kimse darbeye destek manasına gelecek şekilde emir vermedi” dediğinin delili. Donanma İddianamesi eklerinde yer alan Bekir Sıtkı Aydınkaptan’ın ifadesinin 4’üncü sayfasından alınmıştır. Bu soru Donanma çapında 2500 civarında kişiye sorulmuş hepsinden aynı 
cevap alınmıştır: BİZE KİMSE DARBEYE DESTEK TALİMATI VERMEDİ! 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 5


15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 5



DZ. KUR. KD. ALB. ÖNDER ÖNGÖR’E ATILAN İFTİRA 

Belge 11 Tüm gemileri seyre kaldırıp sonra suçu Önder Öngör işlemiş gibi göstermenin belgesi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, Erhan Aydın, Yıldıray Ene, Hakan Gömengil, Cem Yiğit Emirkadı, Aytaç Gelgeç isimli subaylara 
hazırlattığı iftira belgesidir. Belge Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Bilirkişi Raporu adıyla hazırlanıp 3 Ocak 2017’de Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. 

15 Temmuz akşamı Deniz Kuvvetlerine bağlı toplam 22 gemi seyre çıkarıldı ve bu gemilerden sadece 4’üne (TCG TURGUTREİS, TCG ORUÇREİS, TCG SALİHREİS VE TCG KEMALREİS) Önder Öngör kumanda ediyordu. 

Bu 4 gemiden TCG TURGUTREİS ve TCG SALİHREİS’e verdiği tek emir “gemileri limandan çıkarıp emniyetli bir yere demirleyin” şeklindedir ve bu 2 gemi de sadece bunu yapmıştır. 

TCG ORUÇREİS’e verdiği tek görev Donanma Komutanının korunması kapsamında yakın destek sağlama görevidir, başka bir tek emir yoktur; sadece o gemide bulunmuştur. 

TCG KEMALREİS’e de, gece 01.30-02.30 saatleri arasında Donanma Komutanı’nın TCG YAVUZ’a intikal ederken onu takip ettiği yönünde ihbar alınması üzerine Adalar Bölgesi’nde sinsi taarruz botlarının olabileceği ve bu botların denizdeki birliğe asimetrik terör saldırıları gerçekleştirebileceği ihtimaline istinaden meskun mahallerden 7 km mesafede ve açık deniz sahasına doğru, içinde mühimmat olmayan eğitim mermileriyle caydırma atışı yaptırmıştır. İddianamede bu atış sanki karaya doğru, meskun mahalde, vatandaşları korkutmak üzere yapılmış gibi sunulmuştur. 

Geri kalan 18 gemiden hiçbirine Önder Öngör emir vermemiş, kumanda etmemiştir. 

Buna rağmen Erhan Aydın, Yıldıray Ene, Hakan Gömengil, Cem Yiğit Emirkadı, Aytaç Gelgeç isimli subayların imzasıyla Önder Öngör’e iftira atılarak “tüm gemilere o kumanda” etti bilgisi adli makamlara gerçeğe aykırı ve adil yargılamayı etkileyecek şekilde, vahim bir suç mahiyetinde bildirildi. 

Başta Dz.Kur.Kd.Ab. Erhan Aydın olmak üzere subay üniforması giyen bu müfteri şahıslar hala kollanmakta, hala iftiralarla masum askerleri infaza devam etmektedirler. 

Erhan AYDIN, Bilirkişilik Kanunu’na her yönüyle aykırı kurulan, çalışan, raporlayan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Heyetinin başı olarak oldukça normal karşılanabilecek olayları; “hayatın normal akışına aykırı”, “donanma örf adetlerine aykırı” diye nitelendirip “terör suçu” saydırıp müebbet hapis
cezalarının olmayan altyapısını icat etmeye çalışmıştır. 

Gerçekte 15-16 Temmuz gecesi Donanma’da hayatın akışına aykırı yaşanmış birçok somut olay mevcuttur. 

Başlıcaları; 

Bir Deniz Kuvvetleri Komutanının telefonunu kapatıp otopark otopark gezmesi, Bir Donanma Komutanının valiyi reddedip gemiye çıkması, Sadece 
birkaç özel kişinin bu komutanlara ulaşmasına müsaade edilmesi, Harp Filosu Komutanı İskender Yıldırım’ın gemileri aramak yerine Merkez Komutanlığından 
döner sipariş etmesi, Yalçın Payal’ın gemileri ateş altına alacak şekilde “yem” mesaj göndermesi, Aykar Tekin’in Mersin’deki gemileri bile zorla seyre kaldırtıp 
Antalya ve Alanya önlerinde karakol sahası tesis etmesi, Levent Kerim Uça’nın darbe mesajı gelince “hayırlı olsun, otoritenin emrindeyiz” deyip sonra özel 
kişileri uyarması, Yine Levent Kerim Uça’nın TCG YAVUZ Komutanı’na “silah alın” deyip sonra iddianameye “silahlı taşıdıkları” diye yazdırılması, 
Veysel Kösele’nin Vodafone kayıtlarına göre 02.36’da TCG ORUÇREİS Komutanı ile daha TCG YAVUZ’a çıkmamışken konuşması ve “benden emir bekle” 
deyip bir daha emir vermemesi, Daha önemlisi 02.32’de Lojistik Komodoru Bahadır Gündoğdu’ya “bir gemini seyre hazırla” diye donanma gemilerini denizde tutma niyetinde olduğunu belirtmesi. 

Bu liste çok uzayabilir… 

3.3. İletişimde ve Emir/Bilgi Vermede Seçmececilik ve “HTS Analiz Raporu” 

İddianamelerin hemen hepsinde şu ortak cümle bulunmaktadır: “Şüphelinin, hakkında soruşturma yürütülen birçok kişiyle HTS kaydı vardır.” 

Bu şu demek oluyor: 

O gece ve sonrasında kiminle cep telefonu üzerinden bir görüşme yaptıysanız bu görüşme sizin tarafınızı belirleyen ana ölçütlerden biri olarak kullanıldı. 

“HTS Analiz Raporu” denilen şey sadece bir tuzaktı. Şöyle ki; 

Bu çok sayıda denilen kişiler, tutuklanan askerlerin amirleri, memurları, en az 13-14 yaşından beri birlikte oldukları meslek arkadaşları, eşleri, çocukları, akrabaları, çocuklarının okulunun öğretmenleri, müdürleri ve sairdir. 

Tarihimizin en hain terör olayının gerçekleştiği 15-16 Temmuz günü ve gecesinin Deniz Kuvvetleri açısından en dikkat çeken özelliği şuydu: Ne kadar yetkili, karar verici pozisyonundaki makam sahibi komutan varsa hepsinin kendini ULAŞILAMAZ kılması, seçmece olarak bazı kişiler kendilerine ulaşırken istemedikleri kişilerin kendilerine ulaşamamasıdır. 

Bu ulaşılırlığı ve ulaşılamazlığı sağlayan ana unsur da “güvenilir” veya “güvenilmez” damgasıyla çok önceden yapılan fişlemelerde etiketlenmiş olmaktır. 

Örneğin Donanma İddianamesinin TESPİTLER klasöründe yer alan belgelerden TCG KALKAN gemisinin jurnalindeki 2 sayfaya baktığımızda iletişim ve emir vermede nasıl masum personele tuzak kurulduğunu ve işletildiğini görüyoruz. 

Hatırlayalım: Deniz Kuvvetleri Komutanı gemiler seyre kalkarken telefonunu kapatıyor, son gemi İzmit Körfezi’nden çıkışını tamamlayınca telefonunu açıyor. Böylece en kritik anda kimse Kuvvet Komutanı’na “gemiler neden çıkıyor, ne oluyor” diye soramaz hale getiriliyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeline kurdukları tuzak anlaşılamıyor. 

Deniz Kuvvetleri Komutanı, ifadesinde “O gece, söz konusu görüşmelere ilişkin resmi kayıtlara göre kendi telefonumdan toplam 80 dakika süren 62 adet, emir subayımın telefonundan toplam 77 dakika süren 78 adet resmi telefon görüşmesi yaptığımızı daha sonra öğrendim.” diyor. 

Yani tıpkı Cihat Yaycı’nın … adet kriterle ben personeli infaz ediyorum deyince savcının soruşturmayı kapatması gibi Deniz Kuvvetleri Komutanı da “şu kadar sürede bu kadar telefon görüşmesi yaptım” deyince kurtarılıyor. 

Belge 12 Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın, emrindeki Türk Silahlı Kuvvetleri personeline bilgi vermek, onları uyandırmak yerine bilgi saklayarak, iletişimde seçmeceli ve kayırmacı davranılmasını emrederek dönen dolaplardan haberi olmayanları tuzağa düşürmek üzere verdiği emrin kanıtı. Donanma İddianamesi eklerinde yer alan seyir kayıtları içerisindeki TCG KALKAN gemisinin jurnalinden alınmıştır. 

Basit bir hesapla dakikada 1 telefon görüşmesi demektir ki bu Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu’nun ne kadar zeki, çevik ve ahlaklı bir Oramiral veya KAMU GÖREVLİSİ olduğunu gösteriyor. 

Bu zeki, çevik ve ahlaklı kamu görevlisi 157 dakika veya 140 telefon görüşmesi yapıyor ama karargahtaki ya da denizdeki hiçbir üst düzey Komutan, komodor ya da gemi komutanıyla görüşmüyor. 

Bunun sebebini de TCG KALKAN’ın gemi jurnalinde 03.50 satırında okuyoruz: DzKK “güvenmediğiniz kişilerle görüşmeyin” diye Aksaz’daki bir binbaşıya emir vermiş. 

Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu bu davranışı sadece gemilere karşı sergilemiyor. Kendi Harekat Başkanı’na karşı da sergiliyor. 

Örneğin Deniz Kuvvetleri iddianamesinde yazdığına göre Dz.K.K.lığı Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun, senelik izindeyken kuvvet komutanına telefon ediyor ulaşamıyor ama sonra emekli bir koramiral üzerinden arayınca ulaşıyor. 

Önemli olduğu için tekrar ifade edelim: Dz.K.K.lığı Harekat Başkanı Sinan Azmi Tosun’un telefonla araması karşısında Kuvvet Komutanı kendi Harekat Başkanı’nın bu aramasına cevap vermeyip aynı masada bulunan emekli bir koramiralin aramasına cevap veriyor. 


Tümamiral Sinan Azmi Tosun, kuvvet komutanından önce de Donanma Komutanı Veysel Kösele’yi 23:00 sıralarında yani Levent Kerim Uça’nın mesaja nüfuz ettiği sıralarda arıyor. Veysel KÖSELE darbeden haberinin olmadığını söylüyor. Halbuki daha 21.30’dan itibaren gemilerin kalktığını, Yalçın Payal’ın Donanma Komutanlığı çapında SABKOR Durumunu yükseltip Donanmaya bağlı tüm askeri birliklerde güvenlik tedbirlerinin artırıldığını biliyordu. Veysel Kösele de darbe konusunda binlerce askerin bilgilendirilmesi, uyarılması, uyandırılması konusunda bir emir vermiyor! 

Sinan Azmi Tosun o görüşmelerde yanındaki diğer general ve amiralleri de telefonunun hoparlörünü açıp görüşmeye şahit yaparak Kuvvet Komutanı’ndan ve Donanma Komutanı’ndan direktif istiyor ve “bekle” cevabını alıp ertesi gün tutuklatılıyor. 

Bu davaların tüm sanıkları aynı tuzağa düşürülüyor. Sonra dosyada karşımıza tüm son 5-6 yılın tüm görüşmelerinden seçmece yapılıp “….’la HTS kaydı” çıkıyor. 

Doğrudan gecenin ilk saatlerinden itibaren “güvenilmez” filtresine takılıp ulaşamadığı Kuvvet Komutanı’na dolaylı bir yolla, bir emekli koramiralin telefonuyla aradığında ulaşabilen Harekat Başkanı’nın aldığı cevap o gecenin en tılsımlı direktifi olan “bir şey yapma, benden emir bekle!” şeklinde oluyor. 

Aynı cevap Yalçın Payal’ın Mustafa Bardakçı’ya “komutanım Hayrettin İmren üssü kontrolüne aldı, ne emredersiniz” dediğinde “mukavemet etme, benden emir bekle” cevabının familyasındandır. 

Aynı cevap, yine Yalçın Payal’ın Mustafa Bardakçı’ya “komutanım darbeci amiraller botla kaçma hazırlığındalar, ne emredersiniz” dediğinde “bir şey yapma, benden emir bekle” cevabının familyasındandır. 
Aynı cevap, TCG FATİH Komutanı Dz.Kur.Yb. Mehmet Ali Yağış’a verilen “bekle, anonsu başkasına yaptıracağız, sen yapma” cevabının familyasındandır. 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 3

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 3


Bu konuda Donanma Duruşmalarında yaşanan birkaç örnek: 

O gün Güvenlik Tabur Komutan Vekili olarak görev yapan sanık Yüzbaşı Hasan Taşkömür’e TBMM avukatı, "Siz darbe girişiminde birlikte tabur komutanı 
vekilisiniz. Tabur Komutanı'nın emirleri sizi haklı çıkarmaz. Emri bizzat sizin yüzünü ve bu terörün aslında kimler tarafından planlandığını da farkında olmadan ortaya koyuyorlardı. 

Nitekim daha hiç kimse bir şey anlamadan, tam da darbenin gerçekleşeceği 03.00 saatlerinden itibaren ve hiç de acemilik çekmeden planlarını uygulamaya koydular, daha gün ağarmadan sinsice çalışanlar binlerce insanı tutuklamaya ve linç formatında bir tasfiyeye başladılar. 
Burada sorumluluk sahibi gerçek askerlerle bu askerleri tuzağa çekenlerin sorumluluk hassasiyetleri arasındaki farkı gösteren şu örnek manidardır: 

Donanma Duruşmalarında, kendisine bu soruların sorulmadığı ve Türk Deniz Kuvvetlerinde o gece seyre çıkan tüm ana muharip suüstü unsurlarının komutanı olan Tümamiral Ahmet İskender Yıldırım’ın gemileri aramak, onlara emri vermek yerine Merkez Komutanlığında gazoz için döner siparişi verdiği de ayrıca ortaya çıktı. 

İşte 300 vatandaşımızın öldürüldüğü 3000 civarında vatandaşımızın yaralandığı gece Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giyen bir amiralin hassasiyeti bu kadarcıktı! Tüm gemiler, yüzlerce personel terör tehdidi altında seyre çıkıyor, o ise gemileri aramak yerine gazoz içiyor, Gölcük’ten döner sipariş ediyordu. 

Benzer durum, MİT Müsteşarı Genelkurmay Başkanlığı karargahına geldiğinde, Genelkurmay Başkanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı Kara Havacılık Komutanlığına gönderdiği zaman da yaşanmıştı. Salih Zeki Çolak gittiğinde kamelyada oturup çay içmiş sonra “burada darbe hazırlığı yok” diye rapor vermişti. 

Yine Sahil Güvenlik karargahına ilk gelmesi gerekip de gelmeyen Komutan Vekili Oğuz Kaan Yavuz (sağdan ikinci), Kurmay Başkanı Bülent Olcay (en sağdaki) ve daha sonraki süreçte Deniz Hava Komutanlığındaki tasfiyeleri yönetecek olan Berker Emre Tok (en soldaki) ertesi sabah emekli amiraller Abdullah Can Erenoğlu (ortadaki) ve Caner Bener (soldan ikinci) ile birlikte aşağıdaki pozu veriyorlardı. 



O gecenin tüm esas oyuncularının hareket tarzları böyle bir eylem birlikteliği içerisinde idi. 

2.2. G Günü Öncesindeki Dikkat Çeken Görüşme ve Toplantı 

Bir diğer dikkat çekici ve de 15 Temmuz olaylarının önceden planlanarak belli başlı bilinçli adımların atıldığını ispat eden vaka da Dz.K.K. Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Kösele arasındaki toplantıdır. 

Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Recep Bülent Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Ora. Veysel Kösele, 15 Temmuz öğle saatlerinde, Heybeliada Deniz Lisesi mezuniyet töreni öncesinde, böcek araması yapılmış bir odada baş başa 1,5 saat süren bir görüşme yaptılar. Görüşme sebebiyle de tören gecikmeli başladı. 

Aynı günün akşamı yaşanan olaylarda kaos ve belirsizlik devam ederken iki Komutanın ifadelerinden, olaylar başladıktan sonra birbirleriyle hiç görüşmedikleri anlaşılmaktadır. Görüştülerse de bunu savcılık ifadelerinde sakladıkları ortadadır. 

Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan kaosu da dikkate aldığımızda bu 2 oramiralin birbirleriyle konuşmadıkları, en azından kaosu ortadan kaldıracak bir iyi niyetli koordine kurmadıkları açıktır. 

Örneğin o gece Ora. Bostanoğlu, kendi ifadesine göre arayan herkese “Emniyetli bir yerde bulunun…” emri verirken Donanma Komutanı hem de Kocaeli valisinin 
davetini reddederek TCG YAVUZ’a çıkmıştır. 

Donanma Komutanına bağlı gemiler için Bostanoğlu, Donanma Komutanı yokmuş gibi davranarak gemilerle hiçbir hiyerarşik bağlantısı olmayan Tuğa. Özdem Koçer’i görevlendirmiştir. 

Donanma Komutanı TCG YAVUZ’da telefonla istediği kişilere ulaşabilirken bu görevlendirmenin yapılması iki sonuca götürmektedir: Ya Kösele bağımsız hareket etmiştir ya da 2 oramiral arasında başka bir anlaşmazlık vardır. Her iki ihtimalde de Recep Bülent Bostanoğlu’nun “biz darbede yokuz” açıklaması esas alındığında Veysel Kösele’nin Bostanoğlu’yla muhalefet içinde olduğu görülmektedir. Bu tespit bugünün koşullarında böyle yapılabilirken o gece TCG YAVUZ personeli için “Veysel Kösele darbeci gibi duruyor” sonucu çok rahat çıkarılabilirdi ve nitekim de öyle olmuştur. Geminin Komutan ve subayları “biz onun darbeci olduğunu düşündük” diyorlar. 

Deniz Kuvvetleri ve Donanmaya komuta eden iki amirale 15 Temmuz’da baş başa ne görüştükleri, kaosu önlemek için gereken emirleri neden vermedikleri, neden sadece belirli kişilerle irtibat kurdukları ve bu kişilere de “başkalarıyla irtibat kurmayın” dedikleri ama bunun yanında kendilerinden emir bekleyen pek çok bahriye subayının neden kendilerine ulaşmasını engellediğini kimse sorgulamadı. 

Aynı Veysel Kösele; 4 yıl Donanma Komutanlığı yaptıktan sonra ve 3 yıllık rütbe bekleme süresini doldurmadığı için müteakip yılın şurasında emekli edilememişken sürpriz bir şekilde ve “TSK’ya sorun çıkarmam” diyerek istifa etti. 

Gündemde neredeyse hiç yer almayan bu konu aslında çok önemli bir konudur. 

Veysel Kösele’nin 15-16 Temmuz gecesi yaptıklarının böyle bir “sorun çıkarmama” kaygısına sebep olduğu görülmektedir. Hatırlanırsa o gece Kocaeli Valisi’nin “karayolu ile Fenerbahçe’den İzmit’e gelmesini” söylemesine rağmen Veysel Kösele valiyi reddetmiş ve denize çıkmıştı. Siyasi otorite tarafından anlamlandırılamayan ve 15 Temmuz gecesi çıkacak sonuca göre pozisyon belirleme çabası olarak yorumlanan bu hareket, şüphesiz, hoş karşılanmamıştır. Veysel KÖSELE’nin bu tercihi açıkçası, ya hayati bir muhakeme hatasıydı ya da siyasi otoriteye güvensizliğin bir tezahürüydü. 

Nitekim kendisi sonraki günlerde “güvende olabilmek için gemiye çıktığını ifade etmiştir.” Ama her iki durum da emeklilik getirmiştir. 

Aslında durumunun farkında olan Veysel KÖSELE; bu sebeple, 16 Temmuz’dan itibaren Donanma’da müthiş bir kıyım yapmaya başlamış, FETÖ ile mücadele ediyor izlenimi vermek sureti ile siyasi otoritenin gözüne girmeye çalışmıştır. Hatta 92 sanıklı Donanma Davasında baş müşteki olarak işi daha da ileri götürmüştür. Ancak kendisi ne Perinçek ekibi tarafından seviliyordu ne de Hükümet yetkilileri tarafından… Bu nedenle çabaları sonuç getirmeyecekti. Son şurada kendisinden kıdemsiz bir amiralin Deniz Kuvvetleri Komutanı atanması hamlesi sonrasında, bunun farkına varan Veysel KÖSELE, kendisini tutuklanmaya götürebilecek bir muhakeme hatası daha yapmayarak “sorun çıkarmadan istifa etmiştir.” 

Eğer siyasi irade Veysel Kösele’nin ortalıktan kaybolmasını özellikle istemeseydi, daha önce Akın Öztürk’e yaptığı gibi MGK üyesi bir oramiral olarak 3 yıl daha üniforma giymesine müsaade edebilirdi ama buna dahi müsaade edilmedi. 

Yıllarca hukuk mücadelesi vermiş, tecrübe kazanmış Veysel Kösele de her nasılsa hiç direnmeden, hiç mücadele etmeden “sorun çıkmaması” kaygısıyla “zorluk çıkarmadan” emeklilik dilekçesini gönderiverdi. 

Adadaki 1,5 saatlik toplantıyı yapan bu 2 oramiral, o gece ilerleyen saatlerde Donanma’nın denizaltılar dışındaki tüm Ana Muharip Unsurları seyre kalkmışken, bu gemiler tüm geceyi denizde geçirmişlerken birbirleriyle hiç konuşmamışlar gibi görünmektedir. 

Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör olaylarının olduğu, ana muharip unsurların denize çıktığı bir gecede bu 2 oramiralin öğlen toplantı yapıp da bir daha birbiriyle hiç konuşmaması karşısında duruşmalarda genç rütbelerdeki personele “neden darbeyi önlemedin” sorusunu soranlar emrinde binlerce personel bulunan bu 2 oramirale bu soruyu sormadılar. 

2.3. Deniz Lisesi Törenleri Görev Grubu 

15 Temmuz 2016 Cuma günü, Heybeliada’da bulunan Deniz Lisesi’nin mezuniyet töreninde alargada (sahilden açıkta) 2 fırkateyn ve 2 hücumbot görevlendirilmiş ti. Fırkateynler TCG YAVUZ ve TCG FATİH, hücumbotlar da TCG İMBAT ve TCG KALKAN idi. Bu 4 gemilik görev grubunun taktik kontrol yetkisi de Alb. Levent Kerim Uça’ya verilmişti. 

“Taktik Kontrol yetkisi” verilen bir subay, taktik kontrolüne verilen gemilere yeni bir görev veremez, sadece onlara belirli rota ve süratlerle daha üst makamdan verilmiş olan mevkie giderken alacakları düzeni emredebilir. 

Yani Levent Kerim Uça, taktik kontrolüne verilen gemilerin gidecekleri limanı değiştiremez, limana varış saatini değiştiremez, gemileri birbirinden ayırıp da yeni bir görevle görevlendiremez, gemileri bir başkasının emir-komutasına veremez. Bu tarz değişiklik yetkileri hep bir üst makamdadır. 

Bir üst makamın sahip olduğu yetki “taktik komuta” yetkisidir. Taktik Komutan birliğin emniyetinden sorumlu olan, birliğe görev verebilen makamdaki komutandır. Bu somut olayda Taktik Komutan Tuğa. Ayhan Bay’dır. Tuğa. Ayhan Bay, taktik kontrol yetkisine sahip Levent Kerim Uça’nın aksine gemilerin emniyetinden sorumludur, onlara görev verebilir, emniyet mülahazalarıyla yukarıdaki saat, liman vb konularda değişiklik yapabilir. 

Deniz Lisesi mezuniyet törenlerine TCG YAVUZ yerine TCG TURGUTREİS planlı olmasına rağmen TCG TURGUTREİS’in bir arızası sebebiyle göreve TCG YAVUZ 
gönderildi. 

Sonraki süreçte yaşanan gelişmeleri dikkate alırsak şunu söyleyebiliyoruz: Eğer TCG TURGUTREİS’in arızası çıkmasaydı ve planlandığı gibi seyre TCG TURGUTREİS gidebilseydi Levent Kerim Uça’nın emrinde seyre çıkmış olan gemilerden oluşan görev grubunda tutuklanan hiçbir gemi komutanı olmayacaktı. 

Hatırlayacak olursak; 

O görev grubundan sadece TCG YAVUZ’un Komutanı tutuklandı. 

TCG İMBAT ve TCG KALKAN Komutanları tutuklanmadılar. TCG TUFAN gemisi o gün seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen çok tuhaf bir şekilde komutansızdı. Levent Kerim Uça o gemiye bir komutan ayarladı ve emrinde olmayan, aralarında amir-memur ilişkisi bulunmayan bir kişiye telefonla emir vererek bu geminin komutanı yaptı. TCG TUFAN da böylece tuzağı açık etmemek için diğer tüm gemilerle birlikte seyre kaldırıldı. (Levent Kerim Uça’nın şifahi emirle yaptığı yasadışı işlem Genelkurmay Başkanlığınca darbe eylemiydi, gemi jurnalinde bu işlem kayıtlı iken Levent Kerim Uça’nın korunabilmesi için savcılığa gönderilen evrakta gerçeğe aykırı bilgi verildi. Konu 3 numaralı belgelerde gösterilmiştir. 

Gemiler seyre kalkarken, Gölcük Üssü’nün tarihinde ilk defa, bir yaz günü akşamı “teknemiz rüzgardan battı” iddiasında bulunan 2 yüzücü Deniz Askeri Yasak Sahası içerisinde gemilere doğru yüzüyordu. 

Dolayısıyla eğer TCG TURGUTREİS’in arızası çıkıp da planları bozulmasaydı, gemiler de Gölcük’ten seyre kalkmamış olsaydı, bu 2 yüzücünün de niyeti bir kaos çıkarmak idiyse Gölcük limanında yaşanan kaos ortamında çatışmalar olabilecekti. Bu çatışmalarda zarar görmeyecek tek grup o sırada Deniz Lisesi törenlerine planlanmış olan gemiler (TCG TURGUTREİS, TCG FATİH, TCG İMBAT, TCG KALKAN) olacaktı. Veysel Kösele ve 

Levent Kerim UÇA da o gece TCG TURGUTREİS’te Savaş Bilican’la birlikte denizde olacaktı ve Gölcük’teki çatışmalarda hiçbir zarar görmeyeceklerdi. Aynı şekilde o sıralarda Merkez Komutanlığında bulunan İskender Yıldırım ve Yalçın Payal da korunmuş olacaktı. 

Bu kadar adları sayılan amirallerin yanında ismi geçen Savaş Bilican’ın özelliği ise o gece kendisine ulaşılamayanlardan birisi olması ve daha önce de meşhur davalarda Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça ile birlikte yargılanmış olanlardan olmasıdır. 

Ayrıca bir savaş gemisi komutanı olan Savaş Bilican; o gece gemisi sahilden daha birkaç yüz metre açılmışken rıhtıma gelmiş, orada botlarla gemilere intikal edecek personele “ben seyre gitmiyorum, siz de gitmeyin, dağılın” diye emir vererek personeli dağıtmıştır. Bu kararlı duruşu aslında onun tuzağı önceden bildiğinin kanıtıdır. 

Açıklanan vakalar ışığında Deniz Kuvvetleri’nin 15 Temmuz olaylarının açığa kavuşması için şu sorulara açıklama getirmesi gerekiyor: 

Görev grubundaki gemileri Levent Kerim Uça özel olarak mı seçti? Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça’ya çok yakın bir isim olan Savaş Bilican’ın komutanı olduğu TCG TURGUTREİS’te arıza olmasaydı ve göreve gidebilseydi görev grubundaki hiçbir Komutanın tutuklanmayacak olması tesadüf mü? 

Grupta birlikte seyre kalkacak gemiler, olacak olaylardan zarar görmeyecek şekilde özel olarak mı seçildi? (Savaş Bilican’a da, hesapta olmayacak şekilde 
arıza sebebiyle gemisi seyre kalkamasa da diğerleri gibi o akşam ulaşılamadı) Seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen Komutansız bir gemiye 
(TCG TUFAN) yetkisi olmamasına rağmen komutan bulup görev için seyre kaldırmasının sebebi, önceden hangileri olduğu belli ve kendine yakın 
isimlerin komuta ettiği gemileri seyre kaldırıp görev (!) için seyre kaldırıp tuzağı açık etmemek mi? 

Teknelerinin battığını iddia eden askeri yasak sahada tespit edilen 2 yüzücü gerçekte kimdi? Gemilere sabotaj mı düzenlenecekti? 
Limanda çatışma, patlama vs. bir kaos ortamı oluşurken Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça tarafından, özel seçim gemiler, kendileri ve Merkez Komutanlığında döner siparişi veren İskender Yıldırım ile Yalçın Payal emniyette olacak şekilde olaylar ve kaosun izlenmesi mi hedefleniyordu? 



Belge 3 Burada 3 Adet belge sunulmuştur. 

1 Numaralı belge Genelkurmay Başkanlığının "başka birlikleri hareket ettirenler ve buna müsaade edenler darbecidir" beyanı, 
2 Numaralı belge Levent Kerim Uça’nın yasadışı görevlendirme yaptığının belgesi, 
3 Numaralı belge de Savcılığa ayrılışı yapılmış olduğu halde TCG TUFAN’a komuta ettirilen subayın GÖREVDE, katılışı yapılmış olan subayın ise MEHİL İZNİNDE olduğu gerçeğe aykırı beyanının belgesidir. 

Belge No 1: Genelkurmay Başkanlığının Tuğg. Nerim Bitlislioğlu başkanlığındaki heyetçe hazırlanmış ve Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen tarafından 6 Mart 2017’de tüm Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmiş olan ve böylece Donanma İddianamesine giren belgeden alınmıştır. 

Belge No 2: TCG TUFAN’ın iddianame ekinde yer alan gemi jurnalinden alınmıştır. 

Belge No 3: Donanma Komutanlığının savcılığa gönderdiği Personel İzin Durumları evrakından alınmıştır. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***