hazırlanmış kontrollü bir darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hazırlanmış kontrollü bir darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2019 Çarşamba

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 9

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 9

Bir pusu, ihanet, biat, nefret ve vahşet sarmalı, 15 Temmuz Süreci, Donanma, Kanunsuzluk, Hukuksuzluk ,Türk Silahlı Kuvvetlerini, yeniden dizayn etmek, hazırlanmış kontrollü bir darbe, senaryosu olduğu, Deniz Mert,



Tabi bu arada Yalçın Payal aslında İskender Yıldırım’la birliktedir. 02.33 “Yem” emrini de aslında Donanma Komutanı verdirmiştir ama emrin maksadı gemilerin 
limana dönmesi değil kimin emre itaat edip kimin etmeyeceğini ölçmektir. Yani 300 civarında kişinin öldüğü gecede bazı şahıslara özel direktif verilirken 
önceden hazırlanan listelere göre seçildiği anlaşılan diğer asker personele bilgi verilmeyerek, direktif verilmeyerek böyle yem bir mesajla “limana girin de ateş altında kalın” dercesine hem de yetkisiz bir kişi adıyla emir verilmiştir. 

Emri İskender Yıldırım adıyla verselerdi tüm gemiler dönecekti çünkü Ahmet İskender Yıldırım gemilere emir verme yetkisine sahip olan kişiydi. Ancak bu durumda emre herkes itaat edeceğinden filtreleme yapılamayacaktı. 

Bu emrin “yem” olduğunu İskender Yıldırım’ın kendisi Ereğli İddianamesinde itiraf ediyor. Bir sivil için çok normal görünen bu ifade aslında askerler için sadece “yem” mesajın değil birden fazla suçun itirafıdır. 

Özetle şöyle denebilir. İskender Yıldırım 02.33 emrinin kimin devletin yanında olduğunu kiminse emirlere aykırı davrandığını test etmek için bu emrin verildiğini söylüyor. Başlangıçta iyi niyetli görünen bu emir aslında hiç de öyle iyi niyetli değildir. 

Eğer bu emir iyi niyetli olsa, gecenin o saatinde, tüm Türkiye kaosta iken o kadar gemiyi limana döndürüp ateş altına atmak yerine denizdeki komodorlardan birisinin emrinde belli bir saha içerisinde sabaha kadar tutmak tercih edilirdi. Kim bu emre uymazsa onun hakkında hemen işlem yapılırdı. Verilen emrin icra süresi en az 3-4 saatti. Nitekim ertesi gün 09.06’da verilen emri alan gemilerin ortalama limana varış süreleri (birkaçı istisna) o kadar sürmüştür. Eğer denizde karakol sahası verilse, gemilerin belli bir nizamda tertiplenmesi sadece dakikalar alırdı. 



Yalçın Payal, İskender Yıldırım ya da Veysel Kösele böyle çok daha emniyetli ve gemileri çok daha kısa sürede kontrol altına alacak bu tedbiri düşünemeyecek kadar acemi denizciler değillerdir. Bu usülü tercih etmeyip gemileri ateş altına aldıracak bir emri verdirmek kesinlikle kötü niyetlidir. Kendi silahlı kuvvetlerinin askeri personelini böyle bir tuzağa çekme fiili, karşılığı olan suçun kanunlarımızda dahi öngörülmemiş derecede aşağılık bir fiildir. 

Belge 24 İskender Yıldırım'ın, gemilerin seyre kaldırılmasının "sahte" emirle olduğunu bildiğinin ama bunu kimseye söylemediğinin delili. 
Bu kısım, TCG YILDIRIM Komutan ve 2’nci Komutanları hakkında hazılrlanan Ereğli İddianamesi’nin 28’nci sayfasından alınmıştır. 

İskender Yıldırım’la ilgili olarak Donanma Duruşmalarında da bazı gerçekler ortaya çıkmıştı. Bunlardan en dikkat çekici olanları şöyle sıralanabilir: 

Gölcük bölgesindeki en kıdemli komutan olması nedeniyle, İstanbul’da olan Donanma Komutanı’nın vekili iken İstanbul yolundadır. 
Gemilerin seyre çıktığı haberini alınca üsse döner ama karargahına gidip oradan süreci yönetmesi gerekirken “poz vermek üzere” Ayhan Bay’ın evine gider, ondan sonra karargahına gider. 
Kendisini almaya Hayrettin İmren geldiğinde hiç direnç göstermezken, Kurmay Başkanı Murat Erdem’e “poz vermek üzere” o… çocuğu, sen adam mısın, 
komutanını alıyorlar tepki göstermiyorsun” diye hakaret edip bağırır. Yine sıkıyönetim ilanına dair mesajı kendisine getirdiklerinde “ne darbesi, darbe 
marbe anlamam” demek yerine “neden daha önce getirmediniz” gibi bir Tümamiral’e yakışmayacak anlamsız bir tepki gösterir. 

Merkez Komutanlığına gidince de, gemilere emir vermek yerine, gazoz içer, Gölcük’ten döner siparişi verir. Daha sonra serbest kalınca da Yalçın Payal’la beraberdir ve gemilere de kesinlikle emir vermez. Halbuki bu ifadede gemilerin seyre kaldırılışının “sahte” emirle olduğunu aslında itiraf ediyor. 

Donanma Kurmay Başkanı ve Harp Filosu Komutanı beraberken, yetkisiz Yalçın Payal’ın kendisine bağlı olmayan Harp Filosu bağlısı gemilere emir gönderirken bu emri neden gerçekten yetkili amir durumundaki İskender Yıldırım’ın değil de kendisinin verdiği de soru işaretidir. Zaten Donanma Komutanı da çektiği mesajda “emir komuta zinciri bozuldu” demişti. Yani İskender Yıldırım ve Yalçın Payal önce emir-komuta zincirini bozuyorlar sonra da onlara bunu emretmiş kişi olan Veysel Kösele “emir komuta zinciri bozuldu” diye emir hazırlatıyor. 

Tabi bu noktada bir asker şahsın sorgulayabileceği ama bir sivilin aklına gelmeyecek bir detay ortaya çıkmaktadır. Gemiler seyre kalkarken denizde, bir Temmuz günü olmayan rüzgardan teknesi batan 2 yüzücü, cumhuriyet tarihimizin en büyük terör olayının gerçekleştiği esnada Deniz Askeri Yasak Sahası’nda gemilere doğru yüzmektedir. Yine Ankara ve İstanbul semalarında savaş uçakları uçmaktadır. Yine İzmit Körfezi’nde, Kocaeli Valisinin Tezcan Kızılelma’ya “bunlar sizin mi” diye sorduğu kimliği belirsiz helikopterler uçmaktadır. 



Belge 25 Aksaz'da TCG GELİBOLU’da kurulan adı Komuta Merkezi olan ama gerçekteki fonksiyonu sadece tuzağı yönetmek olan, Aykar Tekin, Özden Yazıcıoğlu, Berke Uraz ve Ali Tuna Baysal tarafından işletilen, tüm gece boyunca Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu ile irtibatta olan, kayırılan birtakım kişiler dışında kimseye bir katkı sağlamayan aksine gerçeklerden haberi olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri personelini tuzağa çekmeye çalışan merkezden TCG KALKAN Komutanı Bnb. Murat Dinçel’e “havada uçaklar ve helikopterler var” diye uyarı yapıldığının belgesi. Belge; Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 15-16 Temmuz tarihlerinde Gölcük Bölgesi’nde yaşanan olayların özetleyen bir evrakın EK-G’sinde yer alan Dz.Bnb. Murat Dinçel’in Bilgi Alma Formu’nun 3’üncü sayfasından alınmıştır. 













Havada kimliği belirsiz uçaklar uçarken, Kimliği belirsiz helikopterler uçarken, Deniz Askeri Yasak Sahası’nda yüzücüler gemilere doğru yüzerken, Türkiye’nin birçok yerinde patlamalar olur ve silahlı cinayetler işlenirken, Adalar bölgesinde sinsi taarruz botlarının dolaştığı ihbarı varken, Yalçın Payal Donanma çapında SABKOR’u yükseltmişken, 
En az 40 yıldır üniforma giyen Tümamiral Ahmet İskender Yıldırım’ın; “aslında terör tehdidi yoktu, terör tehdit ihbarı sahteydi” diyebilmesi için arka planda işletilen hain tuzağı biliyor olması gerekir. 

Zaten Donanma Duruşmaları esnasında Hayrettin İmren, mahkeme heyetinin huzurunda “hem İskender Yıldırım hem de Yalçın Payal darbe konusunu önceden biliyorlardı” diyerek açıkça söylemiştir. 

Diğer konu, gemilerin emniyetine odaklanmak yerine gemi komutanlarını o kaos ortamında “filtreleyebilmek” üzere bir “yem” emir veriyorlar. Emri Donanma Komutanı veriyor. Bu emirle “kim itaat edecek, kim etmeyecek onu anlarız” kanaatindeler. Emre sadece TCG BORA itaat ediyor ve o da limana geldiğinde “ateş açacağız” anonsu ve sahildeki silahlı askerleri görünce hemen geri dönüyor, sabaha kadar da bir daha sahile yaklaşmıyor. 

Bir oramiral, bir tümamiral ve bir tuğamiral, donanmanın en değerli unsurlarını, onların yüzlerce personelini ateş altında bırakma pahasına “yem” bir mesajla tuzağa çekiyorlar. Halbuki niyetleri iyi olsaydı “bir darbe kalkışması var, bu kalkışmada şu şahıslar var, şu andan itibaren sıkıyönetim mesajını dikkate almayın ve şu şekilde hareket edin” diye emir verebilirlerdi. Veysel Kösele TCG BÜYÜKADA Komutanı’na yaptığı gibi tüm gemi komutanlarına da yapabilirdi. 

Mesleki birikimleri, rütbeleri, statüleri, teknik imkanları bu emirleri vermeye yeterliydi. Kamu görevlisi olarak ana sorumlulukları da bu olmasına rağmen yapmadılar. Aslında böyle yapmamaları gemileri limana döndürme iradesi olmadığının ve başka hain bir planın işlediğinin kanıtıdır. Telsiz devrelerinden çekilecek basit bir mesajla ya da bir basit SMS ile tüm gemilere ulaşılabilirdi ama yapılmadı. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personeli önceden yapılmış hain bir plan gereği, o gece “YEM” yapıldı. 

Bu yöntem daha sonradan atılan ve devletin rejim değişikliğinin gerçekleşmesine kadar gidecek sürecin ana çekirdeği oldu. 

Ereğli İddianamesindeki ifadesinin devamında, Ahmet İskender Yıldırım, Yalçın Payal’la yan yana olduğunu da itiraf ediyor. Gemilere emir verme yetkisi kendisinde iken emri onun vermesini sağlıyor. Böylece; gemiler limana döndüğünde yaşanacak çatışma, kaza, ölüm-yaralanmalardan dolayı doğacak sorumluluk “kendisine emir verme yetkisine sahip olmayan birinin verdiği emre itaat etmek suretiyle bunlara yol açan” gemi komutanlarında olacaktı. 

Hatırlarsanız Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç, TCG GÖKOVA Komutanı’nın “nasıl hareket edelim” sorusuna cevap vermiyordu. 

Yine her şeyi hatırlayan Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç’un ifadesinde 02.33’teki emri kimin verdiğini de net hatırlamadığını beyan ettiğini 
görüyoruz. 



Belge 26 Yalçın Payal’ın İskender Yıldırım'ın yanında iken gemilere yetkisiz olmasına rağmen emir verdiğinin kanıtı. İskender Yıldırım’ın Ereğli iddianamesinde yer alan ifadesinden alınmıştır. 

Daha sonraki bir tarihte komodor Aydın Sezenoğlu, diğer 2 albay Erdinç Altıner ve Hasan Özyurt’un huzurunda TCG ORUÇREİS Komutanı Dz.Kur.Yb. Güray Çerman’a bu 02.33 emrinin “yem” olduğunu itiraf etmiştir. Dolayısıyla bu metinde kullanılan “yem” ifadesi Aydın Sezenoğlu’na aittir. 

Bu husus, ilgililerce 15 Haziran 2017’de Milli Savunma Bakanlığına verilen dilekçede tüm detaylarıyla da açıklanmasına rağmen Milli Savunma Bakanlığı, vatana ihanetin belgesi sayılabilecek böyle bir müracaata işlem yapmadı. 

3.6. Atraksiyonlar (Zamanında reaksiyon gösterilmesini engelleyip sonra şov yapma eylemleri) 

Sabaha kadar; üssü ele geçiren Hayrettin İmren’e karşı ne yapalım diyen Mustafa Bardakçı’ya “mukavemet etmeyin” şeklinde emir veren Yalçın Payal, yine amiraller botla kaçmak üzere hazırlık yaparken bunu rapor ettiğinde “bir şey yapmayın” diyen Yalçın Payal, Merkez Komutanlığında gemileri düşünmek yerine gazoz içip döner sipariş eden İskender Yıldırım, telefonunu kapatıp bekleyen Recep Bülent Bostanoğlu, bazı kişilere telefonla “bekle” derken bazılarına da “sıkıyönetim mesajına işlem yapma” diye suflede bulunan Veysel Kösele, sabaha kadar tuzağı işletip olgunlaştıran Aykar Tekin ve Berke Uraz ilerleyen saatlerde de atraksiyonlara başladılar. 

Daha kaçma hazırlığındayken “bir şey yapmayın” denilen Sahil Güvenlik botunu, atraksiyon kapsamında 2 hücumbotla engelleme atraksiyonuna girdiler. 
Saat 07.00 civarında, o saate kadar kamarasını kilitli tuttuğu Donanma Komutanı’ndan gidip özür dileyen ve “artık emrinizdeyim komutanım” diyen Özgür Öztürk’ün komutasındaki TCG YAVUZ’un sadece yanında bir şey yapıyormuş gibi poz vermek üzere, emre girişten 1,5 saat geçtikten sonra TCG BÜYÜKADA ve hücumbotlara “TCG YAVUZ’un yakınında mevki alın” emri verdiler. 

Gemilerle hiçbir emir komuta bağlantısı olmayan Tuğa. Özdem Koçer vasıtasıyla TCG FATİH’e “yaptığınız iş değildir” diye ne olduğu, ne manaya geldiği belirsiz bir anons yaptırmaya çalıştılar. Ama Özdem Koçer bunu derken koordinesiz hareket ettiğinden Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Donanma Komutanı’yla irtibatta olduğunu, onların “anonsu sen yapma, başkasına yaptıracağız” dediğini söyleyen TCG FATİH komutanı karşısında ne diyeceğini bilemedi. 

Korunan herkesin ifade tutanaklarına, gemi jurnallerine standart “olayları sorguladım” ibaresi yazdırıldı. 

Ereğli’deki 

TCG YILDIRIM’a, senelik izindeki Haluk Baybaş “Marmara’ya intikal et, TCG YAVUZ’u ikna et” diye emir verdi. Geminin Marmara’ya gelmesi 10 saatlik bir 
intikal demekti. Halbuki o işi yapabilecek Marmara’da çok gemi vardı. Ama eğer Marmara’daki gemilerden birisi görevlendirilirse bu atraksiyondan Haluk Baybaş 
nemalanamayacaktı. Çünkü Marmara’daki gemiler onun komodorluğunun gemisi değildi. Zaten 10 saat sonra gelecek bir fırkateynin diğer bir gemiyi ikna etmek için yapabileceği şeyin ne olduğu da meçhuldü. Maksat atraksiyon olunca böyle mantıksal sorgulamalara da gerek yoktu. 

Yine gemi komutanı özür diledikten 1,5 saat sonra, Aksaz’daki Tuzak Yönetim Merkezi’ndeki Berke Uraz tarafından hücumbot komutanlarına “YAVUZ’un 
pervanelerine halat dolamaya hazırlanın” yönünde bir emir verildi. Böyle bir faaliyet angajman kuralları yönergesinde yazan bir faaliyettir, angajman kuralları yönergesini Başbakanlık yayınlamıştır. Berke Uraz angajman kuralını iptal edebilecek, bir savaş gemisine operasyon yaptırtabilecek (!) kadar kudretli bir binbaşıdır. 


10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 6

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 6



Belge 13 Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Donanma Komutanı'nın darbe konusundaki uyarma anonsunu TCG FATİH Komutanı'na yaptırmayıp “başkasına yaptıracağız” demelerinin ama sabaha kadar (Levent Kerim Uça ve Hamdi 
Toker uyarılırken) böyle bir anonsun bir türlü yaptırılmadığının belgesi. Belge Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen Donanma İdari Tahkikat Raporu’nun A-17 numaralı sayfasından alınmıştır. 



Belge 14 Donanma Komutanı'nın TCG BÜYÜKADA Komutanı'na arayıp emir verirken TCG ORUÇREİS Komutanı'nı saatlerce bekletip hiçbir emir vermemesinin kanıtı. Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen ve iddianameye ek yapılan evrakta yer alan TCG ORUÇREİS Komutanı Dz. Kur. Yb. Güray Çerman’a ait 21 Temmuz 2016 tarihli Bilgi Alma Formu’ndan alınmıştır. 

Aynı cevap, TCG ORUÇREİS Komutanı Dz.Kur.Yb. Güray Çerman’ın, hiçbir pozitif emir vermeyip sadece “Önder’i dinleme” diyen Donanma Komutanı’na “komutanım peki ne yapayım? Emriniz nedir? Bir şey yapayım mı?” dediğinde “bekle, ben sana emir vereceğim, bir şey yapma” cevabının familyasındandır. 
Aynı cevap Lojistik Komodoru Bahadır Gündoğdu’nun daha Kuvvet Komutanı bile bir açıklama yapmamışken Donanma Komutanı’na “komutanım ben sizden emir 
bekliyorum, ne yapmamı emredersiniz” dediğinde “bekle, bir şey yapma” cevabının familyasındandır. 

Ayrıca, yine eski Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu “bir süre süreci emir subayımın telefonundan yönettim” diyordu. Bu emir subayının (Özkan Gülömür) sınıf arkadaşı olan ve TCG GÖKSU’ya komuta eden Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa işte bu telefondan 03.11’de “herkes bir şeyler söylüyor, kuvvet komutanı gemileri 
arayacak mı?” diye sorarak Bostanoğlu’ndan nazikçe bir direktif istiyor ama o direktif bir türlü gelmiyor. 

Belge 15 Donanma Komutanı'nın kendisine direk bağlı olan ve 00.50'de arayan Lojistik Destek Gemileri Komodoru Dz.Kur.Kd.Alb. Bahadır Gündoğdu’ya sadece “benim emrim olmadan seyre gemi çıkarma” demekten başka bir 
emir vermediğinin kanıtı. Daha sonra 02.32’de Donanma Komutanı kendisi Bahadır Gündoğdu’yu arayıp, tüm gemiler darbe maksatlı seyre çıkmış gibi gösterilirken “bir gemiyi seyre hazırla” diye emir veriyor. Bu arama resmi 
raporlarda ise sanki Komodor Donanma Komutanı’nı aramış gibi gösteriliyor. Böylece Donanma Komutanı’nın gemileri denizde tutma niyeti saklanmaya çalışılıyor. Bu belge Donanma İddianamesi’nin ekinde yer alan 19 Ekim 
2016 tarihli itiraz dilekçesinin 5’inci sayfasından alınmıştır. 


Resim 5 Deniz Kuvvetleri Komutanı emir subayı aracılığıyla bir direktif istenmesinin ama o direktifin bir türlü gelmemesinin kanıtı. 

İşte bu Kuvvet Komutanı’na Aksaz’dan bir binbaşı yani Berke Uraz ulaşabiliyor, kendisinden emirler alıp Marmara’daki seçilmiş gemilere bu emirleri iletiyor. 
Örneğin fırkateynlere “Gölcük’e dönün” denirken bu seçilmiş gemilere “Gölcük’e gitmeyin, orası güvenli değil” diyebiliyor. Seçmediği, izole ettiği TCG BORA 
Gölcük’e limana gidiyor, sahilde silahlı askerlerle karşılaşıyor ve hemen geri kaçıyor. Yaşadığı tehlikeyi düşünebiliyor musunuz? 

Donanma Komutanı farklı mı? Hayır! 

Donanma Komutanı; emir astsubayı vasıtasıyla 00.40’ta Donanma Harekat Merkezi’ni aratıp tüm komutanların cep telefon numaralarını alır ama içlerinden sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı Bnb. Hamdi Toker’i hem de 4 defa arar. Herkesten sakladığı TCG YAVUZ’a çıkış bilgisini bir tek ona söyler. Levent Kerim Uça’ya “sıkıyönetim direktifine uymamasını” söyler. Başka da hiçbir gemi komutanını ya da komodoru da aramaz. 

Donanma Komutanı’nın emrindeki birliklere emir vermemesi konusunda “kamarada kilitliydi, cep telefonu çekmiyordu” gibi bahaneler gösterilmesi ise sadece bir yalan ve aldatmacadır. 


Belge 16 Donanma Komutanı Veysel Kösele'nin denizdeki komodor ve komutanlardan hiçbirini arayıp direktif vermezken sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı Bnb. Hamdi Toker’i 4 defa aradığının kanıtı. O gece Ayhan Bay’ın 
doğrudan verdiği emirle seyre çıkan Hamdi Toker’in gözaltına hiç alınmayıp, soruşturmadan vareste tutulup, olaylardan da 1 ay sonra 9 Ağustos 2016’da emniyet ya da savcılıkta değil Merkez Komutanlığında verdiği 
ifadesinin 2’nci sayfasından alınmıştır. 

Donanma İddianamesinin eklerinde 2500 civarında kişinin ifade ve bilgi alma tutanakları vardır. Bunlara baktığınızda seçilmiş kişilerin hep Donanma Komutanı’na ulaşabildiği görülmektedir. 

Dolayısıyla tıpkı Kuvvet Komutanı gibi Donanma Komutanı da “kapalı çevrim” bir telefon ağı işletmiştir. Hatta bu çevrime Levent Kerim Uça’yı da Haluk Baybaş 
sokmuştur. Zaten bu kapalı çevrime girene kadar Önder Öngör’le hep görüşen, gemileri koordine eden Levent Kerim Uça, Haluk Baybaş’ın onu çevrim içi yapmasından itibaren Önder Öngör’ün telefonlarını suratına kapatmaya başlıyor. 

Hatta şöyle bir örnek iletişimdeki seçmece davranışı açıkça göstermektedir: 

O gece komodor Önder Öngör TCG ORUÇREİS’te seyre çıkmıştır. Gemi Komutanı Güray Çerman’la komodor Önder Öngör yan yanayken Levent Kerim Uça Güray 
Çerman’la konuşur. Bir komodorun kendisiyle değil de emrindeki geminin komutanıyla konuşmasından rahatsız olan Önder Öngör telefonu alınca Levent Kerim Uça birden telefonu Önder Öngör’ün yüzüne kapatır. 

Özetle Türkiye’nin tek Deniz Kuvvetleri Komutanı ve tek Donanma Komutanı, kendilerine ulaşmaya çalışan, kendilerinden direktif isteyenlere karşı ya ulaşılmazlıkla ya da “bekle” diyerek karşılık verirken seçtikleri kişilere de “güvendiklerinizden başka kimseyle konuşmayın” diyor. 

İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu karşılık aslında Deniz Kuvvetlerinde masum askerlere o gece kurulmuş olan temel tuzaklarından birisini açık etmektedir. 

Askeri hiyerarşide “güvendiğim kişi” diye birisi yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu vardır, amir vardır, memur vardır, komutan vardır. Türk askeri doktrininde “güvendiğin, güvenmediğin” diye bir tasnif yoktur. Askeri hiyerarşi mekanizmasında böyle bir kategorilendirme yoktur. 

Bir komutan kendisinden direktif isteyene, birlik komutanlığı sorumluluğu gereği direktif verir. “Diğer birlikleri tuzağa düşüreceğim, o yüzden onlarla irtibat kurma” manasında bir “güvenilmezler” grubu belirleyip de “onlarla iletişimin olmasın” diye bir direktif ancak Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bölücülük yapmaktır. 
Deniz Kuvvetleri Komutanı ya da Donanma Komutanı seviyesine getirilmiş üst düzey bir kamu görevlisi kendi maiyeti içinde bölücülük yapmak suretiyle kendi personelini tuzağa çekiyorsa bunun adı “vatana ihanet” suçudur. Aklı selim sahibi hiçbir kimse bir komutanın kendi maiyetine karşı sergilediği böyle bir tuzağa çekme fiilini masum, yasal, meşru, hukuki, normal, insani değerlere uygun gördüğünü söyleyemez… 
Eğer bu komutanların maksatları darbeyi önlemek olsaydı açıkça “bir darbe girişimi söz konusudur, şu andan itibaren size şöyle yapmanızı emrediyorum, emrime itaat etmeyen darbecidir” derlerdi, birlikler emniyete alınırdı. Kim de verdikleri emre uymazsa alenen darbeci olurdu ve gereken yaptırımları da hak ederdi. Yoksa özel kapalı çevrimler işletip birilerini seçmece çevrim dışında tutup diğerlerini “bende emir bekle” deyip sonra emir vermek yerine savcılığa infaz listeleri vererek infaz ettirmek bir tuzaktır, askeri karşılığı “pusu”dur. Bir Türk Komutanı kendi maiyetine pusu ya da tuzak kurmaz, emniyetinden sorumlu olduğu personelinin hayatını tehlikeye atmaz. 

Pekala, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Veysel Kösele “seçmece” bir mantıkla asker şahısları böyle izole ettiklerinde ortaya ne çıktı? 

Bu izole edilen, aradıklarında sıralı komutanlarına ulaşamayan, direktifsiz bırakılan, suratlarına telefon kapatılan kişiler, sadece kendilerine cevap veren, telefonu suratlarına kapatmayan kişilerle konulabilir duruma getirildi. Bu kişiler arasında kaosu anlamaya ve çözmeye yönelik fikir alışverişi yapabildi. 

Ardında da dava dosyalarında bir HTS kaydı tuzağı ortaya çıktı. Sonra da kendi komutanlarınca izole edilmek suretiyle tuzağa düşürülmüş masum subaylar, 
astsubaylar, uzman erbaşlar “falancayı niye aramadın, filancaya niye sormadın” gibi tuhaf ve akıl dışı sorulara muhatap edildiler. 

Bu arada tüm gemi komutanlarının cep telefon numaralarını almasına rağmen sadece Komodor Levent Kerim Uça ve TCG BÜYÜKADA Komutanı Hamdi Toker’le iletişim kuran 
Donanma Komutanı’nın Hamdi Toker’e sadece bilgi vermediğini da “icraat” içeren bir emir de verdiği ortaya çıktı. 

Biraz önceki ifade tutanağında belirtilen konuşmanın gemi jurnaline yazılan esas kısmı, o geceki seçmece davranışlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personelinin kendi komutanlarınca nasıl pusuya düşürüldüğünün bir başka delilidir. 

Buna göre Veysel Kösele saat 01.20’de Hamdi Toker’e “Sıkıyönetim Mesajına işlem yapma, sadece benden emir al” diye emir vermiştir. Tıpkı Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya pusuyu açık etmesi gibi. 



Belge 17 TCG BÜYÜKADA'nın jurnalinde Donanma Komutanı'nın sadece bu gemi komutanını arayıp "Sıkıyönetim Mesajına işlem yapma” diye emir verdiğinin kanıtı. Tüm gemilerin komutanı olan Donanma Komutanı, denize çıkan 20’den fazla gemi komutanları arasından seçerek sadece TCG BÜYÜKADA komutanına bu şekilde direktif veriyor, diğer komodor ve gemi komutanlarından bu direktifi esirgiyor. Bu gemi komutanına da “kimseye söyleme” diyor ki bu 
komutan denizdeki diğer birliklere telsizden bu direktifi aktarmamış. Belge Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan “Gemilerin seyir kayıtları” arasından alınmıştır. 

Halbuki Donanma Komutanı, seyre çıkan tüm gemi komutanlarının telefon numaralarını Donanma Harekat Merkezi’nden çok daha önce almıştı. Buna rağmen sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı’nı arayıp direktif veriyor. Diğer komodor ya da gemi komutanlarına böyle bir direktif vermiyor. 

Böylece Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Oramiral’i hem kendi emrine verilmiş o gemilerin yüzlerce personelinin hayatını bilerek ve isteyerek tehlikeye atıyor hem de ertesi sabahtan itibaren savcılığa verdikleri infaz listeleriyle seçilen bazı personel için adli, idari, insani ve sosyal linç sürecini başlatıyordu. İnfaz kısmına bu çalışmada şimdilik yer verilmeyecektir. 

Veysel Kösele’nin emir verdiği 01.20 zamanı önemli bir zamandır. Bu dakikada; kendisine ulaşılamayan (sadece seçilmiş kişilerin ulaşabildiği) Deniz Kuvvetleri 
Komutanı, (belki de kimse kendisine telefon edip ulaşamasın, direktif alamasın diye) 2 saat kapalı tuttuğu cep telefonunu gemiler İzmit Körfezi’nden çıkınca açmış, kendi personeline hiçbir direktif vermezken medyaya “biz darbenin yanında değiliz” mesajını vermiş, 5 saattir sessizce bekleyen Donanma Komutanı Veysel Kösele bu dakikadan itibaren harekete geçmiş, harekete geçerken de daha sonra İdari Tahkikat Heyeti üyesi yapacağı Hamdi Toker’i 4 defa arayıp “sıkıyönetim mesajına işlem yapma!” diye direktif vermiştir. 

Bu direktif de 3 tane hücumbot komutanı (TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG TUFAN) haricinde geri kalan 20 küsur gemiden ve Önder Öngör, İlsev Hazır, Sebahattin Çoruk isimli komodorlardan saklanmıştır. 

Direktiften hariç tutulan tüm komodor ve komutanlar ertesi günden itibaren insanlık dışı yöntemlerle ve aileleriyle birlikte kısaca “linç” edildiler. 

O gecenin temel özelliği işte bu “seçmececilik” yöntemiyle Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin kendi komutanlarınca pusuya düşürülmesidir. 

Seçmececilik yapılarak irtibat kurulan kim varsa onlar kayırıldı, suratlarına telefon kapatılan kim varsa onlar da tutuklandı, ihraç edildi, bir kısmı işkence gördü ama hepsi sosyal anlamda aileleriyle, çocuklarıyla birlikte linç edildiler. 

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 4


15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 4



LEVENT KERİM UÇA’NIN TCG TUFAN’I SEYRE KALDIRMASINDAKİ TUZAK 

3. G GÜNÜ (GEMİLERİ DENİZE HEP BİRLİKTE ÇIKARIP TUZAĞA ÇEKEREK “SOBELEME”) 

15 Temmuz’da Deniz Kuvvetleri bağlısı tüm ana muharip suüstü unsurları denize çıkarıldı. Böylece kimsenin diğerlerinden farklı bir şey yaptığını düşünmemesi sağlandı. 

Tüm Donanma’da bu algıyı oluşturacak şekilde; 

Gölcük’te, Komutansız durumdaki TCG TUFAN’ın Levent Kerim Uça tarafından, İstanbul Tersanesi’ndeki TCG BORA’nın Aykar Tekin tarafından, Yine Aksaz ve Mersin’deki ilave 8 geminin Aykar Tekin tarafından ve Sıkıyönetim Mesajı geldikten sonra, seyre kaldırılması sağlandı. 

Burada dikkat çeken bir seyre kalkmama örneği de vardı: TCG HEYBELİADA da o gece tıpkı seyre kaldırılan TCG BORA gibi İstanbul Tersanesinde idi. Tüm gemilere, özellikle de yanındaki TCG BORA’ya “seyre kalk” denilirken TCG HEYBELİADA Komutanı Engin Ağmış’a “senin seyre kalkmana gerek yok” deniliyor. 

Ardından bir süre gemilerin limanlardan uzaklaşması beklendi. 

Tüm gemilerin limanlarından çıkışının tamamlanmasından sonra, örneğin Marmara’daki gemilerin İzmit Körfezi’nden çıkışlarını tamamlamasıyla birlikte Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu telefonunu açtı. 


Resim 4 Marmara'daki tüm gemiler, İzmit Körfez çıkışını tamamlayınca Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu telefonunu açıyor. 

Daha sonra sadece seçilen kişiler aranarak önceden belirlenmiş subayların komuta ettiği gemilere özel emirler verilirken “dışlanan” diğer komutanlara hiçbir emir, bilgi, direktif verilmedi. Herkes aslında aynı şeyi yaparken sadece önceden fişlenmiş komutanların yaptıkları kayıt altına alınıp sanki diğerlerinden farklı bir şey yapmış gibi gösterildi. 

İstisnasız tüm ana muharip su üstü unsurlarının denize çıkarılmasında özellikle İstanbul’da TCG BORA’nın, Gölcük’te TCG TUFAN’ın, Aksaz ve Mersin’de ise tüm 
gemilerin seyre kaldırılışı çok dikkat çekiciydi. 

• TCG BORA İstanbul tersanesindeydi, onarımdaydı, silahsızdı. Sıkıyönetim mesajı karargahlara ulaştıktan sonra Aykar Tekin tarafından kaldırıldı. 
• TCG TUFAN komutansızdı, seyre hazır nöbetçi gemiydi, komutan statüsü olmayan bir subay Levent Kerim Uça tarafından telefonla evinden çağırılarak 
gemi seyre kaldırıldı. (Açıklaması önceki sayfalarda belgeleriyle yapılmıştı.) 

Belge 4 Akdeniz Kalkanı Harekatı (AKH) görevi kapsamında Mersin'deki 3 savaş gemisinin, Sıkıyönetim Mesajını aldıktan sonra Aykar Tekin tarafından seyre kaldırıldığının delili mahiyetinde, AKH Komodoru Sebahattin Çoruk’a ait 
Bilgi alma Tutanağı… Aykar Tekin’in 3 savaş gemisini şehirlerin önlerinde görevlendirmesi özellikle dikkat çekicidir. Levent Kerim Uça da Aykar Tekin de sonraki süreçte kayırıldı, yaptıkları yasadışı eylemler örtbas edildi. Hazırlanan 
Donanma İdari Tahkikat ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Raporlarında sanki tüm gemilere Önder Öngör kumanda etmiş gibi gösterildi. Basına da bu yönde bilgiler servis edilerek kamuoyu da bu yalana inandırıldı. 

• Aksaz ve Mersin’deki gemilerin hepsi sıkıyönetim mesajı geldikten sonra Aykar Tekin tarafından seyre kaldırıldı. 

Görüldüğü gibi olayın senaryosunu kurgulayan ve emirle gemileri kaldıranların ifadelerine bile başvurulmazken ne olduğundan habersiz şekilde hedef haline getirilen personel “darbeci” suçlamasıyla tutuklandı, ihraç edildi ve aileleri sosyal lince maruz bırakıldı. 

3.1. Donanma Çapında SABKOR Durumunun Yükseltilmesi 

O gece gemiler seyre çıkarken bir yandan da Donanma Komutanlığı çapında Sabotaja Karşı Koyma/Korunma Reaksiyonları (SABKOR) Durumu yükseltildi. 

Belge 5 Kuzey Deniz Saha Komutanlığının "birliğinize dönün emri ve bu emre itaat etmemenin övüldüğü belge. Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen Personel Durum Bilgileri evrakından alınmıştır. 

Belge 6 Donanma Komutanlığı çapında SABKOR Hazırlık Durumunu yükseltip tüm birliklerde nöbetlerin silahla tutulmaya başlanmasını, giriş-çıkışların sınırlandırılmasını sağlayan kişinin 22.41’de evinden verdiği ve daha sonra da geri almadığı emriyle Tuğamiral Yalçın Payal olduğunun delili. Donanma İddianamesinin ekinde yer alan 15 Temmuz 2016 tarihli Donanma Hrk. Mrk. Mevki Jurnalinden alınmıştır. 

Deniz Kuvvetleri birliklerine karşı bir sabotaj gerçekleştirileceği ihbarı/duyumu alınırsa o birlikte sabotaja karşı bir hazırlık yapılır. Örneğin nöbetçiler takviye edilir, giriş-çıkışlar kapatılır, kontrollü giriş-çıkışa izin verilmeye başlanır, nöbetçiler normalde silahlı değilken silah taşımaya başlar, tüm personel birliğine çağırılır, bu birlik gemiyse seyre kalkış hazırlığı yapılır ve komutan/vardiya amiri gerek duyuyorsa da seyre kalkar. 

Böyle bir hazırlık durumunu yükseltmek demek doktrin gereği Donanma Komutanlığı bağlısı birliklerde tüm lumbarağzı mevkilerinin silahlı nöbetçilerle donatılması, personelin birliklerine çağırılması demekti. Aslında o gece Kuzey Deniz Saha K.lığı da bağlıları için SABKOR Tehdit İhbarını Kırmızıya yükseltilmiş, “broadcast” mesajı çekmiş, hatta SMS’le sorumluluk sahasındaki tüm birliklerin personelini birliğine çağırmıştır. Hatta daha sonra komodor ve Donanma İdari Tahkikat Heyeti Başkanı yapılan Dz.Kur.Kd.Alb. Hasan Özyurt’un korunabilmesi için Kora. Şükrü Korlu’nun emrine rağmen “çağrıya itibar etmedi” diye savcılığa gönderilen evraka yazılmıştır. Artık Türk Silahlı Kuvvetlerinde emirler çağrı olarak adlandırılıyor, astlar komutanlarının emirlerine uymamayı bir erdem olarak resmi belgelerde gururla beyan ediyorlardı. 

Yalçın Payal SABKOR durumunun yükseltilmesi emrini verdiğinde tüm personel birliklerine getirilmiştir. 

Burada dikkat çeken ayrıntı ise Donanma Komutanlığı çapında SABKOR durumunu yükseltip kapılara silahlı nöbetçilerin getirilmesini sağlayan kişinin bizzat Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın Payal olduğunun iddianamede ve duruşmalarda saklanmasıydı. 

Donanma Kurmay Başkanı Yalçın Payal bu emri verdiği sıralarda evinde Tersane Komutanı Tuğamiral Aydın Eken’le birlikteydi. Kendisine SABKOR’u yükseltme ihtiyacını neden duyduğu, bu ihtiyacın nereden ilham edildiği hiç sorulmadığı gibi bu konu ifade tutanağında da yer almadı. Kendisi bir sebep göstermeksizin, evinde oturduğu yerde Donanma Komutanlığı çağında SABKOR durumunu yükseltirken bir de karargahına bile gitmedi. Yani bir Tuğamiral, oturduğu yerden aklına geldi diye binlerce askeri personeli etkileyecek şekilde “SABKOR hazırlık durumunu yükseltin” diye emir veriyor ama kendisi hiçbir şey yokmuş gibi evinde misafiriyle oturmaya devam ediyor. Askeri doktrinde böyle bir hareket tarzı yoktur. Askeri doktrine aykırı bu hareket tarzı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay Başkanı’nı, 2’nci Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve Askeri Savcı’yı, Kara Havacılık Okulu Komutanlığı’nı harekete geçirtip, yaptığı girişimle Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm hava sahasını kapattırıp ardından hiçbir şey yokmuş gibi akşam yemeği yemeye gitmesi gibi mantığa da aykırıdır. 

Daha sonra da SABKOR hazırlık durumu hiç düşürülmedi. Yani Donanma Komutanlığı bağlısı birlikler için tehdit hep var kabul edildi ama “var” kabul edilen tehdide karşı askerî refleksle hareket edip birliğine giden, nöbet tutan herkes ertesi sabahtan itibaren “ihbar sahteydi, siz vatan haini, darbeci, teröristsiniz” iftirasıyla derdest edildi, tutuklandı, insanlık dışı koşullarda memuriyetten ihraç edildi, sosyal anlamda linçe maruz bırakıldı, ailelerinin dahi “onurlu ve insanca yaşama” hakları ellerinden alındı. 

Halbuki Deniz Kuvvetlerinde taktik ve operatif komutanlıklarda bırakın SABKOR’u en ufak şüpheli çok basit olaylarda dahi birlik/karargah komutanları günün ve gecenin herhangi bir saatinde derhal görevleri başına koşarlarken bu tarihi olayda ilginç bir şekilde bazı kişiler birliklerinden uzak durmak suretiyle 15 Temmuz ertesinde itibarlı kahramanlar oldular. 

3.2. Pusuya Yatıp “Fotoğraf çekme” 

15-16 Temmuz gecesinde, yapılacak faaliyetleri önceden belirleyen, Erdinç Altıner’in “WhatsApp grubumuzdan geçti” dediği gibi birbirleriyle paylaşan ve Perinçek’in “bize bilgi verdiler” dediği asker şahıslar pusuya yatıp o gece askerî refleksle hareket eden herkesin fotoğrafını çektiler. Sonra da bir asker için çok normal olan bu fotoğraflara “terörist hareketi” manası yükleyerek bir medya bombardımanı şeklinde servis ettiler. 

Tabi bu paylaşımları önceden herkesle yapamadıklarından ilerleyen saatlerde özel kapalı çevrim telefonlar üzerinden birçok kişiyi diğerlerinden ayırmaya çalıştılar. 

Bir diğer ifadeyle; 15 Temmuz’da, önceden planlı senaryodan haberi olanlar tarafından, askeri refleksle ne olduğunu anlamadan görev bilinci ve verilen emirlerle hareket edenler “darbeci” ilan edilirken, senaryodan haberi olmayan ama kendilerine yakın kabul ettikleri kişiler ise özel kapalı çevrim telefonlar üzerinden olayın dışında tutuldu. 

Birkaç örnek: 

Donanma Komutanı TCG ORUÇREİS Komutanı’na telefon edip “sen sadece benden emir al” dedi, yine Levent Kerim Uça’yla daha TCG YAVUZ’a çıkmadan önceki uzun telefon görüşmesinde “sıkıyönetim mesajına uyma” dedi ama daha da önemlisi “Önder’e de söyleme” dedi. 

Donanma Komutanı burada “Önder’e söyleme” cümlesini gemiye çıkacağının bilgisinin verilmemesi gibi kullanıyordu ama konuşmanın bütününe bakılınca böyle bir direktifin tuzaklardan haberi olmayan Komodor Önder Öngör’le iletişimin kesilmesinden başka bir sonucunun olmayacağı da açıktı. 

Belge 7 Donanma Komutanı'nın kendi komodorundan tuzağı saklamasının belgesi. Donanma Komutanı Veysel Kösele, gemiler seyre çıktıktan 5 saat sonrasına kadar sessizce beklemiş, sonra 01.20 civarında “güvendiği” 
komodor Levent Kerim Uça ile telefonla görüşürken “Önder Öngör’e bilgi verilmemesi” direktifini vermiştir. Bu direktif görünürde sadece gemiye çıkacağının söylenmemesi gibi sunulmakla birlikte artık denizdeki 2 
komodordan birinin “güvenilmez kişi” ilan edildiğinin ispatıdır. Nitekim o saate kadar aralarında iletişimin devam ettiği bu komodorlardan Levent Kerim Uça bu direktiften sonra Önder Öngör’ün telefonlarını açmamaya, yüzüne 
kapatmaya başlamıştır. Bu belge Levent Kerim Uça’nın Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 18 Temmuz 2016 tarihli ifade tutanağının 3’üncü sayfasından alınmıştır. 

Halbuki bir Donanma Komutanı olarak direktiflerini sadece bir gemi Komutanına ya da Levent Kerim Uça’ya değil denizdeki tüm birliklere verir. Bunu idrakten de mahrum olmadığına göre olayda kasıt vardır. 

Levent Kerim Uça’ya “Önder’e söyleme” demek yerine “herkese telsizden ilet” şeklinde direktif verseydi masum yüzlerce Türk denizcisine kurulan tuzak açık edilmiş olacak ve 15 Temmuz terör olayları bekledikleri vahamette gerçekleşmeyecekti. Bu durumda 300 kişi ölemeyecek, 3000 kişi yaralanamayacak ve toplumsal bir travma gerçekleşemeyecekti. Toplumsal travma gerçekleşemeyince de 16 Temmuz’dan itibaren atılan rejim değişikliği ve tasfiye adımları da atılamayacaktı. 

Belge 8 Levent Kerim Uça’nın gemilere daha Sıkıyönetim Mesajı gelmeden önce Türkiye’de bir darbe kakışması gerçekleştiğini bildiği ve bunu geminin personeli ile paylaştığının belgesidir. TCG YAVUZ Başçarkçısı Salih Yalçınkaya'nın Donanma İddianamesinde yer alan ifade tutanağının 7'nci sayfasından alınmıştır. 

Belge 9 Levent Kerim Uça'nın gemiye "darbeci" görüntüsü sergilerken kendi personelini ikaz etmesinin delili. Bu kısım, Levent Kerim Uça’nın yakın personeli olan Hürol Çırmıktılı’nın Donanma İddianamesinin ekinde yer alan 9 
Eylül 2016 tarihli ifade tutanağının 2’nci sayfasından alınmıştır. 

Levent Kerim Uça TCG YAVUZ’un Köprüüstünde “darbe olmuş” deyip birkaç dakika sonra darbe mesajı geldiğinde “hayırlı olsun, otoritenin emrindeyiz” 
diyerek her şeyden habersiz çevresindeki gemi personeline “ben darbeciyim” mesajı verdi. 

Fakat kendine yakın bir kişi olan Hürol Çırmıktılı’ya “görüyor musun bizi darbecilikle suçlayanlar şimdi kendileri darbe yapıyor” diyerek aslında gemi personelini aldatarak tuzağa çektiğini bir bakıma itiraf etti. 

Sadece 

Hürol Çırmıktılı’yla paylaşılan bu bilgi, Levent Kerim Uça’nın emrindeki diğer hücumbotlara da ulaştırıldı ve gemi jurnallerine de yazıldı. 


O saatlerde denizde bulunan diğer personel bu detaydan habersiz olduğundan askerî refleksle hareket etti. Bu konuda bilgilendirilen seçilmiş kişilerin ise “olayları o dakikadan itibaren sorgulamaya başladım” gibi süslü ama askerî doktrinde pratik karşılığı olmayan sözleri kayda geçirerek olaydan kolayca sıyrılmaları sağlandı. 

Birbirlerine karşı da “ben sadece sizden emir almak istiyorum” gibi normal günlük hayatta kurulmayacak cümleler kullanılmaya başlandı. 

Belge 10 TCG KALKAN Gemi Jurnalinin, Donanma İddianamesi eklerinde yer alan sayfası. Bu belge; Levent Kerim Uça’nın emrindeki 4 gemiyi limana sokmak yerine denizde tuttuğunun, Gölcük’ten TCG TUFAN gemisini bir subayı 
yasadışı olarak komutan yaptığının delilidir. Bu subay gerçekte bir komutan olmadığı için jurnale “TCG ……. Komutanı” şeklinde değil de sadece isim ve rütbe şeklinde yazılmıştır. 

Bu kapsamda sunacağım belge çok daha fazlasını anlatıyor. 

Belge TCG KALKAN gemisinin jurnaline aittir. Bir gemi jurnali on yıllarca muhafaza edilmesi gereken, devlet arşivlerine giren belgedir. Bu jurnale yazılacak her şeyin nasıl yazılacağı bellidir, kuralları bellidir. 

Gemi Komutanı Bnb. Murat Dinçel’in imzasını taşıyan, iddianamenin ekinde de yer alan bu belgede Levent Kerim Uça’nın o gece gemileri nasıl “şifahi emirle, yasalara aykırı şekilde” kaldırdığı yazılmıştır. Bir de yukarıda paylaştığımız belgede gördüğünüz üzere Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya söylediği sözün Murat Dinçel ve diğer hücumbot komutanlarında da yansımasının olduğunu görüyoruz. 

Bir savaş gemisinin jurnaline hiçbir zaman yazılmayacak soyut bir “sorgulama” işlemi “OLAYLAR VE FAALİYETLER” başlığı altına saat 23.15 itibarıyla yazılmıştır. Çok büyük bir olasılıkla böyle bir ifade dünya tarihinde hiçbir savaş gemisinin jurnaline yazılmış değildir. 23.15 zamanı, Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya tuzağı açık ettiği, Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu’nun telefonunu kapattığı saattir. 

Bu tavırlar Abidin Ünal’ın 15 Temmuz gündüz Hava Harp Okulu kampında, akşam Akıncı’da sergilediği tavırlarla aynıydı. Gündüz, plansız ziyaretinde Harbiyeli öğrencilere emre itaati vurguluyor, “akşam yorulacaklar, şimdi dinlendirin” diyerek Harbiyelilerin bilmediği bir olay için “ben bunu onaylıyorum” manasında bir mesaj veriyor, gece 

Akıncı’ya geldiğinde ise ertesi gün “terörist” ilan edilecek pilotlara sıcak hitaplarda bulunuyordu. 

Benzer “fotoğraf çekme” işi Deniz Kuvvetleri karargahında ve Donanma çapında da telefonlarla bir şeyler sorup cevabı kaydetme şeklinde yapıldı. Hatta denizdeki unsurlara yetkisiz bir kişinin “limana dönün” mesajına gösterilen reaksiyonun gözlenmesi de böyle bir “fotoğraf çekme” işiydi. 

Deniz Kuvvetleri karargahında Tümamiral Sinan Azmi Tosun’la telefon görüşmeleri çok somut örnektir. Dz. Bnb. Serkan KAZAN ifadesinde; 

“… Ferhat KAZANÇ binbaşı ile birlikte yan komşum soyadını hatırlamadığım Albay Cenk’in evinde saat 23.00 sıralarında olayları izledik… yanımda Ferhat Binbaşı da varken, izinde olduğunu bildiğim ve sicil amirim olan Tümamiral Sinan Azmi TOSUN’u telefonla aradım. 16/07/2016 günü saat 00.30 civarıydı, “ben yarın sabah karargaha gidersem kalkışmaya destek vermiş olurum, o yüzden gitmemek için sizden izin istiyorum” dedim…” diyor. 

Burada adı geçen Ferhat Kazanç ve evinde oldukları Cenk Alb. (DURMAZER) daha sonraki tasfiye sürecinin ana aktörlerindendir. Bu ana aktörler arasında önceden fişlenenlerin sabaha kelepçeleneceğini bilen Bülent Ardıç da önemli bir rol kapmıştır. Yapılan işlem de sadece hiçbir şeyden haberi olmayan Sinan Azmi Tosun’un fotoğrafını çekmektir. 

Donanma’da da benzer şekilde Adil Beşorak ve İsmail Can Donanma Hrk. Bşk. Mustafa Bardakçı’yı arayıp “mesajı teyit ediyor musun” şeklinde “fotoğraf çekme” sorusu sorarak Mustafa Bardakçı “sıkıyönetim mesajı doğrultusunda irade sergiledi” muğlak yalanıyla tutuklatıldı. Bu yalanın altını imzalayan kişi de Donanma Komutanlığı çapında SABKOR Hazırlık Durumunu yükseltip tüm askeri personelin birliklerine gelmesini sağlayan Yalçın Payal’dı. Yalçın Payal 02.33’te “yem” bir mesajla sadece belli gemilere “limana dönün” emri verdi. 

Ama “fotoğrafa” Aykar Tekin’in İstanbul’dan seyre kaldırdığı TCG BORA ile Aksaz ve Mersin’den seyre kaldırdığı gemiler, toplamda 9 gemi dahil edilmedi! 

Yine “fotoğrafa” Levent Kerim Uça’nın seyre kaldırdığı TCG TUFAN ve Marmara’da denizde tuttuğu 4 gemi dahil toplam 5 gemi sokulmadı. Hatta raporlarda “tüm gemilere kumanda eden Önder Öngör” diye yazılıp sanki tüm donanma unsurlarının denize çıkmasının sorumlusu Önder Öngör’müş gibi gösterildi. 

Bu yalan ve iftira ilk günden itibaren algı yönetimiyle basına servis edildi, resmi raporlara yazıldı, iddianamede bu suç Önder Öngör tarafından işlenmiş gibi gösterildi. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 3

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 3


Bu konuda Donanma Duruşmalarında yaşanan birkaç örnek: 

O gün Güvenlik Tabur Komutan Vekili olarak görev yapan sanık Yüzbaşı Hasan Taşkömür’e TBMM avukatı, "Siz darbe girişiminde birlikte tabur komutanı 
vekilisiniz. Tabur Komutanı'nın emirleri sizi haklı çıkarmaz. Emri bizzat sizin yüzünü ve bu terörün aslında kimler tarafından planlandığını da farkında olmadan ortaya koyuyorlardı. 

Nitekim daha hiç kimse bir şey anlamadan, tam da darbenin gerçekleşeceği 03.00 saatlerinden itibaren ve hiç de acemilik çekmeden planlarını uygulamaya koydular, daha gün ağarmadan sinsice çalışanlar binlerce insanı tutuklamaya ve linç formatında bir tasfiyeye başladılar. 
Burada sorumluluk sahibi gerçek askerlerle bu askerleri tuzağa çekenlerin sorumluluk hassasiyetleri arasındaki farkı gösteren şu örnek manidardır: 

Donanma Duruşmalarında, kendisine bu soruların sorulmadığı ve Türk Deniz Kuvvetlerinde o gece seyre çıkan tüm ana muharip suüstü unsurlarının komutanı olan Tümamiral Ahmet İskender Yıldırım’ın gemileri aramak, onlara emri vermek yerine Merkez Komutanlığında gazoz için döner siparişi verdiği de ayrıca ortaya çıktı. 

İşte 300 vatandaşımızın öldürüldüğü 3000 civarında vatandaşımızın yaralandığı gece Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giyen bir amiralin hassasiyeti bu kadarcıktı! Tüm gemiler, yüzlerce personel terör tehdidi altında seyre çıkıyor, o ise gemileri aramak yerine gazoz içiyor, Gölcük’ten döner sipariş ediyordu. 

Benzer durum, MİT Müsteşarı Genelkurmay Başkanlığı karargahına geldiğinde, Genelkurmay Başkanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı Kara Havacılık Komutanlığına gönderdiği zaman da yaşanmıştı. Salih Zeki Çolak gittiğinde kamelyada oturup çay içmiş sonra “burada darbe hazırlığı yok” diye rapor vermişti. 

Yine Sahil Güvenlik karargahına ilk gelmesi gerekip de gelmeyen Komutan Vekili Oğuz Kaan Yavuz (sağdan ikinci), Kurmay Başkanı Bülent Olcay (en sağdaki) ve daha sonraki süreçte Deniz Hava Komutanlığındaki tasfiyeleri yönetecek olan Berker Emre Tok (en soldaki) ertesi sabah emekli amiraller Abdullah Can Erenoğlu (ortadaki) ve Caner Bener (soldan ikinci) ile birlikte aşağıdaki pozu veriyorlardı. 



O gecenin tüm esas oyuncularının hareket tarzları böyle bir eylem birlikteliği içerisinde idi. 

2.2. G Günü Öncesindeki Dikkat Çeken Görüşme ve Toplantı 

Bir diğer dikkat çekici ve de 15 Temmuz olaylarının önceden planlanarak belli başlı bilinçli adımların atıldığını ispat eden vaka da Dz.K.K. Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Kösele arasındaki toplantıdır. 

Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Recep Bülent Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Ora. Veysel Kösele, 15 Temmuz öğle saatlerinde, Heybeliada Deniz Lisesi mezuniyet töreni öncesinde, böcek araması yapılmış bir odada baş başa 1,5 saat süren bir görüşme yaptılar. Görüşme sebebiyle de tören gecikmeli başladı. 

Aynı günün akşamı yaşanan olaylarda kaos ve belirsizlik devam ederken iki Komutanın ifadelerinden, olaylar başladıktan sonra birbirleriyle hiç görüşmedikleri anlaşılmaktadır. Görüştülerse de bunu savcılık ifadelerinde sakladıkları ortadadır. 

Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan kaosu da dikkate aldığımızda bu 2 oramiralin birbirleriyle konuşmadıkları, en azından kaosu ortadan kaldıracak bir iyi niyetli koordine kurmadıkları açıktır. 

Örneğin o gece Ora. Bostanoğlu, kendi ifadesine göre arayan herkese “Emniyetli bir yerde bulunun…” emri verirken Donanma Komutanı hem de Kocaeli valisinin 
davetini reddederek TCG YAVUZ’a çıkmıştır. 

Donanma Komutanına bağlı gemiler için Bostanoğlu, Donanma Komutanı yokmuş gibi davranarak gemilerle hiçbir hiyerarşik bağlantısı olmayan Tuğa. Özdem Koçer’i görevlendirmiştir. 

Donanma Komutanı TCG YAVUZ’da telefonla istediği kişilere ulaşabilirken bu görevlendirmenin yapılması iki sonuca götürmektedir: Ya Kösele bağımsız hareket etmiştir ya da 2 oramiral arasında başka bir anlaşmazlık vardır. Her iki ihtimalde de Recep Bülent Bostanoğlu’nun “biz darbede yokuz” açıklaması esas alındığında Veysel Kösele’nin Bostanoğlu’yla muhalefet içinde olduğu görülmektedir. Bu tespit bugünün koşullarında böyle yapılabilirken o gece TCG YAVUZ personeli için “Veysel Kösele darbeci gibi duruyor” sonucu çok rahat çıkarılabilirdi ve nitekim de öyle olmuştur. Geminin Komutan ve subayları “biz onun darbeci olduğunu düşündük” diyorlar. 

Deniz Kuvvetleri ve Donanmaya komuta eden iki amirale 15 Temmuz’da baş başa ne görüştükleri, kaosu önlemek için gereken emirleri neden vermedikleri, neden sadece belirli kişilerle irtibat kurdukları ve bu kişilere de “başkalarıyla irtibat kurmayın” dedikleri ama bunun yanında kendilerinden emir bekleyen pek çok bahriye subayının neden kendilerine ulaşmasını engellediğini kimse sorgulamadı. 

Aynı Veysel Kösele; 4 yıl Donanma Komutanlığı yaptıktan sonra ve 3 yıllık rütbe bekleme süresini doldurmadığı için müteakip yılın şurasında emekli edilememişken sürpriz bir şekilde ve “TSK’ya sorun çıkarmam” diyerek istifa etti. 

Gündemde neredeyse hiç yer almayan bu konu aslında çok önemli bir konudur. 

Veysel Kösele’nin 15-16 Temmuz gecesi yaptıklarının böyle bir “sorun çıkarmama” kaygısına sebep olduğu görülmektedir. Hatırlanırsa o gece Kocaeli Valisi’nin “karayolu ile Fenerbahçe’den İzmit’e gelmesini” söylemesine rağmen Veysel Kösele valiyi reddetmiş ve denize çıkmıştı. Siyasi otorite tarafından anlamlandırılamayan ve 15 Temmuz gecesi çıkacak sonuca göre pozisyon belirleme çabası olarak yorumlanan bu hareket, şüphesiz, hoş karşılanmamıştır. Veysel KÖSELE’nin bu tercihi açıkçası, ya hayati bir muhakeme hatasıydı ya da siyasi otoriteye güvensizliğin bir tezahürüydü. 

Nitekim kendisi sonraki günlerde “güvende olabilmek için gemiye çıktığını ifade etmiştir.” Ama her iki durum da emeklilik getirmiştir. 

Aslında durumunun farkında olan Veysel KÖSELE; bu sebeple, 16 Temmuz’dan itibaren Donanma’da müthiş bir kıyım yapmaya başlamış, FETÖ ile mücadele ediyor izlenimi vermek sureti ile siyasi otoritenin gözüne girmeye çalışmıştır. Hatta 92 sanıklı Donanma Davasında baş müşteki olarak işi daha da ileri götürmüştür. Ancak kendisi ne Perinçek ekibi tarafından seviliyordu ne de Hükümet yetkilileri tarafından… Bu nedenle çabaları sonuç getirmeyecekti. Son şurada kendisinden kıdemsiz bir amiralin Deniz Kuvvetleri Komutanı atanması hamlesi sonrasında, bunun farkına varan Veysel KÖSELE, kendisini tutuklanmaya götürebilecek bir muhakeme hatası daha yapmayarak “sorun çıkarmadan istifa etmiştir.” 

Eğer siyasi irade Veysel Kösele’nin ortalıktan kaybolmasını özellikle istemeseydi, daha önce Akın Öztürk’e yaptığı gibi MGK üyesi bir oramiral olarak 3 yıl daha üniforma giymesine müsaade edebilirdi ama buna dahi müsaade edilmedi. 

Yıllarca hukuk mücadelesi vermiş, tecrübe kazanmış Veysel Kösele de her nasılsa hiç direnmeden, hiç mücadele etmeden “sorun çıkmaması” kaygısıyla “zorluk çıkarmadan” emeklilik dilekçesini gönderiverdi. 

Adadaki 1,5 saatlik toplantıyı yapan bu 2 oramiral, o gece ilerleyen saatlerde Donanma’nın denizaltılar dışındaki tüm Ana Muharip Unsurları seyre kalkmışken, bu gemiler tüm geceyi denizde geçirmişlerken birbirleriyle hiç konuşmamışlar gibi görünmektedir. 

Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör olaylarının olduğu, ana muharip unsurların denize çıktığı bir gecede bu 2 oramiralin öğlen toplantı yapıp da bir daha birbiriyle hiç konuşmaması karşısında duruşmalarda genç rütbelerdeki personele “neden darbeyi önlemedin” sorusunu soranlar emrinde binlerce personel bulunan bu 2 oramirale bu soruyu sormadılar. 

2.3. Deniz Lisesi Törenleri Görev Grubu 

15 Temmuz 2016 Cuma günü, Heybeliada’da bulunan Deniz Lisesi’nin mezuniyet töreninde alargada (sahilden açıkta) 2 fırkateyn ve 2 hücumbot görevlendirilmiş ti. Fırkateynler TCG YAVUZ ve TCG FATİH, hücumbotlar da TCG İMBAT ve TCG KALKAN idi. Bu 4 gemilik görev grubunun taktik kontrol yetkisi de Alb. Levent Kerim Uça’ya verilmişti. 

“Taktik Kontrol yetkisi” verilen bir subay, taktik kontrolüne verilen gemilere yeni bir görev veremez, sadece onlara belirli rota ve süratlerle daha üst makamdan verilmiş olan mevkie giderken alacakları düzeni emredebilir. 

Yani Levent Kerim Uça, taktik kontrolüne verilen gemilerin gidecekleri limanı değiştiremez, limana varış saatini değiştiremez, gemileri birbirinden ayırıp da yeni bir görevle görevlendiremez, gemileri bir başkasının emir-komutasına veremez. Bu tarz değişiklik yetkileri hep bir üst makamdadır. 

Bir üst makamın sahip olduğu yetki “taktik komuta” yetkisidir. Taktik Komutan birliğin emniyetinden sorumlu olan, birliğe görev verebilen makamdaki komutandır. Bu somut olayda Taktik Komutan Tuğa. Ayhan Bay’dır. Tuğa. Ayhan Bay, taktik kontrol yetkisine sahip Levent Kerim Uça’nın aksine gemilerin emniyetinden sorumludur, onlara görev verebilir, emniyet mülahazalarıyla yukarıdaki saat, liman vb konularda değişiklik yapabilir. 

Deniz Lisesi mezuniyet törenlerine TCG YAVUZ yerine TCG TURGUTREİS planlı olmasına rağmen TCG TURGUTREİS’in bir arızası sebebiyle göreve TCG YAVUZ 
gönderildi. 

Sonraki süreçte yaşanan gelişmeleri dikkate alırsak şunu söyleyebiliyoruz: Eğer TCG TURGUTREİS’in arızası çıkmasaydı ve planlandığı gibi seyre TCG TURGUTREİS gidebilseydi Levent Kerim Uça’nın emrinde seyre çıkmış olan gemilerden oluşan görev grubunda tutuklanan hiçbir gemi komutanı olmayacaktı. 

Hatırlayacak olursak; 

O görev grubundan sadece TCG YAVUZ’un Komutanı tutuklandı. 

TCG İMBAT ve TCG KALKAN Komutanları tutuklanmadılar. TCG TUFAN gemisi o gün seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen çok tuhaf bir şekilde komutansızdı. Levent Kerim Uça o gemiye bir komutan ayarladı ve emrinde olmayan, aralarında amir-memur ilişkisi bulunmayan bir kişiye telefonla emir vererek bu geminin komutanı yaptı. TCG TUFAN da böylece tuzağı açık etmemek için diğer tüm gemilerle birlikte seyre kaldırıldı. (Levent Kerim Uça’nın şifahi emirle yaptığı yasadışı işlem Genelkurmay Başkanlığınca darbe eylemiydi, gemi jurnalinde bu işlem kayıtlı iken Levent Kerim Uça’nın korunabilmesi için savcılığa gönderilen evrakta gerçeğe aykırı bilgi verildi. Konu 3 numaralı belgelerde gösterilmiştir. 

Gemiler seyre kalkarken, Gölcük Üssü’nün tarihinde ilk defa, bir yaz günü akşamı “teknemiz rüzgardan battı” iddiasında bulunan 2 yüzücü Deniz Askeri Yasak Sahası içerisinde gemilere doğru yüzüyordu. 

Dolayısıyla eğer TCG TURGUTREİS’in arızası çıkıp da planları bozulmasaydı, gemiler de Gölcük’ten seyre kalkmamış olsaydı, bu 2 yüzücünün de niyeti bir kaos çıkarmak idiyse Gölcük limanında yaşanan kaos ortamında çatışmalar olabilecekti. Bu çatışmalarda zarar görmeyecek tek grup o sırada Deniz Lisesi törenlerine planlanmış olan gemiler (TCG TURGUTREİS, TCG FATİH, TCG İMBAT, TCG KALKAN) olacaktı. Veysel Kösele ve 

Levent Kerim UÇA da o gece TCG TURGUTREİS’te Savaş Bilican’la birlikte denizde olacaktı ve Gölcük’teki çatışmalarda hiçbir zarar görmeyeceklerdi. Aynı şekilde o sıralarda Merkez Komutanlığında bulunan İskender Yıldırım ve Yalçın Payal da korunmuş olacaktı. 

Bu kadar adları sayılan amirallerin yanında ismi geçen Savaş Bilican’ın özelliği ise o gece kendisine ulaşılamayanlardan birisi olması ve daha önce de meşhur davalarda Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça ile birlikte yargılanmış olanlardan olmasıdır. 

Ayrıca bir savaş gemisi komutanı olan Savaş Bilican; o gece gemisi sahilden daha birkaç yüz metre açılmışken rıhtıma gelmiş, orada botlarla gemilere intikal edecek personele “ben seyre gitmiyorum, siz de gitmeyin, dağılın” diye emir vererek personeli dağıtmıştır. Bu kararlı duruşu aslında onun tuzağı önceden bildiğinin kanıtıdır. 

Açıklanan vakalar ışığında Deniz Kuvvetleri’nin 15 Temmuz olaylarının açığa kavuşması için şu sorulara açıklama getirmesi gerekiyor: 

Görev grubundaki gemileri Levent Kerim Uça özel olarak mı seçti? Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça’ya çok yakın bir isim olan Savaş Bilican’ın komutanı olduğu TCG TURGUTREİS’te arıza olmasaydı ve göreve gidebilseydi görev grubundaki hiçbir Komutanın tutuklanmayacak olması tesadüf mü? 

Grupta birlikte seyre kalkacak gemiler, olacak olaylardan zarar görmeyecek şekilde özel olarak mı seçildi? (Savaş Bilican’a da, hesapta olmayacak şekilde 
arıza sebebiyle gemisi seyre kalkamasa da diğerleri gibi o akşam ulaşılamadı) Seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen Komutansız bir gemiye 
(TCG TUFAN) yetkisi olmamasına rağmen komutan bulup görev için seyre kaldırmasının sebebi, önceden hangileri olduğu belli ve kendine yakın 
isimlerin komuta ettiği gemileri seyre kaldırıp görev (!) için seyre kaldırıp tuzağı açık etmemek mi? 

Teknelerinin battığını iddia eden askeri yasak sahada tespit edilen 2 yüzücü gerçekte kimdi? Gemilere sabotaj mı düzenlenecekti? 
Limanda çatışma, patlama vs. bir kaos ortamı oluşurken Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça tarafından, özel seçim gemiler, kendileri ve Merkez Komutanlığında döner siparişi veren İskender Yıldırım ile Yalçın Payal emniyette olacak şekilde olaylar ve kaosun izlenmesi mi hedefleniyordu? 



Belge 3 Burada 3 Adet belge sunulmuştur. 

1 Numaralı belge Genelkurmay Başkanlığının "başka birlikleri hareket ettirenler ve buna müsaade edenler darbecidir" beyanı, 
2 Numaralı belge Levent Kerim Uça’nın yasadışı görevlendirme yaptığının belgesi, 
3 Numaralı belge de Savcılığa ayrılışı yapılmış olduğu halde TCG TUFAN’a komuta ettirilen subayın GÖREVDE, katılışı yapılmış olan subayın ise MEHİL İZNİNDE olduğu gerçeğe aykırı beyanının belgesidir. 

Belge No 1: Genelkurmay Başkanlığının Tuğg. Nerim Bitlislioğlu başkanlığındaki heyetçe hazırlanmış ve Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen tarafından 6 Mart 2017’de tüm Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmiş olan ve böylece Donanma İddianamesine giren belgeden alınmıştır. 

Belge No 2: TCG TUFAN’ın iddianame ekinde yer alan gemi jurnalinden alınmıştır. 

Belge No 3: Donanma Komutanlığının savcılığa gönderdiği Personel İzin Durumları evrakından alınmıştır. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***