20 Şubat 2019 Çarşamba

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 6

15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA  NELER YAŞANDI?  BÖLÜM 6



Belge 13 Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Donanma Komutanı'nın darbe konusundaki uyarma anonsunu TCG FATİH Komutanı'na yaptırmayıp “başkasına yaptıracağız” demelerinin ama sabaha kadar (Levent Kerim Uça ve Hamdi 
Toker uyarılırken) böyle bir anonsun bir türlü yaptırılmadığının belgesi. Belge Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen Donanma İdari Tahkikat Raporu’nun A-17 numaralı sayfasından alınmıştır. 



Belge 14 Donanma Komutanı'nın TCG BÜYÜKADA Komutanı'na arayıp emir verirken TCG ORUÇREİS Komutanı'nı saatlerce bekletip hiçbir emir vermemesinin kanıtı. Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen ve iddianameye ek yapılan evrakta yer alan TCG ORUÇREİS Komutanı Dz. Kur. Yb. Güray Çerman’a ait 21 Temmuz 2016 tarihli Bilgi Alma Formu’ndan alınmıştır. 

Aynı cevap, TCG ORUÇREİS Komutanı Dz.Kur.Yb. Güray Çerman’ın, hiçbir pozitif emir vermeyip sadece “Önder’i dinleme” diyen Donanma Komutanı’na “komutanım peki ne yapayım? Emriniz nedir? Bir şey yapayım mı?” dediğinde “bekle, ben sana emir vereceğim, bir şey yapma” cevabının familyasındandır. 
Aynı cevap Lojistik Komodoru Bahadır Gündoğdu’nun daha Kuvvet Komutanı bile bir açıklama yapmamışken Donanma Komutanı’na “komutanım ben sizden emir 
bekliyorum, ne yapmamı emredersiniz” dediğinde “bekle, bir şey yapma” cevabının familyasındandır. 

Ayrıca, yine eski Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu “bir süre süreci emir subayımın telefonundan yönettim” diyordu. Bu emir subayının (Özkan Gülömür) sınıf arkadaşı olan ve TCG GÖKSU’ya komuta eden Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa işte bu telefondan 03.11’de “herkes bir şeyler söylüyor, kuvvet komutanı gemileri 
arayacak mı?” diye sorarak Bostanoğlu’ndan nazikçe bir direktif istiyor ama o direktif bir türlü gelmiyor. 

Belge 15 Donanma Komutanı'nın kendisine direk bağlı olan ve 00.50'de arayan Lojistik Destek Gemileri Komodoru Dz.Kur.Kd.Alb. Bahadır Gündoğdu’ya sadece “benim emrim olmadan seyre gemi çıkarma” demekten başka bir 
emir vermediğinin kanıtı. Daha sonra 02.32’de Donanma Komutanı kendisi Bahadır Gündoğdu’yu arayıp, tüm gemiler darbe maksatlı seyre çıkmış gibi gösterilirken “bir gemiyi seyre hazırla” diye emir veriyor. Bu arama resmi 
raporlarda ise sanki Komodor Donanma Komutanı’nı aramış gibi gösteriliyor. Böylece Donanma Komutanı’nın gemileri denizde tutma niyeti saklanmaya çalışılıyor. Bu belge Donanma İddianamesi’nin ekinde yer alan 19 Ekim 
2016 tarihli itiraz dilekçesinin 5’inci sayfasından alınmıştır. 


Resim 5 Deniz Kuvvetleri Komutanı emir subayı aracılığıyla bir direktif istenmesinin ama o direktifin bir türlü gelmemesinin kanıtı. 

İşte bu Kuvvet Komutanı’na Aksaz’dan bir binbaşı yani Berke Uraz ulaşabiliyor, kendisinden emirler alıp Marmara’daki seçilmiş gemilere bu emirleri iletiyor. 
Örneğin fırkateynlere “Gölcük’e dönün” denirken bu seçilmiş gemilere “Gölcük’e gitmeyin, orası güvenli değil” diyebiliyor. Seçmediği, izole ettiği TCG BORA 
Gölcük’e limana gidiyor, sahilde silahlı askerlerle karşılaşıyor ve hemen geri kaçıyor. Yaşadığı tehlikeyi düşünebiliyor musunuz? 

Donanma Komutanı farklı mı? Hayır! 

Donanma Komutanı; emir astsubayı vasıtasıyla 00.40’ta Donanma Harekat Merkezi’ni aratıp tüm komutanların cep telefon numaralarını alır ama içlerinden sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı Bnb. Hamdi Toker’i hem de 4 defa arar. Herkesten sakladığı TCG YAVUZ’a çıkış bilgisini bir tek ona söyler. Levent Kerim Uça’ya “sıkıyönetim direktifine uymamasını” söyler. Başka da hiçbir gemi komutanını ya da komodoru da aramaz. 

Donanma Komutanı’nın emrindeki birliklere emir vermemesi konusunda “kamarada kilitliydi, cep telefonu çekmiyordu” gibi bahaneler gösterilmesi ise sadece bir yalan ve aldatmacadır. 


Belge 16 Donanma Komutanı Veysel Kösele'nin denizdeki komodor ve komutanlardan hiçbirini arayıp direktif vermezken sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı Bnb. Hamdi Toker’i 4 defa aradığının kanıtı. O gece Ayhan Bay’ın 
doğrudan verdiği emirle seyre çıkan Hamdi Toker’in gözaltına hiç alınmayıp, soruşturmadan vareste tutulup, olaylardan da 1 ay sonra 9 Ağustos 2016’da emniyet ya da savcılıkta değil Merkez Komutanlığında verdiği 
ifadesinin 2’nci sayfasından alınmıştır. 

Donanma İddianamesinin eklerinde 2500 civarında kişinin ifade ve bilgi alma tutanakları vardır. Bunlara baktığınızda seçilmiş kişilerin hep Donanma Komutanı’na ulaşabildiği görülmektedir. 

Dolayısıyla tıpkı Kuvvet Komutanı gibi Donanma Komutanı da “kapalı çevrim” bir telefon ağı işletmiştir. Hatta bu çevrime Levent Kerim Uça’yı da Haluk Baybaş 
sokmuştur. Zaten bu kapalı çevrime girene kadar Önder Öngör’le hep görüşen, gemileri koordine eden Levent Kerim Uça, Haluk Baybaş’ın onu çevrim içi yapmasından itibaren Önder Öngör’ün telefonlarını suratına kapatmaya başlıyor. 

Hatta şöyle bir örnek iletişimdeki seçmece davranışı açıkça göstermektedir: 

O gece komodor Önder Öngör TCG ORUÇREİS’te seyre çıkmıştır. Gemi Komutanı Güray Çerman’la komodor Önder Öngör yan yanayken Levent Kerim Uça Güray 
Çerman’la konuşur. Bir komodorun kendisiyle değil de emrindeki geminin komutanıyla konuşmasından rahatsız olan Önder Öngör telefonu alınca Levent Kerim Uça birden telefonu Önder Öngör’ün yüzüne kapatır. 

Özetle Türkiye’nin tek Deniz Kuvvetleri Komutanı ve tek Donanma Komutanı, kendilerine ulaşmaya çalışan, kendilerinden direktif isteyenlere karşı ya ulaşılmazlıkla ya da “bekle” diyerek karşılık verirken seçtikleri kişilere de “güvendiklerinizden başka kimseyle konuşmayın” diyor. 

İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu karşılık aslında Deniz Kuvvetlerinde masum askerlere o gece kurulmuş olan temel tuzaklarından birisini açık etmektedir. 

Askeri hiyerarşide “güvendiğim kişi” diye birisi yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu vardır, amir vardır, memur vardır, komutan vardır. Türk askeri doktrininde “güvendiğin, güvenmediğin” diye bir tasnif yoktur. Askeri hiyerarşi mekanizmasında böyle bir kategorilendirme yoktur. 

Bir komutan kendisinden direktif isteyene, birlik komutanlığı sorumluluğu gereği direktif verir. “Diğer birlikleri tuzağa düşüreceğim, o yüzden onlarla irtibat kurma” manasında bir “güvenilmezler” grubu belirleyip de “onlarla iletişimin olmasın” diye bir direktif ancak Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bölücülük yapmaktır. 
Deniz Kuvvetleri Komutanı ya da Donanma Komutanı seviyesine getirilmiş üst düzey bir kamu görevlisi kendi maiyeti içinde bölücülük yapmak suretiyle kendi personelini tuzağa çekiyorsa bunun adı “vatana ihanet” suçudur. Aklı selim sahibi hiçbir kimse bir komutanın kendi maiyetine karşı sergilediği böyle bir tuzağa çekme fiilini masum, yasal, meşru, hukuki, normal, insani değerlere uygun gördüğünü söyleyemez… 
Eğer bu komutanların maksatları darbeyi önlemek olsaydı açıkça “bir darbe girişimi söz konusudur, şu andan itibaren size şöyle yapmanızı emrediyorum, emrime itaat etmeyen darbecidir” derlerdi, birlikler emniyete alınırdı. Kim de verdikleri emre uymazsa alenen darbeci olurdu ve gereken yaptırımları da hak ederdi. Yoksa özel kapalı çevrimler işletip birilerini seçmece çevrim dışında tutup diğerlerini “bende emir bekle” deyip sonra emir vermek yerine savcılığa infaz listeleri vererek infaz ettirmek bir tuzaktır, askeri karşılığı “pusu”dur. Bir Türk Komutanı kendi maiyetine pusu ya da tuzak kurmaz, emniyetinden sorumlu olduğu personelinin hayatını tehlikeye atmaz. 

Pekala, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Veysel Kösele “seçmece” bir mantıkla asker şahısları böyle izole ettiklerinde ortaya ne çıktı? 

Bu izole edilen, aradıklarında sıralı komutanlarına ulaşamayan, direktifsiz bırakılan, suratlarına telefon kapatılan kişiler, sadece kendilerine cevap veren, telefonu suratlarına kapatmayan kişilerle konulabilir duruma getirildi. Bu kişiler arasında kaosu anlamaya ve çözmeye yönelik fikir alışverişi yapabildi. 

Ardında da dava dosyalarında bir HTS kaydı tuzağı ortaya çıktı. Sonra da kendi komutanlarınca izole edilmek suretiyle tuzağa düşürülmüş masum subaylar, 
astsubaylar, uzman erbaşlar “falancayı niye aramadın, filancaya niye sormadın” gibi tuhaf ve akıl dışı sorulara muhatap edildiler. 

Bu arada tüm gemi komutanlarının cep telefon numaralarını almasına rağmen sadece Komodor Levent Kerim Uça ve TCG BÜYÜKADA Komutanı Hamdi Toker’le iletişim kuran 
Donanma Komutanı’nın Hamdi Toker’e sadece bilgi vermediğini da “icraat” içeren bir emir de verdiği ortaya çıktı. 

Biraz önceki ifade tutanağında belirtilen konuşmanın gemi jurnaline yazılan esas kısmı, o geceki seçmece davranışlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personelinin kendi komutanlarınca nasıl pusuya düşürüldüğünün bir başka delilidir. 

Buna göre Veysel Kösele saat 01.20’de Hamdi Toker’e “Sıkıyönetim Mesajına işlem yapma, sadece benden emir al” diye emir vermiştir. Tıpkı Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya pusuyu açık etmesi gibi. 



Belge 17 TCG BÜYÜKADA'nın jurnalinde Donanma Komutanı'nın sadece bu gemi komutanını arayıp "Sıkıyönetim Mesajına işlem yapma” diye emir verdiğinin kanıtı. Tüm gemilerin komutanı olan Donanma Komutanı, denize çıkan 20’den fazla gemi komutanları arasından seçerek sadece TCG BÜYÜKADA komutanına bu şekilde direktif veriyor, diğer komodor ve gemi komutanlarından bu direktifi esirgiyor. Bu gemi komutanına da “kimseye söyleme” diyor ki bu 
komutan denizdeki diğer birliklere telsizden bu direktifi aktarmamış. Belge Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan “Gemilerin seyir kayıtları” arasından alınmıştır. 

Halbuki Donanma Komutanı, seyre çıkan tüm gemi komutanlarının telefon numaralarını Donanma Harekat Merkezi’nden çok daha önce almıştı. Buna rağmen sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı’nı arayıp direktif veriyor. Diğer komodor ya da gemi komutanlarına böyle bir direktif vermiyor. 

Böylece Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Oramiral’i hem kendi emrine verilmiş o gemilerin yüzlerce personelinin hayatını bilerek ve isteyerek tehlikeye atıyor hem de ertesi sabahtan itibaren savcılığa verdikleri infaz listeleriyle seçilen bazı personel için adli, idari, insani ve sosyal linç sürecini başlatıyordu. İnfaz kısmına bu çalışmada şimdilik yer verilmeyecektir. 

Veysel Kösele’nin emir verdiği 01.20 zamanı önemli bir zamandır. Bu dakikada; kendisine ulaşılamayan (sadece seçilmiş kişilerin ulaşabildiği) Deniz Kuvvetleri 
Komutanı, (belki de kimse kendisine telefon edip ulaşamasın, direktif alamasın diye) 2 saat kapalı tuttuğu cep telefonunu gemiler İzmit Körfezi’nden çıkınca açmış, kendi personeline hiçbir direktif vermezken medyaya “biz darbenin yanında değiliz” mesajını vermiş, 5 saattir sessizce bekleyen Donanma Komutanı Veysel Kösele bu dakikadan itibaren harekete geçmiş, harekete geçerken de daha sonra İdari Tahkikat Heyeti üyesi yapacağı Hamdi Toker’i 4 defa arayıp “sıkıyönetim mesajına işlem yapma!” diye direktif vermiştir. 

Bu direktif de 3 tane hücumbot komutanı (TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG TUFAN) haricinde geri kalan 20 küsur gemiden ve Önder Öngör, İlsev Hazır, Sebahattin Çoruk isimli komodorlardan saklanmıştır. 

Direktiften hariç tutulan tüm komodor ve komutanlar ertesi günden itibaren insanlık dışı yöntemlerle ve aileleriyle birlikte kısaca “linç” edildiler. 

O gecenin temel özelliği işte bu “seçmececilik” yöntemiyle Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin kendi komutanlarınca pusuya düşürülmesidir. 

Seçmececilik yapılarak irtibat kurulan kim varsa onlar kayırıldı, suratlarına telefon kapatılan kim varsa onlar da tutuklandı, ihraç edildi, bir kısmı işkence gördü ama hepsi sosyal anlamda aileleriyle, çocuklarıyla birlikte linç edildiler. 

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder