15 TEMMUZ SÜRECİNDE DONANMA ÇAPINDA NELER YAŞANDI? BÖLÜM 1
Bir tasfiye uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en hain terör olayı;
Çok üst düzey komutanların devletlerine ve milletlerine ihanet pahasına, 300 kişinin öldürülmesi, binlerce vatandaşımızın yaralanması pahasına; bilerek ve isteyerek, öncesinde, esnasında ve sonrasında sayısız hile, tuzak ve kasıtla gerçekleştirildi.
Deniz Mert
15 Temmuz Sürecinde Donanma Çapında Neler Yaşandı?
İçindekiler
ÖZET .............................................................................................................. 3
1. ÖN BİLGİLENDİRME ............................................................................... 7
2. ÖNCESİ (TUZAK HAZIRLIĞI) .................................................................. 9
2.1. Topkapı Sarayı’nda Yapılan Arz ..................................................... 10
2.2. G Günü Öncesindeki Dikkat Çeken Görüşme ve Toplantı ................ 17
2.3. Deniz Lisesi Törenleri Görev Grubu ............................................... 19
3. G GÜNÜ ( GEMİLERİ DENİZE HEP BİRLİKTE ÇIKARIP TUZAĞA ÇEKEREK “SOBELEME” ) ... 23
3.1. Donanma Çapında SABKOR Durumunun Yükseltilmesi ................... 25
3.2. Pusuya Yatıp “Fotoğraf çekme” .................................................... 27
3.3. İletişimde ve Emir/Bilgi Vermede Seçmececilik ve “HTS Analiz Raporu” 34
3.4. Beklet!.. Pasifize et!.. Ve infaz et!.. ............................................... 45
3.5. “Yem” Mesajla Gemileri Ateş Altına Atma ...................................... 48
3.6. Atraksiyonlar (Zamanında reaksiyon gösterilmesini engelleyip sonra şov yapma eylemleri) .. 56
4. SONRASI (SEÇMECECİLİK ve LİNÇ) ..................................................... 58
5. SONUÇ ................................................................................................... 60
ÖZET
15 Temmuz’un, ülkeyi ve TSK’yı yeniden dizayn etmek için hazırlanmış kontrollü bir darbe senaryosu olduğu, o gece öldürülen 300 civarındaki vatandaşımızın, 3000 civarındaki yaralanan insanımızın bu senaryoya kurban edildikleri artık ortaya çıktı.
Olayların hemen sonrasında medyada başlatılan yoğun kara propaganda, sistematik karalamalar, tutuklananlarla iletişime engel olunması, işkence altında imzalatılan yalanlarla dolu ifadeler, düzmece bilirkişi raporları, iftiralar ve yaşatılan travmaların oluşturduğu atmosferle; anne-baba çocuğundan, eşler birbirinden, yıllarca birlikte çalışmış askerler ise silah arkadaşlarından şüphe eder hale getirildi, ciddi bir paranoya ortamı oluşturuldu.
Zaten stratejik azmettiricilerin tasarlayıp hayata geçirdiği senaryo doğrultusunda oynanan oyunun en önemli hedeflerinden biri de TSK içindeki birlik ve beraberlik ruhunu yok etmekti. Şüphesiz gerçek bilgiye ulaşmanın imkansız olduğu böyle bir ortamda doğru muhakemeyi yapıp kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamak da neredeyse imkansızdı.
Tüm bunlara rağmen gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir değişmez karakteri vardı ve 15 Temmuz sürecinin stratejik azmettiricileri bir hata yaptılar: Tüm gerçekleri her yerde saklarlarken, 2500 civarında kişinin bilgi alma ve ifade tutanaklarını, gemilerin jurnallerini, seyir plotlarını (gemilerin denizdeki hareket izlerinin haritada gösterimi) Donanma İddianamesinin eklerine koydular ve gerçekler de bu belgelerde ortaya çıktı.
Bir yandan da, yapılan tüm baskı ve zorlamalara rağmen, hayatında yalana yer olmayan bu ülkenin asil, cesur ve erdemli askerleri duruşmalarda gerçekleri haykırarak oynanan oyunları bir bir ortaya çıkarmaya başladı.
Artık mızrak çuvala sığmadığından medya da duruşmalara olan ilgisini iyice azalttı. Ülkeyi yönetenler ise gerçeklerin daha fazla ortaya çıkmaması için yargılamaları hızlandırıp, sanıklara gerçek deliller ile kendilerini savunma imkanı vermeden Sahil Güvenlik Karargahı davasında olduğu gibi bir an önce kendi çıkarlarına uygun kararların alınmasını sağlamaya çalışıyor.
Bu çalışmanın amaçlarından en önemlisi gerçeklerin ortaya çıkarılması maksadıyla yaşanan olayların somut delillerle ortaya konulması, belgelerde yer alan verilerin Dz.K.K.lığı personelinin sahip olduğu mesleki bilgi, askeri teamüller ve kanunlara uygunluk çerçevesinde gerçeklerden taraf olarak yorumlanması, olayların gerçek bilirkişiler gözü ile değerlendirilmesi ve sonuçta,
15 Temmuz'dan günümüze dezenformasyondan ve kara propagandadan kafası karışan TSK mensuplarının ailelerine, onların yanında iradesini art niyetli kimselere teslim etmemiş objektif düşünebilen vatandaşlarımıza ve ülkemizin aydınlarına olayları doğru değerlendirebilmeleri için bir fırsat sunmaktır.
Şüphesiz tarafsız düşünebilen, muhakeme yeteneğini kaybetmeyen, akla, mantığa ve somut verilere değer veren herkesin önlerine deliller, belgeler konulduğunda doğru soruları doğru kişilere sorarak doğru sonuçlara ulaşılabilmesi mümkün olacaktır.
Çalışmanın birinci bölümünde 15-16 Temmuz tarihlerinde yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için, olaylarda yer alan kişiler, bu kişilerin görev yerleri, emir komuta zinciri içinde birbirlerine göre durumları ve olayların yaşandığı tarih itibarıyla yetki durumları (izinde, görevde, vekil vb.) açıklanmıştır.
İkinci bölümde Donanma Komutanlığı'nda 15-16 Temmuz günü yaşananlara doğrudan veya dolaylı olarak sebep olan 3 ayrı olaydan bahsedilmiştir. Kontrollü darbe öncesinde bazı siyasi aktörlerin, askerlerin ve önemli kurumların yöneticilerinin yaşanacaklardan haberdar olduğu ifade edilmiş, bu kişilerin masum insanları tuzağa düşürmek için ne gibi planlamalar yaptığına örnekler verilmiştir.
Çalışmanın esasını oluşturan üçüncü bölümde kapsamlı şekilde bir kısım personelin tuzaklara çekilebilmesi için gemilerin nasıl ortakça denize çıkarıldığı açıklanmıştır.
Bu kapsamda;
Tuzağın fark edilmemesi için sadece hedefteki gemilerin değil, tüm gemilerin seyre kaldırılması, Donanma Komutanlığı'nda SABKOR durumunun şu anda suçlanan personel tarafından değil, Yalçın Payal isimli Amiral tarafından yükseltilmesi ve bu faaliyetin raporlarda örtbas edilmesi, Kontrollü darbe senaryosunu başarıyla uygulayanlar tarafından, askeri refleksle ve görev bilinciyle verilen emirlere uyanların “darbeci” ilan edilmesi, senaryodan haberi olmayan ama kendilerine yakın kabul ettikleri kişilerin özel kapalı çevrim telefonlar üzerinden yönlendirilerek olayların dışında tutulması, Önceden yapılan fişlemelerin bir sonucu olarak iletişimde ve emir/bilgi vermede personel arasında ayrımcılık yapılması, Kontrollü darbeyi gerçekleştirenlerin personel fişlemeleri ve ardından da tüm askeri personele kurdukları pusu neticesinde işlettikleri senaryo ile bölücülük ve vatana ihanet suçlarını işledikleri, Emir komuta zincirindeki yetkili komutanlara ulaşamayan fişlenmiş personelin birbiri ile konuşmaya sevk edilmesi ve ortaya çıkan "HTS kaydı" verilerinin bir iftira argümanı olarak kullanılması, Kontrollü darbeyi yönetmek için Aksaz’da bulunan TCG GELİBOLU’da bir “Tuzak Yönetim Merkezi” tesis edilmesi,
Direktif/emir alabilen ve alamayan personelin durumu ve yetkili komutanlardan emir alabilmek için verilen mücadele, Beklet, pasifize et ve infaz et süreçlerinin işletilişi, “Yem” mesajlarla gemilerin ve personelinin ateş altına alınmak üzere nasıl pusuya düşürülmeye çalışıldığı, Amirallerin “kim darbeci, kim değil testi” gerçekleştirirken aslında kurguyu önceden bildiklerini itiraf eder şekilde yakayı ele vermeleri, Kontrollü darbeyi gerçekleştirenlerin kendilerini kahraman, görevini yapanları darbeci göstermek için yaptıkları atraksiyon lar, ayrıntıları ile iddianame, resmi belge ve ifade tutanaklarından verilen örneklerle incelenmiştir.
Dördüncü bölümde önce fişlenip sonra da infaz edilen personelin nasıl adli ve idari linçe tabi tutulduğu anlatılmıştır.
Kontrollü darbeyi gerçekleştiren “stratejik azmettiriciler” tarafından askerî sahada kurulan tuzaklar hedeflerine ulaştıktan sonra, masum TSK personeli adliye ve idarenin ortaklaşa hak ve hukuk tecavüzleri ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlar o kadar şiddetli, çabuk ve yüksek sesle yapılmıştır ki kimse muhalif bir imada, eylemde ya da en ufak bir söylemde dahi bulunamamıştır.
İtibarsızlaştırma ve sosyal linçin şiddetinden eşler kocalarından, çocuklar babalarından, ana-babalar yavrularından, akrabalar kardeşlerinden şüphelenir hale gelmiştir.
Buna karşılık kendilerine pusu kuran silah arkadaşları ve komutanları da ajitasyon, yalan beyan, gerçeğe aykırı ifadeler, tutarsız ve sahte belgelerle kahramanlaştırılmıştır.
Bugün daha iyi anlaşılıyor ki, tüm süreç iftira ve gerçeğe aykırı beyanlar üzerinden yönetildi. Bu beyanlar yazılı hale getirilip resmi makamları ele geçirenlerce evrak formatında savcılıklara gönderilince, resmi belge muamelesi gördüler. Halbuki yazılı da olsalar sadece beyandı, delil değildi ve hazırlayanlar da o gece kontrollü darbeyi yönetenlerdi.
Sonuç olarak bir tasfiye uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en hain terör olayı bir kontrollü darbe formatında, çok üst düzey komutanların devletine ve milletine ihaneti pahasına, 300 kişinin öldürülmesi, binlerce vatandaşımızın yaralanması pahasına; bilerek ve isteyerek, öncesinde, esnasında ve sonrasında sayısız hile, tuzak ve kasıtla gerçekleştirildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genlerine müdahale edilerek menfaatçilik, pusuculuk, bireylere odaklı itaat, değerler yerine menfaatler doğrultusunda hareket, masum kişilerin kendilerini aşıp çocuklarına varan bir nefret ve vahşet ikame edildi.
Çok önceden hazırlanan infaz listeleri savcılıklara verilip masum askerler tutuklatıldı. Bu savcıların, Donanma Komutanlığının verdiği infaz listeleri doğrultusunda başlattıkları soruşturmalar ve Cihat Yaycı’nın geliştirdiği başka kriterler bahane edilerek bu askerler memuriyetten ihraç edildiler. Deniz Kuvvetleri’nin kendisinin verdiği infaz listeleri üzerinden soruşturma açılıp soruşturma nedeniyle ihraçlar yapılıp ardından da iddianamede “ihraç edilmiştir”
diyerek bir hukuksuzluk kısır döngüsü üzerine adli yaptırımlar devam etti.
Kısaca, Türk Deniz Kuvvetleri’nin komutanları yaptıkları haince bir pusu planıyla masum askerleri pusuya düşürmüşlerdi. Tam bir vatana ihanet örneğiydi.
Hakimler ve savcılar da, gözlerinin önündeki 2500 civarındaki kişinin ifadeleri, yüzlerce sayfalık askeri belgeler, dilekçeler, pusuyu itiraf eden yüzlerce sayfalık beyanlar ortada olmasına rağmen Türkiye’deki bu linç atmosferinde vatan hainliği yapan komutanlarla birlikte hareket ettiler. Tarafsız ve adalet terazisini esas alan objektif ve tutarlı bir yaklaşımla bakabilen herkesin aklının ve vicdanının kabul edeceği gibi hain darbe girişimi ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyenler, şu anda Türkiye’deki hakim güçler ve onlardan emir alan yasal görünümlü ama illegal kanun tanımazlar dır.
Ama Kanunsuzluk ve Hukuksuzluk sonsuza dek sürmeyecektir!..
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder