Kürt Koridoru, Türkye İçin Tehdit mi., Fırsat mı?
Hasan Mesut Önder yazdı: Kürt koridoru Türkiye için tehdit mi fırsat mı?
Suriye’de koalisyon güçlerinin IŞİD terörüne karşı operasyonları sürerken, bölgenin kuzeyinde ‘Kürt koridoru’ tesis etmeye dönük gizli bir ajandanın varlığı
tartışma konusu. Böyle bir şey ne ölçüde mümkün, mümkünse Türkiye bu noktadan sonra neler yapabilir?
Uluslararası Stratejik Tahlil ve Araştırma Merkezi
(USTAD) Ortadoğu Uzmanı Hasan Mesut Önder kaleme aldı.
HASAN MESUT ÖNDER.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa’nın ürettiği yapay ulus-devletler, Arap Devrimleri ile birlikte etnik, mezhepsel ve dini bileşenlerine ayrıldı. İnşa edilen ulus-devletlerin yapay olarak kalmasının temel sebebi; farklı dini, etnik ve mezhepsel kimliklerin ortak ekonomik, siyasi, kültürel ve psiko-sosyal olarak iç içe geçişlerinin yeterince sağlanamamasıdır.
Irak’ın işgali ve Suriye’deki ayaklanma, uluslararası alanda küçük grup kimliklerinin siyasi zeminde görünür olmasını sağladı. PYD, bu sürecin bir sonucu olarak Suriye iç savaşında Rusya, ABD ve İran gibi karşıt pozisyonda duran devletlerle ittifak kurabilen tek aktör olarak ortaya çıktı.
PYD’yi stratejik olarak önemli kılan etken petro-politik açıdan Kürt koridorunun hayati önem taşıması mı yoksa IŞİD ile sahada aktif olarak savaşan muharip güç olması mı? Bu sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişir; ancak oyuna dâhil olan bütün devletler farklı gerekçelerle PYD’ye destek vermeye devam ediyor.
PYD-IŞİD savaşı sonrasında Kobani, Kuzey Irak’a alternatif yeni bir Kürt jeopolitik merkezi olarak ortaya çıktı. Bu iki jeopolitik; birbirine siyasi açıdan rakiptir ve ideolojik olarak farklı köklerden gelmektedir. KDP’nin kontrol ettiği Kuzey Irak, geleneksel muhafazakâr bir yapıda iken, PKK/PYD’nin kontrol ettiği jeopolitik ise seküler bir siyasi anlayışa sahiptir. Bundan dolayı bu iki jeopolitik merkezin orta vadede bir araya gelip yekpare bir jeopolitik güç oluşturması, bu ideolojik farklılıktan dolayı mümkün değildir.
Ülkemizde yaşayan Kürtler ve Suriye Kürtleri arasında yakın akrabalık bağlarının bulunması, Türkiye’nin daha yapıcı politika izlemesini zorunlu kılıyor.
Türkiye, bu iki jeopolitik merkezle ilişkilerini sürdürülebilir sağlam bir zemine oturtma amacı ile içerde çözüm sürecini başlatmış ancak PKK/PYD Kobani’de elde ettiği kazanımın vermiş olduğu aşırı özgüvenle çözüm sürecini baltalamıştır. Suriye’de oluşan bu fiili durum ve örgütün İran ile geliştirmiş olduğu taktik ilişki, çözümün önündeki en önemli engeldir.
Suriye’de rejimin değişmesi ve siyasi düzenin sağlanmasında Türkiye’nin harcadığı çabalara karşın İran, PKK’yı bir koz olarak tutmakta ve Kobani jeopolitiğini Türkiye’nin Suriye politikasını yönlendirmek için kullanmaktadır. Türkiye, bütün bunları engellemek ve Ortadoğu Kürtleri üzerinde etki sağlamak için KDP ile yakın işbirliğini devam ettirmektedir. Ancak son zamanlarda Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler KDP’nin; Bağdat yönetimi, İran ve PKK tarafından hedef alındığını göstermektedir. Goran Hareketi ve KYB‘nin İran destekli faaliyetleri ve PKK yöneticisi Mustafa Karasu’nun KDP‘yi hedef alan açıklamaları Türkiye’nin müttefikini saf dışı bırakma gayreti olarak okunabilir. Bunun yanında PKK yöneticilerinin AK Parti, KDP ile birlikte olup “bizi yok etmek istiyor” mealindeki demeçleri Türkiye’nin, Kuzey Irak ile geliştirdiği ilişkilerden duyulan rahatsızlığı göstermektedir.
Türkiye ne yapmalı?
Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı Kuzey Irak’tan başlayıp Akdeniz’e uzanan bir Kürt koridorunun oluşması mümkün görünmemektedir, ancak Suriye’nin kuzeyinde özerk veya federal bir siyasi yapının oluşması muhtemeldir. Oluşan bu yapı ile kavgalı bir politika izlemek, Kobani merkezli oluşacak yeni siyasi Kürt kimliğinin en önemli bileşeninin Türkiye karşıtlığı olması gibi bir riski beraberinde getirebilir. Bu risk, önemli bir bölgesel güç olan Türkiye’nin arka bahçesinde varlık gösterememesi anlamına gelir.
Ülkemizde yaşayan Kürtler ve Suriye Kürtleri arasında yakın akrabalık bağlarının bulunması, Türkiye’nin daha yapıcı ve dönüştürücü politika izlemesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin PYD’yi dışlayıcı politika izlemesi, partinin başka güçlerin kontrolüne girmesini sağlamak dışında bir sonuç doğurmaz. Ancak Türkiye içerde terör sorunu ile boğuşurken PKK’nın uzantısı konumundaki PYD ile yakın ilişki geliştirmesi siyasi karar alıcılar açısından bir ikilem oluşturuyor. Bu ikilemi çözmek için Türkiye’nin orta vadede yapması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. PKK ve PYD arasındaki ilişki koparılarak PYD, ideolojik olarak yeniden formatlanmalı ayrıca Salih Müslim’in bağımsız bir politik figür olarak ortaya çıkması ve Kandil’in gölgesinden kopması için çaba harcanmalıdır. PYD, ideolojik olarak formatlanırken askeri yöntemler yerine “yumuşak güç” unsurları daha baskın olarak kullanılmalıdır. İbn Rüşd: “Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur; içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar; zira sahih dönüşümler hep içten gelir” der. Türkiye’nin PYD ile ilişkileri bu bağlamda ele alınmalı ve içerden dönüştürmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Geçmişte Kuzey Irak’taki otonom bölge Türkiye’nin kırmızı çizgisi idi ancak gelinen süreçte çok yakın ilişki tesis edildi. Buna benzer bir politika Kuzey Suriye için de uygulanabilir. Çünkü Kuzey Suriye’de oluşacak yapının Türkiye’ye rağmen ekonomik ve siyasi açıdan sürdürülebilir organizasyon inşa etmesi mümkün değildir ancak Türkiye’nin de çevresinde yaşayan Kürtlerle kavga ederek kendi Kürtleri ile barışabilmesi de mümkün değildir.
Kuzey Suriye’de oluşacak yapının Türkiye’ye rağmen ekonomik ve siyasi açıdan sürdürülebilir organizasyon inşa etmesi mümkün değildir.
2. PKK terörü, Türkiye’nin Kürt jeopolitiğine yönelik atacağı adımları engelleyen en önemli faktördür. Örgütün bu fonksiyonu bertaraf edilmediği sürece Türkiye’nin çevresindeki Kürtlerle bütünleşmesi mümkün değildir. Bundan dolayı Türkiye; PKK’nın eylem kapasitesini yok ederek terbiye etmeli ve “kolu kanadı kırık Kandil” ile masaya oturarak Türkiye’ye karşı silahları kullanamayacak hale getirerek çözüm sağlanmalıdır.
3. Siyasi düzlemde ise, yeni HDP’nin oluşması için devlet tüm imkânları ile PKK/HDP’nin sistem dışına ittiği “Çözüm yanlısı Kürt muhalefetini” görünür hale getirerek HDP içinde temsil edilmesini sağlanmalıdır. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal kutuplaşmasını derinleştiren HDP içindeki çözümsüzlük taraftarı siyasi ekibin dokunulmazlıkları kaldırılarak; çözüm için hükümetle rahat çalışabilecek kadroların önü açılıp siyasi denkleme dâhil edilmelidir.
Oluşacak yeni HDP, Türkiye merkezli bir bakış ile hem KDP hem de PYD’nin Türkiye ile bütünleşmesi için politika geliştirmeli, Türkiye’yi bütün Ortadoğu Kürtlerinin devleti haline getirecek bir siyaset izlemelidir. Türkiye’nin , Ortadoğu’daki etnik ve dini çeşitliliğini kuşatan çoğulcu siyasi merkezler yaratıp geliştirmedikçe çevresindeki sorunlara kalıcı çözüm üretebilmesi mümkün değildir. HDP’nin bu rolü oynayabilmesi için gerekli siyasi alan, devlet tarafından açılmalıdır. Aksi halde Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt koridorunun, Türkiye’nin orta vadede en önemli güvenlik ve siyasi tehdidi haline gelmesi muhtemeldir. Tehdit gibi görünen durumlar akıllı politikalar ile fırsata çevrilebilir, yeter ki bunu uygulayacak esnekliği gösterelim.
https://www.karar.com/gorusler/turkiye-icin-tehdit-mi-firsat-mi-169488
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder