cinayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cinayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 21

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 21



4/3/1997 - 11:11 - Atin


1984 yilinda Fransanin Paris kentinde Hasan Kurtoglu sahte kimlik ve pasaportla ve 455 gram eroin ile yakalanmasi üzerine 5 yil 1 ay hapis cezasi aldigi ve cezaevinde yattigi, 1990 yilinda cezaevinden firar ettigi Isviçre makamlari ve Interpol tarafindan kirmizi bültenle aranilmakta oldugu, 1996 yilinda Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesi olayinda kullanilan silanlardan birinin üzerinde parmak izinin bulunmasi, Ankara Il'i Balgat semtinde (7) kisinin öldürülmesi olayinin zanlisi olarak Ankara 4.Kolordu ve Sikiyönetim Komutanliginca arandigindan dolayi yurtdisinda kaçak oldugu anlasilmaktadir. Gerek esi Meral Çatli gerekse birlikte yurt disina çikan Oral Çelik ifadelerinde, Abdullah Çatlinin 1980 ihtilalinden 22 gün sonra yurtdisina çiktiklarini, Çatli'nin Hasan Kurtoglu adina düzenlenmis sahte pasaport ile Oral Çeliginde Harun Çelik adina düzenlenen sahte pasaportlarla degisik tarihlerde Türkiye'den ayrildiklarini, Oral Çelik'in Avusturya'da Abdullah Çatli ile bulustuklarini,1980 yili Ekim ayi içerisinde Abdullah Çatli'ninMehmet Ali Agca'ya ve Hasan Dagaslan adiyla kendisine sahte pasaport düzenlemekten Konya 2.Ordu ve Sikiyönetim Komutanligi Askeri Savciliginca aranmasi dikkate alindiginda yurtdisina çikmak zorunda kalmasinin nedeni açikca görülmektedir. Ankara Sikiyönetim Komutanligi Adli Müsavirliginin 10.11.1980 gün ve 1980/281 Müt.sayili yazilari ile düzenlenen listede yurt disina çikmasinin sakincali oldugu belirtilmis olusu da bu düsünceyi dogrulamaktadir.Diger taraftan Meral Çatli 1980 ihtilali nedeniyle pasaport almanin çok siki denetim olmasi nedeniyle kolay bir is olmadigini 20 gün sonra esine pasaport getirdiklerini, getirenleri tanimadigini, bu nedenle esine yardim edenler olabilecegini ifade etmektedir. Meral Çatli 1982 yilinda Nevsehirden pasaport almak için müracaat ettigini, ancak vermediklerini, bu nedenle de sahte pasaport ile çiktigini, Yalovadaki annesinin yaninda iken esi ile yaptigi yurtdisi telefon görüsmesinde kendisine yardimci olmak üzere birilerinin gelecegini söyledigini, gelenlerin resmi görevli olmadiklarini, kendilerini Yalova'dan alarak dogrudan Istanbula havaalanina götürdüklerini ve uçakla yurt disina çikip Viyana'ya gittigini, oradan araba ile Almanya'ya, oradan da Isviçre'ye gittigini, orada esi ile bulustugunu, trenle Fransa'ya geçerek Parisin kasabasi Potie'ye gittiklerini, ikamet izni alabilmek maksadiyla hep birlikte üniversiteye kayit yaptirdiklarini, orada bulunduklari sirada kendilerine devletin üst düzeydeki yetkililerinden birilerinin, Asala ile mücadele edip edemeyeceklerini sorduklarini, onlarin bu teklifine, karsi teklif olarak cezaevinde yatan arkadaslari ve bazi taninmis politikacilarin (12 kisi, Türkes ve Mehmet Irmak gibi.) serbest birakilmalari sartiyla isi kabul edeceklerini belirttiklerini ifade etmislerdir. 1984 yilinda ailece Türkiye'ye tatile geldiklerini, resmi bir görevlinin kendilerini karsiladigini, kisiyi Mete adi ile tanidigini, soyadini bilmedigini, sadece ona Mete Agabey denildigini, bu kisinin asker yapisi oldugunu, konusma ve hareketlerinde asker gibi davrandigini, Türkiye'de bir hafta süreyle kaldiklarini, bu arada esine Türkiye'den bir görev verildigini duydugunu, bu görevinde konsolosluklara yapilan haksizliga tepki olarak Asala olayinda esine verilen bir görev oldugunu, esinin degisik ülkelerde olmak üzere 28 olayda rolü oldugunu belirtmektedir. Komisyonumuz 18.3.1997 tarih ve 292 sayili yazisiyla MIT Müstesarligindan teskilatlari içerisinde kod adi Mete olan kadroda görevli ya da istihbarat faaliyetlerinde çalistirilan personel bulunup bulunmadiginin soruldugu, Mit Müstesarliginin 20.3.1997 tarih ve 8539-53931 sayili cevabi yazisinda istihbarat faaliyetlerinde çalistirilan kod adi veya gerçek adi Mete olan bir kisinin çalistirilmadigini, gerçek adi Mete olan kadrolu ve halen görevde bulunan 8 personel bulundugu, hiçbirinin müstesarlik içindeki görev konularinin ve statülerinin komisyonun kurulus amaci ve çalisma alani ile ilgisi bulunmadigini, bu personelin güvenlik nedeni ile kimliklerinin gönderilemeyecegi bildirilmistir. Meral Çatli devamla; Esi ile beraber Türkiye'den döndüklerinden 1,5 ay sonra bir gün haber geldigini ve esinin telefon külübesinde bulunmasinin istendigini, birlikte evlerinin altindaki telefon kulübesine indiklerini, esinin telefonda Istanbuldan birisiyle görüstügünü, telefonda ertesi sabah kendilerine verilen adrese gidilmesini istediklerini, oradan yeni düzenlenmis bir pasaport verilecegini söylediklerini, görüstükleri kisinin Mete agabeyleri oldugunu, pasaportlarinda Altan ve Serap Güler adina düzenlenmis Türk pasaportlari olduklarin, esinin buna niye gerek oldugunu anlamadigini ve nedenini sordugunu ancak karsi tarafin böyle olmasi gerektigini söyledigini, ertesi sabah esinin verilen adrese bir arkadasi ile gittigini, buranin bir zenciye ait ev oldugunu, içeriye girdikleri anda Fransiz polisinin de içeriye girip onu yakaladiklarini o anda üzerinde Hasan Kurdoglu adina çikarilmis pasaport bulundugunu, 3 gün sonra esinin polislerle birlikte eve geldigini, polislerin evi aramalari sirasinda esinin kendisinden dolaptaki dosyayi ortadan kaldirmasini istedigini, dolapta kazaklarin altina koyarak polislerin onu bulamamalarini sagladigini, esinin kendisine Fransa'dan hemen ayrilmalarini söyledigini, kocasinin fotograf makinasi, silahi ile kendisinin ve çocuklarinin Kurdoglu soyadina düzenlenmis pasaportlarini alarak evden ayrildiklarini, sakladigi dosyada bir sema oldugunu, beyaz saçli ve Isviçre'de ikamet eden bir kisinin resmi bulundugunu ifade etmistir. Istanbul'la telefon görüsmesi yapmasini söyleyen birisinin kendisine geldigini, yine evin önündeki telefon kulübesine indiginde, Mete agabeyinin `` Meral hanim sizin Fransa'da kalmaniz gerekiyor, çünkü esinizle irtibat kuracak kisi sadece sizsiniz.'' dedigini, esinin bu konuda yaptigi degerlendirmede komploya gittigini söylemis oldugunu, esinin kendisine Türkiye'de görüstügü kimselerle veyahut devamli görüstügü kimsenin yaptigini bir oyun oldugunu söyledigini, Isviçrede de ayni sekilde suçlamalarda bulunuldugunu, Isviçre'deki olayda Nevzat ve Seref Benli isimli kisilerin bulundugunu, Nevzat'in soyadini bilmedigini, Isviçre'de Uyusturucu madde bulundurmaktan dolayi 15 yil ceza verildigini,1,5 yil yattiktan sonra Isviçre'ye kendisini görmeye gittigini, döndügünden bir ay sonra bunlarin cezaevinden kaçtiklarini, mutfagin anahtarini esine verdiklerini onlar da elini kolunu sallayarak hapishaneden çiktiklarini, cezaevinden çikista yanlis arabaya bindigini, görevlinin onu serbest biraktigini, Cezaevinden kaçar kaçmaz Fransa'ya yanlarina geldigini, 20 gün ayri bir evde kalindigini,Türkiye'den gelen bir pasaport ile ve esinin yesil bir takim giymesi talimatiyla 1990 yili Nisan ayinda Türkiye'ye döndügünü ve VIP salonundan alindigini, o süreçte kocasini göremedigini, esi döndükten 20 gün sonra kizlariyla birlikte araba ile Türkiye'ye döndüklerini, esinin Levent'te kiraladigi eve gittiklerini, Istanbul'a Meral Çatli adi ile geldigini, esinden ögrendigine göre Türkiye'den gelen dosyasinda veyahut herhangibir seyde Abdullah Çatli'nin Hasan Kurdoglu olmayip Abdullah Çatli oldugunu bildirdikleri için esinin gerçek kimligini kabul etmek zorunda kaldigini, o evde bir hafta kaldiklarini, sonra da bahçelievler'de kiraladiklari baska bir eve tasindiklarini ve esinin Istanbul Ataköy'de ticaretle ugrasmaya basladigini, o arada bir ihbar sebebiyle isyerinin basildigini, ancak basanlarca esine önceden haber verildigi için baskindan kurtuldugunu, esinin 6-7 adet degisik pasaport kullandigini, Mehmet Ali Agca'nin hapisten kaçirilmasinda esinin sadece pasaport temin ettigini belirtmektedir Pasaportlara iliskin olarak Komisyonumuz tarafindan 10.1.1997 tarih ve 130 sayili yazi ile Emniyet Genel Müdürlügünden konu hakkinda tafsilatli bilgi istenilmis,27.1.1997 tarih ve 028038 sayili cevabi yaziya göre, 2 adedi Sahin Ekli adina, digerleri Mehmet Özbay ve Mehmet Özbey adina olmak üzere, 1992 ve 1996 yillarini kapsayan dönem içerisinde ikisi Ingiliz pasaportu olmak üzere, 11 degisik pasaportla ,142 adet giris ve çikis yapmistir. Oral Çelik 1983 yilinda yurda giris-çikis yaptigini, yurtdisinda olduklarinda istedikleri pasaportu istedikleri yerden alabildiklerini, 1984 yilinda Isviçre Polisine yapilan yalan bir ihbar ile eroin isi yaptiklari iddiasiyla yakalanmak üzere iken oradan uzaklastiklarini, ancak bu nedenle iki ülke arasinda sorun çiktigini ve Türkiye'den bir Devlet Bakaninin Isviçre'ye gittigini ve ortami yatistirdigini, Çatli'nin 1990 yilinda Isviçre'de hapisten kaçip, Türkiye'ye döndügünü, Fransa'daki mahkumiyetlerinin de eroin isi ile ilgili düzmece Fransiz Istihbaratinca hazirlanan bir senaryo ile ilgili oldugunu, 1984 yili sonunda Çatlinin, 1986-1993 yillari arasinda da kendisinin Fransa'da hapishanede yattigini belirtmektedir. Resmi Gazetenin 25.3.1985 tarih ve 18703 sayili nüshasinda yayinlanan 26-27 Mart 1985 tarihlerinde Isviçre'de yapilan Tehlikeli Atiklarin Sinirlar Ötesi Hareketleri konulu Uluslararasi Isbirligi Konferansina Devlet Bakani Ahmet Karaevli'nin katilacagi haberinin Oral Çelik'in kendileri için ortaligin durulmasini bir Devlet Bakaninin sagladigina iliskin iddiayi dogruladigini, diger taraftan komisyonca bilgisine basvurulan Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani Sayin Hasan Celal Güzel de ifadesinde konuyu bilmemesine karsilik, soru kendisine yöneltildiginde ilk aklina gelen kisinin o oldugunu belirtmistir. 25.11.1988 tarihinde Fransadan Isviçreye iade edildiklerini, Isviçrenin, Çatli'yi Türkiye'ye iade etmesi için Fransa'nin rizasi gerektigini belirttigini, Fransa'nin ise sahsin Türkiyede isledigi suçun cezasinin idam olmasi sebebiyle 27.5.1985 yilinda yapilan talebin Fransa tarafindan reddedildigi, Komisyon tarafindan istenilen ve Emniyet Genel Müdürlügünce verilen cevabi yazidan anlasilmistir.. Meral Çatli'nin esinin isyerine yapilan baskin ve baskinin haber verilmesine iliskin ifadesi üzerine Komisyonumuz, konuyu yazi ile Istanbul Emniyet Müdürlügünden sormus, alinan cevapta konu hakkinda kendilerine bir bilgi intikal etmedigini ve islem yapilamadigi hususunun kayitlarin tetkikinden anlasildigini bildirmistir. Komisyonumuz Emniyet Genel Müdürlügünden, Mehmet Özbay'a (Mehmet Özbey'e) ait pasaportlar ile kaç defa yurtdisina çiktiginin ve hangi tür pasaportlarinin bulundugunun sorulmasi üzerine, Emniyet Genel Müdürlügü ile yapilan yazismalarda, ilgilinin soyadinin Özbay veya Özbey olarak geçtigi, Disisleri Bakanliginca yapilan incelemelere dayali olarak her iki soyadini tasiyan kisinin ayni sahis oldugu hususu, Disisleri Bakanliginca Emniyet Genel Müdürlügüne 20.1.1993/302 ve 24.1.1997-1024 sayi ile bildirilen yazidan anlasilmistir. Bu kadar çok giris ve çikis yapmis olmasi karsisinda gerek yurtiçinde, gerekse Yurtdisinda kirmizi bültenle aranan bir sahsin yakalanmadan Türkiye'ye girip çikmasi oldukça düsündürücü ve dikkat çekicidir. Bu durumun bir diger boyutu da Çatli'nin bu giris ve çikislarda Türkiye içinde ve disinda ne veya neler yaptigi hususudur. Komisyonda bilgisine basvurulan Abdullah Çetin, Abdullah Çatli ile 1983 yilinda Almanya'da tanistigini, kendisinin parali asker oldugunu, 1991-1993 yillarini kapsayan dönem içerisinde Güneydogu Anadolu'da çalistigini, oraya kendisini Abdullah Çatli'nin gönderdigini, Cem Ersever'e destek vermek üzere, istihbarat çalismasi yaptiklarini, 1992 yili Mayis ayinda Azerbaycan'a gittigini, Gence'deki kampta kaldigini ve C-4 plastik patlayicilar konusunda yetistirildigini, ayrica kenevir tarlalarinin korunmasinda da görev aldigini, Güneydogu'dan geçen uyusturucunun çogunun Azerbaycan'dan geldigini belirtmektedir. Bu beyanlar da Çatli'nin Türkiye'de ve yurtdisinda uyusturucu isi ile ilgili ve birçok karisik faaliyetler içerisinde oldugunu göstermektedir. DYP Istanbul Il Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Kederoglu bilgisine basvurulmak üzere alinan ifadesinde, kendisinin önce MHP'yi, sonra ANAP'i destekledigini simdi ise Dogru Yol Partisinde Istanbul Il Yönetim Kurulu Üyesi oldugunu belirtmektedir. Ögrencilik yillarinda Istanbul Ülkü Ocaklari Dernek Baskanligi gibi çesitli derneklerde görev aldigini, kendisinin Nevsehir ögrenci yurdu Müdürü oldugu dönemde Çatli'nin Ankara Ülkü Ocaklari Dernegi Baskani oldugunu ve Istanbul'a geldiginde yurda ugramasi nedeniyle tanidigini, 12 Eylülden önce Çatli'nin Istanbul'a gelip, ticaretle ugrastigini, kaçak oldugunu gazetelerin yazmasi üzerine ortadan kayboldugunu, daha sonra zaman zaman kendisine ugradigini, bir gün Türkiye'ye temelli dönecegini söyledigini, kendilerinin ticaret olarak birçok alanda is yaptiklarini, Procter and Gamble'n hammaddelerini temin eden asit borik ve Sodyum Perborat satan firmalarinin oldugunu beyan etmektedir. Abdullah Çatli'nin bu iliskiyi sicak tutmaya ve devam ettirmeye çalismasi, özellikle uyusturucu madde üretiminde kimyasal maddelere duyulacak ihtiyaç dikkate alindiginda, gerekli ve dogru bir davranis olarak görünmektedir. Oral Çelik de ifadesinde bu konuda, Abdullah Çatli'nin 1991 yilindaki Anavatan Partisinin büyük kongresine katildigini, önce Yildirim Akbulut'u, sonradan Mesut Yilmazi desteklediklerini bildigini,Yasar Okuyan'in Abdullah Çatli'yi çok iyi tanidigini, hatta sohbetlerde, kapali toplantilarda oradaki isleri ben organize ediyorum deyip oy toplayan kisinin o oldugunu, Agah Oktay Güner'in de Abdullah Çatli'yi çok çok iyi tanidigini bildigini belirtmektedir. Yukaridaki açiklamalarda da görülecegi üzere Abdullah Çatli siyasete de karismis ve siyasetçiler tarafindan da bu türdeki iliskilerin dogmasina ve devam ettirilmesine açikca meydan verilmistir. Abdullah Çatli 1993 yilindan itibaren ticari isletme kurma yoluna gitmistir. Bu maksatla 9.2.1993 tarihinde 0188 yevmiye numarasi ile Beyoglu 32. noteri nezdinde düzenlenen belge ile Turgay Marasli, Mehmet Özbay ve Mustafa Kapusuzoglu'ndan olusan G.S.C. Insaat Turizm ve Dis Ticaret Limited Sirketi tescil ve ilan edilmistir. Diger taraftan Baysa isimli sirket ile ilgili iliskiler incelendiginde, sirketin sahibi Ahmet Baydar; Mehmet Özbay ile bir barda tanistiklarini ve daha sonra Özbay'in kendisini ziyarete geldigini, bu suretle arkadasliklarinin ilerledigini, kendisinin ailesi Izmir'de oturan Arzu isimli bir kadin ile arkadaslik ettigini, onun kizkardesi olan ve Izmir'de ikamet eden Gonca'nin kendilerini Istanbul'a zaman zaman ziyarete geldigini, bunlardan birisinde Mehmet Özbay ile tanistigini ve arkadas olduklarini, Ahmet Baydar, kendisinin birkaç sirketi bulundugunu bunlardan Baysa isimli olanini And Güven Sazak ve karisi Slvia Sazak ile Mine Baydar ve oglu Alper Baydar'in istiraki ile 1992 yilinda kurdugunu, sirketin amacinin ithalat, ihracat, pazarlama ve imalat isleri oldugunu, 1995 yilinda And Güven Sazak'in sirketten ayrilma karari almasi üzerine kendisi disinda, 16 yildir yaninda çalisan Fehmi Tarim'i yönetim kurulu üyesi yaptigini, 3'ncü kisinin kim olacagini düsünürken, orada bulunan Mehmet Özbay'in kendisinin olabilecegini söylemesi üzerine, 3'cü kisinin oldugunu, ancak sirket için de hamiline hissesenetlerinin % 100'nünde kendisine ait oldugunu, Mehmet Özbay'in murahhas üye olmadigini çek imzasinda ve yönetimde herhangibir yetkisinin bulunmadigini belirten Ahmet Baydar, Mehmet Özbay'i Abdullah Çatli olarak tanimadigini, onun Istanbul'daki evine 2-3 kez gittigini esi ve çocuklarini tanidigini, esinin bile ona Mehmet diye hitap ettigini, bu nedenle kandirilmis olabilecegini ifade etmektedir. 1995 yili Mart ayinda Botas tarafindan ihale edilen petrol depolama tanklarinin dibindeki Petrol çamurunun temizlenmesi ihalesine girdigini, Botas tarafindan 1993 yilinda sisteme dahil depolama tanklarindaki petrol çamurunun çesitli yollarla temizlenmesi isinin Güney Makina isimli bir sirkete verildigini ve bu sirket tarafindan ekonomik açidan çok degeri olmayan bu petrol çamurunun bir tankta toplandigini, Güney Makina isimli sirketin bunu Botas'tan çok düsük bedelle satinalmak istedigini, Botas'inda bu atik maddeden kurtulmak için bunu alacak firma arayip bulma gayreti içerisine girdigi ve bu nedenle de isi ihale ettigi, Baysa firmasinin bu ise diger 2 firma ile birlikte talip oldugu ve ihaleye girdikleri ton basina 10 dolar veren Baysa'nin ihaleyi kazandigini, ancak Güney Makinanin sahibi Semsettin isimli sahsin Enerji Bakanligi Müstesarina gittigi, Arena programina çikip aleyhlerine yalan seyler söyledigini, ihalenin iptal edildigini, ikinci kez yapilan ihaleyi tekrar kazandigini, bu kisinin ise düsük fiyat verdigini ve gerekçe olarakta Botas kayitlarina göre 30 ton gözüken petrol çamurunun gerçekte 20 tonunun su oldugunu bu sebeple düsük teklif verildigini kendisine söyledigini, bu adamin çamuru depolarken topladigindan fazla gözükecek sekilde bir suistimal yapmis olabilecegini, Mehmet Özbay'in ihale asamasinda ve sonrasin da Baysa Sirketinin yönetim kurulunda olmadigini hem Ahmet Baydar belirtmekte, hemde Botas sirketin bu hususu komisyon Baskanligina gönderdigi yazi ile de teyid etmektedir. Ahmet Baydar petrol çamuru ile ilgili konuyu kendisine söyleyen kisinin Hadi Özcan oldugunu, Mehmet Özbay ile birlikte petrol çamurunu sanayii ürünü olarak kullanmak üzere gerekli katki maddelerinin Bulgaristan ve Romanya'da is yaptigi firmalardan alinacagini ve bunun Izmit'e getirilmesi söz konusu olacagindan Özbay'in Izmit'te tanidigi ve deposunun oldugunu söyledigi Hadi Özcan'a gittiklerini, onun da depoyu kiralayabileceklerini söyledigini, bir daha bu kisi ile görüsmedigini ancak onun sagda solda isin % 50'sinin kendisine ait oldugunu söyledigini duydugunu, Hadi Özcan konuya iliskin olarak komisyonumuza verdigi ifadede, Izmit'te PKK'lilarin büyük para götürdüklerini, Izmit'e heray 20 bin ton petrol getireceklerini, kendisinden bir depo ve bir liman istediklerini en önemlisinin de dagiticilarini bulmak oldugunu hepsini kendisinin buldugunu, amacinin Izmit'in PKK'lilardan temizlenmesi oldugunu, Abdullah Çatli'yi bu ismiyle bildigini, herseyin ayarlandigini, bu ayarlama isinde Botas'daki ihalede kamu görevlilerinin de oldugunu ayda 20 bin ton petrol satacaklarini hesapladiklarini, Çatli'nin alacakli oldugunu söyledigi Filipinler'den 3 milyon 600 bin dolar gelmedi diye sizlanmasi üzerine, o zaman kendisinin bu petrolü satalim dedigini, birilerinin kendisine 40 milyar lira vereceklerini söyledigini, bu parayi hiç ihaleye girmeden ihaleye girmemek için avanta olarak verilecegini, o ana kadar 2-3 milyar lira masraf etmis oldugunu, 20 milyar liranin kendisine gerekli oldugunu, Çatli'nin bunu kabul ettigini tamam deyip ihaleye girerek onu Ankara'dan aldiklarini, bunun dedikodusu olabilir dendigi için ihalenin yeniden yapildigini ve yine Çatli'larin kazandigini, iki ayri sirkete de 4'er milyar lira avanta vererek, ihaleden çekilmelerini sagladiklarini, ihalenin alinisiyla, birlikte Abdullah Çatli'nin degismeye basladigini, petrolu satmayip, bir ay içinde 300-350 milyar lira yapacagini söylediklerini, kendisinin de o arada para sikintisi çektigini, Kemer'de bir otelde kalirken bir arkadasinin kendisine ``Abdullah Çatli simdiye kadar kiminle ortaklik yapti ise ya öldügünü ya da yakalattigini'' söyleyerek dikkatini çektigini, bunun iyi oldugunu, çünkü Çatli'ya o zaman yüzde yüz güvendigini bu nedenle de kendisinin de Çatli tarafindan öldürülebilecegini belirttigini, Iskenderunda 1500 ton petrolün Demir Çelik'e satildigini, bunun parasini paylasanlarin da kendisine bir haftalik çek vereceklerini söylediklerini, bunun üzerine Ankara'da bulustuklarini, gittigi binanin kapisinda Bucak A.S. yazdigini, Haluk Kirci'nin da orada bulundugunu ve Sedat Bucak'in da orada oldugunu, parayi öderken, kendisine gözdagi vermeye çalistiklarini, kendi hakki olan 6 milyar lira yerine 500 milyon lira verilmeye kalkinca kendisinin tepki gösterdigini, ortagin % 50 almasi gerektigini, münakasa ettiklerini, verilen parayi almadigini, aralarinda soguk harp basladigini belirtmektedir. Mehmet Özbay'i yurtdisinda iken Abdullah Çatli olarak taniyan ve abisi Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim Sahin'in korumasi olan Sahin Tekdemir isimli kisi, Hadi Özcan ile Mehmet Özbay adi ile Abdullah Çatliyi tanitan kisinin kendisi oldugunu, petrol isinde Özbay'in, Hadi Özcan'a hiçbir pay ve ücret vermemesi sebebiyle Hadi'nin de kendisine kizdigini ve bu sebeple aralarinin açik oldugunu Abdullah Çatli'yi abisinden çok sevdigini, bu sebeple de kaçak birisi oldugunu polis olmasina ragmen abisine söylemedigini belirtmektedir. Ahmet Baydar'in ve Sahin Tekdemir'in Komisyonumuza verdigi ifadeler ile Botas firmasinin gönderdigi ihaleye ait bilgi ve belgeler; gerçekte Abdullah Çatli tarafindan Ahmet Baydar'in sanayi ürünü olarak Iskenderun'da elde edecegi ürünün Izmit'te pazar bulmasini kolaylastirmak, Hadi Özcan'in kendisine sorun olmasini ve müdahalesini önlemek yönüyle bu sekilde bir düzen kurdugu kanisini dogurmaktadir. Diger taraftan ihale üzerinde kalan Baysa Sirketinin sahibi olarak Ahmet Baydar petrol isinden anlayan Güven Tezerdi isimli kisiyi Iskenderun'da görevlendirdigini ancak ona güvenemedigini, bu asamada Mehmet Özbay'in devreye girerek kendisini yakindan tanidigini söyledigi Turgay Marasli'yi tavsiye ettigini, kendisinin de uygun bulmasi üzerine Maras'liyi Tezerdi'nin üzerindeki kisi olarak görevlendirdigini, bir müddet sonra çok kaba davranislari sebebiyle Marasli'dan sikayet edilmeye baslandigini, bir müddet sonrada Mehmet Özbay'in kendisine Marasli'nin 5 liraya satip, 3 gösterip sirketi dolandirdigini tespit ettigini ve çok üzüldügünü söyledigini, bunun üzerine kendisinin de Maras'linin isine son verdigini, ancak 5-6 milyar lira kayip ve zarar içerisinde bulundugunu, halen bu petrol isi dolayisiyla 15 milyar lira civarinda zarari oldugunu belirtmektedir. Olayi diger bir yönden irdelersek, Turgay Marasli, Mehmet Özbay sahte isimle Abdullah Çatli'nin 1993 yilinda Mustafa Kapusuzoglu ile beraber kurduklari GSC. Insaaat Turizm ve Dis Ticaret Limited Sirketinin ortagidir. Yani Turgay Marasli Baysa sirketinin paralarini Abdullah Çatli'nin adina ve onun adami olarak almis olacabilecegi düsünülmektedir.Turgay Marasli'nin Mehmet Ali Yaprak olayinda da adi geçmektedir.Bu nedenle M.Ali Yaprak olayinda Abdullah Çatli baglantisi da düsünülmelidir. Gerek Hadi Özcan'a gerekse Ahmet Baydar'a yaptigi aldatmacalar bize onun kimliginin baska bir yönünü de göstermektedir.. 1994 yilinda Sultan Tekstile giren, daha sonra Baysa Sirketinde çalismaya baslayan ve Mehmet Özbay'in soförlügünü yapan Habib Arslantürk, Sedat Bucak ile Özbay'in birbirlerine gelip-gittiklerini, Mehmet Özbay ile 3-4 kez Ankara'ya geldiklerini Yüksel Insaata ve Sedat Bucak'a ugradiklarini, Özbay'a çevresindekilerin `` Büyük Reis `` diye hitap ettiklerini, Haluk Kirci'nin Sultan Tekstilde ithalat-ihracaat Müdürlügü yaptigini, Mehmet Özbay'in BMW marka araci oldugunu, Florya'da evi bulundugunu karisinin Honda, Kizinin Suzuki marka araçlari bulundugunu, zaman zaman kendi aralarinda arkadaslari ile bu servetin nasil elde edildigini konusup tartistiklarini, Özbay'in Gonca Us isimli kadinla birlikte yasadigini, Özbay'in soför Çetin Babayigit adina aldirdigi iki telefonu oldugunu, ayrica Ahmet Baydar'da Baysa Sirketine ait bir telefonu Mehmet Özbay'in kullandigini, sirketin bu telefonu kendi adina almayip, Iskenderun'daki is yerinde çalisan Ali isimli kisi adina alindigini, bunun nedenini bilmedigini ifade etmektedirler. Abdullah Çatli ile ilgili konunun bir diger boyutu onun devletle olan iliskilerine ait degerlendirmelerdir. Buna göre, Milli Istihbarat Teskilatinda Daire Baskan Yardimciligi ve 1993 yilinda Özel Harekat birimlerinde egitmenlik yapan Korkut Eken Komisyonumuza verdigi ifadesinde;Abdullah Çatli'yi Mehmet Eymür ile birlikte 1988 yilinda MIT raporu olayi nedeniyle emekli olduktan sonra tanidigini, Mehmet Özbay adini da bildigini ancak Sahin Ekli adini bilmedigini, kendisinin onu 1987-1988 yillarinda tanidigini, Abdullah Çatli'nin 80 öncesinden itibaren devlete çalistigini bildigini, Çatli'nin devlet için özellikle Almanya'daki PKK faaliyetlerine yönelik olarak istihbarati çalismalar yaptigini, Abdullah Çatli'nin 1980 yillarinin basinda MIT ile iliskisi oldugunu, ancak daha sonra uyusturucu kaçakçiligi isine girince bu iliskinin birakildigini, sadece yurtdisinda yararlanildigini,geçmis dönemde Çatli gibi yanlisliklari oldugunu, yurt disinda diplomatlar öldürüldügünde büyüklerin ``Kani yerde kalmayacak'' ifadeleri verdiklerini, bu nedenle bunlarin kullanildiklarini ayrica Abdullah Çatli'nin Jandarma tarafindan kullanildigini MIT biliyordu. Ancak kardes teskilatlar oldugundan kullanilmasinin yanlis oldugunu söylemediklerini belirtmektedir. MIT Daire Baskani Mehmet Eymür ifadesinde; olaylarin yabanci istihbarat teskilatlariyla baglantili olan yönlerinin arastirilmasi, yurtdisinda uzun süre kalmis kisilerin Türkiye'de karistiklari büyük eylemlerin çok dikkatle incelenmesi gerektigini, altinda baska seyler olup olmadiginin incelenmesini, su anda var veya yok diye bir sey söyleyemedigini, ancak Abdullah Çatli gibi kisilerin sadece suç yönünden degil yabanci istihbarat teskilatlariyla da bir baglantilari olup olmadiginin da incelenmesi gerektigini beyan etmektedirler. Meral Çatlinin özellikle yurt disinda esi ile birlikte yasadigi, Oral Çelik'in de Abdullah Çatli ile birlikte ve kendi basina yasadigi olaylarin gerek Mehmet Eymür'ün, gerekse Korkut Eken'in degerlendirmeleriyle birlestirildiginde, yorumu olaylari yasayanlara ait olmak üzere hayli ilginç birçok iliskiler zincirinin olustugu gözlemlenmektedir.... Meral Çatli, esinin Muhsin Yazicioglu ve Mesut Yilmaz'i tanidigini ve görüstügünü, hatta esine kongredeki desteginden dolayi tesekkür ettigini, Korkut Eken ve Ali Yasak ile görüstügünü bildigini, Haluk Kirci'nin esinin arkadasi oldugunu ve Sultan Tekstil'de ortak olduklarini, Sami Hostan'i tanidiklarini, Sedat Bucak ile 2 yildir tanistiklarini, ayrica Ercan Ersoy da ifadesinde Abdullah Çatli'nin sik sik Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giderek siyasîlerle görüstügünü belirtmektedirler. Çesitli ifadelerde belirtildigi gibi Abdullah Çatli ile Hüseyin Kocadag'in iliskileri Istanbul'da tanisma ve Izmir'e gitmeleri sirasinda baslamamamistir.Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciligi tarafindan da belirtildigi gibi, Abdullah Çatli'nin Mehmet Özbay sahte kimligi ile silah tasima ruhsati almak üzere evrak düzenlenirken o tarihte Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi sifatiyla onun referansi bulunmaktadir.Diger yönden de Polis Memuru Mustafa Altinok'un Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginda verdigi ifadesinde olay tarihinden 1-1,5 yil öncesinde Hüseyin Kocadag ve Abdullah Çatli'yi Istanbul/Ataköy bahçeli kahve önünde otururlarken gördügünü beyan etmistir. Istanbul'daki bulusma, birbirlerini taniyan dostlarin biraraya geldigi bir özellik tasidigi düsüncesini dogurmaktadir. Diger bir yönden de Abdullah Çatli'nin öldürülen Ömer Lütfü Topal'in ortagi Sami Hostan ile iliskileridir. Ortaginin öldürüldügü tarihlerde Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginin 1996/2303 Hz. sayili iddianamesinde de belirtildigi gibi Sami Hostan'in Marmaris Grand Azur Otelde kaldigina iliskin ibraz ettigi faturalarin incelenmesinde, gerek rezervasyonun ve gerekse faturalarin Mehmet Özbay (.Abdullah Çatli) adina oldugu görülmüstür.Bu husus Abdullah Çatli ile Sami Hostan arasindaki iliskinin baska bir göstergesidir.Abdullah Çatli'nin trafik kazasinda öldügü haberinin ilk duyuruldugu kisi Sami Hostan'dir. Nitekim Mesut Yilmaz Komisyonumuza verdigi 24.12.1996 tarihli ifadesinde; `` Susurluk kazasi oldugunda Susurluk ve Balikkesir Emniyetine gelen bir telefonda Mehmet Özbay adiyla geçen sahsin Abdullah Çatli oldugu, cenazesini almak üzere bir gazetecinin gelecegi, gözcü muhabiri Mehmet Yenisehirli oldugu, cenazeyi almaya geldiginde yaninda Sami Hostan'in bulunacagi `` seklindeki bir telefon olayindan bahsetmistir. Olaylar da bu ifadeyi dogrulamaktadir. Korkut Eken, Sedat Bucak'in babasini tanidigini, Bucak asiretinin PKK'ya karsi mücadelesinde zamaninin çogunun Siverek'te geçtigini, Güneydogudaki asiret reislerinden ileri gelenlerin büyük bir bölümünü tanidigini, uyusturucu madde ile ilgili isleri adamlarindan bazilarinin yapmis olabilecegini, ancak Bucak'in da onlara cezalarini verecegini, Sedat Bucak'in kardesi Serhat'in Abdullah Öcalan'in yaninda bulunmasina iliskin iddianin dogru oldugunu, ancak abisinin düsmani oldugu ve görüsmediklerini belirtmektedir. Özellikle Korkut Eken'in tüm deneyim ve tecrübelerine karsilik Sedat Bucak'in adamlarindan uyusturucu isine bulasanlar varsa, onlarin hukuk sistemi önünde cezalandirilmalarini belirtme yerine cezanin Sedat Bucak tarafindan verilecegini söylemesi, çok ciddi bir soruna parmak bastigi gibi çokta düsündürücüdür. Abdullah Çatli'nin 1978 yilindan bu yana gelen görüntüsünü bu sekilde açikladiktan sonra, Susurluk'ta 3.11.1996 tarihinde meydana gelen trafik kazasindan bir hafta öncesine gidildiginde, Sanliurfa Milletvekili Sedat Bucak, 1991 yilinda siyasete girdigini, o tarihte DEP Milletvekilleri ve özellikle Abdullah Öcalan'in gönderdigi elçiler kanaliyla, PKK örgütünün Urfa ve Siverek'e girecegini, kendisinin tarafsiz kalmasini istediklerini, bu görüsmelerin çogunu kasetlere alarak Ankara Emniyeti ve Devlet yetkililerine verdigini, DEP'in DGM'ye verdigi ifadelerin sayesinde kapatilabildigini, bu nedenle 1993 yilinda bunlarin kendisine ve ailesine karsi tavir almak istediklerini, Siverek'te örgütlü eylem baslattiklarini, birçok kisinin bu nedenle katledildigini, Siverek halkinin da tavir almasiyla örgütün orada çökertildigini, halkla olan içtenligi ve Devlete olan bagliligi nedeniyle kendisine karsi tavirlar alindigini, PKK'nin öldürülecek kisiler listesinde birinci sirada oldugunu, 1994 yilinda Siverek'e halka güven vermek için gittigini, Ankara'da babasinin vefat etmesi üzerine Siverek'e defnettiklerini, taziyelerin 1,5-2 ay sürdügünü bu arada yorgun düstügünü, 1994 ortasinda dinlenmek için önce Ankara'ya geldigini, daha sonra da Istanbul'a gittigini, orada Mehmet Özbay'i tanidigini, daha sonra telefonla ve gelerek kendisiyle görüstügünü, kendisine ithalat ve ihracaat ile ugrastigini söyledigini, Goncu Us ile Mehmet Özbay'in gönül iliskisi oldugunu varsaydigini, Istanbul'da olduklarinda Çatli'nin ailesini alarak bir-iki defa yanlarina geldigini, Hüseyin Kocadag ile daha önceden tanisip, tanismadiklarini bilmedigini, kendi yaninda tanistiklarini varsaydigini, kendisinin Hüseyin Kocadag ile her zaman görüstüklerini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu bilmedigini, bir gün kendisiyle çok özel görüsmek istedigini söyleyerek, Mehmet Özbay'in ``Ben devlette çalisan gizli bir adamim, bunu da kimsenin bilmemesi lazim, su kimligim, su yesil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatim, bu da nüfus cüzdanim diye birseyler çikardigini, terörde uzman yazan bir kagit gördügünü Abdullah Çatli adini bir lakap ya da kod isim zannettigini, 1980 öncesinden hiç haberi olmadigini, Hüseyin Kocadag'i Siverek'te Emniyet Amiri olarak çalistigi 1980 yilindan bu yana tanidigini, babasinin iliskilerinin Hüseyin Kocadag ile çok iyi oldugunu, kendisininde bu iliskiyi sürdürmek istedigini, Diyarbakir da Özel Harekat Sube Müdürlügü yaptigi sirada da sik sik görüstüklerini, Özel Harekat Sube Müdürü Ibrahim Sahin'i tanidigini, özellikle Siverek bölgesine geldiklerinde kendisine ugradiklarini, Kendisine koruma vermek istediklerinde polis memuru Ercan ile konustugunu, o ve arkadaslarinin kabul etmesi üzerine Içisleri Bakani Mehmet Agar ile görüstügünü ve ismen isteyebilecegini ögrenince liste yaparak korumalari talep ettigini belirtmektedir. Yapilan resmi islemler konusunun incelenmesinde, Emniyet Istihbarat Sube Müdürlügü 23.6.1996 tarihli istihbaratinda ``PKK terör örgütü tarafindan tehdit edildigine dair yapilan operasyonlarda ele geçen belge ve dökümanlardan Sedat Edip Bucak'in tehdit altinda oldugunun'' tespit edildigi bildirilmektedir.Bu bildirim üzerine Koruma Hizmetleri Yönetmeliginin 20.maddesine göre ilgilinin koruma talebi yapilincaya kadar ilgili Valiliklerce koruma tedbirinin derhal aldirilmasi gerektiginden Il Koordinasyon Kurulunun 4 sayili karari ile bir memurla yakin koruma altina alinmasina karar verildigi, Merkez Koruma Kurulunun 25.7.1996 tarih ve 14 sayili karari ile bu kez Merkez Koruma Kurulu tarafindan ayni kararin alindigi ve bu islemlerin 6.8.l996 tarihinde Bakan tarafindan Ercan Ersoy, Enver Ulu, Oguz Yorulmaz, Mustafa Altinok, Ayhan Çarkin ve Ömer Kaplan'in görevlendirilmelerinin onaylandigi, Genel Müdürlük Personel Daire Baskanliginin 1.8.1996 tarih ve 12309 sayili yazisi ile sorulan hususlara Koruma birimince verilen 2.8.1996 tarih ve 2594'96 sayili yazida, Sedat Edip Buca'in Kamuya intikal eden özel durumu sebebiyle `` yakin'', ``ikamet'' ve `` isyeri'' korumasinin 6 polis memuru ile yapilmasinin uygun olacaginin degerledirildigi ve yönetmeligin 20.maddesi hükmünün Valilikçe uygulanmasi gerektiginin personel birimine bildirildigi, Sedat Edip Bucak tarafindan 7.8.1996 tarihinde verilen dilekçe ile ayni 6 polis memurunu ismen talep ettigi, 6.9.1996 tarihinde Il Koruma Kurulunca özel koruma altina alinmasina karar verildigi, 4.10.1996 tarihinde Merkez Koruma Kurulunca ayni nitelikte bir kararin olusturuldugu, 17.10.1996 tarihinde Bakan tarafindan bu kararlarin onaylandigi, Ayhan Çarkin'in 24.8.1996, Mustafa Altinok,Enver Ulu ve Ömer Kaplan'in 27.8.1996, Ercan Ersoy'un 19.9.1996 tarihinde, Oguz Yorulmaz'in 25.10.1996 tarihinde koruma görevine basladiklari, 5.12.1996 tarihinde Ercan Ersoy,Oguz Yorulmaz ve Ayhan Çarkin'in geçirdikleri sorusturma sebebiyle görevden uzaklastirilmalari nedeniyle yerlerine 3 Polis Memuru görevlendirilmesine karsilik, Sedat Edip Bucak 6.12.1996 tarihinde verdigi dilekçe ile yeni görevlendirilen polis memurlarini istemedigini belirttigi, halen koruma isinin 3 polis memuru ile yürütüldügü anlasilmistir. Sedat Bucak ifadesine devamla, Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra korumasi olan polisin gözaltina alindigini ögrenince Istanbul Emniyet Müdürünü telefonla aradigini bunlari koruma olarak istedigini, bir suç islemis olmalari halinde bunu bilmek zorunda oldugu için aradigini, Arnavut Sami'yi bir defa Çinar Otelinde baskalariyla birlikte iken kendisine tanittiklarini, kendilerinin kumar ile hiçbir ilgilerinin bulunmadigini, Mehmet Agar'i Genel Müdür olana kadar tanimadigini, Drej Aliyi tanidigi, Korkut Eken'in babasinin eski dostu oldugunu belirtmektedir. Kendisini korumak üzere görev verilecek personel 11.7.1996 tarihinde Sedat Edip Bucak tarafindan Içisleri Bakani Mehmet Agar'a verilen isim listesini havi bir dilekçe ile talep edilmistir. Bu personel ile ilgili görevlendirmeler yazisma prosedürüne uygun olarak yapilmis Il ve Merkez Koruma Komisyonu kararlariyla yakin koruma yapilmasi uygun görülmüs, Bakan tarafindan da bu kararlar onaylanmistir. Yakin koruma karari dogrultusunda Ömer Lütfi Topal cinayetinde suçlanan 3 Özel Harekat Tim mensubu polis memuru ile birlikte toplam 6 kisi Sedat Bucak'in yakin korumasinda görevlendirilmislerdir. Görevlendirilen personelden dördü sicil yönünden çok iyi, birisi kinama cezasi ile geçmiste cezalandirildigini, Atama Sube Müdürlügünün 18.7.1996 tarihli bilgi notuna göre Polis Memuru Enver Ulu'nun çek tahsil ederken görevlilerce yakalandigi, görevden uzaklastirildigi ve 6 ay kisa süreli durdurma cezasi aldigi görülmektedir. Bu korumalarin çogunun ayni zamanda Ibrahim Sahin'in de korumaligini yapmis olmalari dikkat çekicidir. Sedat Bucak'in yakin korumalarindan Ercan Ersoy Komisyonumuza verdigi ifade de Ankara,Istanbul ve Izmir'e gidis ile Izmir'den Istanbul'a dönüsü genis bir boyutta anlatmistir Buna göre; Istanbul'a giderken Sedat Bucak'in Mehmet Özbay' aradigini ve Istanbul'a özel koruma Sami ile resmi korumalardan Ercan, Mustafa ve Enver'in birlikte gittiklerini, Hilton Oteline yerlestikleri, aksam otele Altinoluk, Burhaniye taraflarinda bir yerlerin Tapu ve benzeri belgelerinin bir emlakçi tarafindan getirildigi, ertesi günü taziye için Ali Yasak'in sirketine gidilip otele dönüldügü, sabahtan Mehmet Özbay'in otele geldigini, hep birlikte iki mersedes araç ile Yalova- Termal'e gittiklerini, aksam orada kalip, ertesi günü Burhaniyeye ugradiklarini belirtmektedir. Istanbul Yalova arasindaki mesafenin yakinligi ve Tarik Ümit olayinin tahkikati sirasinda Basçavus Ahmet Altintas'in ifadesinde belirttigi gibi Karakolda Avsar Kederoglu'nun ifadesinin alindigi sirada cep telefonu çaldiginda Ayhan Akça'nin aradigi anlasilmistir.Avsar'in kendisine sormasi üzerine Yalova taraflarinda oldugunu söylemesi ve söylem üzerine de Ahmet Altintas'in Tarik Ümit'in cesedinin Yalova'da olacagina inanmasi ve Mehmet Eymür'ün de ifadesinin ayni dogrultuda olmasi, dikkate alinmasi gereken bir husus olarak gözükmektedir. Ali Aydinlik isimli Sedat Bucak'in tanidigi kisinin oglunun silahla yaralanmasi nedeniyle Izmir'e gittiklerini, o sirada çocugun ölmesi sebebiyle Mehmet Özbay'i otele birakip, taziyeye gittiklerini, taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden asiret mensuplarinin otosunun durdurulmasi, polis kontrolu yapildiginin belirtilmesi karsisinda aramayi yapanlarin ruhsatsiz silahlar çikmasina karsilik sirf bucak asiretinden olduklari için aranan kisilerin kimliklerini tespit edip, silahlarini da almadan birakmis olmalarinin söylenmesi üzerine Ercan Ersoyun yaptigi arastirmada polisin böyle bir uygulama yapmadigini anlamasi üzerine, durumdan kuskulanmistir. O sebeble bulunduklari yerden erken kalktiklarini ve Bucagin Kusadasindaki yazligina gidildigini, gece Onur Otelde kalindigi, o arada Hüseyin Kocadagin Istanbulda uçakla Izmir'e geldigi, havalanindan alinip, otele getirildigi, Kusadasinda iki gün kalindigi, bazi arazilere bakildigi ve 16.30'da Kusadasindan hareket edildigi, Sedat Beyin aracini, Hüseyin Kocadagin kullandigi, yolda takip edilmedikleri, Susurlukta kamyon konvoyu sebebiyle koruma arabasinin geride kaldigi, bir daha da onlara yetisemedigi, 19.30'da öndeki otolar da dörtlü sinyallarinin yandiginin görülmesi üzerine konvoyun geçildigi ve 3-4 dakika sonra kaza yerine geldikleri anda kazayi gördüklerini kamyon soförü ve birkaç kisinin otonun basinda oldugunu, otonun yarisinin yok oldugunu, sag arka kapiyi açarak Mehmet Özbay'i çikardiklarini o anda yasadigini ve allah dedigini,yere uzattiklarini,yüzü kolu ve gögüs kisminda kiriklar oldugunu görünce onu arkadan gelen mersedes araca tasidigi, arka tarafa yatirdigini,Hüseyin Kocadagin vurma aninda öldügü, Gonca Us'un hareket ettigini söylediklerini, sonra Sedat Beyi aramaya basladiklarini,önce elini gördüklerini ancak çekerek çikaramayinca halat bulup araçlari birbirinden ayirdiklarini,torpido gözünün alt tarafina sikistigi için çok zor çikarttiklarini Gonca Us ile birlikte ikisini Siteysin reno bir arabanin arkasina koltuklarida uzatarak yanyana yatirdiklarini ve iki aracinda ölü ve yaraliyi hastahaneye götürdügünü, Sedat Bucak disinda diger kisilerin ölmüs oldugu, Sedat Bucagi Balikesire, oradan da uçakla Istanbul'a götürüldügü, korumalardan Enver'in cenazeler ve araba ile ilgilenmesi için Susurlukta biraktiklarini araçtan yere düsen ve çanta denilen seyin Sedat Bucak'a ait içinde 230-240 milyon lira para bulunan beyaz naylon torbayi aldiklarini ve sonra da Istanbulda paranin Bucagin esine verildigi, seyahate katilan korumalarin tümü tarafindan belirtilmektedir. Iddia edildigi gibi arabanin içerisinde bulunan silahlarin baskalari tarafindan konulmadigi tanik ifadeleri ve Istanbul DGM.Bassavciliginin iddianamesinde yer almistir.Ayrica ayni iddianamede arkadaki koruma aracinda Haluk Kirci'nin da bulundugu söylenmektedir. Yukaridada belirtildigi gibi kazanin meydana gelisini takiben Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek ve Ana Muhalefet Partisi Genel Baskani Mesut Yilmaz'in, Cumhurbaskanina sunduklari iddialar üzerine, cumhurbaskanimizin direktifleri dogrultusunda Basbakan tarafindan Teftis Kuruluna verilen yazili talimatla baslayan inceleme 9.1.1997 tarihinde incelemeyi yapan müfettis heyetinin düzenledigi inceleme raporu ile sonuçlanmistir. Buna göre; Basbakanlik raporunun (A) Bölümü Susurluk kazasi ile ilgili sonucu ihtiva etmekte olup, (A) bölümünde; .....

22 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 20

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 20



  Piyade Binbasi Mehmet Emin YURDAKUL : 

Kahraman BILGIÇ talimatlari Albay Hamdi POYRAZ'dan aldigini, Binbasi Mehmet Emin YURDAKUL ile de görevlere gittigini, Özel Harekat Timi ile birlikte ASAGI KONAK köyünde operasyon yaparken kendisinin ( K.BILGIÇ'in) kümesten 13 kilo eroin ile 4 adet silah çikardigini, tabancalari Tabur Komutani Binbasi Mehmet Emin YURDAKUL'a verdigini, Binbasinin da bu silahlardan birini Belediye Baskani Ali Ihsan ZEYDAN'a verdigini, digerlerini bilmedigini, Eroinin 8 kilosunun Mehmet Emin YURDAKUL'un taburundaki bir astsubaya verdigini, Bu astsubayin Izmir'de yakalandigini, tifadesinde Binbasinin ismini vermedigini, çünkü bunun için Mehmet Emin YURDAKUL'un karisinin adi geçen astsubayin karisina 480 veya 580 milyon lira gönderdigini, Mehmet Emin YURDAKUL'un kendisi (Kahraman BILGIÇ) ile birlikte iki çobanla daha sonra taniklik yapmasin diye namaz kilarken babalarini öldürdüklerini, ayrica Esendere Yolu'nda iki gencin öldürülüp karli bir zamanda atildigini, Abdullah CANAN 'in da Mehmet Emin YURDAKUL'un tabura aldirdigini, bir hafta taburda sorguladigini, sonra da kendisinin tabura getirdigi ve üstegmen diye tanittigi, ancak gerçekte üstegmen olmayan iki tetikçiye öldürttügünü, kendisine (K.BILGIÇ'e) de kimseye söyleme dedigini, (Kahraman BILGIÇ'in) Bu olayla ilgili olarak Abdullah CANAN'in akrabasi olan Mehmet CANAN'la Yakup EDIS'in evinde (Abdullah CANAN'dan haber almak veya kurtarmak için) pazarlik yaptiklarini 24 bin marka anlastiklarini, Mehmet CANAN'in bunun 7 bin markini ev sahibi Yakup EDIS'e biraktigini, bunu Kemal ve Ismet ÖLMEZ'in kardesi Burhan ÖLMEZ'e verdigini, çünkü onlarla beraber oldugunu, daha sonra bunlarla Otel Senler'de görüstügünü, Bu Ölmezlerin ve Yakup EDIS'in 1984 yilinda PKK'yi bölgeye sokan insanlar oldugunu, ancak sonradan bundan zarar gördükleri için devlet yanlisi olduklarini, Kaçakçilik Olaylari : Kahraman BILGIÇ, Hasan ÖZTUNÇ'un ZEYDAN'in bir alti Korucubasi oldugunu, devlet yanlisi geçindigini, Çolak Hasan lakabini tasidigini, korucularin maasini bile vekaletle O'nun aldigini, Bir de Kemal ÖLMEZ ve Ismet ÖLMEZ oldugunu, bu kisilerin daha önce fakir olduklarini, Hkkariye giden otobüslerde muavinlik yaptiklarini, simdi ise altlarinda birer CHAVROLET marka araba oldugunu, bunlari Kurmay Albay Hamdi POYRAZ'in kendisine (K.BILGIÇ'e) tanittigini, Kemal ÖLMEZ'in Vahyettin ASLAN'in yazihanesine gelerek tehdit ettigini, ancak O'ndan para alamadiklarini, Refah Partisi Ilçe Baskani Fakin MENGEÇ'in (askeriyeye malzeme veren bir esnafmis) de ``tehdit edildigini, sikayet dilekçesi verdigini, ancak dilekçenin Emniyete gelip takildigini, o zana isin içinde polisin de oldugunu anladigini, korkusundan takip edemedigini'' kendisine (Hüseyin OGUZ'a) anlattigini, Hüseyin OGUZ, Astsubay Aydin, Tegmen Yalçin KARAKURT ve Atilla Astsubayla birlikte bu islerin üzerine korkusuzca gitmek için silah üzerine yemin ettiklerini, bundan sonra sikayeti olanlarin dilekçe vermeleri için Fakin MENGEÇ'e haber gönderdigini, Daha sonra taburda Hamdi ÇAKIR Yarbay ve Ersan ALKAN Albayla birlikte halka güven vermek, ``olaylarin üzerine gidiyoruz'' imajini vermek ve halki devletin yanina çekmek için bir halk toplantisi yapmaya karar verdiklerini, asiret ileri gelenlerini çagirdiklarini, hepsinin geldigini, yalnizca Belediye Baskaninin gelmedigini, kolonya, çikolota alarak vatandasa ikram ettiklerini, orada bir vatandasin ``Abdullah CANAN olayi da çözülecek mi?'' diye sordugunu, Abdullah CANAN'in oglu Vahap CANAN'in da Mehmet BALKIZ Yüzbasiya gittigini, yakasina yapistigini, ``Babamin katilleri sizsiniz'' dedigini, bunun üzerine kendisini dövdüklerini, Çünkü babasini çagirtip tabura gönderenin Mehmet BALKIZ Yüzbasi oldugunu söyledigini, bunun üzerine bu çocugu kenara çekip özel telefonunu verdigini ve kendisini aramasini istedigini, Kahraman BILGIÇ'in ifadelerini mesaj halinde Alaya, Tugaya, Genel Komutanliga çekildigini, Alaydan Yalçin Tegmen'e telefon açilarak kendisi (Hüseyin OGUZ) için ``Ulan sen Silahli Kuvvetlerini hedef aldin.''seklinde tepki gösterdiklerini, Bunun üzerine Albay Hasan, Yarbay Hami ÇAKIR, kendisi (H.OGUZ), Aydin Basçavus, Yalçin Tegmen'in toplandiklarini, Hami Yarbay'in ``Dürüstçe mücadele ediyoruz, yanlis birsey olmasin'' dedigini, olaya siyaset karistirilmamasi gerektigini konustuklarini, Yalçin Tegmen'in ``Abi bunlar bizi infaz edecekler, bunlari not üsecegim, yazacagim, kasete alacagim'' dedigini, kendisinin de ``Ben sonuna kadar mücadele edecegini, kendisini desteklemelerini `` istedigini, kendisinin de Atilla Astsubaya ``yer gösterimi ve ifade sirasinda alinan kasetleri çogalt'' dedigini, ifadeleri de 6 nüsha yazdigini, birini özel olarak saklamasi için Atilla Astsubaya verdigini, O'nun da özel valizine sakladigini, toplantida 5 suret ifade yazdiklarini söyledigini, Ersan ALKAN Albayin ``Bu ifade tutanaklarini yok edeceksiniz'' dedigini, ``Neden'' diye sormasi üzerine Albay'in ``Bu Tugay Komutanina, Genelkurmaya'a, bir yere siçriyor'' dedigini, Kahraman BILGIÇ'in ifadesini kendisinin aldigini, ancak orada geçici görevli oldugu için imza atmadigini, bu tutanaklarin PBIK (Personel Bilgi Islem) Kod numarasi yazilarak imzalandigini, bu ifadelerdeki imzalarin Tegmen Yalçin KARAKURT ile Astsubay Aydin'a ait oldugunu, Aydin'in soyadini hatirlamadigini, bu sorgunun Atlla ATES astsubay tarafindan kamera ile çekilerek banta da alindigini, Yüksekovaya gidisinin 8. günü görevinin bittigini söylediklerini, Il Jandarma Alay Komutani Necati KILIÇKAYA'nin kendisini istedigini ve çok acele gelmesini istedigini, orada yol güvenliginin olmadigini, yolda infazdan korktugunu, tedbir alarak YENIKÖPRÜ'ye geldigini, buradan tanidigi Erdal Astsubay'in kendisini BRT denilen araçla Hakkari'ye ilettigini, burada çok kötü karsilandigini, telefonla görüsmesi, çarsiya çikmasinin yasaklandigini, bunun üzerine 4 Kasim'da (4 Ekim olmali) Atilla Astsubay adina misafirhaneye baglattiklari özel telefondan esini aradigini, olaylari anlattigini, 7.10.1996 tarihinde de tututklanmis olan Yüce Astsubayi Van'a Askeri mahkemeye götürmek üzere görevlendirildigini, Van'da Abdullah CANAN'in akrabasi olan Eski Hakkari Milletvekili Esat CANAN'in telefonunu bularak kendisi ile 2 saat konustugunu, bildigi herseyi anlattigini, kendisini kurtarmasini istedigini, O'nun da bunu basina anlattigini, 10 Ekim'de Hakkari'ye dönünce basina demeç vermissin diye kendisini sorguya çektiklerini, kendisinin de halen Malatya'da görevli Ismail adindaki helikopter pilotu üstegmenden kendisini kaçirmasini istedigini, ayin 16'sinda Tugay'da bulusmak üzere anlastiklarini, Bu arada Mahmut ISIK adindaki milletvekilini özel telefonla aradigini, olaylari anlattigini, ``Askerlik hayati beni buradan çikarmaz, infaz ederler. Kaset varsa konusmayi al'' dedigini, O'nun tavsiyesi üzerine ATV'den Suat isminde birinin kendisini aradigini, O'na da herseyi anlattigini, eger infaz ederlerse yayinlanmak üzere anlastiklarini, medya'da resmim çikarsa belki kurtulurum diye düsündügünü, Ayin 16'sinda sivil bir taksi ile Ismail Üstegmenle bulusmak üzere Tugaya gittigini, ancak alaydan oraya gittigini ögrendikleri için acele alaya çagirdiklarini ``Jandarma Genel Komutaninin kendisini istedigini'' söylediklerini, Mahmut ISIK'in Içisleri ve Savunma Bakanini arayarak durumu anlattigini, bunun üzeri Genel Komutanliktan çagrildigini, ancak yine de infazdan süphelendigi için Ali KARDES ismindeki Izmir'li bir askere evnin telefonumu vererek, babasina açmasini ve kendi durumunu anlatmasini istedigini, Ayin 17'sinde bir daha dönmemek niyetiyle valizini alarak Hakkari'den ayrildigini ve Ankara'ya geldigini, Komutanliga GITMEDEN önce Mahmut ISIK'i buldugunu ve konustugunu, ATV'den Suat'la Onun evinde bulusarak görüntü verdigini, sonra Jandarma Genel Komutanligina gittigini, burada bir gün 12 sayfa ifade verdigini, anlattiklarina inanmadiklarini, kaçirilan adamin PKK'li oldugunu söylediklerini, kendisine 20 Ekim'de Komutan'la görüsecegini söyledikleri halde 20 gün Ankara'da kaldigini, fakat Genel Komutanla görüsemedigini, ifadesinde askeri personeli ve Jandarmayi da yazdigi için görüsmek istememis olabilecegini, sonra tayinini istedigini, 10 Kasim'da Elazig'a tayininin çiktigini, mehil müddetini kullanarak Elazig'a gittigini, burada pek hos karsilanmadigini, bir Ilçe Jandarma Bölük Komutanligi'na Harekat subayligi gibi bir göreve verdiklerini, orada bir ay kaldigini, telefon irtibati falan olmayan bu yere kendisini susturmak için verdiklerin, bonra 30 Kasim'da Diyarbakir'a gidip Devlet Güvenlik Mahkemesin'de 9 saat 16 sayfa ifade verdigini, çünkü adliyeye, hukuka güvendigini, Hakkari'deki menfaat sebekesine karsi Vali'nin hiçbir etkinliginin olmadigini, kendisinin de ulusamadigini, adli sistemin de orada birsey yapmasinin mümkün olmadigini, Otluca Köyü Olayi : Yüksekova Tugayi'nin çevresinde tel örgü kiyisinda koruma amaçli pusu atildigini, bu pusu timinin gece saat 24.20-24.30'da pusuya düsürülerek 2 astusbay, 4 erin sehit edildigini, telsiz konusmalarini dinledigini, sehit olan astsubaylarin pusuya düsünce israrla yardim istedigini, ancak birlik yok bahanesiyle yardima gidilmedigini, ancak 2 gün sonra bölgede operasyonlara baslandigini, Tugay'a 1-2 km. yakininda bulunan OTLUCA Köyünden basta muhtar olmak üzere 5 yasinda çocuk dahil birçok insanin tugaya götürüldügünü, bunlardan 5 tanesinin eline illegal 5 kales verilerek mahkemeye verildigini, bununla ilgili arama tutanagi tutmasi için Alay Komutani Necati KILIÇKAYA, Yalçin YALINCAK astsubaya emir verdigini, ancak bu astsubay kabul etmedigi için baska bir üstçavusa tutturdugunu, ancak savcilik bunlara inanmadigi için takipsizlik verdigini, Bu arada Otluca Köyünün tamamen bosaltildigini, köyden 2-4 bin civarinda koyunun tugaya getirilerek kesildigini, bu olaydan sonra bu köyden 24 kisinin kirsala çikarak örgüte katildigini, bu hareketle örgütün gücüne güç katilmis oldugunu, Yücel ZEYDAN ( PKK Yüksekova Daglica Tabur Komutani - Rüstem Kod adli) Yücel ZEYDAN'in Hakkari Milletvekili Mustafa ZEYDAN'in oglu oldugunu, Iran'da annesinin yanina sik sik gittigini, (Mustafa ZEYDAN'in bir karisinin da Iran'da oldugunu), telefonla babasi ile de görüstügünü, Mustafa ZEYDAN'in bir oglunun da Saglik Bakanligi'nda üst düzeyde görevli oldugunu, Yücel ZEYDAN'in amca çocuklarinin da korucu oldugunu, Yücelle sik sik görüstüklerini, bu nedenle de Hakkari Bölgesinde PKK'nin eylem yapmadigini, Hakkari'de bütün önemli ihaleleri Mustafa ZEYDAN'in akrabalarinin aldigini, sonunda PKK'ya da devlet parasinin gittigini, son olarak 100 milyonluk Yatili Bölge Okulu ihalesini yine Mustafa ZEYDAN'in yakin akrabalarinin aldigini, Mustafa ZEYDAN, istedigi adami korucu yaptirdigini, Vali'ye telefon ettigi zaman almamazlik yapamiyacagini, Yüksekova'li Mehmet oglu Bayram AKSU adinda bir vatandasin bulundugunu, bunun gönüllü istihbaratçilik yaptigini, halen Van'da oldugunu, bunun gerek Yesille gerekse diger faili mechullerle ilgili herseyi bildigini, Asiret Yapisi : Hakkari'de irili ufakli 23 asiret bulundugunu, Yüksekova'da da 3 büyük asiret oldugunu, Bunlarin Piyanis , Doski ve Jirki asiretleri oldugunu, Bunlardan JIRKI asiretinin 200 elemani ile çok ciddi ve samimi bir mücadele verdigini, PIYANIS Asiretinin (Mustafa ZEYDAN'in asireti) 9 bin korucusu oldugunu, ancak bunlarin Yücel ZEYDAN nedeniyle PKK ile ciddi bir mücadelesinin olmadigini, Fakin MENGIÇ (RP ilçe baskani) 'nin yaninda bir kuyumcu oldugunu, bu kuyumcudan altin alma olayi oldugunu, suçlularin Piyanis asiretinden oldugunu, isin içinde bir de astegmenin oldugunu, bu astegmenin magduru sanik olarak mahkemeye çikardigini, sonra asiretler arasinda husumet omlmamasi için asiret ileri gelenlerinin araya girerek baristirdiklarini, Korucu Sistemi : Koruculuk Sisteminde korucubasi, onun altinda tim veya takim komutani, onun altinda da elemanlar oldugu, Her timin 20 kisiden olustugu, tim komutaninin elemanlarin vekaletini, korucubasinin da tim komutanlarindan özlük haklarina iliskin vekalet aldigini, korucubasinin kendine bagli olanlarin maaslarini aldigini, asil mücadeleyi yürütenlere bir çuval un, seker, çay vs. verilerek isin götürüldügünü, korucubasilari ve tim komutanlarinin göreve falan gitmediklerini, bunlar sehirde bazi hatiri sayilir kisilerin korunmasinda görev almis göründüklerini, sehirde ikamet edip devletten maas aldiklarini, altlarinda yepyeni Toyoto arabalar oldugunu, kisaca iyi menfaat sagladiklarini, Koruculuk Sisteminin doguda Silahli Kuvvetlerin ve Emniyet Teskilatinin bütün etkinligini bitirdigini, daha üstün silahlarinin oldugunu, ayrica alt yapisi halk oldugu için daha etkili oldugunu, garip vatandasin hakkini aramasinin mümkün olmadigini, ne Vali'ye ne komutana, ne de korucubasina ulasamadigini, adalet sisteminin de dogru çalismadigini, Güvenlik güçlerinden bir kisminin da oradaki menfaat islerine bulastigini, orada herkesin derdinin iyi model bir araba, bir ev, bir yazlik alip dönmek oldugunu, dönerken de yaninda illegal yollardan edinilmis silahlar alip götürdüklerini, JITEM ( Jandarma Istihbarat Terörle Mücadele ) Bunun kanunen mevcut ve örgütlenme semasi içinde bir birim olmadigini, ancak Jandarma'da resmen Istihbarat birimlerinin bulundugunu, ancak bu birimlerin terörle fiilen mücadele görevlerinin olmadigini, görevlerinin sadece istihbarat oldugunu, JITEM'in ise Cem ERSEVER tarafindan fiilen kuruldugunu, Diyarbakir, Elazigi, Mardin, Hakkari gibi bazi hassas illerde gayriresmi olarak örgütlendigini, her ilde bulunmadigini, ama JITEM elemanlarinin Jandarma Genel Komutanligi Istihbarat Baskanligina bagli olarak çalistiklarini, genellikle kod adi kullandiklari, kendisinin Jitem elemani olmadigini, sadece Jandarma Istihbarat subelerinde sorgu amiri olarak görev yaptigini, Istihbarat birimlerinin terörle mücadele yaparken menfaat mücadelesi yaptiklarini, mesela Cem ERSEVER'in yaninda çalisan ismini hatirlamadigi bir astsubayin adli emanetteki 2-3 bin silahi alarak güneydoguda koruculara sattigini, bu kisinin yakalandigini ve yargilandigini, Cem ERSEVER'in asil amacinin menfaat temini oldugunu, JITEM adinin da birtakim kirli islerde daha çok ise yaradigini, çünkü terörle mücadele görevi olunca gözalti süresinin daha uzun oldugunu, sonradan JITEM'in lagvedildigini, Cem ERSEVER'in de mecburen emekli oldugunu, kendisini Jandarmanin diger elemanlarinin temizledigi iddiasinin yanlis oldugunu, kendisinin çok uyanik birisi oldugunu, kolay tuzaga düsmeyecegini, ancak Mahkemeye gelirken alarak kaçirdiklarini, sorguladiklarini ve siringa sorgusu sonucu öldürdüklerini, otopsi raporunu okuyan arkadaslarindan ögrendigini, bu siriga sorgusunu herkesin bilmedigini, Cem ERSEVER'i Habur Gümrük Müdürünün Kemal ismindeki oglunun (veya soförünün ) öldürdügünü, bunu içerde yapilan konusmalardan bildigini, su anda bunu bilenler asker olduklari için konusamak istemediklerini, ancak not tuttuklarini, ileride çikip konusacaklarini, Cem ERSEVER'in karisinin suriyeli oldugunu, bu yolla Suriye istihbarat servisi ile irtibat kurdugunu, bu servise bilgi sizdirdigini, bu nedenle de Jandarma Genel Komutanligi tarafindan dislandigini, bu nedenle de öldürüldügünü, Yesil'in de kendisi ile irtibati dolayisiyle Suriye ile baglantisi oldugunu, Uyusturucu Kaçakçiligi : Uyusturucu'da Van'in bir merkez oldugunu, Van'dan her tarafa uyusturucu sevkiyatinin yapilabildigini, Pazarlamasinin da Istanbul'da yapildigini, Van'da bir kadinin uyusturucu'nun THC (Tetro Hidro Karnobilen) yani kalite kontrolünü yaptigini, Bir baska kanalin yani Suriye hattinin Mardin-Habur Hattinin oldugunu, buradaki sevkiyatinin GKK (Geçici Köy Koruculari) vasitasiyla, onlarin gümrüklerdeki akrabalari kanaliyla geçis saglandigini, Daha sonra bu konuda zaafi olan, çok para kazanma hirsi olan güvenlik gücü mensuplarinin devreye girdigini, bunlarin bazan kendi arabalari ile uyusturu naklini sagladiklarini, bunlarin arabalarinin aranmadigini, özellikle PKK istihbarati için Suriyeye gidip gelenlerin bu arada bu isi de ayarladiklarini, bir menfaat sebekesi olusturduklarini, Bu olaylari bilen namuslu insanlarin az oldugunu, ancak atilma veya öldürülme korkusundan konusamiyacaklarini, Bu menfaat sebekesinin TBMM'ne kadar uzandigini, mesela Mustafa ZEYDAN'in bu isin içinde oldugunu, Sedat BUCAK'in Urfa'da devletten daha güçlü oldugunu, uyusturucu trafiginden de menfaat aldigini, Ugur Mumcu Cinayeti : Ugur Mumcu'nun C-4 plastik patlayicisi ile öldürüldügünü, bunun iz birakmadigini, Malatya'da Tekin COSKUN denilen kisinin evinde C-4 bulunddugunu, bu kisinin poliste gözaltina alindigini, kendisini Ugur TONIK adinda Istanbul'da oturan yasli bir adamin kurtardigini, bu adamla da Tekin COSKUN'la birlikte Büyük Otel'de görüstügünü, Tekin COSKUN'un Ugur MUMCU'nun aleyhine konustugunu, O'nun öldürtmüs olabilecegini, Tekin COSKUN'un Alattin ÇAKICI'nin çok yakin arkadasi oldugunu, çek- senet isiyle ugrastigini, bu nedenle baska sehirlerde de adaminin olabilecegini, kendisinin evine giderek görüstügünü, 361 30 45 çagri ve 0542 231 02 90 numarali cep telefonu bulundugu, bu kisinin Abdullah ÇATLI'yi da tanidigini, Esref BITLIS Olayi : Esref BITLIS'in kesinlikle suikaste kurban gittigini, C-4 bombasi ile öldürüldügünü, C-4'ün uçaga pilot elbisesi içinde sokuldugunu, Bursa'li nöbetçi bir askerin bunu gördügünü, Jandarma içinde de Esref Pasa'nin suikastle öldürüldügüne kanatinde olan pek çok insan oldugunu, ancak ortaya çikarilmasinin istenmedigini, Malatya'da Turan Abi gibi akrabalarinin bulundugunu, kendisinin onlarla da sürekli görüstügünü, Bahtiyar AYDIN Olayi : Bahtiyar AYDIN'i bir PKK itirafçisinin öldürdügünü, sebebinin de Silahli Kuvvetlerde bir kesimin siddettten yana oldugunu, bir kesimin de siddete, öldürmeye karsi olan, halki kazanalim dedigini, Bahtiyar AYDIN'in terörle mücadelede siddete karsi olan bir insan oldugunu, bu nedenle öldürüldügünü, Hulusi SAYIN - Ismail SELEN Cinayetleri : Bunlardan birisinin sagci, birisinin solcu oldugunu, bir zamanlar Jandarma'da SELENCILER, SAYINCILAR oldugunu, ideolojik olarak ikiye bölündügünü, birinin katilinin bir astsubay oldugunu, birisinin digerine karsi misilleme olarak öldürüldügünü, yani konunun tamamen ideolojik oldugunu, uyusturucu falan olmadigini, bunlarda polisin herhangi bir katkisinin olmadigini, Hakkari Emniyet Müdürü : Sahsen tanimadigini, ancak Mahmut YASAR ve Cevat DEMIR adindaki uyusturucu kaçakçilarinin Polis tarafindan istihbaratçi olarak kullanildigini, bundan Emniyet Müdürünün mutlaka haberdar oldugunu, aranan bir sahsin güvenlik güçlerince kullanilmasinin yasal olmadigini, bunu dogru bulmadigini, Operasyon ve Infaz Timleri : Operasyon Timlerinin bir Yüzbasinin sorumlulugunda mutlaka rütbeli tegmen, üstegmen, astsubay veya uzman çavuslardan, yani gençlerden olustugunu, Yüzbasidan daha yüksek rütbede kimsenin operasyona katilmadigini, dikkat edilirse sehit olanlarin hep er, astsubay ve uzman çavuslardan oldugunu, bunlarin vatansever, kahraman ve dürüst insanlar oldugunu, operasyon yapilacak yeryerin önceden planlanarak operasyon yapildigini, Infaz timlerinin ise üç kisiden olustugunu, çogunlukla silahsiz, korumasiz insanlara yönelik oldugunu, bu insanlarin evlerinden alinarak infaz edilip bir dereye atildigini, Öldürülen Itirafçilar : Üzümlü Karakolu Baskinindan sonra teslim olan biri Suriyeli, digeri Mardin'li 2 kizin Tugaya getirildigini, sonra kaybolduklarini, yani infaz edildigini, halbuki Tugayin gözaltina alma yetkisinin olmadigini, Bu itirafçilari kazanmak gerektigini belirtmistir.(Ek:225) 

53- DILEK ÖRNEK' IN 02.031997 Tarihli Ifadesidir 1974 yilinda Hollanda'da dogdugunu, 22 yildan beri ailesiyle birlikte Hollanda'da oturdugunu, Ortaokulu, yüksekokulu orada okudugunu, ailesinin halen Hollanda'da oturdugunu, annesinin ev hanimi, babasinin Lastik Fabrikasindan emekli isçi oldugunu, her ikisinin de sag oldugunu, bir ablasinin iki küçük erkek kardesinin oldugunu, 1995 yilina kadar 2 yil Mc Donald'da çalistigini, sonra ayrildigini, Daha önce Hollanda'da olan Teyzesinin 2 yildan beri Ispanya'da oturdugunu, orada Teyzesinin kocasi olan enistesinin lokantacilik yaptigini, ayrica ticaretle ugrastigini, 1,5 yildan beri enistesi Ercan DOGAN'a kuryelik yaptigini, bu ise teyzesinin istegi üzerine basladigini, enistesinin kendisine para vererek Istanbul'a gönderdigini, ilk seferinde teyzesi ile birlikte Istanbul'a geldigini, teyzesinin orada kendisini Mehmet ve Latif'le tanistirdigini, daha sonra devamli kendisinin yalniz geldigini, kendisine teslim edilen PESETA (Ispanyol parasi ) cinsinden paketler halindeki parayi, Havaalaninda kendisini karsilayan Mehmet ve Lütfi'ye arabalarinin içinde teslim ettigini, sonra Havaalanina yakin Çinar oteline gittigini, hiç disari çikmadan otelde bir gece kaldiktan sonra Swisair veya Iberia uçaklariyla Hollanda'ya döndügünü, her türlü otel ve yolculuk masraflarini kendisine verilen paradan kendisinin karsiladigini, Bu paranin ne parasi oldugunu kesinlikle bilmedigini, sormadigini, saymadigini, yalnizca parayi verip kendi parasini (her seferinde 4-5 bin mark) aldigini, kendisine teslim edilirken de paranin sayilmadigini, belgesiz teslim edildigini, Enistesinin ``Istanbul'a gidince seni karsilayacaklar, ayrica havaalaninda kolaylik gösterecekler'' dedigini, herhangi bir sikinti ile karsilasirsa ``Mehmetlerin misafiriyim'' demesini tenbih ettigini, parayi normal bir valizde getirdigini, valizi bagaja verdigini, çikarken aldigini, hiç arama yapilmadigini, bir defasinda aramak istediklerini, ancak orada birisinin geldigini, ``Tamam bu geçebilir'' dedigini, bu yardimin bir ayarlama sonucu bilerek yapilip yapilmadigini bilmedigini, Türkiyeye 10-15 defa bu sekilde para getirdigini, bunun disinda da tatil için memleketi Iskenderun'a gitmek üzere Istanbul'dan Adana'ya uçakla gittigini, bu giris çikislari da sayarak 52 defa giris çikis yaptigini iddia ettiklerini, polisteki ifadesinde iskence ile tamaminin para getirmek için oldugunu kabul etmek zorunda kaldigini, gerçekte bu is için yalnizca 10-15 defa giris yaptigini, kendisinin Hollanda vatandasi oldugunu, Türkiyeye Hollanda Pasaportuyla giris yaptigini, bazan da Türk Pasaportuyla giris yaptigini, kendi adina tek pasaportu oldugunu, Kendisinden baska Parsel ve Simon'un da kuryelik yaptigini, beraber gelip gitmediklerini, onlarin da parayi Mehmet ile Latif'e verdiklerini sandigini, parayi verdigi Mehmet (ALAKENT) ve Latif'in halen firarda olduklarini, Anne ve babasinin bu isi yaptigini bilmedigini, Ispanya'ya giderken Teyzemlere gidiyorum diye gittigini, masraflarini teyzelerinin karsiladigini söyledigini, kazandigi paralari ise harcadigini, anne ve babasinin yakalaninca bu isi yaptigini ögrendigini, ablasinin ve kardeslerinin kesinlikle bu isi yapmadiklarini, Garo'yu Hollanda'dan tanidigini, kendisinin Kuyumculuk yaptigini, sik sik da Ispanya'da enistesinin evinde karsilastiklarini, Lokman'i sahsen tanimadigini, Teyzelerinden Azer Döviz'in sahibi olarak adini çok duydugunu, Feramez'in, Yusuf'un Lokman'in ortaklari oldugunu enistesinden duydugunu, ( bu Iranli Yusuf'un halen tutuklu oldugunu), Musavvat diye birini tanimadigini, Ayhan AKÇA'yi tanimadigini, ancak Narkotik'te kendisini gösterdiklerini, tanimadigini söyledigini, adini daha sonra mahkemede ögrendigini, 34 B 2034 plakali BMW arabayi da daha önce hiç görmedigini, yakalaninca narkotikte gördügünü, Bundan 2,5 ay önce yakalandigini ve o tarihten beri Bayrampasa cezaevinde oldugunu, kendisinden bir hafta sonra enistesinin de Antalya'da tutuklanarak ayni cezaevine getirildigini, cezaevindeki ihtiyaçlarinin enistesi tarafindan karsilandigini, haftada bir dilekçe vererek enistesi ile ``es görüsü'' yaptiklarini, bu arada enistesinin ihtiyaci olan parayi verdigini, Enistesi Ercan DOGAN'in 43 yasinda oldugunu, Tüarkiye'de herhangi bir siyasi partiyle ve ülkü ocaklariyla iliskisinin olmadigini, bunu kesinlikle bildigini, Gardiyan Nebile ile Bayrampasa cezaevinde tanistigini, arkadas olduklarini, çikinca aramak için telefon numarasini aldigini, daha sonra kendilerinin Bakirköy Cezaevine nakledildiklerini ifade etmistir.(Ek:226) 

54- Hurşit HAN 02 Mart 1997 tarihli ifadesinde; 1955 Hakkari-Yüksekova dogumlu, tahsilsiz oldugu, 10 kardes olduklarini, Yüksekova'da sirketi, Istanbul'da Kapaliçarsi'da döviz bürosu bulundugu, ancak Balkan Döviz bürosunu sattigini, bir sirketi oldugunu, memlekette iken koyunculuk yaptiklarini, 2 köyleri bulundugunu, kendilerinin besleyip sattiklarini, maddi durumlarinin iyi oldugunu, Körfez Krizi zamaninda, Vali ve Kaymakam'in Kuzey Irak'tan kaçanlar için para topladigini, kendisinin de Barzani'ye gönderilmek üzere adamlari vasitasiyla Belediye Baskani'na 1 milyar lira verdirdigini, bizzat Vali'ye veya Kaymakam'a vermedigini, Bunun Celal KORKMAZ tarafindan yazilan Kurt Kapani adli kitapta yer aldigini, çünkü bu yazarin bu paranin verilisine sahit oldugunu, 14 Temmuz 1994 tarihinde güneydoguda sehit olan asker ve polis es ve çocuklari için Ahmet YESIL ismindeki birinin telefonu üzerine Ahmet DEMIR adina 250 milyon lira yatirttigini, sahsen ne Yesil'i, ne de Ahmet DEMIR'i tanimadigini, ancak Yesil'in adini çok duydugunu, Kendisi hakkindaki iddianin 750 kilo esrarla ilgili oldugu, önce oglunun tutuklandigi, 2 gün sonra da kendisinin evden alindigini, ancak bu miktar bir esrari yakalatan adamin kendisinin evde oturup tutuklanmayi beklemiyecegini, kaçmasi gerektigini, bunun bir tezgah oldugunu, sebebinin de ; Yesil'in telefon ederek kendisinden para istedigini, sonra da eve 2 adet mektup birakildigini, ``Çocuklarini aliriz'' dendigini, ``Akibetin Savas, Haci, Mecit gibi olur'' dendigini, vermeyince 750 kilo esrari üzerlerine attiklarini, kendisi yakalandiktan sonra da ayni sahis, ihbar eden sahis eve 2 mektup daha attigini, önce malin yakalandigini, sonra kendisinin alindigini, isin içinde polis oldugunu, yani mektubu atanin polisle beraber çalistigini, asil sebebin ; kendisinin dogulu, yani kürt olusu oldugunu, 6 aydir tutuklu oldugunu, agabeyinin de kendisi ile beraber yargilandigini, Daha önce de akrabalarinin, arkadaslarinin ayni nedenle öldürüldügünü, Örnek olarak; Altindag Nüfus Müdürü olan Kayinbiraderi ve dayisinin oglu olan Mecit BASKIN'in sirf kürt oldugu için 1994 yilinda 3 kursunla öldürüldügünü, diger kayinbiraderi Necip BASKIN'in Yüksekova'da polis tarafindan kaçirildigini, öldürülmekten kilpayi kurtuldugunu, Dayisi oglu Savas BULDAN'in 1993 yilinda evden polis tarafindan alindigini, içinde tarife göre Korkut EKEN'in bulundugu Mercedes 300 bir arabaya bindirilerek Çinar Oteline götürüldügünü ve iskenceyle öldürüldügünü, sonra da Bolu Yigilca'ya atildigini, O'ndan para istemediklerini, o zaman para meselesinin olmadigini, para isinin 1995'de çiktigini, Yine dayisi Haci PARAY'in da ayni sekilde öldürüldügünü, Saglik Bakanligi Müfettisi hemsehrisi Namik ERDOGAN'i da Ankara'da alinip götürüldügünü, Ayni asiretten Abdullah CANAN'in da Mehmet Emin YURDAKUL adindaki subay tarafindan alinarak öldürüldügünü, Ayrica Arkadasi ve akrabasi olan Iran'li Lazim ISMAIL'i aldiklari zaman kardesini birakacagiz diye diger kardesinden 300 bin mark, 60 bin dolar aldiklarini, 13 gün sonra da 2 kisinin cenazesini getirdigini, Yine arkadasi Adnan YILDIRIM'in aynen Savas BULDAN gibi Korkut EKEN tarafindan alindigini ve öldürüldügünü, Bu olaylari birçok insanin bildigini, ancak korkularindan söyleyemediklerini, mesela; Istanbul'da SARKIT Otelinin sahibi Cumhur YARKIZ'in çogunu bildigini, 'ndan da para istendigini, kendisinin bulunarak bilgisine basvurulmasi gerektigini, 1994'de ayni sekilde sehit ailelerine diye Ahmet YILDIZ adina 250 milyon lira gönderen Aga YILDIZ'i tanimadigini, Selim ISIK'i tanidigini, Istanbul'da esnaf oldugunu belirtmistir. (Ek:227) 

IX. DEGERLENDIRME 

A- SUSURLUKTA MEYDANA GELEN KAZA OLAYI VE ARKASINDAKI ILISKILERIN AÇIGA KAVUSTURULMASI ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

03.11.1996 tarihinde, Sanliurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'a ait 06 AC 600 plaka sayili Mercedes marka otomobil, Hüseyin Kocadag sevk ve idaresinde Kusadasi'ndan hareketle Istanbul Il'ine seyir halinde iken Susurluk Ilçesi uçakyolu mevkiinde olay yerinin sol tarafindaki benzinlikten yola çikan ve ayni istikamette seyir eden Hasan Gökçe sevk ve idaresindeki 20 RC 721 plaka sayili kamyona saat 19:15 siralarinda sag arka yan tarafindan çarpmistir. Asiri hizla seyrettigi belirlenen 06 AC 600 plaka sayili otomobilin, bu sekilde kamyona çarpmasi suretiyle meydana gelen trafik kazasinda; Otomobil içerisinde ön sag koltukta oturmakta olan Sedat Edip Bucak yaralanmis, otomobilin arka koltugunda oturmakta olan Mehmet Özbay, Gonca Us isimli bayan ve otomobilin sürücüsü Hüseyin Kocadag olay mahallinde ve hastanede ölmüslerdir. Bu kisilerden, Sedat Edip Bucak'in Sanliurfa Milletvekili, Hüseyin Kocadag'in Istanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü ( Eski Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi) Izmir'de ikamet eden Mehmet Özbay'in bayan arkadasi Gonca Us ve Mehmet Özbay'in oldugu, Mehmet Özbay kimlikli kisinin de Abdullah Çatli oldugu anlasilmistir. Kaza yapan araç içerisinde; 2 adet MP-5 tam otomatik tabanca, bunlara ait bir adedi 20, 3 adedi 30 fisek kapasiteli 4 adet sarjör, iki adet 9X19 mm çapli Tarig marka tabanca ve buna ait sarjör, bir adet 22 Calibre Baretta marka ucunda susturucu takilmak üzere klavuz açilmis tabanca ve bir adet sarjör, 22 kalibre Baretta marka tabancada kullanilmak üzere tadil edilmis bir adet susturucu ve bir adet ham susturucu, 20 adet 22 kalibre çapinda fisek, bir adet 9 mm çapinda sig sauer marka tabanca ve bir adet sarjör, 175 adet 9X19 mm çapinda muhtelif marka fisek, bes adet 9X19 mm çapinda yabanci menseli fisek, 13 adet 7,62X54 mm çapinda fisek cinsinden silah ve mühimmatinin bulundugu, Bu silahlardan; Baretta marka tabancanin bir adedinin Mehmet Özbay adina, diger Baretta marka tabancanin Hüseyin Kocadag adina, Sig Sauer marka tabancanin da Sedat Edip Bucak adina ruhsatli olduklari, diger silah ve mermilerinin ise ruhsatsiz ve gerek nitelikleri gerekse nicelikleri yönünden vahim atesli birer silah, susturucu ve fisekler oldugu balistik raporundaki sonuçla ve olayin vuku buldugu, Susurluk Ilçe Jandarma Bölük Komutanligi sorumluluk bölgesinde, Susurluk Cumhuriyet Bassavciligi tarafindan tespit edilmistir. Ayrica Mehmet Özbay sahte isimli Abdullah Çatlinin cüzdani içinde küçük naylon poset içerisinde beyaz toz bulasigi(Kokain), Hüseyin Kocadagin cüzdani içinden 0,33 cm.kahverengi toz olan maddeler niteliklerinin tespiti için Jandarma Genel Komutanligi Kriminal Labaratuvarinda tahlil için alikonulmus,Kriminal Daire Baskanliginin 9.11.1996 tarih ve 3760-907-96 Kirim D.(1901 ) sayili yazisi ile silahlarin iade edildigi, diger maddelerin iade edilmemis oldugu Susurluk Cumhuriyet Savciliginin yazilarinda belirtilmistir. Trafik kazasi ile ilgili haberin medya kanali ile kamuoyuna iletilmesini takiben; Türkiye genelinde, kumarhaneciler krali olarak taninan ve geçmisinde uyusturucu madde kaçirmaktan, adam öldürmeye kadar bir çok suç isi içinde bulunan Ömer Lütfi Topal'in 28.7.1996 tarihinde arabasinin içinde profesyonel kisilerce öldürülmesi olayinin failleri olarak Emniyet Genel Müdürlügü Özel Harekat Daire Baskanligi emrinde ve tasra birimlerinde çalisan 3 Özel Harekat Tim mensubu polis memuru ve Ömer Lütfi Topal'in ortagi Sami Hostan ile Ali Fevzi Bir'in ihbar edilmesi ve bu konuda gelisen olaylar nedeniyle hassas olan kamuoyu, Milletvekili, Istanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü ve 1978 yilinda Türkiye Isçi Partisi mensubu 7 kisinin öldürülmesi olayinin saniklarindan olup 18 yildir giyabi tutuklu olmasina karsilik yakalanamayan Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatli'nin, kaza yapan aracin içerisinde birlikte olusu, toplumun zaten hassas olan hissiyatini patlama noktasina getirmis ve toplum, tüm unsurlari ile Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Cumhurbaskanindan, Hükümetten ve Yargidan bu olaylarin ve olaylarin arkasindaki iliskilerin ortaya çikarilmasina iliskin beklentilerini çesitli yollarla söz konusu mercilere aktarmislardir. Bunun sonucu olarak baslangiç bölümünde de belirttigimiz gibi bes ayri önerge ile konunun irdelenmesini ve gerçekçi anlamda ortaya çikarilmasini saglamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi oybirligi ile komisyonumuzun kurulusunu gerçeklesmistir. Diger yandan kaza ile birlikte, gerek Bakanliklar, kurum ve kuruluslarca idari yönlerden inceleme ve sorusturmalar baslatilmis, ilgili Cumhuriyet Bassavciliklarinca adli yönden de sorusturmalar baslatmistir. Bir diger yönden Türkiye Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek tarafindan Cumhurbaskani Sayin Süleyman Demirel'e sunulan dosya, 8.11.1996 tarihinde, Cumhurbaskani tarafindan 12.11.1996 tarihinde kabul edilen Anamuhalefet Partisi Genel Baskani Mesut Yilmaz tarafindan sunulan mektup 13.11.1996 tarihinde, Basbakan Sayin Necmettin Erbakan'a Cumhurbaskaninca yazilan kisiye özel yazi ile ortaya atilan iddialarin çok ciddi oldugu kanisiyla, bunlarin incelenip sorusturulmasi talimat olarak iletilmistir. Basbakan Sayin Necmettin Erbakan Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanligina 18.11.1996 tarihinde verdigi yazili talimat ile Cumhurbaskanimiz tarafindan kendilerine iletilen dosyalarda mevcut iddialarin incelenmesini gerekiyorsa sorusturulmasini istemistir. Bu talimat çerçevesinde Basbakanlik Teftis Kurulu Baskan Vekilinin Baskanliginda Basbakanlik, Içisleri ve Adalet Bakanliklari Teftis Kurullari Baskanlari toplanarak yapilacak sorusturmanin nasil yürütülecegi görüsülmüs, bunu takiben Basbakanlik Teftis kurulu Baskan vekilinin Baskanliginda, ayni Bakanliklardan görevlendirilen Müfettislerinin katilimi ile olusturulan bir heyet vasitasiyla iddiaya esas bütün konular inceleme teknigi ile her yönden irdelenip degerlendirilmis ve 9.1.1997 tarihinde bitirilen rapor ve 11 klasörden olusan ekleri Basbakanlik Makamina sunulmustur. 10.1.1997 tarihinde rapor ve eklerinden bir takiminin Komisyonumuza gönderilmesi için yazi yazilmis, 6.3.1997 tarihinde rapor ve ekleri Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanliginca komisyonumuza iletilmistir. Diger taraftan Basbakanligin 19.11.1996 tarih ve 1902/01236 sayili talimatlari ile MIT Müstesarligindan Devlet içinde ve yasadisi örgütlenmeye gidilerek yasadisi eylemler yaptirildigi iddialari hakkinda incelemeler yapilmasi istenilmis, MIT Müstesarliginin 9.12.1996 tarih ve 156/24745 sayili yazisi ile incelemelerin alinan emir dogrultusunda sürdürülmekte oldugu, tekemmül ettirildiginde sunulacagi Basbakanliga bildirilmis, 25.12.1996 tarih ve 156/24756-40757 sayili yazi ile de incelemelerin sonucu Yasadisi Örgütlerin Devletle Olan Baglantilari Ile Susurlukta Meydana Gelen Kaza Olayinin Arkasindaki Iliskilerin Aydinliga Kavusturulmasi Amaciyla Kurulan Meclis Arastirma Komisyonu Baskanligina bildirilmistir. Gerek raporun intikalinden önce, gerekse sonra komisyon çalismalari bölümünde belirtilen Bakanliklar, Askeri ve Adli mercilerden konuya iliskin bilgi ve belge talebinde bulunulmus, bu bilgi ve belgelerde adi geçen ya da konu hakkinda komisyonumuzu aydinlatacak bilgilere sahip resmi ve sivil kisiler görüsmelerde bulunmak ve bilgilerine basvurulmak üzere Komisyona çagirilmislardir. Yapilan tüm bu incelemelerin isiginda; Susurlukta meydana gelen kazada ölen kisilerden Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatli'nin geçmisi ile ilgili olarak yapilan arastirmada; Komisyonumuzca Adalet Bakanligindan istenen dosyalar içerisinde bulunan, Ankara 3. Agir Ceza Mahkemesinin 26.12.1996 tarih ve E:1990/44 K:1995/278 Savcilik 1986/6517 sayili gerekçeli kararina göre, 9.10.1978 tarihinde ideolojik amaçli 7 kisinin öldürülmesi olayinda sanik konumunda bulunan Abdullah Çatli'nin diger 3 sanik ile birlikte giyabi tevkifli (firarda) olmalarindan dolayi dosyadan ayrilarak yeni bir esasa kaydedilerek adi geçenler hakkinda yargilamanin devam etmesine ve giyabi tutukluluk durumlarinin devam etmesine 26.12.1995 tarihinde karar verildigi görülmektedir. Geçen süre içerisinde Abdullah Çatli'nin 27.01.1977 tarihinde 6136 sayili Kanuna muhalefet ve polise ates etmek suçundan arandigi, 11.7.1978 yilinda Doç.Dr.Bedrettin Cömert'in öldürülmesi olayinda fail olarak Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesince hakkinda giyabi tutuklama karari verildigi, 1982 yilinda uyusturucu madde kaçakçiligi suçundan dolayi Isviçre'nin Zürih kentinde tutuklandigi, 1984 yilinda Isviçre'de ele geçen 250 gram eroin ile ilgili olarak isviçre Bale-ville Savciliginca hakkinda giyabi tevkif müzekkeresi düzenlendigi, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=144


21 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 18

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 18




44- ORAL ÇELIK 29.01.1997 tarihli ifadesinde; 1959 Malatya Hekimhan dogumlu oldugunu, Egitim enstitüsünü bitirdigini, 1980 öncesinde Türkiyedeki sag-sol olaylarina katildigini, sagda Milliyetçi kanatta yer aldigini, katilmadigi olaylarda kendisine isnat edilen suçlar oldugundan 12 eylül 1980'den sonra yurtdisina çiktigini, yurtdisina çikarken ayni görüsü paylayan insanlarin yardimini gördügünü, Harun Çelik adina düzenlenmis bir sahte pasaportla ve yalniz olarak Türkiyeden ayrildigini, giderken Tren yolculugu yaptigini, Bulgaristan, Yugoslavya, Italya, Isviçre yoluyla Avusturyaya direk olarak vardigini, orada Abdullah Çatli ile bulustugunu, Çatli'nin kendisinden 2-3 gün önce uçakla Ingiltereye gittigini, Ingiltereye alinmadigi için oradan Avusturyaya geldigini, Çatlinin Hasan Kurdoglu adina düzenlenmis sahte pasaportla Türkiyeden ayrildigini, Avusturyada oturma izni alabilmek için Üniversitenin dil kursuna kayit olduklarini, yurtdisindaki akraba ve tanidiklarin yardimiyla geçindiklerini, Papa olayi oldugu zaman Avusturyadan Fransaya geçtiklerini, Papa isinde bir rolü olmadigini, ancak basinda isminin rolü varmis gibi geçtigini, Fransaya geçtikleri tarihin 1982'nin son aylari oldugunu, Fransada Poitiers sehrinde ki Üniversiteye Çatli ve Esi ile birlikte kayit yaptirdiklarini, Çatli'nin esinin uçakla Avusturya'ya oradan da Isviçreye ve Fransaya geldigini, oraya varinca herseyin Türk Milleti ve Devletinin aleyhinde oldugunu gördüklerini, kendilerinin orada Türkiye'nin turizm büyükelçisi gibi olduklarini, o sirada kendilerine ``Türk Devletinin Milletinin aleyhinde çalisan mesela Asala gibi örgütlerle mücadele edermisiniz, nasil ve ne takdiklerle mücadele edersiniz?" seklinde teklifler geldigini, bu teklifin devletimizin üst düzeydeki yetkililerinden geldigini, ancak onlarin ismini söyleyemeyecegini, bu teklifi alinca kendilerinin de, oralardaki devlet temsilcilerinin, diplomatlarin degil Türklükle, insanlikla bagdasmayacak seyler yaptiklarini söyleyerek degistirilmesini istediklerini, kendilerine teklif getiren kisilerin "biz bunlari degistiremeyiz; bunlar bizim ülkemize mal olmus kisiler; fakat, bizim devletimiz ve milletimiz sözkonusu, ortada olan bu" dediklerini, o zaman da kendilerinin Milliyetçi ve Vatanseverler olarak bu teklifi gönüllü olarak kabul ettiklerini, bu arada suçsuz olarak cezaevinde yatan arkadaslari ve bazi taninmis politikacilarin serbest birakilmasini istediklerini ve olumlu cevap aldiklarini, bunun üzerine (12) kisilik bir liste verdiklerini, bu isimlerden birisinin Mehmet IRMAK oldugunu, Ancak bu 12 kisinin hiç birisinin bu islerden yararlanmadigini, bu teklifin kendilerine 1981 yilinda kendilerinin Fransada olduklari zaman yapildigini, aslinda bu tekliflerin o zaman Avrupadaki Türk federasyonundan tutun da herkese kadar yapildigini, en sonunda kendilerine Çatli ile birlikte teklif geldigini, teklifi kabul ettikten sonra Fransada (18), Hollanda da (2), Kanadada, Amerikada, Yugoslavya da Beyrutta, Yunanistanda, akla gelen pekçok eylem yaptiklarini, bu eylemleri Oral çelik, Abdullah Çatli ve diger iki kisiden olusan (4) kisilik grubun yaptigi ya da yaptirdigini, bu arkadaslarindan birisinin mahkemeye geçtigini, gizli celse oldugunu, yaptiklarini orada anlatarak kendilerine, önceden söz verildigi gibi ceza indirimi uygulanmasini, yada kanuni takibattan muaf tutulmalarini istedigini, ancak taleplerinin kabul olmadigini, 10-12 sene mahkumiyet verildigini duydugunu, 4 arkadasinin da Türkiye'ye döndügünü, onun cezasinin zaman asimina ugradigini, kendisine de yurt disinda yaptigi hizmetlerden dolayi kolaylik gösterilmedigini, yurda döner dönmez cezaevine kondugunu ve bos yere (4) ay hapis yattigini, yurt disinda oldugu yillarda bir kere 1983 yilinda yurda giris-çikis yaptigini, onun da istihbaratin kontrolü altinda gerçeklestigini, yurtdisinda olduklari sirada istedikleri pasaportu, istedikleri yerden alabildiklerini, Türkiye konsolosunun da kendilerine pasaport verdigini; çünkü, Türk Basini ve Türkiyedeki güya aydinlarin kendilerini ihbar etmeye basladiklarini, Isviçrede yakalanan bir adamin kendilerinin eylemleri ile ilgili bilgiler verdigini, bu adamin Nevzat Bilican oldugunu, bu kisinin birgün Isviçre Polisine giderek yalan yere ben Abdullah Çatli, Oral Çelik, Mehmet Sener ile eroin isi yaptim dedigini, daha bir kaç isim daha söyledigini, kendilerinin Ermenileri öldürdügünü söyledigini, Isviçrenin durumu Türkiye'ye bildirmesi üzerine Türkiye'den ilgili kimselerin kendilerine-ki o zaman Fransada Çatli ile bir evde oturduklarini bildirdigini, kendilerinin de oradan kaçtiklarini, bunun üzerine Türkiye-Isviçre arasinda problem çiktigini, bu olayin 1984 yilinda cerayan ettigini. Bunun üzerine Türkiyeden bir Devlet Bakaninin Isviçreye gelerek ortami yatistirdigini, Mesut Yilmaz'in da o sirada bakan oldugunu, daha sonralari da Isviçrenin kendilerine (Oral Çelik, Çatli ve arkadaslari) ambargo koydugunu, Mesut Yilmaz'in da Disisleri Bakani olarak kendileri için Isviçre nezdinde tesebbüsleri oldugunu, duyumlarina göre Mesut Yilmaz'in Çatli ile temasa geçerek bir kulube olan kumar borcunu sildirdigini, Çatli'nin 1991 yilinda Isviçreden hapisten kaçinca Türkiyeye döndügünü, Çatlinin bu mahkumiyetinin Nevzat Bilican iftirasi ile oldugunu, ayni davada kendisi ve Mehmet Sener'in de yargilandigini ve beraat ettiklerini, çünkü Nevzat Bilican'in daha sonra Isviçre Makamlarina giderek "ben yalan söyledim, ben PKK'yim, bunlar Milliyetçi bana öyle ifade vermem söylendi bende öyle söylemistim. Ben Oral Çelik ve Çatli'yi tanimiyorum bile" dedigini. Fransadaki mahkumiyetlerinin de ayni sekilde Fransiz Istihbaratinin yaptiklari faaliyetleri anlamasi üzerine hazirladigi düzmece bir senaryo ile oldugunu, kendilerinin katiyen eroin ile ugrasmadigini, eger ugrassalardi 100 gr degil 10 ton eroin yükleyip satardik. Çatli'nin Isviçrede ceza evinden kaçmasinin da çok normal bir sey oldugunu, çünkü orada hüküm verildikten sonra mahkumlarin baska bir sehir ve cezaevine nakledildigini ve orada Türkiyedeki yari açik cezaevi sartlarinin oldugunu, yani kolayca kaçilabildigini, Isviçre cezaevlerindeki yabancilarin % 75'inin kaçtigini, buna Isviçrenin belkide bilerek göz yumdugunu, böylece yabancilardan kurtuldugunu, kendileriyle ilgilenenlerden birisinin METE kod isimli üst düzey MIT yetkilisi oldugunu ancak ismini vermeyecegini, M.Ali Agca ile fazla bir ilgisi olmadigini, Agca'ya Türkiyede hapisten kaçinca yardim ettigini, Avrupaya yeni geldigi zamanda biraz yardim ettigini, onun disinda irtibati olmadigini, son zamanlarda Çatli ile ilgili basinda yer alan iddialari Çatli ile bagdastiramadigini, Çatli'nin iyi, temiz, saf, politikadan anlamayan, sözünü söyleyen birisi oldugunu, böyle tiplerin de pek sevilmedigini, Çatli'dan duyduguna göre Mesut Yilmaz'in kumar borcunu sildirme isi için Çatli ile Yilmaz Belçika'da yüzyüze görüsmüsler. Ayni yil Çatli'nin, 85 yilina 2,5 ay kala yani 1984'ün 9. ayinda Fransa hapise girdigini, kendisinin de Fransada 86'nin 11. ayindan 93'ün 11. ayina kadar hapis yattigini ayrica (30) ayda Fransada görülmemis sürgün cezasi verildigini, o sirada Çatli'nin da Isviçre cezaevinde oldugunu, Meral Çatli'nin kendisini cezaevinde ziyaret ettigini, 1986 yilinda Fransa Belçika sinirinda Fransiz polisinin düzmece iddialari ile tutuklandiginda Bedri Ates kimligini kullandigini, çünkü; eger kendi ismini verseydi yaptiklari eylemlerinin ortaya çikacagini, belkide Türkiye'ye zarari olabilecegini, o yüzden baska bir isim kullandigini, kendisini savunan avukatlarinin MHP'li olmasinin normal oldugunu, çünkü 80 öncesinden tanidigi arkadaslari oldugunu, Özer Çiller ve Mehmet Agar ile hiç bir yerde ve hiçbir sekilde görüsmedigini, yurtdisinda bulunduklari sirada liderin Çatli oldugunu, simdi Çatli öldügü için kendisinin lider sayilabilecegini, çünkü yurtdisinda Çatli ile ayni evi paylasip, ayni bardaktan su içtigini, yurtdisinda eylemler yaparken devletten sadece 10 bin dolar para aldiklarini, Çatli yurda döndükten sonraki zamanlarda kendisinin Fransa, Italya ve Içviçrede ayni suçtan cezaevinde oldugunu, Çatli ile mektuplastiklarini, kendisi yurda dönünce Çatli'nin kendisini ziyaret etmedigini, haber gönderdigini, Bedri Ates kimligi ile yakalandiginda PKK'liyim, PKK'ya hizmet ediyorum dedigini, çünkü kart alabilmek için ne yaparsan yap Türkiye aleyhine bir sey yapmak gerektigini, Çatli'nin 1991 yilindaki ANAP kongresinde önce Yildirim Akbulut'u sonra Mesut Yilmaz'i destekledigini, Yasar Okuyan ve Agah Oktay'in Çatli'yi iyi tanidiklarini, seçim zamani biz kahramaniz, ASALA'yi yok ettik, yok bilmem Fransizlari söyle yaptik dediklerini, simdi ise Çatli'yi kötülediklerini, kendilerinin mücadele ettikleri ASALA'nin belki 500 militaninin oldugunu, fakat bütün ülkelerin istihbarat birimlerinin bunlara yardimci oldugunu, ASALA kendi içinde anlasmazliga düstügü için dagildi diyenlerin yalan söyledigini, eger böyle seyler kendiliginden oluyorsa bu memlekete zararli olan örgütlerin oldugunu ve onlarin niye kendi kendine dagilmadiginin sorulmasi gerektigini, yurtdisinda hizmet yürütürken kendilerine MIT'in üst düzeyde yetkililerinin yardim ettigini ve yönlendirdigini, Çatli'nin Muhsin Yazicioglu ile telefon görüsmeleri yaptigini, Türkes'le Çatli'nin arasinin hos olmadigini, çünkü Çatli'nin Türkes hakkinda MIT'e bir rapor yazdigini ve Türkes'in bundan haberi oldugunu, Çatli'nin Türkiyedeki ticari faaliyetlerinden haberdar olmadigini, Mehmet Özbay ismini kullandigini bilmedigini, Hüseyin Kocadagi tanimadigini, Haluk Kirci'yi çok önceden tanidigini, son yillarda görmedigini belirtmistir.(Ek:217) 

45- Mesut YILMAZ'IN 24.12.1996 tarihli ifadesinde; Topal Cinayeti ile ilgili olarak : 3 Kasim 1996 tarihinde Susurluk Kazasi henüz olmadan devletin Istihbarat kurulusunda ve Emniyette önemli görevlerde çalisan ve partisi ile baglantili olan, ancak isimlerini açiklayamiyacagi özel kaynaklarindan edindigi bilgiye göre; 28 Temmuz 1996 tarihinde Istanbulda meydana gelen Topal Cinayetinin TOPAL'in ortagi olan Ali Fevzi BIR ve Sami HOSVER (Balikesir ve Susurluk Emniyetine gelen bir telefonda bu kisinin Gözcü Gazetesi Muhabiri Mehmet YENISEHIRLI ile birlikte Abdullah ÇATLI' nin cenazesini almaya geldigi ihbar edilmistir.) ile 3 özel tim mensubu tarafindan islendigi, 29 Temmuzda bu kisilerin Istanbul Emniyet Müdürlügünce gözaltina alindigi, Emniyet Müdürü ve Müd. Yard.'nin da bulundugu 6 kisi tarafindan 36 saat süreyle sorgulandigi, bunlardan Ayhan ismindeki özel tim mensubunun ; ``Sadece Topal cinayetinin degil, daha önce 10'dan fazla cinayeti dogrudan dogruya Özel Harekat Daire Baskani (Ibrahim SAHIN)'in talimati ve Emniyet Genel Müdürü (Mehmet AGAR'in) ve o zamanki Basbakan'in (Çiller'in) esinin bilgisi dahilinde islediklerini'' itiraf ettigini, bu itiraflarin banta alindigini,(3 Özel Tim Mensubunun Emniyet Genel Müdürlügüne Getirilmesi) Istanbul Emniyet Müdürünün bu durumdan (Topal Cinayeti ile ilgili olarak 3 Özel Tim Mensubunun gözaltina alindigindan) zamanin Içisleri Bakanini haberdar ettigini, Bakanin Em.Gn.Md. Yard. Halil TUG'u Istanbul'a göndererek bu Özel Tim mensuplarinin Genel Müdürlüge teslimini talep ettigini, Istanbul Em.Md.'nün bunu reddetmesi üzerine bizzat Bakanin Istanbul'a gelerek Em.Md. ile Havaalaninda görüstügünü ve adi geçen saniklarin Genel Müdürlüge teslimini istedigini, Em.Md.'nün de ancak Resmi Tutanakla vermeyi kabul ettigini ve Özel Harekat Daire Baskan V. Ibrahim SAHIN'in Istanbul'a gelerek düzenlenen bir tutanakla bu kisileri Ankara'ya aldigini, Daha sonra görüstügü Emniyet Genel Müdürü Alaattin YÜKSEL'in 3 özel tim mensubunun sorgulanmak üzere Ankara'ya getirilmesi konusuda hiçbir bilgisinin olmadigini, Susurluk Kazasindan bir hafta sonra 10 Kasim 1996 günü kendisine bilgi veren kisileri Ankara'ya çagirarak bu bilgilerin dogru oldugunu teyit ettirdigini, ayni gün Istanbul Emniyet Müdürü (Kemal YAZCIOGLU) ile de görüstügünü ve bu konuyu sordugunu, ancak Em. Md.'nün ``Bu bilgileri kendisine verirse suç islemis olacagini, bunlardan bir kisminin devlet sirri oldugunu, kamuoyuna açiklanmasini dogru bulmadigini, ancak Cumhurbaskani isterse bu bilgileri verebilecegini'' belirttigini, Kendisinin 12 Kasim günü Cumhurbaskani ile görüserek Istanbul Em.Md.'nü dinlemesini tavsiye ettigini, C.Baskaninin da 14 Kasim günü Istanbul Valisi ile birlikte Kemal YAZICIOGLU ile görüstügünü, Kemal YAZICIOGLU'nun Cumhurbaskani'na ``Özel Tim mensuplarini sorguladiklarini, bunlardan bir tanesinin bu olayi ve diger olaylari itiraf ettigini, bu isi devlet için ve yukaridan gelen talimat ile yaptiklarini, bu nedenle sorumlu olamiyacaklarini ifade ettiklerini, ancak ellerinde kaset vs. gibi maddi bir delil bulunmadigini, ancak kisilerin, tekrar sorgulanabileceklerini , Içisleri Bakaninin sifahi talimati ile bunlari Em.Gn.Müdürüne verdigini, ancak Genel Müdürlügün hiç bir sey yapmiyarak bunlari saliverdigini, hatta Sedat BUCAK'a koruma olarak verildigini'' belirttigini, C. Baskaninin bunu kendisine ifade ettigini, Hatta Cumhurbaskani'nin YAZICIOGLU'nun özel tim mensubunun itiraflarini içeren kaset veya zabitlari kendisine vermemesinden dolayi sitem ettigini, ''devleti düsünmek gerekiyorsa bir Emniyet müdüründen önce kendisinin devleti düsünecegini, bunu devlet sirri falan diye sakliyorsa bunun yanlis oldugunu'' kendisine söyledigini, Kemal YAZICIOGLU'nun elinde ses bandi vs. bulunduguna inandigini, ancak bunlari Cumhurbaskani'na, Basbakan''a ve kendisine neden vermedigini bilemiyecegini, bir sebebininin; bu kasetlerde Sn. Özer ÇILLER'in, Sn. Mehmet AGAR'in isimlerinin geçtigini, Mehmet AGAR'in o sirada kendi bakani oldugunu, bir baska sebebin; bu kasetleri zamaninda C.Savciligina bildirmedigi için kendisi hakkindab takibat yapilacagindan endise ederek gizlemis olabilecegini, ayrica bazi devlet sirlarinin açiga çikmasini istememis olabilecegini, C.Baskaninin kendisiyle görüsmeden bir gün sonra Basbakan'a mektup yazarak kendisinin iddialarinin arastirilmasini istedigini, Basbakan'in da Teftis Kurulu'na bu hususta görev verdigini, ayrica MIT Müstesarligindan bilgi istedigini, daha sonra Cumhurbaskani'nin 24 Kasim'da Basbakan'la 2 saat görüstügünü, bu ise hükümetin ciddiyetle egilmesi gerektigini söyledigini, Kemal YAZICIOGLU'nun daha sonra Basbakanla görüstügünü, Cumhurbaskani'na söyledigi husulari teyit ettigini, ilaveten kendisine görev verilirse Topal Cinayeti ve diger baglantilari kisa bir zamanda ortaya çikarabilecegini, bunu Basbakan'a söyledigini, YAZICIOGLU, Basbakana ``bu özel tim elemanlarinin A.ÇATLI ve Ali Fevzi BIR arasindaki telefon irtibatlarini tesbit etmis oldugunu, bunun kayitlarinin elinde oldugunu'' söyledigini, daha sonra bunlari Basbakanlik Teftis Kuruluna verdigini, bu telefon kayitlarinin çok önemli deliller oldugunu söyledigini, Em.Md. Istanbul'a dönerken Içisleri Bakaninin kendisini Ankara'ya çagirdigini ve kendisine Cumhurbaskani ve Basbakan'a verdigi bilgileri vermedigi gerekçesiyle görevden uzaklastirdigini, Istanbul Sariyer C.Savciligi'na sunulan bir ihbar mektubunda yer alan; Ugur BALIK, Soner TEPEKULE, Ridvan KOCAMAN, Kemal DEMIRAT'in Kusadasi'ndaki Tuana Kafe'de bulustuklarina dair bir bilgisi olmadigini, ancak bu kafenin bu üç özel tim mensubuna ait olduguna dair bir bilgi geldigini, Topal Cinayetinden sonra tutulan tutanakta Topal'a verilen Türkmenistan pasaportunun bulunmadiginin da ilgisini çektigini, AYRICA; Sedat BUCAK'in amca oglu olan Fatih BUCAK'in bir ay kadar önce MIT'e basvurarak ifade vermek istedigini, ifadesinde; ``Topal Cinayeti ile ilgili olarak kendisine iletilen, Emniyet Müdürü tarafindan Cumhurbaskani'na, Basbakan'a anlatilan bilgileri dogruladigini, ifadesinde Sedat BUCAK'in Topal Cinayetini azmettirdigini, bunun arkasinda o kumarhane sahibinden alinacak 6 milyon dolarlik haracin etkili oldugunu, 3 özel tim mensubunu Sedat Bucak'in önceden tanidigini, korumasi için bunlari görevlendirttigini, Abdullah ÇATLI'nin da bu olayin bizzat içinde oldugunu'' belirttigini, MIT'te alinan bu ifadeyi kendisinin okudugunu, ancak kendisine zaptini vermediklerini, Basbakan'a da vermediklerini ögrendigini, Kendisinin hiç bir zaman elinde video kaset, ses bandi var demedigini, buraya da olayi çok açik, çok net ispatlayacak materyal ortaya koyacagi iddiasiyla gelmedigini, ama devletin karistigi iddia edilen bu olayda, Cumhurbaskani'nin, Basbakan'in beyanlarinin beyanlarinin önemli oldugunu, bunlarin arastirilmasi gerektigini, Resmi Mercilerce düzenlenen Sahte Kimlik Belgeleri : Bu olayla ilgili olarak kendisine intikal eden delillerden bir kisminin basinda yayinlandigini ve kamuoyunun malumu oldugunu, bunlardan bir kisminin; Abdullah ÇATLI'ya Müstesar isimle Emniyet Genel Müdürü imzasiyla yetki belgesi, silah tasima izni, kimlik karti, sürücü belgesi ve pasaport oldugunu, Emniyet Genel Müdürünün imzasiyla Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT isimli uyusturucu kaçakçilari adina düzenlenmis yesil pasaport, kimlik belgeleri, markasi, çapi, seri numarasi yazilmayan bir silah tasima izni oldugu, bunlarin Emniyette Teknik Danisman, uzman olarak görev yaptiklari, kendilerine yardimci olunmasina dair yazilar oldugunu, nitekim Yasar ÖZ'ün Istanbul'da yakalandigini, üzerinde Smith Wesson marka bir silah çiktigini, oysa Silah Ruhsatinda bu silahin markasi, çapi ve seri numarasinin bulunmadigini, ancak bu belgeleri göstererek serbest kaldigini, bunun da bu kisilerle devlet adina görev yapan kisiler arasinda organik bag bulundugunu gösterdigini, bu kisilerin takibata ugramalarinin engelledigini, (Mesut YILMAZ ifadesindeki bu konuyla ilgili olarak; 
1- Em.Gn.Müdürü Mehmet AGAR imzasiyla Yasar ÖZ adina düzenlenmis, Silah Tasima izni (Ek: /1 ), 
2- Yasar ÖZ adina Daire Baskani olarak düzenlenmis 228576 No'lu Yesil Pasaport (Ek: /2, 2/a,b,c), 
3- Yasar ÖZ adina düzenlenmis Nüfus Cüzdani ve Sürücü Belgesi (Ek: / 3, 3- a,b), 
4- Yasar ÖZ'ün silahlari, pasaport ve kimliklerini belirten Üst Arama ve Geçici Zaptetme Tutanaklari ve buna iliskin yazismalar 'Ek: /4, 4/a) 
5- Tarik ÜMIT adina düzenlenmis 220307 No'lu pasaport (Ek: /5, 5/a,b,c) fotokopilerini Komisyon'a elden teslim etmistir.) 

Bu belgelerden 50 tane oldugunu, Em.Gn.Md. Istihbarat Daire Baskani Emin ASLAN'in bu belgeleri imzalamaktan imtina etmesi üzerine bizzat Em. Gn. Müdürünün imzaladigini, bunlarin 30 küsur kisiye verildigini, Sn. Basbakan'in ifade ettigi MIT Raporunda adi geçen 58 kisiden biri olan Hüseyin BAYBASIN isimli sahsin Hollanda'da doldurdugu ses bantlari oldugunu, bu bantlarda bu sahis; ``Emniyet tarafindan kendisine kimlik karti, yetki belgesi, pasaport düzenlendigini, daha sonra kendisini kullanan kisilerin kendisini öldürmek istedigi için Türkiye'den kaçtigini, halen Hollanda'da hapishanede bulundugunu, istendigi takdirde Türk adli makamlarina ifade vermeye hazir oldugunu'', ayrica bu bantlarda birçok iddiaya yer verdigini, birçok isimlerin geçtigini, ayrica ayni kisinin Alman Televizyonuna verdigi beyanatta da ``Eski Içisleri Bakani'nin kardesi ve kayinbiraderinin kendisi ile temas kurdugunu, bazi taleplerde bulundugunu'', bunlarin hangilerinin dogru olup olmadiginin arastirilmasi gerektigini, anilan bantlari istenirse Komisyona verebilecegini, Bütün ifadelerde geçen Eski Içisleri Bakanindan kastin Mehmet AGAR oldugunu, sözkonusu sahte belgeleri Emniyet Genel Müdürü sifatiyle imzaladigini, Bazi Devlet Görevlilerinin Suça Karismasi : Cumhurbaskanina verdigi bilgide devlette suça karisan 100-120 kisi bulundugunu söyledigini, burada kastedilen sayinin belli bir suç için degil, daha genis anlamda oldugunu; 80 kadar Özel Harekat mensubu oldugunu, 30-40 kadar da yeralti dünyasina mensup kisinin bulundugunu, Isim olarak Basbakan'in dosyasinda bulunan Mehmet AGAR, Sedat BUCAK, Korkut EKEN, Abdullah ÇATLI, Tarik ÜMIT, Yasar ÖZ, Hüseyin BAYBASIN, Ibrahim SAHIN ve bazi Özel Tim mensuplari, Ayrica Ölmüs Olanlar; Behcet CANTÜRK, Tarik ÜMIT, Savas BULDAN, Medar SERHAT gibi. Bunlardan Mehmet AGAR ve Sedat BUCAK disinda bildigi siyasî olmadigini, Cumhurbaskanina verdigi bilgide ``Bunlarin ortaya çikarilmasi halinde devletin zarar göreceginden endise ederim'' dedigini, bundan kastinin devlet adina, devlet menfaati için yapilan birtakim hukuka aykiri örtülü operasyonlarin daha sonra bir takim adi, sahsi menfaatler için kalkan olarak kullanildiklari kanaati tasidigini, Istanbul Emniyet Müdürünün elinde kaset ve ifade oldugu halde, bunlari Cumhurbaskanina ve Basbakana vermekten kaçinmasinin asil sebebinin de devletin zarar görecegi korkusu oldugunu sandigini, bazi beyanlarinda bunu ihsas ettigini, Basbakan'in ``PKK ile mücadele gerekçesi ile dahi devlet içerisinde bu nevi çetelerin varligina müsamaha gösteremeyiz'' ifadesinin de bu açidan önem arzettigini, Bu konuda Milli güvenlik Kurulunun herhangi bir görüsm ve kararinin olmadigini, Cumhurbaskani ``kendisinin Cumhurbaskani veya Basbakan olarak hiçbir yargisiz infaza, hiçbir hukuk disi tasarrufa onayinin olmadigini'' söyledigini, kendisinin de Eski bir Bakan ve Basbakan olarak ayni seyi teyit ettigini, demek ki birtakim kisilerin devlet katinda verilmemis bir karari uygulama yetkisini kendilerinde gördüklerini, baslangiçta 1994 basina kadar bu islerin kisisel çikar olmaksizin devlet menfaatleri için, terörle mücadele için, terörün lojistik desteklerini kesmek için yapilmis olabildigini, Ancak 1994 basindan beri bu isin devlet kontrolünden, devlet sorumlulugundan, devlet ciddiyetinden çiktigini, bu isi yapan kisilerin kendi kisisel menfaatlerine hizmet edecek sekle dönüstügünü, bu ayirimin iyi yapilmasi gerektigini , Çiller'in 1993 yili sonunda Istanbul'da Holiday In Hotel'de yaptigi bir konusmada ``PKK'ya yardim eden bütün isadamlarinin (ki sayilari 60 kadardir) listesinin ellerinde oldugunu, devletin bunlarin üstüne gitmeye karar verdigini'' söyledigini, bu konusmanin incelenmesi gerektigini, Çiller'in de israrla yasadisi olaylarin bireysel oldugunu, bireysel sorusturma yapmak gerektigini belirttigini, Oysa bu olaylarin planli, organize oldugunu, ancak bunun devlet katinda alinmis bir kararin uygulamasi olmadigini, birtakim isgüzarlarin devleti alet ederek bu isi örgütlü biçimde yürüttüklerini, sahsen bu iste çok büyük menfaatler döndügüne inandigini, Uyusturucu ticaretinin bizzat devletin himayesinde yürütüldügü, kumarhanelerden haraç alindiginin vs. sözkonusu oldugu, Söylemezler Çetesi : Devletin, özellikle Em. Gn.Md.nün yasadisi birtakim çevrelerle isbirligi yaptigi, PKK'ya lojistik destek saglayan bazi kisileri önce kullanip sonra bunlari birbirlerine vurdurttugu, Devlet içerisindeki , emniyetteki bazi görevlilerin yasadisi islere bulastiklari, kumarhanelerden, diskoteklerden haraç, uyusturucu ticaretinden pay aldiklari konusunda duyumlar geldigini, hükümet olduklari dönemde bunlarin üzerine gitmek istediklerini, bu nedenle Kemal YAZICIOGLU'nu Emniyet Genel Müdürü yapmak istediklerini, ancak ortagi ile anlasamadiklari için O'nu Istanbul Emniyet Müdürlügüne getirdiklerini, Kemal YAZICIOGLU Istanbul'a atandiktan sonra sik sik biraraya geldiklerini, kendisinden yukarid anlattigi hususlarin üzerine gitmesini istedigini, bir müddet sonra bu konuda olumlu gelismeler oldugunu, Ilk olayin Söylemezler Çetesi oldugunu, Istanbul Emniyet Müdür-lügündeki bazi Müdür Yardimcilarinin, baskomiserlerin bu çeteyle isbirligi yaptiklarini tesbit ettiklerini, devlet içerisindeki çok sayida kamu görevlisinin bu çetelerle isbirligi yaptiklarini, daha sonra Söylemez Çetesi ile ilgili tahkikatin derinlestirildigini , bazilari hakkinda yargi yoluna gidildigini, Basbakan'in söyledigine göre Söylemez Çetesiyle ilgili Istanbul Küçük-çekmece Savciligindaki adli sorusturmanin savciya müdahale nedeniyle savci tarafindan örtbas edildigini, yeni Adalet Bakaninin bu konuda sorusturmanin yeniden baslatilmasi için talimat verdigini, Ayrica Emniyet Genel Müdürlügü bünyesinde bu isle ilgili kisilerin ortaya çikarilmasi için idari sorusturma yapmak üzere 2 mülkiye müfettisi, 2 polis müfettisi görevlendirdiklerini, bu sorusturmada yeni birtakim bulgularin ortaya çikarildigini, olaylara karisan 2 Em. Müdürü ile 1 baskomiserin firar ettigini, fakat kendileri hükümeti devrettikten sonra sorusturmanin ayni kararlilikla sürdürülmedigini, görev verilen 2 polis müfettisine idari görev verildigini, bir anlamda idari tahkikatin askiya alindigini, Söylemez olayinda üçbes kisinin hapiste oldugunu, gerisinin kaçak oldugunu, aslinda devlet içindeki üst düzeydeki asil baglantilarin ortaya çikmadigini, siyasî baglantilarin kurulamadigini, o kaçak adamlar yakalanip sorgulansa belki bu baglantilarin ortaya çikarilabilecegini, bunun için de himaye edildigini, olayin bundan daha genis boyutlu oldugunu, ``Söylemez Dosyasinda adi geçen Hakan FINDIK'in Anavatan Partisinden ÇETINSAYA'nin bir alacagi nedeniyle Söylemezlerin isyerini basip orada silahini düsürdügü, ancak halen Emniyet görevlisi olarak görevinin basinda oldugu'' hususunda herhangi bir bilgisinin olmadigini, M.Ali YAPRAK'in kaçirilmasi : Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak isimli sahsin kendilerine basvurarak kendisinin 3 sivil polis tarafindan kaçirildigini, Sedat BUCAK'in bir köyüne götürüldügünü, onun asiretine mensup kisiler tarafindan sorgulandigini, kendisinden 20 milyon mark haraç istediklerini, vadeli olmak kosuluyla 3 milyon marka anlastiklarini, Bu konuyla ilgili olarak Emniyete verdigi ifadede faillerin ortaya çikarilmadigini , Daha sonra Basbakan'in Liderler toplantisinda kendisine ``Yaprak olayinin savcilik tarafindan örtbas edilmek istendigini, Yeni Adalet Bakaninin çeteyle baglantisi nedeniyle bu olayin da yeniden sorusturulmasini istedigini, bu kisinin Sedat BUCAK'in adamlari tarfindan alikonuldugunu'' ifade ettigini, Vedat AYDIN olayi : 16 Haziran 1991'de Basbakan olduktan 15-20 gün sonra Diyarbakir'da DEP Il Baskani Vedat AYDIN'in öldürüldügünü, karisinin ifadesine göre ``Emniyet mensubu oldugunu söyleyen ve kimlik gösteren kisiler tarafindan evinden alindigini'', sonra da cesedinin bulundugunu, kendisinin de Basbakan olarak MIT Müstesarini ve Emniyet Genel Müdürünü çagirdigini ve ne olursa olsun bu olayin faillerinin bulunmasini istedigini, ancak bugüne kadar bu olayin da açikliga kavusmadigini, Mehmet AGAR Konusu : Mehmet AGAR'in ÖZAL zamaninda Ankara Emniyet Müdürü oldugunu, Özal'in kendisine çok güvendigini, Rahmetli ÖZAL'in Cumhurbaskanligi, AKBULUT'un Basbakanligi zamaninda Istanbul Emniyet Müdürü oldugunu, bu sirada kendisinin dogrudan bir temasinin olmadigini, Kendi Basbakanligi döneminde Ünal ERKAN'i Emniyet Genel Müdürlügüne getirdiklerini, O'nun isine karismak istemediklerini, Ünal ERKAN'in da daha önce Istanbul Emniyet Müdürü iken AGAR da Müdür yardimcisi oldugu için O'nu muhafaza etmek istedigini, Kendisi hükümetten ayrildiktan sonra da 1992 yilinda Erzurum Valisi oldugunu, kendi hükümetinde Adalet Bakani oluncaya kadar özel bir diyalogu olmadigini, daha sonra da Içisleri Bakani oldugunu, bu sirada kendisine ``Emniyet'in kendisini (Mesut YILMAZ'in evini) dinlemedigini'' söylemek için partiye ziyarete geldigini, kendi Basbakanligi döneminde sikayetçi oldugu tek konunun Emniyet Genel Müdürlügünde (özellikle Özel Harekat ve Istihbarat Daire Baskanliklarinda) yapmak istedikleri tasarruflara engel oldugunu, Mehmet AGAR'in kardesi Yunus AGAR'in Havas'in ortaklarindan oldugunu, BMW Araba Konusu : 1995 Ocak ayinda Kocaelinde Osman GÜRBÜZ adinda sol illegal örgüte mensup bir kisinin yakalandigini, üzerinde A.ÇATLI'nin üzerinden çikan evragin çiktigini, ancak Emniyet Genel Müdürünün devreye girerek bu kisiyi serbest biraktirdigini, bu sahsin altinda BMW marka bir araba bulundugunu, bu arabanin Genel Kurmaya ait oldugu ve Ankara'ya istendigi, bu arabanin 3 ay öncesine kadar Mehmet AGAR tarafindan kullanildigini, önce seçimlerde Elazig'da, Bakan olduktan sonra da esi tarafindan kullanildigini, bu arabanin motor ve sasi numarasi olmadigini, 3 ay önce Izmit'e geri gönderildigini, Abdullah ÇATLI ve Susurluk Konusu : A.ÇATLI ile Sedat BUCAK'in Istanbul'dan uçakla gelen Hüseyin KOCADAG ile Izmir'de bulusarak Kusadasi' nda arazi satin almak için oradaki Mal Müdürlügü ve Tapu Sicil Muhafizligiyla 2-3 gün temas halinde olduklari, Susurlukta Abdullah ÇATLI'nin üzerinden çikan yerli ve yabanci kredi kartlari çiktigini, bunun jandarma tutanaklarinda yer aldigini bildigini, ancak bunun, banka hesap numaralarinin nereye kadar uzandigina dair bir duyumu olmadigini, bu konunun arastirilmasi gerektigini, Susurluk kazasini müteakip Jandarma tarfindan tutulan tutanakta A. ÇATLI'ya Mehmet ÖZBAY adina düzenlenen belgenin yer almamasinin dikkatini çektigi, Abdullah ÇATLI'nin Topal cinayetindeki silahlardan birinde parmak izinin çikmasi Istanbul Emniyetinin çalismasi ile ortaya çikmistir. A.ÇATLI 1992 yilinda Sahin EKLI ismiyle yurt disina çikarken yakalandiginda alinan parmak izleri ile cesedinden alinan parmak izlerinin karsilastirilmasi sonucu anlasildigini, Su anda Izmitte hapiste bulunan Hadi ÖZCAN; ``Emniyet tarafindan kendisne bazi görevler verildigini, bunlardan birinin de Abdullah ÇATLI'yi öldürmek oldugunu, bunu reddettigini'' söyledigini, ancak ifadesini imzalamadigini, Kendisinin Haluk KIRCI'yi hiç tanimadigini, yalniz ``Abdullah ÇATLI'nin ölümünden sonra sansasyonel bir eylem gerçeklestirip O'nun yerine geçmeyi planladigina bu eylemin de kendisini öldürmek olduguna'' dair bir ihbar mektubu aldigini, Abdullah ÇATLI ile iliskileri : Baskanin ``Abdullah ÇATLI ile kendisinin Genel Baskan seçildigi kongrede iliski içerisinde oldugu, hatta yardim ettigi iddialari'' ile ilgili sorusu üzerine; Kendisinin hayatinda A.ÇATLI'yi hiç görmedigini, Bahçelievler katliamindan hakkinda giyabi tevkif karari oldugunu, devletle iliski içinde oldugunu ve birtakim kanunsuz islere karistigini bilerek, ne Abdullah ÇATLI ne de Mehmet ÖZBAY adiyla hiç kimse ile, ne kongreden önce, ne de sonra hiçbir temasinin olmadigini , Abdullah ÇATLI'nin 1996 yilinin 4. ayinda Drej Ali vasitasiyla Silah Ruhsati'nin Meslegi hanesinde ``Anavatan Il Delegesi'' yazili Gölbasili Mehmet ÇAKIR'dan bir silah aldigini bilmedigini, Hüseyin KOCADAG Konusu : Basta Anavatan Il Baskani olarak Hüseyin KOCADAG'in herhangi bir Il'e Emniyet Müdürü olmasi için pekçok tavassut geldigini, kendisinin de bunu Kemal YAZICIOGLU'na sordugunu, O'nun da ``Katiyen olmaz, fevkalade mahzurludur'' dedigini, neden mahzurlu oldugunu sormadigini, Susurluk Kazasindan sonra Hüseyin KOCADAG'in Mehmet ÖZBAY adina düzenlenen silah ruhsati için tezkiye veren kisi oldugunu ögrendigini, Vali Atamalarinda Mafya'nin Etkisi : Orhan Tasanlar'in böyle bir iddiasinin oldugunu, ancak daha sonra tahkikat açilinca bunu inkar ettigini, sayet kimin etkili oldugunu açiklasa idi kendilerine yardimci olmus olacagini, kendi dönemlerinde özellikle Emniyet ve Vali atamalarinda titiz davrandiklarini, bazi milletvekillerini kirma pahasina bu türlü etkilerden kaçindiklarini, Sedat BUCAK hakkindaki Iddialar : Sedat BUCAK'in amca oglu olan Fatih BUCAK Topal Cinayeti Konusunda belirtildigi gibi, MIT'e verdigi ifadesinde; ``Sedat BUCAK'in Topal Cinayetini azmettirdigini, bunun arkasinda o kumarhane sahibinden alinacak 6 milyon dolarlik haracin etkili oldugunu, Ayrica, Sedat BUCAK'in Ankara'daki Milletvekili lojmaninda ve özel bürosunda 100'den fazla kalasnikof tüfegin bulundugunu, milletvekili dokunulmazligindan istifade ederek bu mahalleri silah deposu haline getirdigini,'' Susurluk Olayinda, Abdullah ÇATLI ile Sedat BUCAK'in Istanbul'dan uçakla gelen Hüseyin KOCADAG ile Izmir'de bulusarak Kusadasi' nda arazi satin almak için oradaki Mal Müdürlügü ve Tapu Sicil Muhafizligiyla 2-3 gün temas halinde olduklari, Ayrica Sedat BUCAK'in Ankara'daki bazi kumarhanelerden haraç aldiginin Sn. Basbakan tarafindan Pazar günü ifade edildigi, Koruculuk Sistemi ve Sedat BUCAK : Koruculuk Sisteminin iyi niyetle getirildigini, zaman içinde deforme ve dejenere oldugunu, bu sistemin islah edilmesi gerektigini, ancak bu konuda dikkatli olunmasi gerektigini, akilli olunmazsa devlet adina PKK kadar riskli bir operasyon olabilecegini, Sedat BUCAK'in Koruculuk Sistemindeki yerinin özel oldugunu, devletin Sedat BUCAK'in asiret mensuplarina ( 700 ila 10 bin kadar oldugu söylenen) silah verdigini, ancak maas vermedigini, o zaman bu kisilerin ihtiyaçlarinin nasil karsilandigini, maddi finansmaninin nasil saglandigini sormak gerektigini, kendisine gelen bilgilerin bunun yasadisi yollardan saglandigi seklinde oldugunu, bu konuda ciddi emareler oldugunu, MIT Raporlari : 1988 yilinda gazetelere de yansiyan bir MIT Raporu oldugunu, ancak o zaman bunun öneminin anlasilmadigini, kendisinin de bunu, bazi üst düzey kisilerin ahlakî zaaflarini anlatiyor diye degerlendirdigini, 1991'de Basbakan oldugu sirada Raporu hazirlayan ve bir kismi MIT'ten uzaklastirilmis bulunan kisileri dinledigini, ``Neden kisileri tahkir ettiklerini'' sordugunu, ancak bu kisilerin; ``Bu Raporu kisileri tahkir etmek için hazirlamadiklarini, Mafya'nin birkisim üst düzey devlet görevlilerinin bazi kisisel ve ahlakî zaaflarini kullanarak devletle organik bir bag kurmaya çalistigini, Raporla buna dikkat çekmek istediklerini'' söylediklerini, 1993 yilindan sonra bunun sonuçlarini gördüklerini, Devletle Mafya'nin iç içe girdigini, örnegin Susurluk Kazasinda bulunan A.ÇATLI'nin çantasinda çikan resimlerde devletin Emniyet Müdürü ile bir asiret reisi ve Abdullah ÇATLI'nin tatilde , Bucak'in evinde beraber olduklarinin görüldüklerini, yani 1993'ten sonra bu iliskinin sistematik bir isbirligine dönüstügünü, birlikte operasyonlar yapildigini, haraçlarin paylasildigini, Kendi Basbakanligi döneminde bu konularda kendisine herhangi bir MIT Raporu sunulmadigini, bir MIT Raporu olayi yasanmadigini, 1996 yilinda hükümet kuruldugu zaman 1988 tarihli MIT Raporunda adi geçen Mehmet AGAR ve Ünal ERKAN''in kabinede görev almalarina itiraz etmedigini, çünkü o tarihte, devletin emniyetinin, gücünün seferber edildigini bilmedigini, bu nedenle bu kisileri suçlamasinin mümkün olmadigini, Hatta bizzat Sn.Çiller'in bu islerle ilgili olduguna, örtülü ödenegin bu maksatla kullanildigina dair iddialar oldugunu, ancak Basbakan olarak Istanbul Emniyet Müdürü ile iliskileri sonucu bu bilgilere ulastigini, meger 1993'ten bu yana devlet imkânlarinin, görevlilerinin, gücünün, yetkilerinin parasinin kullanilarak hukukdisi iliskilerin sistematik bir sekilde kuruldugunu anladigini, Bu islerin tesadüfi olmadigini, Emniyet Genel Müdürünün Içisleri Bakani olmasinin, Emniyette birtakim kadrolasmalarin olmasinin tesadüfi olmadigini, sistematik oldugunu, bu nedenle normal hükümet yetkileriyle olayin üzerine gitmenin mümkün olmadigini, her an engellendigini, bu islerin üzerine gidilememesinin tek sebebinin siyasî oldugunu , Basbakanin, elindeki MIT Raporlarina dayanarak Istanbul'da tanidigi hemsehrisi bir Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcisi ile yaptigi telefon görüsmesini dogru olarak söyledigini, iki kisinin arasinda geçen bir konusmanin MIT Raporuyla Basbakan'a verilmesinin manidar oldugunu, bundan sonra güveninin kalmadigini, Özel Harp Dairesi - MIT - Özel Harekat Dairesi : Genelkurmay bünyesinde Özel Harp Dairesi ismiyle bir dairenin kuruldugunu, daha sonra NATO'nun aldigi bir karar çerçevesinde GLADIO denilen bütün NATO ülkelerinde uygulanan bir sisteme dönüstürüldügünü, 1981'de de Italya'da oldugu gibi birtakim kanunsuz islere kalkismalari, Mafya ile isbirligine girmeleri nedeniyle bütün NATO ülkeleriyle birlikte yürürlükten kaldirildigini, Daha sonra bu birimde çalisan bazi elemanlarin MIT'te ve Emniyette olusturulan Özel Harekat Timinde egitici ve uygulayici olarak görev aldigini bildigini, Korkut EKEN' in bu kisilerden birisi oldugunu, önce Özel Harp Dairesinde, sonra MIT'te, daha sonra da Içisleri Bakanliginda Emniyet Müsaviri olarak görev aldigini, birçok operasyonlarda görev aldigini, yani bu üç kurum arasinda böyle iliskiler ve geçisler oldugunu, (Bu kisinin Susurluk olayinda kilit adamlardan biri oldugunu, ancak henüz görevlerden uzaklastirilmadigini, hala Emniyetteki görevine devam ettigini, ayrica bu kisi MIT'teki görevinden ayrilip, henüz Emniyetteki görevine baslamadan Botas'ta müsavirlik yaptigi dönemde Mersin'de bir Botas ihalesinde Çatli'nin paravan bir sirketine ihalenin verildigini, bu firmanin da bir anlasmayla isi ikinci gelen firmaya devrettigini, yani bu kisilerin bu tür ihale islerine de bulastiklarinia dair bilgi geldigini), Zamaninda Özel Harp dairesinde birlikte görev yapan kisilerin sonradan birbirleriyle ters düstüklerini, birbirleri hakkinda kamuoyuna bilgiler sizdirdiklarini, birbirleri aleyhine rapor hazirladiklarini, JITEM'in basinda görev yapan Cem ERSEVER'in öldürülme olayinda oldugu gibi birbirleriyle hesaplasmaya dönüstügünü, bunun da faili mechul cinayetlerden birisi oldugunu, Sayin Cumhurbaskaninin bu olaydan sonra MIT yetkililerini çagirarak bu olayi çözmelerini istedigini, fakat bugüne kadar bunun ortaya çikarilamadigini, MIT'in devlet içinde hesaplasma niteliginde gördükleri islerden uzak durmaya egiliminde oldugunu, hatta zaman zaman devlete gerekli bilgileri vermeme egiliminde oldugunu, Komisyona karsi da, bagli oldugu makamlara karsi da bilgi sakladigini, MIT'in buna hakki olmadigini, Özal'in da MIT'in bu tutumundan rahatsiz oldugunu, özellikle terörle mücadelede MIT'in çalismalarini yetersiz buldugunu, bu nedenle de Emniyet'in istihbarat birimini güçlendirmeye çalistigini, terörle mücadelede Özel Harekat Biriminin kuruldugunu, Her birimin , Emniyetin, Jandarmanin, Genelkurmay'in kendi istihbarat birimlerini kurduklarini, bunun devlet içinde bir istihbarat kargasasi meydana getirdigini, bu birimlerin kendi aralarinda rekabete, hatta çatismaya girdiklerini, istihbarat konusunda yeni bir yapilanmaya ihtiyaç oldugunu, istihbarat konusunda devletin çok pahali çalistigini, çok para harcadigini, ancak çok az verim aldigini, Devletin Istihbarat birimlerinin 1993'den sonra gerek Emniyet istihbaratinin, gerekse MIT'in iç politika amaçlariyla kullanildigini, Tansu ÇILLER döneminde MIT içinde Kontrterör birimi olarak yeni bir birimin olusturuldugunu, Mehmet EYMÜR'ün MIT'e döndügünü ve bu birimin basina getirildigini, bu birimin de iç politika amaciyla kullanildigini, bunun da büyük bir zafiyet oldugunu, 1993 yilinda önemli gelismeler oldugunu; Tansu ÇILLER'in Basbakan oldugunu, Mehmet AGAR'in Emniyet Genel Müdürü oldugunu, Içisleri Bakanligi bünyesindeki istihbarat biriminin güçlendirildigini, teknolojik donanim alindigini, Sn. Cumhurbaskaninin ``Milli Güvenlik Kurulunda bu hususta alinmis bir karar yok'' demesine ragmen Tansu ÇILLER'in ``Biz PKK'nin lojistik destegini kesecegiz. Bu destegi saglayan isadamlarinin listesi elimizde, bunlari biliyoruz'' seklinde beyaninin oldugunu, 1993 sonrasindan itibaren sistematik bir sekilde Mafya seylerinin öldürüldügünü, bunlarin bazilarinin katillerinin bulundugunu, bazilarinin bulunamadigini, MIT'te Tolga ATIK'le birlikte çalisan Basbakanlikta Dis Türklerle ilgili Müsavir Kamil YÜCEORAN'in ellerindeki dinleme cihazlariyla kendi evini dinlediklerine dair bir bilgisi olmadigini, yani evini kimin dinledigini bilmedigini, Mehmet AGAR'in da kendisine evini kesinlikle Emniyet'in dinlemedigini söyledigini, Örtülü Ödenek Konusu : Muhalefetteyken Örtülü ödenegin siyasî amaçla, iç politika amaciyla kullanildigi duyumunu aldiklarini, Basbakan oldugu zaman bu konuyu arastirdigini, bilhassa hükümeti devralmadan 15 gün önce bir hafta içinde çekilen 500 milyar liranin nereye harcandigini arastirdigini, Genelkurmay Baskanini çagirdigini, bu ödenegin Bosna'da, Kuzey Irak operasyonunda kullanilip kullanilmadigini sordugunu, ``Kesinlikle böyle bir ödenek kullanmadiklari'' cevabini aldigini, MIT'e, Emniyet'' de sordugunu, 15-20 Subat arasi bu kuruluslara da böyle bir ödeme yapilmadigini ögrendigini, Vakiflar Bankasi Genel Müdürüne Örtülü Ödenek hesabini getirttigini, Sonra Çiller'e bu parayi nerede kullandigini sordugunu, Çiller'in ``Bunlari açiklamaya mecbur olmadigini, açiklarsa savas çikacagini, kendisine de güvenmedigini'' söyledigini, Cumhurbaskanina da söylemedigini, Abdullah ÇATLI'ya Sedat BUCAK'la birlikte APO'yu öldürmek üzere örtülü ödenekten 250 milyar lira verilecegi, Genelkurmay ve Emniyetin bilgisi noktasinda durduruldugu iddiasini gazetelerden okudugunu, bu konuda net bilgisinin olmadigini, Bu paranin iç politikada kullanilmasina da gerek olmadigini, çünkü ortada seçim vs bulunmadigini, bu paranin izahinin olmadigini, bunu ancak ÇILLER'in açiklayabilecegini, Budapeste Saldirisi : Almanyadaki bir toplantidan dönerken yakit ikmali için Budapesteye indiklerini, hanimlarin da arzusuna uyarak orada gece kaldiklarini, ertesi gün otelden ayrilacaklari sirada lobide kahve içerken bir sahsin gülerek kendisine yaklastigini ve kendisine yumruk attigini, korumalarinin müdahale ettigini, sonradan kendisini arka odaya götürdüklerini, o sirada saldirganin yaninda 3 kisi ile beraber bir Mercedesle kaçtigini, Buraya geldikten sonra MIT'ten kendisine verilen bilgiye göre; Saldiriyi Istanbul Halkali'da Sultan Tekstil'in ortagi olan, Abdullah ÇATLI'nin da ortagi olan Aydin DILEK isimli sahsin Macaristan'daki Ismail HOSKAYA, Veysel ÖZERDEM ve Erol isimli bir sahisla birlikte 100 bin dolar karsiligi organize ettiklerini, amaçlarinin siyasî sansasyon veya gözdagi vermek oldugunu, MIT'in bildirdigine göre saldiriyi gerçeklestiren sahislarin önce Slovakya'ya daha sonra da Hollanda'ya geçtiklerini, asil saldirida bulunan sahsin da Hollanda'dan Mersin'e, oradan da Beyrut'a gittigini, Saldiri'dan önce Türkiye Gazetesinde Ibrahim ÇIFTÇI isimli sahsin Haber Müdür Yardimcisi Yusuf SANCAK'in odasina girerek Budapeste ile görüstügünü, bunun dogruluk ve olayla baglantisini bilmedigini, Uçagin gidis-dönüs programinin belli oldugunu, giderken Prag'da gelirken Budapeste'de ihtiyaten otelde rezerv yaptirildigini, rezervasyonda yabanci isim kullanildigini, ayrica Cumartesi aksam oraya vardigini, olayin Pazar sabahi oldugunu, saldirganlarin kendisini otelde tanimis olabileceklerini, 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ : 

Normal devlet teskilatinin hiyerarsik sistemi içerisinde, savcilarla, müfettislerle devletle organik baga girmis çete olayini çözmelerinin mümkün olmadigini, birçok engellerle karsilasilacagini, örnegin, ``Bu isi 15 gün içerisinde çözerim'' diyen Emniyet Müdürünün ertesi günü görevden alindigini, Cumhurbaskani ve Basbakan'a da önerdigi çözümün; Devlet Denetleme Kurulu'nun Kamu kurumlarindaki uzmanlardan (örnegin Istanbul Eski Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOGLU 'dan ) da yararlanarak sorusturma yapmasinin gerektigini, Kendisinin Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcilariyla da görüstügünü, onlarin da kendisine; ``Bu olaylarin bir çete isi oldugunu ,birbirleriyle baglantili oldugunu, münferit olaylar olmadigini, bu nedenle bütün bu olaylari tek bir mahkemeye verin, tek bir savcilik sorustursun.Bu Istanbul veya Ankara DGM olabilir `` dediklerini, Adalet Bakanliginin Topal Cinayetini, Susurluk olayini, Yaprak olayini tek bir DGM'de birlestirebilecegini, kendisinin de bunu teklif ettigini, ancak reddedildigini, Sonuç Olarak : Bu konunun çözülmesi için sayet Basbakan'in ``Koalisyon bozulur, siyasî bosluk olur'' gibi endiselerle olaya ciddiyetle yaklasmazsa, hükümet kurulmasi için bu meseleden bagimsiz olarak üzerlerine düseni yapacaklarini söylediklerini, Bu meselenin sorusturulmasinda geç kalindigini, olay 3 Kasimda olmussa, 4 Kasimda Jandarma tutanagina dayanilarak sorusturmanin baslamasi gerektigini, çünkü burada aranan bir sahisla bir Emniyet Müdürünün ayni arabanin içinde birlikte çiktigini, bunun nedeni, bu evraklari kimin düzenlediginin sorusturulmasinin gerektigini, meydana gelen gecikmede suçlulara delilleri yok etme imkâni tanindigini, ne adli sorusturmanin, ne de idari sorusturmanin ciddi yürütülmedigini, Ifade etmistir. Basbakanligin Fax Telefonu : Mesut YILMAZ'in komisyona sundugu ``Belgeler Dosyasi''nda; Kanada'nin Toronto bölgesinde bir posta kutusunda yakalanan esrardan hareketle tutuklanan Bert Samuel DAVISON'in ifadesinden David DINGWALL isimli sahsin esrar sevkiyatini idare ettigi, bu sahsin telefon irtibatlari arasinda Türkiye'de (90-312-417 04 76) numarali telefonun da bulundugu, bu telefondan MICHAEL isimli bir kisi ile bir kaç kere görüstügünün anlasildigi ve Kanada polisi tarafindan bu telefon abonesinin kim oldugunun soruldugu, yapilan tetkikte bu numaranin Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügünün Fax numarasi oldugunun tesbit edildigi, ancak Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügü bu telefondan kesinlikle böyle bir görüsme yapilmadigini belirttigi, yapilan görüsmelerin tarihlerinin de tesbit edilemedigi, telefon faturalarindaki dökümün de bulunamadigi'' anlasilmistir. (Ek: 218) 46- Trabzon Milletvekili Eyüp Asik 29.01.1997 tarihli ifadesinde; 1994-1995 yillarinda TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetler Hakkinda Arastirma Komisyonunda çalistigini ve pekçok faili meçhul siyasi cinayetler üzerinde durduklarini, Ugur Mumcu cinayetini çözdüklerini, ne zaman bir yere el atsalar ellerinin geri itildigini, devletin bazi makamlarinin bu isi bildigini, Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavcisinin, bu isle ugrasmayin dedigini, netice itibariyle devlette bazi adamlarin bu islerinin önünü kestigini, Komisyonun net bir yere varamayacagini, mahkemelerin de varamayacagini, Türkiyede bir seyin netlestigini ve Türkiyede bu islerle ilgili çete olusumunun var oldugunu, bunun da son susurluk kazasindan sonra ortaya çikan belgelerle de kanitlanmis oldugunu, çete kurmakla ilgili Türk Ceza Kanununun 313 ve 314. maddelerinin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alani disina çikarilmaya çalisildigini, DGM'den bu yetkilerin alinmasi halinde bu çalismalardan bir sonuç alinamiyacagini, bunun demokratiklesme adina yapildigi söylense de dogru olmadigini, DGM'nin bu yetkileri elinden alinmaz ise bu mahkemelerin çeteleri çözebilecek yeterli bilgi ve belgelere sahip oldugunu, Bu komisyonun çalismalarinin da bir sonuç dogurmayacagini, Ancak bir tesbitten ibaret kalacagini, Topal cinayeti ile ilgili olarak Kemal Yazicioglu ile ilk defa görüsenin kendisi oldugunu, ilk görüsmelerinde Kemal Yazicioglunun Topal Cinayeti faillerinin tarafindan bilindigini kendisine söyledigini, bunun Susurlukla da baglantili oldugunu söyledigini, Özel timcilerin itiraflarda bulunduklarini, iyi bir arastirmayla oyain çözülebilecegini kendisine söyledigini, kaset gibi, itiraf tutanagi gibi, telefon baglantilari, parmak izi gibi birtakim bulgular oldugunu söyledigini, 12 Aralik 1994 tarihinde Kocaeli-Gebze'de Osman Gürbüz isimli THKP-C'ye mensup asiri sol görüslü bir militanin polisle silahli çatisma sonrasinda yakalandigini, bu sahsin evinde 3,5 milyarlik çek-senet, Istanbul'da polislik yapan Ahmet Tecer adli polise ait bir kimlik, iki silah, cep telefonu ve 5.25 BMW araç ele geçirildigini, ancak bu isin üzerine gidilmemesi için Genel Müdürlükten Kocaeline talimat verilerek adamlarin birakilmasinin istenildigi, yakalanan sahsin itirafçi oldugunun ve Jitem'de görevli Assubay Ahmet'in adami olabileceginin söylenildigini, BMW otomobilin Genel Kurmaya ait oldugunun ifade edilerek korkut Eken tarafindan Kocaeliden alinarak Ankara'ya getirildigini, bu aracin kmotor ve sasi numaralarinin hiç olmadigini, PKK itirafçilarinin da bazi islerde kullanildigini, BMW Genelkurmay'a ait ise neden oraya verilmedigini, Istanbul Sultanbeyli'de bir arazi mafyasinin oldugunu, bu çete içerisinde bir komiser, 1 Emniyet Müdürü, 2-3 polis memuru ile Ziya Baycan, Saziye Barin, Ibrahim Genç ve halen cezaevinde bulunan Abdullah Sülük gibi sahislarin oldugunu, ancak mahkeme kayitlarinda bu sahislarin birbirleriyle baglantisinin pek gözükmedigini, oysa burada 17 cinayetin oldugunu, 2 yil içinde bu cinayetlerin islenmis oldugunu, olaylarin adliye'ye intikal ettigini ancak münferit olaylar seklinde intikal etmis oldugunu, Ziya Baycan çetesinin isadami Mehmet koçaslan'dan 200 milyar lira aldigini Ibrahim Genç'in de Ziya Baycan çetesinin bir elemani oldugunu, bu sahsin Istanbul da döviz bürosunun oldugunu, çetenin paralarinin aklanmasi isiyle ugrastigini, ancak su anda Ibrahim Genç'in suçlu durumda gözükmedigini, Ibrahim Genç'in Sedat demir'e para verdigini, Çete faaliyetleri ile ilgili suçlarin sorusturulmasinda polise verilen gözalti süresinin yeterli olmadigini ve 7-15 gün arasinda tam çözülemese de evraklarin adli mercilere intikal ettirilmek zorunda oldugunu, bu nedenle daha uzun zaman alabilecek çete sorusturmalarinin bu süre içinde çözülmesi mümkün olmadigindan sorusturmanin nihai amacina ulasamadigini ve bunun yapisal bir sorun oldugunu, hukukta, yargida bu sorunlarin çözülmesi gerektigini,
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=143

19 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***