SEDAT BUCAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SEDAT BUCAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2019 Salı

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 52

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 52



Eyüp Aşık,
18/9/2002 - 01:21 
Atin,




Yandaki resimlere bakıp bazılarının bir filim oyuncusuna ait olduğunu sanabilirsiniz...
Sizi yanıltmamak için hemen belirtelim. Fotoğrafların hepsi meşhur siyasilerimizden Eyüp Aşık’a ait.
Elinde silah, havaya ateş eden de o.
Biliyorsunuz, Eyüp Aşık’ın Bakan olduğu dönemde, yeraltı dünyasının ünlülerinden Alaattin Çakıcı ile yakın birlikteliği bir ses bandı ile deşifre olunca ortalık karışmış ve cumhuriyet tarihimizde yolsuzluk nedeniyle düşen başlıca hükümeti olan Ana Vatan Partisi ilk büyük yarayı almıştı.
Kamuoyunun “çetelerle savaşan kahraman” olarak bildiği Eyüp Aşık, skandal ortaya çıkınca Bakanlıktan istifa etmiş, İstanbul DGM’deki yargılamadan da mahkumiyet almadan kurtulmayı başarmıştı.
Aşık, kendi yüzünden utandı mı ne olduysa bir arkadaşı ile Amerika’ya gidip aylarca orada kaldı ve estetik ameliyat geçirerek şeklini değiştirdi. Masaj ve sair metotlarla zayıfladı. Sarıya çalan saçları, gözlerindeki lensleri ile artist gibi bir görünüm kazandı. Piyano dersleri almaya başladı. Onun bale ve şan dersleri aldığı da söylendi ama biz bunlara pek inanmıyoruz...
Aşık şeklini değiştirdi ama, o yine hal ve hareketleri, konuşmalarıyla “ Karadeniz hikayelerindekiDedektif Eyüp’tü. 
Şekli değişimden sonra sağ kolu olduğu Mesut Yılmaz’ın yerine ANAP Başkanlığına oynadı. Pek ciddiye alınmayınca ANAP’la yollarını ayırdı ve bir zamanlar televizyonlarda küfür ettirdiği DYP Başkanı Tansu Çiller’in yanında yer aldı.
“Yeşil yaşıyor, ‘öldü’ demek devlete kolaylık sağladı” gibi kehanete dayalı söyleşileri dışında bir müddettir sesi soluğu çıkmıyor. Herhalde yeniden milletvekili seçilirse bu renkli, yüksek mafyatik ahlaki değerleri olan Karadenizli siyasimizin fıkralarını yeniden duymaya başlayacağız.
Şimdi Aşık’ın TBMM Susurluk komisyonundaki ifadesine yer verelim. 


Tarih : 29.01.1997 
BAŞKAN: Mehmet ELKATMIŞ
BAŞKANVEKİLİ: Mahmut YILBAŞ (Van)
SÖZCÜ: Mehmet Bedri İNCETAHTACI (Gaziantep)
KÂTİP: Metin ÖNEY (İzmir)


BAŞKAN - Eyüp Bey hoş geldiniz. Efendim sizi şunu için çağırdık; komisyonumuzun niye kurulduğunu söylemeye gerek yok, siz Parlamentodasınız biliyorsunuz. Gerek basında ve gerekse televizyonlarda sizin birtakım beyanlarınız oldu. Yani, bazı olayları bildiğinizi, mesela Ömer Lütfü Topal olaylarıyla ilgili bazı bilgileriniz bulunduğu, işte Ahmet Demir'le ilgili bazı beyanlarınız oldu. Bu konularda çağırdık sizi. Lütfen, bu konulardaki bilgilerinizi bize anlatın. Yalnız ondan evvel zabıtlara geçmesi yönünden şöyle kısaca kimliğinizi şey yaparsanız...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Eyüp Aşık, Trabzon Milletvekili. Herhalde sizin için yeterli olur. Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; benim şu andaki şeyinizden anladım, zaten çağrıdan da öyle anlamıştım, benim için herhalde bir sorgulamadan ziyade...
BAŞKAN - Bilgi almak için...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Size yardımcı olmak için o zaman izin verirseniz ben genel olarak yani ben de bu işin içerisinde Susurluk'tan evveliyatı da var. Söylemez'lerle ilgili daha evveliyatı şeylerimiz de var. Susurluk'tan sonra da çok faal olarak aynı sizin gibi biz sanki bu işin komisyon üyesiymiş gibi veyahut da bazıları bizi iterek bize bilgi gönderdiler falan, çok sayıda şey gönderdi bize bu işte dediğiniz gibi bazen televizyonda gazetede bunları açıkladık.
BASKAN - Elinizde böyle belge falan varsa, onları da lütfen bize verin.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Bazı şeyler anlatmaya çalışacağım. İzin verirseniz ben kendi kanaatlerimi de size anlatayım, yardımcı olmaya çalışayım. Ne kadarını siz kullanırsınız bilemiyorum; ama, samimi olarak bu işin açıklığa kavuşması için gayret eden birisi olarak bunun da meşru zemininin burası olduğunu ve mahkemelerin olduğunu düşünüyorum yani Devlet Güvenlik Mahkemesinin ve savcı... Yani, onun için size gayret edeceğim anlatmaya.
BAŞKAN - Özetle yani...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Ben aynı bu salonda geçen sene 1994-1995 senesinde Faili Meçhul Cinayetleri Komisyonunda da çalışmıştım bu salonda, aynı arkadaşlar var ve öncelikli incelememiz Uğur Mumcu cinayeti ve ona bağlı olarak diğer faili meçhul cinayetler, güneydoğudakileri özellikle incelemiştik ve o zaman hissettim; ama, tam göremediğim bazı zorlukları daha sonra işte Susurluk'tan sonra daha net görmeye başladım. Şu anda bazı konularda sizin de aynı şeylerle karşılaşacağınızı zannediyorum ve zannederim biz faili meçhul cinayetler komisyonu raporunda da belirlemiştik ben arkadaşlara onu okumalarını tavsiye ediyorum.
BAŞKAN - Okuduk, aldık yani o raporu.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Raporda da görmüşsünüzdür, bir ara ATV’deki bir programda Siyaset Meydanı programında hem başkan Doğru Yol Partiliydi arkadaşımız Sadık Avundukluoğlu hem başkan hem ben yani Uğur Mumcu cinayetini biz çözdük; ama, ne zaman elimizi uzattıysak elimizi geri ittiler ve kanaatimiz devletin bazı makamları bu işi biliyor diye açıklama yapmıştık televizyondan Türk milletine 1 sene 1,5 sene evvel bunu açıklamıştık, açıklamak zorunda kalmıştık. Yani biz bu işlerle uğraştık, uğraştık cinayeti bir iki sefer çözecek olduk; ama, işte ya Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı bu işle uğraşmayın dedi, ya bilmem emniyetteki adam bizim soruşturmaya çağırdığımız adamı kalktı götürdü polis Reha Muhtar'ın programına götürdü veya Reha Muhtar getirdi bizi sabote etti bilmem ne. Yani neticede anladık ki devlet bu işin önünün devletin bazı adamları bu işin önünü kesiyor dedik ve çıktık bunu açıkladık. Raporda da zaten açıkça beyan ettik, bu bakımdan sizin de aynı zorluklarla karşılaştığınızı veya bundan sonra karşılaşacağınızı tahmin ediyorum; ama, ne yapalım elimizdeki imkânlarla ne yapabileceksek onu yapacağız.
BAŞKAN - Aşacağız inşallah...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Bu girişten sonra ben yine bir açıklama mahiyetinde bir şey daha söyleyeceğim. O da fevkalade önemli. Bu iş nereye varır veyahut da sonuçta ne çıkar diye de ben hep kendim araştırmışım yani ne yapabiliriz, komisyon ne yapar, Meclis ne yapar. Öğrendiğim kadarıyla bu cinayetlerin hemen hemen faillerinin belirlenmesi çok kolay olmayacak belli yani deliller yok ediliyor, bilmem ne oluyor falan kolay olmayacak. Siz bulduğunuz bulgularla da herhalde doğrudan doğruya Topal cinayetini falanca işledi veyahut da şu cinayeti falanca işledi diye çok net bir yere varamayacaksınız, mahkemeler de varamayacak; ama, bir şey netleşti şu ana kadar: Türkiye'de bu işlerle ilgili çete oluşumu vardır ve çete oluşumuyla ilgili belgeler de, ki, ben bunu, mesela DGM savcılarıyla da konuştum, onlara da sordum, onlar da aşağı yukarı onlara da yeni gelen belgelerde yeterli. Sizin de bildiğiniz işte parmak izinden, bilmem imzalı belgeye kadar birçok konuda ortaya çıkar belgeler çete oluşumunu aşağı yukarı netleştirmiştir. Şu anda İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde de bu konuda da soruşturma başlamış ve bildiğiniz gibi bazı tutuklamalar olmuş, bazı ifadeler alınmış, Sayın Mesut Yılmaz'dan, bizden, işte Kemal Yazıcı'dan veya başkalarından ve birtakım insanlar da tutuklanmıştır. Şu ana kadar Susurluk'tan sonra gelen olaylarda belki de cezayla yani hukuki bir şeyle neticelenecek sadece bu çete oluşumudur. Yani Türk Ceza Kanununun 313, 314 üncü maddelerine göre verilecek cezalardır. Eğer mesela bugün yarın Parlamentodaki şeyden o kanun geçer de Devlet Güvenlik Mahkemesinden bu yetki alınırsa ben size bütün samimiyetimle şimdiden söyleyeyim, bütün bu çalışmalardan hiçbir şey çıkmayacaktır. Çünkü 313, 314'e göre şu anda çalışma yapan sadece İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi var ve yolun yarısına gelmiştir. Yakında Meclisten de birtakım dokunulmazlık kaldırılmalarıyla ilgili talepte bulunacaktır veyahut da yazılarını şimdi .yazmışlar belki daha Adalet Bakanlığındadır yazılar ve netice alma noktasındalar. Şimdi bu olmasa mahkemelere güvenmiyor musunuz; bugünkü mahkemeler bugünkü yetkileriyle, bugünkü sorgulama imkânlarıyla ve bu dağınık bilgilerle yani birisi Ankara'da, birisi Susurluk'ta, birisi Sarıyer savcılığında, birisi bilmem nerede ve hiçbirinin de bunları hemen hemen toplama yetkisi de yok, çok işgüzarlık yapacak, bilmem ne yapacak. verin bana diyecek, verip vermeyeceği belli değil, bu belgeleri bir araya toplayıp da ya burada bir çete varmış buna bir ceza verelim demesi mümkün değil. Cinayetler zaten ispatlanamıyor, dolayısıyla bunun altında siz de biz de ezileceğiz. Yani Parlamento olarak veyahut da siz komisyon olarak bir sene sonra halkımıza ne yaptınız, bir sene araştırdık; ama, hiçbir şey olmadı demek zorunda kalacağız geçen seneki Faili Meçhul Cinayetler Komisyonunda olduğu gibi. Bu tabiî sizin konunuz değil, sizin yetkinizde bir şey değil; ama. bu konunun da altını çizmek istiyorum. Yani Parlamentodan eğer DGM'nin bu yetkisi kaldırılırsa, işte demokratikleşme adına, bilmem ne adına falan; ama, bugünlerde bu yetki kaldırılırsa yapılabilecek başka bir şey yoktur. Yani başka da hiçbir şey çıkmayacak yani ben size söyleyeyim; ama, bu kaldırılmazsa Devlet Güvenlik Mahkemesi en azından çeteleri çözecek durumdadır şu anda, elinde yeterli belge vardır, sizinkilerle beraber de muhakkak o takviye edilecektir, çözecektir. Çete şeyi çözülmezse diğer cinayetleri çözmek hemen hemen mümkün olmuyor, çözseydi savcılar çözerdi, her bir cinayet için. Mesela Topal cinayeti için Sarıyer Savcılığı uğraşıyor, belki yeteri kadar belge elinde yok ki birini tutuklayamıyor veya birini hapse atamıyor veya diğer ölümler, işte birtakım şeyler, işte Tarık Ümit bilmem kim bütün bunlar için belli savcılıklar uğraşıyor; ama, cinayetin belgesini bulamıyor. Geriye kalan, orada dolaşan bütün belgeler, bilgiler çeteyle ilgili olanlar çete kurmakla ilgili olanlar... Şimdi çete kurmakla ilgili görevli bir mahkemenin yetkisini alırsak bilin ki, sonuç doğurmayacak. Sizin araştırmanız tabiî ki bir yere varacak neticede bir şey olacak; ama, sonuç doğurmayacak. Çünkü ancak bir tespitten ibaret kalacak. Bunun dışında bu açıklamayı yaptıktan sonra ben size izin verirseniz şu ana kadar pek kamuoyunda duyulan; ama, çok yer etmeyen ve de zannederim sizin de henüz takip edecek konu olmayan birkaç tane daha başka olaydan bahsedeyim. Çünkü, ben sizin çalışmalarınızı da takip ediyorum ve memnuniyetle görüyorum ki, hemen hemen bilinen bütün belgeler aşağı yukarı size geliyor, siz onları sorguluyorsunuz. Aynı şeylerin ben tekrarını yapmak istemiyorum, arada soru sorarsanız onlara cevap vermeye çalışacağım; ama, muhtemelen zamanınızı israf etmeden kendimce sizde olmayanları vermeye çalışacağım.
BAŞKAN - Evet, lütfen.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Topal cinayetiyle ilgili olarak Kemal Yazıcı'yla ben görüştüm, ilk görüşen benim. Daha sonra Kemal Yazıcı işte Cumhurbaşkanına, Mesut Beye veya başkalarına da bilgi vermiştir, ilk görüşen benim. İlk görüşmemizde bana Topal cinayetinin faillerinin kendisi tarafından bilindiğini, bunun Susurluk'la bağlantılı olduğunu, soruşturmada itirafların yapıldığını, yani özel timciler tarafından itirafların yapıldığını, iyi bir araştırmayla çözülebileceğini hatta elinde tam yerini göstermedi bana; ama, kaset gibi, itiraf tutanağı gibi, telefon bağlantıları gibi, parmak izi gibi neyse yani birtakım bulgular kendilerinde, kendinde veya ulaşabileceği yerlerde olduğunu söyledi. Bizim ilk elimizde önemli bilgiler var, bağlantılar var şeyindeki açıklamamızın sebeplerinden birisi buydu. Bu görüşmemizde Kemal Yazıcı'yla bu görüşmemizde ben bazı sorular sormuştum; oralardan yani bu Mehmet Ağar'la veya işte şeyle Hükümetteki bazı kişilerle veya işte emniyetteki bazı kişilerle yani bağlantılı olabileceğini zaten önemi de oradan geliyordur, olabileceğini söyledi, onun üzerine biz bu cinayetin üzerine gittik. Tabiî, ne Topal'ı tanırım, ne kim olduğundan bunların çok fazla haberim var; ama, bağlantısı olduğu için üzerine gittik. O konuyu bir öyle... Zaten Sayın Cumhurbaşkanına tabiî Mesut Beyle beraber ben devamlı kontak halinde hep beraber...
BAŞKAN - Biz onları biliyoruz yani, onları da dinledik biz...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Yok, onları zaten hiç şey yapmayacağım. Sadece Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana bunları anlatmasını temin etmekte de biz zorlandık. Yani, Mesut Bey gitti Cumhurbaşkanına çağır dedi, bilmem ne dedi, yani bu belgelerin ortaya çıkması için. İkinci bir olaydan size bahsedeceğim; zannederim şu ana kadar elinize gelmedi, 1994 yılının Aralık ayında, 12.nci ayında Gebze İstasyon Mahallesinde Osman Gürbüz isminde daha evvel çeşitli suçlar...
MAHMUT YILBA,Ş (Van) - Gebze İstasyon?..
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Gebze... Kocaeli Gebze İstasyon Mahallesinde Osman Gürbüz isminde daha evvel çeşitli suçlardan aranan zannederim bazı olaylara karışmış ve aranan aşırı sol örgüt THKP-C'ye mensup bir militan polisle silahlı çatışmaya giriyor ve yakalanıyor. Evinde 3,5 milyarlık çek, senet. üzerinde Ahmet Tecer isminde İstanbul polisine ait bir İstanbul'da polislik yapan bir Ahmet Tecer İstanbul'da bir polistir; ama, bunun üzerinden Ahmet Tecer isminde bir kimlik, iki tane silah, cep telefonu ve bir 5.25 BMV araba yakalanıyor.
BAŞKAN - Yalnız, bu bizdeki kayıtlarda bu dosya bizde var yakalanmıyor. Evinden aranıyor, dedikleriniz çıkıyor.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Veya bunlar alınıyor.
BAŞKAN - Neyse, siz buyurun sözlerinize devam edin.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Veya bunlar alınıyor; ama, bunun üzerine gitmemesi için bu bizim adamımızdır diye Genel Müdürlükten Kocaeli'ne talimat veriliyor, bırakın adamı diye. Yakalanmışsa bırakın, yakalanmadıysa da peşine gitmeyin, itirafçıdır deniyor, başçavuş Ahmet'in adamıdır deniyor, Başçavuş Ahmet diye bu herhalde zannederim o başçavuş Ahmet de takma isimdir yahut da başçavuş Ahmet diye birisi var şimdi güneydoğuda yani bu... JİTEM'den olan... Başçavuş Ahmet'in elemanıdır deniyor...
BAŞKAN - Başçavuş Ahmet'in kimliği hakkında sizde bilgi yok değil mi?
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Ben şey zannediyorum başçavuş Ahmet JİTEM'in elemanı olabilir. Yani resmî kişi başçavuş Ahmet, takma isim falan değil. Başçavuş Ahmet'in elemanıdır diyor, demek ki onun grubunda çalışan bir adamdır deniyor. Bu BMW Genel Kurmaya aittir deniyor, bunlar resmî kişiler arasında geçen şeyler olduğu için önemli, Genel Kurmaya aittir deniyor ve bu malzemeyi de almak üzere BMW'yi de bu malzemeyi de almak üzere Korkut Eken Kocaeli'ne gönderiliyor. Bu araba 2 sene, 1 ,5 sene falan Ankara'da kullanılıyor, Ankara'da veya başka yerlerde kullanılıyor. Sayın Ağar'ın bakanlıktan ayrılmasından sonra tekrar Kocaeli'ne gönderiliyor. Bende bu kadar bilgiler var. Arabanın motor şase numarası hiç yok deniyor. Yani silinmiş değil, hiç yok deniyor. BMV fabrikasından soruluyor, böyle bir şey olamaz deniliyor. Hiç motor şase numarası olmayan arabayı biz piyasaya sürmeyiz deniliyor; ama, bunun şeyinde de teknik kaydında da motor şase numarası yani sonradan silinme değil, tabiî olarak yani imalatında hiç yok deniyor ve bu ayrıntıları söylememin sebebi bunlar sizi başka yerlere götürebilir diye şey yapıyorum. Daha sonra bu araba iade ediliyor. Şimdi burada dikkatinizi çekmek istediğim bir şey, bu işlerde adice ülkücü veya aşırı sağcı eleman değil aşırı solcu eleman da kullanılıyor. 

Bu işin sağı solu değil zaten PKK itirafçıları da kullanılıyor bazı yerlerde; ama, burada bir örnek daha var. Yani bir başka yerlerde de güneydoğuda da bazı işlerde PKK itirafçıları kullanılıyor ve ben bu işin araştırılmasından da bazı yerlere gidilebileceğini yani bu araba 2 sene kimde durdu, ne yaptı ve daha sonra o araba daha evveliyatı neydi, kimindi o araba, nasıl olur da motor şase numarasız araba piyasaya sürülür veyahut da sipariş miydi? Gerçekten söylendiği gibi Genel Kurmayın mıydı, Genel Kurmayındı ise de Korkut Eken onu almaya gitti de getirdi, niye Genel Kurmaya vermedi bilgilerinize arz etmek istiyorum. Şimdi, sizi çok yorar mı bilmiyorum; yeni bir çeteden ben size bahsetsem, yani bu kadar işin arasında bir de ona mı girelim diye...

BAŞKAN - Buyurun, lütfen...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Peki. Bu Sultanbeyli'de daha çok şeyle uğraşan arazi mafyası dediğimiz...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - İstanbul değil mi efendim.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - İstanbul Sultanbeyli'de... Ama, yani vereceğim isimleri çağırdığınız zaman alacağınız bilgilerle içinde bir komiser, bir emniyet müdürü, 2 veya 3 polisin olduğu, Ziya Baycan, Şaziye Barın sahibi Ziya Baycan, İbrahim Genç ve halen cezaevinde bulunan Abdullah Sülük, bunların aslında şu kadar ki mahkeme kayıtlarında, bende dosya var, birbirleriyle bağlantısı pek gözükmüyor. Hep münferit olaylar gibi; ama, 17 tane cinayet var burada, bu dosyada, 17 adam öldürülmüş 2 sene içinde.
BAŞKAN - Adliyeye intikal etmiş mi?..
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Adliyeye intikal etmiş; ama, 0 17 adamı öldüren, mesela diyelim ki, o Kadıköy'deki şey, Kadıköy'de hatırlarsanız, mahkeme çıkışında bir çatışma olmuştu, televizyonlar falan vermişti, bu Abdullah Sülük de Eskişehir Cezaevinde Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'a ben buradan gitmem diye onunla pazarlık edip, gazetelere düşen kişi. Şimdi bunlar 17 cinayette mesela falancayı öldürmüşler, işte bu münferit bir olaydır, kızdık, kavga ettik öldürdük, falancayı şey yaptık; fakat, bütün bu dosya incelendiği zaman görülecek ki, aynı Söylemez çetesi gibi bu belki siyasî olmayan; ama, İstanbul'u kasıp kavuran, 17 kişiyi de öldüren -ki, bunların hepsi çoğu işadamıdır- şeyi Sultanbeyli'deki arazi şeyini alt üst eden, tapuyu mapuyu yok sayan, işte demirleri hep yapabilen bir şebeke. Şimdi ben bununla ilgili mağdurlardan iki isim vereyim size; birinin 200 milyarını götürmüşler, o anlattı bana çetenin elemanlarını, birinin de kardeşini öldürmüşler, o dosya burada zaten, 0 17 cinayetle ilgili şey var. İzin verirseniz ben size 2 tane isim vereyim; çağırır onları dinlerseniz tam detaylı bilgiyi ve dosyaları mahkeme kararlarını size verir. 2 tane de emniyetten bu işlerden bilen isim vereyim, onlar da bunlarla ilgili soruşturma yapmış, takibat yapmış ben onlarla konuştum, bana doğru dediler. Yani bir çetedir, bunun emniyetle bağlantısı vardır; ama, şu ana kadar mahkemeye intikal eden olaylarda münferit olay gösterilmiştir diye bu 4 kişiden sağlam bilgi alırsınız, sizi yoracak belki; ama, yani uygun görürseniz ben bu çetenin şeyini vereyim size. Yani yeni bir çetedir bu. Mağdurlardan birisi bu çete tarafından kardeşi öldürülen, yani bu adam Adil Sürme. Bu adam, BMW'nin Türkiye'de Borusan'dan sonra en büyük satıcısıydı. Adil Sürme, Sürme Otomotivin sahibi, Türkiye'deki en büyük BMW satıcısıydı, kardeşini öldürdüler adam şu anda dükkanını kapattı, işyerini kapattı, bir kardeşi Trabzon'da. Trabzon'da beni buldu geldi anlattı bana. Adam İstanbul'u terk etmek zorunda kaldı bu çete yüzünden. Bir kardeşini öldürdüler, öbürü de... Çünkü, Türkiye'nin en büyük işadamlarından birisi işini kapattı. Bu zaten dosyadaki elimde bir çoğu işadamı böyle... Yani tehditle para alıyorlar veyahut da tapusunu alıyorlar, bilmem ne yapıyorlar, kardeşini öldürüyorlar, adam işini terk ediyor, ortaklığını bırakıyor falan.
BAŞKAN - Adresini de verebilir misiniz.
EYÜP ASIK (Trabzon) - Telefonunu vereyim, 663 11 50 İstanbul, iş telefonu, 669 26 43 bu da ev telefonu. Bu adam aklı başında bir iş adamıdır dediğim gibi yani, birkaç tane işi olan, şirketi olan bir adam. Kardeşi öldürüldüğü için bu işleri şu anda kapatmak mecburiyetinde kaldı geçen sene. Ha öldüren bellidir, öldüren şu anda ceza evindedir; ama, öldürenin yerine önce başka birisini koydular ceza evine, adam takip etti avukatla mavukatla, adamı buldu. Öldüren şu anda ceza evindedir, yani öyle bir hayalî bir iş falan değil; ama, adamın ispatlayamadığı şey, bu 17 olay birbirleriyle bağlantılıdır ve bunun içinde polis vardır, emniyet müdürü vardır; adam sanki münferit olay gibi ceza evinde yatıyor. Yine aynı şekilde Mehmet Koçaslan, İstanbul'dan. Bunun da telefonu 0 532 314 75 31 ben bu adamı...
BAŞKAN - Tekrar eder misiniz.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - 0 532 314 75 31... Ben bu adamın yüzünü de görmedim; ama, bu adam işte Romanya'dan canlı hayvan ithal eden birisi. Bunun da 200 milyarını alan adamlar, parayı bu çeteye vermiş. Bu adam çeteden parasını kurtaramıyor. O da çetenin bütün elemanlarını bana anlattı, diğer dosyayla bunlar da birbirini tutuyor. Baktım ki hakikaten yani diğer belki Söylemez veya bilmem Susurluk'taki olay gibi siyasî boyutu yoksa da fevkalade büyük bir çete. Ayrıca bu çeteyle bağlantılı olan İbrahim Genç. Yine mahkeme kayıtlarında var, Sedat Demir'i, yani o Söylemez çetesi dediğimiz çetenin bağlantısı olan emniyet müdürü Sedat Demir'i bilmiyorum miktarını: ama, belli bir miktar para verdiklerini bu şeylerde söylüyor.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İbrahim Genç kim?
BAŞKAN - O da mağdurlardan mı?
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Yok, İbrahim Genç...
BAŞKAN - Suçlu mu?..
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Bu meşhurdur yani, Ziya Baycan çetesinin, işte bu Ziya Baycan dediğimiz şeyin bir elemanı. İbrahim Genç zannederim şey yapıyor, bu yani şöyle söyleyeyim; izin verirseniz tabii ben olayı defalarca dinlediğim için sizi de sanki öyle varsayıyorum, şimdi İbrahim Genç zannediyorum şeyi var...
BAŞKAN - Barı...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Yok, Ziya'nın barı var da, bu İbrahim'in döviz bürosu var. Bu çetelerin paralarını aklama, maklama, polisin bu işlerle uğraşıyor; ama, şu anda İbrahim Genç suçlu gibi gözükmüyor. Yalnız bu şeylerde bunlarla bağlantılı mahkeme tutanaklarında var, onlarla bağlantı kurulmuş. İbrahim Genç de bir yerde poliste ifadesinde Sedat Demir'e para verdiğini, Sedat Demir'den para aldığını, o çetenin parasını getirip bunlara yatırdıklarını, bunlar buna işte faiz verdiklerini, nemalandırdığını, kendilerinin de bazen onlara bilmem rüşvet verdiğini falan bu tip şeyleri de itiraf etmiş. Bu bakımdan yani bunun üzerine gittiğiniz zaman bağlantısını kolayca çözebileceğiniz bir şey zannediyorum. Yeni bir çete, yani şu ana kadarki şeylerden, pek bağlantı...
BAŞKAN - Bu dosya numaralarını da verebilir misiniz bize. Sizde dosya numarası var mı?
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Efendim dosyada şimdi... Dosyanın bana fotokopisini verdiler de...
BAŞKAN - Dosya numarasını şey yapıp biz isteyelim oradan.
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Ben şöyle rica edeyim; bu dediğim 2 adamın, mağdurlardan ikisini çağırdığınız zaman onlar size dosyalarını da getirirler. Yani, bilmiyorum şimdi, dosya numarasından anlamam, hukukçu değilim.
BAŞKAN - Metin Bey baksın da...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - 17 tane cinayettir yani bunlar; ama, bunlar araştırmışlar, uğraşmışlar, bağlantılarını çözmüşler. Şimdi bu işle ilgili çağırıp da bilgi alabileceğiniz bir isim daha vereceğim; Başkomiser Şentürk Demiral. Zaten başkomiser Şentürk Demiral aynı zamanda şeyin Topal cinayetinin sorgulamasını yapan adam. Yani bizzat başında duran adam. Kemal Yazıcı falan değil yani. Kemal Yazıcı tabiî o elemanı olduğu için ondan bilgi almış; ama, sorgulamayı yapan budur. Bu çeteyle ilgili son söylediğim çeteyle ilgili en çok bilgi bu başkomiser Şentürk Demiral'da var. Bir de İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanifi'nin de bilgisi var, onun da bilgisi var, yani bu çeteyle ilgili bu çeteyle ilgili detaylı bilgiyi, bu ikisinden alabilirsiniz.
BAŞKAN - Bu işten bilgisi var diyorsunuz. Yani, Adil Sürmen'in kardeşinin öldürülmesi...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Öldürülmesi ve ona bağlı diğer cinayetler; ama, diyeceksiniz ki, bilgisi var... Şimdi, Şentürk ile ben konuşuyorum; Şentürk diyor ki, ben dosyayı yaptım, Devlet Güvenliğe verdim. Ben, Devlet Güvenliğe verdiğim zaman, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine verdiğim zaman diyor; ben, burada, Emniyetle bağlantılarının ihtimalinin üzerinde durdum; ama, ben 7 günde bunları çözemezdim diyor. Bana 7 gün müddet verilmiş, 7 gün gözaltı... diyor ki, 0 7 günde ben, belli bağlantıları çözdüm, buraya yazdım; ama, dedim ki, telefon kayıtlarını telecomdan alın, bilmem neyi şuradan yazın diye yazdım, verdim diyor. Devlet Güvenlik, bunun çete olduğuna karar veremedi diyor. Ben, Devlet Güvenliğe sordum, oradaki savcılara; niye bunu şey yaptınız; ben, söyledikten sonra incelediler "haklısın" dediler. Bu çete varmış; ama, biz, onun çete olduğunu reddettik; yani, çete iddiasını. Niçin; adam diyor, bana bir sürü araştırma şeyi vermiş Devlet Güvenlik Mahkemesinden, araştırmam gereken bir sürü şey göstermiş; ben, Emniyet değilim diyor. Ben, yanımdaki adama git Telecomdan şunu al gel diyemem, ben yazı yazarım, 1 ay sonra cevap gelir. Yani, bizim araştırma imkânımız yok, polis bize bağlı değil diyor. Polis bize verdikten sonra bırakıyor bu işi diyor. Halbuki, polis dosyayı 7 günde bize verdiği halde, yine devam etse bulacak diyor. Ama, nasıl olsa mahkemeye verdim diye bir daha bakmıyor; yani, böyle bir zaaf ortaya çıktığını gördüm ben. Belki, tavsiye edersiniz Meclise, bu konuda bir düzenlemeye gider, bilmiyorum. Yani, en iyi, en fazla şansı olan Devlet Güvenlik Mahkemesiyle polis arasında dahi, Emniyet arasında dahi, tam birbirini suçlayan şeyler gördüm bu olayla ilgili. Sebebi bakıyorum, sebebi kabahati bizde; Meclis, Parlamento olarak bizde; çünkü, o düzenlemeyi yapmamışız veya Hükümet yönetmelikle veya biz kanunla yapmamışız. İstedikleri şey şu: Devlet Güvenlik veya mahkeme diyor ki, polis, Emniyet, bana dosyayı verdiği andan itibaren, kendi görevinin bittiğini varsayıyor ve bu işi bir daha takip etmiyor. Halbuki, Emniyetin zamanı sınırlı. Emniyet, bir adamı yakaladığı zaman, işte, 7 günde veya 15 günde tamamlayıp, mahkemeye teslim etmek mecburiyetinde. Emniyet , ben 15 gün içinde, ancak bunları bulabildim diyor; Mahkemeye verdim, ondan sonrasını mahkeme çözsün. Mahkeme de diyor ki, benim elimde yeterince eleman yok, imkân yok. Ben, diyor, yazışmalarla bu işi çözemiyorum, o zaman, elimde Emniyetin bana o kısıtlı zamanda verdiği bilgilerle yetiniyor. O bilgiler de, eğer, mesela çete işini çözmüyorsa, ben de diyorum ki, yoktur, çıkıyor. Yani, böyle bir zaafı ben burada tespit ettim.
BAŞKAN - Siz olayları anlatın. Çeşitli kanallardan, onları biz de tespit ettik, birtakım tespitlerimiz var.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Ben size arz ediyorum. Ben diyorum ki, ben bu Komisyonda olsam, böyle bulguları da gün yüzüne çıkarırım bu vesileyle; çünkü, fevkalade şey...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Eyüp Bey, çok önemli bir şey söylüyor yani. Yapısal sıkıntılar...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Efendim, ben diyorum ki, bu dosyayla ilgili...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yapısal sıkıntılar, hukukta, yargıda...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Üstüme görev değil, bir vatandaş gelmiş; ama, öldürülen bir adam. Biraz önemsedim, gittim üzerine. Mesela, o komiseri buldum; niye dedim, bunu biliyor musun, bu bir çete midir; evet. Bunun polisle bağlantısı var mı, var; niye bunu çözmedin? Diyor ki, bana verilen süre içerisinde çözebildiğim kadar çözdüm, mahkemeye verdim, mahkemede kabahat dedi. Mahkemeye gidiyorum, diyorum ki, çete olduğuna şimdi kanaat getirdin mi, gördün mü; gördüm. Niçin yapmadın; bunlar da diyor ki, polis bize verdikten sonra, sanki kendi görevi bitmiş gibi, daha devam etmiyor; halbuki devam etseydi bulurdu diyor. Benim de imkânım yok diyor. Ben, gördüm ki, bir zafiyet var bunda. Bütün olaylara da... Sizin soruşturmanız veya araştırmalarınız; yani, bir dedektiflik gibi mi, mutlaka bir suçluyu bulma yönüne doğru gider misiniz bilmiyorum; ama, giderseniz, o şekilde de bir iki tane ipucu vermeye çalışacağım. Bunlardan bir tanesi, ben zannediyorum, geçen sene mart ayından itibaren, bu çeteler arasında bir anlaşmazlık çıktı ve özellikle, Çatlı ile mesela adı geçen Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken neyse, bu gruplar arasında, geçen sene marttan itibaren bir çekişme başladı. Ağustostan sonra, birbirini yok etme şeklinde planlar yapmaya doğru gitti. Yani, diyelim ki, bir grup Çatlı'yı öldürmeye, Çatlı da bir grubu öldürmeye. Bunların arasında belki Ağar da, Korkut Eken de var yani, İbrahim Şahin falan... Birkaç bilgi var bu konuda bende; ama, bir tanesi, halen Kocaeli'nde tutuklu bulunan Hadi Özcan'ın Emniyette verdiği ifade; savcılıkta bunu reddediyor gerçi; ama, buna ait başka bilgiler de var yalnız, onu söyleyeyim. Savcılıkta bunu reddediyor; ama, Emniyette verdiği ifade de, kendisinin, kendisinden Kürşat, Yeşil ve Abdullah Çatlı'yı öldürmeleri istenmiş, yok etmeleri istenmiş ve bunun için de, kendisine bir Kalaşnikof tüfek teslim edilmiş, bir bombayla bir kalaşnikof tüfek... 
BAŞKAN - Kim istemiş, kimden istemiş; onu net...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Şimdi, tam... Kendisi o ifadesinde vermiş onu. Yani, tam şey yapamıyorum. Çünkü, bendeki bilgiler, tüfeği teslim eden başkası, isteyen başkası: daha sonra bunu şey yapmış... Bu, geçen sene mart ayında olmuş, 1996 Mart ayında olmuş ve bunu kabul etmemiş yahut da orada kabul etmiş de, sonra bunlara haber vermiş. Şimdi, ben, bunu Kadir Çelik'in programında açıkladım. Ondan sonra bana bir bilgi geldi. Bilgi, Kürşat'tan geldi -Kürşat dediğim Kürşat Yılmaz- Kürşat'ın avukatı ve kardeşi beni aradı. Bunları da suçladı; yani, diğer Çatlı'yı ve Yeşil'i falan suçladı. Onlarla beraber olsaydım, ben de dışarıda olurdum dedi. Beni, onlarla beraber göstermeyin dedi. Bir de, Yeşil, Kürşat ve Çatlı'nın üçünü değil, Çatlı ile Kürşat'ı öldürmek istediklerini, Yeşil'in de öldürenlerin, öldürmek olduğunu falan anlattı. Ben, daha sonra doğruladım, üçünü birden öldürmek istemişti; bu ifadeler, Kürşat'ın mahkeme dosyasında da vardır. Yani, eğer, Hadi Özcan'ın polise verdiği ifade tutanaklarında ulaşmazsanız bu bilgilere, bu ifade, ayrıca Kürşat Yılmaz'ın mahkeme dosyasında da var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim öldürtmek istemiş bunları?..
EYÜP AŞIK (Devamla} - Şimdi, sizin ulaşmak istediğiniz çetenin muhtelif bağlantıları var ya, Yeşil'di, İbrahim Şahin'di, Mehmet Ağar'dı veya bağlantılar kurmaya çalıştığımız veya Çatlı'ydı veya şeydi, bunlar arasıda çıkan, toplamının arasında çıkan bir iç çatışma. Zaten, bu kadar bu belgeleri ortaya döken de, bir kendi aralarındaki çatışma, bir de, zannederim, istihbarat örgütlerimiz, sizin artık bildiğiniz bir konudur herhalde. Millî İstihbarat, JİTEM ve Emniyetin arasındaki yarıştır. Burada, bir iki tanesine şahit oldum. Yani...
BAŞKAN - Ne gibi bir şeye şahit oldunuz?
EYÜP ASIK (Devamla) - Bu, Mehmet Ağar ile ilgili, Mehmet Ağar'ın Mehmet Özbay'a verdiği kimlik, imzalı kimlik, Susurluk’tan iki gün sonra bilgi olarak bana geldi. Hatta, ben, burada çizmişim şeklini, bana anlatmış çizmişim. Susurluk'ta, arabadan böyle bir kimlik çıktı, haberiniz olsun diye. Mehmet Ağar'ın Mehmet Özbay'a verdiği bir kimlik diye. Daha sonra onun fotokopisi bize geldi; ama, bunu biz, işin doğrusunu ararsanız, ben, kimlikten başka her şeye benzettim; yani, böyle çok saçma bir şey buldum. Yani, yazıyla yazılmış, "yanda kimliği yazılı kişi bizim adamımızdır, görüldüğü yerde korunsun" falan, yani, devlette böyle bir belge düşünemedim. Sayın Genel Başkan Mesut Yılmaz ile de bir tartıştık onu, o da aynı, dedi ki "böyle bir şey olmaz; bu olsa olsa, bizi kamuoyunda gülünç duruma düşürmek için yanlış verilmiş bir bilgidir." Yoksa, hiçbir Emniyet Genel Müdürü böyle bir belge vermez dedik. Hamili kart benim adamımdır, istediğini vurabilir gibi falan, çok saçma geldi bize. Ama, aynı zamanda, bu kimliği bize verdiler peşinden de basını bilgilendirdiler; yani, basından kıramayacağımız kişiler, diyelim ki, Uğur Dündar gibi, Kadir Çelik gibi bazı, Yalçın Doğan gibi bazı isimler, ya sizde bir bilgi belge varmış, niye vermiyorsunuz demeye başladılar. Demek ki, bize veren, onlara haber vermiş, bunlarda böyle belge var. Biz güvenemediğimiz için belgeye, bunu vermedim. Bir yandan da, Jandarmadan araştırmasını yaptık; yani, oraya gittiğini, bize bu bilgiyi veren, dediler ki, bunun aslı Jandarmadadır. Jandarmadan bunun araştırmasını yapmaya kalktık, ki, acaba bu şey mi; oradan da bize bilgi geldi. Evet laboratuardan doğrusu budur ve laboratuardan da çıkmış; ama, laboratuardan imza onaylanmış olmasına rağmen açıklanmıyor, 10 gün geçiyor açıklanmıyor. Bizi sıkıştırıyorlar falan. Derken, biz bu fotokopiyi saklarken, bir gün Sabah Gazetesinde çıktı. Yalnız, benim gördüğüm, Sabah Gazetesinde çıkan o belge, aynı belge, Sabah Gazetesinde yayımlandı bizim dışımızda. Sabah Gazetesinde yayımlanan belge, benim gördüğüm, aslından alınmıştı: çünkü, bizdeki silik bir fotokopiydi, yani, çok net olmayan bir fotokopiydi, Sabah Gazetesindeki çok net bir fotokopiydi. O bulgudan ben şuna vardım; dedim ki, demek ki kendi içinde de bu birimler, birbirlerini ele veriyor veya şey yapıyor. Bizim önemsemediğimiz belge, daha sonra çok önemli çıktı. Böyle biri iki tane daha şeye rastladım. Yani, mesela, bizim zayıf kaldığımız yerde, bir yerlerden bize de bilgi gelmeye başladı. Öyle anladım ki, kendi aralarında bir çekişme var. Bu ve bu iç çatışma, birçok bilgiyi ortaya çıkardı. Yine, Topal cinayetinde, tetiği çeken değil; ama, bulunmuş olduğunu söyledikleri Sami var, Arnavut Sami mi...
BAŞKAN - Sami Hoştan.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Sami'nin, aynı zamanda, Çatlı ile zaten başka şeyleri de çıktı galiba, fotoğrafı, bilmem nesi; ama, Sami, aynı zamanda, Çatlı'nın cenazesini almaya Susurluk'a ilk giden adam, ilk başvuran. Cenaze ona verilmedi; ama, cenazeyi almak için ilk o başvurdu. Burada, bir hayli bağlantı var; yani, çok özür dileyerek, onu şu anda size söyleyemeyeceğim. Yani, o cenazeyi, onun başvuracağını önceden haber veren de birisi var. Yani, birisi gelecek, bu bizim adamımızdır, cenazeyi alacak diye bir de bir haber verilmiş oraya. Ama, Çatlı'nın cenazesini ilk almaya giden Sami Hoştan. Sami Hoştan, aynı zamanda Topal'ın ortağı, aynı zamanda da Topal'ı öldüren kişi olarak gözüküyor ve bütün bu işlerin parasal şeyinde var; yani, parasal akışında Sami var. İmkânınız, yetkiniz el veriyor mu bilmiyorum, Sami'nin telefonlarını telefon bağlantılarını, Telecomdan alırsanız, çok önemli şeye ulaşacaksınız; çünkü, Sami, Topal cinayetinden sonra da, herhalde Susurluk'tan sonra da, yüz yüze görüştüğü çok önemli kişiler var. Ama, aynı zamanda, bunlarla devamlı telefonda görüşüyor. Sami'nin telefon bağlantılarını Telecomdan alırsanız, bunların içerisinde, devletin önemli kişilerine ulaşacağını göreceksiniz; ama, çöz, getir derseniz, ben bu işe girdim, ya benim telefonum dinlendi ya haber alındı ya konuştuğum adamlar haber verdi, tam bu işi çözmek üzereyken, çok sıkı bir markaja alındı telefon. Hiç, oradan, artık şey verilmedi. Tam veriliyordu, birtakım bağlantıları çözmüştüm, bilgisayardan almak üzereyken maalesef ben durdum. Eğer, alabilirseniz, ben tekrar söylüyorum: Sami Hoştan'ın telefon bağlantılarını alabilirseniz, devlette önemli kişilerle görüştüğünü bulacaksınız. Bu görüşmeyi nereden biliyorsun; bana adam haber veriyor, şu anda görüşüyorlar, yüz yüze görüşüyorlar, devamlı telefon ediliyor; ben yakalayamadım. Yani, şu anda geçmiş bir zaman olduğuna göre, yakalama şansınız bir tek telefondaki bilgisayardan, Sami Hoştan'a ait telefonlar, kimlerle görüşmüş. O telefonlar kimlerindir veyahut da o telefonlar kime aittir veyahut da o telefonlarda başka kimlerle görüşmüş; böylece, şeye ulaşırsınız. Burası bence çok önemli; yani, siyasî boyutunu çözmekte, Sami Hoştan işi çok önemli. Nispeten, daha evvel size gelmemiş konuları getirmeye çalıştım yani, muhtemelen gelmediğini zannettiğim tabiî, belki gelmiştir çoğu da.
BAŞKAN - Çoğu var zaten de, bazıları da gerçekten yok.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Şimdi, sizin sorularınızı cevaplandırayım.
BAŞKAN - Esas bizim sormak istediğimiz, Ömer Lütfü Topal cinayetinde suçlanan polislerin ifadelerinin alındığı, bunun kameraya da veya kasete de alındığı söyleniyor.
EYÜP ASIK (Devamla) - Ses kaseti zannediyorum.
BAŞKAN - Siz de bu kaset de "evet vardır" diye bir programda ve demeçlerinizde çıktı...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Efendim, benim orada iki...
BAŞKAN - Kaset var mı, varsa kimden duydunuz veya gördünüz?
EYÜP AŞIK (Devamla) - Samimî söylüyorum...Ben, şöyle söyleyeyim: Benim orada iki şeyim var: Birinci olarak, Kemal Yazıcıoğlu, bana, bunun olduğunu, sorgulamayı beş kişinin yaptığını, artık kendi de dahil mi bilmiyorum; ama, beş kişinin yaptığını, ifade tutanaklarının olduğunu veya kasetin de olduğunu, ses kasetinin de olduğunu sohbet şeklinde söylemişti. Ben de, Kemal Yazıcıoğlu'nun bu şeyine dayanarak, bunu vardır diye açıklamıştım. Yalnız, daha sonra, ben, bu Şentürk Demiral ile görüştüm. Şentürk Demiral bana, Kemal Yazıcıoğlu bu bilgileri benden alıyor; yani, bizden alıyor, soruşturmayı kendisi yapmadı, soruşturmayı biz yaptık; ifade tutanağı da, kaset de yok dedi. Özel timcilerin televizyonda söyledikleri de yalandır dedi; yani,. ne öyle üçüncü şahıs var dedi; yani, iki tane başka adam, bilmem ne falan, ne onlar var dedi, sorgulamayı biz yaptık dedi. Daha doğrusu, bu bir sorgulama değildi dedi. Biz adamları çağırdık, sohbet ettik onlarla dedi, onlardan bilgi almaya çalıştık. Böyle bildiğiniz, Emniyetteki bildiğiniz suçlulara yapılan sorgulama değildi dedi ve öyle bir kaset de yok dedi. Şimdi, geriye kalıyor acaba, Kemal Yazıcıoğlu'nun kaseti o muydu veyahut da, o ayrıca yaptı mı yapmadı mı onu bilemiyorum ben. 
BAŞKAN - Bir de "Yeşil" kod adlı Ahmet Demir'e, Ömer Lütfü Topal'ın ölmeden evvel bazı havaleler gönderdiğini söylemişsiniz.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Bir iki detay daha var; bunlar çok detay diye şey yapmadım. Şimdi, bu Yeşil'den birkaç tane -bilmiyorum, sizlere nasıl bir bilgi geliyor- Yeşil'ler, en az iki veya üç tane.
BASKAN - İki tane diye biliyoruz.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Yeşilin bir tanesiyle falan müşerref olduk biz biraz. 1991 yılında, ben, İnsan Hakları Komisyonu Başkanıyken -eğer zamanınızı şey yapmıyorsam, biraz detaydır; ama, açıklayayım- bana Tunceli'den çok sayıda telgraf, telefon, mektup, işte burada sakallı diye birisi anamızı ağlatıyor, sakallı bir köye girdi mi bir köy boşalıyor, bilmem ne falan, böyle bir şeyler... Ben, o zamanki valiyi telefonla aradım. O da bana tam yok demedi, var da demedi; ama, ondan hissettim ki var bir şey. Onun üzerine Komisyondan bir heyet yaptık, Tunceli'ye gönderdik. Akın Gönen, Atilla İmamoğlu ve Veli Yıldırım. Bunlar, Tunceli'ye gittiler, bana şikâyette bulunan kişileri buldular, çağırdılar, onları dinlediler. Hakikaten söyledikleri gibi, karların üzerinde, işte, bilinen şeyler yani. Başka yerde de yapmış, başka yerlerde de yapılmış aynı şeyler; karların üzerine yatırıyor, işkence yapıyor, dövüyor, sövüyor, neyse... Yani, hakikaten sakallıdan korkuluyor, sakallı geliyor diye köyleri boşaltıyorlarmış. Şimdi bunun sonunda, Emniyetle ve valiyle görüştü arkadaşlarımız. Bir de, Jandarma Komutanıyla görüştü, Tevfik... şimdi, tam hatırlayamıyorum, yukarıda, Komisyonda belgeleri var. Onlar da dediler ki, evet, sakallı diye birisi var, bu adam JİTEM'e bağlı habercidir dediler; yani, görevi haberci, JİTEM'e bağlı çalışıyor, görevinden istifade ediyoruz. Görevi derken, yani, aslî görevinin ne olduğu belli değil de yani, habercilik, haberci olarak kullanıyoruz. Hizmetlerinden istifade ediyoruz; ama, bu şeyden sonra, artık, bunu burada, işine son veriyoruz. Daha sonra bana resmî de bir yazı geldi Komisyon Başkanlığına Olağanüstü Hal Bürosundan. İşte, o Jandarma Komutanı da yine aynı şeyi söyledi, Bölge Jandarma Komutanı. Diyor ki, 26 Nisan tarihi itibariyle, bu sakallının görevine son verilmiştir veyahut da Tunceli'deki görevlerinden, Tunceli'deki hizmetlerinden artık istifade edilmeyecektir, şikâyetler üzerine biz de bunu dikkate aldık falan gibi... Yani, bizim o andaki müdahalemiz üzerine oradan alındı. O sakallı, adı Ahmet Demir, öbür adı Mahmut Yıldırım, neyse işte birkaç çeşit şeyleri var. Daha sonra, "Yeşil" kod adıyla, Kocaeli bölgesinde görev yaptı. Orada da birtakım şeyleri de var yani..
BAŞKAN - Aynı adam mı?..
EYÜP AŞIK (Devamla) - Aynı adam.
BAŞKAN - Para meselesi...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Parayı çekenin o olduğunu zannetmiyorum. Parayı çekenin gene bir "Yeşil" olduğunu, paranın miktarının 10 Milyon dolar olduğunu...
BAŞKAN - Parayı kim vermiş?..
EYÜP ASIK (Devamla) - Topal'ın verdiğini... Bu para bir tane değil, bir tane daha var. Bir de, Van'a gidip gelen bir para var. Yani, bilmiyorum size geldi mi şu ana kadar; Van'a gidip gelen bir para var; yani, orada da, ben, zannediyorum, İş Bankasın! zorlarsanız, gene Komisyon olarak bu konuda İş Bankasından sağlıklı bilgi alırsınız; çünkü, İş Bankasının bir dekontu var.
BAŞKAN - Var mı o dekont sizde?..
EYÜP AŞIK (Devamla) - Ben de yok; ama, bulurum size.
BAŞKAN - Çünkü, biz iki tane İş Bankası şubesinden sorduk, cevap geldi, böyle bir para yok diye.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Ben onu size arz edeceğim şimdi. Sayın Başkan, şöyle söyleyeyim: O dekontu ben size... Şimdi, İş Bankasının bir dekontu var. Mesela, Van'dan para yatmış, para Ankara'ya gelmiş, bir süre Ankara'da durmuş, ondan sonra para iade edilmiş. Aktüel'de de zannederim yayımlandı, dekontun biri veya ikisi yayımlandı. Simdi, buna rağmen, bu dekonta rağmen, adam bu dekontu uydurmamış... İş Bankası diyor ki, yanlışlık olmuş diyor. Yani, bu nasıl yanlışlık olmuş ki, yani, dekontu vermişsin, para gelmiş, geri gitmiş; ama, yanlışlık olmuş, kime ait olduğunu şimdi bilmiyor.
BAŞKAN - Şimdi, bize, yanlışlıkla da oldu demiyor. Bize diyor ki, ticarî bir sırdır veremeyiz; ama, diyor, böyle bir para da bu kişiler adına gelmemiştir, böyle bir şey söz konusu değildir, olmadığı için böyle bir cevap veriyoruz diyor, olmadığı için, olsa vermeyiz diyor. İki şubesinden biz sorduk.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Olmadığı için cevap veriyoruz... Şimdi, şöyle söyleyeyim, bunun ben de dekontu yok; ama, dekontu olana da aynı cevabı veriyorlar, onu söyleyim. Yani, dekontu olan bir şeye de... Yani, bu Aktüel'de yayımlanan dekontta, para gitmiş, gelmiş, beklemiş, bilmem ne falan; ama, İş Bankasının bundan haberi yok, böyle de cevap veriyorlar. Yani, dekontu olsa da vermiyorlar, vermek mecburiyetinde de değiller.
BAŞKAN - Varsa, biz dekontlu soralım diye...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 10 milyon, ne dediniz?..
EYÜP AŞIK (Devamla) - 10 milyon dolar....
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 10 milyon dolar çok büyük para ya...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Efendim, 10 milyon dolar Topal'dan alınan para. Bunu, Topal'ın yakınlarına söylediğinden biliyorum; yani, çok yakın kişilere demiş ki, biz, kelleyi kurtardık, parayı verdik, havaleyi yaptık; dolayısıyla, beni artık koruyacaklar, beni öldürmeyecekler, tam tersine, beni koruyacaklar diye yakınlarına söylemiş; ama, gene de kurtaramamışlar.
BAŞKAN - Bu konuda başka bize vereceğiniz bilgi, belge veya...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Benim de kafam karıştı.
BAŞKAN - Sorusu olan arkadaşım; buyurun.
METİN ÖNEY (İzmir) - Şimdi, Sayın Aşık, siz bu konularda, 550 milletvekili arasında en çok basına açıklama yayan milletvekilisiniz. Fevkalade bir ilgi duydunuz bu meselelere ve hemen her gün, çok çeşitli konularda açıklamanız oluyor. O açıklamalarınız da, çeşitli kesimlerde ciddî bir biçimde tartışılıyor. Tabiî, siz de tartışılıyorsunuz, açıklamalarınızda. Şimdi, ben bu Komisyonda görev yaptığım zaman dilimi içinde ve ondan önce de, henüz kafamda bir şema oluşturamadım; çünkü, mesele çok ciddî. Şimdi, ben, uzun uzun düşündüm ve size bir soru soracağım. Bu kadar işin içinde olduğunuza göre, çok çeşitli açıklamalar yaptığınıza göre, şu ihtimallerden, ihtimal olarak söylüyorum, şimdi, kafamda oluşturmaya çalıştığım ihtimaller, bunlardan hangisi, bunlar değilse, sizce, münferit değil, müşterek nasıl bir tablo var Türkiye'de. 

1- Son dönemlerde, devlet otoritesinde ciddî bir zaaf baş göstermiştir. Yani, son üç beş senedir, devlet, siyasî istikrarsızlık sebebiyle, siyasî yelpazenin bölünmesi sebebiyle, şu sebeple bu sebeple, çok ciddî bir otorite zaafı içindedir. Bu zaaftan yararlanan bazı kişiler bir araya gelmek suretiyle, organize suçlar işlemeye başlamışlardır Türkiye'nin çeşitli yerlerinde. Bu çetelere zaman zaman, devletin memurları da, her kesimden memurları da katılmaya başlamıştır. Bunlara ilaveten, siyasiler de katılmaya başlamıştır. Bu, birinci ihtimal. 

2- Devlet bazı kişilerle, örtülü operasyonlar yapmaktadır, yapmıştır, kendisine karşı, örgütlere karşı. Bir müddet sonra, bu operasyonlara katılanlar, sonra işi değiştirmişler, aralarında bir rant bölüşümüne dönüştürmüşlerdir. Bunlara siyasiler de dahil olmuştur. Şimdi, benim kafamdaki şemalar bu tarzda belirlenebiliyor; ama, hangisi diye, o noktada olmadığımı ifade etmek istiyorum. Sizce, ben biliyorum ki bu konulara iyice vâkıfsınız, hatta, çok daha fazla ayrıntılarınız var. Bunlardan hangisi veya sizce nasıl bir şema var? İsimlendirme demiyorum, isimlendirmenizi istemiyorum; çünkü, beni önyargıya sevk edebi!ir. Şemayı söylerseniz, biz onun yerine taşları oturtacağız; yani, ben kendi adıma oturtacağım.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Arz edeceğim efendim. Benim, bu işlerle ilgili şeyime evvela söyleyeyim: 1991 yılında, İnsan Hakları Komisyon Başkanı idim. İnsan Hakları Komisyonu o zaman yeni kurulmuştu ve Türkiye'de bir heyecan uyandırmıştı; yani, bu işleri çözer diye ve birçok kişi de ona yardım etmeye kalkmıştı. O zaman, ben, hayatımın en popüler zamanı -on dört senedir milletvekiliyim, Bakanlık da yaptım, Genel Başkan Yardımcılığı da yaptım- İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığıydı. Avrupa'ya da gittiğim zaman büyük şey görüyordum, Türkiye'de de ve aynen sizin Komisyonu da öyle görüyorum. Geçen seneki Faili Meçhul Cinayetler Komisyonundan farklı olarak, yani, bütün medya, bütün kamuoyu, bu Komisyona, aslında Tüzükte fazla yetkisi olmama sına rağmen, her şeyi mecbur ediyor. O zaman, İnsan Hakları Komisyonunun Başkanı, isterse bu işleri çözer diye, birçok şey geldi bana. Ben, o zamandan bazı şeyleri görmeye başladım. Bu devletin içinde bir şeyler oluyor, birileri bize ya burayı karıştırma, burası şey değil, burası vatan millet falan bilmem ne... Biz, başladık şüphelenmeye, ne oluyor, ne gidiyor. Daha sonraki dönemde...
BAŞKAN - Devletin yaptığına bazı...
EYÜP AŞIK {Devamla) - Onu anlatacağım. Daha sonra, Faili Meçhul Cinayetler Komisyonunda çalıştım; orada, daha net bizi bir yere aldılar falan dedi. Bu, biraz sonra o teslim olan adamın ifadelerine biraz benzettim onun kilerini, yani Suriye'den arayan... Yani, belki de Suriye'den arıyordu, belki Mustafa idi, belki değildi. Bana verdiği bilgilerle, şu anda kamuoyunda ve poliste olan bilgilerde bir iki farklılık var; onları şey yapamadım. Mesela, biz dört kişiydik diyor; halbuki, polisten ısrarla üç kişi söyleniyor, o da bana ısrarla dört kişiydik dedi, birkaç sefer de söyledi. Hatta, dedim ki, yavrum bak, üç kişiydiler, siz dört kişi diyorsunuz falan; ama, diğer verdiği bilgilerin çoğu tutuyor. Niçin yaptınız dedim " Ben solcuyum" dedi. Niçin yaptınız peki dedim " Biz, niçin yaptığımızı, Sabancı'yı niçin öldürdüğümüzü bilmiyorum " dedi. Ama, öldürmek istediğimiz Sakıp Sabancı idi dedi, Bunu defalarca söyledi. Güneydoğu raporundan ötürü veya güneydoğu işine el attığından ötürü olabilir dedi. Kendi aramızda tartışırken... Herhalde onun içindir dedi. Bize emir verildi öldür diye, niçin olduğunu bilemeyiz dedi.
BASKAN - Tetikçi bilemez niye öldürdüğünü.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Evet, tetikçiydik diyor, açık söylüyor zaten. Niçin öldürdüğümüzü bilmiyorum, ama kendi aramızda biraz tartıştığımız zaman, herhalde bu güneydoğu işine bulaştı, buna bir ders verdiler veya bilmem ne falan... Yani, parasal değildi. Şeyden aldığını falan söylüyor, Bayrampaşa Ceza evinde birisiyle görüştüğünü... Onların hepsi tuttu; o bakımdan, adam, doğru bir adam. Ben, önceleri kafa buluyor bizimle zannediyordum, ama, sonra, baktım doğru ve bana, çok pişmanım, bizi kullandılar dedi. Bize, devlet arkanızda, çok para vereceğiz, sizi koruyacağız dediler; ama, cinayetten sonra, üç gün geçmedi aradan bizi öldürmeye kalktılar dedi. Bizim peşimize adam taktılar dedi -esas pişmanlık buradan- biz kaçmak zorunda kaldık dedi, yurtdışına kaçmak zorunda kaldık. Ben İzlanda’dayım, bir arkadaşımız Azerbaycan'da, bir arkadaşımız Suriye'de, birisi de kayıp, öldürülmüş de olabilir dedi. Dört kişiydik dedi. Ama, bu birkaç sefer telefon ediyor, konuşuyor falan... Bize, verilen silahları ertesi günü geri aldılar dedi; cinayetten sonra geri aldılar dedi. Bana, verilen silah üstü açık Barettaydı dedi, diğerlerini söylemedi; bana verilen silah Susurluk'taki arabada çıktı dedi. Altını çizerek diyor ki, Eyüp Abi, dikkat et, bunlar, bizimle ülkücüleri aynı anda kullanıyorlar. Bana verilen silah, benden sonra Susurluk'ta çıktı, ben şimdi anlıyorum ki, bu adamlar hem bize hem onlara silah veriyorlar, hem bizi kullanıyorlar hem onları kullanıyorlar hem de Susurluk'ta çıktı dedi, bu silahları araştırın dedi. Üstü açık Baretta onların içinde olması lazım dedi, o benim dedi, Sabancı cinayeti için bana verilen silah... Ben, emniyetle konuştum bunları, anlattım, böyle böyle diyor, araştırdık falan, emniyetten arkadaşlar, Susurluk'taki... Önce Susurluk'u değil de, doğru, Susurluk'ta Baretta var ama, Sabancı cinayetindeki silahlar 7.65'ti. Şimdi, tetiği çeken 7.65'ti, hepsi mi 7.65'ti bilmiyorum. Dediler ki, Sabancı'daki silah 7.65'ti, Susurluk'takiler ise, Barettalar 22 kalibrelik mi ne, kalibresi tutmuyor dediler. Adam ben silahı kullanmadım diyor; Sabancı cinayetinde bana verilen silahı ben kullanmadım diyor, yani kullanılmış silah değildir dedi. Bir de böyle inceleyin bakın dedim, aradan biliyorsunuz, malum açıklama, Susurluk'taki silahlardan birisinin yok namlusu değişmiş, yok parmak izleri silinmiş; beni biraz daha şüphelendirdi tabiî. Diyelim saçmadır; sonra, adam Suriye'de falan yakalanınca, Sakıp Sabancı ile de görüştüm, sen tehdit ediliyor musun veya hakikaten o güneydoğu raporundan ötürü sana böyle bir şey yapılmış olabilir mi; o bana yok dedi. Kesinlikle bana tehdit falan gelmiyor dedi. Bir parantez içinde, bunların bağlantılı olabileceğini hesap edelim. Demek istediğim, böyle şeyler geliyor. Şimdi, kendi kanaatime gelince, ben, zannediyorum, bu iş 50'li yıllara kadar gider. Yani, 50'li yıllarda, Amerika'nın Rusya'ya karşı komünizmin herhangi bir devleti ele geçirmemesi için önerdiği ve Avrupa'da hemen hemen bütün devletlerin kabul ettiği bir özel örgütlenme olmuş; zannediyorum yani, araştırmamdan bu çıkıyor; bu İtalya'da olmuş, İspanya'da olmuş, Fransa'da olmuş, Türkiye'de olmuş. Amacı, o devlette komünizmin idareyi ele geçirmemesi için böyle bir şey, devlet içinde bir örgütlenme. 
BAŞKAN - İşte, özel harp dairesi falan dedikleri, Gladio dedikleri olay diyorsun.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Evet. Şimdi, çok kaba hatlarıyla söyleyeyim, bu iş 80'de millîleşmiş, 93'te de özelleşmiş. 93'ten sonra, bu iş, devlet adına değil, aynı zamanda, tabiî ki devlet adına, ama aynı zamanda, çok karışık işlerde kullanılmış. Mesela güneydoğuda özel timde adam çalışıyor, beş sene orada çalışıyor, dağda savaşıyor, bilmem ne yapıyor; onu oradan alıp veriyorsunuz İstanbul'a, bunalım geçiriyor; para işlerini öğreniyor veya adamı gönderiyorsunuz eroin işini takibe, adamla temas kuruyor, bakıyor ki trilyon dönüyor, kafası dönüyor, giriyor. Yani, nasıl olmuşsa, bu işlere girenler, aynı zamanda, kendine, aynı zamanda, para kazancına falan yönelmiş. Daha sonra da bir örgütlenme ihtiyacı doğmuş. Yani, devletteki örgütlenmenin dışında, PKK ile mücadele, ASALA ile mücadele veyahut da komünizme karşı Türkiye'yi koruma veya özel harp neyse yani onların dışında, aynı zamanda, bu işlere girince, bir özel örgütlenme gereği duyulmuş, şimdi, bu devlet örgütlenmesiyle özel örgütlenme birbirine karışmış. Ben, devlette, birçok kişinin bunu hâlâ samimiyetle, vatan aşkıyla yaptığına inanıyorum. Ama, birçok kişinin de -ki, bunların sayıları 50'dir, 100'dür- devlete bunu yaparken, kendine de bunu yaptığını ve kendinin ayrıca örgüt kurduğuna, hatta, bu örgütler arası çatışmaların çıktığına... Demin bahsettiğim şeyinde biraz öyle olduğunu zannediyorum. Tarık Ümit'in öldürülmesini araştırıyorum, diyorlar ki. Yahu Tarık Ümit, Dursun Karataş'la başka ilişkilere girmişti. Tarık Ümit, evet, bizim adamımızdı ama, aynı zamanda eroin işinden de avanta almaya başlamıştı deniyor mesela, onu yok ettik falan. Bir görünen sebebi bu. Bir de iç çatışma çıkıyor aralarında; işte, Cem Ersever'in öldürülmesi bilmem nesi falan... Burada, kendi kafamdaki şey, bu iş eskiye dayalı, bu iş hemen hemen bütün devletlerde vardır, Türkiye'de de vardı, kimse bunu inkâr etmesin yoktur falan diye, izleri belli; ama, bu, 80'den sonra, bu Amerika mamerika işinden geçmiş, Türkiye'nin kendi şeyine... Artık komünizmle mücadele için değil de, PKK ile bilmem neyle falan yani, kendi içinde birtakım adamları yok etme, bilmem ne işlerine de girmiş, öyle anlaşılıyor. İşte, PKK'ya yardım eder mafya veya eroin için kullanılan adamları yok etmiş falan, bu tip şeylere girmiş. Muhtemelen, Uğur Mumcu cinayetleri gibi bazı cinayetlerin de bunlar tarafından, devletin emriyle değil, ama, bu adamların bilgisi dahilinde yapılmış olabileceği bağlantıları da olabilir. Ama, bilhassa 93'ten sonra bu iş sulanmış... Mesela, ben, Çatlı'nın, Mehmet Ağar veya İbrahim Şahin veya devletin bağlantılı millî işler yaparken, zaman içinde onlara kafa tuttuğunu, onlara karşı örgütlendiğini "siz de kim oluyorsunuz, bu işin esas lideri benim" şeyine girdiğini ve çatışmanın oradan çıktığını zannediyorum veyahut da Çatlı'ya bağlı (x) adamın veyahut da biraz evvel size anlattığım İstanbul'daki çete; ne devletle işi var ne siyasetle işi var; ama, bir menfaat şebekesi. Maalesef, ben, çok kıymetli emniyetçilerden aldığım bilgi, devlete dayanmayan, devlette bir görevliden destek almayan çetenin, mafyanın bir gün ayakta durması mümkün değil; eğer, devletle olan bağlantısını keserseniz, iki çapulcu, bilmem hapishanede bir adam bıçaklamış diye kalkıp da mafya vurabilir mi, babayım, haraç alırım diyebilir mi? Bunlardan ne kadar var derseniz İstanbul'da herhalde yüzlerce, binlerce var; ama, bunlar devleti tehdit eden büyük örgütler değil de; kumarhaneden para alan, gazinodan para alan... Devlette birisine haraç vermeyen pavyoncu yoktur, devlette birisine haraç vermeyen kumarhane sahibi yoktur veyahut da devlette birisine ortak olmayan çek-senet mafyası yoktur. Bunlar, muhakkak devlette... Ama, devlet dediğimiz Türk Cumhuriyeti Devletini kastetmiyorum, devlette birisi diyorum. Yani, emniyet amiri, komiser bilmem ne, birisiyle bir şeye girmiş. Onun sayesinde bu işleri yürütüyor. Nereden derseniz, öldürülen adamın kardeşine soruyorum, haraç verene soruyorum, gazinocuya soruyorum, pavyoncuya soruyorum, hepsi aynı şeyi söylüyor "vermek zorundayız" diyorlar. Niye? "Adam emniyet müdürüyle geliyor" diyor. Onu hem koruyor hem şey yapıyor. Bir kumarhane sahibini tehdit etmişler, para almak istemişler, adam çok cesaretle herifleri kovunca, demişler ki, bunun altında bir bit yeniği var, bu adam bunu yapamaz... Biraz araştırmışlar, bakmışlar ki, bir emniyet müdüründen destek aldığı için bunu yapıyor. Bunu, sizin sorunuza cevap olarak söylüyorum, bunun şekli benim kafamda böyle.
METİN ÖNEY (İzmir) - Peki, bu söylediklerinizden şöyle bir sonuç mu çıkaralım: Bu işin tepesinde siyasîler var, yani güç olarak söylüyorum. Sonra, altında bürokrasiden birtakım adamlar var. Sonra, onun altında da tabiatıyla çok çeşitli fiiller işlemiş ve sair insanlar var.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Siyasiler bu işin içinde nasıl olur ben söyleyeyim. Siyasetin gereği bu işin içinde, henüz, adam olduğunu zannetmiyorum; ama, bu Susurluk kazası olmasaydı veyahut da şimdi üzerine gidilmeseydi, belki birkaç sene sonra siyasetin akıbetini de bu çeteler tayin edecekti, mafya tayin edecekti. Ama, şu anda siyasetin gereği, bu işin içinde bir siyasetçi olduğunu kabul etmiyorum. Siyasetçi yok mu; var. Siyasetçi eroin işi yapıyorsa, siyasetin gereği midir, siyasetçi kumar oynuyorsa siyasetin gereği midir; onunla olan, o şahısla olan kişisel ilişkisi dolayısıyla siyasetçi bu işin içine girmiştir.
METİN ÖNEY (İzmir) - Ben zaten şunu söylemek istiyorum. Demin diyorsunuz ya, mutlaka birine dayanmalı, komiser falan... Daha büyükse, daha büyüğe dayanmalı mı?
EYÜP AŞIK (Devamla) - Her birimizin başından geçebilir. Adam size gelir der ki, falan adam karakola düştü, telefon et kurtar, telefon eder kurtarırsınız. Adam, yarın öbür gün böyle birisi çıkar. Şimdi, sizin oradaki yardımınız çok insanî boyutta olur; ama, buraya gider veyahut da doğrudan doğruya dostunuz olur, arkadaşınız olur, mafya da olsa, bu benim adamım kurtarayım dersiniz. Yani, siyasetçiler böyle bulaşıyor. Bir iki kişinin durumu şey tabiî... Burada suçlanan, çok üzüntülü bir gününde biz adından bahsediyoruz ama, suçlanan Mehmet Ağar, suçlanan Sedat Bucak. Ben, Mehmet Ağar'la Sedat Bucak'ın aynı kategoride olacağını zannetmiyorum. Mehmet Ağar, görevi gereği, demin bahsettiğim devlet adına, işte koruma moruma... Doğrusunu ararsanız gayri hukukidir, hukuk düzeninde böyle bir şey yoktur; ama, bu adam bir şeyle herhalde girmiştir, bu adamlarla işbirliği yapmıştır, Mehmet Ağar da bu işi hazır bulmuştur. Daha doğrusu, Mehmet Ağar kurmadı o düzeni, Mehmet Ağar bu işi hazır bulmuştur. Şimdi, elimizdeki bütün bulgular Çatlı'nın Mehmet Ağar'dan çok evvel bu işin içinde olduğu. Yani, Mehmet Ağar gelip de Çatlı'yı gel seni biz kullanalım, bize yardım et dememiştir. Mehmet Ağar, Çatlı'yı hazır bulmuştur; ama, görevi gereği, onunla ilişki kurmuştur. Ondan sonra, nerelerine yardım etmiştir; Yaşar Öz'le bilmem kimdeki kimliği falan dolayısıyla ilişkileri çıkıyor. Onlar hukuk nizamında yoktur, onların mutlaka hesabı sorulması, verilmesi lazım ayrı mesele ama, benim kanaatim, bulunduğu makam, Emniyet Genel Müdürlüğünde sen de olsaydın, yahu böyle bir düzen kurulmuş, PKK ile mücadelede Abdullah Çatlı, Yaşar Öz, mafya bilmem ne gelin bakalım, şu anda ne yapıyoruz, bugüne kadar ne yaptınız, adam oradan devam etmiştir. Sedat Bucak, bana sorarsanız, farklıdır. Sedat Bucak bana göre birçok olayın içindedir. Sedat Bucak tarlalarını koruyan şeydir, yani o işi ben kendime yediremiyorum. Sedat Bucak'a Türk Devleti minnettardır, muhtaçtır... Ben o lafları ne devletime ne kendime yediremiyorum. Türk Devleti Sedat Bucak'a muhtaç değildir. Sedat Bucak'ın Urfa'da koruduğu 100 bin dönüm tarladır, kendi tarlasıdır, devlet bir de onun üstüne üstlük bilmem ne kadar kadro vermiştir; bu iş yanlıştır ve orası bir nevi girilemeyen bölge oluşmuş, Sedat Bucak'ın tarlaları, sarayı bilmem nesi falan... Bu iş yanlıştır. Sedat Bucak'ın ben birkaç tane daha şeyinde rastladım, televizyonda belki duymuşsunuz, mahkeme kararı da var, bilmen kimin, adamı öldürmeye kalkmışlar. Para almaya kalkmışlar, bürosunda tehdit etmişler... Yani, Sedat Bucak'ın birtakım şeyleri var; ama, ben bunu Sedat Bucak'ın ne parti kimliğini ne siyasî kimliğini saymıyorum yani. Adam girmiş yani, girmişse, her partiden birisi girer yani. O adam girmiş diye... Politikacıdır diye de girmemiş. İşte, ilişkileri dolayısıyla girmiştir. Bana gelen bir bilgiyi daha söyleyeyim, muhakkak bilirsiniz de, bu eroin işi halen devam ediyor. Hakkâri, Batman, Van üçgeninde dönen para, Türkiye genelindeki, millî ekonomideki paradan fazladır ve halen devam ediyor. Halen, bununla ilgili, bunu nereden aldınız diyorsanız, bunu özel timde istihbaratta çalışan bir memurdan aldım. Yani, dedi ki, bu olaylara rağmen şu anda devam ediyor ve bu eroin işi çok büyük boyutlarda; yani, artık onu inkâr etmiyorlar, Sayın Valim bilir, yani Van, Hakkâri, Batman'da kiminle konuşursanız, artık biliniyor kimin yaptığı, Kilis'te kimlerin yaptığı biliniyor, Antep'te kimin yaptığı biliniyor, Van'da kimin yaptığı biliniyor ve bunlar artık halk tarafından biliniyor ve çok astronomik rakamlar dönüyor, dönen rakamın boyutunu söyleyeyim size, Türkiye'nin millî ekonomisinde dönen para kadar dönüyor. Bu, polisi de şaşırtır, askeri de şaşırtır, bu maliyeyi de şaşırtır, şaşırttığı adamlar vardır; tabiî, şaşırtamadıkları muhakkak çok; ama, şaşırtabildiği adamlar vardır. Affınıza sığınarak bir şey daha söyleyeyim, bu Avrupa'dan gelen şeylere, öyle, işte küstahlar, bilmem neler, Türk düşmanları falan deyip geçeceğimiz tenkitler değil, bu dönen dolapta, bu dönen eroin mafyası işinde, bir yerde yüzbaşının adı karışıyor, Hakkâri Yüksekova çetesi, binbaşı falan neyse, duyuyorsunuz, bir yerde polisin adı karışıyor, bir yerde birisi korunuyor, birisi bilmem ne oluyor, birisine yeşil pasaport veriliyor, birisine özel kimlik veriliyor, birisi tutuklandığı halde serbest bırakılıyor; bütün bunlar, o Avrupa'daki istihbaratlarda var; adam bunlara dayanarak çıkıyor diyor ki, Türk devleti bu işe bulaşmıştır. Şimdi, vay küstahlar, vay Türk düşmanları, vay haçlı orduları demek yerine bu işi çözmemiz lazım. Hiç öyle kabadayılıkla çözülecek bir şey değildir. Bu damgayı yiyoruz, bu damgayı söküp atmanın bir tek yolu bu suçları ortaya çıkarmak ve bu işi durdurmaktır. Bu son birkaç sene içerisinde senin dediğin bu palazlanma olmuş. Kilis'te seçim dolayısıyla gittim birkaç gün kaldım. Baktım orada herkes biliyor ne yapıldığını, kimin ne yaptığı; adam, Almanya'dan gemiyle gelmiş bir yerde yakalanmıştı ya, o zamanki fiyatla 10 trilyonluk şey yakalanmış, adam Antalya'da yatıyor, ceza evinde, bayramda gelmiş Kilis'e. Gösterdiler bana bayram günü burada, bu adam 10 trilyonluk şeyle yakalanmış adam, bak bayramı burada geçiyor dediler. Herkesin bildiği gösterdiği şey, adam, zaten, evinden, arabasından her şeyinden belli. Söylemek istediğim, Batman milletvekillerinden kimi çağırırsanız, Van milletvekillerinden kimi çağırırsanız, Hakkâri'den kimi çağırırsanız, oralarda bu işin çok büyük boyutta yapıldığını, Avrupa'ya gittiğini, bilmem nesini ve birtakım ilişkilerin de var olduğunu Avrupalı biliyor, yakaladığı adama sorduğu zaman o onun cevabını veriyor, burada konuşmayanlar orada rahat konuşuyor, nasıl olsa Türkiye'den uzağım falan, bunları söylüyor. Neticede, bu işin muhakkak bu boyutunun çözülmesi lazım.
BAŞKAN - Sağ olasınız.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Allah kolaylık versin. İşiniz tabiî kolay değil, biliyorum; ama, bana göre, 14 üncü yılımdır Parlamentoda, gördüğüm en önemli görevi yapıyorsunuz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Aşık çok teşekkür ederiz bu verdiğiniz bilgilerden dolayı. Kaset meselesinde önce size var denilip, sonradan yok denilmesinin nedeni nedir. Yani, siz güvendiğiniz birçok bilgileri aldığınız kişiden bunu sohbet de olsa böyle bir ses kaseti aldık, biz bunları soruşturduk, hatta, cinayet, Susurluk olaylarını bile aydınlatacağız diyecek kadar emin konuşan bir kişinin, daha sonra böyle bir şeyin olmadığının ortaya çıkmasının nedeni nedir sizce.
EYÜP AŞIK (Devamla) - Evvela, bizim elimizde belge var, bilmem ne var diye iddialı konuşmamızın sebebi Kemal Yazıcıoğlu'ndan aldığımız bilgi değil; çünkü, Yaşar Öz dosyası da vardı bizde. Bana göre bütün bu işin en önemli dosyası Yaşar Öz dosyasıdır. Çünkü, Yaşar Öz dosyasında hem sahte belge var hem sahte belgenin devlet tarafından kabul edilmesi var. Yani, o sahte belgeyle adam yakalanıyor ve genel müdür diyor ki, onu serbest bırakın, daha önemli bir dosyadır; o da vardı bizde. Başka şeyler de vardı. Onun için, söylemek istediğimi, sadece buna bağlı olarak söylemiş değilim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır ama kaset...
EYÜP AŞIK (Devamla) - Ben, Kemal Yazıcıoğlu'ndan o şeyi dinlediğim zaman, doğrusunu ararsanız, bu işin çok önemli olduğunu da, bu derece önemli olduğunu anlamış değildim. Yani, ben kaset varsa göreyim, bakalım falan da dememişim, siz de takdir edersiniz ki, olaylar geliştikçe yerine göre önem kazanıyor. Bir misal vereyim: Yaşar Öz dosyasını biz Hürriyet Gazetesine verdik, size verdikten sonra. Size verdiğimizin ertesi günü, Sayın Genel Başkan biz dosyanın bir suretini Hürriyet Gazetesine verdik; kullanmadılar. Yani, hafif bir şey yazdılar, önemsemediler. Daha sonra, Kadir Çelik'in programında iki kere Yaşar Öz'ün o dosyayı açıkladı, beni çıkarttı, Mesut Beyi çıkarttı, hatta teslim alan komiseri de çıkarttı, kamuoyu ilgi duymadı. Ne zaman Necdet Menzir, Yaşar Öz'le ilgili iki cümle söylediyse, Yaşar Öz dosyası Hürriyette manşet oldu; kendilerinin eline geçtikten tam bir ay sonra. Tabiî ki, o zaman önemli olduğunu anlamadı, daha sonra... Kemal Yazıcıoğlu'nun bahsettiğiniz Topal cinayetiyle ilgili Şey kamuoyunda bir ara Cumhurbaşkanıyla olan zirve dolayısıyla, yani bilgi, belge verdi, gitti oraya dayandı, o zaman çok önem kazandı, yani, o zamana kadar önemli değildi. Kemal Yazıcıoğlu bize kasetin bir delil olmayacağını, yani bunun önemli bir şey olmadığını da söyledi. Buna rağmen diyeceksiniz ki, size söylediği kadarını da niye daha sonra vermedi; benim bildiğim kadarıyla, aslında cinayeti çözmeye yeterli delil olmadığı halde, bir cinayeti çözmek için delil kabul edilmediği halde, sırf ben dedim, dediğimin ispatı diyerek böyle bir şeyi ortaya sürse, Kemal Yazıcıoğlu bununla ancak kendini hapse tıkardı. Yani, üç sene falan ceza alırdı zannediyorum. Soruşturma yapmış ve delilleri yok etmiş, failleri kaçırmış bir emniyet müdürü olarak hem meslekten ihraç hem de üç sene ceza alırdı. Karşılığında da, ben biliyorum ki, Kemal Yazıcıoğlu onun belge olduğunu kabul etse verirdi de onu; karşılığında da mahkûmun veya suçlanan kişinin "canım o kaset bana ait değildir, zaten hukuken delil değildir" deyip çöpe atacağı bir şey. Yani, herhalde adam kendine göre bir hesap yaptı, böyle yaptı. Ama, ilk konuşmamızda nedir, ne değildir, yani, bana, biz, böyle böyle aldık falan... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, alan bir kişi, olaylar olduktan sonra, kasetin delil olmayacağını, kendisinin suçlayacağını filan, sonraları öğrenen birisi değildir, bunlar sürekli yapıyorsa, alıp onu bir yere koymuştur; emniyetçilerin her zaman vardır. Ben şunu sormak istiyorum, siz bir yerde bir gazetede veya bir televizyonda ben dinledim dediniz. Sayın Yılmaz, dinleyen arkadaşlarımızın ifadelerinden yola çıktım dedi. Samimi olarak Kemal Yazıcıoğlu'nda böyle bir kaset var mı yok mu?
EYÜP AŞIK (Devamla) - Var. Ya Kemal Yazıcıoğlu'nda ya ona bağlı birimlerdeki bir adamda ya da dolapta; nerededir bilmiyorum ama, beş para etmez bir kasettir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Dinlediniz mi siz?
EYÜP AŞIK (Devamla) - Buraya kadar şey yapalım izin verirseniz. Bu bilgiyi zaten Kemal Yazıcıoğlu'ndan sonra da bazı makamlara da verdik.

BAŞKAN - Faydalı bilgiler aldık Eyüp Beyden, teşekkür ederiz.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=426


53. CÜ BÖLÜM KISIM 1 İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 43

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 43




Alaaddin Yüksel,
8/11/2001 - 11:00 
Atin,



Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin bu bölümünde zamanın Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel'in TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.
Alaaddin Yüksel, Emniyet Genel Müdürü iken, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından bir gece baskınıyla görevden alınmış ve bu olay basında büyük yankı uyandırmıştı.
Yüksel'in adının geçtiği bir diğer olay "Nesim Malki'nin öldürülmesi" ile ilgiliydi. Alaaddin Yüksel'in Emniyet Genel Müdürlüğü zamanında iki polis müfettişinin Malki cinayetinin tüm ayrıntılarıyla anlatıldığı bir 'bilgi notu' hazırladıkları ve bunu Genel Müdüre ilettikleri iddia ediliyor, o tarihte Balıkesir Valisi olan Yüksel ise böyle bir notun varlığını inkar ediyordu. Emniyet Genel Müdürlüğü'nü karıştıran bu olay neticesinde, söz konusu notun imza karşılığında Yüksel'in Özel Kalem Müdürüne verildiği belirledi.

Alaaddin Yüksel
09 Ocak 1997

BAŞKAN - Hoş geldiniz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, hoş bulduk efendim. 
BAŞKAN - Efendim, bizim Komisyonumuzun görevini, ben, size söyleyeyim. Niçin kurulduk; yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantılarıyla, Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla bu Komisyonumuz kurulmuş bulunmaktadır. Yani, kısa ismiyle mafya -devlet diyorlar, biz devlet demiyoruz- güvenlik güçleri, siyasetçi ilişkisi içerisindeki olayları biz araştırıyoruz; bu konuda kuruldu. Onun için siz de bu konuda ne biliyorsanız cevap verin. Baştan, kendinizi kısaca tanıtmak üzere söze başlayın, bilahare, bizim, tatmin olmadığımız veya sormak istediğimiz konularda sorularımız olacak, onlara da cevap vermenizi istiyoruz. Yalnız, bir şeyi söyleyeyim bu arada da; tabiî, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapıyoruz. Şöyle bir düşünce sakın olmasın -böyle bir düşünce olacağını da zannetmiyorum- biz, ancak, ilgili makamlara veririz, burası mahkeme değil, ki biz de mahkeme değiliz doğrudur; efendim burası sorgulama yeri değildir, evet, biz sorgulama da yapmıyoruz; ama, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu olayların önlenmesi için gerekli olan tedbirleri elbette ki burası alacak; çünkü, Türkiye'de en üst kurum burasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde hiçbir güç, kuvvet, kişi ve kurum tanımıyoruz ve yok da; zaten demokrasinin gereği de bu. Bu çerçeve içerisinde biz bilgi istiyoruz ve açık kalplilikle her şeyi söyleyin ki, biz, görevimizi yapabilelim; aksi takdirde, biz, görevimizi yapamayız. İki türlüdür görevimiz, nedir, bir; bu olayların failleri kim? Bunları biz araştırıyoruz. İkincisi de, bu olaylarda ne tedbirler alınabilmeli; o da, siz de takdir edersiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi. Bu bakımdan, bütün açıklığıyla bize bilgi vermenizi bekliyoruz. Söz sizde bu çerçeve içerisinde. Buyurun 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, zatı âlinizi ve tüm Kurul üyelerini önce saygılarımla selamlıyorum. Bendeniz, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel. Mülkî idare amiriyim, polis kökenli değilim ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. 25 yıldan beri idarenin bütün kademelerinde görev yaptım. 20 yıl kaymakamlık, bir süre vali yardımcılığı ve 3 yıla yakın bir süre de Trabzon Valiliği görevlerinde bulundum. Emniyet Genel Müdürlüğü görevine 14 Nisan 1996 tarihinde başladım. Genel olarak durum bu. Ben, biraz önce zatı âlinizin ifade ettiği gibi, bu Komisyonun çok önemli bir görev ifa ettiğini düşünüyorum ve hem yaptığım iş itibariyle hem de Türk polisinin çalışması bakımından bütün iş ve işlemlerimizin açıklık içerisinde yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum ve hemen her iş ve işlemde açık davranmamız gerektiğini düşünüyorum; çünkü, açıklık, giderek, belki güveni ve ondan sonra, bizim hizmetlerimizde çok önemli olan, belki destek dediğimiz, halk desteği dediğimiz konunun sağlanmasına yönelecektir. Bu anlamda, müsaade ederseniz, hemen, sorunuzun başında Susurluk olayıyla ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum. Şimdi, Susurluk hadisesi, genel itibariyle bu sorunun cevabı hep emniyet teşkilatından alınmak istendi Susurluk olayının cevabı. Şimdi, Susurluk olayının önce oluşunu ve mahiyetini kısaca arz etmek istiyorum ve Susurluk olayının Türk polis teşkilatıyla ilintisinin ne olduğunu anlatmak istiyorum. Şimdi, Susurluk'taki kaza, bilindiği gibi, Balıkesir yakınlarında Susurluk İlçesi civarında oldu ve olay yeri itibariyle de tamamen Jandarma Genel Komutanlığının taşra teşkilatının sorumluluk alanı içerisinde meydana geldi. Yani, olaydan sonra, olayda ölü ve yaralılarla ilgili tutanaklar, bunun dışında, kaza mahallinde yapılması gereken her türlü teknik birtakım işlemler, tamamen Jandarma Genel Komutanlığının taşra teşkilatı tarafından yapıldı. Biz, Susurluk'la ilgili ne yaptık emniyet teşkilatı olarak; bizi, Susurluk meselesinde, evvel emirde -Susurluk olayında bizim bir meslektaşımız vardı, olayın içerisinde bir meslektaşımız vardı- bu meslektaşımızın o kaza mahallinde ne yaptığı, ne amaçla bulunduğu ilgilendiriyordu ve bu anlamda da, kazadan hemen sonra, derhal müfettişlerimizi görevlendirdik ve bizim bu manada aydınlatmamız konusunda arkadaşlarım çalışma yapmaya başladılar. Olayın ikinci bir boyutu, bize, hemen kazadan sonra, önce Susurluk Savcılığı, ondan sonra, kısa bir süre sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul DGM Başsavcılığında, kazadan kısa bir süre sonra gelen yazışmalardan sonra, istenen birtakım bilgi ve belgelere dayalı olarak, biz, olaya mülâki olmaya başladık. Neydi, neleri biz incelemeye başladık; Susurluk Savcılığının olaydan hemen sonra bize çekmiş olduğu faksta, olay mahallinde 7 tane silah bulunduğunu, bu 7 tane silahın genel nitelikleri itibariyle kimler adına kayıtlı olduğunun çok acele incelenmesi meselesiydi. Arkadan kısa bir süre sonra, yine bu yazışmalardan hemen sonra, olay mahallinde silah uzmanı olduğu ifade edilen veya verildiği ifade edilen birtakım belgelerin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından verilip verilmediğini yine bize sordular. Bir üçüncü konu da, basından bizim aldığımız -ki oradan gelmedi- basından, bunların yeşil pasaport taşıdığı yolunda bir iddiaydı. Kaldı ki, sonradan yaptığımız incelemede, tutanaklar arasında yeşil bir pasaport yoktu; ama, basından böyle bir iddia vardı. Dolayısıyla, biz, bunlara dayalı çalışmalarımıza; yani, iki açıdan bir Hüseyin Kocadağ'la alakalı yaptığımız idarî soruşturma, ayrıca yine yargı yerlerinden Emniyet Genel Müdürlüğüne vaki gelen sorulara cevap verme ve bu konuda yaptığımız araştırmalarla alakalıydı ve biz olaya böyle dahil olduk. Hüseyin Kocadağ ile ilgili yaptırdığımız inceleme sonucunda, Hüseyin Kocadağ, İstanbul'da bir polis okulumuzun müdürüdür ve şu anda, Türkiye'de Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı 22 tane polis okulu vardır. Polis okulları, idarî statümüz itibariyle, direkt Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlıdır. Tüm izinlerini ve buna taalluk eden işlemlerini bizim muadeletimizle yaparlar. Ancak, olayda adı geçen Hüseyin Kocadağ'ın, görev yerinden izin almadan ayrıldığı ve havayoluyla İzmir'e gittiği, İzmir'de, yine, kendisini Sedat Bucak'ın yakın korumalarının karşıladığı ve orada otelde kaldıkları ve bu arada, Ege'de bazı geziler yaptıkları, dönüşte de malum trafik kazasının meydana geldiği yolunda genel özet itibariyle böyle bir durum vardı. Silahlarla ilgili yaptığımız soruşturmada ise, genel itibariyle, 7 tane silahın bize gelişinden sonra, tüm il müdürlüklerine, valiliklere ve bu arada Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna bu silahların kendileri tarafından satılıp satılmadığına dair süratli bir yazışma yaptık ve yaptığımız ilk yazışmadan birkaç gün sonra, sadece 3 silahın; yani, bu 7 silahtan 3 silahın bir tanesinin Hüseyin Kocadağ Diyarbakır'da dosyaları olan zatî silah olduğu, Sedat Bucak'ın yine Ankara'da bir vatandaştan devir suretiyle aldığı -şu anda ismini hatırlayamadığım bir vatandaş tarafından devir suretiyle satın aldığı- ve de Ankara Emniyet Müdürlüğünce düzenlendiği... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sedat Bucak'ın satın aldığı... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet efendim. 
BAŞKAN - Yanlış olmasın, Çatlı'nın ki öyle. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Pardon, düzeltiyorum, özür dilerim efendim. Düzeltiyorum; Sedat Bucak'ın Makine Kimyadan satışına dair belgeleri geldi. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir silah... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet efendim, bir tek silah ve Sedat Bucak'ın da yine bir vatandaştan devir suretiyle, Çatlı'nın -düzeltiyorum- devir suretiyle İstanbul Valiliği tarafından yapılan soruşturmalara dayalı olarak bir silah ruhsatı aldığı anlaşıldı. Bu evrakları incelediğimde, silah ruhsatlarını incelediğimizde, 6136 sayılı yasanın ilgili yönetmeliğin 7.nci maddesine göre, hayatın harici ve ciddî manada dış tehlikeye maruz kalmasını düzenleyen 7.nci maddesi uyarınca, İstanbul Valiliği tarafından bir evrak hazırlandı. Bu evrakta, kendisinin, yanlış hatırlamıyorsam iş sahibi olduğu; yani, tekstil ticaretiyle uğraştığına dair bir adres gösterdiği ve üzerinde çok para taşıması nedeniyle hayatının ciddî dış tehlikelere maruz kaldığından bahisle böyle bir talepte bulunuyor ve İstanbul Valiliği tarafından tekemmül ettirilen dosyalar Ankara'ya geliyor ve 7.nci madde uyarınca da, elbette diğer silah ruhsatları gibi işleme tabi tutuluyor ve de bu işlem tekemmül ettiriliyor. Geriye kalan 4 silah, il valilikleri ve dolayısıyla emniyet müdürlüklerinin kayıtlarında çıkmadı; yani, yaptığımız tüm çalışmalarda çıkmadı. Bunun üzerine, silahların kaynaklarına dayalı olarak, İnterpol kanalıyla, silahların üretildiği fabrikalara soru sorduk. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 4 silah için... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - 4 silah için. Evet efendim. Özellikle Baretta nitelikli silahlarla ilgili olarak İtalyan Baretta fabrikasına bu sorulduğunda, bunların İsrail'e satılmış olduğunu yine bildiriyor ve nihayet, bu silahların Türkiye'ye satılabileceğinden bahsediyor ve bu konuyla ilgili de yaptığımız araştırmada, Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında bir ön satın almayla alakalı -silah satışlarında usul böyleymiş, ben de yeni öğrendim- tüm Batı ülkeleri bir ülkeye silah satışı yaparken ön taahhüt belgeleri; yani, o silahların Emniyet teşkilatında başka hiçbir kuruluşta kullanılmayacağını, başka amaçlarla kullanılmasına izin verilmeyeceğine dair bir ön taahhüt alıp, bu taahhütlere dayalı olarak bilahare siparişlerin yapıldığını ifade ettiler. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangisinin, bu 4 silahın İsrail tarafından mı, Türkiye tarafından mı? 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Genel. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır. ben genel olarak söylüyorum. Sorduk, sadece bir Baretta silahın İsrail'e satıldığı ifade ediliyor, diğerlerinin kayıtlarını bulamadık efendim. Şimdi, mesela, Tarık isimli bir silah var şeyin içerisinde. Yani, muhtelif yerlere şey yaptık, henüz daha onlardan cevap ulaşmadı bize. Sadece bir tek silahın, bu söylediğim mekanizma içerisinde, İnterpol kanalıyla yapılan yazışmada ifade edildi; fakat, bu gelen bilgilerden sonra, Emniyet Genel Müdürlüğünün tüm depo kayıtları vs. incelendiğinde böyle bir silahın kayıtlara girmediği görülmektedir. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, affederseniz, ben karıştırmamak için lafı düzeltmek... Yani, şunu mu demek istediniz, böyle mi anlayalım; İtalya, bu silahı İsrail'e satarken İsrail emniyetinden taahhüt almış; öyle anladım ben. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. İtalya, bu silahın İsrail'e satıldığını söylüyor. Biz de, bilahare, İsrail'e soruyoruz bunu, İsrail diyor ki; bizden silah alma konusunda Türkiye'yle bir taahhüt yapıldı, Türkiye'ye Baretta türü silahlar satma konusunda bir taahhüt yazışması yaptık. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu silah satılmış mı bu arada? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, burada tabiî bunun gidip mahallinde belki incelenmesi gerekiyor. Şimdi son durumu arz edeceğim size. Şimdi, biz, bunu dosyalarını burada çıkardığımızda, bize gelen, ki yaptıkları ön sözleşme belgelerini falan da koymuşlar yaptığımız İnterpol yazışmasının arkasına, bunu arkadaşlarıma tetkik ettirdiğimde, bunların bir ön sözleşme belgesi olduğu ve dolayısıyla, satıma dayalı bir belgeyi ifade etmediği, bütün silah alımlarında böyle bir belge teatisinin yapıldığı, dolayısıyla; depolarımızı da incelediğimizde böyle bir silaha rastlamadık. Yani, ilgili birimlerle de, hatta, Özel Harekâtın depoları içerisinde de incelemeyi yaptırdık. Şimdi, olayı, tabiî mülkî müfettişleri de inceliyor, DGM Savcılığı da inceliyor. Şimdi, bir kez daha -evvelki gün zannediyorum- İnterpol’e bunların satılıp satılmadığının resmen bildirilmesi; çünkü, taahhüt ön sözleşme denilen yazıda, Baretta silahların, bir miktar Baretta silahın ve mermi vs. listesi var. Fakat, bu listede gösterilen silahlar Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarına girmemiş, dolayısıyla, bir ödenti yapıldığına dair de bütçemizde herhangi bir şeyin olmadığı anlaşılmaktadır. Şimdi, İnterpol Teşkilatı kanalıyla İsrail'e bir kez daha bunların satılıp satılmadığını, net olarak hangi tarihte satıldığı, miktarlarının çok net olarak bildirilmesi konusunda, şimdi, arkadaşlarım, zannediyorum iki gün önce tekrar yaptılar ve gönderdiler efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim söylediğim doğru ama, ön satış sözleşmesinde diyorsunuz hüküm var, polise satılan bu silahlar başkasına satılamaz, o kayıt var diyorsunuz; belki daha önce satılmamış değil. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir şeyi daha açıklamanız adına, İsrail'le yapılan bu ön bilgi belge teatisi, o satılan Baretta marka silah için midir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, Baretta silah, o metinde Baretta bir tane değil efendim; yani, çok sayıda Baretta var. 
BAŞKAN - M-5'lerde yok mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Var, başka tür silahlar da var o yazının içerisinde. 
BAŞKAN - Bir miktar silah satışı diyor. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Baretta olduğu için onu şey yapıyorum. Listedeki silahla karşılaştırmak için biz bunu araştırdık. Bizi şimdi ilgilendiren, o 7 tane silahın içerisinde Baretta; diğer 3 tane silahın şirketlerine yazdık, şey yapamadık, o yabancı menşeini tespit edemediğimiz olanları. Şimdi, Baretta, İtalya'ya yazdığımızda, İtalya bu silahın, numarasını verdiğimiz silahın İsrail'e satılmış olduğunu ifade ediyor ve de İsrail'e İnterpol kanalıyla soruyoruz, bize diyor ki, bu konuyla ilgili Türkiye'ye bu ön sözleşmede bu silahların satılması konusu falan orada çok büyük bir netlik yok. Yani, ekte gönderilmiştir falan diyor. Şimdi, yazının mahiyetine baktığınızda şu anda elimizde bu belge bizim. Arkadaşlarım teknik olarak diyorlar ki -ben bu olayı bilmem; yani, teknik olarak da bilmem- bu belge, üzerinde bahsi geçen bu sözleşme bir genel müdür yardımcımızın da şeyi var 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi genel müdür yardımcısı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Zannediyorum ayniyat işlerine bakan Ertuğrul Ogan arkadaşımız olabilir efendim. O bir genel müdür yardımcımızın şeyi var belgede... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Parafı var. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Parafı var. Kendileri diyorlar ki, bütün silah alımlarını, bütün dünya ülkelerinde silah talep ederken böyle bir karşılıklı sözleşme yapılıyor; ama, bunu yaptıktan sonra alıp almama şeyi de olabilir. Yani, gönderirsiniz, almazsınız vazgeçersiniz. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama o silah, şimdi, Türkiye'de bu kazada çıktı. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi kayıtlarda öyle görülüyor efendim, fakat, bu silah gerçekten satıldı mı satılmadı mı; bunu da öğrenmemiz gerekiyor. Şimdi, ikinci kez İstanbul DGM Başsavcılığının ve mülkî müfettişlerinin isteği üzerine, iki gün önce, bütün depo sayımları falan bitti. İsrail'e tekrar İnterpol kanalıyla net olarak bunların satılıp satılmadığı, kaç paraya satıldığı ve adetlerinin çok daha net olarak açıklanması konusunda İnterpol kanalıyla gönderildi. Zannediyorum birkaç gün sonra oradan net olarak cevabı gelmiş olacaktır. Bir başka konu, pasaportlarla alakalı. Yaptığımız tespitte, Abdullah Çatlı'nın, Türkiye'ye giriş çıkış yaptığı, 10 değişik pasaportla ve değişik isimlerle çıktığını tespit ettik. Özellikle 1994'ten günümüze kadar 122 kere yurtdışına çıktığını tespit ettik. Bunlar genellikle Mehmet Özbay, Mehmet Özbey, İstanbul'da yakalandığı bir başka isim... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şahin Ekli. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet, Şahin Ekli adına bir tek yeşil pasaport, sadece hususi pasaport bizden alınmış, Emniyet Genel Müdürlüğünden alınmış, Maliye Bakanlığından birinci sınıf müfettiş unvanıyla alınmış. Diğerlerinin hepsi, genel itibariyle, Londra Büyükelçiliğimizden alınmış efendim. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Konuyu bir daha söyler misiniz. Londra Büyükelçiliğimizden pasaportların... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yeşil pasaport hariç diyor... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yeşil pasaport hariç diğerlerinin Londra Büyükelçiliğimizden alındığı... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Tek isim olarak Mehmet Özbay adına mı alındı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim değişik isimler... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Londra'daki de mi öyle? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hepsi öyle efendim. Mehmet Özbay, Mehmet Özbey, biraz önce söylediğimiz Şahin Ekli gibi. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Onlar da Londra'da... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet efendim, bunlar da muhtelif tarihlerde ikişer kez, kaybettiğinden, zayi ettiğinden bahisle hep şeylerini değiştirmiş; yani, 10 Türk pasaport kullanmış. Bunlardan bir tanesi Emniyet Genel Müdürlüğünden alınmış ve birinci sınıf maliye müfettişi sıfatıyla almış ve bu belgede de Maliye Bakanlığından düzenlettiği matbu, tüm devlet memurlarının bu pasaportu almaya matuf düzenlettiği belgede, zannediyorum bir daire başkanı, adı Çetin Karcı ve Kırcı olan bir daire başkanının imzası taklit edilmek suretiyle gönderilmiş ve bu pasaport Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarımızdan... 
METİN ÖNEY (İzmir) - Sahte yani. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Pasaport sahte değil, pasaporta dayanak teşkil eden evraklar sahte. Bizim pasaportumuz sahte değil. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Affedersiniz, yurtdışında yeşil pasaport verilmez mi? Elçilikler yeşil pasaport düzenlemezler değil mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kesin bu yani. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sadece, biliyorsunuz diplomatik pasaportu Dışişleri Bakanlığı, yeşil pasaport dediğimiz bu pasaportu da belirli derecelerdeki kişiler veya yasada öngörülen kişiler alıyor. Onu da, sadece Emniyet Genel Müdürlüğü yapıyor. Şimdi, onların iller tarafından verilmesi konusunda da çalışma yapıyoruz efendim. Ortalama olarak, Emniyet Genel Müdürlüğünden, günde 450 ile 500 arasında yeşil pasaport veriyoruz. Açıkça ifade edeyim ki, verdiğimiz pasaportlardan, sahte belgelere dayalı evrakla, her gün ortalama olarak bir veya iki yeşil pasaport alındığını tespit ettik. Peki, belki, neden veriyorsunuz diyebilirsiniz; iki yolu seçeceksiniz -yani, 500 kişi, ki günlük pasaport veriyoruz, sabah bırakıyorsunuz nihayet ertesi gün alıyorsunuz pasaportunuzu- ya bir kişiyi yakalayacağım diye her başvurana iki ay sonraya gün vereceksiniz veya bütün dünyada olduğu gibi riski göze alacaksınız; yani, günlük vereceksiniz. Ben, bu konuda ancak bu konuda, arkadaşlarımız daha dikkatli davranabilir miydi bana sorarsanız; arkadaşlarımız bu konuda daha dikkatli davranabilirlerdi. Çünkü, bize bütün bakanlıkların yeşil pasaport talebine havi belgeleri imzalamaya yetkili kişilerin imza sirkülerleri var. Yani, çok dikkatli bakılırsa, bunları belki tespit etmek mümkün olabilir. Bu manada da görevlerinde yeteri dikkati... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Genel Müdür, bu yeşil pasaportta son imza kimin? Son uygulamada? Bu olay için söylemiyorum. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim yeşil pasaporta son imzayı orada bir şube müdürü arkadaşımız şey yapıyor. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Genel yani. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Genelde böyle tabiî. Zaman zaman başkomiser arkadaşlar, şubeye bakan başkomiserler yapmışlar. Yani, merkezde bile bunun artık tutulmasının hiçbir bana göre... 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İllere vermeniz bu olay üzerine mi oldu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim, bunun mantığı da yok. Çünkü, bakın, Genel Müdürlüğün önüne gidin. Ben göreve başladıktan sonra en çok dikkatimi çeken şey, Genel Müdürlüğün önüne her gün sabahleyin sıra almak için gelip kuyruğa dizilen insanlar var. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok ve Türkiye'nin her yerinden devlet memurları koşarak Ankara'ya geliyor. Bana göre bundan daha yanlış bir şey olamaz. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Şimdi verdiniz mi yeniden? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi çalışma yapıyoruz efendim. Bu olayla bir alakası yok. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sahtecilik azalır. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette tabiî. Ben, her şeyin mahallinden yapılmasından yanayım. O bakımdan, bunun derhal mahalline gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum. 
BAŞKAN - Sayın Genel Müdürüm, burada bir de şu var, sadece Abdullah Çatlı'ya verilmemiş, mesela Yaşar Öz'e verilmiş, Berber Yaşar gibi birtakım kişilere böyle yasadışı ... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bunlar, tabiî, arz ettiğim size Susurluk olayıyla bağıntılı olan şeyler. Yani, münferit şeyler sorarsanız onları da size arz edeceğim. 
BAŞKAN - Tabiî soracağız. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yani, genel olarak, bizim, Susurluk olayındaki genel şeyimiz buydu efendim. Bu arada, tabiî, Abdullah Çatlı'nın gerek İnterpol gerekse emniyet kayıtlarına baktığımızda, yurtdışında da çok değişik isimler kullandığı, 1980'li yıllardan sonra Fransa'da uyuşturucudan yakalandığı, Fransa'da 5 yıl hapse mahkûm olduğu, zannediyorum 5-5,5 yıl cezaevinde yattığı, Paris'te bir cezaevinde bilahare yine aynı suçtan dolayı İsviçre makamları tarafından, ki aynı anda Türkiye'yle birlikte iade talebi yapılmış Fransa'ya; ancak, Türkiye'nin cevabına siyasî nitelik kazandırıldığı için iade edilmemiş; ama, İsviçre'nin talebi yerine getirilmiş ve oradan İsviçre'ye gönderilmiş ve İsviçre'de de yine cezaevine konulmuş ve oradan, cezaevinden kaçmış. Orada da zannediyorum, Kurdoğlu, soyadı Kurdoğlu, Ali Kurdoğlu veya Ahmet Kurdoğlu isminde değişik isimler kullanmış efendim. Benim, bu konuda, genel, spesifik arz edeceğim hususlar bunlar. Diğer konularda emirlerinizi beklerim. 
BAŞKAN - Bu konularla ilgili, sadece siz Susurluk olayına... 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Silah kullanma olayıyla ilgili, üzerinden çıkan silahla ilgili... 
BAŞKAN - Esas soracağımız o. Silah bulundurma şeyi... Bulundurma ayrı, ruhsat ayrı. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Çatlı'nın silah... 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Silah bulundurma uzmanı... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bulundurma değil efendim, orada, siz, silah uzmanını mı kastediyorsunuz. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Evet. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, yine bize, DGM Savcılığından, Genel Müdürlükte silah uzmanı kadrosunun bulunup bulunmadığı ve bu tür belge verilip verilmediğine dair resmî sorular geldi. Ben, silah uzman belgesinin bir örneğini görmedim. Ben gazetelerde gördüm; ancak, gelen yazıyı şey yaptık, sonradan istedik. Bir fotokopisi geldi. Bizim kadrolarımızda silah uzmanı adıyla hiçbir kadro bugüne kadar kullanılmamış, yani silah uzmanı nitelikli hiçbir kadro kullanılmamış, bu konuda, hiç kimse çalışmamış ve böyle bir kadronun olmadığı gibi kayıtlarımızda böyle bir belge tanzim edildiğine dair hiçbir kayıt da yoktur efendim. 
METİN ÖNEY (İzmir) - O belgede, benim hatırladığım kadarıyla " silah uzmanı" değil "uzmandır" diyor "yardımcı olunması, silah taşıyabilir" Böyle bir şeyiniz oluyor mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
METİN ÖNEY (İzmir) - "Uzmandır" deniliyor, ne uzmanı olduğuna dair bilgi yok. "Yardımcı olunması" deniyor ve bir de "tabanca taşıyabilir" 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Müsaade ederseniz, bir hususu arz edeyim. Şimdi, 6136 sayılı Yasaya ve bağlı yönetmeliklerine göre silah taşıma ve bulundurma uygulaması üç şekilde tezahür ediyor. Bunlardan bir tanesi, halen görevli bulunan ve silah taşıması zaruri olanlar var. İkincisi, yönetmelikte silah taşıması gerekli olanlar, yaptığı iş itibariyle kuyumcular, arıcılar, müteahhitler vesaire gibi. Üçüncüsü de, biraz önce yine arz ettiğim gibi, hayatı ciddî manada dış tehlikeye maruz kalanlardır. Şimdi, bunların iki tanesi valilikler tarafından doğrudan veriliyor. Üçüncüsü, Sayın Bakana vermiş bu yetkiyi, İçişleri Bakanına vermiş. Ancak burada bir özellik daha var. İçişleri Bakanı sadece onay veriyor, dosyalar tekrar valiliğe gidiyor, iade ediliyor; bütün silah ruhsatları ilgili valiliklerce tanzim ediliyor, yani ne İçişleri Bakanlığında, ne Emniyet Genel Müdürlüğünde silah ruhsatı tanzim etmeye matuf bir yetki bulunmamaktadır. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Bu durum karşısında, şöyle diyebilir miyiz; hiç kimseye, makamı ne olursa olsun, bu vatandaş silah taşıyabilir, mümkündür, müsaittir diye bir belge veremez değil mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ben, size yasayı arz ettim, yani yasanın özü bu. Yasa, silah ruhsatlarının nasıl tanzim edileceğini belirlemiş; Cumhurbaşkanı da aynı ruhsatı taşır, Emniyet Genel Müdürü de, herkes aynı ruhsatı taşır, yani onun dışında ruhsat örneği yoktur. 
BAŞKAN - Bu silah taşıma belgesi, yani... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yok bizim öyle bir şeyimiz diyor. 
BAŞKAN - Böyle bir şeyiniz yok?.. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi gelelim korumaya, Sedat Bucak'a tayin edilen koruma işine: 
BAŞKAN - 6 tane koruma, kurullarından bir tane çıkmış. Sadece ona değil, mesela Berber Yaşar'a da 6 tane koruma verilmiş; bir. İkincisi bizim anlayamadığımız konu, bu Özel Tim'in görevi bellidir. Özel Tim, terör olaylarında kullanılacak; ama, koruma olarak verilmiş. Bu, yönetmeliğe açıkça aykırı. Bunun nedeni ne, bu emri kim vermiş, niçin verilmiş 6 tane, 1 tane denildiği halde? Burada tarihleri var; hangi tarihlerde ne verildiği, koruma kurullarından çıkmış, hepsinde de "1" deniliyor. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Öyle bir diye var mı? 
BAŞKAN - Var. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir başka anlamda kullanılıyor. Yakın koruma denildi mi, yakın korumanın vasatını korumaya yetkili olan... 
BAŞKAN - Bir de değişik şeyler çıkmış Sayın Genel Müdürüm. Merkez Koruma Kurulu Komisyon Kararı 96/16 sayılı ve 4.10.1996 tarihli kararda "Sedat Bucak korumaya alınmış" deniliyor, karşısında da "koruma adedi 1" deniliyor. Yine, İl Özel Koruma Komisyon kararı var. 6.9.1996 tarihli Sedat Bucak özel koruma altına alınmasına karar verilmiş. Koruma adedi orada belli değil. Bir karar daha verilmiş. Merkez Koruma Komisyonu kararı, o da, 25.7...... ilk karar bu. Tarih ve 96/14 sayılı. Sedat Bucak'ın yakın korumaya alınmasına diyor "koruma adedi 1 kişi" diyor. Dosyasında vardır, dilekçesi var, tarihi de var, şimdi şey yapamıyorum ve 6 tane veriliyor, bir de yönetmeliğe aykırı olarak özel tim veriliyor, koruma şeyinden değil de, özel timden veriliyor; bunu nasıl izah edeceksiniz? Mesela Berber Yaşar'ın da 6 koruması olduğu söyleniyor, var mı, yok mu bilmiyoruz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Müsaade ederseniz, koruma hukukundan da biraz bahsedeyim; ama, Özel Tim, Sedat Bucak'la ilgili konuya cevap vermek istiyorum. Şimdi, Sedat Bucak'ın koruma hususunu ikiye ayırmak gerekiyor. Bunun bir tanesi, yakın koruma kararı, biraz önce de zatı âlinizin izah ettiği. Yakın koruma talebine, yani 1 kişiyle korunmasına ilişkin talebi. İkinci talebi de, Söylemezler olayından sonra yapılan soruşturmalarda -ki, onu da, biraz sonra size arz edeceğim-gelişen ve kendisine verilen korumalarla alakalı. Şimdi, yakın korumaya taalluk eden uygulama, 1996 yılının Ocak ayında Sedat Bucak'ın önce kendi talebiyle başlıyor, Ocak ayının 1'inde veya 2'sinde, 1996'nın başında "Bana 1 yakın koruma verin" diyor ve de bunun üzerine arkadaşlar, yakın koruma çalışmalarına başlıyorlar; ancak, aradan kısa bir süre geçiyor; fakat... Pardon, özür diliyorum, bu konuda bir talebi yok, düzeltiyorum. İstihbarat kaynaklarının resmî raporları var. Abdullah Öcalan'ın, Sedat Bucak'ın Öldürülmesine dair örgütüne talimat verdiği hususunda bilgi notları var, yani 1996'nın başındaki notlar bunlar. Bunun üzerine, Koruma Daire Başkanlığına bu bilgiler geliyor, değerlendiriliyor ve de Koruma Daire Başkanlığınca alınan istihbari bilgiler muvacehesinde Sedat Bucak'ın 1 polis memuruyla korunmasına dair, yani 1996'nın başında bu şekilde arkadaşlar değerlendirme yapıyorlar ve süratli bir biçimde de Ankara'ya, Urfa'ya ve saireyse, yani korunması gereken alanlara da resmî yazılar yazılıyor ve bu sırada, bu durumdan Sedat Bucak'ın haberi oluyor. Şu anda elimizde şeyler var, onları da arzu ederseniz takdim edeceğim size. Sedat Bucak, Ankara Koruma Şube Müdürüne telefon açıyor "Ben koruma falan istemiyorum. Beni hedeflendiriyor musunuz" vesaire diyor, yani tutanaklar var ve "bana koruma vermeyin" diyor. Aynı gün bunu konuşuyor, ertesi gün sekreteri, bir bayan tekrar arıyor Ankara Koruma Şube Müdürünü "Sedat Bucak'a ilişkin yakın koruma telebini de istemiyoruz, nereden çıkarıyorsunuz bizim böyle bir talebimiz yok" diyor. Fakat, bütün buna rağmen, arkadaşlar yarın bir şey olur Sedat Bucak'a diye; çünkü, ilgili istihbarat birimlerinden böyle bir talimat yazısı ve bilgilerini almışlar. Dolayısıyla, arkadaşlar, bunun üzerine -ki, iller yürütüyor bunu- zannediyorum Ankara İl Kurulu yakın koruma kararı, 1 polis memuru ile diye, altına da kalemle şerh düşmüşler, böyle bir karar almışlar, dosyaya koymuşlar; ama, Sedat Bucak'a bir koruma tefriki falan yapılmamış, yani birinci hadise bu. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Karar alınmış; ama, gönderilmemiş. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet. Onu da, alma nedeni efendim, arkadaşlar, yarın bir şey olur, mahkemeye çıkmak gerekir, yani böyle bir şey aldınız da, neden korumuyorsunuz diye. Şimdi, bizim, dün, bugün aldığımız birtakım şeyler oldu, hemen korumayı acele alıyorsunuz. Zaten 20.nci madde de, bunu aldığınız andan itibaren koruma kararını bekletmeden derhal vermek mecburiyetiniz var, aksi takdirde sorumlu hale geliyorsunuz, yani yasa da böyle bir sorumluluk getiriyor. Ancak, Sedat Bucak, ilk bahsettiğim 96'nın başında başlayan, şimdi bahsettiğiniz 1 korumayı, talep etmiyor, sadece karar olarak alınıyor; ama, istemediğini beyan ettiği için dosyasında kararla birlikte muhafaza ediliyor. Şimdi, gelelim Sedat Bucak'ın 6 korumasına: Şimdi, 6.ncı ayda biliyorsunuz, o tarihten itibaren özellikle organize suç çetelerine karşı çok ciddi çalışmalara başladık, yani göreve gelişimden sonradır ve şu ana kadar da organize suç şebekeleriyle ilgili olarak da 25'in üzerinde, çok ciddi organize suç şebekesi yakaladık ve çalışmalarımıza da devam ediyoruz. Söylemezler Çetesi kadar önemli Bursa, Sakarya, Bolu ve Kocaeli'nde çok sayıda çek, senet olayına katılan ve birçok insanı öldürerek toprağa gömen, herkesi sindiren, o bölgede astığı astık, kestiği kestik hale gelen Hadi Özcan Çetesi çok önemlidir. Arkasından yine ki, 25 çetenin içerisinde, üzülerek ifade edeyim ki, maalesef bizim meslektaşlarımız da vardır, yani bunların sayılarını şu anda 30 ila 50 arasında bir rakamdır. Bunların bir bölümü halen cezaevindedir, bir bölümü de görev dışıdır. Arkasından yine Adana'da yakaladığımız çok önemli büyük change oto uygulaması; bu olay da büyüktür. Kastamonu'da çok önemli ihale şebekesi, Niğde'de ha keza öyle, yani yurdun muhtelif yerlerinde hakikaten çok önemli organize suç şeyleri yakaladık. Bu arada en son Düzce Kaynaşlı'da, son yılların en büyük elektronik organize suçtur, 49 kişi vardır ve Karayollarının içinde çok sorumlu kişiler vardır ve bizim hesabımıza göre milyarlarca lira, son iki yıl içerisinde, soketler üzerinde yapılan oynamalarla büyük paralar dönmüştür ve bunlar, şu anda tamamı hemen hemen cezaevinde, tutuklandı, 25'in üzerindedir. Yüksekova'da yaptığımız çalışmalar. Şimdi, bu meyanda Söylemezlerle ilgili yakaladıktan sonra alınan ifadelerde Söylemezler, hedeflerinin Sedat Bucak, iki milletvekili olduğunu ve bu milletvekillerini, kendilerini ortadan kaldırmak için büyük gayret sarfettiklerini, dolayısıyla 2 milletvekilini öldürmek için hazırlıklar yaptıklarını... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İkincisi kim? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - İkincisi de, Muş Milletvekili Necmettin Dede. Ve bunları öldürmek için çalışma yaptıklarını, bu anlamda, Sedat Bucak'ın İçel'de bulunan evinin karşısında ev satın aldıklarını ve oraya lav silahları yerleştirdiklerini, Ankara'da bulunan evinin karşısında ev kiraladıklarını, oraya da lav silahlarını yerleştirdiklerini ve evin giriş kısımlarına dinamit yerleştirme planları yaptıklarını. Bu arada, cep telefonlarına, yurt dışından teknik kazandırmak suretiyle, patlayıcı hale... En son biliyorsunuz, İsrail'de yapılan cep telefonun içine ufak bir patlayıcı koymak suretiyle imha çalışması yapılan bir çalışmadır o ve nihayet bunun da yapılmaması halinde, bir helikopter firmasıyla görüşme yaptıklarını ve bu helikopterle Sedat Bucak'ın çok sık sık gittiği Şanlıurfa'daki evinin üzerine gelip, helikopterle torbaları, hazırladıkları dinamitler atmak suretiyle kendisi ve tüm fertleriyle yok etmeyi planladıklarını ve hayatta en büyük ideallerinin de bu olduğunu ifade etmişlerdir, ilk ifadeleri bunlardır. Bunun üzerine, ilk ifadeleri aldığımız ayın 26'sından sonra Genel Müdür Yardımcısı Kâmil Teciroğlu'nun imzasıyla ki, bunlar çok rutin işler, yani Genel Müdürün yaptığı işlerdir, bunlar çok rutindir. Bunların bu ifadelerinin İstanbul'dan gelmesine müteakip ayın, 26.6, hatırladığım kadarıyla, yani şey yaptığınız için, dosyaları aldım, inceledim, Kâmil Teciroğlu'nun imzasıyla Ankara Valiliğine Sedat Bucak'ın çok acele, özellikle Sedat Bucak'ın çok acele korunması için tertiplerin alınması, bu arada Muş ve Şanlıurfa valiliklerine de, olayı belirten resmî yazıyla duyuruyoruz. Aradan bir hafta falan geçiyor, zannediyorum, 7.nci ayın ilk haftası içerisinde, Sayın Sedat Bucak'ın, İçişleri Bakanımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi başlığıyla yazdığı, kendisinin acele korunmasına dair ve de bir isim listesiyle birlikte İçişleri Bakanına verdiği ve de kendisinin korunmasını aşağıdaki polislerle korunması gerektiğine dair bir müracaat yapıyor.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - O tarih kaçtı efendim? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Zannediyorum, 7.nci ayın ilk haftası. Ve de, İçişleri Bakanlığı Özel Kalemi Genel Sekreteri Mülkiye Başmüfettişi bir arkadaşımızın imzasıyla, rutin bir biçimde Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderiliyor ve yine rutin olarak personele giriyor ve bunun üzerine arkadaşlarımız, süratle İstanbul'dan tekrar ifadelerini istetiyorlar. Bu arada terör ve asayiş birimlerince de ön şeyleri hazırlanıyor ve gelen ara raporlarda derhal acele koruma kararının alınması zarureti ortaya çıkıyor. Bu arada, süratli bir biçimde, yönetmeliğin 20.nci maddesi gayet açık, sadece ona değil, biraz sonra arz edeceğim, yani bu şekilde karar alınmadan çok sayıda parlamenterimiz ve devlet büyüğümüz var, yalnız, sadece ona yapılan bir şey değil. İsmen istemeye gelince de; bugün çok sayıda parlamenterimiz ve bakanımız ismen, kayıtlarımızda var. Ve de, zannediyorum, ayın 6.8'de Emniyet Genel Müdür atama onayıyla Ankara Valiliği emrine atanıyorlar. Bakın, Sedat Bucak'ın şeyine değil efendim, Ankara Valiliği emrine bir onayla atanıyorlar; çünkü, bunların bir bölümü İstanbul'da, bir bölümü de zannediyorum İzmir'de görevli olmaları gerekiyor. Ankara Valiliği emrine atanıyor. Ayın 7'sinde Sedat Bucak, Mehmet Ağar'ın adına bu sefer bir mektup yazıyor "Beni öldürmeye mi şey yaptınız, benim can güvenliğimi koruyun..." Onayın alındığından haberi yok. Adına yazdığı bir dilekçe, onunla tekrar yine İçişleri Bakanlığından bize, personele doğruca gitmiş ve biz, ayın 6'sında bu görevlendirmeleri yapmışız ve süratli olarak da Ankara'dan ilk kararın alınması ve hemen arkasından da Bakanlığın Özel Komisyon kararının alınması konusunda belirli periyotlar içerisinde işlemleri yapılmış. Bu arada Ankara Valiliği de, bu arkadaşların atamasını, bütün korumalarda biliyorsunuz, atama şeyi tamamen il valiliklerine ait. Bunları önce Ankara'ya almışız, Ankara Valiliği de, Ankara Emniyet Müdürü Ramazan'a teklif etmiş ve Ankara Valisi Şahinoğlu da, bu hizmette görevlendirilmesi konusunda onayını vermiş. Şimdi, bizde koruma altında tutulan 1028 kişi var, 1028 kişi korunuyor ve bu 1028 kişi içerisinde koruma görevi verdiklerimizin hemen hemen tamamı Emniyet Genel Müdürlüğünden koruma uygulaması başladığı tarihten itibaren hep isimle şey yapılmış. Çünkü, belki de, bu psikolojik de bir olay, yani kendisine yakın birisinin koruma şeyiyle de doğru olabilir; ama, yapılır mı, yapılmaz mı tartışılabilir; ama, bütün teamül koruma hizmetlerinin başlangıcından itibaren böyle olmuş. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, kendi istedikleri polisin ismini veriyorlar? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet efendim. Yani, şu anda bakanlarımızın büyük bir çoğunluğu, Başbakanımız dahil, şu anda parlamenterlerimizden de var çok sayıda, yani ismen veren.. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne kadar özel harekatçı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, onu da arz edeceğim efendim. Bu arada, sadece özel harekatçı, mevzuatta hüküm var, sayılan hizmetlerde görevlendirilir; amacı, zaruret doğarsa, atamaya yetkili amir, yani Emniyet Genel Müdürünün marifetiyle de, diğer işlerde de görevlendirilebilir diyor ve de, ben, bütün dosyaları da inceledim, özel harekatın kurulduğu tarihten itibaren, yani Özel Harekatın Şube Müdürlüğü olarak kurulduğu tarih takriben 1984 yılları falandır. O tarihten sonra şu ana kadar 40'a yakın özel harekat görevlisi, ilgililerin emrinde bulunuyor. Bugün, Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısının emrinde 20'ye yakın özel harekat görevlisi var, bugün bazı parlamenterlerimizin emrinde var, şu anda bazı bakanlarımız, bazı parti genel başkanlarının emrinde var, yani bu, böyle özel bir muamele olmadığını sizlere arz etmek istiyorum. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Emrinde değil de, koruma hizmetinde çalışıyor. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet efendim. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Özel bir izin alınıyor... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, aynı anlattığım şeyler, yani bizim Emniyet Genel Müdürlüğünün koruma görevlendirmesi diye bir şeyi yok. Biz, Emniyet Genel Müdürü Koruma Daire Başkanlığı, yapılan yazışmaları illere gönderiyor, bütün görevliler, o il valiliği tarafından atanıyor, yani biz alıp da, falana filanı ver, falan değil, bu talepleri alıyoruz, ilgili valiliklerine gönderiyoruz. Şimdi, biraz önce arz ettiğim gibi, ilgili valiliği de, bizzat kendisi şey yapıyor. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani Sayın Genel Müdürüm, Sedat Bucak'ın 6 koruması kendi talebi, ismen talebi üzerine, yani Genel Müdürlüğün bir tasarrufu yok. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim, hayır ve buna benzer de birçok işlem yapıldığını da arz etmek istiyorum. 
BAŞKAN - Onu anladık Sayın Genel Müdürüm. Şu var: Bu 3 özel harekat polisinin, Ömer Lütfi Topal cinayetine karıştıkları iddia ediliyor, zaten ağırlık da burada odaklanmakta. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Nasıl efendim, anlayamadım. 
BAŞKAN - Bu 3 özel tim görevlisi, malum Ayhan falan, bunların, Ömer Lütfi Topal cinayetine karıştıkları iddia edilmekte. Bunlar tabiî alınmış, İstanbul'da ifadeleri alınmadan 29 saat veya 36 saat, orada bir ihtilaf da var, gözaltında bulundurulmuşlar. Ondan sonra buradan giden bir emirle, yine Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin'in bizzat gitmesiyle hatta Halil Tuğ, sizin yardımcınız da gitmiş filan buraya getirilmiş, buradan ifadeleri alınmış, tekrar bırakılmış. Şimdi, bizim öğrenmek istediğimiz; bu nasıl oldu; bir. İkincisi, gerek İstanbul'da veya burada ifade, bunların sorgulanmaları sırasında herhangi bir videoya, kasete alındığı söyleniyor, böyle bir şey oldu mu? Bu, inkâr da ediliyor; ama, Ayhan zannedersem "alındı" diyor ısrarla. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Nerede alınmış efendim? 
BAŞKAN - Yani, burada değil de bir yerde alınmış, İstanbul'da veya burada, onu tabiî biz de tespit edemedik; ama, Sayın İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul'dan gelen diğer dinlediğimiz kişiler, böyle bir şeyin olmadığını söylüyorlar. Zaten ortada kaset, bant falan da yok; ama, o da ısrarla söylüyor, kamuoyu da, böyle bir şeyin varlığına inanıyor; çünkü, böyle yansıtıldı. Bu konular nedir, biraz daha kapsamlı bilgi verirseniz. Mesela yüzleştirme yapılmamış orada, niye yapılmadı veya burada. Hadi orada yapılmadı; ama, buraya onlar celbedilmiş, niye celbedilmiş; ciddi bir araştırma ve inceleme yapmak için celbedilmiş; ama, burada da o yüzleştirme; çünkü, 2 şahit var orada olayı gören. Gece vakti; ama, birisi "2 kişiyi gördüm. Uzun boylu orta boylu, şu evsafta, kaçıyorlardı. Birisinin elinde cep telefonu vardı, 3 kişiydi, kaçarken gördüm" diyor. Bunlar, eğer ciddi, İstanbul'daki soruşturmaya güvenilmediyse ve de buraya celbedildiyse ki, edildi. Burada ciddi bir soruşturma yapılması gerekmez miydi, bunların yüzleştirilmesi gerekmez miydi, bu konuda ne diyorsunuz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, polisi, müsaade ederseniz önce bir tarif etmek gerekir. Polisimizin görevlerine baktığımız da, yani 3201 sayılı gerek Emniyet Teşkilatı Kuruluş Yasasında gerekse 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasına baktığınız da, genel itibariyle polisin görevi, suçların önlenmesi, suçların caydırılması, suç ve suçluların yakalanması ve adliyeye tevdi edilmesi gibi çok geleneksel birtakım görevleri var. Şimdi, burada, Türkiye'de idarî polis, adlî polis ayrımı olmadığı için Türk polisi, her iki görevi de yapıyor. Ancak, idarî ve adlî polis ayrımı nerede, nasıl doğuyor, yani burada belki hukuksal bir tarif yapmak gerekiyor ve polisin elbette idarî görevleriyle ilgili hukuki durumu farklı, adlî görevleriyle alakalı hukuki durumu farklı, yani adlî görevle ilgili tüm görevlerini cumhuriyet savcısına gıyabeten yapıyor, yani genel olarak Türk polisinin görevi bu. Şimdi, Emniyet Genel Müdürlüğünün bu hizmetler içerisinde hiçbir yeri yok. Emniyet Genel Müdürlüğü, tamamen güvenlik hizmetlerini merkezî seviyede gören ve bir bakıma da lojistik manada, lojistik destek görevlerini yapan bir mekanizmada, yani Emniyet Genel Müdürlüğünün adlî görevlere münhasır bir görevi bulunmamaktadır. Ben, Emniyet Genel Müdürlüğünün görevini, genel itibariyle, teşkilatımızın tüm özlük hareketleri, bunun ötesinde araç, gereç vesaire, personel hareketleri, psikolojik motivasyonunun sağlanması, güvenlik projelerinin çok üst seviyede hazırlanması ve meselelerin takibi gibi. Aksi takdirde Emniyet Genel Müdürlüğünün belli olaylarda, hadi gönderin, biz bunları sorgulayalım, onu yapalım, bunu yapalım gibi buna taalluk eden bir görevi bulunmamaktadır; genel durum budur. Şimdi, ne yapıyor, nedir; bütün olaylarda olduğu gibi, bu bahsettiğiniz Lütfi Topal cinayeti hadisesinde de, Emniyet Genel Müdürlüğüne, bütün illerde olay vukuatları geldiği gibi, filan gün filan saatte İstanbul'un falan mevkisinde Ömer Lütfi Topal adlı kişinin öldürüldüğü ve olay mahallinde 2 Kaleş silahın ve zannederiyorum, üç veya dört merminin bulunduğuna dair normal bir vukuat şeyi geliyor, bütün vilayetlerden olaylarda olduğu gibi. Fakat, bu olayla münhasıran ifade etmek isterim. Aradan takriben bir ay kadar geçtikten sonra basında ki, bu arada, yani bu olayların devamında biraz önce arz ettiğim organize suçlarla ilgili olarak çok sayıda da, biz, polisleri muhtelif yerlerde yakalanıyor, sorgulanıyor, tutuklanıyor büyük dikkat gösteriyorum hadiseye. Bu olayda da, aradan bir ay sonra, gazetelerde, Topal'ın cinayetinde polis sırrı mırrı gibi çok ilginç başlıklar, özellikle Milliyet ve Hürriyet Gazetesinde başlıklar atıldı. Bunun üzerine 3 özel harekat görevlisi ve 2 sivil vatandaşın Topal cinayetiyle iltisaklı olabileceğinden bahisle gözaltına alındıklarına dair gazetelerde birtakım haberler şey yaptı. Biz, bunları da, bu gazete haberlerini de ele almak suretiyle ve bu olaydan da haberini aldıktan sonra İstanbul Emniyet Müdürüne derhal yazıyla Ömer Lütfi Topal'la ilgili bu polislerin ve 2 sivil vatandaşın gözetim altına alındığı, nedir konu, basına da intikal eden haliyle nedir diye, İstanbul'a hemen sorduk. İstanbul Emniyet Müdürlüğünden önce, yanlış hatırlamıyorsam, Bilgi arkadaşımızın, Bilgi Ünal arkadaşımızın ve sonrada Bahçekapılı arkadaşımızın kendi imzalarıyla Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilen yazıda, Topal cinayetiyle ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü santraline bir ihbarın geldiğini, bu ihbar üzerine 3 polisin ve 2 sivil vatandaşın İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından alındığı, konunun incelendiğini ve ancak olayla hiçbir irtibatının olmadığı anlaşılmakla diye böyle bir şey, yani, herhangi bir işlem yapılmamıştır ve sonucunu da şöyle bağlamış: İhbarın asılsız olduğu anlaşılmıştır, yani yazının meali budur. Tabiî aradan bir ay veya birbuçuk ay geçtikten sonra, bir gün bu Susurluk olayıyla birlikte, bildiğiniz gibi, Sayın Mesut Yılmaz'ın birtakım iddiaları bir sabah gazetelerde çıktı ve bunların Ankara'dan gelen Emniyet Genel Müdürlüğünden alındığı vesaire gibi birtakım şeyler çıkınca, süratli olarak özel harekattan teslim alındığı ifade edildi ve de ben, derhal Özel Harekât Daire Başkanını çağırdım; böyle bir olayın vuku bulup bulmadığını sordum. "Evet efendim, ben İstanbul'a gittim ve İstanbul'dan bu arkadaşlarımızı, bizim kadromuzun personeli olması nedeniyle bunları İstanbul'da Çamlıca turnikelerinde teslim aldım, getirdim. Zaten suçsuzdular ve de bıraktık" dedi. Peki, bana niye haber vermediniz diye sordum. "Efendim, o gün bana önce genel müdür yardımcısı, arkasından da Sayın İçişleri Bakanımızın böyle bir talimatı oldu. Sizi aradım, ancak yerinizde bulamadım sizi, onun için size haber verme imkânımız olmadı. Esasen olay da önemli bir olay değil, suç da olmadığı için, size bir daha bu konuyu arz etmedim" dedi. Tabiî, biz, bu şeyler üzerine çok süratli olarak hemen bir grup müfettiş görevlendirdim ve derhal ifadesini aldılar İbrahim Şahin'in. İbrahim Şahin, ifadesinde de bunları belirtti ve bu arada DGM savcılıklarından da bu konuyla alakalı yazışmalar da başlamıştı. Arkasından Halil Tuğ'a yine aynı şekilde müfettişlere ikinci bir soruşturma açtım. Halil Tuğ da, yine aynı mealde, kendisine Sayın Bakanın talimat verdiğini ve bu talimatını sadece Şahin'e ilettiğini ifade etti ve bu olaydan başka herhangi bilgi ve görgüsünün olmadığını ifade etti ve bu arada müfettiş soruşturmaları da devam etti. Ancak, tabiî, bir süre sonra Kemal Yazıcıoğlu'nun buraya verdiği beyanda, ki, sonradan basında da gördüm. Kemal Yazıcıoğlu "Halil Tuğ İstanbul'a geldi ve benimle görüştü" diyor, yani bakanın bana şeyini iletti falan. Şimdi, tabiî Halil Tuğ'un beyanıyla bu şey arasında bir tezat olduğu, şimdi tekrar bu beyanı aldıktan sonra ikinci bir grup müfettiş şimdi, ikinci bir soruşturmaya, arkadaşımız hakkında başladılar. Olayın özeti budur efendim. 
BAŞKAN - Yani, sizin o sorgulamadan herhangi bir bilginiz yok... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, bizim yasalarımız gayet belli. Bizim Emniyet Genel Müdürlüğünde ben, Emniyet Genel Müdürü olarak iller sadece benden şunu isteyebilirler: Efendim, böyle böyle bir olay var. Biz, çözemiyoruz, uzman gönderir misiniz derler. Silah uzmanı mı isterler, sorgulama uzmanı mı isterler; bizde her birimde uzman arkadaşlarımız var. Onun dışında, Emniyet Genel Müdürlüğünün suçları falan getir, kal... Bakınız, göreve geldikten sonra yaptığım çalışmalarla ilgili zatı âlinize bir şey takdim edersem, orada çok sayıda polisi görevden uzaklaştırdım, cezaevine gittiği varit. Bir tane ilden, eğer böyle bir uygulamamız olsaydı, bu söylediğim 50'ye yakın şeyi, böyle bir niyetimiz, örtme niyetimiz olsaydı, bunların hepsini şeye çağırmam lazımdı. Ben, irade itibariyle şunu söylüyorum. Bu teşkilatta hakikaten 165 bin insanız efendim ve bu Teşkilatı, ben, daha yakından tanıyorum şimdi, Valiliğimde, Kaymakamlığımda da gördüm; ama, bunların içine girmeden, Polisimizin içine girmeden polisi tanımak mümkün olmuyor; Mükemmel bir Teşkilat ve Türk kamu yönetimini bütün pencerelerinden gören bir kişi olarak, Türk kamu yapılanması içerisinde en kaliteli teşkilatlardan bir tanesi Türk Polis Teşkilatıdır ve de kendi içinde süratli bir biçimde yenileme arzusunu taşıyan nadir teşkilatlardan bir tanesidir ve de hiçbir şeyini saklamamış. Bakın, 1994 ve 1996 yılları arasında, Emniyet Teşkilatından yolsuzluğa katılıp da Teşkilattan kesin ihraç edilen, takriben, 400'e yakın insan vardır. Ben, göreve geldikten sonra, -ki, yedibuçuk aydan beri Emniyet Genel Müdürlüğü yapıyorum- yedibuçuk ayda, takriben, 500'ün üzerinde kişi hakkında meslekten ihraç talebiyle soruşturma açtım, herhalde, zannediyorum, 105 veya 110 kişinin meslekle tamamen ilişkilerini kestim. Ben, açıklıkla davrandığım sürece ve bu sorumluluğunu bilmeyen, elbisesinin ağırlığını bilmeyen, yaptığı işin bilincinde olmayan arkadaşlarımızı; yani, kamusal gücünü kötüye kullanan hiç kimsenin bu Teşkilatta barınmaması gerektiğini düşünüyorum ve de Türk polisi, iradesi açık, yakalayıp kulağından atıyoruz ve bunların sayısı çok fazla da değil efendim. 
BAŞKAN - Bir de, şöyle bir iddia var: "Her güvenlik kuruluşunun, Genelkurmayın, Jandarmanın ve Emniyetin, tabiî, bunların şeyinde MİT var, istihbarat teşkilatları var; fakat, bu istihbarat teşkilatları bir yerde de aralarında bir rekabet var, hatta çatışma var, kopukluk var" deniliyor. Siz, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Onu öğrenmek istiyorum. Yani, doğru mu bu söylenen söz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, Emniyet Genel Müdürlüğünün istihbarat yapılanmasından kısaca bilgi arz edeyim üyelerimize ve zatıâlinize. Ondan sonra, bu konu hakkındaki düşüncelerimi de çok açıklıkla paylaşmak istiyorum; çünkü, hem olaydan rahatsız oluyorum ve hem de, bunun açıkça tartışılması gerektiğine inanıyorum. Şimdi, Emniyet Genel Müdürlüğü, bir kere, bir teşkilat olarak istihbarat yapabilmeniz için, yapacağınız istihbaratın bir hukukî zemininin olması gerekir. Emniyet Teşkilatının Kuruluş Yasası 3201 sayılı Yasada ve özellikle, 2559 sayılı Polis Vazife Salahiyet Yasasında Türk polisinin asayiş olaylarına ilişkin istihbarat yapabileceğine dair gayet net, bize istihbarat görevi veren hükümler var. Yani, bizim istihbarat yapmamızın zemini var ve de 1937'den itibaren -1937 tarihlidir bizim yasamız- 1951 yılına kadar Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde önemli işler şubesi gibi falan gitmiş, ondan sonra da istihbarat bölümü, istihbarat şube müdürlüğü gibi, 1951'den itibaren, takriben 1970'e kadar bu şekilde gitmiş ve 1970'li yıllardan sonra da, istihbarat tabiî büyümüş, gelişmiş ve özellikle personel itibariyle de yayılmış, 1970'li yıllardan sonra da, Emniyet Genel Müdürlüğünde İstihbarat Daire Başkanlığı oluşmuş ve bu Daire Başkanlığı, hem Genel Müdürlük bünyesinde müstakil 25 daire başkanlığı gibi oluşmuş; ama, bir özelliği var, istihbarat doğrudan Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bir birim. Yani, Teşkilatımızın içerisindeki görünümü bu. Ve 1970'li yıllardan sonra, Daire Başkanlığı seviyesine geldikten sonra biliyorsunuz, o tarihler 1968'li, 1969'lu yıllar Türkiye'de, özellikle kültür, kimlik arayışlarının, işte dernek faaliyetlerinin falan, özellikle, üniversitelerde derneklerin öncülük yaptığı birtakım hareketlerle başlıyor ve giden yıllarda, sonra silahlar kullanılıyor ve nihayet, terör dediğimiz, özellikle 1980'li yıllardan sonra farklı bir boyut kazanıyor. O tarihte, özellikle, Türkiye toplumuna, Türk insanının içerisine terör olgusunun girmesi ve terörün tespitinden sonra, özellikle tek istihbaratı yapan, genel yapılanması itibariyle, Millî İstihbarat Teşkilatı ve 1980'li yıllardan sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat çalışmalarına; yani, asayiş istihbaratı çalışmalarına, özellikle terör uyuşturucu ve organize suçlarda istihbarat çalışmalarına başlıyor ve 1993 yılına gelindiği zaman, hemen hemen bugünkü kadromuz, takriben 3 bin civarındadır. Yani, hemen hemen bütün illerde istihbarat birimlerimiz var. Bu arada, bütün teşkilatların yaptığı gibi yaygın bir istihbarat çalışması yapıyoruz. Ve o tarihten sonra, 1991'li yıllardan sonra ki, o tarihe kadar kim hakkında yapacaksanız istihbaratınızı, mahkemeye gidiyorsunuz, kararınızı alıyorsunuz, ondan sonra, polis eline çantasını alıyor, PTT'ye gidiyor, kararınızı veriyorsunuz, PTT'nin başında ses cihazlarıyla dinleme yapıyorsunuz vesaire. Ancak, bu arada, bütün dünyada olduğu gibi, asayiş hizmetlerinde -Millî İstihbaratın yaptığı istihbarattan farklı, onu arz edeceğim şimdi- buna yönelik, yani, terör, organize suçlar ve uyuşturucu konusunda teknik yapılanma zarureti hasıl oluyor. Yani, böyle çantayla, artık, vesaireden ziyade ve o tarihler, zannediyorum 1993 veya 1994'te -özellikle, bunu yapmak için çok büyük para harcanması gerekiyor. Yani, DPT'den geçireceksiniz ve bunun yasal dayanağını da takdim edeceksiniz; yani, ödenek kullanabilmenizin zemini bu- mahkemeye başvuruluyor, teknik yapılanmanın olup olmayacağı konusunda bir karar talebinde bulunuluyor Emniyet Genel Müdürlüğü, zannediyorum, DGM'den böyle bir karar alınıyor; yani, dinlemeye taalluk eden değil, sadece teknik yapılanmaya taalluk eden bir karar; Anayasaya aykırı olup olmadığı teknik cihazlaşma bakımından bir çalışma yapılıp yapılamayacağı konusu şey yapılıyor ve de mahkeme, Anayasaya aykırı olmadığına dair bir karar çıkarıyor ve o karara dayalı olarak da, 1993 yılından sonra Emniyet Genel Müdürlüğünde cihazların modernizasyonu ve bu arada, bu cihaz modernizasyonundan sonra, genel itibariyle biraz önce arz ettiğim, terör, uyuşturucu ve organize suçlarla ilgili kimlere dinleme yapılacaksa veya takip altında tutulacaksa, ilgili mahkemelere başvurmak suretiyle -ki, binlerce karar var; yani, şu anda böyle muhtelif alınmış- mahkeme, sınırını belirlemek, süresini de belirlemek suretiyle izinler vermeye başlamış. Bu izni arkadaşlar alıyor, PTT idaresine resmî mahkeme kararını veriyor, o kadar süre içerisinde teknik olarak bu dinleme yapılabiliyor. Şu anda, yanlış hatırlamıyorsam, terör ve uyuşturucu olgusu içerisinde mahkeme kararlarına dayalı olarak muhtemelen bir 200 civarında kişinin mahkeme kararlarına dayalı olarak terör ve uyuşturucu niteliği olan bu hususun mahkeme kararlarına dayandırıldığı bir çalışma yapılıyor. Şimdi, peki bu konu arasında bir uyumsuzluk var mı; efendim, Türkiye'de istihbaratın patronu Millî İstihbarat Teşkilatıdır. Bunda hiçbir tereddüt yok ve de Millî Îstihbarat Teşkilatı devlet istihbaratı yapıyor; yani, içte ve dışta devlet istihbaratı yapıyor ve bana göre, istihbaratın asıl gücüdür ve de fevkalade de iyi çalışmaktadır. Bizim yaptığımız istihbarat bütün dünya polislerinde olduğu gibi, sadece asayiş istihbaratıdır, son derece sınırlı bir istihbarattır. Bizim, bugün teröre dayalı yapmış olduğumuz operasyonlar -ki, özellikle son birkaç yıldan beri PKK'ya yönelik yaptığımız istihbaratlarda genellikle bütün nokta operasyonlarımızın hemen tamamı MİT tarafından verilen bilgilere dayalıdır. Dolayısıyla, biraz önce zatıâlinizin sorduğu istihbarat kuruluşları arasında neden böyle bir şey oluyor; ben hemen ifade edeyim ki, son derece farklıdır. Bugün, Genelkurmay stratejik istihbarat yapar, dünyanın her yerinde askerî istihbarattır. O kendi bünyesinde şeylerini yapıyor; yani, işte, muhatap ülkelerin askerî yapılanması nedir ne değildir... 
BAŞKAN - Öğrenmek istediğim; yani, çatışma var mı yok mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, bizim, ne Milli İstihbaratla ne bir başkasıyla hiçbir şeyimiz yok; çünkü, neden yok; Millî İstihbarat Teşkilatının bir operasyon şeyi yok; Millî Îstihbarat Teşkilatı bilgileri, istihbaratları toplar, mutfağında hazırlar, mutfağından servis yapar, kime ne ihtiyacı varsa, oraya bu bilgileri verir. 
BAŞKAN - Siz de zaman zaman faydalanıyorsunuz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, zaman zaman olur mu... Genelkurmaya da verebilir, bize de verebilir. Dolayısıyla, biz de, bu arada aldığımız istihbaratları çok süratli olarak, aynı şekilde, biz de mutfağımızda oluşturduğumuz, bizim dışımızda var ise, eğer yarayabilecek, ilgili yerlerine... Bizim, mesela, Millî İstihbaratla günlük bilgi akışımız var. Kesinlikle böyle bir problem yok. Genelkurmayın yaptığı... Zaman zaman biz Genelkurmaya da bilgi akışı sağlarız. Yani, kuruluşlar arasında bu bilgi akışı sağlanır. Peki, kim koordine ediyor derseniz; yani, dünyanın hiçbir yerinde istihbaratı alıp da bir masada toplayıp da, böyle bir şey yok. Bakın, şimdi, Maliye Bakanlığı bir istihbarat bir teşkilatı kurmaya hazırlanıyor, dünyanın her yerinde var.. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Vergi istihbaratı... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette, tabiî efendim. Kim neyi toplayacaksa, o manada belki bir tertip alabiliyor. Bu bakımdan, mesela, her ay toplanan Millî Güvenlik Kurulunda, -ki, ben de katılıyorum, asayiş konularıyla ilgili her ay bilgi arz ediyorum- orada fevkalade mükemmel, en üst seviyede bir istihbarat değerlendirmesi ve koordinasyonu sağlanmış oluyor. Dolayısıyla, bizim, ne Millî İstihbaratla ne Jandarma Genel Komutanlığıyla ve ne de Genelkurmay Başkanlığıyla böyle bir şeyimiz yoktur efendim. Onlarla ferdî ilişkilerimiz de son derece şeydir. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Temel prensipler itibariyle böyle bir şey yok, kademede de yok; fakat, bilgi kaynağına ulaşma açısından veya başka birtakım sebeplerle, acaba alt seviyede veya orta seviyede böyle birtakım çatışmaların vaki bulunduğunu, olduğunu biliyor musunuz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, efendim, benim bu konuda hiçbir tespitim olmadı. 
BAŞKAN - Sayın Genel Müdürüm, şöyle bir şey var: "Devlet, güvenlik güçleri veya istihbarat örgütleri, Abdullah Çatlı gibi bazı böyle birtakım karanlık kişileri kullanıyor" deniyor, hatta, daha da başka şeyler söyleniyor "uyuşturucu ticareti de, yine, güvenlik güçlerinin himayesinde yapılıyor" deniyor. Bu doğru mu, böyle bir şey az da olsa; tabiî, devleti veya bütün güvenlik güçlerini böyle görmek -sizin başlangıçta da söylediğiniz gibi- doğru değil, böyle görmüyoruz. Güvenlik güçlerimiz gerçekten, çok önemli görevler ifa ediyor, 165 bin kişilik büyük bir güç. Az da olsa kullanılmış mı bazı zamanlarda? Çünkü, ifadelerini aldığımız bazıları böyle bir şeyin olduğundan bahsettiler. "Bizim görevimiz insanı yakalamak değil; yani, suç işleyen İnterpol tarafından aransa dahi, bunları yakalamak bizim görevimiz değil, Emniyetin görevi; biz bunları kullanırız" dediler. Siz bu konularda ne düşünüyorsunuz, daha doğrusu ne biliyorsunuz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, şimdi, Türk polisinin görevleri yasada; yani, kendisine görev veren anayasasında; yani, 2559 sayılı Yasada sayılır ve de ayrıca, polise, sadece o yasa değil, dört yüze yakın kanunda ve o kadar, yine, dört yüze yaklaşan yönetmelikte bir sürü görevler verilmiş ve polisin bu yasalarda sayılan görevleri dışında bir görevi yok. Bir başka konuyu da ifade etmem gerekirse, biraz önce de zatıâlinize ve saygıdeğer Kurul üyelerine de arz ettim. Bizim, istihbarat; yani, bu manada bilgi alma konusunda, şu anda 3200'ün üzerinde personelimiz var. Bu arada, bir sürü de yabancı istihbarat elemanı; yani, dışarıdan şey vererek kullandığımız, bilgi getirene verdiğimiz şeylerimiz, bütün dünyanın kullandığı... Ama, bizim kadrolarımızda böyle bir şey şu anda yoktur ve polisin dışarıdan adam kullanmasına da gerek bulunmamaktadır. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Müdürüm, sizin döneminizde 110 kişi ihraç edildi veya cezalandırıldı. Bunların suçları genelde nedir acaba? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, bunların suçları, bunların içerisinde biraz önce... 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bahsedilen soruyla alakalı olanlar var mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette, tabiî, efendim. Bunların içerisinde, mesela, Yüksekova'da, yine bir grubun içerisinden polislerimiz çıktı. Yine, geldikten sonra, bir grubun içerisinde, Ankara'da, yine, Ankara, İçel ve Hakkari bağlantısı olan, yine polislerimizin içinde bulunduğu uyuşturucu grubu çıktı; yani, bunların içerisinde bunlar var, başka suç türleri içerisine giren var ve hatta, bunların içerisinde, açık söyleyeyim ki, meskûn mahalde silah atanlar insanlar bile var. Ben, silahına sahip çıkması gereken kişilerin başında polisler olduğuna inanıyorum; yani, herkes meskûn mahalde bunu yapabilir; ama, bizler olmaması gerekir. Bunları dahi meslekten ihraç etmişimdir. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Örgüt içerisinde olanların oranını verebilir misiniz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hangi örgüt efendim? 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Herhangi bir örgüt yani veya çete. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, organize suç şebekeleri içerisinde münferit bir iki polis arkadaşımız şu veya bu yolla, mesela, Söylemezler olayında beşe yakın arkadaşımız vardır biliyorsunuz, Genel Müdürlüğümüz de bile, bilgi işlemde, arkadaş tespit ettik, yani önbilgiler alan. 
BAŞKAN - Sayın Genel Müdürüm, özel tim, biliyorsunuz 1993'te şey olarak kuruldu ve çok büyük işler de yaptı, halen de yapıyordur, bunlara inanıyoruz; fakat, önemli zattan aldığımız bilgilere göre, özellikle 1993'ün sonu, yani, biz, buna 1994 başından itibaren diyelim, iç siyasette kullanıldı deniliyor. Bu konularda bir bilginiz var mı? Bize ne tür bir bilgi verebilirsiniz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, Türkiye, terör olayına tespit yapma ve terörü tarif etmede, açık söylemek lazım ki, çok çabuk hareket edememiştir. Yani, bugün bile terör kavramını tam net olarak tespit ettiğimizi ve muhataplarımızla terörü konuşmada ortak bir dil kullandığımızı söyleyemem; ama, kabul etmek gerekir ki, her şeye rağmen, artık, Türkiye'de bir terör vardır ve bu terörün bütün dünyada; yani, Yunanistan'da yıllar önce çıkan, terör olaylarında yapılan gibi, (IRA) İngiltere, İrlanda'da olduğu gibi ve İspanya'da olduğu gibi, bütün terörle karşılaşan ülkelerin olduğu gibi, özel suç türü olması nedeniyle, özel birtakım birimlerle mücadele edilmesi zarureti vardır. Dünyanın hiçbir yerinde terörü... 
BAŞKAN - Ona inanıyoruz... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ve bakınız, 1983'te önce Asayiş Dairesi bünyesinde bir şube müdürlüğü kuruluyor. Halbuki, o tarihlerde, terör en üst noktalara ulaştığı dönemler. Aradan bir yıl geçiyor, bu sefer, Asayişten alınıyor, terörün bünyesine bağlanıyor; yani, o dönemde, yine şube müdürü olarak bağlanıyor... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Genel Müdürlüğün bünyesine bağlanıyor... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır. O tarihlerde Genel Müdürlükteki Asayiş Daire Başkanlığı, bir şube müdürlüğü. Bir sene sonra o daireden alınıyor, bu sefer, Terör Daire Başkanlığında gene bir şube müdürü oluyor; fakat, 1990'lı yıllara gelindiğinde olay, daha net olarak ortaya çıkıyor ve 1993 yılında, Özel Harekât Daire Başkanlığı müstakil bir daire başkanlığı haline geliyor ve kendisi hakkında özel bir çalışma yönetmeliği hazırlanıyor. Bu yönetmelik, biraz önce arz ettiğim bütün ülkelerdeki terörle mücadelede görev alan özel harekât birimlerinin, üç aşağı beş yukarı, seçme ve seçilmeleri, yetiştirilmeleri, görev içi ilişkilerini düzenleyen metinlerdir; yani, oralardan yararlanılmış. 1993'te Özel Harekât Daire Başkanlığı kurulduktan sonra, hemen arkasından bir başka şey daha yapılmış, 22 polis okulumuzdan bir tanesi Balıkesir'deki Polis Okulumuz, Özel Harekât Polis Okulu haline getirilmiş ve de kendi kaynağından, polisin kendi öz kaynağından, yönetmelikte nitelikleri belirlenen kişilerden başlamak üzere, işte, boyu bosu şu kadar olacak, psikolojik yapısı şu olacak, atış kabiliyeti, cesareti vesairesi, seçerek almışlar ve bunlar seçildikten sonra, Balıkesir Okuluna gönderilmiş, orada dörder aylık özel harekât eğitimine tabi tutulmuş ve bu arkadaşlarımız, ikinci bölge dediğimiz; yani, terörle mücadele alanlarına gönderilmiş. Şimdi, Türkiye'de, bugünkü sayı itibariyle, gerek olağanüstü hal bölgesinde gerekse batı bölgelerimizde, 50 ilde, özel harekât birimimiz var ve de bunların sayısı takriben 6 700 civarındadır efendim. Şimdi, bunların tabiî, diğer kadro mensuplarımızdan, gerçekten, farklılığının olduğunu söylemem gerekir; çünkü, terörle mücadele hiçbir şeye benzemiyor. Yani, bu Keçiören Karakolunda masa başında nöbet tutmayla, Şırnak'daki, her akşam jandarmayla beraber pusu yerine çıkma veya çatışma şartlarından çok daha farklı ve de, geldiğimden beri adım adım geziyorum, kırka yakın vilayet gezdim, arkadaşlarımla, gittim, pusularında konuştum, çalışma yerlerinde konuştum, büyük bir çoğunluğu, ailelerin, şehrin dışında, birbuçuk iki kilometre dışındaki lojmanlarda -ki, büyük bir çoğunluğu lojmanlardan yararlanamamış ve bunlar otuz günlük çalışma sürelerinde, mutlaka ve mutlaka ilk onbeş günü Jandarma veya bağlı bulundukları ki, şimdi askerle beraber özellikle çalışıyorlar, onlarla beraber operasyona çıkıyorlar, geriye döndükleri on gün de, genel itibariyle, şehrin kenarlarındaki pusu yerlerinde nöbette kalıyorlar ve de şunu da gördüm, aileleri balkonlarda çocuklarıyla beraber, hanımlarıyla da görüştüm, bütün işim diyor, kocamı balkondan dağdan gelişini beklemek, on dakikada bir hanımlara açıp, acaba dönüyorlar mı dönmüyorlar mı... Gerçekten çok zor şartlar. Ve sonuç itibariyle kabul etmek gerekir ki, bu zor şartlar, kelleyi koltuğa alma şartı, oraya çok iyi psikolojilerle gönderdiğiniz insanların belki bir bölümünde psikolojik problemler de yapabilir ve bunu da nitekim, evvelki hafta, elli ilin şube müdürlerini çağırdığımda, kendi içlerinde de birtakım problemlerini bana onlar da ifade ettiler ve şimdi, burada ifade etmem gerekiyor ki, göreve geldikten sonra natamam bulduğum Balıkesir'in Ayvalık İlçesi Vakıf mevkiinde, Türkiye'nin, belki dünyanın en büyük binalarından bir tanesi olan yapımızı bitirdik -ben takriben yedi aydır Polis Vakfından da çok para verdim oraya- ve orayı bir rehabilitasyon merkezi haline dönüştüreceğim ve açık söylemek lazım, özellikle, uzun yıllar, terörle mücadele için ömrünü dağlarda geçiren insanların, batı bölgelerine gelişlerinde, çoluk çocuklarıyla birlikte ciddî bir uyum problemlerinin olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Eğer, bunları konuşmazsak, hepimiz yanlışa düşeriz ve sadece onlar değil, şu anda, özel harekâtın içesinde yeni gidip de daha ikinci gün kolunu bacağını kaybeden yirmi yirmi iki yaşında çocuklarımız var. Bunların da, düşünün, yirmi yaşında kolunu bacağını kaybetmiş bir insanın günlük hayata, sosyal hayata intibakı da çok zordur. Dolayısıyla, muhtemelen ki, çok sayıda personel alımı yaptım, psikolog alımları yaptım ve Sağlık Bakanlığıyla şimdi görüşüyorum, doktor atamalarını bu hafta bitireceğim, -düzeltiyorum- şubat ayının son haftasında veya mart ayının başında Balıkesir'deki rehabilitasyon merkezine -144 odalı, 4 blok halinde- çocuklarımızı tatil, dinlenme amacıyla oraya getirip, onları rehabilitasyon programları içerisine sokacak, Sağlık Bakanlığıyla da görüşmelerimi sürdürüyorum; bunun en doğru yol olduğunu düşünüyorum. Nitekim, doğuda görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız, özellikle batıya geldikten sonra büyük bir boşluğa düşüyorlar, ciddî bir boşluğa düşüyorlar ve bu kadar yoğun bir faaliyetten sonra batıda ki, bunlar genellikle terör faaliyetleri içerisinde; yani, devletin üniter yapısı, milleti, devletiyle bölünmez bütünlüğü diyor; ama, orada da uçak kaçırma, zorlama, sindirme, tedhiş gibi olaylarda da kullanılabileceği ifade ediliyor ve özellikle, hava alanlarımızda konuşlandırdığımız batı bölgelerindeki birliklerimiz, bu faaliyetler için orada bulunuyor ve bir bölümünün de, bu tür rehabilitasyon programı içerisine alınması gerektiğini düşünüyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Maaş farkları ne kadar? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Maaş farkları, batıdaki polisten altı yedi milyon lira farklıdır efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, özel tim mensubunun aldığı maaş, emsali bir polisten altı yedi milyon mu?
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Benim şeyim o kadardır efendim; yani, şu anda... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Doğuda farklı mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Orada da, işte olağanüstü hal tazminatıyla falan kırk kırkbeş arasında bir rakam alır efendim. 
BAŞKAN - Sayın Genel Müdürüm, bir de bu köy korucuları size mi bağlı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
BAŞKAN - Ömer Lütfü Topal, öldürülmeden evvel hakkında herhangi bir arama kararı var mıydı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. Benim böyle bir bilgim yok efendim. Yani, şeyse, tetkik edip, bilgi arz ederim sizlere. 
BAŞKAN - Dilek Örnek'in de yeşil pasaportla falan geldiği söyleniyor; doğru mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
BAŞKAN - Bu Uzi marka silahlar, sadece özel timde mi var; yoksa, Makine Kimya getirip, başkasına da veriyor mu; Türkiye'ye giriyor mu bunlar; tabiî, kaçak mı giriyor?... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, bu çok teknik bir şey, müsaade ederseniz, onu biraz daha tetkik edip arz etmem gerekebilir. 
BAŞKAN - Bir de, bu Çatlı vesairenin banka hesapları falan araştırıldı mı; yani, bu olaya karışan kişilerin? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, Çatlı ile ilgili münhasır bir çalışmayı İstanbul DGM Başsavcılığı yapıyor, zannediyorum onlar yürütüyorlar, bizim böyle bir çalışmamız olmadı efendim. 
BAŞKAN - Bir de, efendim, benim soracağım son bir soru: Sayın Mesut Yılmaz'a karşı düzenlenen -Budapeşte'de- üzücü bir olay oldu. Zannedersem, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinden birkaç uzman gönderildi ve orada bazı araştırmalar falan yapıldı. Bu konuda da çok kısa olarak bir bilgi istiyoruz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, Sayın Mesut Yılmaz'a, Budapeşte'de otelde yapılan o saldırı olayından sonra, olayın bize intikalini müteakip, süratli bir biçimde konuyu Macaristan polisine intikal ettirdik ve olay hakkında süratli bir bilgi talebinde bulunduk; ancak, Macaristan Emniyet Genel Müdüründen hemen olaydan kısa bir süre sonra verilen cevabî mesajda, Sayın Mesut Yılmaz'a ilişkin herhangi bir kaydın olmadığı; çünkü, kendisinin olaydan sonra Macar polisine vaki herhangi bir başvurusunun olmadığından bahisle ellerinde kayıt olmadığını; ancak, olay hakkında daha detaylı bilgi verilmesi halinde soruşturma yapabileceğini söylediler ve o akşam Bakanlıkta yapılan bir değerlendirme üzerine, Sayın Bakanımızın talimatıyla, bizden bir Dışilişkiler Daire Başkanı İhsan Yılmaztürk arkadaşımızla, Dışişleri Bakanlığından bu konularla alakalı bir büyükelçi sabahleyin Macaristan'a gittiler ve Macar polisiyle çalışma yaptılar. İşte, otelde çekilmiş filmler vesaire varsa, onları, onlardan dinlediler ve olayda üç kişinin olduğu ifade edildi ve arkadaşlarımız o çalışmalarını yaptılar, döndüler ve bu arada, Macar polisi kişiler hakkında tutuklama kararı da verdi, zannediyorum, ikinci gün bir tutuklama kararı çıktı; ancak, kaldıkları evlere yapılan baskınlarda, kişilerin, Macaristan'ı terk ettiğinin anlaşıldığı, arkadaşlarıma, Macar polisi tarafından ifade edildi. bilahare, bu karşılıklı yapılan -ki, arkadaşlarımız ikinci gün akşamı döndüler zaten buraya- yazışmalar sonucunda tüm evrakları ki, kırmızı bülten çıkarılması gerekiyordu konuyla ilgili olarak, İnterpol kanalıyla Ankara mahkemeleri gıyabî tutuklama kararı verdiler ve bu tutuklama kararı uyarınca da, İnterpol kanalıyla hepsi hakkında kırmızı bülten çıkardık. Şu anda takip devam ediyor. 
BAŞKAN - Bu dosya sizde var mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bu dosya İnterpol'de var efendim, İnterpol Daire Başkanlığımızda var. 
BAŞKAN - Sizde? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Emrederseniz... 
BAŞKAN - Yani, istersek, sizden... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette efendim. Sayın Başkanım, bizim her türlü bilgimiz, belgemiz sizin emirlerinize hazırdır. 
BAŞKAN - Sağolun. Sayın Genel Müdürüm, bu olaylar epeyden beri araştırılıyor, işte, iki aydan fazla bir zamandır bu Susurluk olayı dolayısıyla birtakım olaylar gündeme geldi, -net soruyorum ve sizden net cevap istiyorum- Abdullah Çatlı veya buna benzer kişiler kullanıldı mı; ama, siz tarafından, ama MİT tarafından, ama, efendim, Jandarma tarafından, JİTEM tarafından; yani, bazı işlerde, artık, bu... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Başkanım, biraz önce bu konu hakkında bilgi arz ettim. Bizim teşkilatımızda her türlü iş ve işlemde kullanacağımız kişiler bizim kadrolarımızın içerisindeki insanlardır. Bizim hangi işlerde kendi adamlarımızın kullanılacağı, bizim görevlerimiz yasada belli; dolayısıyla, Emniyet Teşkilatında buna dayalı... 
BAŞKAN - Size o lafı söylemedim; dikkat ederseniz; MİT dedim... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet, ben kanaatimi ifade ediyorum... 
BAŞKAN - İçinde bulundunuz yani, bize bir... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Benim bu konuda söyleyeceğim tek şey, elbette, Emniyet Teşkilatının başında bulunan bir kişi olarak, son birkaç aydan beri gerçekten çok zor günler geçiriyoruz ve ben, bütün soruşturmaların çok çabuk ve sonuç alıcı bir biçimde neticelenmesinin ve herkes fiilinden mesuldür anlayışı içinde, kim eğer yasalara aykırı herhangi bir şey yapmışsa, elbette sonuçlarına katlanmalıdır; ama, benim söylemek istediğim şey bir kez daha budur, bu gelişmelerden en çok rahatsız olan teşkilat Emniyet Teşkilatıdır ve de hakikaten teşkilatımızda büyük bir moral gerilemesine de neden oldu gelişmeler; bu bakımdan bir an önce sonuçlanmasını arzu ediyorum. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Önce teşekkür ederim. Biz burada pek çok kişinin bilgisine başvuruyoruz; fakat, çok, sürekli ve bize göre bulunduğunuz konum itibariyle de hem ayrıntılı hem de konumunuza uygun bilgi verdiniz, kendi açımdan teşekkür ediyorum. Birkaç sorum var. Biri, başta, bu Söylemezler Çetesi olmak üzere, diğerleriyle ilgili yarım kalmış bir husus var mı, Emniyet açısından. Yani, tamamlayamadığınız şu veya bu sebeple... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Organize suç çeteleriyle... Hayır. Hepsi, sizi temin ederim... Biz, daha bunlarla da kalmayacağız, şu anda operasyonel çalışmalar yaptığımız var daha; ama, hiçbirisi hakkında böyle bir, bırakın yarım yapın falan, gayet iyi gidiyor efendim, böyle bir şey yok. 
METİN ÖNEY (İzmir) - İkinci husus, bu üç özel harekâtta görevli polislerin, önce gözaltına alınmaları, irtibat bulunamadığına göre oradan salıverilmeleri, hadisenin de şimdiye kadar ki tatbikatta da usulden olmasına karşın, Ankara'dan gidip alınmasını tabiî buluyor musunuz? Madem ki, ilgisi, irtibatı yoktur, hatta memur da olmaları hasebiyle, özür dileriz böyle bir yanlış bilgi alındı; ama, ilginiz bulunamadı, gidebilirsiniz görevinizin başına denileceğine, oldukça bir merasim düzenlendi, buradan gidildi, alındı, geri getirildi falan... Bunları tabiî karşılıyor musunuz, hukukçu olmanız, emniyet ve vali üçü bir arada, vasfınız farklı. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, efendim, biraz önce polisin önemli bir görevini, adlî görevini söyledim. Bir olayda suç varsa, adlî nitelikli ise ve bunun muhatabı savcılıklardır; dolayısıyla, orada irtibatlı bulunulması gereken yer, oralardır; ama, bir kişi, yapılan soruşturmada da eğer hiçbir irtibatı da yok idiyse kendi kurallarına göre işlemesi lazım. O bakımdan, bana göre söylemem gereken şey, Emniyet Genel Müdürlüğünün sorgu yapma, sorgulama yapma gibi bir görevi de yoktur. Esasında bizim bir tek görevimiz vardır, illerin bu tür işlemlerde eksikliğini duyduğu uzman talepleri olursa onları karşılamak görevimiz var; yani, bize parmak izi uzmanı gönderin, bilmem ne gönderin, yani, bizim elimizde laboratuarlarda görevli arkadaşlarımız var. Birçok illere de gönderiyoruz, yerinde inceleme, yerinde teknik çalışma yapmak üzere; ama, onun dışında hiçbir yerden, bugüne kadar ben, idareciliğimde de olmamıştır, alın da bir de biz sorgulayalım falan, böyle bir şey olmamıştır. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Siz dururken, yani, Genel Müdür dururken, yardımcınıza İçişleri Bakanı tarafından böyle bir talimat verilmesi ve üç polisin alınması için daire başkanının, ki çok önemli bir dairenin başkanının görevlendirilmesi de biraz kurallara veya hadisenin tabii seyrinin dışına çıkılmış olmuyor mu? Mesela, genelde, ben de avukat olarak söylüyorum, nice görevliler, tutuklular, hükümlüler taşınıyor, ilgili polisler, komiserler, yardımcıları giderler veya jandarma gider alır getirir, götürür, nakleder; ama, burada, Genel Müdür Muavinine emir veriliyor, Genel Müdüre rağmen, sizi bulamadıkları gibi bir şey söyleniyor. İki, o ünitenin bağlı bulunduğu en üst dairenin başkanı görevlendiriliyor. Biraz şey gibi geliyor, fazla ilgi... Bütün bu fazla ilgiler nereden kaynaklanıyor? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, efendim, benim merkez tecrübem yedibuçuk aylık dönemi kapsıyor; ama, bu dönem içersinde üç tane bakanla çalıştım. Şimdi, genel itibariyle, kitabî olarak baktığınızda, Sayın Bakanların, bağlı bir teşkilata, tüm iş ve işlemlerini ilgili Genel Müdür ve vereceği emirlerle yürütmesi, işin doğal şeyidir; ancak, bir olguyu da kabul etmek lazım, bakan, emrinde bulunan herkese, bana göre, doğrudan emir verebilir, her kademede kişiyi çağırır bilgi de alır, talimatta verir; ancak, burada, bana göre üzerinde durulması gereken şey, sayın bakandan böyle bir talimat alan alt görevlinin bu talimatı aldıktan sonra, bağlı olduğu amirine süratle bu şeyi bildirmesi keyfiyetidir. Bu manada sayın bakanlar her kademedeki kişiden bilgi alırlar ve bu talimatlarını iletirler; ancak, teamül ve uygulamada bilgiyi alan, emri alanın kendisinin bağlı olduğu amirine de süratle bilgi aktarmasıdır. Burada, böyle bir değerlendirme vardır ve bu konunun da yanlışlığını düşündüğümden dolayı da ilgililer hakkında soruşturmayı devam ettiriyorum. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Son bir soru soracağım; ama, bu samimî bir soru, sadece gözlemlerinize dayalı bir soru. Ben, bu dönem milletvekili oldum, basın bana sorduğu zaman, milletvekili seçilmeden önce de uzun bir siyasî hayatım var, milletvekili seçildikten sonra düşüncelerimin önemli bir bölümünün burada gerçekleşmediğini gördüm, yani, bunu şunun için söylüyorum, bana sorulduğunda seçildin, ne düşünüyorsun; ben kanunların burada daha çabuk çıktığını, takip ettiğim yasal tekliflerimin süratle gündeme geleceğini zannediyordum, bu açıdan o zanlarımın pek dolu olmadığını gördüm diyorum; bu zaviyeden size bir soru soruyorum; valilik yapmış, kaymakamlık yapmış, emniyet müdürlüğü yapmış; bizim Komisyonun ismi de "Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantılarıyla Susurlukta meydana gelen kaza..." o işin bence ayrıntısı, esas, yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları. Bu konuda, evet ben, genel müdür olduktan sonra, valiyken de gerçekten Türkiye'de yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya bir isimlendirme söz konusu değil; ama, bu tarz bağlantılar sezinliyorum; siyaseten, rant paylaşımı için; şu veya bu gibi bir düşünceniz olabiliyor mu; bu yüksek heyete, böyle bir açıklamada bulunmanız mümkün mü? Olumlu veya olumsuz tabii? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bu Komisyonda, uzun yıllar Bakanlık yapmış, Valilik yapmış çok değerli büyüklerim var; onlar da çok yakından müşahede etmişlerdir, devletin içerisinde suç işleyen insanlar, münferit her zaman çıkmıştır, dünyanın her yerinde de vardır; ama, bunu böyle bir yakınlaştırma içine sokmak bana göre doğru bir tarif olmaz. Şimdi, bu tarife belki şu uyabilir; bir kere Türkiye'de mafya var mıdır yok mudur sorusunu oturup belki bir kez daha gözden geçirmemiz gerekir. Biz, nitekim, Emniyet Teşkilatı olarak, Mafya olgusunu ve Organize suç çeteleriyle mafya farkının ne olduğunu özellikle Fransa'da ve bilhassa İtalya'dan da şey almak suretiyle, bu Güney Amerika ülkelerindeki, özellikle uyuşturucu organizasyonlarını da değerlendirmek suretiyle, ikisi arasında yapılanma farklarını da değerlendirdik. Bu anlamda, Türkiye'de mafya tarifi içerisinde böyle bir mafya yok. Türkiye'de organize suç şebekeleri var, mafyanın tarifinde en önemli konu ülkenin bir bölümünde tüm ekonomik ve sosyal faaliyetleri o grubun elinde tutması, orada, kamu ve özel birtakım şeylerden rant alma, bizde, Türkiye'de böyle bir şey yok. Çok münferit ve birtakım organizasyonlar suç gruplarının içerisinde, devletin içinde yer almış münferit kişiler zaman zaman olabiliyor. Bakın, biraz önce arz ettiğim organize suç şeyleri, belki cumhuriyet tarihinin en yoğun çalışmalarıdır ama bu hengamede sesimizi dahi duyuramadık yani, Türk polisi olarak, esasında müthiş çalışmalar yapıyoruz. Şu son üç günde Sabancı ve şeyin olayı da dahil, yaptığımız çalışma hakikaten her türlü takdirin üzerindedir. Hal böyle olunca, bunların içine baktığımızda, her organize suç şebekesi içerisinde bir tane nüfus memuru, bir tane tapu kâtibi, bir tane polis memuru her yerde, her organize suç şeyinin içerisinden yakalıyorsunuz, böyle bir tarif, bir mafya tarifini ifade etmez. Yani, devletin mafya ile ilintisi tarifini ifade etmez. Bu bakımdan, elbette, devlet, az hatayla, yani, çok daha az hatayla götürmeli. Mesela, ben Türk polisi olarak içim kan ağlıyor, yani, her olayda ilk gelen bilgilerde iki tane arkadaşımız, birisi mal götürüyormuş, öbürü malı getiriyormuş; aldık, şu anda tutuklandı lafını duyduğum zaman, başımdan aşağı kadar şey dökülüyor; ama, bir bakıma da seviniyorum, diyorum ki, kötüye istidatlı olan bir kişiyi daha içimizden tuttuk attık ve atacağız bunları, atmalıyız. Sadece polis için demiyorum, bütün devlet içerisinde var idiyse, kaldı ki, biz çok önemli bir kamusal güç kullanıyoruz, yani, biz en az hatayla çalışan bir teşkilat olmalıyız. Bu bakımdan, ben böyle bir tarifi, böyle bir devlet-çete- mafya yakınlaştırmasını son derece yanlış buluyorum ve kavram olarak da, tahlil itibariyle de doğru olmadığını düşünüyorum. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Teşekkür ederim. Ben de uzun avukatlık dönemimde kendini en iyi kontrol eden teşkilatlarımızdan birinin güvenlik kuvveti olduğunu yakınen müşahede ettim, çünkü, meslekte, sizlerle yakın bir ilişkiyi gerektiriyor çeşitli sebeplerle, o tespitte zaten hiçbir tereddüdüm yok. Ama, söylediklerinizi şöyle toparlayabiliyoruz; diyorsunuz ki, organize suçlar var; ama, bunlar münferit, ayrı ayrı yerlerde, birbirleriyle irtibatlı değil; ama, bu arada, devletin çeşitli kademelerinde de suç işleyenler olabilir diye... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yani, bu organize suçlar içerisinde, suç işleme itiyadında olan, potansiyel nitelikli kamu görevliler olabilir. Kendi teşkilatım için konuşmak istiyorum; peki, nasıl oluyor da polisten bu kadar şey oluyor? Türk polisinin 151 yıllık tarihine, geriye baktığınızda, özellikle cumhuriyetin ilanından sonra Türk polisinin bugün geldiği noktayı aldığınızda, yaya polisten atlı polise, motosikletli polisten tenteli polise bir anda bakıyorsunuz ki, hava, deniz ve kara unsurları olan, çok sayıda modern cihazı kullanan bir teşkilat görüyorsunuz. Bir anda, bu teknik yapılanmaya ayak uyduracak insan unsurunu da çok sayıda sokmuşsunuz. Öyle zamanlar olmuş ki, askerliğini yapmayan ve tamamen, sokakta istihdam amacıyla onar bin kişilik insanlar hep alınmış, onar bin onar bin... Bunların arasında, aldıklarınızı da dörder ayda da sokağa salmışsınız; nereye salmışsınız; Kızılay meydanına... Nereye; Taksim meydanına... Sizinle, benimle, onunla, bununla karşılaştırmışız. Yozgat'ın köyünden almışız, Van'ın köyünden almışız getirmişiz. Şimdi, tetkik ediyorum, mesela son aldığımız 9700 civarında polisimiz var, 22 polis okulunda; dünyanın her yerinde polis alımlarını incelediğimde, toplumun en kaliteli insanlarını polis yapıyorlar, yöneticileri de toplumun en saygın insanları hemen hemen, yani, Batı'daki çağdaş şeylerde öyle. Şimdi, bakıyorum, sondajlama yaptım, yüz tane dosya çıkardım. Üç kardeş, birisi Bayrampaşa Cezaevinde hırsızlıktan yatıyor, ikinci kardeşi Ümraniye Cezaevinde hırsızlıktan yatıyor, üçüncü kardeşi polis yapmışız. Bir kardeşi Sivas’ta otel yakma olayında dört yıl ceza almış, öbür kardeşi üç yıl ceza almış, üçüncü kardeşi polis yapmışız. Annesi fuhuştan kayıtlı, babası 17 yıldır cezaevinde oğlu sokakta kalmasın diye polis yapmışız. Bunun içerisinde herkesin, hepimizin suçu var ve aldığımız bu adam üç gün sonra devriye görevi verdiğiniz caddede kesiyor camı, kotları çalıyor gidiyor; sizi durduruyor yolda ceza yazdıracaksınız beyefendi diyor, sizi arabadan uzaklaştırıyor, arabanızın minderine bıraktınız telefonunu alıyor cebine, üç gün sonra evinde arama yapıp yakalıyoruz. Bunları açık yüreklilikle herkesle paylaşmak durumundayım. Biz bu ülkenin bağrından çıkan bir teşkilatız,  Size bir şeyleri saklayamam; ama, İfade etmem gerekir ki, eğer bu söylediklerimi bir daha önümüzdeki yıllarda yaşamak istemiyorsak çok acele bu teşkilatın yapılandırılması gerekir. Bir çatı hazırladım, biraz sonra bana imkân verirseniz, neleri düşündüğümü de birkaç cümleyle arz edersem, bunun çözüm yolu yine sizlersiniz. Eğer, polisi bugün, polisliğin istihdamını bu şekilde düşürürsek, ki bakınız soruyorum şimdi arkadaşlara gezdiğim yerlerde ne iş yapıyordun, fırında hamurkârdım diyor, ne yapıyordun, Topkapı Minibüslerinde minibüs muavinliği yapıyordum, ne yapıyordun, Aksaray'da barda fedailik yapıyordum diyor ve 130-140'lara düşürmüşsün üniversite sınavlarındaki puanları; yani, Açık öğretimin aldığı puanların altına düşürmüşüz, akademi de dahil olmak kaydıyla. Bana göre şimdi üniversiteden mezun olan 300 çocuğu tespit ettim, geçen gün hepsine mektup yazdım, dedim ki, ilk 300'e girdiğinizi tespit ettim, polis olmayı düşünüyorsanız, sizinle tanışmak istiyorum dedim. İlk kez Bilkent ne yapıyorsa onu yapıyorum. Eğer, şu 300 çocuktan 30 tanesini sokabilirsem yarışı da başlatmış olurum. Aksi takdirde, sokakta kalmasın, işsiz kalmasın diye hadi bir de polis yapalım, eskiden hiç iş bulamıyorsa hadi öğretmen olsun deniliyordu, şimdi hadi polis olsun ve bu insana silahı veriyorsunuz ve bir anda kahvede çaycılıktan, Taksim meydanına çıkarıyorsunuz. Bu yanlışlığı düzeltmediğiniz sürece, düzeltmediğimiz sürece, bunları, on sene sonra bir Susurluk komisyonu daha toplanır, on sene sonra daha da toplanır, daha da toplanır... Ben, açık yüreklilikle söylüyorum, eğer bu konuştuklarımı bu makamlarda söyleyemezsem, beni emekli olduktan sonra kimse dinlemez zaten; onun için açıkça konuşmak durumundayım ve de bir proje hazırladım, bir kanun 3201'e eklenecek olan bir yapı hazırladım, önümüzdeki günlerde hepinize postalayacağım, takdim edeceğim, lütfen tetkik eder ve benim önümü açarsanız, sizi temin ederim ki, ben 47 yaşında Emniyet Genel Müdürü oldum, 43 yaşında vali oldum bu ülkeye; ben okuyorum, yazıyorum, Millî Güvenlik Akademesini bitirdim, yurtdışında gittim, gezdim, araştırma yaptım; ben birikimliyim, ülkemi seviyorum; ama, bu şartlarla polise bir adım atma imkânı yok. Bakın bütün bunları yaparken, altı aydan beri yurtdışına toplumsal olaylarla ilgili dünya kadar insan gönderdim. Çünkü, artık, görüyorum ki, insanların önümüzdeki yıllarda en büyük problemi yalnızlık olacaktır ve çatışmacı olacaktır insanlar ve bundan sonra dünyanın her yerinde sokak gösterileri öne çıkacaktır; şimdiden görüyorum bunu; mutlaka tedbir almam lazım. Akademiden bir sürü hoca gönderdim, götürdüm bütün amirleri eğittim, Ankara, İstanbul, İzmir'den başladım, yurtdışından özel giysiler getirttim ve özel hocalarla bunları eğitmeye çalıştım. İşte, görüyorsunuz, toplumsal olayda 2 bin arkadaşımız tertibini kapamalarını yapıyor, 10 arkadaşımız kopuyor gruptan, elinde taşla göstericileri kovalamaya başlıyor, yakalıyor bir bayanın saçından sürüklemeye başlıyor, yere yatırıp kafasına tekme vurmaya çalışıyor; bunlar ferdî hatalar ve dört ayda, alıp bunları teşkilatın içine sokmuşuz; dünyanın hiçbir yerinde iki yıldan aşağı polis hiçbir yerde yetişmiyor, bütün dünyayı inceledim. Onun için eğitim, eğitim, eğitim... Üç konu var, çok acil bunların yapılması lazım. Şimdi, eğer Meclisten geçirebilirsem, 22 tane polis okulumuzu kapatacağım, son mezunları. Bundan sonra benim için nicelikten öte, nitelik meselesidir. Okullarımızı iki yıllık polis meslek yüksek okulları haline getirmeyi düşünüyorum ve de bu okulların hepsini branşlaştırmayı düşünüyorum; artık Türk polisi branşlaşmalıdır. Bugün, traktör lastiğinin kalitesinin tartışıldığı bir dünyada bizim polisi ve güvenlik hizmetlerinin kalitesini tartışmamamız gaflet ve dalalet olur. O bakımdan, bana göre, her şeyi gıdım gıdım bilen polis değil, konusunu en iyi bilen polis... Sizin arabanızı durdurduğu zaman, davranışında standardı olan polis. Halkına saygı duyan, insan haklarına saygı duyan polis. Bu bayramda Ege'de gördüm, çektirdim kasetler var elimde. Ege'de Söke girişinde durduruyor bir grup arabayı bir polis arkadaşımız camdan kafasını sokuyor lokum uzatıyor arabanın içindekiler, öbür camdan birisi kolonya döküyor. Bayramınız mübarek olsun diyor falan filan; bu arada şaşırıyorsunuz siz, yahu nedir bu?! Aynı sürücü kırk kilometre ileri gidiyor, bu sefer bir polis çek ulan sağa diyor, karınızın, çocuğunuzun yanında. Şimdi, lokum veren polisin davranışı da yanlış, çek ulan diyen polisin davranışı da yanlış. Türk polisi kantarın topunu ayarlaması gerekir. Yani, havaalanındaki polisin yüzündeki gülüşün bile standardının olması gerekir; aksi takdirde, bunları hep tartışmaya devam ederiz. Polis hakkındaki kanaatim bu efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, Sayın Genel Müdürümün, valiliği zamanından beri tanırım, gerçekten, çok başarılı buluyorum. Şimdi de, yapmış olduğu konuşmadan çok etkilendim. Ben bu konuşmasını sürdürmesi açısından, nasıl bir polis yapılanmasının da imkân verirseniz anlatırım demişti, onu bir sormak istiyorum çünkü, sonunda burası bir araştırma komisyonudur ve yazacağı raporda birçok şeyi de ortaya koyacaktır. Bizim de doğrudan doğruya devletin içerisine sızmış olan yasadışı örgütlerin kimler üzerinden sızdığını araştıran, bunun da emniyet güçleri üzerinden olduğu, dolayısıyla, dediğiniz gibi çok üzüntülü anlar yaşıyorsunuz ama, münhasıran oraya gidip takıldığı için de onu açıklaması adına sizin burada vermiş olduğunuz bilgiler, bizim yazacağımız raporda çok önemli bir nokta olacaktır. Bunu açıklamanızı istiyorum ama, bu arada da isterseniz kısa kısa iki şey sorayım. Onların da cevaplarını verdikten sonra, biraz daha uzun bir açıklama fırsatı önünüze çıkar. Abdullah Çatlı'nın Emniyet Teşkilatında kullanıldığı açık; ama, bu sizin bilginiz dışında ya da Emniyetin belki sizin gibi üst kademesinde olan insanların bilgisi dışında, nereden açık, biraz evvel siz de bilgi verdiniz, dediniz ki, işte, elinde silah uzmanlık belgesi var, tabancaları var, birçok olayda da bağlantılı. Şimdi, siz Genel Müdür olarak, bu son iki aydır özellikle mutlaka bu konuda hem istihbarat teşkilatınızda hem bütün işin içerisinde olduğunuza göre bu Abdullah Çatlı ve benzeri kişilerin Genel Müdürlük bünyesinde şu veya bu nedenle çalıştırıldığı açık mıdır? Ya da görülüyor mu? Bununla ilgili ne gibi bir çalışma yapıldı? İki; biraz evvel çok haklı olarak dediniz ki, kişisel olarak, bizim istihbarat teşkilatı, MİT devletin istihbarat teşkilatıdır, istihbaratın patronu odur, bizim hiçbir kişisel olarak da sıkıntı yoktur. Kişisel olarak sıkıntınız olmayabilir; ama, anlattığınız, son söyledikleriniz özellikle çok çarpıcı şeyler, öyle bozuk bir teşkilatın alt kademelerinde bir çatışmanın söz konusu olması mümkün; dolayısıyla, ona da bakarak bir yorum getirmenizde yarar var, böyle bir çatışma devam ediyor mu; çünkü, biz, burada daha önce bir başka yetkiliyi dinlediğimizde, Millî İstihbarat teşkilatına kaynaklık yapan bir kişinin birçok nedenle; ama, hangi nedenden olduğu meçhul, doğrudan doğruya kaçırılmasının Emniyet Teşkilatında ve üstelik de bir özel harekât dairesinden yapıldığı, sorunları onlar olduğu doğrultusunda bir bilgi ve bu bilgi üzerine, Sayın Bakana varıncaya kadar da bunu bırakın denilecek bir taleple karşı karşıya kaldık, öyle bir bilgiyi aldık. Bu da gösteriyor ki, bir çatışma söz konusu, bunu da dayanak yaparak biraz bilgi verir misiniz? Bir de İstanbul Emniyet Müdürü, Emniyet Müdür Yardımcısı ve Halil Şahin'i neden görevden aldınız, onu bir açıklar mısınız? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Müsaade ederseniz, konuşmanızın bir bölümünde böyle kötü bir teşkilat dediniz... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kötü demedim, dil sürçmesi olabilir; yani, böyle sıkıntıları olan bir teşkilat... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şunu söylemek istiyorum... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kabahat bizde değil, Genel Müdürüm öyle bir tablo çizildi ki, bende de o kanaat uyandı. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neyse, sıkıntıları olan bir teşkilat diyelim... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sıkıntıları olabilir ama, öyle bir tablo çizildi ki, bende de... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ben, düşüncelerimi sizlerle çok açıkça paylaşıyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Onun için de bir sual sormadım. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bakın, ben, konuşmamın giriş bölümünde, Türkiye'de 25 yıla yaklaşan hizmetim içerisinde kamu kurum ve kuruluşlarının hemen hemen büyük bölümünü tanıyorum... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok açık konuşacağım dediniz ve açık konuştunuz, onun için de kutlarız sizi. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, ben, konuşmamın başında, Türk polis teşkilatının Türkiye'deki kamu kurum ve kuruluşları arasında en kaliteli teşkilat olduğunu özellikle vurguladım ve eğer, böyle bir değerlendirmem olmasaydı, biraz önce söylediğim şeyleri de söylemezdim. Yani, ben Türk polisine güveniyorum ve Türk polisinin çok daha iyi işler yapacağına inanıyorum. Ancak, bu içimizdeki meseleleri söylememe anlamına da gelmemelidir. Ben bu teşkilatın daha iyi olması gerektiğini düşünüyorum, dünyanın her yerinde bu böyle. Çünkü, önümüzdeki yıllarda, Türkiye'de bize çok daha büyük sıkıntılar çıkaracak. Çünkü, son yaptığımız İnterpol toplantısında 2000'li yılların bütün dünya polisleri için zor yıllar olacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla ben Emniyet Teşkilatını aldığım noktadan daha iyi yerlere götürülmesini arzu ediyorum ve bunu söylerken de Emniyet Teşkilatının 151 yılda geldiği noktanın da taktire değer bir nokta olduğunu ifade ettim ve benden önce görev yapan çok değerli genel müdürlerimiz, abilerimiz de . çok mükemmel görev yapmışlar hepsi; ancak, ben de bayrak aldım, ben de bu bayrağı koşturmak istiyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Söylediklerinizi biz de zaten müşahede ediyoruz. ,
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ben de bayrağı düşürmeden ve bu teşkilata da, çocuklarıma benim hayatta bırakacağım ne olacak. Yarın iki tane polis memuru sokakta çocuğumu görür de, sizin babanız bizde genel müdürdü, iyi işler yaptı derse, benim çocuklarıma bırakacağım en büyük madalya budur. Elbette, teşkilata ben de damgamı vurmak istiyorum ve iyi şeyler yapmak istiyorum; ama, bu hataları söylemek için bir engel değil; onu arz etmek istedim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ya da yanlış yere park ettin deyip, kalbinden vurursa da, bu sefer... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, bu söylediğiniz konuyu, Çatlı ile ilgili konuyu... Benim böyle bir tespitim yok; yani, ben, Emniyet Teşkilatında böyle bir kullanım yapıldığı yolunda bir tespit yapmadım; yani, böyle bir tespitim yok. Dolayısıyla, Emniyet Genel Müdürlüğünde kendi kadrosu dışında insanların çalıştırıldığına dair de herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır; yani, onu, özellikle ifade etmek istiyorum. Onun dışında, ikinci sorunuz neydi efendim, özür dilerim? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, ikinci olarak şunu söyledim: Yani, en son İstanbul Emniyet Müdürü Bilgi Ünal, Emniyet Müdür Yardımcısı Halil Şahin ne gerekçeyle görevden alındı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - İstanbul Emniyet Müdürünün görevden alınması, takdir edersiniz ki, Sayın Bakanın takdiri içerisindedir ve soruşturmaların devamı sırasında da konuların daha çabuk açıklığa çıkarılabilmesi hususunda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki yetkisini bizatihi kullanmıştır; dolayısıyla, Sayın Bakanın yetkilerini bu konuda tartışamam. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum da, yani, bu Ömer Lütfi Topal cinayeti dolayısıyla mı, yoksa, genel anlamda Emniyet Müdürünün davranışları mı... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, tüm soruşturmalarla ilgili daha net; zaten görevden uzaklaştırma, bildiğiniz gibi kişinin hukukunda hiçbir değişiklik yapmayan, yürütülen soruşturmanın daha net ve daha çabuk şey yapılabilmesi hususundadır. O bakımdan, Sayın Bakan, kendisine ait olan bu yetkiyi de açıklıkla kullanmıştır. . 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Susurluk olayında silahların balistik araştırmaları yapıldı mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Susurluk'taki silahların balistik incelemeleri Jandarmada ve sonra da Jandarma tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü laboratuarlarına da gönderildi ve balistik incelemeleri yaptırıldı efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Herhangi bir?.. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, benim bildiğim kadarıyla, zannediyorum, hepsinden temiz raporu çıktı. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir de Emniyet Müdürlüğünün yapılanmasıyla ilgili genel bilgi demiştiniz.
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, ben, bir kez daha çok kısa cümlelerle ifade edeceğim. Üç konuda Türk polisinin çok çabuk yeniden yapılandırılması gerekir. Eğitim meselesinde, hem süresinin artık böyle üç aylık, yedi aylık, dokuz aylık gibi her yıl değişen rakamlarla değil, bütün dünya polislerinde olduğu gibi, iki yıllık bir süreye çıkarılması ve de polislerimizin eğitiminin yüksekokul yapısı içerisine alınması gerekir. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, lise sonrası olsun diyorsunuz. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette efendim. Polis Akademimizin kuruluş yasasında, kendisine bağlı yüksekokullar kurulabileceği ifade edilmektedir. Bünyemizde, bizde, şimdi, Eğitim Daire Başkanlığı var; Eğitim Daire Başkanlığına sorumlu olarak yürüyor bunlar. Bana göre, aynı Türkiye'de üniversitelerin yapılanması gibi, tüm meslek yüksekokullarımız Akademi Başkanlığına bağlanmalı, Eğitim Daire Başkanlığımız da polislerimizin görevi içerisinde hizmet içi eğitimlerini yürütmelidir. İki yıllık olmalıdır, müfredatlarını da değiştirmeliyiz ve sürekli hale getirmeliyiz. Bana göre birincisi bu. İkinci konu, branşlaştırmalıyız. Şimdi, yaptığımız çalışmalarda 13 branşa ayırmalıyız polisi ve polisi alırken hangi branşa aldığımızı da söylemeliyiz ve o okulda onu başlatmalıyız. Bu manada bir farz, İzmir'deki okulumuzu Trafik Meslek Yüksekokulu, İstanbul'da İstihbarat Meslek Yüksekokulu, Balıkesir'dekini Özel Harekât Meslek Yüksekokulu gibi teşkilatımızı bu yapı içerisine sokmamız gerekir ve de branşlaştırmalıyız. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Çok doğru... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Üçüncü bir konu, atamalarımızla ve özellikle, Emniyet Teşkilatının en büyük problemlerinden bir tanesi yükselme ve terfilerimizle alakalıdır. Tabiî, burada, rütbeli piramidimizde de bir yanlışlık var. Takriben üç bine yaklaşan emniyet müdürü statüsünde arkadaşımız var. Dünyanın hiçbir polis teşkilatında bu kadar çok sayıda emniyet müdürü istihdam edilmiyor; ancak, bu emniyet müdürlerimizin, her meslekte olduğu gibi, nasıl mülkî idarede herkes idealini valilik olarak koymuşsa, Emniyet Teşkilatında da bütün mensuplarımızın, emniyet müdürlerimizin ideali, birinci sınıf emniyet müdürü haline gelmektir; ancak, bizim teşkilatımızda birinci sınıf emniyet müdürlüğü koltuğu, işte, 5 genel müdür yardımcısı, daire başkanları, il emniyet müdürleri, APK uzmanı vesair gibi koyduğumuzda, 250-300 civarında birinci sınıf koltuğumuz var; fakat, bu koltuğa 2500-3 bin kişi aynı anda hamle yapıyor. Bu, tabiî, teşkilatta, açık söylemek gerekirse, zaman zaman gruplaşmalara, zaman zaman bölünmelere zaman zaman mülkî idarede olduğu gibi tatlı vali olma mücadelesinin dışında farklı kulvarlarda birbirlerinin altını oyma ve daha yanlış birtakım şeylere de itebilir; meslekte heyecan başka noktalara çekilebilir. Bu bakımdan, benim şahsî kanaatime göre, ki, bu arada bu görevlere birtakım sübjektif değerlendirmelerle gelindiğini de kabul etmek gerekmektedir. Hatta, biraz asker örneğinin verirsem, yarbay rütbesindeki arkadaşlarımızın birinci sınıfa; yani, araları atlatmak suretiyle atandığını ve gittiğini de, ki, şu anda fiilî olarak emniyet müdürlüğü yapan bazı arkadaşlarımızın emniyet amiriyken dördüncü sınıf emniyet müdürlüğü, arkadan da derhal bir il emniyet müdürlüğüne görevlendirildiğinin de örnekleri var çok sayıda. Bu bakımdan, bir atama kurulu yapmalıyız ki, bunu da açık yüreklilikle söylemem gerekir; teşkilatta ciddî bir atama bunalımı yaşanıyor; yani, teşkilat tüm yıl boyunca personel atamalarıyla uğraşıyor. Ben, izinlerinize sığınıyorum; ama, göreve geldiğim 7,5 ay içerisinde takriben 8 bin civarında polis ataması talebi aldım; yani, ben, Genel Müdür olarak teşkilatın üç yıllık, beş yıllık, on yıllık ufkunu çizme, düşünme ve koordinasyonu sağlamam gerekirken, günlük atama işlemleri dışında hiçbir şeyle çalışamadığımı söylemek isterim. Bu noktada kendi bünyesinde, İçişleri Bakanımızın başkanlığında, yılda bir defa toplanmalı, İçişleri Bakanımız Emniyet Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları, Daire Başkanlarından seçecek kıdem sırasına göre bir grup arkadaş, üç Ankara, İstanbul ve İzmir Emniyet Müdürü ve kıdem tablosuna göre görevli 7 tane Emniyet Müdürümüzden oluşan bir atama kurulu veya şurası, öyle diyelim, yapmalıyız ve her yıl haziran ayında bu şura toplanmalı, Emniyetteki tüm terfileri kurallarına bağlayıp esaslarını daha net hale getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bunu böyle yapmadığımız zaman, biraz önce arz ettiğim mahzurlar ortaya çıkacaktır. Her haziranda yapılan bu yükselme ve terfiler, bana göre, bir kitap halinde yayımlanmalıdır; herkes kıdem tablosu itibariyle nerede olduğunu da bilmelidir. Bir başka konu, mesleğin sonunda aynı bizde olduğu gibi, vali yardımcılığından valiliğe gitmede vali olamama, kırk sene görev yapıp; ama, gideceğiniz sayı bellidir. Burada da meseleyi önlemek için, kadrosuzluk nedeniyle emeklilik adı altında; yani, terfi ettiremediğimiz arkadaşınızı yüzde 40, aynı MİT'te olduğu gibi, aynı Jandarmada olduğu gibi aynı Genel Kurmayda olduğu gibi, ki, bunların emsali kuruluşlarda yaptığım incelemelere dayalıdır; onu öyle arz ediyorum. Kadrosuzluk nedeniyle, yüzde 40 şeyini vermek suretiyle, onu da kırmadan terfiini vermek; ama, kusura bakma sana fiilî görev yaptıramıyoruz, sandalyemiz yok; seni mağdur etmeden emekli ediyoruz diyebilmeliyiz. Bu konuda da çalışmalarımızı hemen hemen tamamladık; yani, bir yasal metin haline getirdik efendim. İleri vadede de İstanbul Sarıyer'de bir hayırsever tarafından yaptırılan, Mermerci Ailesi tarafından yaptırılan ve açıkça söyleyeyim, belki de Avrupa'da emsali olmayan prestij binası niteliğinde nefis bir polis merkezi yapılıyor. Orayı da, bana göre, önümüzdeki yıllarda emniyet amirlerinden başlamak üzere, aynı orduda olduğu gibi, kurmay subay gibi, kurmay emniyet müdürü gibi çok seçme, yabancı dil bilen, teşkilatın üç yıllık, beş yıllık, on yıllık ufkunu şey yapacak, çok böyle, beyin fırtınası yapacak olan bir grubu da orada eğiteceksin. Bunlar, bana göre teşkilatın beyin grubu olmalıdırlar. Balkanlardan ve Asya ülkelerinden de oraya polis müdürü yetiştirmek üzere almalıyız ve onlarla da karıştırmalıyız; belki Batı'dan da şey getirmeliyiz, almalıyız; ama, bana göre, emniyet genel müdürlerinin, artık Emniyet Teşkilatının politikalarını tespit etmede fazla inisiyatifi olmamalıdır; yani, Alaaddin Yüksel, bu sene, hadi ya fazla uzun yapmayalım, Polis Okullarındaki eğitimi 9 ay yapalım; benden sonra gelen, ya ne kadar uzun yapmışsınız, hadi 6 aya indirelim falan değil. Bana göre, bir proje hazırlanmalı ve uygulanmalı. Bu manada mayıs ayında -yönetmeliğini hazırladığım-Türk Polisi Eğitimi Şurası adı altında İstanbul'da bir büyük şura yapacağız. Bunun yönetmeliklerini hazırladık Millî Eğitim Bakanlığıyla da görüştük; İstanbul'da yapacağız bir hafta süreli. Dünyada ikili ilişkiler içerisinde bulduğumuz bütün polis teşkilatlarının eğitim sorumlularını davet edeceğiz; eski bakanlarımız, eski müsteşarlarımızı, eski emniyet genel müdürlerini ve Emniyet Teşkilatının bize bilgi verecek olan kişileriyle, akademik seviyedeki hocalarımızı İstanbul'da bir şura altında toplayacağız. Üç konuyu belirledik efendim; bunlardan bir tanesi, Türk polisinin eğitimi ve eğitiminin sürekliliği; ikincisi, Türk polisinde yeni lojistik anlayışlar; üçüncüsü de, polis halk ilişkilerinde yeni dinamiklerin aranması gibi üç konuyu belirledik. Bunları şu bir bilimsel tartışmaya açacağız ve sonucunda çıkardığımız sonuçları kitap halinde Emniyet Teşkilatımızın önüne koyacağız ve uzun vadeli olarak uygulamaya başlayacağız. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Size teşekkür ediyorum. 1984 yılında da Polis Vazife ve Selahiyet Yasası görüşülürken bunlar söylenmişti; ama, o zaman dinlenilmedi; 1997'de şimdi siz söylüyorsunuz; inşallah gerçekleşir, yoksa, 2000 yılında tekrar konuşacağız. Teşekkür ederim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Çok yoruldunuz; ama, çok da teşekkür ediyoruz. Ben de aynı şekilde, özellikle, açıklık, eğitim ve nitelik konusundaki değerlendirmeniz için ayrıca teşekkür ederim. Bir de bu Balıkesir'deki bu psikolojik yönlerini de araştırıp, özellikle birinci öncelikli kabul edip, ondan sonra araştırıp ve tedavi etmeye yaklaşımınız ve çok insancıl bir yaklaşım. En azından polislerin de insan olduğunun hatırlandığı bir yaklaşım oluyor. Benim, kısa kısa, bir miktar bilgi, bir miktar da bu konuların akışında sorularım olacak. Biraz önce de bahsedildi, gerek Susurluk olayında, gerekse Söylemez çetesi olayında silahların, çıkan kovanların faili meçhullerle karşılaştırması için bir çalışma yapılıyor; değişik yerlerde yapılıyor herhalde bu; İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Erzurum, Samsun Kriminal Laboratuarı. Buralar hep o bölgedeki yereline ait mi gönderiliyor, yoksa bir çalışma bütün hepsinde yapılıp getirilip karşılaştırılıyor mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, bunlar bütün laboratuarlarımızdaki şeylerde inceleniyor ki, bu olay da yanlış hatırlamıyorsam 2 ilâ 9 gün arasında tüm laboratuarlarda herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek üzere yapıldı. Bizim laboratuarlarımız, Birleşmiş Milletler tarafından dünya polisi arasında ihtisas laboratuarlarıdır; yani, İspanya'dan bile, eğer kabul ederlerse, gönderebilirler. Türk polis laboratuarları Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği ihtisas laboratuarlarıdır efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bilemiyorum hatırlayacak mısınız, Mustafa Söylemez'in gerek Emniyet ifadesinde gerekse savcılığa verdiği ifadelerinde ikili top ve buna ait mermileri var deniyor. Bu ikili toptan kasıt nedir? Bu nasıl bir silahtır? Bu konularda açıklık olmadığı için ele geçen silahlar arasında da bir ikili top ifadesi var; nedir bu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Müsaade ederseniz onu tetkik edip size arz edeyim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) -Teşekkür ederim. Yine, Emniyetin en üst makamında olduğunuz için, bu gene Söylemez çetesinde adı geçen Komiser Muavini Hakan Fındık var. Hakan Fındık, silahını düşürdü ve Söylemez çetesinde de bu silah yakalandı ve o olayda Sait Aydın da öldü. Bu kişi neden hâlâ görevdedir? Nedir özelliği? Söylemez çetesi sırasında, Çetinsaya'nın alacağı nedeniyle gittiği Söylemez çetesi yerini basıyor, orada silahlı çatışma çıkıyor, Hakan Fındık silahını düşürüyor ve ondan sonra o silah Söylemezlere silahını kaptırıyor ve Söylemez çetesinin elinde çıkıyor ve o olayda da Sait Aydın ölüyor. Bu olay 26.2.1996 İstanbul Emniyetinde. Niçin hâlâ bu kişi görevdedir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bunu da müsaade ederseniz tetkik edeyim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Lütfen. Yine, Haluk Kırcı'nın İstanbul Emniyet Müdürlüğünde göz altına alınıp firar etmesinden sonra, onunla ilgili bize bir şey söyleyebilir misiniz? Emniyet Müdür Yardımcısı Sedat Demir hakkında niçin takipsizlik kararı verilmiştir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim bu olay yine 1996'nın ilk ayında, zannediyorum, İstanbul'da, Bahçelievler katliamı nedeniyle hakkında verilen gıyabi tutuklama kararı ve bu arada İstanbul Büyükçekmece Mahkemeleri tarafından, yine hakkında bir müzekkeresi nedeniyle İstanbul polisi tarafından yakalanıyor ve sonradan İstanbul Emniyet Müdürlüğünden kaçtığı ifade ediliyor. Bunun üzerine, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir soruşturma açmış, onun dosyalarını da incelemiştim ve zannediyorum bir başkomiser yapmış bu soruşturmayı ve de bu soruşturma sonucunda yargıya intikal ediyor konu ve bir polis memuru önce tutuklanıyor, diğerleri serbest bırakılmış, sonradan bu polis memurunun da beraat ettiğini dosyasından gördüm; yani eski tarihli olmaları nedeniyle inceledim diyorum; fakat, sonradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konu hakkında tekrar soruşturma... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Adalet Bakanlığına yazıyor. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet Adalet Bakanlığına yazıyor. Biz de bu aşamada emniyet müfettişleri şu anda aynı şekilde paralel çalışma yapıyoruz efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bizim... Sayın İbrahim Şahin'i de dinledik. Sizin, kendisi üçüncü sınıf emniyet müdürü oluyor herhalde. O nedenle, bulunduğu dairede başkanvekili olarak görev yapıyor. Nedir özelliği? Niçin böyle önemli, hele hele bugünün Türkiye'sinde bu kadar önemli bir grubun başında niye vekâleten, yok mu yetişmiş elemanınız mı yok; nedir özelliği? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, efendim, bizdeki daire başkanlıkları hep ihtisas birimleri genellikle. Yani, laboratuara klasik niteliği olan bir arkadaşı getiremiyorsunuz; yani, kimya mühendisi... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç yetişmedi mi? Bu kadar az mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, özel harekât da sevk ve idaresi çok özellik isteyen bir birim. Şu anda özel harekâttan yetişip de emniyet müdürlüğü statüsüne kadar gelen görevlimiz yok. Nitekim, bugüne kadar da özel harekâtta şube müdürlüğü dönemimde de hep klasik komiser yardımcısı, başkomiser vesair şube müdürlüğüne gitmiş. Şimdi, bir farz, yeni atamada yapmış olsanız, özel harekâtın içerisinden emniyet müdürlüğü niteliğinde olmadığını zannediyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yokmuş ki, İbrahim Şahin vekil olarak duruyormuş. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Evet. Yani, özel harekâtın özel bir yapısı olması nedeniyle özel harekâtçı bir müdür olması bana göre de doğru. Yani, o şartlar onlarda çok daha birlik ve beraberlik yaratmış yani, o yapı içerisinde daha çok birbirlerine olan bağlılıkları var. Dolayısıyla, emniyet müdürü statüsünde özel harekâtçı yok efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bizim alıştığımız kadarıyla en basit bir daire müdürü bile olsa çok alt seviyelere kadar inmese de belli basamaklardaki kişileri göreve geldiği zaman değiştirir. Siz, Emniyet Genel Müdürlüğü görevine geldiğinizden beri hiç üst kadrolarınızda veya size bağlı kadrolarda bir değişiklik yaptınız mı? Yapma ihtiyacı da hissettiniz mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette. Tabiî; yani, geldiğim zaman yaptım. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın İbrahim Şahin'in daha önce özel şoförü, koruması olarak adlandırılıp, bu arada Dilek kurye ile birlikte ismi çıkan Polis Memuru Ayhan Akça'nın üç ay eylül ayı civarında kendisinden ayrılıp Ankara Emniyetinde Eğitim Dairesine geçtiğini biliyoruz; ancak, bu en son sorgulanmak üzere diye. bildiğimiz için, Emniyet Genel Müdürlüğüne getirilen üç kişi ve iki sivil kişinin salıverme tutanaklarında ve üst arama tutanaklarında görevli Yüksel Komiserin yanında kendisinin de imzası var. Ne gerekle o imza orada mevcuttur? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bu kadar detaylı bir bilgim yok. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onu lütfen bir araştırır mısınız. Ayhan Akça'nın, özellikle, bizim elimizde de var, gösterebilirim sonra ben size. Bir de bu gene İtalya'ya -yanlış olabilir teyidi için soruyorum; basında da çıktı- gönderilip orada ona mı ait olduğu sorulan silahlardan Baretta olanının namlusunun değişmiş olduğu söyleniyor; bu doğru mudur? Bizde böyle bir belge yok; alabilir miyiz sizden? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, bu konuda, zannediyorum, arkadaşlarım İtalyan şirketiyle yazışmalarını yaptılar. Orada Baretta fabrikasından gelen teknik bir yazıda silahların üzerindeki rakamlarla susturucuların üzerindeki rakamların, işte şu kadar harften olması gerekir diye teknik bir şey yapmışlar. Şimdi, zannediyorum, arkadaşlarım o teknik tespiti burada yapıp tekrar fabrikaya bu konu hakkında, zannediyorum, bir bilgi sordular. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yine, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'ya ilişkin bazı kanıt ve bilgiler, sanki çok araştırılmıyormuş hissi yaratan bir soru sormak istiyorum. Abdullah Çatlı'nın silahını devraldığı Mehmet Çakır -biraz önce siz de devraldı demiştiniz ama, ismi şimdi söylüyoruz- isimli şahsa vekâleten aracılık yapan Nihat Yasak ile ve dolayısıyla kamuoyunda Drej Ali adıyla bilinen Nihat Yasak'ın da yakını olan Ali Yasak ile ilişkisinin araştırıldığına dair, ne kamuda ne basında ne bizde böyle bir belge yok. Böyle bir araştırma yapılıyor mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır. Bizde de böyle bir araştırma yok. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niçin yapılmıyor acaba? Yani, belli (Mehmet Çakır ona vekâleten veriyor, alınıyor ve o Drej Ali'nin akrabası. Abdullah Çatlı ile Drej Ali gibi bir insanın ilişkisi var mı şeklinde bir araştırma, Drej Ali de dışarıda. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yani, konu hakkında da... Zannetmiyorum, silahlarla ilgili, silahların ruhsatlandırılmasına taalluk eden tüm işlemleri arkadaşlarım incelediler; ama, bu konunun hakkında şu anda net bir şey söyleyemem; yani, böyle bir bilgim yok. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben bunları not alıp, eğer mümkünse sizden öğrenebilir miyiz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de yine nedendir diye, sizin en üst makamda olmanız nedeniyle Abdullah Çatlı'nın çeşitli belgelerde gösterdiği adresler yeterince araştırılmadan bize de o türlü gelmedi; evinde ve işyerlerinde ayrıca ikamet ettiği başka yerlerde usulüne uygun hiçbir arama da yapılmadı, çıkmadı da basında; bu da önemli değil mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, özellikle silah ruhsatını aldığı adreslerde doğrudur, sizin dediğiniz gibi. Tanzim edilen evraklar içerisinde bazı belgelerde gösterdiği adreste tekstil ticareti yaptığı ancak bu adreslerin öyle bir adres olmadığı açıkça belli oluyor. Bu konuyla ilgili o işlemlerden sorumlu olan bir başkomiser ile halen Artvin'de görevli bir polis memuru hakkında geçtiğimiz hafta içerisinde gene arkadaşlarımız ikinci bir ifade için Artvin'e gittiler ve bu arada bu silah işlemlerine taalluk eden belgelerle alakalı olarak bir başkomiserin ve bir polis memurunun müfettişler tarafından görev dışı bırakıldığını biliyorum; yani, görevden uzaklaştırıldılar. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani evlerde arama filan yapılmadı mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, ben bilemiyorum. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bu derinlemesine incelenecek mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, bunlar çok detay; yani, ben müsaade ederseniz size bütün konulardaki soruşturmaların detayını size arz edeyim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de ben bir şey daha öğrenmek istiyorum; çünkü, hekim olmam sebebiyle. Kokain uyuşturucudan çok farklı bir madde, stimülatördür ve çok değişik yerlerde kullanılır. Özellikle, çok cesaret isteyen olaylarda da kokainin kullanıldığını biliyoruz. Abdullah Çatlı'nın üzerinde kokain çıktı. Bu kullanıyor muydu; nereden geldi; nasıl araştırıldı? Buna ait bir inceleme oldu mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, sözlerime başlarken olayın vuku yerinin Jandarma sorumluluk alanı olduğunu söyledim. Yani, ben, ne bulundu ve ne gibi işlemler yapıldığı hakkında bir bilgim yok; yani, bunu Jandarma Genel Komutanımızın cevaplaması gerekiyor. Ben, bunu sadece sizinle beraber basından takip ediyorum. Bize olay mahalli tutanaklarıyla ilgili böyle detaylı yapılan soruşturmalarla ilgili Jandarmadan herhangi bir şey ulaşmadı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, son sualim eğer mümkünse. Yaşar Öz'ün gerçek kimliği ortaya çıktı mı? Sizin istihbarat alanlarınızda, dışarıdakilerden... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yaşar Öz ile ilgili bir soruşturmaya esas olmak üzere, şu anda mülkiye müfettişleri ve polis müfettişleri çok detaylı bir çalışma yapıyorlar; yani, hem pasaportları hem İstanbul'da yapılan kendisine vaki işlemlere ilişkin olarak arkadaşlarım çalışma yapıyorlar. Şu anda bu çalışmalar sonuçlanmadı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Teşekkür ediyorum. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ancak, kendisinin bir başka isimle de pasaport aldığını da biliyoruz. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Akşam Objektif programına çıkıyor; İzleyin... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Ali Yaprak da var. Sayın Genel Müdürüm... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bu akşam, mesela bir programda, Emniyet Genel Müdürlüğünde bir çaycının -basın müdürüm getirdi- ruhsat sattığı veya ruhsat alınmasına aracılık ettiği Emniyet Genel Müdürlüğünde diye bir program var. Bu konuyla ilgili, biz, takriben bir on gün kadar önce bir görevli hakkında soruşturma açtık. Bunu da bu ara bilgilerinize sunmak isterim; yani, bu yeni bir mesele değil. Bu akşam duyacağınız o televizyondan... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ruhsat mı satıyormuş? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, ruhsat alınmasına aracılık, menfaat temin ederek aracılık ediyormuş. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Çok şok değil... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Yani, bu da mı filan demeyin de; ama, böyle bir çalışmamız var da... Buyurun efendim Sayın Bakan. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Çok kısa iki sorum var Sayın Yüksel. Acaba, Çatlı, Sedat Bey ile ve rahmetli Hüseyin Kocadağ ile birlikte seyahat ederken, kendisine ait, hiç değilse özel yahut kendi ekibinden bir başka ekibin önden veya arkadan kendisiyle birlikte hareket halinde, seyir halinde olup olmadığına dair bir bilgi edinebildiniz mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) -Öyle bir kişinin yalnız dolaşabileceğini, Sedat Bucak'ın korumalarına güvenerek yalnız dolaşabileceğini pek düşünemediğim için söylüyorum. Böyle bir tespitiniz oldu mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bizim yaptığımız soruşturmalarda, özellikle, Hüseyin Kocadağ ile ilgili yaptığımız soruşturmada, İzmir'de bir otelde birlikte oldukları; yani, Hüseyin Kocadağ'ın sonradan uçakla oraya geldiği, bir otelde birlikte oldukları... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hüseyin Kocadağ'ı aramıyorum; Çatlı'yı arıyorum; çünkü, Haluk Kırcı'nın reis gitti falan diye hemen olayın akabinde etrafa haber saldı, bilmem ne yaptı gibi bir şeyler oldu. Acaba dedim, arkasından veya önünden başka bir arabayla onlar da geliyor muydu; peşinde miydi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bizim şu ana kadar yaptığımız soruşturmalarda bu belirtilen hususlarla ilgili tespitimiz yok efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bir sorum da şu: İbrahim Bey Özel Tim Daire Başkanı, bu olaylardan sonra acaba sicilini incelediniz mi? İncelediyseniz sorayım. Siciline bakma ihtiyacı duydunuz mu? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ben, diğer özel harekâtçıların sicillerine baktım; ancak, İbrahim Şahin hakkında böyle bir inceleme yapmadım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zaman sormama gerek yok; sicilinde bir şey var mı diye soracaktım; bakmadığınıza göre... Evet, bir bakar da şey edersek, sicili ne durumdadır, mesele kalmaz. Teşekkür ediyorum. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Siciline bakmamı gerektiren bir şey olmadığı için bakmadım... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir bakmakta yarar var düşüncesindeyim ben. Teşekkür ederim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hüseyin Kocadağ'ın koruması var mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır. Hüseyin Bey yalnız uçakla gitmiş, havaalanından da Sedat Bucak'ın korumaları almış. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, doğal olarak koruma verirler mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, tabiî, onlar terörde çalışmış arkadaşlar; yani, onlar bulundukları yerlerde arabasını kullanan polisler koruma olarak bulunuyor. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İzmir teşkilatının da haberi yok. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, izinsiz almış; kimsenin haberi yok. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Genel Müdürüm, konuşmanızda, Çatlı'nın iki sene içerisinde -yanılmıyorsam- 112 defa yurtdışına çıkış yaptığı... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - 122 kere efendim... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Pardon, 122 defa çıkış yaptığını söylediniz. Şimdi, Çatlı, tabiî, kendi kimliğiyle çıkmıyor; değişik 10 isim adı altında; Mehmet Özbay falan gibi. Bunların kaç tanesinde acaba kendisi çıkmış; bir tespit var mı veya diğer Mehmet Özbay'lar falan çıkmış... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Şimdi, efendim, çok önemli bir soru bu. Şimdi, bu Mehmet Özbay kim? Bu da bizim şeyimizdir. Biz şimdi bu kişinin resimlerini falan araştırma gruplarımız tespit etmişler; yani, bir Mehmet Özbay'ın fotoğrafı şimdi elimizde var. Şimdi, bu kişi... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yani, gerçek Mehmet Özbay araştırıldı mı? önemli bizim için. Yani, bu konuyla ilgili bir gelişme var efendim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - İkinci kısa bir sualim, sizin, geniş bilgilendirme içerisinde söylediğiniz gibi, Susurluk'ta da çok açık olarak meydana çıkıyor ve bizim araştırmamızda da esas olan, birtakım çete olayları, yani, bu çete, mafya oluyor, yani, mafya dediğimiz, eroin çetesi, çek tahsil çetesi, kadın çetesi gibi. Olayların bir kısmı da, jandarma görev alanı içerisinde oluyor; Susurluk'ta olduğu gibi. Biz size sual sorduğumuz zaman da, haklı olarak diyorsunuz ki, zabıtların tutumu, olay zaptı falan bütün her şey jandarma bölgesi içinde. Diğer çetelerde de -kumar çetelerinde, eroin çetelerinde- şehir hudutları dışına çıktı mı, jandarma alanı içerisine giriyor ve sizden ip kopuyor, kayboluyor, bir müddet sonra bir başka şehirde olay meydana çıkıyor. Polis ve jandarmanın, bu tür çete olayları veya asayiş olaylarının takibinde devamlılığı sağlamak bakımından yeni bir yapılanmaya herhalde ihtiyaç doğuyor. Değil mi yani? Bir kopukluk oluyor, zincirin halkaları... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu yapılanmayı sağladığımızda Türkiye sivilleşir. Bir sağlayabilsek o yapılanmayı. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Evet. Çünkü, herkes jandarmayı unutuyor, bütün suçlamayı polisin üzerine yıkıyor. Mesela, benim seçim bölgemde... Siz de görev yaptınız, o sahilleri bilirsiniz; İstanbul'dan itibaren Tekirdağ'a kadar bir sürü oteller, moteller, her türlü rezaletin, melanetin, kumarın, esrarın, kadın ticaretinin şebekeleştiği bir ortam; ama, hemen evlerin bittiği yerde polisin görev alanı bitiyor, jandarma başlıyor; ama, oradaki her türlü bu çeteleşme olaylarının sorumlusu olarak polis suçlanıyor. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Polis Vazife Selahiyetleri Kanununda hüküm var; her türlü suçlama polise karşı yapılır diyor. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Haklı olarak vatandaşın nazarında polis küçültülmeye çalışılıyor. Yani, bu yeni yapılanma içerisinde, bu gümrük olaylarında, Kapıkule'den başlayıp Gürbulak'a kadar devam eden bir kaçakçılık olayı. Olay görev sahaları kesintili devam ediyor. Kapıkule'de polis biraz geçiyorsunuz, iki kilometre sonra jandarma. Nasıl bir önlem alınabilir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, bizim merî yasamızda, jandarmanın görevlerini belirleyen yasa ve bağlı yönetmelikler ile polisin görevlerini belirleyen mevzuat, hemen hemen aynı görevleri tazmin ediyor ve bunların kendi alanlarında görev yapmaları halinde de neler yapılacağını gene yasa belirlemiş; yani, koordinasyonun sağlanması konusunda. Yani, İstanbul'dan Tekirdağ yoluna bir polis de gitse, hemen o ilin valisine gidip bilgi vermesi ve orada çalışma yapacağı ve jandarmayla ortak koordinasyonu sağlayacağına dair bildirmiş olması gerekir; yani, yasa, esasında, iç güvenlik birimleri arasındaki koordinasyonu gayet güzel düzenlemiş. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ama, bu, operasyon halinde. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, bakınız, tabiî, Türkiye'nin ufkunu iyi görmek gerekiyor. Türkiye'de, sokakta insanlar çok büyük bir değişim içerisinde, çok müthiş bir gelişim içerisinde. Türkiye, hakikaten çok hızlı hareket ediyor ve birçok yazarlar, üçüncü dönem diyorlar 21.inci Yüzyıla, işte, teknoloji çağı vesair çağı. Bazı düşünürler de diyor ki, 21.inci Yüzyıl, yalnızlık çağı olacaktır ve insanlar yalnızlaştıkça çatışmaları daha çok artacaktır. Evde hanımıyla, apartmanında komşusuyla, sokakta, otobüste vatandaşla, işyerinde arkadaşıyla, herkes problemlerini çatışmacı bir biçimde ortaya koyacaktır; dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda en fazla önde tutulması gereken hizmetlerin başında güvenlik hizmetleri gelmektedir. Bu zaten insanların toplum halinde yaşamasıyla birlikte de esasında var; ama, önümüzdeki yıllar, güvenlik hizmetlerinde bunu ortaya koyuyor. Türkiye'de bunu konuşsak -ki, sayın değerli büyüğüm biraz önce özetledi hadiseyi- ama, Sayın Başkanımın da iznine sığınarak gündem dışı görüşümü ifade edeceğim. Çünkü, bu ülkeyi yaşayan bir insanım, herkes gibi heyecanını taşıyorum; ama, bütün dünyada, güvenlik hizmetlerine yeni bir bakış kazandırılmak isteniyor. Bakın, bunu en son yapan Belçika olmuştur. Belçika, güvenlik hizmetlerini bütünleştirmiştir. Bugün Fransa'da çalışmalar başlamıştır. Geçen gün aldıkları bir kararla, onlar da bir bölümünü, hatta, jandarmayı, paralı askerlik gibi giderek sivilleştirme... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Genel Müdür, o benim sorumluluğum değil, Parlamentonun sorumluluğu. Eğer bu bütünleyiciliği yapabilirseniz başımızın üzerinde yer var deyip bu işi................ daha iyi olur. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, ben yirmi yılı falan söylüyorum; yani, bir gün, belki.. ............. ama, gene bunu yirmibeş sene sonra bu Parlamento yapacaktır; çünkü, bir ülkenin kaynaklarını kullanmak da gerekir, iyi kullanmak gerekir. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Arkadaşların bilgisi olması için söylüyorum Sayın Genel Müdürüm. Her gün asayiş saatinde, Sayın Bakanın huzuruna Emniyeti temsilen kim gidiyor? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ben gidiyorum efendim. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Jandarma Genel Komutanlığını temsilen kim geliyor? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Komutanlar geliyorlar evet. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kim geliyor? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Genellikle Kurmay Başkanımız geliyor. Ama, bunu söylememin şeyi, yirmibeş sene sonra Türkiye oturup bunu konuşmalıdır. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Siz vali olarak, araştırmadan ...............tezkiye verebilir miyiz? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - İşte onu değiştirelim diyorsunuz. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ama, yalnız, bu kadar küçük şeye bağlamayın. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hangisi küçük şey? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tezkiye olayına bağlamayın. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Burada hizmetlerin bütünlüğünü söylemek gerekir. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Evet, ben de onu kastettim. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bakınız, son yaptığımız trafik yasasında jandarmanın çok büyük gücü var şimdi; yani, personel gücü, kendisini yenilendiriyor falan. Bakın, kırsal alanda kullanılması gereken bir güç var, bir potansiyel var. Trafik meselesinin kırsal alanda kullanılması lazım, köyde kullanılması lazım. Yıllardan beri, trafik hizmetleri köyden başlatılmaz. Çünkü, jandarmaya bu görev verilmedi; yani, biraz da, jandarmanın sorumluluk alanındaki görevlerini yeniden gözden geçirmek de gerekebilir. Jandarma çok büyük bir güç ve jandarmamız da bu görevlere talip. Ben şimdi jandarma yetkilileriyle konuşuyorum. Yani, bize bu görevler verilmedi; çünkü, onlarda da çok yetenekli jandarma subayları, astsubaylar, bu arada uzman çavuşlar aldılar, çok nitelikli insanlar aldılar teşkilata. Şimdi, yeni trafik yasası, köyde, kırsal alanda jandarmaya trafik denetimi yetkisi verdi sizin oylarınızla. Bana göre doğru bir karar verdiniz orada. Şimdi jandarma mükemmel bir çalışma yapıyor. Bizden de, yani, trafik okullarından yardım istediler. Ben inanıyorum ki, bu bütünlüğü, hizmet bütünlüğünü sağlayacağız; ama, 25-50 sene sonra Parlamento, belki bunları tartışacaktır. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben bir ara Genel Kurul salonuna gidip geldim, o arada belki geçmiş olabilir; ama, geçmediği ümidiyle soruyorum. Sayın Genel Müdürümüz geçtiyse geçti der, ben arkadaşlarımızdan öğrenirim. Kemal Yazıcıoğlu için gazetelere yansıdığı kadarıyla deniliyor ki, 10-15 günlük bir süre daha olsaydı, bu hadiseyi, yani, Ömer Lütfi Topar cinayetiyle ilgili olarak üç özel timcinin ve iki kişinin bu olayla olan bağlantısını, çok net bir şekilde, müspet veya menfî şekilde kesinlikle ilişkilerinin olup olmadığını veya bunlar tarafından olduğunu ortaya çıkarma imkânımız olabilir. Şu bilgileri de, 10-15 gün içinde işlemek gerekir, ham bilgilerdir şeklinde kamuoyuna, basına yansıyan şekilde. Kendisi şu anda İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevinde değil. Size, her ne kadar görevi değilse de, bir meslek görevi, vatansever bir şahıs olarak bu olayın ortaya çıkması açısından, bendeki ham bilgiler şunlar şunlar, bu hususlarda şu konuların üzerine gidilirse bu olay netleşir gibi bir bilgi verdi mi? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, Kemal Yazıcıoğlu arkadaşımız çok kaliteli bir polistir. Fevkalade iyi bir polistir ve çok önemli yerlerde de görev yapmış bir arkadaşımızdır. İstanbul'da da gerçekten iyi hizmetler verdi. Yani, şu anda Kemal Yazıcıoğlu'nun görev dışında olması onun oradaki bağını veyahut da meslek yaşantısının sonunu ifade etmemektedir. O, bir soruşturma gereği, tüm kamu görevlilerine uygulanabilecek bir görevden uzaklaştırma tedbirine maruz kalmıştır. Dolayısıyla, böyle bir yasal işleme uğramıştır. Dolayısıyla, Kemal Yazıcıoğlu, tecrübeli polis olması nedeniyle, neyin ne olup olmadığını pek iyi değerlendirebilecek konumdadır. Ben bu söylediğinizi sizden duyuyorum yani. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Benim demek istediğim hadise şu. Gazetelere yansıyan bir olay var; 10-15 günlük bir süre içerisinde bu ham bilgiler işlendiği takdirde, üzerinde çalışmalar yapıldığı takdirde... Ham bilgilerin ne olduğunu söylemiyor, biz de sormuyoruz zaten kendisine; çünkü, olayın açığa çıkması açısından şu an için gizli kalması gerekebilir; ancak, bendeki ham bilgiler şunlardır, ben şu anda görevde bulunmadığım için bunların üzerinde çalışma yapmam mümkün olmuyor. Ancak, bu işte çalışan arkadaşların, görevli arkadaşların, üst düzeydeki arkadaşlarımızın, amirlerimizin, bunların üzerinde çalışma yapması halinde bu olay ortaya çıkabilir düşüncesiyle -ki, böyle bir düşünce içerisinde olması da gerekir sizin anlattığınız özellikleri itibariyle; çünkü, biz de, gerçekten iyi bir emniyet görevlisi olduğunu kabulleniyoruz; çünkü geçmişi de öyle- bu hususlardaki ham bilgileri -net olarak soruyorum- size aktardı mı? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, ben, tabiî, burada konuşacağım şeyler, benim bir Emniyet Genel Müdürü gibi konuşmam ve belgelere dayandırmam lazım. Yani, tevatüre dayalı bir şey ifade etmem mümkün değil. Kemal Yazıcıoğlu'nun, Emniyet Genel Müdürlüğüne vermiş olduğu, müfettişlerimize en son verdiği şeyler de dahil -ki, daha önce de ara alınan savunmalarında da aynı şey söylenmiştir- elinde bu konuyla alakalı hiçbir bilgi ve belgenin olmadığını ifade etmektedir, kaset vesair de yoktur; yani, resmî, altında imzası olan bilgi ve belgeler bunlardır; yani, onun dışında benim başka ifade edeceğim herhangi bir husus yok. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, size, ben, o kamuoyuna yansıyan bantlar veya şeylerle ilgili demiyorum; başka, yan delillerle ilgili, ham bilgi olarak diyorum. Bize söylemeyebilirsiniz. Ham bilgiler nelerdir diye... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Sayın Milletvekilim, bir kişi suçu öğrenmişse, bu suçun öğrenildiği yerin anlatılacağı yer Emniyet Genel Müdürlüğü değil ki. Yani, suçun gidip söyleneceği yer yasalarımızda belli. Dolayısıyla, bana verdiği resmî belgede böyle bir bilgi, belge de yoktur, kaset, video vesair de yoktur diyor, altına da imzasını atıyor. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Benim öğrenmek istediğim hadise şu: Elinizdeki bilgileri verirsiniz savcıya netice itibariyle. Savcının, adliyenin çalışma yöntemleriyle olaya bakış açınızı... Biz de savcılık yaptık, geldik. Bizde hazırlık soruşturmasını yapan polis arkadaşlarımız veya emniyet görevlisi, jandarma, hazırlık evrakını getirir. Bizim baktığımız, eksik bir soruşturma varsa, şunları da tamamlayın diye niyabeten söyleriz, yoksa değerlendiririz. Yeterli delil vardır, dava açarız; yeterli delil yoktur, takipsizlik kararı veririz; yani, tatmin edecek delil yoktur diye. Ancak, bu şeklinin dışında, polisin, yıllar sonra ufak bir delille, bir ham bilgiyi işlemek suretiyle, kapanmış bir olayı tekrar mahkemenin önüne getirebilmesi sözkonusudur. Yani, buna benzer, mahkemeye verdiğiniz zaman bu konu takipsizlikle sonuçlanacaktır; ama, diğer başka ham bilgiler, işlenmesi gereken bilgiler diyebileceğimiz bir bilgi aktarımı sözkonusu olmadı diyorsunuz. Ben onu öğrenmek istedim. Bir de, Emniyet içinde, üçüncü sınıf, dördüncü sınıf, birinci sınıfa terfî noktasında 3 bine yakın emniyet müdürünün bulunduğunu, bunların arasında da 300-350 kişilik birinci sınıf kadroya hücum olduğunu, bu hücum nedeniyle, daha önce birinci kadroya ulaşmak için gruplaşmalara da, sübjektif nedenlere dayalı etkilenmelere de yönelebildikleri... Senin adamın, benim adamım diye amiyane tabirle tabir edeyim bunu, kusura bakmayın... Bunun, bu organize suçlarla bağlantısı kurulabilir mi; yani, bazı ekipler, terfî etmek için ulaştıkları mücadeleyi, dayanışmayı, böyle bir maddî çıkar içinde... Az önce, siz de, çok hoşumuza giden, aslında hoş olmayan, ancak, gerçeği tespit noktasında çekinmeden, açık yüreklilikle söylediğiniz ve bizim de hoşumuza giden açık yürekliliğinizle tekrar soruyorum: Bu şekildeki rekabet ve birliktelik, organize bazı menfaatler temin etmeye yönelmiş olabilir mi diye sorarsak, bu konuda açık yüreklilikle vereceğiniz cevap ne olabilir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Bu soruya cevap vermek için, bu söylediğiniz kadrolardaki personelimizin suç oranlarını, suçluluk oranlarını belki incelememiz gerekir. Bizim, müdür seviyesinde soruşturma geçirme oranı son derece düşüktür. Bizde, genellikle, söylediğim problemler, biraz da, eğitimimizi ve müfredatımızı tam standardize edemememiz nedeniyle ve teşkilatımızda askerliğini yapmayan 35 bin tane eğitimsizliği de alırsanız, genellikle, suç ağırlığı polis kadrosu içerisinde cereyan eder; yani, bizim... 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şu anda bir emniyet müdürümüze Resmî Gazeteyle tebligat yapmak durumundayız. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Ama, Sayın Milletvekilim, bakın, 2500-3000 tane müdürden 3 tane çıksa ne olur yani? 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, o üç ekip olabilir mi diyorum. Benim sorduğum o; 3 olur, 5 olur, sayısal olarak sormuyorum. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Hayır efendim; 1 tane olabilir yani. Dolayısıyla, bu, bizim teşkilatımızda... Benim söylemek istediğim şey şudur: Emniyette, elbette, münferit, bütün teşkilatlarda olduğu gibi var; ama, Emniyette, özellikle, üst kesimlere çıktıkça suç işleme oranı azalıyor. Yani, bizim, burada polisin eğitimine ağırlık vermemiz gibi bir şey ortaya çıkıyor. İki, yukarıda, piramitte ortaya çıkan bu sıkıntıyı derhal düzeltmemiz gerekiyor. Ama, yukarıda, o kesimde suç şeyi yok; dolayısıyla, böyle bir illiyet bağı da yok. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben, vicdanın, hakikaten, burada yaptığımız göreve, Sayın Genel Müdürümüz de, gerçekten, çok samimî, açık yüreklilikle bizleri aydınlattılar. O açıdan, sorarsak, belki atladığı, vermek istediği, keşke şunu da aktarsaydım diyeceği konular olmasın diye biz de sorularımızla yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bir de, ben atladım sanıyorum, bu Uzi silahın, Özel Timcilerin dışında kimsede olmadığı söyleniyor... 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Onu biraz önce söyledim; onu, gerçekten ben bilmiyorum. Onu -sizin sorunuz- tetkik edeceğim, size arz edeceğim efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir türlü kafamda aydınlatamadığım, Özel Harekât Dairesine bağlı polisler illere gittikleri zaman kimin emrindedir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Efendim, yönetmeliğinde, Özel Harekâtın çalışma usul ve esaslarını düzenleyen yönetmelikte, illerde valiler ve emniyet müdürleri, Özel Harekâtın birinci derecede amiridirler efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sicil amiri onlar mıdır? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette tabii; yani, vali ve emniyet müdürlüğü; bütün sevk ve idare tamamen onlarla alakalıdır. Hepsi sicil amiri de. Elbette. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çünkü, operasyonlar sırasında, özellikle kırsal alanda beraber gittikleri Silahlı Kuvvetler komutanına bağlıdır deniliyor. 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Silahlı Kuvvetlerle ortak operasyon yapmak gerekiyorsa, gene il valiliğinden talepte bulunuyorlar. Mesela, iki veya üç tane tim bizimle operasyona katılsın diye il valisinden onay alıyorlar. Yani; Özel Harekâtın birinci derecedeki amiri il valisi ve sonra il emniyet müdürüdür. Yönetmelikte çok açık hüküm var efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ödülleri ve ikramiyeleri de, il emniyet müdürü ve valilik kararıyla mı verilir? 
EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ ALAADDİN YÜKSEL - Elbette, tabiî. Bütün polisler, merkezdeki ikramiye komisyonuna geliyor ve hepsi orada değerlendiriliyor. 

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim Sayın Genel Müdür.


http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=376

44. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***