18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 18

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 18




44- ORAL ÇELIK 29.01.1997 tarihli ifadesinde; 1959 Malatya Hekimhan dogumlu oldugunu, Egitim enstitüsünü bitirdigini, 1980 öncesinde Türkiyedeki sag-sol olaylarina katildigini, sagda Milliyetçi kanatta yer aldigini, katilmadigi olaylarda kendisine isnat edilen suçlar oldugundan 12 eylül 1980'den sonra yurtdisina çiktigini, yurtdisina çikarken ayni görüsü paylayan insanlarin yardimini gördügünü, Harun Çelik adina düzenlenmis bir sahte pasaportla ve yalniz olarak Türkiyeden ayrildigini, giderken Tren yolculugu yaptigini, Bulgaristan, Yugoslavya, Italya, Isviçre yoluyla Avusturyaya direk olarak vardigini, orada Abdullah Çatli ile bulustugunu, Çatli'nin kendisinden 2-3 gün önce uçakla Ingiltereye gittigini, Ingiltereye alinmadigi için oradan Avusturyaya geldigini, Çatlinin Hasan Kurdoglu adina düzenlenmis sahte pasaportla Türkiyeden ayrildigini, Avusturyada oturma izni alabilmek için Üniversitenin dil kursuna kayit olduklarini, yurtdisindaki akraba ve tanidiklarin yardimiyla geçindiklerini, Papa olayi oldugu zaman Avusturyadan Fransaya geçtiklerini, Papa isinde bir rolü olmadigini, ancak basinda isminin rolü varmis gibi geçtigini, Fransaya geçtikleri tarihin 1982'nin son aylari oldugunu, Fransada Poitiers sehrinde ki Üniversiteye Çatli ve Esi ile birlikte kayit yaptirdiklarini, Çatli'nin esinin uçakla Avusturya'ya oradan da Isviçreye ve Fransaya geldigini, oraya varinca herseyin Türk Milleti ve Devletinin aleyhinde oldugunu gördüklerini, kendilerinin orada Türkiye'nin turizm büyükelçisi gibi olduklarini, o sirada kendilerine ``Türk Devletinin Milletinin aleyhinde çalisan mesela Asala gibi örgütlerle mücadele edermisiniz, nasil ve ne takdiklerle mücadele edersiniz?" seklinde teklifler geldigini, bu teklifin devletimizin üst düzeydeki yetkililerinden geldigini, ancak onlarin ismini söyleyemeyecegini, bu teklifi alinca kendilerinin de, oralardaki devlet temsilcilerinin, diplomatlarin degil Türklükle, insanlikla bagdasmayacak seyler yaptiklarini söyleyerek degistirilmesini istediklerini, kendilerine teklif getiren kisilerin "biz bunlari degistiremeyiz; bunlar bizim ülkemize mal olmus kisiler; fakat, bizim devletimiz ve milletimiz sözkonusu, ortada olan bu" dediklerini, o zaman da kendilerinin Milliyetçi ve Vatanseverler olarak bu teklifi gönüllü olarak kabul ettiklerini, bu arada suçsuz olarak cezaevinde yatan arkadaslari ve bazi taninmis politikacilarin serbest birakilmasini istediklerini ve olumlu cevap aldiklarini, bunun üzerine (12) kisilik bir liste verdiklerini, bu isimlerden birisinin Mehmet IRMAK oldugunu, Ancak bu 12 kisinin hiç birisinin bu islerden yararlanmadigini, bu teklifin kendilerine 1981 yilinda kendilerinin Fransada olduklari zaman yapildigini, aslinda bu tekliflerin o zaman Avrupadaki Türk federasyonundan tutun da herkese kadar yapildigini, en sonunda kendilerine Çatli ile birlikte teklif geldigini, teklifi kabul ettikten sonra Fransada (18), Hollanda da (2), Kanadada, Amerikada, Yugoslavya da Beyrutta, Yunanistanda, akla gelen pekçok eylem yaptiklarini, bu eylemleri Oral çelik, Abdullah Çatli ve diger iki kisiden olusan (4) kisilik grubun yaptigi ya da yaptirdigini, bu arkadaslarindan birisinin mahkemeye geçtigini, gizli celse oldugunu, yaptiklarini orada anlatarak kendilerine, önceden söz verildigi gibi ceza indirimi uygulanmasini, yada kanuni takibattan muaf tutulmalarini istedigini, ancak taleplerinin kabul olmadigini, 10-12 sene mahkumiyet verildigini duydugunu, 4 arkadasinin da Türkiye'ye döndügünü, onun cezasinin zaman asimina ugradigini, kendisine de yurt disinda yaptigi hizmetlerden dolayi kolaylik gösterilmedigini, yurda döner dönmez cezaevine kondugunu ve bos yere (4) ay hapis yattigini, yurt disinda oldugu yillarda bir kere 1983 yilinda yurda giris-çikis yaptigini, onun da istihbaratin kontrolü altinda gerçeklestigini, yurtdisinda olduklari sirada istedikleri pasaportu, istedikleri yerden alabildiklerini, Türkiye konsolosunun da kendilerine pasaport verdigini; çünkü, Türk Basini ve Türkiyedeki güya aydinlarin kendilerini ihbar etmeye basladiklarini, Isviçrede yakalanan bir adamin kendilerinin eylemleri ile ilgili bilgiler verdigini, bu adamin Nevzat Bilican oldugunu, bu kisinin birgün Isviçre Polisine giderek yalan yere ben Abdullah Çatli, Oral Çelik, Mehmet Sener ile eroin isi yaptim dedigini, daha bir kaç isim daha söyledigini, kendilerinin Ermenileri öldürdügünü söyledigini, Isviçrenin durumu Türkiye'ye bildirmesi üzerine Türkiye'den ilgili kimselerin kendilerine-ki o zaman Fransada Çatli ile bir evde oturduklarini bildirdigini, kendilerinin de oradan kaçtiklarini, bunun üzerine Türkiye-Isviçre arasinda problem çiktigini, bu olayin 1984 yilinda cerayan ettigini. Bunun üzerine Türkiyeden bir Devlet Bakaninin Isviçreye gelerek ortami yatistirdigini, Mesut Yilmaz'in da o sirada bakan oldugunu, daha sonralari da Isviçrenin kendilerine (Oral Çelik, Çatli ve arkadaslari) ambargo koydugunu, Mesut Yilmaz'in da Disisleri Bakani olarak kendileri için Isviçre nezdinde tesebbüsleri oldugunu, duyumlarina göre Mesut Yilmaz'in Çatli ile temasa geçerek bir kulube olan kumar borcunu sildirdigini, Çatli'nin 1991 yilinda Isviçreden hapisten kaçinca Türkiyeye döndügünü, Çatlinin bu mahkumiyetinin Nevzat Bilican iftirasi ile oldugunu, ayni davada kendisi ve Mehmet Sener'in de yargilandigini ve beraat ettiklerini, çünkü Nevzat Bilican'in daha sonra Isviçre Makamlarina giderek "ben yalan söyledim, ben PKK'yim, bunlar Milliyetçi bana öyle ifade vermem söylendi bende öyle söylemistim. Ben Oral Çelik ve Çatli'yi tanimiyorum bile" dedigini. Fransadaki mahkumiyetlerinin de ayni sekilde Fransiz Istihbaratinin yaptiklari faaliyetleri anlamasi üzerine hazirladigi düzmece bir senaryo ile oldugunu, kendilerinin katiyen eroin ile ugrasmadigini, eger ugrassalardi 100 gr degil 10 ton eroin yükleyip satardik. Çatli'nin Isviçrede ceza evinden kaçmasinin da çok normal bir sey oldugunu, çünkü orada hüküm verildikten sonra mahkumlarin baska bir sehir ve cezaevine nakledildigini ve orada Türkiyedeki yari açik cezaevi sartlarinin oldugunu, yani kolayca kaçilabildigini, Isviçre cezaevlerindeki yabancilarin % 75'inin kaçtigini, buna Isviçrenin belkide bilerek göz yumdugunu, böylece yabancilardan kurtuldugunu, kendileriyle ilgilenenlerden birisinin METE kod isimli üst düzey MIT yetkilisi oldugunu ancak ismini vermeyecegini, M.Ali Agca ile fazla bir ilgisi olmadigini, Agca'ya Türkiyede hapisten kaçinca yardim ettigini, Avrupaya yeni geldigi zamanda biraz yardim ettigini, onun disinda irtibati olmadigini, son zamanlarda Çatli ile ilgili basinda yer alan iddialari Çatli ile bagdastiramadigini, Çatli'nin iyi, temiz, saf, politikadan anlamayan, sözünü söyleyen birisi oldugunu, böyle tiplerin de pek sevilmedigini, Çatli'dan duyduguna göre Mesut Yilmaz'in kumar borcunu sildirme isi için Çatli ile Yilmaz Belçika'da yüzyüze görüsmüsler. Ayni yil Çatli'nin, 85 yilina 2,5 ay kala yani 1984'ün 9. ayinda Fransa hapise girdigini, kendisinin de Fransada 86'nin 11. ayindan 93'ün 11. ayina kadar hapis yattigini ayrica (30) ayda Fransada görülmemis sürgün cezasi verildigini, o sirada Çatli'nin da Isviçre cezaevinde oldugunu, Meral Çatli'nin kendisini cezaevinde ziyaret ettigini, 1986 yilinda Fransa Belçika sinirinda Fransiz polisinin düzmece iddialari ile tutuklandiginda Bedri Ates kimligini kullandigini, çünkü; eger kendi ismini verseydi yaptiklari eylemlerinin ortaya çikacagini, belkide Türkiye'ye zarari olabilecegini, o yüzden baska bir isim kullandigini, kendisini savunan avukatlarinin MHP'li olmasinin normal oldugunu, çünkü 80 öncesinden tanidigi arkadaslari oldugunu, Özer Çiller ve Mehmet Agar ile hiç bir yerde ve hiçbir sekilde görüsmedigini, yurtdisinda bulunduklari sirada liderin Çatli oldugunu, simdi Çatli öldügü için kendisinin lider sayilabilecegini, çünkü yurtdisinda Çatli ile ayni evi paylasip, ayni bardaktan su içtigini, yurtdisinda eylemler yaparken devletten sadece 10 bin dolar para aldiklarini, Çatli yurda döndükten sonraki zamanlarda kendisinin Fransa, Italya ve Içviçrede ayni suçtan cezaevinde oldugunu, Çatli ile mektuplastiklarini, kendisi yurda dönünce Çatli'nin kendisini ziyaret etmedigini, haber gönderdigini, Bedri Ates kimligi ile yakalandiginda PKK'liyim, PKK'ya hizmet ediyorum dedigini, çünkü kart alabilmek için ne yaparsan yap Türkiye aleyhine bir sey yapmak gerektigini, Çatli'nin 1991 yilindaki ANAP kongresinde önce Yildirim Akbulut'u sonra Mesut Yilmaz'i destekledigini, Yasar Okuyan ve Agah Oktay'in Çatli'yi iyi tanidiklarini, seçim zamani biz kahramaniz, ASALA'yi yok ettik, yok bilmem Fransizlari söyle yaptik dediklerini, simdi ise Çatli'yi kötülediklerini, kendilerinin mücadele ettikleri ASALA'nin belki 500 militaninin oldugunu, fakat bütün ülkelerin istihbarat birimlerinin bunlara yardimci oldugunu, ASALA kendi içinde anlasmazliga düstügü için dagildi diyenlerin yalan söyledigini, eger böyle seyler kendiliginden oluyorsa bu memlekete zararli olan örgütlerin oldugunu ve onlarin niye kendi kendine dagilmadiginin sorulmasi gerektigini, yurtdisinda hizmet yürütürken kendilerine MIT'in üst düzeyde yetkililerinin yardim ettigini ve yönlendirdigini, Çatli'nin Muhsin Yazicioglu ile telefon görüsmeleri yaptigini, Türkes'le Çatli'nin arasinin hos olmadigini, çünkü Çatli'nin Türkes hakkinda MIT'e bir rapor yazdigini ve Türkes'in bundan haberi oldugunu, Çatli'nin Türkiyedeki ticari faaliyetlerinden haberdar olmadigini, Mehmet Özbay ismini kullandigini bilmedigini, Hüseyin Kocadagi tanimadigini, Haluk Kirci'yi çok önceden tanidigini, son yillarda görmedigini belirtmistir.(Ek:217) 

45- Mesut YILMAZ'IN 24.12.1996 tarihli ifadesinde; Topal Cinayeti ile ilgili olarak : 3 Kasim 1996 tarihinde Susurluk Kazasi henüz olmadan devletin Istihbarat kurulusunda ve Emniyette önemli görevlerde çalisan ve partisi ile baglantili olan, ancak isimlerini açiklayamiyacagi özel kaynaklarindan edindigi bilgiye göre; 28 Temmuz 1996 tarihinde Istanbulda meydana gelen Topal Cinayetinin TOPAL'in ortagi olan Ali Fevzi BIR ve Sami HOSVER (Balikesir ve Susurluk Emniyetine gelen bir telefonda bu kisinin Gözcü Gazetesi Muhabiri Mehmet YENISEHIRLI ile birlikte Abdullah ÇATLI' nin cenazesini almaya geldigi ihbar edilmistir.) ile 3 özel tim mensubu tarafindan islendigi, 29 Temmuzda bu kisilerin Istanbul Emniyet Müdürlügünce gözaltina alindigi, Emniyet Müdürü ve Müd. Yard.'nin da bulundugu 6 kisi tarafindan 36 saat süreyle sorgulandigi, bunlardan Ayhan ismindeki özel tim mensubunun ; ``Sadece Topal cinayetinin degil, daha önce 10'dan fazla cinayeti dogrudan dogruya Özel Harekat Daire Baskani (Ibrahim SAHIN)'in talimati ve Emniyet Genel Müdürü (Mehmet AGAR'in) ve o zamanki Basbakan'in (Çiller'in) esinin bilgisi dahilinde islediklerini'' itiraf ettigini, bu itiraflarin banta alindigini,(3 Özel Tim Mensubunun Emniyet Genel Müdürlügüne Getirilmesi) Istanbul Emniyet Müdürünün bu durumdan (Topal Cinayeti ile ilgili olarak 3 Özel Tim Mensubunun gözaltina alindigindan) zamanin Içisleri Bakanini haberdar ettigini, Bakanin Em.Gn.Md. Yard. Halil TUG'u Istanbul'a göndererek bu Özel Tim mensuplarinin Genel Müdürlüge teslimini talep ettigini, Istanbul Em.Md.'nün bunu reddetmesi üzerine bizzat Bakanin Istanbul'a gelerek Em.Md. ile Havaalaninda görüstügünü ve adi geçen saniklarin Genel Müdürlüge teslimini istedigini, Em.Md.'nün de ancak Resmi Tutanakla vermeyi kabul ettigini ve Özel Harekat Daire Baskan V. Ibrahim SAHIN'in Istanbul'a gelerek düzenlenen bir tutanakla bu kisileri Ankara'ya aldigini, Daha sonra görüstügü Emniyet Genel Müdürü Alaattin YÜKSEL'in 3 özel tim mensubunun sorgulanmak üzere Ankara'ya getirilmesi konusuda hiçbir bilgisinin olmadigini, Susurluk Kazasindan bir hafta sonra 10 Kasim 1996 günü kendisine bilgi veren kisileri Ankara'ya çagirarak bu bilgilerin dogru oldugunu teyit ettirdigini, ayni gün Istanbul Emniyet Müdürü (Kemal YAZCIOGLU) ile de görüstügünü ve bu konuyu sordugunu, ancak Em. Md.'nün ``Bu bilgileri kendisine verirse suç islemis olacagini, bunlardan bir kisminin devlet sirri oldugunu, kamuoyuna açiklanmasini dogru bulmadigini, ancak Cumhurbaskani isterse bu bilgileri verebilecegini'' belirttigini, Kendisinin 12 Kasim günü Cumhurbaskani ile görüserek Istanbul Em.Md.'nü dinlemesini tavsiye ettigini, C.Baskaninin da 14 Kasim günü Istanbul Valisi ile birlikte Kemal YAZICIOGLU ile görüstügünü, Kemal YAZICIOGLU'nun Cumhurbaskani'na ``Özel Tim mensuplarini sorguladiklarini, bunlardan bir tanesinin bu olayi ve diger olaylari itiraf ettigini, bu isi devlet için ve yukaridan gelen talimat ile yaptiklarini, bu nedenle sorumlu olamiyacaklarini ifade ettiklerini, ancak ellerinde kaset vs. gibi maddi bir delil bulunmadigini, ancak kisilerin, tekrar sorgulanabileceklerini , Içisleri Bakaninin sifahi talimati ile bunlari Em.Gn.Müdürüne verdigini, ancak Genel Müdürlügün hiç bir sey yapmiyarak bunlari saliverdigini, hatta Sedat BUCAK'a koruma olarak verildigini'' belirttigini, C. Baskaninin bunu kendisine ifade ettigini, Hatta Cumhurbaskani'nin YAZICIOGLU'nun özel tim mensubunun itiraflarini içeren kaset veya zabitlari kendisine vermemesinden dolayi sitem ettigini, ''devleti düsünmek gerekiyorsa bir Emniyet müdüründen önce kendisinin devleti düsünecegini, bunu devlet sirri falan diye sakliyorsa bunun yanlis oldugunu'' kendisine söyledigini, Kemal YAZICIOGLU'nun elinde ses bandi vs. bulunduguna inandigini, ancak bunlari Cumhurbaskani'na, Basbakan''a ve kendisine neden vermedigini bilemiyecegini, bir sebebininin; bu kasetlerde Sn. Özer ÇILLER'in, Sn. Mehmet AGAR'in isimlerinin geçtigini, Mehmet AGAR'in o sirada kendi bakani oldugunu, bir baska sebebin; bu kasetleri zamaninda C.Savciligina bildirmedigi için kendisi hakkindab takibat yapilacagindan endise ederek gizlemis olabilecegini, ayrica bazi devlet sirlarinin açiga çikmasini istememis olabilecegini, C.Baskaninin kendisiyle görüsmeden bir gün sonra Basbakan'a mektup yazarak kendisinin iddialarinin arastirilmasini istedigini, Basbakan'in da Teftis Kurulu'na bu hususta görev verdigini, ayrica MIT Müstesarligindan bilgi istedigini, daha sonra Cumhurbaskani'nin 24 Kasim'da Basbakan'la 2 saat görüstügünü, bu ise hükümetin ciddiyetle egilmesi gerektigini söyledigini, Kemal YAZICIOGLU'nun daha sonra Basbakanla görüstügünü, Cumhurbaskani'na söyledigi husulari teyit ettigini, ilaveten kendisine görev verilirse Topal Cinayeti ve diger baglantilari kisa bir zamanda ortaya çikarabilecegini, bunu Basbakan'a söyledigini, YAZICIOGLU, Basbakana ``bu özel tim elemanlarinin A.ÇATLI ve Ali Fevzi BIR arasindaki telefon irtibatlarini tesbit etmis oldugunu, bunun kayitlarinin elinde oldugunu'' söyledigini, daha sonra bunlari Basbakanlik Teftis Kuruluna verdigini, bu telefon kayitlarinin çok önemli deliller oldugunu söyledigini, Em.Md. Istanbul'a dönerken Içisleri Bakaninin kendisini Ankara'ya çagirdigini ve kendisine Cumhurbaskani ve Basbakan'a verdigi bilgileri vermedigi gerekçesiyle görevden uzaklastirdigini, Istanbul Sariyer C.Savciligi'na sunulan bir ihbar mektubunda yer alan; Ugur BALIK, Soner TEPEKULE, Ridvan KOCAMAN, Kemal DEMIRAT'in Kusadasi'ndaki Tuana Kafe'de bulustuklarina dair bir bilgisi olmadigini, ancak bu kafenin bu üç özel tim mensubuna ait olduguna dair bir bilgi geldigini, Topal Cinayetinden sonra tutulan tutanakta Topal'a verilen Türkmenistan pasaportunun bulunmadiginin da ilgisini çektigini, AYRICA; Sedat BUCAK'in amca oglu olan Fatih BUCAK'in bir ay kadar önce MIT'e basvurarak ifade vermek istedigini, ifadesinde; ``Topal Cinayeti ile ilgili olarak kendisine iletilen, Emniyet Müdürü tarafindan Cumhurbaskani'na, Basbakan'a anlatilan bilgileri dogruladigini, ifadesinde Sedat BUCAK'in Topal Cinayetini azmettirdigini, bunun arkasinda o kumarhane sahibinden alinacak 6 milyon dolarlik haracin etkili oldugunu, 3 özel tim mensubunu Sedat Bucak'in önceden tanidigini, korumasi için bunlari görevlendirttigini, Abdullah ÇATLI'nin da bu olayin bizzat içinde oldugunu'' belirttigini, MIT'te alinan bu ifadeyi kendisinin okudugunu, ancak kendisine zaptini vermediklerini, Basbakan'a da vermediklerini ögrendigini, Kendisinin hiç bir zaman elinde video kaset, ses bandi var demedigini, buraya da olayi çok açik, çok net ispatlayacak materyal ortaya koyacagi iddiasiyla gelmedigini, ama devletin karistigi iddia edilen bu olayda, Cumhurbaskani'nin, Basbakan'in beyanlarinin beyanlarinin önemli oldugunu, bunlarin arastirilmasi gerektigini, Resmi Mercilerce düzenlenen Sahte Kimlik Belgeleri : Bu olayla ilgili olarak kendisine intikal eden delillerden bir kisminin basinda yayinlandigini ve kamuoyunun malumu oldugunu, bunlardan bir kisminin; Abdullah ÇATLI'ya Müstesar isimle Emniyet Genel Müdürü imzasiyla yetki belgesi, silah tasima izni, kimlik karti, sürücü belgesi ve pasaport oldugunu, Emniyet Genel Müdürünün imzasiyla Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT isimli uyusturucu kaçakçilari adina düzenlenmis yesil pasaport, kimlik belgeleri, markasi, çapi, seri numarasi yazilmayan bir silah tasima izni oldugu, bunlarin Emniyette Teknik Danisman, uzman olarak görev yaptiklari, kendilerine yardimci olunmasina dair yazilar oldugunu, nitekim Yasar ÖZ'ün Istanbul'da yakalandigini, üzerinde Smith Wesson marka bir silah çiktigini, oysa Silah Ruhsatinda bu silahin markasi, çapi ve seri numarasinin bulunmadigini, ancak bu belgeleri göstererek serbest kaldigini, bunun da bu kisilerle devlet adina görev yapan kisiler arasinda organik bag bulundugunu gösterdigini, bu kisilerin takibata ugramalarinin engelledigini, (Mesut YILMAZ ifadesindeki bu konuyla ilgili olarak; 
1- Em.Gn.Müdürü Mehmet AGAR imzasiyla Yasar ÖZ adina düzenlenmis, Silah Tasima izni (Ek: /1 ), 
2- Yasar ÖZ adina Daire Baskani olarak düzenlenmis 228576 No'lu Yesil Pasaport (Ek: /2, 2/a,b,c), 
3- Yasar ÖZ adina düzenlenmis Nüfus Cüzdani ve Sürücü Belgesi (Ek: / 3, 3- a,b), 
4- Yasar ÖZ'ün silahlari, pasaport ve kimliklerini belirten Üst Arama ve Geçici Zaptetme Tutanaklari ve buna iliskin yazismalar 'Ek: /4, 4/a) 
5- Tarik ÜMIT adina düzenlenmis 220307 No'lu pasaport (Ek: /5, 5/a,b,c) fotokopilerini Komisyon'a elden teslim etmistir.) 

Bu belgelerden 50 tane oldugunu, Em.Gn.Md. Istihbarat Daire Baskani Emin ASLAN'in bu belgeleri imzalamaktan imtina etmesi üzerine bizzat Em. Gn. Müdürünün imzaladigini, bunlarin 30 küsur kisiye verildigini, Sn. Basbakan'in ifade ettigi MIT Raporunda adi geçen 58 kisiden biri olan Hüseyin BAYBASIN isimli sahsin Hollanda'da doldurdugu ses bantlari oldugunu, bu bantlarda bu sahis; ``Emniyet tarafindan kendisine kimlik karti, yetki belgesi, pasaport düzenlendigini, daha sonra kendisini kullanan kisilerin kendisini öldürmek istedigi için Türkiye'den kaçtigini, halen Hollanda'da hapishanede bulundugunu, istendigi takdirde Türk adli makamlarina ifade vermeye hazir oldugunu'', ayrica bu bantlarda birçok iddiaya yer verdigini, birçok isimlerin geçtigini, ayrica ayni kisinin Alman Televizyonuna verdigi beyanatta da ``Eski Içisleri Bakani'nin kardesi ve kayinbiraderinin kendisi ile temas kurdugunu, bazi taleplerde bulundugunu'', bunlarin hangilerinin dogru olup olmadiginin arastirilmasi gerektigini, anilan bantlari istenirse Komisyona verebilecegini, Bütün ifadelerde geçen Eski Içisleri Bakanindan kastin Mehmet AGAR oldugunu, sözkonusu sahte belgeleri Emniyet Genel Müdürü sifatiyle imzaladigini, Bazi Devlet Görevlilerinin Suça Karismasi : Cumhurbaskanina verdigi bilgide devlette suça karisan 100-120 kisi bulundugunu söyledigini, burada kastedilen sayinin belli bir suç için degil, daha genis anlamda oldugunu; 80 kadar Özel Harekat mensubu oldugunu, 30-40 kadar da yeralti dünyasina mensup kisinin bulundugunu, Isim olarak Basbakan'in dosyasinda bulunan Mehmet AGAR, Sedat BUCAK, Korkut EKEN, Abdullah ÇATLI, Tarik ÜMIT, Yasar ÖZ, Hüseyin BAYBASIN, Ibrahim SAHIN ve bazi Özel Tim mensuplari, Ayrica Ölmüs Olanlar; Behcet CANTÜRK, Tarik ÜMIT, Savas BULDAN, Medar SERHAT gibi. Bunlardan Mehmet AGAR ve Sedat BUCAK disinda bildigi siyasî olmadigini, Cumhurbaskanina verdigi bilgide ``Bunlarin ortaya çikarilmasi halinde devletin zarar göreceginden endise ederim'' dedigini, bundan kastinin devlet adina, devlet menfaati için yapilan birtakim hukuka aykiri örtülü operasyonlarin daha sonra bir takim adi, sahsi menfaatler için kalkan olarak kullanildiklari kanaati tasidigini, Istanbul Emniyet Müdürünün elinde kaset ve ifade oldugu halde, bunlari Cumhurbaskanina ve Basbakana vermekten kaçinmasinin asil sebebinin de devletin zarar görecegi korkusu oldugunu sandigini, bazi beyanlarinda bunu ihsas ettigini, Basbakan'in ``PKK ile mücadele gerekçesi ile dahi devlet içerisinde bu nevi çetelerin varligina müsamaha gösteremeyiz'' ifadesinin de bu açidan önem arzettigini, Bu konuda Milli güvenlik Kurulunun herhangi bir görüsm ve kararinin olmadigini, Cumhurbaskani ``kendisinin Cumhurbaskani veya Basbakan olarak hiçbir yargisiz infaza, hiçbir hukuk disi tasarrufa onayinin olmadigini'' söyledigini, kendisinin de Eski bir Bakan ve Basbakan olarak ayni seyi teyit ettigini, demek ki birtakim kisilerin devlet katinda verilmemis bir karari uygulama yetkisini kendilerinde gördüklerini, baslangiçta 1994 basina kadar bu islerin kisisel çikar olmaksizin devlet menfaatleri için, terörle mücadele için, terörün lojistik desteklerini kesmek için yapilmis olabildigini, Ancak 1994 basindan beri bu isin devlet kontrolünden, devlet sorumlulugundan, devlet ciddiyetinden çiktigini, bu isi yapan kisilerin kendi kisisel menfaatlerine hizmet edecek sekle dönüstügünü, bu ayirimin iyi yapilmasi gerektigini , Çiller'in 1993 yili sonunda Istanbul'da Holiday In Hotel'de yaptigi bir konusmada ``PKK'ya yardim eden bütün isadamlarinin (ki sayilari 60 kadardir) listesinin ellerinde oldugunu, devletin bunlarin üstüne gitmeye karar verdigini'' söyledigini, bu konusmanin incelenmesi gerektigini, Çiller'in de israrla yasadisi olaylarin bireysel oldugunu, bireysel sorusturma yapmak gerektigini belirttigini, Oysa bu olaylarin planli, organize oldugunu, ancak bunun devlet katinda alinmis bir kararin uygulamasi olmadigini, birtakim isgüzarlarin devleti alet ederek bu isi örgütlü biçimde yürüttüklerini, sahsen bu iste çok büyük menfaatler döndügüne inandigini, Uyusturucu ticaretinin bizzat devletin himayesinde yürütüldügü, kumarhanelerden haraç alindiginin vs. sözkonusu oldugu, Söylemezler Çetesi : Devletin, özellikle Em. Gn.Md.nün yasadisi birtakim çevrelerle isbirligi yaptigi, PKK'ya lojistik destek saglayan bazi kisileri önce kullanip sonra bunlari birbirlerine vurdurttugu, Devlet içerisindeki , emniyetteki bazi görevlilerin yasadisi islere bulastiklari, kumarhanelerden, diskoteklerden haraç, uyusturucu ticaretinden pay aldiklari konusunda duyumlar geldigini, hükümet olduklari dönemde bunlarin üzerine gitmek istediklerini, bu nedenle Kemal YAZICIOGLU'nu Emniyet Genel Müdürü yapmak istediklerini, ancak ortagi ile anlasamadiklari için O'nu Istanbul Emniyet Müdürlügüne getirdiklerini, Kemal YAZICIOGLU Istanbul'a atandiktan sonra sik sik biraraya geldiklerini, kendisinden yukarid anlattigi hususlarin üzerine gitmesini istedigini, bir müddet sonra bu konuda olumlu gelismeler oldugunu, Ilk olayin Söylemezler Çetesi oldugunu, Istanbul Emniyet Müdür-lügündeki bazi Müdür Yardimcilarinin, baskomiserlerin bu çeteyle isbirligi yaptiklarini tesbit ettiklerini, devlet içerisindeki çok sayida kamu görevlisinin bu çetelerle isbirligi yaptiklarini, daha sonra Söylemez Çetesi ile ilgili tahkikatin derinlestirildigini , bazilari hakkinda yargi yoluna gidildigini, Basbakan'in söyledigine göre Söylemez Çetesiyle ilgili Istanbul Küçük-çekmece Savciligindaki adli sorusturmanin savciya müdahale nedeniyle savci tarafindan örtbas edildigini, yeni Adalet Bakaninin bu konuda sorusturmanin yeniden baslatilmasi için talimat verdigini, Ayrica Emniyet Genel Müdürlügü bünyesinde bu isle ilgili kisilerin ortaya çikarilmasi için idari sorusturma yapmak üzere 2 mülkiye müfettisi, 2 polis müfettisi görevlendirdiklerini, bu sorusturmada yeni birtakim bulgularin ortaya çikarildigini, olaylara karisan 2 Em. Müdürü ile 1 baskomiserin firar ettigini, fakat kendileri hükümeti devrettikten sonra sorusturmanin ayni kararlilikla sürdürülmedigini, görev verilen 2 polis müfettisine idari görev verildigini, bir anlamda idari tahkikatin askiya alindigini, Söylemez olayinda üçbes kisinin hapiste oldugunu, gerisinin kaçak oldugunu, aslinda devlet içindeki üst düzeydeki asil baglantilarin ortaya çikmadigini, siyasî baglantilarin kurulamadigini, o kaçak adamlar yakalanip sorgulansa belki bu baglantilarin ortaya çikarilabilecegini, bunun için de himaye edildigini, olayin bundan daha genis boyutlu oldugunu, ``Söylemez Dosyasinda adi geçen Hakan FINDIK'in Anavatan Partisinden ÇETINSAYA'nin bir alacagi nedeniyle Söylemezlerin isyerini basip orada silahini düsürdügü, ancak halen Emniyet görevlisi olarak görevinin basinda oldugu'' hususunda herhangi bir bilgisinin olmadigini, M.Ali YAPRAK'in kaçirilmasi : Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak isimli sahsin kendilerine basvurarak kendisinin 3 sivil polis tarafindan kaçirildigini, Sedat BUCAK'in bir köyüne götürüldügünü, onun asiretine mensup kisiler tarafindan sorgulandigini, kendisinden 20 milyon mark haraç istediklerini, vadeli olmak kosuluyla 3 milyon marka anlastiklarini, Bu konuyla ilgili olarak Emniyete verdigi ifadede faillerin ortaya çikarilmadigini , Daha sonra Basbakan'in Liderler toplantisinda kendisine ``Yaprak olayinin savcilik tarafindan örtbas edilmek istendigini, Yeni Adalet Bakaninin çeteyle baglantisi nedeniyle bu olayin da yeniden sorusturulmasini istedigini, bu kisinin Sedat BUCAK'in adamlari tarfindan alikonuldugunu'' ifade ettigini, Vedat AYDIN olayi : 16 Haziran 1991'de Basbakan olduktan 15-20 gün sonra Diyarbakir'da DEP Il Baskani Vedat AYDIN'in öldürüldügünü, karisinin ifadesine göre ``Emniyet mensubu oldugunu söyleyen ve kimlik gösteren kisiler tarafindan evinden alindigini'', sonra da cesedinin bulundugunu, kendisinin de Basbakan olarak MIT Müstesarini ve Emniyet Genel Müdürünü çagirdigini ve ne olursa olsun bu olayin faillerinin bulunmasini istedigini, ancak bugüne kadar bu olayin da açikliga kavusmadigini, Mehmet AGAR Konusu : Mehmet AGAR'in ÖZAL zamaninda Ankara Emniyet Müdürü oldugunu, Özal'in kendisine çok güvendigini, Rahmetli ÖZAL'in Cumhurbaskanligi, AKBULUT'un Basbakanligi zamaninda Istanbul Emniyet Müdürü oldugunu, bu sirada kendisinin dogrudan bir temasinin olmadigini, Kendi Basbakanligi döneminde Ünal ERKAN'i Emniyet Genel Müdürlügüne getirdiklerini, O'nun isine karismak istemediklerini, Ünal ERKAN'in da daha önce Istanbul Emniyet Müdürü iken AGAR da Müdür yardimcisi oldugu için O'nu muhafaza etmek istedigini, Kendisi hükümetten ayrildiktan sonra da 1992 yilinda Erzurum Valisi oldugunu, kendi hükümetinde Adalet Bakani oluncaya kadar özel bir diyalogu olmadigini, daha sonra da Içisleri Bakani oldugunu, bu sirada kendisine ``Emniyet'in kendisini (Mesut YILMAZ'in evini) dinlemedigini'' söylemek için partiye ziyarete geldigini, kendi Basbakanligi döneminde sikayetçi oldugu tek konunun Emniyet Genel Müdürlügünde (özellikle Özel Harekat ve Istihbarat Daire Baskanliklarinda) yapmak istedikleri tasarruflara engel oldugunu, Mehmet AGAR'in kardesi Yunus AGAR'in Havas'in ortaklarindan oldugunu, BMW Araba Konusu : 1995 Ocak ayinda Kocaelinde Osman GÜRBÜZ adinda sol illegal örgüte mensup bir kisinin yakalandigini, üzerinde A.ÇATLI'nin üzerinden çikan evragin çiktigini, ancak Emniyet Genel Müdürünün devreye girerek bu kisiyi serbest biraktirdigini, bu sahsin altinda BMW marka bir araba bulundugunu, bu arabanin Genel Kurmaya ait oldugu ve Ankara'ya istendigi, bu arabanin 3 ay öncesine kadar Mehmet AGAR tarafindan kullanildigini, önce seçimlerde Elazig'da, Bakan olduktan sonra da esi tarafindan kullanildigini, bu arabanin motor ve sasi numarasi olmadigini, 3 ay önce Izmit'e geri gönderildigini, Abdullah ÇATLI ve Susurluk Konusu : A.ÇATLI ile Sedat BUCAK'in Istanbul'dan uçakla gelen Hüseyin KOCADAG ile Izmir'de bulusarak Kusadasi' nda arazi satin almak için oradaki Mal Müdürlügü ve Tapu Sicil Muhafizligiyla 2-3 gün temas halinde olduklari, Susurlukta Abdullah ÇATLI'nin üzerinden çikan yerli ve yabanci kredi kartlari çiktigini, bunun jandarma tutanaklarinda yer aldigini bildigini, ancak bunun, banka hesap numaralarinin nereye kadar uzandigina dair bir duyumu olmadigini, bu konunun arastirilmasi gerektigini, Susurluk kazasini müteakip Jandarma tarfindan tutulan tutanakta A. ÇATLI'ya Mehmet ÖZBAY adina düzenlenen belgenin yer almamasinin dikkatini çektigi, Abdullah ÇATLI'nin Topal cinayetindeki silahlardan birinde parmak izinin çikmasi Istanbul Emniyetinin çalismasi ile ortaya çikmistir. A.ÇATLI 1992 yilinda Sahin EKLI ismiyle yurt disina çikarken yakalandiginda alinan parmak izleri ile cesedinden alinan parmak izlerinin karsilastirilmasi sonucu anlasildigini, Su anda Izmitte hapiste bulunan Hadi ÖZCAN; ``Emniyet tarafindan kendisne bazi görevler verildigini, bunlardan birinin de Abdullah ÇATLI'yi öldürmek oldugunu, bunu reddettigini'' söyledigini, ancak ifadesini imzalamadigini, Kendisinin Haluk KIRCI'yi hiç tanimadigini, yalniz ``Abdullah ÇATLI'nin ölümünden sonra sansasyonel bir eylem gerçeklestirip O'nun yerine geçmeyi planladigina bu eylemin de kendisini öldürmek olduguna'' dair bir ihbar mektubu aldigini, Abdullah ÇATLI ile iliskileri : Baskanin ``Abdullah ÇATLI ile kendisinin Genel Baskan seçildigi kongrede iliski içerisinde oldugu, hatta yardim ettigi iddialari'' ile ilgili sorusu üzerine; Kendisinin hayatinda A.ÇATLI'yi hiç görmedigini, Bahçelievler katliamindan hakkinda giyabi tevkif karari oldugunu, devletle iliski içinde oldugunu ve birtakim kanunsuz islere karistigini bilerek, ne Abdullah ÇATLI ne de Mehmet ÖZBAY adiyla hiç kimse ile, ne kongreden önce, ne de sonra hiçbir temasinin olmadigini , Abdullah ÇATLI'nin 1996 yilinin 4. ayinda Drej Ali vasitasiyla Silah Ruhsati'nin Meslegi hanesinde ``Anavatan Il Delegesi'' yazili Gölbasili Mehmet ÇAKIR'dan bir silah aldigini bilmedigini, Hüseyin KOCADAG Konusu : Basta Anavatan Il Baskani olarak Hüseyin KOCADAG'in herhangi bir Il'e Emniyet Müdürü olmasi için pekçok tavassut geldigini, kendisinin de bunu Kemal YAZICIOGLU'na sordugunu, O'nun da ``Katiyen olmaz, fevkalade mahzurludur'' dedigini, neden mahzurlu oldugunu sormadigini, Susurluk Kazasindan sonra Hüseyin KOCADAG'in Mehmet ÖZBAY adina düzenlenen silah ruhsati için tezkiye veren kisi oldugunu ögrendigini, Vali Atamalarinda Mafya'nin Etkisi : Orhan Tasanlar'in böyle bir iddiasinin oldugunu, ancak daha sonra tahkikat açilinca bunu inkar ettigini, sayet kimin etkili oldugunu açiklasa idi kendilerine yardimci olmus olacagini, kendi dönemlerinde özellikle Emniyet ve Vali atamalarinda titiz davrandiklarini, bazi milletvekillerini kirma pahasina bu türlü etkilerden kaçindiklarini, Sedat BUCAK hakkindaki Iddialar : Sedat BUCAK'in amca oglu olan Fatih BUCAK Topal Cinayeti Konusunda belirtildigi gibi, MIT'e verdigi ifadesinde; ``Sedat BUCAK'in Topal Cinayetini azmettirdigini, bunun arkasinda o kumarhane sahibinden alinacak 6 milyon dolarlik haracin etkili oldugunu, Ayrica, Sedat BUCAK'in Ankara'daki Milletvekili lojmaninda ve özel bürosunda 100'den fazla kalasnikof tüfegin bulundugunu, milletvekili dokunulmazligindan istifade ederek bu mahalleri silah deposu haline getirdigini,'' Susurluk Olayinda, Abdullah ÇATLI ile Sedat BUCAK'in Istanbul'dan uçakla gelen Hüseyin KOCADAG ile Izmir'de bulusarak Kusadasi' nda arazi satin almak için oradaki Mal Müdürlügü ve Tapu Sicil Muhafizligiyla 2-3 gün temas halinde olduklari, Ayrica Sedat BUCAK'in Ankara'daki bazi kumarhanelerden haraç aldiginin Sn. Basbakan tarafindan Pazar günü ifade edildigi, Koruculuk Sistemi ve Sedat BUCAK : Koruculuk Sisteminin iyi niyetle getirildigini, zaman içinde deforme ve dejenere oldugunu, bu sistemin islah edilmesi gerektigini, ancak bu konuda dikkatli olunmasi gerektigini, akilli olunmazsa devlet adina PKK kadar riskli bir operasyon olabilecegini, Sedat BUCAK'in Koruculuk Sistemindeki yerinin özel oldugunu, devletin Sedat BUCAK'in asiret mensuplarina ( 700 ila 10 bin kadar oldugu söylenen) silah verdigini, ancak maas vermedigini, o zaman bu kisilerin ihtiyaçlarinin nasil karsilandigini, maddi finansmaninin nasil saglandigini sormak gerektigini, kendisine gelen bilgilerin bunun yasadisi yollardan saglandigi seklinde oldugunu, bu konuda ciddi emareler oldugunu, MIT Raporlari : 1988 yilinda gazetelere de yansiyan bir MIT Raporu oldugunu, ancak o zaman bunun öneminin anlasilmadigini, kendisinin de bunu, bazi üst düzey kisilerin ahlakî zaaflarini anlatiyor diye degerlendirdigini, 1991'de Basbakan oldugu sirada Raporu hazirlayan ve bir kismi MIT'ten uzaklastirilmis bulunan kisileri dinledigini, ``Neden kisileri tahkir ettiklerini'' sordugunu, ancak bu kisilerin; ``Bu Raporu kisileri tahkir etmek için hazirlamadiklarini, Mafya'nin birkisim üst düzey devlet görevlilerinin bazi kisisel ve ahlakî zaaflarini kullanarak devletle organik bir bag kurmaya çalistigini, Raporla buna dikkat çekmek istediklerini'' söylediklerini, 1993 yilindan sonra bunun sonuçlarini gördüklerini, Devletle Mafya'nin iç içe girdigini, örnegin Susurluk Kazasinda bulunan A.ÇATLI'nin çantasinda çikan resimlerde devletin Emniyet Müdürü ile bir asiret reisi ve Abdullah ÇATLI'nin tatilde , Bucak'in evinde beraber olduklarinin görüldüklerini, yani 1993'ten sonra bu iliskinin sistematik bir isbirligine dönüstügünü, birlikte operasyonlar yapildigini, haraçlarin paylasildigini, Kendi Basbakanligi döneminde bu konularda kendisine herhangi bir MIT Raporu sunulmadigini, bir MIT Raporu olayi yasanmadigini, 1996 yilinda hükümet kuruldugu zaman 1988 tarihli MIT Raporunda adi geçen Mehmet AGAR ve Ünal ERKAN''in kabinede görev almalarina itiraz etmedigini, çünkü o tarihte, devletin emniyetinin, gücünün seferber edildigini bilmedigini, bu nedenle bu kisileri suçlamasinin mümkün olmadigini, Hatta bizzat Sn.Çiller'in bu islerle ilgili olduguna, örtülü ödenegin bu maksatla kullanildigina dair iddialar oldugunu, ancak Basbakan olarak Istanbul Emniyet Müdürü ile iliskileri sonucu bu bilgilere ulastigini, meger 1993'ten bu yana devlet imkânlarinin, görevlilerinin, gücünün, yetkilerinin parasinin kullanilarak hukukdisi iliskilerin sistematik bir sekilde kuruldugunu anladigini, Bu islerin tesadüfi olmadigini, Emniyet Genel Müdürünün Içisleri Bakani olmasinin, Emniyette birtakim kadrolasmalarin olmasinin tesadüfi olmadigini, sistematik oldugunu, bu nedenle normal hükümet yetkileriyle olayin üzerine gitmenin mümkün olmadigini, her an engellendigini, bu islerin üzerine gidilememesinin tek sebebinin siyasî oldugunu , Basbakanin, elindeki MIT Raporlarina dayanarak Istanbul'da tanidigi hemsehrisi bir Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcisi ile yaptigi telefon görüsmesini dogru olarak söyledigini, iki kisinin arasinda geçen bir konusmanin MIT Raporuyla Basbakan'a verilmesinin manidar oldugunu, bundan sonra güveninin kalmadigini, Özel Harp Dairesi - MIT - Özel Harekat Dairesi : Genelkurmay bünyesinde Özel Harp Dairesi ismiyle bir dairenin kuruldugunu, daha sonra NATO'nun aldigi bir karar çerçevesinde GLADIO denilen bütün NATO ülkelerinde uygulanan bir sisteme dönüstürüldügünü, 1981'de de Italya'da oldugu gibi birtakim kanunsuz islere kalkismalari, Mafya ile isbirligine girmeleri nedeniyle bütün NATO ülkeleriyle birlikte yürürlükten kaldirildigini, Daha sonra bu birimde çalisan bazi elemanlarin MIT'te ve Emniyette olusturulan Özel Harekat Timinde egitici ve uygulayici olarak görev aldigini bildigini, Korkut EKEN' in bu kisilerden birisi oldugunu, önce Özel Harp Dairesinde, sonra MIT'te, daha sonra da Içisleri Bakanliginda Emniyet Müsaviri olarak görev aldigini, birçok operasyonlarda görev aldigini, yani bu üç kurum arasinda böyle iliskiler ve geçisler oldugunu, (Bu kisinin Susurluk olayinda kilit adamlardan biri oldugunu, ancak henüz görevlerden uzaklastirilmadigini, hala Emniyetteki görevine devam ettigini, ayrica bu kisi MIT'teki görevinden ayrilip, henüz Emniyetteki görevine baslamadan Botas'ta müsavirlik yaptigi dönemde Mersin'de bir Botas ihalesinde Çatli'nin paravan bir sirketine ihalenin verildigini, bu firmanin da bir anlasmayla isi ikinci gelen firmaya devrettigini, yani bu kisilerin bu tür ihale islerine de bulastiklarinia dair bilgi geldigini), Zamaninda Özel Harp dairesinde birlikte görev yapan kisilerin sonradan birbirleriyle ters düstüklerini, birbirleri hakkinda kamuoyuna bilgiler sizdirdiklarini, birbirleri aleyhine rapor hazirladiklarini, JITEM'in basinda görev yapan Cem ERSEVER'in öldürülme olayinda oldugu gibi birbirleriyle hesaplasmaya dönüstügünü, bunun da faili mechul cinayetlerden birisi oldugunu, Sayin Cumhurbaskaninin bu olaydan sonra MIT yetkililerini çagirarak bu olayi çözmelerini istedigini, fakat bugüne kadar bunun ortaya çikarilamadigini, MIT'in devlet içinde hesaplasma niteliginde gördükleri islerden uzak durmaya egiliminde oldugunu, hatta zaman zaman devlete gerekli bilgileri vermeme egiliminde oldugunu, Komisyona karsi da, bagli oldugu makamlara karsi da bilgi sakladigini, MIT'in buna hakki olmadigini, Özal'in da MIT'in bu tutumundan rahatsiz oldugunu, özellikle terörle mücadelede MIT'in çalismalarini yetersiz buldugunu, bu nedenle de Emniyet'in istihbarat birimini güçlendirmeye çalistigini, terörle mücadelede Özel Harekat Biriminin kuruldugunu, Her birimin , Emniyetin, Jandarmanin, Genelkurmay'in kendi istihbarat birimlerini kurduklarini, bunun devlet içinde bir istihbarat kargasasi meydana getirdigini, bu birimlerin kendi aralarinda rekabete, hatta çatismaya girdiklerini, istihbarat konusunda yeni bir yapilanmaya ihtiyaç oldugunu, istihbarat konusunda devletin çok pahali çalistigini, çok para harcadigini, ancak çok az verim aldigini, Devletin Istihbarat birimlerinin 1993'den sonra gerek Emniyet istihbaratinin, gerekse MIT'in iç politika amaçlariyla kullanildigini, Tansu ÇILLER döneminde MIT içinde Kontrterör birimi olarak yeni bir birimin olusturuldugunu, Mehmet EYMÜR'ün MIT'e döndügünü ve bu birimin basina getirildigini, bu birimin de iç politika amaciyla kullanildigini, bunun da büyük bir zafiyet oldugunu, 1993 yilinda önemli gelismeler oldugunu; Tansu ÇILLER'in Basbakan oldugunu, Mehmet AGAR'in Emniyet Genel Müdürü oldugunu, Içisleri Bakanligi bünyesindeki istihbarat biriminin güçlendirildigini, teknolojik donanim alindigini, Sn. Cumhurbaskaninin ``Milli Güvenlik Kurulunda bu hususta alinmis bir karar yok'' demesine ragmen Tansu ÇILLER'in ``Biz PKK'nin lojistik destegini kesecegiz. Bu destegi saglayan isadamlarinin listesi elimizde, bunlari biliyoruz'' seklinde beyaninin oldugunu, 1993 sonrasindan itibaren sistematik bir sekilde Mafya seylerinin öldürüldügünü, bunlarin bazilarinin katillerinin bulundugunu, bazilarinin bulunamadigini, MIT'te Tolga ATIK'le birlikte çalisan Basbakanlikta Dis Türklerle ilgili Müsavir Kamil YÜCEORAN'in ellerindeki dinleme cihazlariyla kendi evini dinlediklerine dair bir bilgisi olmadigini, yani evini kimin dinledigini bilmedigini, Mehmet AGAR'in da kendisine evini kesinlikle Emniyet'in dinlemedigini söyledigini, Örtülü Ödenek Konusu : Muhalefetteyken Örtülü ödenegin siyasî amaçla, iç politika amaciyla kullanildigi duyumunu aldiklarini, Basbakan oldugu zaman bu konuyu arastirdigini, bilhassa hükümeti devralmadan 15 gün önce bir hafta içinde çekilen 500 milyar liranin nereye harcandigini arastirdigini, Genelkurmay Baskanini çagirdigini, bu ödenegin Bosna'da, Kuzey Irak operasyonunda kullanilip kullanilmadigini sordugunu, ``Kesinlikle böyle bir ödenek kullanmadiklari'' cevabini aldigini, MIT'e, Emniyet'' de sordugunu, 15-20 Subat arasi bu kuruluslara da böyle bir ödeme yapilmadigini ögrendigini, Vakiflar Bankasi Genel Müdürüne Örtülü Ödenek hesabini getirttigini, Sonra Çiller'e bu parayi nerede kullandigini sordugunu, Çiller'in ``Bunlari açiklamaya mecbur olmadigini, açiklarsa savas çikacagini, kendisine de güvenmedigini'' söyledigini, Cumhurbaskanina da söylemedigini, Abdullah ÇATLI'ya Sedat BUCAK'la birlikte APO'yu öldürmek üzere örtülü ödenekten 250 milyar lira verilecegi, Genelkurmay ve Emniyetin bilgisi noktasinda durduruldugu iddiasini gazetelerden okudugunu, bu konuda net bilgisinin olmadigini, Bu paranin iç politikada kullanilmasina da gerek olmadigini, çünkü ortada seçim vs bulunmadigini, bu paranin izahinin olmadigini, bunu ancak ÇILLER'in açiklayabilecegini, Budapeste Saldirisi : Almanyadaki bir toplantidan dönerken yakit ikmali için Budapesteye indiklerini, hanimlarin da arzusuna uyarak orada gece kaldiklarini, ertesi gün otelden ayrilacaklari sirada lobide kahve içerken bir sahsin gülerek kendisine yaklastigini ve kendisine yumruk attigini, korumalarinin müdahale ettigini, sonradan kendisini arka odaya götürdüklerini, o sirada saldirganin yaninda 3 kisi ile beraber bir Mercedesle kaçtigini, Buraya geldikten sonra MIT'ten kendisine verilen bilgiye göre; Saldiriyi Istanbul Halkali'da Sultan Tekstil'in ortagi olan, Abdullah ÇATLI'nin da ortagi olan Aydin DILEK isimli sahsin Macaristan'daki Ismail HOSKAYA, Veysel ÖZERDEM ve Erol isimli bir sahisla birlikte 100 bin dolar karsiligi organize ettiklerini, amaçlarinin siyasî sansasyon veya gözdagi vermek oldugunu, MIT'in bildirdigine göre saldiriyi gerçeklestiren sahislarin önce Slovakya'ya daha sonra da Hollanda'ya geçtiklerini, asil saldirida bulunan sahsin da Hollanda'dan Mersin'e, oradan da Beyrut'a gittigini, Saldiri'dan önce Türkiye Gazetesinde Ibrahim ÇIFTÇI isimli sahsin Haber Müdür Yardimcisi Yusuf SANCAK'in odasina girerek Budapeste ile görüstügünü, bunun dogruluk ve olayla baglantisini bilmedigini, Uçagin gidis-dönüs programinin belli oldugunu, giderken Prag'da gelirken Budapeste'de ihtiyaten otelde rezerv yaptirildigini, rezervasyonda yabanci isim kullanildigini, ayrica Cumartesi aksam oraya vardigini, olayin Pazar sabahi oldugunu, saldirganlarin kendisini otelde tanimis olabileceklerini, 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ : 

Normal devlet teskilatinin hiyerarsik sistemi içerisinde, savcilarla, müfettislerle devletle organik baga girmis çete olayini çözmelerinin mümkün olmadigini, birçok engellerle karsilasilacagini, örnegin, ``Bu isi 15 gün içerisinde çözerim'' diyen Emniyet Müdürünün ertesi günü görevden alindigini, Cumhurbaskani ve Basbakan'a da önerdigi çözümün; Devlet Denetleme Kurulu'nun Kamu kurumlarindaki uzmanlardan (örnegin Istanbul Eski Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOGLU 'dan ) da yararlanarak sorusturma yapmasinin gerektigini, Kendisinin Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcilariyla da görüstügünü, onlarin da kendisine; ``Bu olaylarin bir çete isi oldugunu ,birbirleriyle baglantili oldugunu, münferit olaylar olmadigini, bu nedenle bütün bu olaylari tek bir mahkemeye verin, tek bir savcilik sorustursun.Bu Istanbul veya Ankara DGM olabilir `` dediklerini, Adalet Bakanliginin Topal Cinayetini, Susurluk olayini, Yaprak olayini tek bir DGM'de birlestirebilecegini, kendisinin de bunu teklif ettigini, ancak reddedildigini, Sonuç Olarak : Bu konunun çözülmesi için sayet Basbakan'in ``Koalisyon bozulur, siyasî bosluk olur'' gibi endiselerle olaya ciddiyetle yaklasmazsa, hükümet kurulmasi için bu meseleden bagimsiz olarak üzerlerine düseni yapacaklarini söylediklerini, Bu meselenin sorusturulmasinda geç kalindigini, olay 3 Kasimda olmussa, 4 Kasimda Jandarma tutanagina dayanilarak sorusturmanin baslamasi gerektigini, çünkü burada aranan bir sahisla bir Emniyet Müdürünün ayni arabanin içinde birlikte çiktigini, bunun nedeni, bu evraklari kimin düzenlediginin sorusturulmasinin gerektigini, meydana gelen gecikmede suçlulara delilleri yok etme imkâni tanindigini, ne adli sorusturmanin, ne de idari sorusturmanin ciddi yürütülmedigini, Ifade etmistir. Basbakanligin Fax Telefonu : Mesut YILMAZ'in komisyona sundugu ``Belgeler Dosyasi''nda; Kanada'nin Toronto bölgesinde bir posta kutusunda yakalanan esrardan hareketle tutuklanan Bert Samuel DAVISON'in ifadesinden David DINGWALL isimli sahsin esrar sevkiyatini idare ettigi, bu sahsin telefon irtibatlari arasinda Türkiye'de (90-312-417 04 76) numarali telefonun da bulundugu, bu telefondan MICHAEL isimli bir kisi ile bir kaç kere görüstügünün anlasildigi ve Kanada polisi tarafindan bu telefon abonesinin kim oldugunun soruldugu, yapilan tetkikte bu numaranin Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügünün Fax numarasi oldugunun tesbit edildigi, ancak Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügü bu telefondan kesinlikle böyle bir görüsme yapilmadigini belirttigi, yapilan görüsmelerin tarihlerinin de tesbit edilemedigi, telefon faturalarindaki dökümün de bulunamadigi'' anlasilmistir. (Ek: 218) 46- Trabzon Milletvekili Eyüp Asik 29.01.1997 tarihli ifadesinde; 1994-1995 yillarinda TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetler Hakkinda Arastirma Komisyonunda çalistigini ve pekçok faili meçhul siyasi cinayetler üzerinde durduklarini, Ugur Mumcu cinayetini çözdüklerini, ne zaman bir yere el atsalar ellerinin geri itildigini, devletin bazi makamlarinin bu isi bildigini, Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavcisinin, bu isle ugrasmayin dedigini, netice itibariyle devlette bazi adamlarin bu islerinin önünü kestigini, Komisyonun net bir yere varamayacagini, mahkemelerin de varamayacagini, Türkiyede bir seyin netlestigini ve Türkiyede bu islerle ilgili çete olusumunun var oldugunu, bunun da son susurluk kazasindan sonra ortaya çikan belgelerle de kanitlanmis oldugunu, çete kurmakla ilgili Türk Ceza Kanununun 313 ve 314. maddelerinin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alani disina çikarilmaya çalisildigini, DGM'den bu yetkilerin alinmasi halinde bu çalismalardan bir sonuç alinamiyacagini, bunun demokratiklesme adina yapildigi söylense de dogru olmadigini, DGM'nin bu yetkileri elinden alinmaz ise bu mahkemelerin çeteleri çözebilecek yeterli bilgi ve belgelere sahip oldugunu, Bu komisyonun çalismalarinin da bir sonuç dogurmayacagini, Ancak bir tesbitten ibaret kalacagini, Topal cinayeti ile ilgili olarak Kemal Yazicioglu ile ilk defa görüsenin kendisi oldugunu, ilk görüsmelerinde Kemal Yazicioglunun Topal Cinayeti faillerinin tarafindan bilindigini kendisine söyledigini, bunun Susurlukla da baglantili oldugunu söyledigini, Özel timcilerin itiraflarda bulunduklarini, iyi bir arastirmayla oyain çözülebilecegini kendisine söyledigini, kaset gibi, itiraf tutanagi gibi, telefon baglantilari, parmak izi gibi birtakim bulgular oldugunu söyledigini, 12 Aralik 1994 tarihinde Kocaeli-Gebze'de Osman Gürbüz isimli THKP-C'ye mensup asiri sol görüslü bir militanin polisle silahli çatisma sonrasinda yakalandigini, bu sahsin evinde 3,5 milyarlik çek-senet, Istanbul'da polislik yapan Ahmet Tecer adli polise ait bir kimlik, iki silah, cep telefonu ve 5.25 BMW araç ele geçirildigini, ancak bu isin üzerine gidilmemesi için Genel Müdürlükten Kocaeline talimat verilerek adamlarin birakilmasinin istenildigi, yakalanan sahsin itirafçi oldugunun ve Jitem'de görevli Assubay Ahmet'in adami olabileceginin söylenildigini, BMW otomobilin Genel Kurmaya ait oldugunun ifade edilerek korkut Eken tarafindan Kocaeliden alinarak Ankara'ya getirildigini, bu aracin kmotor ve sasi numaralarinin hiç olmadigini, PKK itirafçilarinin da bazi islerde kullanildigini, BMW Genelkurmay'a ait ise neden oraya verilmedigini, Istanbul Sultanbeyli'de bir arazi mafyasinin oldugunu, bu çete içerisinde bir komiser, 1 Emniyet Müdürü, 2-3 polis memuru ile Ziya Baycan, Saziye Barin, Ibrahim Genç ve halen cezaevinde bulunan Abdullah Sülük gibi sahislarin oldugunu, ancak mahkeme kayitlarinda bu sahislarin birbirleriyle baglantisinin pek gözükmedigini, oysa burada 17 cinayetin oldugunu, 2 yil içinde bu cinayetlerin islenmis oldugunu, olaylarin adliye'ye intikal ettigini ancak münferit olaylar seklinde intikal etmis oldugunu, Ziya Baycan çetesinin isadami Mehmet koçaslan'dan 200 milyar lira aldigini Ibrahim Genç'in de Ziya Baycan çetesinin bir elemani oldugunu, bu sahsin Istanbul da döviz bürosunun oldugunu, çetenin paralarinin aklanmasi isiyle ugrastigini, ancak su anda Ibrahim Genç'in suçlu durumda gözükmedigini, Ibrahim Genç'in Sedat demir'e para verdigini, Çete faaliyetleri ile ilgili suçlarin sorusturulmasinda polise verilen gözalti süresinin yeterli olmadigini ve 7-15 gün arasinda tam çözülemese de evraklarin adli mercilere intikal ettirilmek zorunda oldugunu, bu nedenle daha uzun zaman alabilecek çete sorusturmalarinin bu süre içinde çözülmesi mümkün olmadigindan sorusturmanin nihai amacina ulasamadigini ve bunun yapisal bir sorun oldugunu, hukukta, yargida bu sorunlarin çözülmesi gerektigini,
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=143

19 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder