cinayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cinayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 14

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 14




15- Hasan Celal Güzel Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani 17.02.1997 tarihli ifadesinde; 1945 yilinda Gaziantep'te dogdugunu, 1975 yilinda Süleyman Demirel'in özel müsaviri olarak Basbakanlik'ta görev yaptigini,1977 yilinin ikinci yarisinda II MC Hükümeti sirasinda Korkut ÖZAL'in Içisleri Bakanligi döneminde Müstesar Yardimciligi, Turgut Özal'in Müstesarligi döneminde, onun yardimciligini yaptigini, 1980 yilinda 12 Eylül'den önce yayinlanan gizli bir genelge ile Devletin Güvenlik Koordinatörü yapildigini, Emekli Korgeneral Rüstü Naipoglu, Emekli Hava Korgenerali Refik Isitman ve Emekli Albay Kadir Bilgen'den olusan o tarihte artan terör olaylari ile mesgul olan bir güvenlik koordinasyon ekibi kurduklarini, MIT, Jandarma Genel Komutanligi ve Emniyet Istihbarat Dairesinden gelen bilgilerin bu kurulda degerlendirildigini ve o tarihte Basbakan olan Süleyman Demirel'e arz edildigini, o tarihte Basbakanlik Müstesari olan Turgut Özal'a da bilgi verildigini, Basbakanlik Müstesar Vekilligi ve Devlet Planlama Teskilati Müstesar Vekilligi görevlerinde bulundugunu,12 Eylülden sonra da 35 gün Basbakanlik Müstesarligina vekalet ettigini, Necdet Calp'in Basbakanlik Müstesarligina getirilmesi üzerine onunla 5 ay süre ile çalistigini, Subat 1981 ayinda Süleyman Demirel'i ziyarete gitmesi nedeniyle görevinden alindigini, görevinden istifa ederek Kayseri Erciyes Üniversitesinde ögretim elemani olarak çalistigini, 1983 yili sonunda Anavatan Partisinin iktidara geldiginde Basbakanlik Müstesarligina getirildigini, 1986 yilinin Agustos ayi basina kadar bu göreve devam ettigini,o tarihteki ara seçimlerde Gaziantep'ten Milletvekili adayi oldugunu, Milletvekili seçildigini, Devlet Bakani ve Hükümet Sözcüsü olarak göreve basladigini,1987 erken seçimlerinde Gaziantep Milletvekili olarak yeniden seçildigini, Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakani oldugunu, Mart 1989 tarihinden itibaren de ANAP Gaziantep Milletvekili olarak devam ettigini,17 Haziran 1989 tarihinde ANAP'tan istifa ettigini, 20 Ekim 1991 seçimlerine istirak etmedigini, 23 Kasim 1992 tarihinde de Yeniden Dogus Partisini kurdugunu, halen Genel Baskanlik görevini yürüttügünü, Babasinin Demokrat Parti yöneticilerinden, Dayisi Ali Ihsan Gögüs'ün de Halk Partisi Bakani oldugunu, kendisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iken Türkiye'de sag denilen ögrenci lideri olarak uzun süre çalistigini, bütün hadiselere istirak ettigini, Hür Düsünce Kulüplerinin merkez sag çizgide, demokrasiyi savunan, mesruiyetçi çizgide bir teskilat oldugunu, o tarihte Içisleri Bakani Faruk Sükan'in, hatta Adalet Partisi'nin bu teskilata müdahale etmek istedigini, zira iktidar partisi olmasina ragmen üniversitelere hiç giremedigini, müdahale etmelerini istemediklerini belirtmelerine ragmen dinlenmeyince Adalet Partisi gençlik kollarina el koyarak meseleyi çözdüklerini, Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bir bürosunu Siyasal Bilgiler Fakültesine kurmus oldugunu, Türkiye Isçi Partisinin tamamen ögrenci gençlige dayandigini, Hükümet olan Adalet Partisininde sagci gençligi solcu gençlige karsi kullanma staretejisi içerisine girdigini, Ismet Inönününde bunu hep dile getirip, sikayet ettigini, Fransada 1968 olaylarini baslatan meshur Kizil Rocky'nin Siyasal bilgiler Fakültesi yurdunda bir hafta kaldigini ve polis saldirisina karsi fakülteyi nasil koruyacaklari konusunda sosyalist, marksist ögrenci liderlerine taktik verdigini gözleriyle gördügünü, MHP Ülkü Ocaklari Teskilatinin kendisinin de samimiyetle inandigi sekilde son derece vatansever, millîyetçi, millî ve manevi degerlere itibar eden gençlerden olustugunu, onlarin bu hislerini Emniyet Genel Müdürlügü ve Milli Istihbarat Teskilatina bagli kisilerin istismar ettigini, kullandigini, kendisinden de bu konuda destek istendigini ancak kendilerinin Türkiye de bir takim terörist olaylarin meydana gelmesine, dis müdahalelerin olmasina karsi olduklarini ve böyle bir kullanima karsi çiktigini,bu gençlerden bazilarinin resmen Milli Istihbarat Teskilatinda ve Emniyet Genel Müdürlügünde görev aldiklarini,belli seviyelere kadar da gelebildiklerini, Devletin istihbarat ve güvenlik örgütlerinin teskilatlarin her kesiminden bilgi almasi lazim geldigini,bunun aksinin düsünülemiyecegini ancak bilgi toplarken bu kesimlerdeki kisileri bilginin ötesinde operasyonel faaliyetlere sokmalarinin fevkalade yanlis oldugunu,operasyonlarin bu teskilatlarin elemanlari vasitasiyla yapilmasi gerektigini, problemin bu oldugunu, Çatli hadisesinde de problemin bu nedenle ortaya çiktigini, Gerek Süleyman Beyin Döneminde gerekse Turgut Beyin döneminde ``Sadece Sayin Basbakan tarafindan açilacaktir'' ibaresi bulunan zarflari onlarin verdikleri yetki ile açtigini,okudugunu ve özet bilgileri onlara aktardigini,devletin bu tip bilgilerine sahip 3-4 kisisinden birisi oldugunu, Milli Istihbarat Teskilati ve Emniyet Genel Müdürlügü arasinda çok belirgin bir koordinasyonsuzluk,rekabet hatta zaman zaman sürtüsme ortaya çiktigini,MIT'in istihbarat görevinin kendilerinde oldugunu,Emniyetin sadece adli vakalarda istihbarat yapmasi,onun ötesine karismamasi gerektigini,Emniyet Genel Müdürlügünün de MIT'in iyi istihbarat yapamadigini,Türkiye genelinde birinci subelerce yapilan kendi istihbaratlarinin olmamasi halinde dagilacagini,hazira kondugunu,iyi çalismadigini iddia ettigini,bunun özellikle kaçakçilik istihbarati konusunda ortaya çiktigini,Emniyette Atilla Aytek'in çok kuvvetli bir polis müdürü oldugunu,gözüpek isinin ehli,uyusturucu kaçakçiligi isi ile çok etkin mücadele ettigini,ancak bu vasiflarini bilmesinden dolayi Genel Müdürünü bile takmayan,dedigi dedik bir müdür haline geldigini,onun dönemi MIT içerisinde o tarihe kadar kurulmamis kaçakçilik istihbarati adiyla bir birimin kuruldugunu, Emniyet MIT'in bu isin içerisine girmesinin gereksizligini savundugunu,MIT'inde kaçakçilik istihbaratininda kendi konularina girdigini ve kaçakçilik istihbaratinin siyasî konularla da iliskili hale geldigini bu nedenle yapmalari gerektigini savundugunu bunun uzun seneler tartisildigini,daha sonra Emniyetteki bu birim ile Mit'teki bu birim arasinda problemler çiktigini,Emniyetteki birimin gayriresmi sefligi daha sonra Istanbul Emniyet Müdür Muavini iken Mehmet Agar tarafindan üstlenildigini, Mehmet Agar'in Özallarla yakin irtibatinin kurulmasinin bu olaylara rastladigini, Zeynep Özal'in Asim Ekren isimli bir müzisyenle münasebeti bulundugunu, Zeynep ve Semra Özalin gece eglencesini çok sevdiklerini,bu nedenle sik sik eglence yerlerine gecenin geç saatlerinde gitmelerinden dolayi koruma sorunu dogdugunu,Basbakanin kizinin ve esinin korunmasinin Devlet görevi oldugunu,bu nedenle Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile muhatap olduklarini,onun ise politik yaninin bulunmamasi sebebiyle bu islerden hazzetmedigini, Mehmet Agar'in politikaya daha yatkin oldugunu,kibar nazik,zeki herkes tarafindan sevilen,çok süratli hareket edebilen iyi polis denecek özelliklere sahip oldugunu,sivil sektörle çok yakin iliskileri bulundugunu,kendiliginden koruma konularinda onun daha öne çiktigini, Zeynep Özal ve Asim Ekren'in Antalyaya kaçmalari ve evlenmelerine iliskin olaylarda Ekren'in Istanbuldaki aydinlik olmayan çevrelerle münasebetleri bilindiginden evlenme olayinin aile tarafindan hiç istenmedigini,bu nedenle polisin koruma görevi altinda Antalyaya gitmelerinin kontrol edildigini,bu olayin Mehmet Agarin Özallara yakin olmasini sagladigini, çünkü onu tanidiklarini,Semra ve Turgut Özal ile çok yakin samimi oldugunu,adeta onlarin emrinde,özel bir polis gibi oldugunu,Ankara Emniyet Müdürlügüne terfian getirilmek istenildiginde Bakanlar Kurulunda kendisinin karsi çiktigini,münasebetleri yönünden bu atamanin yanlisligini anlattigini,ancak Turgut beyin dedigini yaparak, Agari Ankara Emniyet Müdürlügüne getirdigini,sonrada Agar'in kendisine gelerek,kendisinin aleyhinde oldugunu bilmesine ragmen,'emriniz varmi sayin Bakanim' diye sordugunu,bu tavrinin da son derece hazimli son derece sempatik ve olgun bir insan oldugunu gösterdigini, Hiram Abbas'a Emniyet Mit çekismesinin sebebini sordugunda,MIT'in bu mafyadan bilgi aldigini,hem uyusturucu kaçakçiligi bakimindan,hemde siyasî bakimlardan bilgi aldiklarini, Emniyetinde bilgi aldigini,Mafyanin dininin imaninin para oldugunu,baska birsey düsünmedigini,ve terörle beslendigini,silah kaçakçiliginin onlara kar getirdigini,onlarinda hem sag hem de sol teröriste silah temin edip,para kazandiklarini,bunlari bildiklerini,bilgi aldiklari gruplari da himaye ettiklerini,mafyaninda hem poliste çesitli guruplara,hem de istihbaratta çesitli guruplara dayanmak ihtiyacini hissettigini söyledigini,bunun kendisine çok ters geldigini,sonradan bunu emniyetteki kisilere de teyid ettirdigini,bunun sonucu olarak da Emniyet ve Mit arasindaki rekabetin dogurdugu baska bir platformun olusmus oldugunu,yani herkesin kendi mafyasini olusturdugunu anladigini,Hiram beye ve emniyetteki kisilere,'' siz ne yapiyorsunuz,adamlari uyusturucu ile yakalayinca görmüyormusunuz,iade mi ediyorsunuz?'' dediginde çok açik bilgi veremediklerini,biraz müsamahakar davrandiklarini söylediklerini, kendisinin de ''Mafyayi ikiye ayirdiniz,bilgi aldiklarinizi müsamahaa ediyorsunuz, emniyetin mafyasi ayri Mitin mafyasi ayri,emniyetin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var ayni sekilde mitin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var bu ne biçim is böyle kepazelik? `` dedigini, bunun üzerine konuyu Özal'a anlattigini,bilgi kaynaginin olabilecegini,belirli kisilerin korunabilecegini,ama ekipleri korumaya kadar isin götürülmesinin sakincalarini anlattigini,sonradan istihbarat raporunda da ,sorgulama raporunda da bunu teyid eder mahiyette Dündar Kiliç'in polisin bir kismini bu sekilde beslediginin ortaya çiktigini,bu nedenle isin ciddiyeti yönüyle ilgili kisilerle görüstügünü,bir müddet sonra mafya-polis, mafya-istihbaratçi iliskisi halinde devam eder,probleme sebebiyet verir dedigini, nitekim, Mehmet Eymür-Atilla Aytek,Mehmet Agar-Mehmet Eymür rekabeti halinde ortaya çiktigini,sonuçta 1987 tarihinde ki raporun ortaya çikmasina kadar da bu rekabeti getirdiklerini,raporlarin hepsinin dogru olmadigini,özel hayatina kadar çok yakindan tanidigi Saffet Arikan Bedük'e bile çamur atmalarinin bunu gösterdigini,bunu her tür rapora güvenmemek gerektigi için söyledigini,adamin kendine göre rapor yazdigini sonra da el altindan bunu herkese dagittigini,Çatli ile iliskisi olup olmadigini bilmedigini, Milli Istihbarat Teskilatinin aslinda devletin en önemli ve gerekli bütün ülkelerde olan bir teskilati oldugunu,MIT'in 1960 yillarina kadar sivil kisiler tarafindan yönetildigini,27 Mayis ihtilalinden sonra asker kisilerin eline geçtigini, süreç içerisinde MIT Müstesarliginin Türk Silahli Kuvvetlerinin bir kadro ve tayin makami haline geldigini ve bunun fevkalade yanlis oldugunu,bu kadronun Korgenerallerin tayin yeri haline geldigini, tüm parti liderleriyle yaptigi konusmalarda MIT Müstesarliginin Basbakandan çok Genel Kurmay Baskanina bagli ve yakin oldugunu degerlendirdiklerini,12 Mart ve 12 Eylül istihbaratini özel olarak yapmadigini söylediklerini, 12 Eylül döneminde bir tesadüf sonucunda arkadasi olan bir kisinin bilgi vermesi üzerine ögrenmesine karsilik MIT'in tam bir sessizlik içerisinde oldugunu,buna karsilik,askeri sistemin bürokratik yapisinin çok iyi çalismasi sonucu kodlu olarak Basbakanliga ertesi gün ihtilal yapacaklarini bildirdiklerini,bu nedenlerle de ne kadar Basbakana bagli görülse de hiçbir sekilde Genel Kurmay'in disinda kullanilamayacagini, ilk sivillesme harekatinin buradan basladigini,Müstesarligin bosaldiginda önce Vecdi Gönül'ü, sonra Saffet Arikan Bedük'ü yani sivil birisini bu göreve getirmek istediklerini, olmadigini, daha sonra teskilattan olan Hiram Abbas'i önerdiklerini ancak uygun görülmedigini, o zaman Teoman Koman Pasanin getirilmesi söz konusu oldugunu,kendisinin emekli olmasini ve bu teskilatin basina getirilmesini istediklerini ancak onunla yapilan görüsmede asker olarak yükselmek istedigini,bunun içinde ordu komutani olmasi gerektigini ve kita hizmetine çikacagini,bu durumdu du en fazlaa 3 yil için orada kalmasinin söz konusu oldugunu ve atamanin yapildigini,sivillesme uzantisi olarak da Evren Pasa'dan Hiram Abbas'i Müstesar Yardimciligina atama tavizini aldiklarini,onun atanmasi ile birlikte Nuri Gündes'in kendisine gelerek ayrilmak istedigini söyledigini,ayrilmamasi için ikna edemedigini,onun emekli oldugunu bunun dea içeride hiziplesme oldugunu gösterdigini,Hiram Abbasin son derece gözüpek,dürüst ve namuslu ve canini feda etmekten çekinmeyen bir kisi oldugunu teskilatin böyle yetismis elemanlari varken,Çatlilara ya da benzeri kisilere ihtiyaci bulunmadigi düsüncesinde oldugunu, Mit'te Teoman Koman Pasanin Turgut Beyle dostlugu zaviyesinde iliskilerin yumusatilmasiyla devam ettigini,ancak istedikleri gibi sivillestiremediklerini, Sönmez Köksal 'in gelmesi ile MIT'in sivillesebildigini,Disislerinde gerçekten kabiliyetli bir insan oldugunu, güvenlik dairesinden bilgisi bulundugunu,o sekilde geldigini ve gelmesinin de kendisince isabetli oldugunu,Sönmez beyin alt kadroda bir degisiklik yapmadigini aslinda hem Emniyet Teskilatinin hem de Mit teskilatinin yenilenmeye ihtiyaci bulundugunu, Basbakanlik Teskilat Kanunu'nun bir maddesine göre Basbakanlik Güvenlik Baskanligi'ni kurduklarini, bu birimin tamamen bir degerlendirme ve istihbari bilgilerin koordine edildigi bir yer seklinde oldugunu, icrai,operatif hiç bir yönünün bulunmadigini, Basbakanlik Güvenlik Kurulunun basina Rüstü Pasa'nin getirilmesinin sivillesmeye mani bir durum olmadigini çünkü; onun antimilitarist bir kisi oldugunu burda Orduya karsi oldugu anlaminda degil, militarizmi bir anti demokratik rejim olarak alma konusunda dedigini ``The man on the horce back'' isimli kitabi tercüme eden kisi oldugunu bunun sivillerin bile yapamayacagi bir sey oldugunu, döneminin birincisi oldugunu, Genel Kurmay Baskani olmasi gerekir iken olamamis birisi oldugunu, bu sebepten bu ise getirildigini , Basbakanlik'ta ilk defa bir kripto servisi kurduklarini,çok gizli evraklarin Basbakanlikta toplanmasinin son derece tesadüfü olmasi sebebiyle 5-6 kisilik bir ekip kurduklarini,bunlarin degerlendirme yaptigini,gizli evraki muhafaza ettiklerini, arsivlediklerini,gerektiginde kendilerine verdiklerini,ayrica Basbakanlikta MIT tarafindan sifrelenen bir kasa bulundugunu,bunun içerisine çok gizli,kripto evraki,millî savunma ile ilgili evraklari özel olarak muhafaza ettiklerini,bundan Basbakanlik Güvenlik Islerinin bilgisi oldugunu, Batili anlamda denetim ve teftis,arastirma islerinin yapilamamasi sebebiyle bu tür islerin ortaya çiktigi görüsüne aynen katildigini,Emniyet teskilatinda Teftis Kurulunun kizak yeri olarak kullanildigini,kariyer sisteminin kesinlikle bulunmadigini,öncelikle bunun kurulmasi gerektigini,birçok müfettisin fezleke yazmayi bile bilmedigini,orasinin bilindigi gibi bir teftis kurulu olmadigini,her devirin degismesinde korunanlarin teftis kuruluna, daha az korunanlarin APK.'na alindigini,Osmanli'dan bu yana Emniyet Genel Müdürlügüne getirilenlerin emniyet disindan oldugunu,emniyetçilerin Genel Müdürlüge son zamanlarda tam bir sistemle hakim olduklarini,Mülki idaareden koptuklarini,ancak hem mülki idareye hemde TBMM'ne belli dönemde lüzumundan fazla bir sekilde geldiklerini.Emniyetçinin Emniyet Genel Müdürü oldugu dönem, bu son zamanlarda oldugunu,kadrosunun bile büyük kavgalarla kendisi tarafindan Vali-Emniyet Müdürü olarak çikarttigini,Vali olmadan Emniyet Genel Müdürü olunmasinin önüne geçilmek istenildigini,ancak emniyetçi klikin bu defada Vali olarak onu kirdigi ve Genel Müdürlüge geldigini,su anda Genel Müdürlükte Alaattin Beyin bulunmasinin son derece güzel bir sans oldugunu,mülki idareden geldigini vce son derece dürüst oldugunu,dezavantajinin Emniyet hakkindaki genel bilgisizligi oldugunu, Emniyette Pol-Der ve Pol-Bir kliklesmesinin Devlete faturasinin çok fazla pahaliya mal oldugunu,Emniyetin Mülki Idarenin kendisine müdahalesinden çok sikinti duydugunu,ve bunu hep dile getirdiklerini,polisin kirlenmesi durumlarinda Mülki Idareden takviye alinmak gerektigini, Mülki Idareden Emniyete gidenlerin hep dislandigini,bunlari korumak içinde sonradan bunlarin Vali yapilmasinin gerektigini ve hepsinin Vali yapildigini,Bu uygulamalarla karsilasilmamasi için orta bir sistem gerektigini,poliste kalitenin artmis oldugunu,polisin kalitesinin ve teçhizatlanmasinin gerektigini,polis müfettisinin meslekten yetismesinin saglanmasi,polisteki kadroyu kirmadan mülki idareden polise dogru gelme olmasi gerektigini,polisten mülki idareye eleman alinirken çok dikkatli ve cimri davranilmasi gerektigini,polisin hemen büyük bir il valisi olmasi halinde bir netice alinamayacagini, Emniyette Narkotigin çok iyi isleyen bir teskilat oldugunu,dünyanin en iyi narkotikçilerinin Türkiyede oldugunu,interpolünde bunu kabul ettigini,Türkiyenin uyusturucu kaçakçiligini devlet çerçevesinde düsünmedigini,bunun Türkiyeye çok büyük bir haksizlik olacagini,Susurluk meselesinin istismar edilmesinin Türkiyeyi terörist devlet ilan edilmesi asamasina getirdigini,tabii ki Ermeni Anitini Abdullah Çatliya dinamitlettirildiginin söylenmesinin buna neden oldugunu,isi bu hale getirmenin ihanete varan bir yanlislik oldugunu,Türkiyenin bir mafya devleti olamiyacagini,hiç bir zamanda olmadigini,Türkiyenin sadece 12 eylül döneminde kendi içinde bir hesaplasmaya girdigini,yanlis yaptigini,su anda Türkiyenin bir hukuk devleti oldugunu ve iftiralara da karsi çikmaak lazim geldigini, Türkiyenin bütün narkotik maddelerin uyusturucu maddelerin üzerinden geçtigi en büyük köprü oldugunu,buna ragmen Türkiyenin devamli olarak mücadele verdigini,eger Türkiye bir baska türlü devlet olsaydi,50 milyar dolardan fazla böyle bir avantajla çok daha degisik noktalara gelebilecek ekonomik güç saglayabilecegini söyledigini,arkotik polisinin sevkini kirmadan,polisle mafyanin iliskilerinin çok ciddi bir sekilde gözden geçirilmesi gerektigini,mafyadan bilgide,istihbaratta alinabilecegini,ancak korunmasinin yanlis bir sey oldugunu,mümkün mertebe öldürülmesi gerektigini,bu isin devletin üst kademelerine kadar gelmis veya belirli ideolojik görüsteki kisilerin çete seklinde kullaanilmasi haline dönüsmüsse,bunun da üzerine gidilmesi gerektigini, Önce karsi çiktigi sonra kabul ettigi Aadnan Kahvecinin önerisi olarak gelen pismanlik yasasi kanununu çikardiklarini,bununla hem teröristin terörüne maani olunacagini,hem de onun istihbaratinin elde edilebilecegini düsündüklerini,bu sekilde hem sol hemde sag guruptan insanlarin bu konuda kullanildiklarini,bu kullanimin bir örgüt seklinde olmadigini,münferit olarak kullanildiklarini,istihbaratin alindigini ancak operasyonlara daahil edilmediklerini,sadece geçmiste yaptiklari islerin bilgisinin alindigini,sonradan bu kisilerin,pismanliktan yararlananlarin, emniyet ve istihbarat teskilatlarinin içlerinde de kullanilmadigini, Örtülü ödenegin nasil kullanildigini biraz bildigini,belirli dönemlerde o dönemlerde de böyle özel kisilere operasyon yapsin diye örtülü ödenekten bir para verilmedigini, Mit raporlarinin tüm gönderilen yerlere ayni nitelikte gönderildigine inandigini, Susurluk meselesinde esas bilgilerin MIT tarafindan verildiginin asikar oldugunu bir bakima Emniyet Genel Müdürlügünü karsisina aldigini ve kendisine göre bir maç kazandigini, bunlarin dis ülkelerde de oldugunu bu tür olaylarin asgariye indirmek gerektigini, Sayin Demirel'in son dönemi ve Sayin Özal'in Basbakanligi dönemlerinde bu sekilde bir mafya iliskisinin örgüt kuracak seviyede oldugu kanaatinde olup olmadigini, su anda ise böyle bir örgütün oldugu ve kullanildigi konusunda hiç bir bilgisinin bulunmadigini, son dönemde devletin disinda oldugunu, 1990 yilinda Nerden Buldun Kanunu diye bilinen 3628 Sayili Mal Bildirimi Rüsvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu çikarttiklarini, bu kanun sonradan Özal'in da biraz baskisi ile çok degistigini, zaten Özal'in da bunun çikmasini istemedigini, kanunun su anda güya yürürlükte oldugunu, ama hiç bir sekilde uygulanmadigini, bu kanun bütün Türkiye için isletilmesi gerektigini, kayit disi ekonominin Türkiyede çok büyük hudutlara vardigini, ekonominin neredeyse 3'te birine kadar uzandigini, ayrica Türkiyede mafya tipi olaylardan elde edilen bilhassa kumardan çok büyük kazançlar oldugunu, böyle bir paranin döndügü bir ekonomide polisi ne yaparsaniz yapin, bunun disinda tutmanin çok zor oldugunu, çünkü paralarin çok büyük paralar oldugunu, hiç degilse polise halen yürürlükte olan yasanin uygulanmasi gerektigini ve bu suretle servet degisiklikleri çok yakindan takip etmek gerektigini, çok ciddi bir denetleme sistemi getirmek sureti ile ekonominin kontrol altinda tutulmasi gerektigini, Istanbul'un çok özel bir proje olarak masaya yatirmak gerektigini, polise verilen para ile orada dönen paralarin hiç bir irtibatinin bulunmadigini, yüksek para vermek ile de bunun halledilebilecegine inanmadigini, Gümrük konusunda bir bakanin istifasina neden olan konuda olanlarin herkes tarafindan bilindigini, büyük bir skandal patladigini, ama bu arada Kapikulenin de temizlendigini, Turgut Özal'a suikast yapildiktan sonra konunun çok arastirildigini, en yakin akrabalarindan hatta arkadaslarindan bile süphelendigini yani bunu bir iktidar kavgasi olarak da degerlendirdigini, tabii sonunda yakinlari ile ilgili süphelerinden vazgeçtigini, bir kaç defa bu isin karini tikadigi bir takim çevrelerin mafya marifeti ile yaptirdigi bir is olarak gördügünü söyledigini, ancak onun da tam sonuca ermis bir halini görmedigini, kullanilma meselesi olabilecegini, bunun arkasinda polis yada herhangi bir güvenlik gücünün oldugu kanaatinde bulunmadigini, mafya birimi olabilecegini, bunlardan birisi menfaate haleldar olan birinin verdigi para ile bunu yapabilecegi, ama kendisinin böyle bir sey söylemedigini ve onunda kafasinda net bir sey bulunmadigini, Turgut bey'in ölümünden sonra öldürüldügüne iliskin iddialara inanmadigini, böyle bir seyin olmasinin mümkün olmadigini, bunlarin biraz komplo teorileri oldugunu, Ergenekon Örgütü diye bir örgütten bilgisi olmadigini, Ugur Mumcu öldürülüsünden birkaç gün önce, uyusturucu madde kaçakciligi artik tamamen PKK'ya kaydirildigini beyan ettigini, dolayisi ile kendisinin asker ve sivil Emniyet Mensuplarinin PKK'ya üst seviyede kaçakçilik için yardim ettigi kanaatinde olmadigini, Sinir güvenligi konusu ile yillarca ugrastigini, Irak sinirini bir türlü çizemedigini, Suriye sinirini çok yanlis çizdiklerini, sinirin mayinlar ile doldurulup haritasini da kaybettikten sonra birçok insanin o yerlerde sakat kaldigini, aslinda bize ait milyonlarca dönüm arazinin birinci sinif tarim topraginin orada bombos durdugunu, Irak'taki fiziki zorluklarin sebebi ile sinir çizilmesinde çok büyük zorluklar çiktigini, Türkiye de siyasî partilerin mali kaynaklarinin çok ciddi sekilde yeniden düzenlenmesi gerektigini, Türkiye de siyasal partilerin denetlenemedigini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz oldugunu, denetim bile sayilamayacagini, Mahkemenin denetim elemaninin da bulunmadigini, Yargitay Bassavciliginin ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptirmadigini, siyasal partilerin hazineden bile aldiklari paranin trilyonlari buldugunu ancak, bunlarin tek olarak denetimi olmayan kuruluslar oldugunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konustugunu, Güneydogu hadisesinin altinda çok büyük menfaatler yattigini, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler oldugunu, çok ciddi sekilde Güneydogu için kullanilmak üzere alinan silahlarin hangi kaynaklardan geldigini, nasil alindigini, kimlere ne sekilde verildiginin incelenmesi gerektigini, Güneydoguda olaylarin devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kisiler oldugunu bildigini, mahalli olarak asiretler, seyhlikler, hakim siniflar sistemi ile menfaat baglari oldugunu, oylarin alinip satildigi, bunun da siyasî yozlasmayi yarattigini, çünkü bu isin ekonomik bir sektör haline geldigini, örnegin; Bakirköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk bes sirasina girmek için ödenmesi gereken paranin 3-5 milyar arasinda degistigini, seçildikten sonra da bunun on mislini, yüz mislini çikarttigi, siyasî partilerin artik Türkiyede en verimli isletmecilerinin bulundugu yerler oldugunu, Siyasal ekonomik baglamdaki iliskilerin varligini ortadan kaldirmak için ANAP'ta bes yil bu isin mücadelesini yaptigini, mesela hayali ihracaatin cezasinin ekonomik suç oldugu için ekonomik olmasi gerektigine karsi çiktigini, bu kokusmuslugun basinin da ANAP oldugunu düsündügünü, ANAP'tan ayrilmasinin asil sebebinin de bu oldugunu ancak; ANAP'tan sonra gelenlerinde onu aratir olduklarini, Bu komisyon üyelerinin hiç birinin bu islere karismamis olmasi, en az hakkinda saibeler olan kimseler olmasinin da bir teminat oldugunu, basta komisyon baskani olmak üzere bu olayin Türk devletinin kendisi ile hesaplasabilmesi oldugunu, Sayin Demirel'in de bu konuya girmesi gerektigini, Ancak koalisyon menfaatleri ve siyasî menfaatlerin buna mani oldugunu, siyasî menfaatlerin bir tarafa birakilmasi sözkonusu olmadan, bu isin tam üstüne gidilmesinin mümkün olamayacagini, herkesin kendine göre sorunlari oldugunu, o sorunun karsi tarafla dengelendigini, karsilikli anlasmalar oldugunu, bunun ihtilal idarelerinde hiç olmadigini, ihtilal yönetimlerinin en fazla yolsuzlugun oldugu dönemler oldugu, çünkü hesap soran kimsenin bulunmadigi, Millet Meclisine para kazanmak için degil, hizmet için girmeye baslanilmasi gerektigini, halbuki su anda parlamento dahil herkesin mali götürmek için bu isi diyet borcu ödemek için yaptiklari, onun için daha iyi bir sistem kurulmasi gerektigini, Emniyette yapilan operasyonun çok yerinde oldugunu, Meral Aksener'in dürüst bir insan olduguna inandigini, Koalisyon yikilmasin diye kimsenin kolay, kolay bu islere göz yummayacak hale geldigini, bunun da güzel bir sey oldugunu, 1986 Agustos ayinda Mardin Dargeçit'te çikan bir olayda güvenlik güçlerinin olayin üzerine gitmek için sabahi beklediklerini ve vazifelerini ihmal ettiklerini, konunun basina da bu sekilde geçtigini, bunu yapanlarin Jandarma oldugu, Turgut bey'in çok üzüldügünü ve bu tam bir rezalet buna bir sey yapmamiz lazim diyerek kendisini çagirdigini, Genel Kurmay Baskanina sorayim mi? dedigini, kendisinin de Genel Kurmay Baskanligina yazalim ve hesap soralim dedigini ve bu konuda yazilan yazida ``Basina intikal eden Mülki Idari ve Emniyet kaynaklarindan alinan degerlendirmelerde Türk Silahli Kuvvetlerine bagli birliklerin olay yerine zamaninda varmadigi, ulasmak için sabahi bekledikleri ve görevlerini ihmal ettikleri intibai uyanmistir, bu konuda sorusturma yapilarak sonucun bildirilmesine, olay sabit olmussa ilgililer hakkinda gereken cezalarin verilmesi ve bize bildirilmesi'' seklinde ifade kullanildigini, Genel Kurmay Baskani Necdet Urug Pasa'nin bu isi ele alip çok ciddi sekilde komisyon kurdugunu, arastirmayi yapip, sonucu bildirdigini, verilen cevabin daha çok sudan bir cevap oldugunu, ama ilk defa onlara sorumluluklarinin hatirlatildigi, PKK konusunda polisin bu isi karismasina sempati ile bakmadiklarini, halbuki kendilerine Jandarma bu konuda yeterli olmadigi kanaatinde olduklarini halen de ayni kanaatinin devam ettigini, Teoman Pasa'ya göre özel timin bunlarla anlastigi hatta kendini sattigi bu yüzdende bu isin devam ettigini söyledigini, ancak kirsalin kontrolünün Silahli Kuvvetlerinin elinde olmasi sebebi ile Özel Tim'in operasyona çikabilmesinin ancak Asker tarafindan verilecek talimatla mümkün olabildigini, Türkiye de Olaganüstü Hal Bölgesinin çok yanlis ilan edildigini Evren Pasa'ya çiktigini ve kendisine ``Kürt Haritasini çiziyorsunuz'' dedigini, Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin çok yanlis bir sistem oldugunu, sömürge valiligi gibi anlasildigini, bunun son derece yanlis oldugunu, anlattigini, Turgut Bey'e de, Evren Pasa'ya da kabul ettiremedigini, ondan sonrada bu konunun müesseselestigini, Korucu sistemini dikkate alirsak 70 bin adamin dagdan daha sonra nasil asagi indirileceginin düsünülmesi gerektigini, kimin PKK'ya kimin Türkiye Cumhuriyetine çalistiginin belli olmadigini, bir sürü para aldiklarini, devletin silah ve mermisini kullandiklarini ancak, sistemin hemen kalkmasi halinde, oranin yine çökecegini, Milli Istihbarat Teskilatinin kendi dönemlerinden önce, sadece Bütçe Ödenekleri sebebi ile Basbakanliga bütçesini getiren, onu onaylattirip kabulden sonra tesekkür eden teskilat oldugunu, Türkiyede Genel Kurmay Baskanligi ve Milli Savunma Bakanligi hesaplarinin Sayistay da incelenmedigini, Silahli Kuvvetlere %72 oraninda zam yapilmasinin çok kötü bir rüsvet oldugunu, askerinde bu rüsveti Tank ile cevaplandirdigini, ancak Hükümetin tüm bürokrasiyi bozdugunu, ücret sisteminin ayni zamanda bürokrasinin yapisi ile çok yakindan ilgili oldugunu, 657 sayili kanunun rütbelere ve mevkilere göre hesaplanmis ve bunlarin fonksiyonu ile iliskilendirilmis bir yapida oldugunu, ihtilal sonrasi 1983'ten sonra en büyük sorunun Basbakanlik Müstesarligi ve diger Müstesarlarin asker bürokrasideki karsilarindaki kisilerin yerlerini tesbit etmekte çiktigini, hem protokol listesinde, hem de 657 de bunun böyle oldugunu, o zamanlar Basbakanlik Müstesarini, Tug Generallikten alip, Orgenerallige getirdiklerini, simdi yapilan bu isle, Basbakanlik Müstesarliginin, Yarbay seviyesine indirildigini, sadece onlarin degil Genel Müdürlerin, Valilerin de ona göre asagi dogru indigini, Jandarmanin Devlette çok büyük bir problem oldugunu, bir yandan Türk Silahli Kuvvetlerinin, dördüncü kuvveti olarak telakki edilirken, diger taraftan da Içisleri Bakanligina bagli oldugunu, böyle bir seyin olamayacagini, Jandarmanin Silahli Kuvvetler olmaktan çikarilmasi gerektigini, sivil bürokrasinin magduriyetini süratli bir sekilde giderilmesi gerektigini, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arikan bey'in polise mümkün oldugu kadar daha fazla yetki almak istedigini, Özal'i da bu konuda ikna ettigini, polisin yetkisizligini, birçok problemlere sebebiyet verdigini bildigini, ancak, yetkilerin mümkün oldugu kadar daha darlastirici, daha demokratik bir çerçevede olmasina çalistigini, anti demokratik rejimlerde güvenlik güçlerinin çok daha rahat dolasacagini halbuki demokrasilerde polisin isinin çok zor oldugunu, burada önemli olanin, mümkün oldugu kadar az yetki ile, çok is basarmak oldugunu bunun da hukuk devletinin mesruiyet siniri oldugunu, Mehmet Eymür ve Mehmet Agar'in konuta yakin 2 kisi olmalarina ragmen hesaplasmaya girmelerinden karisik bir durum ortaya çiktigini, Mehmet Eymür'ün bu olaylardan sonra görevden alinmasina ragmen, Sayin Çiller'in Basbakan oldugu dönemde Sönmez Köksal'a tavsiye edilerek, ayni yere getirilmis olmasinin da dikkat çekici oldugunu, Türkiye de maalesef hakkinda yolsuzluk iddialari bulunan birçok kisinin bu husus bilinmesine ragmen, bazi göreve gelmeleri ve gelmeye de devam etmelerinin sözkonusu oldugunu, bunda birçok faktörün rol oynamasina karsilik, anlasildigi kadari ile bu kisilerin kulis yapma kabiliyetleri, hulul etme kabiliyetleri hatta kendisini o makama getirenlere bazi menfaatler saglamalarinin, bunda etkin oldugunu, bunun hissedilebildigini, 1984 yilinda ki Turgut bey ile 1987 yilindan sonraki Turgut bey'in farkli oldugunu, etrafinin sarilmis oldugunu, o tarihten sonra etrafindan kendisinin ayrildigini, dolayisi ile Ahmet'in arkadaslarinin piyasaya girdigini, Bülent Semiler hadisesinin bu konuda tam bir rezalet oldugunu, Coskun Ulusoy'un Ziraat Bankasi NewYork subesine sira memuru olarak girmek için müraacat ettigi sene 6 ay sonra Ziraat Bankasi Genel Müdürü yapildigi, 6 ay önce ehliyetsizliginden dolayi sira memuru olarak NewYork subesine alinmadigini, benzeri pek çok olay oldugunu, bürokratlarin da o dönemden sonra bu tür islere çok alistigini, 50 yasina kadar yanlis is yapmadigina rahatlikla yemin edebilecegi kisilerin, 50 yasindan sonra hirsiz olarak karsilarina çiktigini, 50 yasindan sonra Bakan olmus insanlarin gözlerinin önünde çalmaya basladiklarini, Bürokratik atamalar konusunda, bir dönemde Sayin Çiller'in esi kendisine yakin ne kadar bürokrat var ise onlarin tayinini yaptirdigini, bunu arkadaslarindan duydugunu, buraya nasil geldin diye sordugunda, Özer bey ile oturduk konustuk, anlastik, geldim diye beyanda bulunduklarini, hiçbirisinin Sayin Çiller'den bahsetmedigini, Hayali ihracat konusunda Özal ile birkaç defa münakasa ettigini, hayali ihracat'in bir bakima ele alindiginda Türkiye'ye döviz girmesi yönünden faydali oldugunu, ancak hayali ihracaat kadar, hayali ithalatin da meydana gelmeye basladigini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'in bulundugunu, konuyu Sayin Demirel'e arz ettiklerini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'i görünce onun baska bir Mehmet Ali Yilmaz oldugunun söylenmesi üzerine nüfus müdürlügünden konuyu ispat ettikleri, daha sonra Mahmut Öztürk'ün çalismalarindan sonra bunun etkisi ile Mehmet Ali Yilmaz'in kabine disi kaldigini, ancak Sayin Çiller'in Basbakan oldugunda Mehmet Ali Yilmaz'i tekrar bütün bu bilgiler çerçevesinde Bakan yapabildigini, Mehmet Ali Yilmaz'in aklanmadigi, Sirketi ile hayali ihracat suçu isledigini, 1990'li yillardan itibaren polisin elinde müthis bir kudret oldugunu, PKK ile mücadele oldugunu, kumarhanelerin kuruldugu, bu kepazeliginde ANAP döneminin yüz karasi oldugunu, maalesef Türkiyede kumarhanelerin kapatilacagi yerde, Turizm Bakanligi'nin CHP'nin elinde oldugu dönemde ayni temaüllerin devam ettigi, Refah Partisinin kumara karsi oldugu açik oldugu halde, ayni temaülünün oldugu, Türkiyede kumarhanelerin tamamen kapatilmasinin bir sey kaybettirmeyecegini, çünkü buralardan elde edilen paralarin büyük bir bölümünün disari kaçtigini, PKK'ya yardim ediyor diye Topal'i vurmanin geregi olmadigini , onu takip edip PKK'ya para transferine mani olundugunda gizliden gidilip, adamin vurulmasina ihtiyaç kalmayacagini, hukuk devletinde isin böyle yapilmasi gerektigini, Ahmet Karaevli'nin Oral Çelik'in 1984 yilinda uyusturucu kaçakcisi olarak tutuklanmasi üzerine Isviçreye gidip,ilgili makamlarla görüserek ondan kurtaran kisi oldugu hususunda bir bilgisi bulunmadigini,ancak simdi soruldugunda ilk aklina gelen ismin o oldugunu,görevden alinma sebebinin Kemal Horzum ile Isviçrede bulustuklarinin tespiti,Antalyada hayali ihracaat yapan bir gemiye el konulmasi sebeblerine dayali olarak görevden alindigini,Turgut Beyin en büyük endisesinin hayali ihracaat sebebiyle ihracaatin durabilecegi ve ekonominin bozulabilecegi hususu oldugunu, Kendisi ile iddia edilen hususun hukuk önünde ortaya çiktigini,ask iliskisinin ve kripto meselesinin olmadiginin yargi karari ile kesinlestigini,bu dava sonunda 3 DGM Baskaninin Yargitay üyesi olmayi basardigini,davayi uzatmalari karsiligi yargitay üyesi yapilacaklarinin taaahhüt edildigini ve yapildiklarini,son karari veren DGM Baskaninin da Konya Devlet Güvenlik Maahkemesine üye olarak sürüldügünü,Yargitaydan da bu konuda karar geldigini,bu konunun tamamen Türk siyasetinin,idaresinin hatta yargisinin bir yüzkarasi olarak tarihe geçtigini, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterligine bagli Toplumla Iliskiler Baskanliginin yurtdisindaki isçi sorunlariyla ilgili Bakanlar seviyesinde bir koordinasyon komisyonunun oldugunu,Burada yurtdisindaki vatandaslara sahip çikma seklinde çalismalar yapildigini, TIB'in bundan baska Türkiye üzerinde Ermeni-Rum tezviratina karsi savunma konusundaki psikolojik Hareket Projesi ve benzeri projelerin bulundugunu,Türk vatandasi isçilerin diger dinlerin misyoner faaliyetlerine maruz kaldigi konusundaki ciddi iddialar üzerine Diyanet Isleri Baskanliginca DITIB teskilatlarinin kuruldugunu,bunun gizliligi olan bir proje oldugunu belirtmistir.(Ek:188) 

16- Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihli ifadesinde; PKK'nin ciddi eylemleri üzerine, Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini ve bunu takiben özellikle Istanbul da PKK'ya önemli ölçüde maddi yardimda bulunan finans çevreleri ve uyusturucu kaçakçilarina karsi yasal mücadele yapilamadigi anlayisi ile illegal çalisacak gruplar olusturulmasi ve illegal mücadele edilmesi düsüncesiyle Emniyet, MIT ve Jandarma içinde böyle gruplarin olusturuldugunu ve eylemlerin baslatildigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, Bu gruplarin Emniyet, Mit ve Jitem içerisinde ayri ayri olustugunu, Emniyet içerisinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'a bagli Özel Harekat Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in baskanliginda özel harekatçilardan ve Korkut EKEN'e bagli sivillerden, MIT içinde Mehmet EYMÜR'e bagli özel harpten geçmis subaylar ile asiri ülkücü ve mafya denen insanlardan, JITEM içinde kendilerine bagli kisilerden tesekkül ettigini, Behçet CANTÜRK, Savas BULDAN ve beraberinde gelisen bes-on eylemin ve bazi bombalama eylemlerinin bunlar tarafindan yapildigini, bunlara normal Polis ve Jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kullanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi assubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara Jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursali isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi assubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda aslinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, Itirafçi Mustafa DENIZ üzerinde çikan silah tasima belgesinin yapilan görüsmeler sonunda kendisine yardimci olmak amaciyla bir idari tasarruf olarak kendisi tarafindan düzenlendigini ve tabancanin Mustafa DENIZ'in Jandarma eri olarak görev yaptigi karargah bölügünün resmi tabancasi oldugunu, daha sonra kendisine tasima ruhsatli özel tabanca alip bu tabancayi iade ettigi halde düzenlenmis olan belgenin alinmamis oldugunu, Cem ERSEVER'in öldürülmesi olayinin o zamanki Habur Gümrük Müdürü Ali BALKAN'in Soförü KEMAL'in yakalanmasi halinde aydinlatilabilecegini, Orhan TASANLAR'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne gelirken bugün bilinen suçlardan ve rüsvet suçundan yakalanip yargilanmakta olan personeli beraberinde getirdigini, bunlarla Izmir Emniyet Müdürlügünde birlikte çalistigini, bunlari Izmir'den Ankara'ya ve Ankara'dan da Istanbul'a tayin ettirdigini, Istanbul'da bunlarin bu olaylara karistiklarini, Orhan beyin belli bir grup siyasî tarafindan Istanbul'a getirildigini, Istanbul'dan Bursa Valiligine gönderilmesinde kendi ifade ettigi gibi kumar mafyasinin rolü bulundugunu zannetmedigin belirtmistir.(Ek:189) 

17- EMIN ASLAN 30.1.1997 tarihli ifadesinde; Yasar ÖZ'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in talimat verdigini, konunun basinda çiktiktan sonra kendisi ile görüstügünde ``gerektiginde ben onunla ilgili açiklamayi yapacagim, o talimati zamaninda ben size vermistim'' dedigini, Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT'i Emniyet Genel Müdürü Özel Kaleminde gördügünü belirtmistir. (Ek:190) 

18- MEHMET AGAR 16.1.1997 tarihli ifadesinde; Emniyet Genel Müdürlügü görevine tayin oldugu vakit Türkiye'nin en önemli meselesinin terörle mücadele oldugunu, turistik bölgelerimizdeki patlama eylemleri sonucu turizmde büyük çöküntü oldugunu, Güneydogunun disinda büyük sehirlerimizde öldürme ve patlama olaylarinin devam ettigini, yeni çalisma düzeni kurarak istihbarat ve terörle mücadele birimleri ile egitim çalismalarina agirlik verdiklerini, teçhizatlanmayi artirdiklarini ve bunlarin neticesinde de göreve baslamasindan bir yil kadar sonra terör ve önemli asayis olaylarinda yüzde 95 civarinda düsme oldugunu, bazi bölgelerde sifirlandigini, Hakkinda ortaya çikan bazi kisilere usulsüz silah tasima belgesi, kimlik, yesil pasaport tanzim edilmesi gibi iddialarla ilgili olarak mahkemelere intikal etmis konular olmasi ve Anayasanin 138. maddesi geregi bilgi vermesinin mümkün olmadigini, Ömer Lütfi Topal'in failleri olarak ihbar üzerine Istanbul emniyet Müdürlügünce alinan özel tim polislerinin Emniyet Müdürü tarafindan konunun kendisine anlatilip serbest birakacaklarini söylemesi ve bunlari bir de kendi Daire Baskanliginin tetkik etmesinin ve hassasiyetle üzerinde durulmasinin uygun olacagi görüsüne varmalari üzerine Ankara'ya getirttigini, Uyusturucu kaçakçisi Hüseyin BAYBASIN'in 1983 yilinda Istanbul Ikinci Sube Müdürü iken zorla senet imzalatma ve gasp suçundan yakalayip tevkif ettirmesi yüzünden MED TV'de hakkinda iftiralarda bulundugunu, 1988 MIT Raporunda adinin geçmesi üzerine zamanin emniyet Genel Müdürüne ve Basbakanina hakkinda tahkikat açilmasi için müracaatta bulunmasina ragmen açilmadigini Basbakanlik Teftis Kurulunca yapilan tahkikat hitaminda da iddialarin asli çikmadigini belirtmistir. (Ek:191) 

19- DOGU PERINÇEK 24.12.1996 tarihli ifadesinde; 1981 yilinda Abdullah ÇATLI ile MIT Müstesar Yardimcisi Hiram ABBAS'in bulustugunu ve kendisinin bunu çok anlamli buldugunu, çünkü Türkiye'nin 12 Eylül'e bir istikrarsizlastirma operasyonu ile getirildigini, 12 Eylül günü CIA Ortadogu Istasyon Sefi Paul HENZE'nin Amerika'ya, Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlarimizi kastederek ``Our boys have done'' (bizin oglanlar bu isi becerdi) seklinde mesaj çekmesinin 12 Eylül'ün tamamen Amerikan Devleti tarafindan planlandigini gösterdigini, 12 Eylül öncesindeki olaylarda CIA ve Amerikan faaliyetlerini aramak gerektigini ve bunda Abdullah ÇATLI'nin özel bir rolünün gözüktügünü, Hiram ABBAS ve Mehmet EYMÜR'ün CIA'nin MIT içindeki elemanlari olduklarini, ÇATLI ve arkadaslarinin Amerika'ya götürülerek CIA'de egitimden geçirildiklerini, ÇATLI'nin Isviçre Bostadelle Cezaevinden eroin kaçakçiligindan mahkum oldugu ve infazi bitmedigi halde CIA tarafindan çikarildigi, ÇATLI ekibinin 1981'den sonra dogrudan dogruya Amerika'nin kontrolü altina girdiklerini ve buna bagli olarak da Tansu ÇILLER ve Özer ÇILLER ile irtibatlandiklarini, kendilerinin buna Çiller Özel Örgütü dediklerini, bu örgütün; birinci olarak Amerika Birlesik Devletlerinin bir yeralti faaliyeti olarak gördükleri Azerbaycan Darbesi olayina giristigini, halbuki Haydar Aliyev'i devirmekte Türkiye'nin hiçbir çikari bulunmadigini, o zamanki Basbakan Tansu ÇILLER'in bu darbe faaliyeti içinde yer aldigini ve bunun da ÇATLI'larla Tansu ÇILLER arasindaki baglantinin kanitlarindan oldugunu, Özel bir görüsmede Haydar ALIYEV'in ÇILLER bu darbede var mi sorusuna ``ÇILLER bugün Türkiye'nin Basbakan Yardimcisi, bunu açiklayip Türkiye- Azerbaycan iliskilerini bir krize sokamam ki'' cevabini verdigini, Ikinci olarak, Çeçenistan'a silah ve adam gönderdigini, bunun neticesinde Rusya Baskaninin Moskova'da basini toplayarak ``Türkiye Çeçenistan'a silah ve adam yolluyor, onlarin da kürt meselesi var, biz de onu mu karistiralim'' diyerek Türkiye'yi tehdit ettigini ve bundan sonra PKK'nin Moskova'da bürosunu kurdugunu, Türkiye'nin Çeçenistan'i, Rusya'nin da kürt meselesini karistirmasinin sadece Ameriya'ya yarayacagini, Amerika'nin böylece her iki devleti kontrol edecegini, bunun da Orta Asya dogalgaz ve petrol boru hatlariyla ilgili oldugunu, Rusya ile Türkiye'nin sürtüsmesiyle bu boru hatlarinin Amerika'nin tam denetimi altina girecegini, Üçüncü olarak, Iran'la savasi kiskirtmak istedigini, Iran'in basinda kim olursa olsun, Türkiye'nin Iran'la dost olmaya mecbur oldugunu, Abdullah ÖCALAN ile görüsmesinde, kendisine ``biz Iran tarafindan korunuyoruz'' diye Iran tarafindan korunduklarini kendisine beyan ettigini, Amerika'nin Disisleri Bakanligi, Savunma Bakanligi, Pentagon ve CIA'ye yakin yari resmi organlardan izledigi tespitlere göre, sürekli bir Türkiye-Iran çatismasi senaryosunun bulundugunu, Türkiye ile Iran'in, birbirlerini, aleyhlerinde faaliyet gösteren PKK ve Halkin Mücahitleri örgütlerini himaye etmekle suçlayacaklarina dis ticaret hacmimizi nasil 10 milyar dolara çikartiriz, isbirligimizi gelistiririz, kürt meselesinin bölgede Amerika tarafindan kullanilmasini birlikte nasil önleriz diye kafa kafaya vermeleri gerektigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=141


15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 13

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 13


4/3/1997 - 11:07 - Atin


10- Necdet KÜÇÜKTASKINER 17.03.1997 tarihli ifadesinde; Askerligini bitirir bitirmez 1966 yili Haziran ayinda MIT'e girdigini, 1973'e kadar Emniyet Müfettisi kadrosunda bu teskilatta çalistigini, MIT'in CIA tarafindan proroke edildigi, Baybasin ile ilgili olaylarin 1983 tarihinde basladigini, Feridun Kocamaz adindaki emlakçinin, ``benim bir dostum Istanbul 2. Subeye nezarete düsmüs ilgilenirmisin?'' demesi üzerine Istanbul Emniyel 2. Sube Müdür Yardimcisi Mehmet Agar'a Basbayin'in durumunu sordugunu, Mehmet Agar'dan Baybasin'i gasptan aldiklarini ögrendigini, bunun üzerine onun vekaletini olmadigini, sözü edilen kisinin Bakirköy Agir Ceza Mahkemesine sevk edilerek tutuklandigini davasina hangi avukatlarin baktigini bilmedigini, 1986 yilinda Ingiltere'ye bir is için gidecegi sirada Baybasin'in Ingilterede 12 seneye mahkum oldugunu ögrendigini, Baybasin'in iki tane Kibrisli kizin eroin getirdigi bir mahalde dolakirken yakalandigini, polislerin ona tesadüfen yakalandigini, kizlarin mali onun verdigini söylediklerini, onun üzerine Baybasin'in Island Wight denilen küçük bir adadaki hapishaneye hükümlü olarak konuldugunu, Mete Bozbora, Hüseyin Çoban'la birlikte cezaevinde Baybasin'le görüsme yaptiklarini, Baybayin'in orada durumunun çok kötü oldugunu, hergün dayak yedigini, ne yapip edip kendisini Türkiye'ye götürmelerini istedigini, Hüseyin Basbayin'in kendisine yalan söyledigini tespit ettiklerini ve davasini yine almadiklarini, sonradan ögrendiklerine göre 1986 dan sonra baskalari kanaliyla Türkiyedeki bir Ingiliz ile tabur edilmek suretiyle Türkiyeye gelisinin saglandigini, Bayrampasa da cezaevinde oldugunu, tahminen 1988 de gelmis olabilecegini, yine tahminen 1989 senesinde Mete beyle beraber, Feridun Kocamaz'in yaninda üç tane daha adamin yazihanelerine geldiklerini, Hüseyin Basbayin'in kardesi Mehmet Sirin Baybasin'in Silivri'de bir çiftlikte yakalanan eroin ile ilgili olan ve Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam eden davalarini aldiklarini, bu davayi iki celse girdikten sonra biraktiklarini, bu olaylarda herhangi bir siyasînin veya yöneticinin iliskisini bilmedigini, Baybasin'in hayati boyunca dört veya bes defa gördügünü belirtmistir.(Ek:183) 

11- Istanbul Valisi Ridvan YENISEN 27.12.1996 tarihli ifadesinde; Sayin Cumhurbaskani sik sik Istanbul'a gelir ve kendisiyle sik sik görüsürüz, 14 Kasim günü çok yogun bir programlari vardi. Program sonrasinda da Polat Renasionse otelde bir aksam programi vardi, o programdan sonra evde Kemal Yazicioglu ile görüsebilecegini söylediler, 22.00 siralarinda. Sayin Cumhurbaskanimizla birlikte otelden çiktik, Leventteki ikametgahta Kemal bey bizi kapida karsiladi ve içeriye girdik; Sayin Cumhurbaskaninin konuyu sormalari üzerine, Yazicioglu, 25.8.1996 günü Emniyet Asayis Sube Müdürlügü Cinayet Büro Amirligine gelen isimsiz telefon ihbarinda Ömer Lütfü Topal'i Özel Harekat polisleri Ercan Ersoy, Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz ile maktülün ortaklari oldugu söylenen Ali Fevzi Bir (Aliço) Sami Hostan (Arnavut Sami) adli sahislarin öldürdügünü beyan ediyor. Bu ihbar üzerine ön çalisma yapildigini takip edildiklerini, 28.8.1996 tarihinde bu kisilerin Asayis Sube Müdürlügünce gözaltina alindiklarini, olayda kullanilan silahin Sarjörü üzerindeki koli bandindan elde edilen parmak izi ile bu bes kisinin parmak izi mukayesesinin yapildigini, benzerlik olmadiginin tespiti üzerine Içisleri Bakaniyla da görüsülerek, onun talimati ile Genel Müdürlük ile temas kurulup, daha genis imkânlarla arastirma yapilmak üzere 29.8.1996 günü aksami bir tutanakla bes kisi, Genel Müdürlükten görevlendirilen ekibe teslim edildiklerini, Yazicioglu'nun, bunlar Ankaraya gönderildikten sonraki günlerde yapilan arastirmalara göre, elde edilen bazi karineler ve isaretlerin bu öldürme fiilini bunlarin yaptigi intibaini verdigini ifade ettigi, Sayin Cumhurbaskaninin, Emniyet Müdürüne, gözetim altina aldigini sahislarin yazili ifadelerini aldiniz mi? bu sorguya, karsilikli görüsmeyle ilgili bant kayit, bu sekilde bir kayit var mi? sorularinin, Yazicioglunun alinmis yazili ifade olmadigi, bant, kaset bulunmadigini kesin bir dille Cumhurbaskanina ifade ettigini, Cumhurbaskani'ninda, hiçbir zaman Devlet suç isledi olmaz, hangi sahis suç isledi ise Devlet onun yakasina yapismali , bunlara Devlet karsi çikar seklinde beyanda bulunarak; her türlü imkân kullanilacak, gayret sarf edilecek ve Devletin süphelerden, saibelerden arindirilip temize çikarilmasini'' istedigini, talimat olarak verdigini, Olay günü yine bir telefon ihbariyla, 23.30'da Yeniköy Karakol Amirligi ve Taneceviz Sokaginda bir otoya seri sekilde silahla ates edildiginin bildirildigini, ekibin bahse konu yere gittiginde, çalisir vaziyette 34 BTG 96 plakali BMW oto içinde Ömer Lütfü Topal'in cesediyle karsilasildigini, maktülün incelemelerinin yapildigini, otonun arkasindan 20 metre uzakliktan atilmis 7.61 mm çapli kalasinkof marka iki tüfek bulundugunu, tüfeklerden birinde, üzerine takili vaziyette koli bandi ile sarilmis bir adet sarjör oldugunu tüfegin sarjöründeki koli bandi yapiskan iç yüzeyinden mukayese edilir nitelikte parmak izi tesbiti yapildigini, bu tesbitin Bekletme Fisine yapistirildigini, o orada dururken 5 Aralik günü Sabah Gazetesinde çikan Abdullah Çatli'nin Sahin Ekli adini kullandigina dair bir haber üzerine ki o tarihte Emniyet Müdürününde görevinden uzaklastirilmis oldugunu, kendisinin bilgisi dahilinde arsiv arastirmasi yapildigini, 26.2.1992 tarihinde yurtdisina çikarken Sahin Ekli adina düzenlenmis sahte pasaportla yakalandigina iliskin kaydi bulduklarini, o tarihte parmak izinin on parmak olarak alinip, Bakirköy Cumhuriyet Savciligina sanigin sevk edildigini, Savciligin tahkikat açmasina karsin suç niteligi sebebiyle sanigin serbest birakildigini, Abdullah Çatli'nin diger parmak izlerinin de kayitlardan çikarilarak tüm parmak izleri karsilastirmasinda bütün izler arasindan tam bir uygunluk saglandigini tesbit edildigini, 1977 yilinda Abdullah Çatli'nin 6136 sayili kanununa muhalefet, polise ates etmek suçlarindan Balikesir Edremit'te de alinmis parmak izleri bulundugunu, Abdullah Çatli'nin Interpol tarafindan alinan parmak izleriyle, Türkiye'de tesbit edilen parmak izleri arasinda bir uyum tesbitinin yapilip yapilmadigini bilmedigini, koli bandi disinda parmak izi tesbit edilmemis oldugunu, sag orta yarim parmak izinden baska parmak izi bulunamadigini, digerlerinin eldivenli oldugunun söylendigini, Emniyet Müdürünün Cumhurbaskani ile görüsmeyi kendisinin talep ettigini, Cumhurbaskani, Basbakan ve Içisleri Bakaninin Istanbul Valisinden bu olayla ilgili bilgi talep etmediklerini, Emniyet Müdürünün kendisine herhangibir band olmadigini söyledigini, Cumhurbaskanindan destek alarak, yetki almak amaciyla görüsme oldu ifadesinin Cumhuriyet Savcilarinin niyabeten Emniyet güvenlik kuvvetlerinin adli bir arastirma yapmasinda hukuken bir aksaklik bulunmadigini, bu yetkilerinin kullanilmasini adli yada idari mercilerden kaynaklanan bir engel bulunmadigini, parmak izinin yüzde yüz hiç degismesi mümkün olmayan bir delil oldugunu, sonrasininda bagimsiz Türk Adliyesine ait oldugunu, Kendisinin de kisilerin Emniyet Genel Müdürlügüne tesliminden sonra haberinin oldugunu, neden bilgi verilmedigini ilgililerden sordugunda, bunlarin memur olmasi nedeniyle hassas bir konu oldugunu, bir ihbar üzerine islem yapildigini, maddi delil elde edilmesi halinde zaten Sariyer Savciligina verileceklerini ve ayni anda da Vilayete bildireceklerini söylediklerini, Istanbul'da bugün 25 tane talih oyunlari oynanan salonlar bulundugunu, Içisleri Bakanliginin yazdiklari yazidan sonra Istanbul Valiligi olarak resmi Gazete'de yayinlanan 1 Ekim tarihli bir teblig, ilan, yasaklama karari çirkarttiklarini, simdiden sonra yeni düzenleme yapilincaya kadar bu yerlere Türk vatandaslarinin alinmasinin yasaklandigini, Türklerin alinmasi halinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ilgili maddelerinin uygulanacagini, yani kapatilabilecegini gerekçeli bir yaziyla Resmi Gazete'de yayinlatip, bu uygulama çesitli ikazlarimizdan sonra muhtelif sekilde çok kapatma karari sahsen uygulamaya basladigini, idare mahkemesinin bir süre sonra bu teblig için yürütmeyi durdurma karari verdigini, o zaman tebligin geçerliliginin kalmadigini, böylece de oyun salonlari eski durumuna dönmüs oldugunu, yargi kararina uymaktan baska yapacagi bir sey olmadigini, Istanbul Emniyet Müdürü iken Bursa Valiligine atanan Orhan Tasanlarin, bu atama üzerine verdigi ``beni kumarhaneler mafyasi buraya tayin ettirdi'' seklindeki beyani konusunda da, kumarhaneler için aldigi tedbirler nedeniyle hiçbir güçlük ya da zorlukla karsilasmadigini, pekçok büyük oteli kapatmasina karsilik, konuya iliskin bir ricacinin bile kendisine gelmedigini, görevin yapilmasi halinde bir sey olmayacagi kanaatinde oldugunu, Devletten güçlü kimsenin bulunmadigini, Bursa Il'ine Vali olarak atanmaninda bir terfi oldugunu belirtmistir.(Ek:184) 

12- Ahmet BAYDAR 22.01.1997 tarihli ifadesinde; Yozgat Milletvekili Ahmet Baydar'in torunu oldugunu, ondan öncede Belediye Baskanligi yaptigini, Binbasi Halil Baydar'in tüccar oldugunu ceviz tomrugu yaptigini, Uzun yillar kendisinin Persembe pazarinda demir-çelik ithalati yaptigini, 1980 yilinda is hayatina atildigini, 1985 yilina kadar demir çelik ticareti yaptigini, Türkiye'de üretim sikintisi dog da dünya pazarlarindan ithalat yaptiklarini, sik sik döviz dalgalanmasi sebebiyle kazandigi yada kaybettigi dönemler oldugunu, pamuk balya çemberi üreterek sanayicilik yaptigini, bu üretimlerinin 8-10 yil sürdügünü, Iki ikibuçuk yil önce burada bir arkadasi ile otururken yanlarindaki masada bulunan kisilerin anlattigi bir fikra nedeniyle tanistiklarini, birbirlerine kartlarini verdiklerini ve daha sonrada Mehmet Özbay isimli bu kisinin ofisine geldigini, bu karsilasmanin Istanbul'da oldugunu, sözkonusu yerin adinin Zeytin Sardunya oldugunu, kendisine tekstil ihracaati yaptigini söyledigini, Arzu hanim isminde bir kisi ile beraberligi oldugunu, onun kizkardesinin de izmir'de yasayip, zaman zaman Istanbul'a geldigini, bu gelislerinden birisinde Gonca hanimin, Mehmet Bey'le tanistiklarini, bir müddet sonrada arkadaslik yapmaya basladiklarini, Baysa sirketini Ant Güven Sazak karisi Slvia Sazak, kendisi, Mine Baydar ve oglu Alper Baydar ile birlikte 1992 yilinda kendisinin kurdugunu, 1995 yilinda ortakliktan ayrilma karari aldiklarini yönetim kurulunda enaz 3 kisi olmasi gerektiginden kendisi disinda ikinci kisi olarak 16 yildir yaninda çalisan Fehmi Tarim'a yönetim kurulu üyeligi verdigini, o sirada Mehmet Beyin orada oturdugunu, üçüncü kisi olarak kimi yapalim diye kendi kendilerine düsünürken, onun ben olabilirim dedigini, bu nedenle de yönetim kurulu üyesi oldugunu, ancak bassanin % 100 hamiline hisse senetlerinin kendisine ait oldugunu, sirketin alaninin insaat, petrol, dis ticaret, ithalat, ihracat gibi çok genis oldugunu, Baysas'in tek yaptigi isin Botas'taki silaç (petrol çamuru) sanayie verilmesi ve çamurun bulundugu yerin temizlenmesi isi, onun miktarinin 22 bin ton olarak hesap edildigini 220 bin dolar, o zamanin parasi ile 10 milyar lira oldugunu, ancak 10 bin ton civarinda bir çamur çiktigini, Kendisinin baysa disinda Kursaç, Mersa kureks gibi sirketleride bulundugunu bunlar vasitasiyla Demir, çelik, Amerika ve Italyadan pirinç, Hindistan Sudan, demir- çelik, romanya dan canli hayvan, çimento görevinde Romanyadan çimento, bulgaristandan demir-çelik, harb çikmazdan öncesinde Yugoslavyadan demir-çelik ithal ettigini, bu tür isler yapan bir firma oldugunu, 1990, da dolar krizi sebebiyle büyük darbe aldiklarini, daha sonra seker ithalatinda yine sikintilari dogdugunu, 5 nisan kararlarindan sonra bankalarinda üzerlerine gelmeye basladigini, bu nedenle rahat çalismak için, sifir bir sirket olarak 1992 yilinda Baysayi kurduklarini, Botas'in silaç konusu ortaya çikmasi petrol ile ugrasan iki eksperi, silaçin oldugu yere gönderdigini, numuneler öldürdügünü içine bazi kimyevi maddeler katildiktan sonra sanayi yakiti olarak kullanilabileceginin tespiti üzerine silaça talip olduklarini, kendilerinden önce teklif veren firmalarin tonunun 1000 dolar verdiklerini, ihaleyi aldiklari tarihte Mehmet Beyin yönetim kurulu üyesi olmadigini, Kendilerinin Istanbul'da oturmalari sebebiyle iskenderuna sik sik gitmelerinin zor oldugunu, bu nedenle Mehmet Beyin Turgay Marasli'yi orada çalisabilecek kisi olarak tavsiye ettigini, sirkete sigortali olarak dahi alindiklarini, kar ettiklerinde bir sey vereceklerini düsündüklerini, kendilerinin de Güven Tezerdi isimli petrol içinden anlayan ancak güvenmedikleri bir kisiyi görevlendirdiklerini, bu çocuguda onun basina koyduklarini, daha sonra özellikle çok kaba olmasi nedeniyle sikayetler almaya basladiklarini, hatta Botasta çalisanlardan da sikayetler geldigini, daha sonra da Mehmet Beyin kendisini uyardigini ve o kisinin sirketin parasini çaldigini söyledigini yaptiklari tespitle sirkete ait parayi çaldigini tespit ettiklerini, 5 liraya sattigi mali 3 lira gösterdigini, kendi evine ve ailesine pek çok harcama yaptigini ve Toyota marka araba oldugunu, bu suretle 5-6 milyar lira içeri attigini, bunun üzerine Turgay Maraslinin isine son verdiklerini ve kovduklarini, bu konuda Botas sirketinede bu sahsin sirket ile ilgisinin kalmadigini yazi ile bildirdigini, 5-6 ay süreyle kendileriyle çalistigini, Turgay Marasli'yi hiç tanimadigini, bir gittiginde Ukraynali bir esi oldugunu gördügünü, Mehmet Özbay'i yönetim kurulu üyesi olarak, genel kurulda görülebilecegini ancak ne çekte, ne faturada ne de anlasmada hiçbir imzasinin ve yetkisinin bulunmadigini, Mehmet Özbay'in kaabiliyetli bir yanini göremedigini, ya da anlayamadigini, ticari yönde pek fazla bir bilgisinin bulunmadigini, parasal tikanmalari oldugunda, Mehmet'ten borç istedigini, ancak onunda yemin ederek yok dedigini, bulamam dedigini, hatta 150-200 milyon istediginde de yok dedigini ondan sonrada sikinti geçene kadar kendisini hiç aramadigini, Mehmet Özbay'da duran telefonun kendisine ait telefon olmadigini Botas isi için alinan 3-4 telefondan birisinin sirkete getirildigini ancak bundan daha sonra haberi oldugunu, Botas'in içinde tanklarin ve havuzlarin oldugunu, aralarinda çok mesafe bulundugunu, kamyoun kantara gidip tartildigini, sonra satis için gittigini, telefonlarinda bu islerde haberlesme için kullanildigini, Mehmet Özbay'daki telefonun Iskenderun'da çalisan Ali ismindeki bir çocugun adama kayitli oldugunu, Botas isinden zarar ettigini halen 15 milyar lira borcu bulundugunu, Mehmet Hadi Özcan'i tanidigini Botas'ta silaç oldugunu söyleyen adamin o oldugunu, Bulgaristan ve Romanya'da is yaptigi kisilerin kendisi ve ellerinde gazoil adetif oldugunu ithal edip etmeyecegini sorduklarini, silaçin sanayii artigi yapilmasi için gerekli maddelerden oldugu için bu malzemeden de almalari gerektigini, bunun Izmit'e gelecegini degerlendirdiklerini, Mehmet Özbayin o zaman deposu olan bir tanidiginin Izmit te oldugunu, adamin Hadi Özcan oldugunu, söyledigini, ramazan günü onun yanina gittiklerini, depoyu, tanklari alemdar kimya gibi bir yerden kiralayabileceklerini söyledigini, bu suretle tanistiklarini, ancak onunla daha sonrasinda iliskilerini devam etmedigini, bilahare bu adamin isin % 50 atagi oldugunu sagda solda söyledigini duydugunu, Ihale asamasinda 3 firma olduklarini, diger iki firma 100 lira gibi rakamlar verirken kendilerinin 10 dolar verdiklerini, Korkut Eken'i tanimadigini, Ibrahim Sahin'i tanimadigini, Mehmet Özbay ile onlari birlikte görmedigini, Botas'ta kendilerine yardimi olan kimse bulunmadigini, Semsettin isimli bir sahsin bu is için talip oldugunu ve bin lira teklif verdigini, kendilerinin ihaleyi almasi üzerine bu sahsin Enerji Bakanligi Müstesarinin çiktiklarini, sonra yeniden ihale edildigini, ihalede 800 dolar fiyat verildigini, tanklarin içindeki suyu hesap etmediklerini, bu sebepten düsük fiyat verdiklerini, taseronluk yapmak istediklerini söylediklerini, arena programina çikan adamin bu oldugunu, çok konusan ve yalan söyleyen bir adam oldugunu, Botas kayitlarinda bu malin, 22 bin yüzde 30 30 bin falan gözüktügünü ama malin 20 bin tonu ve 10 bin tonu mal neden bu kadar bu ise asildigini anlamadigini, yillarca bu adamin pompalarla hortumlarla silas denen çökeltiyi bu tanka topladigini, 715 nolu tank, belkide adam 30 bin ton topladigi gibi gösterdigini, Güney Makine isimli firmanin Ömer Lütfü Topal'i tanimadigini hiç yerine gitmedigini, Haluk Kircinin hiç gelmedigini, tanimadigini, sirketlerine hiç tibbi malzeme satmadigini, Abdullah Çatlinin Susurluk olayindaki ölümünden sonra cenazesinin alinmasina gitmedigini, bir gün sonra Gonca Hanimin cenazesini erkek kardesi ile birlikte aldigini, teshis edenlerinde kardesleri oldugunu, Abdullah Çatli'nin Istanbul'da evine 1-2 kez gittigini, Meral Çatli ve çocuklarini tanidigini, Kürsat Yilmaz'in adini gazetelerden duydugunu, hiç karsilasmadigini, Bilal Atik'in bir defa ofislerine geldigini, çok komis bir rakam teklif ettigini, maliyetin altinda, Sahin Tekdemir, Turan Gedikli Sultan Nakkis'i hiç tanimadigini, Alper Tekdemir'i Hadi Özcan'in yaninda gördügünü, sonradan polis oldugunu ögrendigini, Abdullah Çatli'ya karisinin bile Mehmet diye hitap ettigini kandirilmis olabilecegini, hatta kizinin kendisinin bir arkadasina sorusu üzerine Abdullah Çatli'yi sevmedigini, adini Mehmet olarak yalan söyledigini, senin isminde mi? degisik diye kendisine sordugunu, üzüldügünü, Abdullah Çatli'nin insaat, dis ticaret gibi bir sirketi oldugunu bilmedigini, sadece sultan Tekstili bildigini, Zarar etmeye baslayinca, kagit üstünde kopmalar olmasi da isten kopmalar basladigini, And Güven Sazak'in Kursas'ta üyeliginin oldugunu, ayrilma karari alindigini, ancak genel kurulun yapilmadigini, o sirketlerin problemleri oldugunu, borçlari oldugunu onlarin ödenmemis oldugunu, onun için de tam ayrilmamis olduklarini, Abdullah us'u tanimadigi Basinin olaylari topluma yanlis aktarmasindan dolayi çok sikinti çektigini, Fransada hapiste kaldigina iliskin bir duyumu olmadigini, bu islerden hoslanmayan bir yapisi oldugunu, Mehmet Beyin, fatura almak için kullanilan fatura kartindan, sirketleri aldigini, otelde kaldigini, bunlari tespit ve masraftan düsmek üzere satin almayi düsündügünü Bassa adini alip alamayacagini sordugunu, kendisininde de alsa da birsey ifade etmeyecegini söyledigini, onun aldigini daha sonra da kendisi için yeni fatura karti bastirip verdiklerini, Sami Hostan'i tanimadigini, bir defa yemekten çikip, gazinoya gittiklerini, Arzu Hanim'in küçük bir oyun oynadigini, birbirlerini Mehmet Bey ile Sami Beyin sadece tanidiklarini ancak samimi bir hava hissetmedigini 15-20 dakika oturduktan sonra gazinodan ayrildiklarini, Genelde Mehmet Bey, Arzu Hanim, Gonca Hanim ve kendisinin birlikte yemege gittiklerini, gezdiklerini, Mehmet Beyin sirdasi ya da dert ortagi falan olmadigini, kendi cep telefonunu Savci Bey'ede verdigini, cep telefonu, araç telefonu, sirket telefonu ve ev telefonunu hiçbirini degistirmedigini, telefon arama listesinden kendisini kaç defa aradiginin, kendisininde onu kaç defa aradiginin tespit edilmesini istedigini belirtmistir.(Ek:185) 

13- Ekrem MARAKOGLU 30.01.1997 tarihli ifadesinde; Kendisinin Ömer Lütfi Topal'i, 1964 yilinda avukatliga ilk basladigi zamanlarda bitirimhane tabir edilen bir kumarhane isletmecisi olarak müsterek tanidiklari kanaliyla tanidigini, o zamanin yeralti dünyasinin kaçakçilik-kabadayilik- kumarhanecilik temeli üzerine kurulu bulundugunu, Ömer Lütfi Topal'in 1978 yilinda uyusturucu kaçakciligi suçlamasiyla tutuklanmasi olayinda kendisinin hukuki çabalarina ragmen Ömer Lütfi Topal'in Amerika'ya gönderildigini; 1985 yilinda tahliyesini takiben Türkiye'ye geldiginde yeralti dünyasinin temel felsefesinin de iktisadi kabadayiliga ihale-arazi- tahsilat üçgenine dönüsmüs bulundugunu, Kumarhanecilige tekrar baslayan Ömer Lütfi Topal'in bir cinayet olayindan hapise düstügünü ancak mesru müdafa ve genel affin yardimiyla 50-55 gün sonra çiktigini ve sabika kaydinin olusmadigini, Ömer Lütfi Topal'in casino isletmeciligine 1991 yilinda Adana Seyhan otellerinin casinolarini alarak basladigini, kendisininde emperyal Sirketleriyle iliskisinin 1993 Martinda Alanya da meydana gelen ölümlü bir avukatin malzeme takibiyle basladigini, 1994 yilinin sonlarinda sirketin vekaletini de aldigini, 1994 Araligindaki Akgün Otel Bülent Firat cinayetinde, Ömer Lütfi Topal'in casinolarini kumarhane gelenegi yöntemi ile çalistirdigini farkettigini; bu yöntem içinde kullanilip atilmis insanlarin Mart 1996 tarihindeki Hikmet Babatas cinayetinden sonra kendisine Ömer Lütfi Topal'in da hayatinin tehlike altinda oldugunu hissettirdiklerini ancak Ömer Lütfi Topal'in bunu ciddiye almadigi, Ömer Lütfi Topal'in ölümünden sonra ayni marka ve benzer plakali arabasiyla olay mahalline endise içinde giderken hiçbir polis arabasina ve çevirmeye rastlamadigini, olaydan sonra sirket yöneticileriyle yaptiklari toplantilarda olayin failleri olarak akillarina Hikmet Babatas'in yakinlari, Dev-Yol ya da bir baska azmettirici kisinin geldigini, Kendisinin olayin faillerinin ortaya çikarilmasi için çabalamasina ragmen Ömer Lütfi Topal'in ailesinin kendisine ve sorgulamasina karsi bir duvar ördüklerini, bunun nedeninin de Kusadasindaki Casino Müdürünün karistigi bir cinayet sonrasinda, bu müdürün Kusadasi emniyetine güvenlikli bir sekilde teslim edilmesi sirasinda Ömer Lütfi Topal kanaliyla tanidigi özel harekatçi Ercan Ersoy ile olan iliskisinin olabilecegi, Ali Fevzi Bir, Sami Hostan gibi kisileri Emperyal grubu bünyesinde çalismaya basladiktan sonra tanidigini ve Sami Hostan'dan, Abdullah Çatli'nin ara sira yanlarina geldigini duydugunu, yine bu sekilde Ömer Lütfi Topal'in Kibris'ta bulundugu bir sirada Abdullah Çatli'nin da orada Ömer Lütfi Topal ile görüstügünü duydugunu, Ömer Lütfi Topal cinayetinde, Emperyal sirketler grubunu çok büyük zarara sokacak bir maddi ihtilafin olmasi gerektigini, ancak ailenin kendisine karsi uzak durmasi nedeniyle sadece duyumlara dayanarak bazi öngörülerde bulunabildigini, örnegin, Ömer Lütfi Topal'in ölmeden bir gün önce Ispanya'dan arayan Ismail Tank adli birisiyle adet-i hilafina ragmen çok uzun ve sert bir tartisma yaptigini, geçmiste Ispanya'da uyusturucu kaçakçiligindan hapis yatmis bulunan Giresunlu bu adamin Ömer Lütfi Topal ile geçmise dayali çok özel bir hukuklarinin bulundugunu ama ailenin bu konulari saklamaya çalistigini, Mehmet Agar ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin, 1986 da Mehmet Agar'in Ömer Lütfi Topal ile Alattin Çakici'nin ortaklasa çalistirdiklari klubü kapattirmasindan ibaret oldugu, çesitli vesilelerle örnegin Necati Kurmel kanaliyla Mehmet Agar Içisleri Bakani iken Ömer Lütfi Topal'in tanisma çabalarina karsi Mehmet Agar'in uzak durdugu, ancak israrlar karsisinda ``Dilkum sitesinde karsilasirsak bir merhabalasiriz herhangi bir sorunumuz yok'' ifadesini duydugunu, Hüseyin Kocadag ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin ise çok daha yakin oldugunu, zaman zaman Ibrahim Polat'in da ortak oldugu Polat otelinin casinosunda sik sik beraberce oturduklarini, 1994 yilindaki Akgün oteli cinayetinden sonra araya bir sogukluk girdigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesinden bir ay önce Celal Dogan'in kendisine Fenerbahçe Klubünün yöneticilerinden Hüseyin Kocadag'i yolladigini, kendisinin de bunu ömer Lütfi Topal'a haber verdigini, bu toplantinin DGM ile de ilgisi bulundugunu çünkü teypten yaziya döktügü yazili ifadesini DGM ne de verdigini, konunun da Gaziantepli bir kaç isadaminin G.T.O. baskaninin adi arkasina siklanarak kumar borçlarinin hafifletilmesi yönünde bir ricadan ibaret oldugunu ancak konunun basina daha degisik sekilde yansitildigini, Hüseyin Kocadag'in sanki köske (Cumhurbaskanligi) yakin birisi tarafindan görevlendirilmis ve o kisi de bu isin halledilmesini istiyormus gibi bir intiba uyandirmaya çalistigini, bütün bu konularin da kendi mantigi açisindan ve tarih bakimindan Ömer Lütfi Topal'in da dahil edildigi söylenen 58 kisilik liste ile iliskili olmasi gerektigini, Ömer Lütfi Topal'in haraç anlaminda birilerine hiçbir sey almadan para verecek bir yapisi olmadigini böyle bir isi ancak çok büyük ir baski karsisinda yapabilecegini, Kendisinin 1994 Haziraninda Ömer Lütfi Topal ile birlikte Müdüriyet odasindayken VIP salonu monitöründen Necdet Menzir ile Hüseyin Kocadag'i gördügünü, bütün casinolarda video kayit sistemine bagli kameralarin bulundugunu, bunun herhangi bir itiraz durumunda kullanildigini; ancak Murat Topal tarafindan bu kasetlerden birisinin fotograflandigi ve bu fotograflardan birinin Hüseyin Kocadag'a gösterildigini, sonraki konusmalarinda Hüseyin Kocadag'in bu konudan ne kadar rahatsiz oldugunu belirttigini ve genelde Klasis'e giden Necdet Menzir'i sanki kendisi santaj yapmak istermisçesine oraya özellikle götürdügü gibi bir durumun ortaya çiktigini, ancak resmin kritik dönemlerde dahi ortaya çikmamasinin kendisine bir güvence verdigini söyledigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürenler ve azmettirenler arasindakti ihtilafin ve Kemal Yazicioglunun aldigi ihbarin netlestirilmesinin art oldugunu, Ömer Lütfi Topal bir yerlere 10 milyon 17 milyon dolar gibi bir para gönderdiyse bunu sirket yetkililerinin, ölümünden sonra da ailesi ve yakinlarinin bilmesi gerektigini, Kendisinin ``Ömer Lütfi Topal Ankara'ya gittim ismimi listeden sildirdim'' beyaninin ise cinayetten onbes gün önce Alanya Seven Seas tatil köyünde bir yemekte Ömer Lütfi Topal'dan sahsen duyduklarina dayandigini, Bu tür konularda Ömer Lütfi Topal'in dostaliran ve yakinlarina basvurulmasi gerektigini, örnegin 1989 yilina kadar en yakin dostunun halen Ispanya'da bulunan Nail Akdeniz oldugu, bu tarihten soraki en yakinlarinin sirketinin Genel Müdürü, gazinolarinin genel müdürü ve Ünit Utku gibi kisiler oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in agzindan Sami Hostan ile Sedat Bucak'in tanistiklarini ve görüstüklerini duydugunu, Ömer Lütfi Topal'in Türkmenistan da yaptigi yatirimlar nedeniyle kurdugu iliskiler kanaliyla Diplomatik Türkmenistan Pasaportu almis olabilecegini, yine Israilli ortagindan da bazi bilgilerin alinabilecegini, Bir yandan mütevekkil, bir yandan da o dünyanin sartlarindan kaynaklanan kuskulu bir yasam tarzina sahip olan Ömer Lütfi Topal'in nasil bir koruma ve güvenlik sistemine sahip oldugu sorusuna cevaben; daha çok yeralti dünyasinin geleneklerine dayanan, emekli emniyet mensuplari ve fiziken güçlü insan kaynaklarini ve ruhsatsiz silahlari kullanan ve özellikle baslangiç safhasinda bizim gazinolarimizda herhangi bir olay olmasin diye çok asiri tepkiler gösteren bir güvenlik sistemi kuruldugunu, bu sisteminde rakipler tarafindan çok rahat bilinebilecegini ve içerden de destek alinabilecegini, Ömer Lütfi Topal'in vefatindan sonra ilk esini bassagligi dilemek için ziyaret ettiklerinde tesadüfen televizyonda Susurlukla ilgili haberler geçtiginde ilk esinin ``kani yerde kalmadi'' ifadesi üzerine kendisinin ``Peki Sami'den, Aliço'dan bir süphe veya endiseniz var mi?'' sorusuna cevaben de ``Ama, Özer Çiller'den süphe ediyorum.'' dedigini, ancak kendisinin Sami Hostan ile merhabalastigini bildiklerinden bilerek de kendisine böyle denilmis olabilecegini, zaten kendisinin daha önceden Ömer Lütfi Topal veya çevresinin agzindan buna yönelik baska bir sey duymus olmadigini, Ömer Lütfi Topal'a ait otellerin özellikle bayram tatillerine iliskin misafir listelerinde çok sayida yargi mensubuna rastlanabilecegini yine ayni sekilde Tepebasi Emperyal de sirf yargi mensuplarinin yemek ve ayni ihtiyacini karsilayan bir lokal olusturuldugunu, Ali Fevzi Bir ve Sami Hostan'in 3 özel tim mensubuyla beraber Istanbul da gözetim altina alindiktan sonra Ankara'da serbest birakilmalarini takiben kendisinin istaanbul'da Sami Hostan ile görüstügünü ve hakkinda giyabi tutuklama karari çikarana kadar da isinin basinda oldugunu duydugunu ve giyabi tutuklama kararini takiben ortadan kayboldugunu, Ömer Lütfi Topal'in kendisine Bodrum olayinda Ercan Ersoy'u yolladigina göre diger özel tim görevlilerini de taniyip tanimadigi sorusuna cevaben herhangi bir bilgisi bulunmadigini, Ömer Lütfi Topal ile Cavit Çaglar arasinda herhangi bir çekisme bulunmadigini, Cavit Çaglar'in bir baskasindan alacagini alamadigi için bu alacagi Ömer Lütfi Topal'dan istediginin söylenildigini, Ömer Lütfi Topal'in Hüseyin Kocadag ile görüsmedigini ve hatta Hüseyin Kocadag'in geçmiste böyle bir taleple geldiginde görevlinin ``sizin buraya girmeniz istenmiyor'' ifadesinde bulundugunu bunun da arkasinda geçmiste Ömer Lütfi Topal Mehmet Özcan ihtilafinda Alevi olmasi sebebiyle Hüseyin Kocadag'in Ömer Lütfi Topal'a karsi Mehmet Özcan'i tutmasinin olabilecegini, Kendisinin Cavit Çaglar veya Necdet Menzir ile herhangi bir çekismesi veya iliskisinin olmadigi, disarida spekülasyon konusu yapilmak istenen kameralarin normal sistemi içerisinde çekilmis kaseti herhangi bir yanlisliga sebebiyet vermemek için sahsen aldigini ve bir resmin yirtilarak imha edildigini ancak kendisinde bir kaset ve birkaç fotografin halen mevcut bulundugunu, bunlari tutmasinin amacinin da kendisini korumak oldugunu, esasen bunlarin imha edilmesini istedigini, Belçika'da iki Amerika'da bes sene olmak üzere toplam yedi yil hapiste yatan Ömer Lütfi Topal'in yeniliklere açik bir insan olarak bu senelerde kendisini yetistirdigini ancak kontrolsüzlükle baslayan gazino olayinda baslangiçta Turizm Bakanliginin herhangi bir düzenlemesinin olmayisinin düzeni tamamen bozdugunu, esasen gazinolarin kara para aklamak için uygun bir yer olmadigini, kar oranlarinin da uyusturucu isine göre çok daha iyi olmasi sebebiyle hiç bir gazino isletmecinin uyusturucu isine girmeyecegini, HAVAS'i almak için Ömer Lütfi Topal'in her türlü organizasyonu yapmasina ve parasi da var iken alamamasina hatta diskalifiye edilmesine karsi tutumunun ne oldugu sorusunu cevaben, Ömer Lütfi Topal'in herhangi bir itirazda bulunmadigi bu konudaki bilgilerin sirketten alinabilecegi emniyetten-istihbarattan gelen uyarilar hakkinda bir bilgisinin bulunmadigini, Sedat demir'in Istanbul Asayis Sube Müdürü olmasindan sonra Nihat Mete araciligi ile Ömer Lütfi Topal'dan Akgün otel cinayeti sanigi Çetin Gencer'in bulunmasini istedigi böylelikle Istanbul'da hiçbir faili mechul cinayetin kalmayacaginin söylenmesiyle, kendisinin Istanbul'da dünya kadar faili meçhul cinayet oldugunu bilerek, kardesi vasitasi ile Çetin Gencer'i buldurarak Fatih Cumhuriyet Savciligina teslim ettigini, Ömer Lütfi Topal'in Kibris'taki Jasmine Cavit oteli yatirimlari, Israilli ortagi ve Kibris Türk Hava Yollarinin özellestirilmesi konularinda kendisinin bilgisinin olmadigini aileden saygi gördügünü ancak kendisine bilgi verilmedigini, Süpheli konularda bilgi edinilmesi için sirketin yöneticilerinin ve aileden bazi kisilerin bir bütün olarak ele alinip dinlenmeleri gerektigini, kendisinin Ömer Lütfi Topal'in ve Emperyalin ceza davalari ile ilgilendigini, Ömer Lütfi Topal'in kiminde arandigi, kiminde giyabi tutuklama karari bulunan davalarinin sürdügünü, bunlara ragmen istanbul'da isinin basinda nasil serbestçe bulundugu ve dolastiginin da Istanbul emniyetinden sorulmasi gerektigini, Bodrum tahkikatinda istanbul savciligina sonradan talimat yazilarak polisin devre disi birakildigini, Antalya'daki aramanin da polis aramasindan savcilik aramasina dönüstürüldügünü, Sami Hostan ile Abdullah Çatlinin tanismasi ve Ömer Lütfi Topal'i öldüren silahta da Abdullah Çatli'nin parmak izinin çikmasina ragmen kendisinin gözlemlerine göre Ömer Lütfi topal ile Sami Hostan'in arasinda herhangi bir itilaf bulunmadigini, zaten Sami Hostan'in olay esnasinda Marmaris'te oldugunu, ihtilafin Ömer Lütfi Topal'in esleri çevresinde mevcut bulundugunu, Olayin sorusturmasinda savcinin kendisinin ifadesine basvurmamasinin yaninda kendisine olan tavrini da olumsuz buldugunu, Abdullah Çatli'yi taniyan Sami Hostan'in da kesinlikle bazi islerinde onu veya özel tim görevlilerini kullanmadigini, Ömer Lütfi Topal Abdullah Çatli bulusmasinin arkasinda küçük günlük olaylardan çok HAVAS gibi büyük benzer olaylarin aranmasi gerektigini belirtmistir.(Ek:186) 

14- Sedat BUCAK 21.01.1997 tarihli ifadesinde; 1960 Siverek dogumlu oldugunu, siyasete 1991 yilindaki seçimlerde katildigini, DEP milletvekillerinin, özellikle Abdullah Öcalan'in yanindan gelen elçiler vasitasiyla kendisiyle görüsmek istediklerini, kendisiyle görüserek ``Biz, Siverek'e, Urfa'ya örgüt olarak girecegi, yalniz tarafsiz kalacaksiniz, bize karismayacaksiniz, devletin yaninda yer almayacaksiniz'' demek istediklerini bildigini, devletiyle beraber oldugunu, Bekaa'dan gelen bazi insanlarla görüsmelerinin çogunu kasete aldigini ve bundan Ankara Emniyeti basta olmak üzere o zamanki tüm devlet yetkililerine bilgi verdigini, DEP'in kapatilmasi ve milletvekillerinin çogunun içeri alinmasinda Devlet Güvenlik Mahkemelerine verdigi ifadelerin büyük katkisinin olabilecegini, 1993'te bunlarin kendine karsi ve ailesine karsi bir tavir almak istediklerini ve Siverek'te örgütlü eylemlerin basladigini, Siverek'te Anavatan Partisi Ilçe Baskani ve kardesinin katledildigini, bazi köylülerin ve vatandaslarin katledildigini, Siverek halkinin bu olaylari istemedigini, Siverek halkinin tavir almasiyla beraber örgütün orada çökertildigini, halkla olan içtenligi ve devlete olan bagliligi nedeniyle kendisine karsi tavirlar oldugunu, kanunsuz bir is yaptigi zaman devletini çignemis olacagini, Istanbul'a giderken Mehmet Özbay'i aradigini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu çok sonralari ögrendigini, Istanbul'a dinlenmeye gittigini, Yalova'daki termale gittiklerini, o aksam yakin arkadasi Ali Aydinliktan'in oglunun kafasina kursun degdigine dair haber aldiklarini, durumunun kötü oldugunu ögrendiklerini, aksam bu durumu arkadaslarina söyledigini, Izmir'e gitmesi gerektigini söyledigini, Mehmet Özbay'in ``bende gelirim'' dedigini, yola çiktiklarini, Ören'de veya Altaylar'da bir arsa ofisi oldugunu, bu arsaya baktiktan sonra soförünün gelip ``Agabey, Ali Abinin oglu vefat etmis'' dedigini onun üzerine hemen harekat ettiklerini, hastaneye gittiklerini, fakat kimseyi bulamadiklarini, daha sonra evlerine gittiklerini, taziyelerini bildirdikten sonra ayrildiklarini, Princess'te yer ayirttiklarini, otele gittiklerinde bir bayanin Mehmet Özbay'in yaninda oturdugunu, onunda kendileriyle geldigini, Izmir'e gelirken Kocadag ile görüstüklerini, Kocadag'a Izmir'e gidiyorum dedigini, onunda ``bilsem bende gelirdim'' dedigini, daha sonra uçakla yarin gelecegini söyledigini, ertesi sabah uyandiklarinda Kocadag ile görüstüklerini ve onun gelecegini ögrendiklerini ``beni aldirabilirmisiniz?'' dedigini, bunun üzerine yanindaki koruma polisi Ercan Bey'i (daha önce Kocadag'in yaninda çalismis bir polis olan) Hüseyin Kocadag i arabayla almaya gönderdigini, koruma polislerinde ve soförün de huzursuzluk gördügünü, polis Ercan'in bir ara kendisini çagirip huzursuz olduklarini ve takip edildiklerini söyledigini, ``Izmir'den hemen ayrilalim'' dediklerini, Bunun üzerine Kusadasina gitmeye karar verdiklerini, o gün aksam üzeri çiktiklarini, Onura otel'de kaldiklarini, ertesi gün de orada kaldiklarini, polislerde rahatsizlik ve tedirginlik oldugunu görünce Ankara veya Istanbul'a gidelim dedigini, Hüseyin Kocadag'in Istanbul'da isi oldugu için Istanbul'a gidip oradan Ankara'ya geçmeyi düsündüklerini, o gün sabah en geç kendisinin kalktigini ve kahvaltisini yarim birakarak yola çiktiklarini, o bayan ile Mehmet Özbay'in arabanin arkasinda oturduklarini, Izmir'i geçtikten sonra Kocadag'in çok süratli gittigini gördügünü, arabanin ibresinin 230'u gösterdigini, birseyler söyledigini, Kocadag'in kendisine dönüp birseyler söyledigini ve güldügünü, kendisininde gülerek yolu görmemek için koltugun ucuna dogru geldigini, kaza'dan sonra Ankara'da ancak arabasini televizyonda görünce, kaza yaptiginin kesin olduguna emin oldugunu, arabada bulunan silahlarin Istanbul'a gelirken dahi olmadigini, o silahlardan bilgisinin olmadigini, kendisinin arabada bulunan Sig Sauter silahi oldugunu, onun disinda polislerinin hepsinin silahi oldugunu, eger takip ediliyorlarsa bu silahlarin kazadan sonra arabaya konulmus olabilecegini, digerlerinin çantasinda vardiysa silahlarin onlarin olabilecegini, arabada söylenildigi gibi gizli bölme olmadigini, Mehmet Özbay'in, köyüne 1 defa 1996 Kasim'inda geldigini, 1993 yili sonu veya 1994 yili basinda Siverek'e halka güven verebilmek için gittigini, Ankara'da babasinin vefat etmesi üzerine Siverek'e defnettiklerini ve taziyelerin 1,5-2 ay sürdügünü bu arada yorgun düstüklerini, 1994 ortasi veya sonunda dinlenebilmek amaciyla Ankara'ya geldigini, daha sonra Istanbul'a gittigini, Istanbul'da Mehmet Özbayi tanidigini, Abdullah Çatli adiyla tanimadigini, kalabalik bir ortamda ``siz, Sedat Bucak'siniz'' diyerek kendisiyle tanismak istedigini söyledigini, orada tahminen bir hafta kaldigini, Ankara'ya geldiginde kendisini telefonla aradigini, kendisinin tekrar Siverek'e döndügünü, 1995'te geldigini bir-iki defa Mehmet Özbay'in kendisini sordugunu, Ankara'ya yilda 2 ya da 3 defa geldigini, kendisinin disarida bürosu oldugunu, bürosuna gelip, oturup, sohbet edip gittigini, bu insanla (Abdullah Çatli) bir illegal ya da legal bir isinin, ya da baglantisinin olmadigini, Çatli nin kendisine ithalat-ihracat sirketi oldugunu ve ticaretle ugrastigini söyledigini. Abdullah Çatli ile Gonca Us arasinda bir gönül iliskisi oldugunu varsaydigini, hanimiyla bir-iki defa görüstügünü, ailece Istanbul'da olduklari bir zamanda Çatli'nin ailesini alarak bir-iki defa yanlarina geldigini, hatta bir keresinin de bir dügünde olabilecegini, Mehmet Özbay ile Kocadag'in kendi yaninda tanistiklarini varsaydigini, kendinden önce taniyip tanimadigini bilmedigini, Hüseyin Kocadag ile her zaman görüstüklerini, Mehmet Özbay'i vatansever biri olarak tanidigini, konusmalarinin hep bu yönde oldugunu, Hüseyin Kocadag in 1980 ihtilalinden hemen sonra Siverek'e emniyet amiri olarak verildigini, sonra tahminen Ankara'da Özel Harekatin kurulma asamasinda Ankara'ya geldigini, Siverek'te de Ankara'da da görüstüklerini, Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügü yaptigi siralarda da görüstüklerini, kendisinin bu siralarda Siverek'i tanimasindan dolayi arada bir geldigini, babasiyla Hüseyin Kocadag'in iliskilerinin çok samimi oldugunu, babasindan sonra bu iliskiyi kendisinin sürdürmek istedigini, Bucak Asireti olarak varsayilan toplulugun 40, 50 veya 60 aileden olustugunu, Siverek'te 70'i geçici olmak üzere 430 korucu oldugunu bildigini, Fatih Bucak'in amcaoglu oldugunu, Ankara'da oturdugunu, su anda insaat sirketi kurdugunu bildigini, aralarinda kopukluklar oldugunu, korumalarini istemesi konusunda; Koruma Sube Müdürlügünün kendilerini atadigini ve koruma vereceklerini söylediklerini, kendisinin ise koruma istemedigini, daha sonra aradiklarinda ``siz isim verebilirseniz de olur'' denildigini, bu korumalarin Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin'in korumalari oldugunu, Ibrahim Sahin'le PKK'ya karsi tavir ortaya koymak için Emniyet Genel Müdürü, Pasalar, 7. Kolordu Komutani geldiginde Özel Harekat Daire Baskani olarak geldigi sirada konustugunu, daha sonra birbirlerini aradiklarini, Ibrahim Sahin'in doguya gittigi zaman, özellikle Siverek güzergahini seçtigini ve misafiri oldugunu Polis Ercan'a ``bana koruma verilmek isteniyor, korumalik yaparmisiniz?'' diye sordugunu, onun da ``benim bir arkadaslarla görüsmem gerekir'' dedigini, daha sonra ``evet'' cevabinin geldigini bunlarin 5 kisi oldugunu, oysa 6 koruma verilmek istendigini, 6'ncinin da bu bes koruma tarafindan önerildigini adinin da Mustafa oldugunu, Bakan Mehmet Agar'a bunlarin verilmesi için yazdigini ve kabul edildigini, hatta çok zaman sonra verildigini, Ömer Lütfi Topal cinayetinden daha sonra korumaligini yapan polislerin gözaltina alinmasindan sonra Istanbul valisi veya Emniyet Müdürünü aradigini, bu insanlari koruma olarak istedigi için bunlarin isledigi bir suç varsa bunlari bilme zorunlulugunu hissettigini, bu kisilerle (korumalarla) telefonla konusmadigini, Arnavut Sami yi (Sami Hostan) bir defa Çinar Otelinde baskalariyla birlikte olduklari sirada kendisine tanittiklarini, daha sonra onu görüp görmedigini hatirlamadigini, kendilerinin kumarla ya da kumarhanelerle hiç bir iliskilerinin olmadigini, bir gece kulubü ya da diskotege amcaoglunun da içinde bulundugu üç gencin girersin-giremezsiz tartismalari sonucu öldürüldügünü, bu olayin kumarla ilgili olmadigini, söylemezleri de bu olaydan sonra bildiklerini, daha sonra bunlardan iki tanesinin öldürülmesiyle kendilerinin hiç bir ilgisinin olmadigini, Mehmet Agar Genel Müdür olana kadar kendisini tanimadigini, öldüren kisilerden birinin lojmaninda kaldigi hususunda; o insanla konusmuslugunun olmadigini, tanimadigini, kendisinin evine gelen biriyle gelmisse gelmis olabilecegini , kalsa bile 1 geceden fazla kalamayacagini, Mehmet Ali Yaprak'i tanimadigini, televizyonunun da Gaziantep te oldugunu bilmedigini, Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasinin ailesince yapilmis olamayacagini, Ridvan Kocaman diye birisini tanimadigini, 1979'da amcasinin bir suikastle yaralandigi ve akrabalarindan bir çogunun PKK tarafindan öldürülmesi ve kendilerinin PKK tarafindan tarafsiz kalmalarinin istenmesiyle birlikte ailelerinin PKK ile mücadelesinin basladigini, kendilerinin operasyonlara katilmadiklarini operasyonlari askerlerin yaptigini, halkin istihbarati çalismalari oldugunu, 1979 da PKK tarafindan kendilerinden 140-150 arasinda kisinin öldürüldügünü, bir çogunun kendilerinin yakini oldugunu, Korkut Eken ve digerlerinin kendi yerlerinin oldugunu onlarin oralarda kaldiklarini, Mehmet Agar'in hiç evine gelip kalmadigini, korucularin çatismaya gittiklerinde muhimmati onlarin kendilerinin aralarinda temin ettigini, HBB Televizyonunda yaptigi konusmanin 5 veya 10 dakikasini hatirladigini geri tarafini hatirlamadigini, daha sonra bu roportajin kasetini getirttigini, oradaki konusmalarini görünce tamamini bile izlemedigini, hükümetin güvenoyu almasindan önce Mehmet Özbay'in çok özel, gizli görüsmek istedigini söyledigini, o görüsmede Mehmet Özbay'in ``ben devletle çalisan gizli bir adamim; bunu da kimsenin bilmemesi lazim su kimligim, su yesil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatim, bu nüfus cüzdanim'' diyerek birseyler çikardigini, Terörde uzman yazan bir kagit gördügünü, onun söyledigi ismi bir lakap ve kod ismi zannettigini ve sonuna kadar bile onu Mehmet Özbay olduguna inandigini, o kimligin sahte mi yoksa gerçek mi oldugunu tespit edemedigini, Haluk Kirci ve Yasar Öz'ü tanimadigini, Drej Ali'yi tanidigini, onun taziyelerine geldigini kendininde Istanbul'daki yazihanesine birkaç defa gittigini, PKK'nin ölüm listesinde, birinci sirada oldugunu bildigini, Abdullah Çatli'yi 1980'den önce aranan biri olarak bilmedigini, ``Ben Abdullah Çatliyim'' dedikten sonra da bir arkadas olarak iliskilerinin devam ettigini, Korkut Eken'in , babasinin eski dostu oldugunu, babasinin yanina bir defa geldigini hatirladigini, kendilerine devletin her kademesinden insanlarin geldigini, istedikleri bilgileri bilebildikleri kadar hepsini verdiklerini, her zaman devletin yaninda olduklarini, PKK'nin Siverek'i yenemedigini, Med TV'de, Abdullah Öcalan'in söyledigi sözlerin kendisine o gün telefonla dinlettiklerini, HBB'ye Sayin Yilmaz'in kendisini Fransa'da dedigini duyunca ``Ben buradayim'' mesajini vermek için çiktigini, hastanede emar filmi çektirmek disinda bir yere gitmedigini, kaza aninda bu susturucu ve silahlar arabada olsaydi bunlarin korumalar tarafindan alinabilecegini, Meysu'nun sahibinden 300 bin marklik bir senet alma, bürolarinda kursunlama gibi bir olayin olmadigini, tahminen bu olayin faillerinin yakalanmis durumda oldugunu, arabada bulunan silahlarin arkada oturanlar tarafindan konulmus ya da baskalari tarafindan konulmus olabilecegini, kendisinin 130-140 milyar aldigi seklindeki ithamlarin yalan oldugunu, kumarhanelerden haraç almadigini, maasi disinda kimseden para almadigini belirtmistir.(Ek:187) 

14 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 12

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 12



4- Mehmet EYMÜR MIT Kontrterör Merkezi Yöneticisi 26.12.1996 ifadesinde; 1988 yilindaki MIT raporunun kendisi tarafindan hazirlandigini, raporun çok tartismalar yarattigini, ancak hukuki bir sorumluluk getirmedigini, çünkü raporun bazi belgelere ve çalisma metodlarina bagli olarak hazirlanmis bir rapor oldugunu, rapor nedeniyle emekli olma durumunda kaldigini, Hiram Abbas ve kendisinin yardimciligini yapan Korkut Eken ile birlikte emekli olduklarini, kendi isini kurdugunu 1993 yilinda tekrar göreve çagrilmasi üzerine göreve geldigini, hep siyaset disinda kaldigini, Sayin Çiller zamaninda göreve tekrar döndügünü, kendisine yapilan bir telkin üzerine çagrildigini, zira gerek Sayin Çiller'i gerekse MIT Müstesarinin kendisini tanimadigini, Tolga Atik'in politikadan hoslanmayan birisi olmasi, babasinin da asker olmasi ve teskilata büyük sempatisi oldugu için geldigini, yeni baslayan her personel gibi belli bir kurs döneminden geçtikten sonra Malatya'ya tayin edildigini, ancak basinda yer almaktan rahatsiz oldugunu ve teskilattan ayrilma döneminde oldugunu, 1988'deki raporun o tarihteki Müstesar Hayri Ündül Pasa'ya bilgi vermek maksadiyla ve yazili olarak hazirlandigini o raporu o tarihlerde kurumun mensubu olan Cumhurbaskanligi'nda görevli Erkan Gürbüt'e görüsünü almak üzere verdigini, o da raporun enterasan ve çok kapsamli oldugunu söyledigini, o nüshayi da ona verdigini, bir müddet sonra da ortada dolasmaya basladigini, gerçekte onun rapor niteligi bulunmadigini, etüd özelliginde oldugunu, Tarik Ümit'in MIT Teskilatinin görev sahasina giren konularda istihbarati olarak kullanilan bir kisi oldugunu, ortadan kaybolmasi üzerine bazi arastirmalar yapmak durumunda bulunduklarini, arastirmalar sirasinda en son Istanbul Divan Pastahanesinde yemek yedigi sirada Özel Harekat Polislerince alindigini ve ondan sonra da ortadan kayboldugunu tespit ettiklerini, bu konuda yasal arastirmalar yaptiklarini, bu arastirmalar sirasinda, aracin bulundugu mahal Silivri bölgesinde oldugu için tahkikatin Jandarma Astsubayi Ahmet Altintas'in yürüttügünü, onunla görüsüldügünde, kendisinin Özel Harekatçi Ayhan Akça'yi gözlem altina aldigini, Ankara'dan Özel Harekat Baskanligindan müdahale edilmesi üzerine ``ifadesini alamayacagi konusunda'' birakmak mecburiyetinde kaldigini, Arastirma grubuna Tarik Ümit'in telefonlarini tespit ettirdigini, bu arastirma sonucu telefon konusmalarinin kendi bölgesinde TIR parkinda çay ocagi isleten Avsar isimli bir kisinin telefonundan muhabere yaptiginin tespit edildigini, bu nedenle Avsar denilen kisinin alinip sorgulandigini, Avsar'in kendi adina olan bu telefonu Özel Harekatçi polislere kullanilmak üzere verdigini, Avsar'in üzerinden Özel Harekatta görevli iki polisin resimlerinin çiktigini, resimlerin divan pastahanesinde ve Bagdat Caddesindeki görevlilere teshis için gösterildigini, resmi kisiler olmasi nedeniyle tahkikatta zorlanildigini, Haluk Kirci'nin yine ayni olayla ilgili olarak gözaltina alinip birakildigini, Avsar'in üzerinde bir tabanca çiktigini, bunun balistige gönderilmek üzere istendiginde, çesitli resmi yerlerden baski geldigini, Jandarma Astsubayi Ahmet Altuntas'in belirttigini, Tarik Ümit'in kaçirildigi gün, Avsar denilen sahsa ait beyaz renkli Opel Astra marka bir arabanin Avsar'dan alindigi, Ziya isimli Polis Memuru tarafindan ve Tarik Ümit'in kaçirilmasindan üç gün sonra da Oguz isimli Polis Memuru ile birlikte arabanin sahibine iade edildigini, Avsar'a göre konunun içinde Abdullah Çatli ve Arnavut Sami denilen kisiler oldugunu zannettigini, bunlar hakkinda arastirma yaptigini, hatta Özel Harekat Daire Baskani ile de telefon konusmasi yaptigini, bunlarin Astsubay Ahmet Altintas'in yaptigini, 12.1.1994 tarihinde Adana Sakirpasa havaalaninda sahte pasaportla yakalanan Metin Bozbag'in ifadesi dogrultusunda Istanbul'da Yasar Öz isimli sahsin evinde ele geçirilen, Tarik Ümit adina verilmis hususi, özel yesil bir pasaport bu konuda Tarik Ümit'in sadece MIT ile çalismadigini, 1987 yilinda MIT ile ilk iliskilerinin basladigini, ondan önce de Dündar Kiliç Behçet Cantürk'ün Devlet tarafindan sorgulandigi tarihlerde sahit olarak bazi ifadeleri bulundugunu, 1982 yilinda Dündar Kiliç, Sükrü Balci ve diger kaçakçilik konularinda uyusturucu kaçakçiligi konusunda bazi ifadeleri oldugunu, ondan sonra da 1985 yilinda silahla bir saldiriya maruz kalip agir yaralandigini, o tarihte bunu Dündar Kiliç'in yönlendirdigini söyledigini, 1987 yilindan sonrada kendi istihbari potansiyeli bulundugunu, bundan yararlanarak kendi konularinda, ondan yararlandiklarini, Tarik Ümit ile en son 1995 yili Subat ayi 28'ci günü onun evinde görüstüklerini, yalniz iki ayri evi oldugu için hangisinde oldugunu bilemedigini, Özel Harekatçi Ziya ve Semih isimli iki polisin evinde kaldigini operasyonel konularda ve faaliyetlerde yardim etmesini istediklerini söyledigini ve bu polislerle kendi yanlarindan telefonla konustugunu polislere kendi evinde oldugunu söyledigini, Tarik Ümit'in yasal çerçevedeki konularina giren hususlarda kullandiklari bir kisi oldugunu, ancak bunun disinda Devletin diger istihbarat organlariyla da irtibati oldugunu bildigini, onun meslek ahlakî yönünden kapsaminin ne oldugunu ona sormadigini, ancak özellikle uyusturucu kaçakçiligi konusunda Emniyet birimlerine yardim ettigini genel hatlariyla bildigini, Teskilatinin Türkiye içinte Terörle Mücadele görevinin bulunmadigini, istihbari alanda böyle bir görevlerinin oldugunu ve intikal eden bilgileri gereken mercilere ilettiklerini, Tarik Ümit'inde bu çerçevede Türkiye içinde teskilatla ilgili bir görevi olmadigini Türkiye disinda düsünülmesi gerektigini, MIT Teskilatina zaman zaman özellikle ihtilaller ve sikiyönetimlerden sonra özel görevler verildigini, kendisininde birçok bu tür görevlerde yer aldigini, kanuni görev sinirlarini asan görevler oldugunu, örnegin babalarin, mafyanin toplanmasindan sonrada sorgulanmalari gibi görevler. Bu görevlerinde yasal çerçeveler de verildigini, hatta sonradan bunlarin tartismalarada neden oldugunu, yapilan tüm islemin Devletin arsivlerinde bulundugunu, bu tür islerde büyük kütleleri ve büyük menfaat çevresini karsisina almak durumunda kalinacagini, dogru yapilmaz ise hem vicdaninin hem de yaptigi görevle kendimizi bagdastiramayacagini, birçok seyin dogal olarak kagida dökülmeden kafada oldugunu, otuz senelik meslek hayatinin kafasinda olan uzantilarinin kagida dökülmesinin biraz mümkün olmadigini, Bu tür olaylarda teskilatinin bir taraf gibi olmasini kabul edemedigini çünkü gördügü manzaranin kendisini çok rahatsiz ettigini, bu manzarada da bir günah keçisi haline gelmek istemedigini, Emniyet Teskilatinda senelerce omuz omuza çalistiklari arkadaslari bulundugunu kader birligi yaptiklari insanlar oldugunu, keza askeri kesimde de ayni birliktelikleri oldugunu, söylenecek herseyin yanlis yorumlamalara neden olacagini, birçok seyin dogru oldugunu birkaç kisinin yaptigi olumsuz seyler varsa bunlarin ortaya çikmasini kendisininde istedigini, konulara bu asamada çok daha degisik veçhelerde bakildigini, böyle oldugu sürece de bu seyin içinde herhangibir rol almak arzusunda olmadigini, Olaylarin yabanci istihbarat teskilatlariyla baglantili yönlerinin arastirilmasi gerektigini, yurtdisinda uzun süre kalmis kisilerin Türkiye'de karistiklarini büyük eylemlerin çok dikkatle incelenmesi gerektigi, altinda baska bir seyler olup olmadigini incelenmesi gerektigi, var veya yok diye birsey söylemedigini, ancak Abdullah Çatli gibi kisilerin sadece suç yönünden degil, yabanci istihbarat teskilatlariyla bir baglantilari olup olmadiginin da incelenmesi gerektigini, Tarik Ümit'in kizinin beyanlarindaki kendilerinin tanidigi ve sizin tarafinizdan gönderilen iki MIT görevlisinin ziyaretlerine geldigini ve babasinin dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in bilgisi dahilinde, Müsavir Korkut Eken'in istegi üzerine özel harekatçilarca kaçirildigini ve sorguda oldugunu söyledikleri konusunun kizin bir yorumu olarak nitelemek gerektigini, biraz öncede belirttigi gibi Mehmet Agar ile Tarik Ümit'in buzlari erittigine iliskin Tarik Ümit ile konusma yaptigini Mehmet Agar ile Korkut Ekenle o tarihe kadar arasinin iyi olmadigini bildigini, Kendisinin Mehmet Agar ve Ibrahim Sahin ile görüstügünü, duyumlarini anlatarak Çatli'nin elinde olduguna dair duyumlarin dogrulugunun olmasi halinde yardimci olmalarini ve birakilmasinin saglanmasini ve mesele haline getirilmeyecegini ifade ettigini, Mehmet Agar'in böyle bir seyden haberi olmadigini ve bakacagini söyledigini, Tarik Ümit'in Ziya ve Semih dedigi polislerin kendisine Dündar Kiliç'a yönelik bir operasyonda beraber davranmayi teklif ettiklerini kendisininde böyle seylere girmemesi konusunda telkinde bulundugunu ve bu islerden uzak kalmasi gerektigini söyledigini, Astsubayin ifadesine göre Tarik Ümit'in Abdullah Çatli'ya bu polis memurlarina teslim edildiginden emin oldugunu, Tarik Ümit'in muhtemelen öldürüldügünü ve Yalova taraflarina gömülmüs olabilecegini teskilattaki arkadaslarinin söyledigini, Avsar'in Jandarmada sorgulanmasi sirasinda polis memuru Ayhan'in telefonla onu aradigini onunda nedesin diye sordugunda polis memurunun Yalova taraflarinda oldugunu söyledigini, bunun üzerinede Astsubay Ahmet'in bir yorum getirdigini Tarik'inda bu kadar süre ortadan kaybolup hiç kimseyi aramamasininda öldürüldügü kanaatini pekistirdigini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu Jandarmanin bildigini ve kendisininde oradan bildigini belirtmistir.(Ek:177) 

5-Tuncay ÖZKAN 18.2.1997 tarihli ifadesinde; Dünyanin diger ülkelerinde oldugu gibi, gizli servislerin uyusturucu kaçakçilariyla birlikte is yaptiklarini, onlarla birlikte sirketler kurduklarini, onlari açiga çikarmak için çesitli çalismalar yaptiklarini, Abdullah ÇATLI ve ülkücü arkadaslarinin haklarindaki mahkeme kararlarina ve arama tezkerelerine ragmen, zaman zaman ANAP gibi partilerin kongrelerinde izleyici, Bakanliklarda Bakanlarin misafiri, Emniyet Genel Müdürlerinin arkadasi, içlerinde Tansu ÇILLER'in de bulundugu Basbakanlarin görüsme geregini duyduklari kisiler arasinda olduklarini, Turgut ÖZAL'in sik sik görüsme isteginiyinelemesine ragmen, belirtildigine göre ÇATLI ve arkadaslarinin Güneydogu politikasindan dolayi ÖZAL'i hain kabul ettiklerini ve görüsmediklerini, ASALA'ya yapilacak operasyonlarla ilgili olarak; Abdullah ÇATLI ve arkadaslariyla MIT arasinda pazarliklarin oldugunu; bu pazarlik sirasinda bu ülkücü insanlarin, MHP Genel Baskani TÜRKES'in o dönemde devam eden tutuklulugunun ortadan kaldirilmasi, Balgat katliami saniklarinin da bulundugu bir grup ülkücü teröristin haklarindaki davalarin düsürülmesi ve tutuklu bulunanlarin saliverilmesi, bu kisilerin Türkiye'de serbest dolasma haklarinin saglanmasini bildigini, ASALA'ya karsi bazi heykellerin bombalanmasi, bir Ermeni destekçisi milletvekilinin arabasina bomba yerlestirilmesi gibi eylemler yapildigini, bu eylemler karsiliginda paralar alindigini, Oral ÇELIK'in bu ise karistirilmamasi özellikle rica edilmesine karsin grup tarafindan eylemin zorlugu karsisinda bu eylemi gerçeklestirebilecek kabiliyette görüldügü için dahil edildigini, özellikle Marsilya'daki eylemler sirasinda ÇELIK'in oldugunu, Abdullah ÇATLI, Oral ÇELIK ve diger insanlarin yurtdisinda kullanildiklarini, sonrasinda ise hiç kullanilmamistir gibi davranildigini, Metin denilen görevlinin, emekli olduktan sonra, verdigi sözlerin geregini yerine getirmek amaciyla dönüslerinde Abdullah ÇATLI ve ailesine yardimci oldugunu, Susurluk'taki kazadan önce Sami HOSTAN'a ait Alman plakali bir mercedesin ÇATLI'larin arabasini takip ettigini, bu mercedesteki kisinin Abdullah ÇATLI ve Gonca US'u hastaneye götürdügü bilgisini edindigini, Oral ÇELIK, Abdullah ÇATLI, Mehmet Ali AGCA'nin Abuzer UGURLU denilen kaçakçidan alinan sahte hint pasaportuyla yurtdisina çiktiklarini, Abuzer UGURLU'nun bu pasaportu ülkücü koruma karsiliginda kendilerine (Abdullah ÇATLI ve arkadaslari) sagladigini, baglantiyi kuranlarin o dönemde gümrüklere yakin olan ve onlara ülkücü korumayi saglayan kisiler olduklarini, yurtdisinda bu insanlarla (Abdullah ÇATLI ve arkadaslari) bütün gizli servislerle iliskisi oldugunu, Abdullah ÇATLI için Meclis koridorlarinda Alparslan PEHLIVANLI gibi kisilerin aracilik yaptiklarini gördügünü, Abdullah ÇATLI'nin Gökhan MARAS, Sanliurfa eski Milletvekili Murat BATUR gibi birçok kisiyle görüstügünü, Abdullah ÇATLI ve arkadaslarina maddi destegin korumalik yaptiklari ülkücü kitleden geldigini, Abdullah ÇATLI'yi kokaine sürükleyen kisilerin basinda Arnavut SAMI denilen adamin geldigini, Türkiye'de silah ticaretinde mafyanin parmagi oldugunu, Ömer Lütfi TOPAL Cinayetinde kullanilan silahlarin bu yolla geldigini belirtmistir.(Ek:178) 

6- Dündar Kiliç 1.3.1997 tarihli ifadesinde; 1935 Trabzon Sürmene Basdamar Köyünde dogdugunu, 1942 yilinda Ankara'ya geldiklerini, 1964 yilinda kan davasi nedeniyle ailece Istanbul'a yerlestiklerini, halen de Istanbul'da ikamet ettigini, 1970 yilindan itibaren kömür, kum, reklam ve filim sirketleri ve orta halli 7-8 sirketi bulundugunu, ortaokul mezunu oldugunu, 1980 yilinda ihtilal ile birlikte Polis Müdürü Atilla Aytek Kaçakçilik Daire Baskani, Kaçakçilik Dairesi MIT görevlisi Mehmet Eymür ve yillar öncesinde kendisinin yaninda katiplik yapan Tarik Ümit'in Ankara'da generalleri yalan yanlis bilgilendirerek göreve geldiklerini, yillarin insanlarin düsmanlarimizla anlasarak, bazi insanlardan menfaat temin ederek, örnegin Çelik Döküm Fabrikasini gaspederek, faaliyet gösterdiklerini, Tarik Ümit'in Kurtulus'ta beyaz esya satan dükkanda müdürlük yaparken iki ögretim görevlisini Dündar Kiliç ismiyle tehdit ettigini, bunu tespit ettigini ve ona bunu nasil yaptigini sordugunu, ancak onun da gidip bu konuyu Mehmet Eymür ve Atilla Aytek'e anlattigini ve kendisini imha etmek için senaryo hazirladiklarini, Senaryo olarak; Isviçre'den bir mektup atildigini, bunun Kaçakçilik Dairesine geldigini, mektupta ``Dündar Kiliç Ermenilerle anlasmis, konsey üyelerine suikast yapma hazirliginda'' seklinde iddia bulundugunu, bu iddia üzerine gözaltina alindiklarini, 82 gün gözetim ve iskence altinda kaldigini, daha sonra Mamak'a gönderdiklerini ve sonuçta 5 yil 1 ay 1 gün hapis yatmasini sagladiklarini, ondan 1,5 yil önce yine bir senaryo hazirladiklarini, ``bir gemi silah ve mühimmat geldigini Türkiye'de bunun alicisinin ve saticisinin kendisi oldugunu ve Apo için getirtildigini'' iddia ediyorlar, ancak bir polis sefinin telefon ederek Dündar Kiliç'a söyleyin Eymür ve Jitemde bir Binbasinin bunu düzenledigini belirtti ve Avukat Burhan Apaydin'in ise el koydugunu, Sisli Savciligina sikayette bulunduklarini ve konu hakkinda basin ve medyada yaygara yapinca, senaryonun ellerinde kaldigini, Bunlarin kaçakçilardan, ``seni öldürecekler 500 bin dolar, 1 milyon dolar verirsen, senin katlini, infazini durdururum'' seklinde para aldiklarini, paralari paylasamayinca da birbirlerini öldürdüklerini, Abisinin kadinlar kulübünde hissesi oldugunu, 50 milyon lira sermayesi oldugunu, o parayi istemeye gittiginde abisine silah çekildigini, sonunda kardesi Ibrahim'in bir okulun gecesinde Tarik Ümit ile karsilastigini, masalarina sise atinca yegeninin onu agir yaraladigini, Mehmet Eymür'ün o gece yegeni Zekeriya Ülkücü'yü öldürdügünü, kendisinin de onlari öldürmesi gerekirken (devlet memuru olmalarindan dolayi) bunu yapamadigini, bunlarin devletin içine sizmis devlet düsmanlari oldugunu, Necdet Ürug'un ogluna kömür ocagi vermesinin söz konusu olmadigini, Nuri Gündes'i tanidigini, son yedi yil içinde kizinin cenazesinde gördügünü, 35 yil kumarhanecilik yaptigini, Bir gün kizinin geldigini, Ahmet Özal'in Engin Civandan bir alacagi oldugunu, onun Kiyikent'te yazligi oldugunu kendisinin de iki sokak arkada, bunlarin Engin Civan'in evine geldigini, Engin Civan'in Ahmet Bey'e parasini ödedigini, Selim Edes'e son kurusuna kadar iade ettigini, digerinin ödemedigini söyledigini, 5 milyon dolar olayi oldugunu, senaryo hazirladiklarini ve amaçlarinin kendisinin evi önünde Engin Civan'i öldürtmek istediklerini, kendisinin buna müdahale ettigini, eger böyle bir sey yapilirsa kendisinin tepki gösterecegini belirttigini, 45 dakika sonra adami hastahanenin önünde vurduklarini duydugunu, 80-100 milyon dolar için bunlarin yapildigini söylüyor. Daha sonra kizinin yanina iki yegenini de alarak kanal 6'yi bastigini, orada onlara ates ettigini ve polis geldigini ve polise bu isi örtbas ettirdiklerini, ama bu uygulama ile de onun ölüm fermanini hazirladiklarini, Alaattin'i Mehmet Eymür'ün korudugunu yönlendirdigini, her türlü resmi belgeyi MIT'in verdigini, bunlain masum insanlari öldürdügünü para için herseyi yaptiklarini, kendisini mafya yada gangster olarak kabul etmedigini, kendilerine yakistirilan seyin kabadayi olmasi gerektigini, onu korudugunu, sevdigini ve bunlar için yasadigini baska bir iddiasi bulunmadigin, Behçet Cantürk, Sari Avni, Kam Durmus'un kaçakçi oldugunu, Fahrettin Aslan'i sevmedigini ancak kaçakçi olmadigini, Tarik Ümit'i suç ortaklarinin öldürdügü kanisinda oldugunu, topladigi paralari suç ortaklarinin götürmedigini duydugunu, Kendisinin Diyarbakir'da hapiste yatarken 5.5 sene 56 celse süren mahkeme dolayisiyla Basbakan'dan dosyalarin incelenmesi için hukukçu görevlendirmesini istedigini, Özer beyin kulagina parmak tikadigini, yoksa özel ile bir düsmanligi bulunmadigini, Ankara'da Kürt Cemali olayinda, Mehmet kabadayisinin onu öldürmesine karsilik abisinin cinayet masasi sefi olmasi sebebiyle cinayeti kendisinin üzerine yiktiklarini ve bu sebeple 3 yil hapiste yattigini, Atilla Aytek'in Cemalinin kahvesinde garsonluk yaptigini, sonra Komiser ve Müdür oldugunu ondan sonra da piç hüseyinin intikami için kendisini adliye içinde iki defa öldürmek istediklerini, Hüseyin Kirli isminde bir kiralik katilin Istanbul'da iki kisi olarak sokakta kendisini sikistirdiklarini iki mermi yarasi aldigini, onlarin olay yerinde öldügünü, mesru müdafaa oldugu için 8 ay sonra serbest birakildigini, Kamu para aklama konusunda Özal'in bu seyleri serbest birakmasinin etkili oldugunu, valizlerle paralarin geldigini ve gittigini Ömer Lütfü Topal'in öyle masum bir insan olmadigini 40-50 adam öldürdügünü, Ömer Lütfi Topal'in içeriden satildigini Tilki gibi bir adami bu sekilde öldürülmesinin mümkün olmadigini, kendi adamlarinin ölüm fermanina imza attiklarini, gittigi yeri kendisinin veya bir yada iki yakini disinda kimsenin bilemiyecegini, Kendisine kumarhane için yetki vermediklerini, tefecilik yapan Sudi isimli kisiye 20 tane yer verdiklerini, Özalla aralarinda bu nedenden dolayi bir husumet bulundugunu, Sedat Semerci Pasayi tanimadigini, Sükrü Balci'yi tanidigini, fena adam oldugunu, birçok olayi önledigini, Fahrettin Aslan'in onunla çok genis kapsamli iliskileri oldugunu, Kendisinin Almanya'ya tedavi için gitmek istemesine karsilik 5 yil pasaport vermediklerini, Semra Özal'i tanimadigini,Abdullah Çatli'yi tanimadigini,MehmetÖzbay'i tanimadigini,Korkut Eken'i tanimadigini,Ibrahim Sahin'i Kurtulusta bes sene önce Müdür Muavini iken yapilan bir bakimdan tanidigini,Haluk Aktar'i tanimadigini Cengiz Abaoglunu tanidigini, isçisi olarak çalistigini, bilahare öldügünü,Haci Ali Aslan'i tanidigini, onunda rahmetlik oldugunu, Atilla Aytek'in Haci Ali Aslani, Nuri Gündes'in kayinbiraderi diye bogmak istedigini,Istihbarat teskilatini hem operasyon hem de infaz yaptigini, iskence yapip, adam öldürebildiklerini,Kizi Ugur Kiliç'in cenazesine bile gitmedigini, sadece çocuklarini bagrina bastigini, kizinin ailesini dinlemedigini, bu isi de Mehmet Eymür'ün hazirladigini, MIT'in infaz timi içinde Çakici'nin oldugunu, Sivasli 3-4 çocuk bulundugunu, bunlardan iki tanesinin polis tarafindan arandigini, ancak yakalanmadiklarini, Mehmet Eymür'ün bazi solculari, hatta Nihat Evim'i öldürenleri Burca'da bir mahkemede 8-10 kisiyi beraat ettirdigini ve onlari disaridan kullanacaklarini, bunlari Nasrullah Ayan vasitasiyla yaptigini belirtmistir.(Ek:179) 

7- Esat CANAN 5.12.1997 tarihli ifadesinde; Bazi faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak; Savas Buldan'in 3 Haziran'da Çinar Otelinin gazinosundan gece saat 4 civarinda diger iki arkadasiyla birlikte çikarken otelin önünde üç arabanin bekledigini, bu arabalarin içinde polis olduklarini söyleyen sekiz kisinin bulundugunu, üçüne (Savas Buldan ve arkadaslari) otelin önünde üst aramasi yapildigini ve arabalara bindirilip götürüldüklerini, Bolu Yigilca Ilçesine yakin bir mevkide Melen çayi kenarina cesetlerin atildigini, olaydan sonra Savas Buldan'in agbeyine, imzasiz bir ihbar mektubu gittigini, Abdullah Canan'in 17 Ocak 1996 günü Hakkari'nin Yüksekova Ilçesinde evinin önündeki arabasina binip esine ``silah ruhsatini yenileyecegiz'' diyerek ilçeden ayrildigini, Hakkari'nin 10 uncu kilometresinde Yeniköprü denilen mevkide yol aramasina denk geldigini, Abdullah Canan'i panzer gibi bir baska arabaya götürdüklerini, arastirma yaptiklari bütün mercilerin kendilerince gözaltina alinmadigini söylediklerini, kaybolusunun üçüncü günü arabasinin Van-Hakkari Karayolu Güzeldere mevkiinde bulundugunu, Abdullah Canan'in agabeyinden Kahraman Bilgiç adinda bir görevlinin ``Abdullah Canan'la seni bugün yarin görüstürecegim'' diyerek 20 bin mark aldigini, kendisinin Abdullah Canan'in yakini olarak Kahraman Bilgiç ile görüstügünü, Kahraman Bilgiç'in ``Abdullah Canan su anda elimizde, hücreye koyduk, bunu Yüksekova Tabur Komutani Mehmet Emin Binbasi infaz edilmek üzere bize verdi'' dedigini, Mehmet Emin Yurdakul Binbasinin Abdullah Canan'in arabasini dere yatagina ittigini, Kahraman Bilgiç'in ``hiç kesinlikle birsey yapmayin, bu bizim görevimizdir. Esref Bitlis, Bahtiyar Aydin gibi uygulamalar yaptik'' dedigini, Kahraman Bilgiç'in Havar kod adiyla dolastigini, Tugay Komutanina Kahraman Bilgiç'in ``sadece 5 bin mark aldim'' dedigini, kaçirma olayini ise inkar ettigini, daha sonra Abdullah Canan'in cesedinin bayramin ikinci günü jandarma tarafindan bulundugunu, bu konunun halen savcilikta hazirlik sorusturmasi asamasinda oldugunu, o günden bu yana hiçbir gelisme olmadigini, olayin Diyarbakir DGM kapsaminda oldugunu, yine 1993'te Sabri Çardak'in Besbulak Köyünde Mahir Karabag ve Eyüp Karabag'i, Haci Teknik'in Çukurca'da bu ekip tarafindan öldürüldügünü, yine Miktar Özeken, Semsettin Yurtseven, Münir Saritas, Mehmet Yasar, Nezir Tekçi'nin yine bu ekip tarafindan 1994-95 yillarinda bu ekip tarafindan alindigini ve bunlarin hiçbirisinden bugüne kadar bir haber alinamadigini, Havar kod adli Kahraman Bilgiç'in Necip Baskin adli kisinin fidye olayi sonrasinda yakalandigini, Yüksekova'da tutuklanip, Midyat Cezaevine nakledildigini, Mehmet Emin Yurdakul'la ilgili olarak savciliga 4 tane dosya intikal ettigini, Kahraman Bilgiç'in sorguda Abdullah Canan'i öldürdüklerini ifade ettigini ögrendiklerini, ancak bu asamada sorusturmanin yarida kesildigini, Hüseyin Oguz adli astsubayin ``ben, sorgunun ilk üç gününde görev yaptim, o sorgu esnasinda banda alinan ses var, binbasinin adi geçince o noktada beni sorgudan aldilar'' dedigini, Yüksekova delillerinin saklandigini, Mehmet Emin Yurdakul binbasinin o dönemde Hakkari'de tugayda görev yapan Albay Hamdi Poyraz'la bir baglantisinin oldugunun söyledigini belirtmistir.(Ek:180) 

8- Mehmet Hadi ÖZCAN 1.03.1997 tarihli ifadesinde; 1954 Izmit dogumlu, baba adinin Hayri oldugunu, Sapanca Kirkpinar nüfusuna kayitli bulundugunu, 1980 öncesi Kirkpinar Ülkü Ocaklari Baskanligi yaptigini, is olarak kendi arazileri üzerinde müteahhitlik yaptigini, halen 24 adet dosyadan yargilandigini, memleketinde herkesin kendisini çok iyi tanidigini çete falan olmadigini, vurdugu adamlarin hepsi ile uzaktan akrabaliklari bulundugunu, hasbelkader Abdullah Çatli ile bir is yaptigini, kendisini Emniyet Müdürü Altan Keçeli ve Belediye Baskani Sefa Sürmen'in çete yaptigini, Daha önce uyusturucu olarak eroin kullandigini, bilahare bunu biraktigini, uyusturucu satisi ile bir ilgisi bulunmadigini, Izmit'e esinin annesi oldugu için gidip gelmekte oldugunu, Kendisinin gayrimesru hiçbir isi olmadigini babasinin tek oglu oldugunu ve babasindan kalan arazileri satarak yedigini kimseye muhtaç olmadigini, Emniyet Müdürü Nihat Candan'in oldugu dönemde, 3 yil kadar önce Izmit'te kaçak petrol hadisesi oldugunu, bunu PKK'lilarin yaptigini, büyük paralar kazandigini, Türkçe okumasini ve yazmasini bilmeyen insanlarin, Samsun Terme'nin çingenelerinden bir grubun büyük paralar kazanmasi olayi oldugunu, gazeteci ve Il Baskanlarina göre 1 trilyon 200 milyar lira civarinda bir parayi faizle çalistirdiklarini, Emniyet müdürleri, Devlet adamlarininda bu çilistirilan paralar içinde yaralari bulundugunu, kahvelerinin adini bile savcilar kiraathanesi oldugunu, karilarinin gündüzleri dilencilik yaptigini, kendilerininde % 35-40 faizle para dagittiklarini, bu nedenlerle bir olay oldugunu duydugunu, bir gün Izmit Ülkü Ocaklari Baskanligi yapmis bir çocukla, kendisinin soförlügünü yapan bir çocugu kahvede ayagindan vurduklarini, iki gün sonra onlarin kahvesinin tarandigini, bu olayda 3 kisinin ölüp, 7 kisinin yaralandigini, bunun üzerine bütün samsunlularin Izmit'i terk ettiklerini, halkin bunu kendisinin yaptigini söyledigini, halbuki kendisinin yaptirmadigini, ancak yapmadimda diyemedigini, çünkü ya özel harekat, ya ülkü ocaklari genel merkezinden gelenler ya da Hadi Özcan yaptirmis olabilirdi, bu konuda samsunlularin tarafini tutan 2.Sube Müdürü ile görüstügünü, olayin esas olus seklini ona anlattigini, esas olayi yapan adam Affan Keçeli zamaninda polisin bir kez yakaladigini, ancak 250 milyon civarinda yani 8 tane kadin bilezigi avanta alinip, isin bitirildigini, bunlarin hepsinin ispatli oldugunu, verenlerinde bunu suanda kabul ettigini ancak polisin bunlarin ifadesini almadigini ve almaya da yanasmadigini, Of'lularla kendisinin arasini Sefa Sirmen'in kasitli olarak bozdugunu, onlarla kiz alip vermekten dolayi 30 yillik anlasmazliklari oldugunu, Of'lunun çay bahçesi oldugunu, Belediyeden kiralandigini ve buraya kira bile vermedigini orada liseli gençlere esrar, eroin sattigini, onlarla ters düstüklerini yegenini öldürdüklerini. Kütüphane açma kilifi ile Belediyeden 9 milyar lira vererek bu yeri almak istemelerini ögrenmesi üzerine Riza Sirmen'i aradigini, iki sene önce Oflulara destek olduklarini Riza Sirmene söyledigini kira almadiklarini 9 milyar verdiklerini, inkar etmedigini, eger bunu yaparlarsa karsilarinda kendisini bulacaklarini söyledigini, CHP'li Sefa Sirmen'in aslinda Alaattin Keskin'in kendisine, Vefa Küçük'ün Belsa Plaza diye yaptigi yerin karsisinda Tekel binasi bulundugunu, eski Tekel binasinin 7 katli oldugunu ve Belsa Plazanin görüntüsünü bozdugunu, bu arada Tekelin içinden malzemelerin TIR'larla Ali Sen'in Maga Deri isimli yerine götürüldügünü, kapida kalesnkoflu adamlarinin nöbet bekledigini, konunun hepsini Emniyet Müdür Yardimcisi Ayhan Toptas'in bildigini, Televizyoncu Ali diye bir kisinin daha bu durumdan haberi oldugunu, daha sonra bos Tekel binasini yaktiklarini bu suretle hem Belsa Plaza'nin önünü açtiklarini hem de Tekel'in içindeki mallari bosalttiklarini, bu suretlede bir tasla iki kus vurduklarini, Her memlekette bir sürü kabadayilar bulundugunu, bunun görmezden gelinmemesi gerektigini, her kabadayininda korktugu bir kabadayi oldugunu, bu tür konularin bu nedenle kendisine anlatilip, aktarildigini, Oflularin kayinçosunun Hursit Yavas oldugunu, Star turizmin sahibi oldugunu ve uyusturucu ticaretinin en büyük isimlerinden oldugunu Hursit'in kirmizi bültenlerle arandigi dönemde Türkiye'de iki cinayetten arandigini Istanbulda yatlardan, katlardan, bir sürü gayrimenkulleri bulundugunu, hiç kimsenin o zaman onu yakalamadigini, Necdet Menzir'in sikistigini, onun zamaninda yakalama yapilmadigini, simdi gücünü ve para varligini Necdet Menzir zamaninda yaptigini, Hursit'in Hollanda'da yakalatildigini ve Ingiltereye teslim edildigini, oradan halen cezaevinde bulundugunu, Sami Hostan'in Hursit Yavas ile arkadaslik yaptigini, onun yakalanmasi üzerine Abdullah Çatli ile arkadaslik yapmaya basladigini, Hursit'i Abdullah Çatli'nin yakalattigini, Hursit Yavas'in tüm malvarliginin Abdullah Çatli ve Drej Ali'nin, Urfalilarin eline geçtigini, Star Turizmin arastirilmasi halinde bunun ortaya çikabilecegini, Star Turizmin arabalarindan Ankara'dan çikista bomba patladigini, daha sonrada Ulusoy'da patladigini, Tarik Ümit'in sevilmeyen bir adam oldugunu, MIT'in kullandigi bir adam oldugunu, Abdullah Çatli'nin Tarik Ümit ile arkadaslik yaptigini, ölmeden birkaç gece evvel Abdullah Çatli, Haluk Kirci ile birlikte hücre evinde kaldiklarini bildigini, kizinin bunu bildigini ama söylemedigini, Tarik Ümit'in öldürüldügünde 3 milyon mark tutarinda parasinin kayip oldugunu, bunu abazalardan duydugunu Çatli'nin Tarik Ümit'in öldürülmesinde bulundugunu, bunu kendisinin söyledigini Halen kendisinin, Sefa Sirmen'in protokol Müdürünü kaçirmaktan dolayi yargilandigini, aslinda Müdürü kendisinin kaçirmadigini, adamin kendisininde ``Beni Hadi kaçirmadi'' dedigini, ancak halen yargilandigini, bu adamin kaçirilmasinda büyük kiyametler koptugunu, kendisinin yegeni öldürüldügünde, Ocak baskanlari vuruldugunda, üç kisinin öldürülüp yedi kisinin yaralandiginda, Oflu Resat'in öldügünde, abisinin öldürüldügünde, Iskender Gül'ün kaçirildiginda, baldizinin igfal edilip, oglunun baldizini öldürdügünde, iki gün sonra esi ve oglunun Bolu'da trafik kazasinda öldügünde kimsenin kilinin kipirdamadigini, bu olay oldugunda Hadi'nin çete oldugunu, Özgür Kocaeli Yesil Gazetesinin sahibi Sefa Sürmen'inde, tüm Izmit'in de bunu bildigini, Susurluk olayinin olusmasi halinde Behçet Cantürk ve tüm faili meçhullerin organizasyonunu kendi üzerine yükleyeceklerini, hatta solcu bir arkadasinin ``Hadi, Sefa'ya yüklenme, Dursun Kamtasin Sefayi öldürecegini ve onu kahraman yapacagini Büyüksehir Belediye Baskanliginda Hikmet Erenkayayi aday göstereceklerini'' söylemesi üzerine ona yüklenmedigini, Emniyet Müdürünün gazetelere ilan verdigini, Yesil Kocaeli Gazetesinde ben Hadi'yi teslim almayacagim, kendin yakalayacagim dedigini, Izmit Emniyet Müdürünün Sefa'dan aldigi paranin miktarinin belli olmadigini, Ayvalikta verilen villalar, kendisinin yakalanmasindan sonra Emniyet Müdürüne alinan 17 milyar lira civarindaki arabayi herkesin bildigini ve konustugunu, Malatyali Engin diye bir delikanlinin açtiga Engin Döviz diye bir yer var, Izmit'in en büyük faizcilik olaylarindan birisini yaptigini, kollu makinalara para kaybettigini, büyük borca girdigini ve iflas ettigini, Belsa Plazanin otoparkini Engin Dövize vereceklerini duyunca,Rizaya bu yeri Alaattin Keskin'e vermelerini söyledigini, bize halktan yana olun dedigini, bunun üzerine kendisine 20 milyar teklif ettiklerini, yaninda da Kirmizi Kocaeli'nin Genel Müdürü Güngör Asman'in oldugunu, bunu telefonla teklif ettiklerini bu konuda sahitlerde bulundugunu, ancak kendisinin bu parayi kesinlikle istemedigini, alirsa avanta almis olacagini söyledigini, Seyfi Aydin diye birisi, su anda cezaevinde bulundugunu, çete üyeliginden içeri girdigini, ancak kendisinin bu adam ile yakindan ya da uzaktan ilgisinin bulunmadigini, Adamin yegenini hirsiz diye yakalatmislar, bunlar dag köylerinde oturuyorlar daglara villalar yapilmaya baslayinca birinci sinif turistik bölge ilan edildigini, Derbent Jandarmasinda dayak zoruyla suçu kabul ettirdiklerini, cezaevine girdigini 5.5 ay sonra asil hirsiz yakalandigini, çaldigi mallarin iade edildigini, bu sayede bu çocugun tahliye oldugunu, Seyfi Aydin'in hirsizlik yapanlara sen bizi lekeledin, hata yaptin 200-300 bin dolar para vereceksin dedigini, aralarinin gerginlestigini, birbirlerini tehdit ettiklerini, Eski 2.Sube Müdürünün kendisine telefon ettigini, Nezih Ömer diye birisini aramasini istedigini, bu sahsin ANAP Istanbul 2. Baskani oldugunu, olaya kendisinin el koymasini istedigini, yani Seyfiyi halletmesini Hadi'den istediklerini, bulasmak istemedigini, teslim olmak istedigini, bu anda Seyfiye tek söyledigi seyin ondan 300 bin dolar almasi 50 bin dolar al dedigi için dosyasi oldugunu, Çete adiyla 33 kisiyi yakaladiklarini her mahkemeye çiktiklarinda, birçok kisinin tahliye oldugunu, onun için kendisini tahliye olmamasi yönünden Mahkemeye çikartmadiklarini, simdiye kadar 27 dosyanin 12-13 dosyasindan Mahkemeye çikip, hepsinden tahliye oldugunu, ayrica DGM'de de 12 dosyasi bulundugunu, davalarin saçma sapan oldugunu oflu Resat ve Muzaffer kardeslerin öldürüldügünü, Resat'in davasinin normal mahkemede, Muzafferin davasinin DGM'de çiktigini, Abdullah Çatli ile kendisini Ibrahim Sahin'in korumasi Alper Tekdemir'in kardesi Sahin Tekdemir'in tanistirdigini, Izmitte PKK'lilarin büyük para götürdüklerini, Izmit'e heray 20 bin ton petrol getireceklerini, kendisinden bir depo ve bir liman istediklerini en önemlisininde dagiticilarini bulmak oldugunu hepsini kendisinin buldugunu, amacinin Izmit'in PKK'lilardan temizlenmesi oldugunu, Abdullah Çatli'yi bu ismiyle bildigini, herseyin ayarlandigini, ayda 20 bin ton petrol satacaklarini hesapladigini, Çatli'nin Filipinlerden 3 milyon 600 bin dolar gelmedi diye sizlanmasi üzerine, o zaman kendisinin bu petrolü satalim dedigini, birilerinin kendisine 40 milyar lira vereceklerinisöyledigini, bu parayi hiç ihaleye girmeden ihaleye girmemek için avanta alanak verilecegini, o ana kadar 2-3 milyar lira masraf etmis oldugunu, 20 milyar liranin kendisine gerekli oldugunu, Çatli'nin bunu kabul ettigini tamam deyip ihaleye girerek onu Ankara'dan aldiklarini, bunun dedikodusu olabilir dendigi için ihalenin yeniden yapildigini ve yine Çatli'larin kazandigini, iki ayri sirketede 4'er milyar lira avanta vererek, ihaleden çekilmelerini sagladiklarini, ihalenin alinisiyla, birlikte Abdullah Çatli'nin degismeye basladigini, petrolu satmayip, bir ay içinde 300-350 milyar lira yapacagini söylediklerini, kendisininde o arada para sikintisi çektigini, kemerde bir otelde kalirken bir arkadasinin kendisine ``Abdullah Çatli simdiye kadar kiminle ortaklik yapti ise ya öldügünü ya da yakalandigini'' söyleyerek dikkatini çektigini, bunun iyi oldugunu, çünkü Çatli'ya o zaman yüzde yüz güvendigini bu nedenle de kendisininde Çatli tarafindan öldürülebilecek oldugunu, Iskenderunda 1500 ton petrolün Demir Çelik'e satildigini, bunun parasini paylasanlarinda kendisine bir haftalik çek vereceklerini söylediklerini, bunun üzerine Ankara'da bulustuklarini, gittigi binanin kapisinda Bucak A.S. yazdigini, Haluk Kirci'ninda orada bulundugunu ve Sedat Bucak'inda orada oldugunu, parayi öderken, kendisine gözdagi vermeye çalistiklarini, kendi hakki olan 6 milyar lira yerine 500 milyon lira verilmeye kalkinca kendisinin tepki gösterdigini ortagin % 50 almasi gerektigini, münakasa ettiklerini, verilen parayi almadigini, aralarinda soguk harp basladigini, bu nedenle kendisinin enistesi olan trilyoner Ali Ihsan Kaya ile irtibata geçtiklerini Sami Hostan ile gelip villa yapma gerekçeleriyle samimiyet kurduklarini, sonrada Hadi'nin onu öldürecegi hususunda korkutmalari ve kendisine karsi yönlendirdiklerini, daha sonra oflularin yönlendirdiklerini, tüm çabalarininda kendisinin yakalanmasi oldugunu, bu nedenlerle Emniyet 2. Sube Müdürü ile dolastiklarini, çünkü 2. Sube Müdürü Kamil Toprak'in sahiplerine koruma verdigini, yakalandiginda da 2. Sube Müdürünün hemen oradan sürüldügünü, kendisinin Kanal 7'nin programcisi ile birlikte Rize'de bir gün çalistiklarini, simdi verilen ifadelerin aynisini Kanal 7'ye verdigini iki üç dosya doldurduklarini, ertesi gün programini bitiremeden yakalandigini, o bantlarda Mehmet Agar'i suçladigini, Emniyet Müdürünü Ankara'ya götürdügünü ama kime verdigini bilmedigini, Mehmet Agar'in o band yüzünden görevinden alindigini, belki de bandin Mesut Yilmaz'da olabilecegini, Emniyette kendisinden Abdullah Çatliyi yakalamak üzere ifade aldiklarini söylemeleri sebebiyle bildiklerini anlattigini 15 gün savciliga çikaralim dediklerinde de kizip tepki gösterdigini, Yine petrol ile ilgili olarak Makedonya asilli, su anda Ingiliz vatandasi olan, müslüman Idris Feyzuni diye bir adamin arkadasinin annesi oldugunu, kendisine petrol alisverisi dolayisiyla Izmit'te Turgay Çelebi'den 1 milyon 200 bin dolar alacagi oldugunu, adamin bunlari dolandirdigini ve Interpolüde bagladigini hukuken alamadiklari için, yardim (kendisinden) istediklerini, Turgay ile müsterek dostlarini buldugunu, ödeyecegini beliren senetler falan yapildigini, ellerinde hiç belge olmadigindan senetlerinin belge oldugunu, bunun Idris Fevzi Öz'ün hosuna giden bir hadise oldugunu, bu adaminda Ingiltere'de oturdugunu, Dünya Bankasinin Arap Ülkelerinin temsilcisi olabilecegini, Iran ve Suudi Arabistandan çok büyük yerleri alan bir adam oldugunu, o tarihlerde Bosna Heresek'te savas oldugunu, Bosna-Hersek'in Iraktan alacaklari oldugunu Saddam'in bunu petrol olarak ödedigini ancak parasi olmadigindan ödeyemedigini, ``Iran ile Irak sinirindaki bir nehirden 2 bin tonluk motorlarla petrol çikarilip açik denizlerde 50 bin tonluk gemilere yüklenerek, oradan Ingiltereye gidecek, satilacak ve karsiliginda da ya silahla ya da para isteyecekleri'' bir organizasyonu Çatliya söyledigini ve Çatli'nin bu isin üzerine atladigini, halen bu isin Ahmet Baydar tarafindan kendi hesabi olarak yapildigini, Entegre Tesisleri temizlik projesi için Ali Veziroglunun Alman bankasindan hazine garantili 300 milyon mark para aldiklarini, bunu Alman Hükümetine çevre danismanligi yapan Oktay Tabasaran diye bir yetkilinin imzasi ile alindigini, ancak hiçbir sey yapmadan bu parayi yediklerini, göz boyamak için birkaç sey yapildigini, ikinci olarak ayni bankadan 200 bin dolar istediklerini, Oktay Tabasaran'in gelip yapilanlari inceledigini ve bu kredi islemine iliskin belgeleri imzalamadigini, bu adamin kendisini bularak bilgi ve belge verdigini, Kendisinin Ibrahim Sahin'i onun 20 senelik arkadasi olan Musavvat Dervisoglunun, Muammer Derelinin damadi oldugunu, Çiragan Sarayinda dügün yaptigini, nikah sahidinin Kadir Inanir ve Eyüp Asik oldugunu, Ibrahim Sahin'inde orada bulundugunu, Dervisoglu vasitasiyla Ibrahim Sahin ile Ankara'da bir otelde bulustuklarini, Abdullah Çatli için, ona iyilik yaptigini, ancak onun kendisini yakalatmak ve öldürtmek istedigini, bu yönden kendisine yardimci olunmasini istedigini, onunda allah belasini versin görüsmüyorum dedigini, Istanbul'da ikinci bir kez bulustuklarinda yine ayni seyleri söyledigini, Çatli'nin Kürsat Yilmaz ile ilgisi oldugunu Kürsat'in Ünye de hapiste yattigi sirada, kendisi ile onu kapistirmak için Kürsat'a 3 milyar lira gönderdigini, Abdullah Çatli'nin ve hepsinin Mehmet Agar'dan korktuklarini, kendisininde bir Milletvekili arkadasi ile Mehmet Agar'in haber gönderdigini, onunda Çatli ve digerleri için ölseler de kurtulsam dedigini, Musarrat Dervisoglu ile bir gün bir karar aldiklarini, buna göre Abdullah Çatli'yi Kürsat Yilmaz ve Yesili öldürüp Türkiyeyi temizlemeye karar verdiklerini, üç ay içinde Kürsatin bulundugu bütün yerleri söyledigini çünkü Ibrahim Sahin'e telefonda ana avrat küfrettiginden dolayi Kürsat'in ölmesini istedigini, ancak Abdullah Çatli'nin yerini bir kez bile söylemedigini, Veli Küçügün Il'inde Alay Komutanligi yaptigini, teslim olacagi zaman onunla telefonla görüstügünü, Samsunlular olayini yapan çocugun birakildigi zaman, Albayin telefonla bu çocugun belinde silah cebinde esrar varken birakildi, baska kimlikle birakildi dedigini, bu Salman'in adinin Abdi Nakis olmayip, Sultan Nakis oldugunu bildirdigini, bu adamin 4 cinayet 7 yaralamadan dolayi cezaevi firarisi olarak arandigini ve bu adamin saklandigini söyledigini, onun üzerine Sultan Nakis'in ifadesini kendisinin aldigini, bilerek yanlis aldigini o ara Sedat Peker'e iliskin bir uygulama yapmak için ifade aldigini, ancak polisin Sedat Peker'in polis tarafindan alinip, dönüldügünü ve birçok konuda konusturuldugunu, Veli Küçük ile kendisinin hiçbir ilgisinin olmadigini, Hüseyin Kocadag ve Ali Sen'in arkadas olduklarini, o ikisininde Fenerbahçenin yönetiminde bulunduklarini, Izmit'te herkesin Saffet'in olayindan Ali Sen'in 3-4 milyon dolari akladigini, ancak kimsenin bunu ispat etmedigini, kendisinin edebilecegini ancak kendisininde hapiste oldugunu,Hanefi Avci'yi tanimadigini,Veli Aktas isimli arkadasinin Galatasaraylilar cemiyetinin Ankara Subesine bakan ve Gazi Üniversitesinde profesörlük yaptigini Abdullah Yilmaz ile kendisini onun tanistirdigini, kendisinden 15 seneden bu yana ilk defa böyle bir sey istedigini, konuyu bilen Bilal Atak isimli arkadasi oldugunu, bu adamlarin 150 bin dolar ayirarak Bulgaristan'a gönderdigini, Türkiye'ye kömür getirilmesi için Bulgaristan da bir adamla tanistiklarini, birkisim paralar karsiligi 6 ay kömür gelmedigini, gelen kömürün ise toz halinde oldugunu, Bilal ATAK'in bunu geri gönderdigini, paranin orada kaldigini, bu arada Abdullah Yilmaz'in enerji alisverisi ile ilgili olarak Bulgaristandaki bu adamlari Türkiye'ye getirdigini, Bilal Atak bunlarin Ankara'ya geldigini ögrendigini, bunlarin otelde yakalandigini ve parasinin iade edilmemesi nedeniyle Abdullah Yilmazin kizdigini, bunlarinda Bilal'e dönüste Izmit'e ugrayip parayi ödeyeceklerini söylediklerini, Bilal Atak'inda onlarin takibine bir adam koydugunu, bilahare köprüde 4 Bulgarin öldürüldügünü, bilahare Abdullah Yilmaz'a telefon açarak, o'nun öldügünü, siranin kendisinde oldugunu söylediklerini, Abdullah Yilmaz'in korktugunu, Melih Aktas'a söyledigini, Aktas'inda kendisine söyledigini, kendisinin bunlari yan yana getirdigini, Atak'a 150 bin dolarinin kendisinde oldugunu söyledigini, Turgay Çelebi'den 1 milyon 200 bin dolar alacaklarini, o zaman paralarini ödeyeceklerini söyledigini ve onlari baristirdigini, Turgay Çelebinin iflasi nedeniyle 150 bin dolar ödenemeyince, Abdullah Yilmaz korktugunu Bilal Ataktan, Genel Müdür Yardimcisi Kaya ile çocukluk arkadasi oldugunu oradan kendisine silasi vermeyi kararlastirdiklarini ve kendisininde tonu 10 dolardan silasi satin aldigini, yumurtalik hatti açildiginda da 110 bin tona yakin mal oldugunu, o malida silas diye vereceklerini ve onlarinda bunu fabrikalara fuel-oil olarak satacaklarini, ancak bu isler patlayinca, onun da durdugunu,kendisinin Abdullah Yilmaz'a hasta çocugunun tedavi masraflarida dahil olmak üzere enaz bes milyar lira verdigini belirtmistir. (Ek:181) 

9- Şahin TEKDEMIR 14.03.1997 tarihli ifadesinde; 1964 Kocaeli Keteme dogumlu oldugunu, ilkokulu Izmit'te okudugunu, sonrada serbest çalismaya basladigini, önce araba alip satmaya basladigini 1989-1990 senesinde yurtdisina çiktigini, Alman vatandasi ile evlendigini, Almanya, hollanda ve Belçika'da kalip, Türkiye'ye döndügünü, büyük kardesinin polis oldugunu, Ibrahim Sahin'in korumaligini yaptigini, Suçunun Hadi Özcan'i tanimak oldugunu suçlandigi konular içerisinde Of'lu Muzaffer'i öldürmek, bunlarin silah temin etmek, bunlarla çete kurmak gibi ilgisi olmayan suçlardan cezaevine gönderildigini, Hadi Özcan'i abisinin 1980 öncesi ögretmen lisesindeokudugu sirada, okulda meydana gelen tasli sopali kavgalar sirasinda, tanidgini, bos zamanlarinda okula giderek abisine göz kulak oldugunu, Hadi Özcan'in MHP'li oldugunu, kendisinin de MHP'li oldugunu, Abisinin siyasî bir yönü bulundugunu, halen açiga alinmis durumda bulundugunu, Ibrahim Sahin'in korumasi oldugu için açikta oldugunu, 1985 ya da 1986 da özel harekata girdigini, kurslarin sonunda Siirt'e gittigini, 4-5 yil kaldigini, sonra tayinen Izmir'e gittigini, Ibrahim Sahin'in Özel Harekat Daire Baskanligina gelmesi üzerine tayininin Ankaraya çiktigini, Abdullah Çatli'yi tanidigini, kendisine Mehmet Özbay olarak tanitildigini, ancak onunla yurtdisinda tanismis oldugunu, Türkiye'de Abdullah Çatli oldugunu ögrendigini, ancak kimseye birsey söylemedigini, 1990 yilinda Almanya'da Hanover Havaalaninda birisini bekler iken, kendisini orada gördügünü Türk oldugunu ögrenince konustugumuz, adamin Mehmet Özbay oldugunu söyledigini, Türkiye'de iken de Izmit'ten geçerken kendisine ugradigini bir iki kez Izmirde karsilastiklarini fuarda lunapark müdürlügü yaparken karsilastiklarini, Abdullah Çatli'yi, Mehmet Özbay adiyla Hadi'ye tanistiranin kendisi oldugunu, bu nedenle Hadi ile aralarinin açildigini, petrol isinden dolayi kendisine kazik attirmakla suçlandigini, Abdullah Çatli'nin kendisine ortaklik yaparken insanin bir seye para koymasi lazim, bunu koymadigi için ortak olamadik demesi sebebiyle Çatli'yi hakli gördügünü, Hadi'yi abisi Alper ile tanistirmadigini, Yedi TIP'li olaylarindan dolayi sagdan, soldan duyumlar nedenleriyle Abdullah Çatli'nin kaçak oldugunu, bildigini, sagdan soldan onun Asala ile mücadele etmis oldugunu ögrendigini bu nedenle de hosuna gittigini, Izmir'de birlikte yemek yerler iken, konustuklarini, kendisini taniyip tanimadigini, kim oldugunu bilip bilmedigini sormasi üzerine, onu tanidigim, bildigim onunla böyle mevzulara girmek istemedigini, geçmisini bilmek istemedigini söyledigini, Abdullah Çatli'yi birkaç defa Haluk Kirci ile gördügünü, Ibrahim Sahin ile Abdullah Çatlinin tanisik oldugunu bilmedigini, Holis olan Ercan Ersoy ve Ayhan Akçay'i tanimadigini, baska islere karisip karismadiklarini bilmedigini, Hadi Özcan'i çok sevdigini, nesli tükenmis kel aynak kusu oldugunu, varini yogunu olmayanlarla paylasan iyi bir insan oldugunu, hep haklinin yaninda oldugunu onun tahsilat isleriyle ugrastigini bilmedigini, yaptigi bir is karsiliginda para alacagini da tahmin etmedigini, Kendisinin abisi tarafindan teslim edildigini, git teslim ol, suçsuzsun, kaçmaman gerek yok demesi üzerine teslim oldugunu, 8 dosyadan sorumlu tuttuklarini, 9 aydir cezaevinde oldugunu, Latif Özdamak diye bir arkadasi oldugunu Özel Harekatçi, Siirt'ten gelen bir hocanin yanina gittigini, camide yapilacak isler için onun yardimci oldugunu, izinli oldugunda, bayramlarda geldigini ve cami insaatina yardim ettigini, kendisinin telefonu ile telefon ettigini, daha sonra bu adami kendisine silah getirdi diye yargiladiklarini ve görevden aldiklarini, vicdan azabi duydugunu, Of'lu Muzafferin öldürülmesinde kendisinin suçlandigini, orada oldugunun iddia edildigini kendi arabasinin renginde bir araba ile öldürüldügünü, arabasinin hemen Emniyet binasi ile yanyana bulundugunu, Abdullah Çatli'yi abisinden çok sevdigini bu sebeble de onun kaçak birisi oldugunu abisine söylemedigini, Abdullah Çatli ile birlikte hiçbir is yapmadigini, kendisinin galerisi oldugunu ve kiralik araba servisi islettigini, Abdullah Çatli ile Ahmet Baydar'in ramazan ayinda aksam vakti iftar yemeginde kendisine ugradiklarini, yemek yerken konustuklarini, bir petrol isi oldugunu söyledigini, ister ortak isterseniz onu komisyona verin Hadi Özcan ile bu isi yapma dedigini, bunun üzerine onlari tanistirdigini, petrolün alindigini, alindiktan sonra bazi olaylar oldugunu, bu yüzden Hadi ile aralarinin açildigini, Çatli'nin petrolu satip, paralari yiyip, bir sey göndermedigini Hadi'nin söyledigini, kendisininde Abdullah Çatliya kizan herkeze kizdigini, Abdullah Çatli ile Hadi Özcan'in kendi yaninda yerlerinin ayri ayri oldugunu hiç kimse ile de küs olmadigini belirtmistir.(Ek:182) 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=140


13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK

***