18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 14

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 14




15- Hasan Celal Güzel Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani 17.02.1997 tarihli ifadesinde; 1945 yilinda Gaziantep'te dogdugunu, 1975 yilinda Süleyman Demirel'in özel müsaviri olarak Basbakanlik'ta görev yaptigini,1977 yilinin ikinci yarisinda II MC Hükümeti sirasinda Korkut ÖZAL'in Içisleri Bakanligi döneminde Müstesar Yardimciligi, Turgut Özal'in Müstesarligi döneminde, onun yardimciligini yaptigini, 1980 yilinda 12 Eylül'den önce yayinlanan gizli bir genelge ile Devletin Güvenlik Koordinatörü yapildigini, Emekli Korgeneral Rüstü Naipoglu, Emekli Hava Korgenerali Refik Isitman ve Emekli Albay Kadir Bilgen'den olusan o tarihte artan terör olaylari ile mesgul olan bir güvenlik koordinasyon ekibi kurduklarini, MIT, Jandarma Genel Komutanligi ve Emniyet Istihbarat Dairesinden gelen bilgilerin bu kurulda degerlendirildigini ve o tarihte Basbakan olan Süleyman Demirel'e arz edildigini, o tarihte Basbakanlik Müstesari olan Turgut Özal'a da bilgi verildigini, Basbakanlik Müstesar Vekilligi ve Devlet Planlama Teskilati Müstesar Vekilligi görevlerinde bulundugunu,12 Eylülden sonra da 35 gün Basbakanlik Müstesarligina vekalet ettigini, Necdet Calp'in Basbakanlik Müstesarligina getirilmesi üzerine onunla 5 ay süre ile çalistigini, Subat 1981 ayinda Süleyman Demirel'i ziyarete gitmesi nedeniyle görevinden alindigini, görevinden istifa ederek Kayseri Erciyes Üniversitesinde ögretim elemani olarak çalistigini, 1983 yili sonunda Anavatan Partisinin iktidara geldiginde Basbakanlik Müstesarligina getirildigini, 1986 yilinin Agustos ayi basina kadar bu göreve devam ettigini,o tarihteki ara seçimlerde Gaziantep'ten Milletvekili adayi oldugunu, Milletvekili seçildigini, Devlet Bakani ve Hükümet Sözcüsü olarak göreve basladigini,1987 erken seçimlerinde Gaziantep Milletvekili olarak yeniden seçildigini, Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakani oldugunu, Mart 1989 tarihinden itibaren de ANAP Gaziantep Milletvekili olarak devam ettigini,17 Haziran 1989 tarihinde ANAP'tan istifa ettigini, 20 Ekim 1991 seçimlerine istirak etmedigini, 23 Kasim 1992 tarihinde de Yeniden Dogus Partisini kurdugunu, halen Genel Baskanlik görevini yürüttügünü, Babasinin Demokrat Parti yöneticilerinden, Dayisi Ali Ihsan Gögüs'ün de Halk Partisi Bakani oldugunu, kendisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iken Türkiye'de sag denilen ögrenci lideri olarak uzun süre çalistigini, bütün hadiselere istirak ettigini, Hür Düsünce Kulüplerinin merkez sag çizgide, demokrasiyi savunan, mesruiyetçi çizgide bir teskilat oldugunu, o tarihte Içisleri Bakani Faruk Sükan'in, hatta Adalet Partisi'nin bu teskilata müdahale etmek istedigini, zira iktidar partisi olmasina ragmen üniversitelere hiç giremedigini, müdahale etmelerini istemediklerini belirtmelerine ragmen dinlenmeyince Adalet Partisi gençlik kollarina el koyarak meseleyi çözdüklerini, Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bir bürosunu Siyasal Bilgiler Fakültesine kurmus oldugunu, Türkiye Isçi Partisinin tamamen ögrenci gençlige dayandigini, Hükümet olan Adalet Partisininde sagci gençligi solcu gençlige karsi kullanma staretejisi içerisine girdigini, Ismet Inönününde bunu hep dile getirip, sikayet ettigini, Fransada 1968 olaylarini baslatan meshur Kizil Rocky'nin Siyasal bilgiler Fakültesi yurdunda bir hafta kaldigini ve polis saldirisina karsi fakülteyi nasil koruyacaklari konusunda sosyalist, marksist ögrenci liderlerine taktik verdigini gözleriyle gördügünü, MHP Ülkü Ocaklari Teskilatinin kendisinin de samimiyetle inandigi sekilde son derece vatansever, millîyetçi, millî ve manevi degerlere itibar eden gençlerden olustugunu, onlarin bu hislerini Emniyet Genel Müdürlügü ve Milli Istihbarat Teskilatina bagli kisilerin istismar ettigini, kullandigini, kendisinden de bu konuda destek istendigini ancak kendilerinin Türkiye de bir takim terörist olaylarin meydana gelmesine, dis müdahalelerin olmasina karsi olduklarini ve böyle bir kullanima karsi çiktigini,bu gençlerden bazilarinin resmen Milli Istihbarat Teskilatinda ve Emniyet Genel Müdürlügünde görev aldiklarini,belli seviyelere kadar da gelebildiklerini, Devletin istihbarat ve güvenlik örgütlerinin teskilatlarin her kesiminden bilgi almasi lazim geldigini,bunun aksinin düsünülemiyecegini ancak bilgi toplarken bu kesimlerdeki kisileri bilginin ötesinde operasyonel faaliyetlere sokmalarinin fevkalade yanlis oldugunu,operasyonlarin bu teskilatlarin elemanlari vasitasiyla yapilmasi gerektigini, problemin bu oldugunu, Çatli hadisesinde de problemin bu nedenle ortaya çiktigini, Gerek Süleyman Beyin Döneminde gerekse Turgut Beyin döneminde ``Sadece Sayin Basbakan tarafindan açilacaktir'' ibaresi bulunan zarflari onlarin verdikleri yetki ile açtigini,okudugunu ve özet bilgileri onlara aktardigini,devletin bu tip bilgilerine sahip 3-4 kisisinden birisi oldugunu, Milli Istihbarat Teskilati ve Emniyet Genel Müdürlügü arasinda çok belirgin bir koordinasyonsuzluk,rekabet hatta zaman zaman sürtüsme ortaya çiktigini,MIT'in istihbarat görevinin kendilerinde oldugunu,Emniyetin sadece adli vakalarda istihbarat yapmasi,onun ötesine karismamasi gerektigini,Emniyet Genel Müdürlügünün de MIT'in iyi istihbarat yapamadigini,Türkiye genelinde birinci subelerce yapilan kendi istihbaratlarinin olmamasi halinde dagilacagini,hazira kondugunu,iyi çalismadigini iddia ettigini,bunun özellikle kaçakçilik istihbarati konusunda ortaya çiktigini,Emniyette Atilla Aytek'in çok kuvvetli bir polis müdürü oldugunu,gözüpek isinin ehli,uyusturucu kaçakçiligi isi ile çok etkin mücadele ettigini,ancak bu vasiflarini bilmesinden dolayi Genel Müdürünü bile takmayan,dedigi dedik bir müdür haline geldigini,onun dönemi MIT içerisinde o tarihe kadar kurulmamis kaçakçilik istihbarati adiyla bir birimin kuruldugunu, Emniyet MIT'in bu isin içerisine girmesinin gereksizligini savundugunu,MIT'inde kaçakçilik istihbaratininda kendi konularina girdigini ve kaçakçilik istihbaratinin siyasî konularla da iliskili hale geldigini bu nedenle yapmalari gerektigini savundugunu bunun uzun seneler tartisildigini,daha sonra Emniyetteki bu birim ile Mit'teki bu birim arasinda problemler çiktigini,Emniyetteki birimin gayriresmi sefligi daha sonra Istanbul Emniyet Müdür Muavini iken Mehmet Agar tarafindan üstlenildigini, Mehmet Agar'in Özallarla yakin irtibatinin kurulmasinin bu olaylara rastladigini, Zeynep Özal'in Asim Ekren isimli bir müzisyenle münasebeti bulundugunu, Zeynep ve Semra Özalin gece eglencesini çok sevdiklerini,bu nedenle sik sik eglence yerlerine gecenin geç saatlerinde gitmelerinden dolayi koruma sorunu dogdugunu,Basbakanin kizinin ve esinin korunmasinin Devlet görevi oldugunu,bu nedenle Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile muhatap olduklarini,onun ise politik yaninin bulunmamasi sebebiyle bu islerden hazzetmedigini, Mehmet Agar'in politikaya daha yatkin oldugunu,kibar nazik,zeki herkes tarafindan sevilen,çok süratli hareket edebilen iyi polis denecek özelliklere sahip oldugunu,sivil sektörle çok yakin iliskileri bulundugunu,kendiliginden koruma konularinda onun daha öne çiktigini, Zeynep Özal ve Asim Ekren'in Antalyaya kaçmalari ve evlenmelerine iliskin olaylarda Ekren'in Istanbuldaki aydinlik olmayan çevrelerle münasebetleri bilindiginden evlenme olayinin aile tarafindan hiç istenmedigini,bu nedenle polisin koruma görevi altinda Antalyaya gitmelerinin kontrol edildigini,bu olayin Mehmet Agarin Özallara yakin olmasini sagladigini, çünkü onu tanidiklarini,Semra ve Turgut Özal ile çok yakin samimi oldugunu,adeta onlarin emrinde,özel bir polis gibi oldugunu,Ankara Emniyet Müdürlügüne terfian getirilmek istenildiginde Bakanlar Kurulunda kendisinin karsi çiktigini,münasebetleri yönünden bu atamanin yanlisligini anlattigini,ancak Turgut beyin dedigini yaparak, Agari Ankara Emniyet Müdürlügüne getirdigini,sonrada Agar'in kendisine gelerek,kendisinin aleyhinde oldugunu bilmesine ragmen,'emriniz varmi sayin Bakanim' diye sordugunu,bu tavrinin da son derece hazimli son derece sempatik ve olgun bir insan oldugunu gösterdigini, Hiram Abbas'a Emniyet Mit çekismesinin sebebini sordugunda,MIT'in bu mafyadan bilgi aldigini,hem uyusturucu kaçakçiligi bakimindan,hemde siyasî bakimlardan bilgi aldiklarini, Emniyetinde bilgi aldigini,Mafyanin dininin imaninin para oldugunu,baska birsey düsünmedigini,ve terörle beslendigini,silah kaçakçiliginin onlara kar getirdigini,onlarinda hem sag hem de sol teröriste silah temin edip,para kazandiklarini,bunlari bildiklerini,bilgi aldiklari gruplari da himaye ettiklerini,mafyaninda hem poliste çesitli guruplara,hem de istihbaratta çesitli guruplara dayanmak ihtiyacini hissettigini söyledigini,bunun kendisine çok ters geldigini,sonradan bunu emniyetteki kisilere de teyid ettirdigini,bunun sonucu olarak da Emniyet ve Mit arasindaki rekabetin dogurdugu baska bir platformun olusmus oldugunu,yani herkesin kendi mafyasini olusturdugunu anladigini,Hiram beye ve emniyetteki kisilere,'' siz ne yapiyorsunuz,adamlari uyusturucu ile yakalayinca görmüyormusunuz,iade mi ediyorsunuz?'' dediginde çok açik bilgi veremediklerini,biraz müsamahakar davrandiklarini söylediklerini, kendisinin de ''Mafyayi ikiye ayirdiniz,bilgi aldiklarinizi müsamahaa ediyorsunuz, emniyetin mafyasi ayri Mitin mafyasi ayri,emniyetin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var ayni sekilde mitin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var bu ne biçim is böyle kepazelik? `` dedigini, bunun üzerine konuyu Özal'a anlattigini,bilgi kaynaginin olabilecegini,belirli kisilerin korunabilecegini,ama ekipleri korumaya kadar isin götürülmesinin sakincalarini anlattigini,sonradan istihbarat raporunda da ,sorgulama raporunda da bunu teyid eder mahiyette Dündar Kiliç'in polisin bir kismini bu sekilde beslediginin ortaya çiktigini,bu nedenle isin ciddiyeti yönüyle ilgili kisilerle görüstügünü,bir müddet sonra mafya-polis, mafya-istihbaratçi iliskisi halinde devam eder,probleme sebebiyet verir dedigini, nitekim, Mehmet Eymür-Atilla Aytek,Mehmet Agar-Mehmet Eymür rekabeti halinde ortaya çiktigini,sonuçta 1987 tarihinde ki raporun ortaya çikmasina kadar da bu rekabeti getirdiklerini,raporlarin hepsinin dogru olmadigini,özel hayatina kadar çok yakindan tanidigi Saffet Arikan Bedük'e bile çamur atmalarinin bunu gösterdigini,bunu her tür rapora güvenmemek gerektigi için söyledigini,adamin kendine göre rapor yazdigini sonra da el altindan bunu herkese dagittigini,Çatli ile iliskisi olup olmadigini bilmedigini, Milli Istihbarat Teskilatinin aslinda devletin en önemli ve gerekli bütün ülkelerde olan bir teskilati oldugunu,MIT'in 1960 yillarina kadar sivil kisiler tarafindan yönetildigini,27 Mayis ihtilalinden sonra asker kisilerin eline geçtigini, süreç içerisinde MIT Müstesarliginin Türk Silahli Kuvvetlerinin bir kadro ve tayin makami haline geldigini ve bunun fevkalade yanlis oldugunu,bu kadronun Korgenerallerin tayin yeri haline geldigini, tüm parti liderleriyle yaptigi konusmalarda MIT Müstesarliginin Basbakandan çok Genel Kurmay Baskanina bagli ve yakin oldugunu degerlendirdiklerini,12 Mart ve 12 Eylül istihbaratini özel olarak yapmadigini söylediklerini, 12 Eylül döneminde bir tesadüf sonucunda arkadasi olan bir kisinin bilgi vermesi üzerine ögrenmesine karsilik MIT'in tam bir sessizlik içerisinde oldugunu,buna karsilik,askeri sistemin bürokratik yapisinin çok iyi çalismasi sonucu kodlu olarak Basbakanliga ertesi gün ihtilal yapacaklarini bildirdiklerini,bu nedenlerle de ne kadar Basbakana bagli görülse de hiçbir sekilde Genel Kurmay'in disinda kullanilamayacagini, ilk sivillesme harekatinin buradan basladigini,Müstesarligin bosaldiginda önce Vecdi Gönül'ü, sonra Saffet Arikan Bedük'ü yani sivil birisini bu göreve getirmek istediklerini, olmadigini, daha sonra teskilattan olan Hiram Abbas'i önerdiklerini ancak uygun görülmedigini, o zaman Teoman Koman Pasanin getirilmesi söz konusu oldugunu,kendisinin emekli olmasini ve bu teskilatin basina getirilmesini istediklerini ancak onunla yapilan görüsmede asker olarak yükselmek istedigini,bunun içinde ordu komutani olmasi gerektigini ve kita hizmetine çikacagini,bu durumdu du en fazlaa 3 yil için orada kalmasinin söz konusu oldugunu ve atamanin yapildigini,sivillesme uzantisi olarak da Evren Pasa'dan Hiram Abbas'i Müstesar Yardimciligina atama tavizini aldiklarini,onun atanmasi ile birlikte Nuri Gündes'in kendisine gelerek ayrilmak istedigini söyledigini,ayrilmamasi için ikna edemedigini,onun emekli oldugunu bunun dea içeride hiziplesme oldugunu gösterdigini,Hiram Abbasin son derece gözüpek,dürüst ve namuslu ve canini feda etmekten çekinmeyen bir kisi oldugunu teskilatin böyle yetismis elemanlari varken,Çatlilara ya da benzeri kisilere ihtiyaci bulunmadigi düsüncesinde oldugunu, Mit'te Teoman Koman Pasanin Turgut Beyle dostlugu zaviyesinde iliskilerin yumusatilmasiyla devam ettigini,ancak istedikleri gibi sivillestiremediklerini, Sönmez Köksal 'in gelmesi ile MIT'in sivillesebildigini,Disislerinde gerçekten kabiliyetli bir insan oldugunu, güvenlik dairesinden bilgisi bulundugunu,o sekilde geldigini ve gelmesinin de kendisince isabetli oldugunu,Sönmez beyin alt kadroda bir degisiklik yapmadigini aslinda hem Emniyet Teskilatinin hem de Mit teskilatinin yenilenmeye ihtiyaci bulundugunu, Basbakanlik Teskilat Kanunu'nun bir maddesine göre Basbakanlik Güvenlik Baskanligi'ni kurduklarini, bu birimin tamamen bir degerlendirme ve istihbari bilgilerin koordine edildigi bir yer seklinde oldugunu, icrai,operatif hiç bir yönünün bulunmadigini, Basbakanlik Güvenlik Kurulunun basina Rüstü Pasa'nin getirilmesinin sivillesmeye mani bir durum olmadigini çünkü; onun antimilitarist bir kisi oldugunu burda Orduya karsi oldugu anlaminda degil, militarizmi bir anti demokratik rejim olarak alma konusunda dedigini ``The man on the horce back'' isimli kitabi tercüme eden kisi oldugunu bunun sivillerin bile yapamayacagi bir sey oldugunu, döneminin birincisi oldugunu, Genel Kurmay Baskani olmasi gerekir iken olamamis birisi oldugunu, bu sebepten bu ise getirildigini , Basbakanlik'ta ilk defa bir kripto servisi kurduklarini,çok gizli evraklarin Basbakanlikta toplanmasinin son derece tesadüfü olmasi sebebiyle 5-6 kisilik bir ekip kurduklarini,bunlarin degerlendirme yaptigini,gizli evraki muhafaza ettiklerini, arsivlediklerini,gerektiginde kendilerine verdiklerini,ayrica Basbakanlikta MIT tarafindan sifrelenen bir kasa bulundugunu,bunun içerisine çok gizli,kripto evraki,millî savunma ile ilgili evraklari özel olarak muhafaza ettiklerini,bundan Basbakanlik Güvenlik Islerinin bilgisi oldugunu, Batili anlamda denetim ve teftis,arastirma islerinin yapilamamasi sebebiyle bu tür islerin ortaya çiktigi görüsüne aynen katildigini,Emniyet teskilatinda Teftis Kurulunun kizak yeri olarak kullanildigini,kariyer sisteminin kesinlikle bulunmadigini,öncelikle bunun kurulmasi gerektigini,birçok müfettisin fezleke yazmayi bile bilmedigini,orasinin bilindigi gibi bir teftis kurulu olmadigini,her devirin degismesinde korunanlarin teftis kuruluna, daha az korunanlarin APK.'na alindigini,Osmanli'dan bu yana Emniyet Genel Müdürlügüne getirilenlerin emniyet disindan oldugunu,emniyetçilerin Genel Müdürlüge son zamanlarda tam bir sistemle hakim olduklarini,Mülki idaareden koptuklarini,ancak hem mülki idareye hemde TBMM'ne belli dönemde lüzumundan fazla bir sekilde geldiklerini.Emniyetçinin Emniyet Genel Müdürü oldugu dönem, bu son zamanlarda oldugunu,kadrosunun bile büyük kavgalarla kendisi tarafindan Vali-Emniyet Müdürü olarak çikarttigini,Vali olmadan Emniyet Genel Müdürü olunmasinin önüne geçilmek istenildigini,ancak emniyetçi klikin bu defada Vali olarak onu kirdigi ve Genel Müdürlüge geldigini,su anda Genel Müdürlükte Alaattin Beyin bulunmasinin son derece güzel bir sans oldugunu,mülki idareden geldigini vce son derece dürüst oldugunu,dezavantajinin Emniyet hakkindaki genel bilgisizligi oldugunu, Emniyette Pol-Der ve Pol-Bir kliklesmesinin Devlete faturasinin çok fazla pahaliya mal oldugunu,Emniyetin Mülki Idarenin kendisine müdahalesinden çok sikinti duydugunu,ve bunu hep dile getirdiklerini,polisin kirlenmesi durumlarinda Mülki Idareden takviye alinmak gerektigini, Mülki Idareden Emniyete gidenlerin hep dislandigini,bunlari korumak içinde sonradan bunlarin Vali yapilmasinin gerektigini ve hepsinin Vali yapildigini,Bu uygulamalarla karsilasilmamasi için orta bir sistem gerektigini,poliste kalitenin artmis oldugunu,polisin kalitesinin ve teçhizatlanmasinin gerektigini,polis müfettisinin meslekten yetismesinin saglanmasi,polisteki kadroyu kirmadan mülki idareden polise dogru gelme olmasi gerektigini,polisten mülki idareye eleman alinirken çok dikkatli ve cimri davranilmasi gerektigini,polisin hemen büyük bir il valisi olmasi halinde bir netice alinamayacagini, Emniyette Narkotigin çok iyi isleyen bir teskilat oldugunu,dünyanin en iyi narkotikçilerinin Türkiyede oldugunu,interpolünde bunu kabul ettigini,Türkiyenin uyusturucu kaçakçiligini devlet çerçevesinde düsünmedigini,bunun Türkiyeye çok büyük bir haksizlik olacagini,Susurluk meselesinin istismar edilmesinin Türkiyeyi terörist devlet ilan edilmesi asamasina getirdigini,tabii ki Ermeni Anitini Abdullah Çatliya dinamitlettirildiginin söylenmesinin buna neden oldugunu,isi bu hale getirmenin ihanete varan bir yanlislik oldugunu,Türkiyenin bir mafya devleti olamiyacagini,hiç bir zamanda olmadigini,Türkiyenin sadece 12 eylül döneminde kendi içinde bir hesaplasmaya girdigini,yanlis yaptigini,su anda Türkiyenin bir hukuk devleti oldugunu ve iftiralara da karsi çikmaak lazim geldigini, Türkiyenin bütün narkotik maddelerin uyusturucu maddelerin üzerinden geçtigi en büyük köprü oldugunu,buna ragmen Türkiyenin devamli olarak mücadele verdigini,eger Türkiye bir baska türlü devlet olsaydi,50 milyar dolardan fazla böyle bir avantajla çok daha degisik noktalara gelebilecek ekonomik güç saglayabilecegini söyledigini,arkotik polisinin sevkini kirmadan,polisle mafyanin iliskilerinin çok ciddi bir sekilde gözden geçirilmesi gerektigini,mafyadan bilgide,istihbaratta alinabilecegini,ancak korunmasinin yanlis bir sey oldugunu,mümkün mertebe öldürülmesi gerektigini,bu isin devletin üst kademelerine kadar gelmis veya belirli ideolojik görüsteki kisilerin çete seklinde kullaanilmasi haline dönüsmüsse,bunun da üzerine gidilmesi gerektigini, Önce karsi çiktigi sonra kabul ettigi Aadnan Kahvecinin önerisi olarak gelen pismanlik yasasi kanununu çikardiklarini,bununla hem teröristin terörüne maani olunacagini,hem de onun istihbaratinin elde edilebilecegini düsündüklerini,bu sekilde hem sol hemde sag guruptan insanlarin bu konuda kullanildiklarini,bu kullanimin bir örgüt seklinde olmadigini,münferit olarak kullanildiklarini,istihbaratin alindigini ancak operasyonlara daahil edilmediklerini,sadece geçmiste yaptiklari islerin bilgisinin alindigini,sonradan bu kisilerin,pismanliktan yararlananlarin, emniyet ve istihbarat teskilatlarinin içlerinde de kullanilmadigini, Örtülü ödenegin nasil kullanildigini biraz bildigini,belirli dönemlerde o dönemlerde de böyle özel kisilere operasyon yapsin diye örtülü ödenekten bir para verilmedigini, Mit raporlarinin tüm gönderilen yerlere ayni nitelikte gönderildigine inandigini, Susurluk meselesinde esas bilgilerin MIT tarafindan verildiginin asikar oldugunu bir bakima Emniyet Genel Müdürlügünü karsisina aldigini ve kendisine göre bir maç kazandigini, bunlarin dis ülkelerde de oldugunu bu tür olaylarin asgariye indirmek gerektigini, Sayin Demirel'in son dönemi ve Sayin Özal'in Basbakanligi dönemlerinde bu sekilde bir mafya iliskisinin örgüt kuracak seviyede oldugu kanaatinde olup olmadigini, su anda ise böyle bir örgütün oldugu ve kullanildigi konusunda hiç bir bilgisinin bulunmadigini, son dönemde devletin disinda oldugunu, 1990 yilinda Nerden Buldun Kanunu diye bilinen 3628 Sayili Mal Bildirimi Rüsvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu çikarttiklarini, bu kanun sonradan Özal'in da biraz baskisi ile çok degistigini, zaten Özal'in da bunun çikmasini istemedigini, kanunun su anda güya yürürlükte oldugunu, ama hiç bir sekilde uygulanmadigini, bu kanun bütün Türkiye için isletilmesi gerektigini, kayit disi ekonominin Türkiyede çok büyük hudutlara vardigini, ekonominin neredeyse 3'te birine kadar uzandigini, ayrica Türkiyede mafya tipi olaylardan elde edilen bilhassa kumardan çok büyük kazançlar oldugunu, böyle bir paranin döndügü bir ekonomide polisi ne yaparsaniz yapin, bunun disinda tutmanin çok zor oldugunu, çünkü paralarin çok büyük paralar oldugunu, hiç degilse polise halen yürürlükte olan yasanin uygulanmasi gerektigini ve bu suretle servet degisiklikleri çok yakindan takip etmek gerektigini, çok ciddi bir denetleme sistemi getirmek sureti ile ekonominin kontrol altinda tutulmasi gerektigini, Istanbul'un çok özel bir proje olarak masaya yatirmak gerektigini, polise verilen para ile orada dönen paralarin hiç bir irtibatinin bulunmadigini, yüksek para vermek ile de bunun halledilebilecegine inanmadigini, Gümrük konusunda bir bakanin istifasina neden olan konuda olanlarin herkes tarafindan bilindigini, büyük bir skandal patladigini, ama bu arada Kapikulenin de temizlendigini, Turgut Özal'a suikast yapildiktan sonra konunun çok arastirildigini, en yakin akrabalarindan hatta arkadaslarindan bile süphelendigini yani bunu bir iktidar kavgasi olarak da degerlendirdigini, tabii sonunda yakinlari ile ilgili süphelerinden vazgeçtigini, bir kaç defa bu isin karini tikadigi bir takim çevrelerin mafya marifeti ile yaptirdigi bir is olarak gördügünü söyledigini, ancak onun da tam sonuca ermis bir halini görmedigini, kullanilma meselesi olabilecegini, bunun arkasinda polis yada herhangi bir güvenlik gücünün oldugu kanaatinde bulunmadigini, mafya birimi olabilecegini, bunlardan birisi menfaate haleldar olan birinin verdigi para ile bunu yapabilecegi, ama kendisinin böyle bir sey söylemedigini ve onunda kafasinda net bir sey bulunmadigini, Turgut bey'in ölümünden sonra öldürüldügüne iliskin iddialara inanmadigini, böyle bir seyin olmasinin mümkün olmadigini, bunlarin biraz komplo teorileri oldugunu, Ergenekon Örgütü diye bir örgütten bilgisi olmadigini, Ugur Mumcu öldürülüsünden birkaç gün önce, uyusturucu madde kaçakciligi artik tamamen PKK'ya kaydirildigini beyan ettigini, dolayisi ile kendisinin asker ve sivil Emniyet Mensuplarinin PKK'ya üst seviyede kaçakçilik için yardim ettigi kanaatinde olmadigini, Sinir güvenligi konusu ile yillarca ugrastigini, Irak sinirini bir türlü çizemedigini, Suriye sinirini çok yanlis çizdiklerini, sinirin mayinlar ile doldurulup haritasini da kaybettikten sonra birçok insanin o yerlerde sakat kaldigini, aslinda bize ait milyonlarca dönüm arazinin birinci sinif tarim topraginin orada bombos durdugunu, Irak'taki fiziki zorluklarin sebebi ile sinir çizilmesinde çok büyük zorluklar çiktigini, Türkiye de siyasî partilerin mali kaynaklarinin çok ciddi sekilde yeniden düzenlenmesi gerektigini, Türkiye de siyasal partilerin denetlenemedigini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz oldugunu, denetim bile sayilamayacagini, Mahkemenin denetim elemaninin da bulunmadigini, Yargitay Bassavciliginin ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptirmadigini, siyasal partilerin hazineden bile aldiklari paranin trilyonlari buldugunu ancak, bunlarin tek olarak denetimi olmayan kuruluslar oldugunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konustugunu, Güneydogu hadisesinin altinda çok büyük menfaatler yattigini, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler oldugunu, çok ciddi sekilde Güneydogu için kullanilmak üzere alinan silahlarin hangi kaynaklardan geldigini, nasil alindigini, kimlere ne sekilde verildiginin incelenmesi gerektigini, Güneydoguda olaylarin devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kisiler oldugunu bildigini, mahalli olarak asiretler, seyhlikler, hakim siniflar sistemi ile menfaat baglari oldugunu, oylarin alinip satildigi, bunun da siyasî yozlasmayi yarattigini, çünkü bu isin ekonomik bir sektör haline geldigini, örnegin; Bakirköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk bes sirasina girmek için ödenmesi gereken paranin 3-5 milyar arasinda degistigini, seçildikten sonra da bunun on mislini, yüz mislini çikarttigi, siyasî partilerin artik Türkiyede en verimli isletmecilerinin bulundugu yerler oldugunu, Siyasal ekonomik baglamdaki iliskilerin varligini ortadan kaldirmak için ANAP'ta bes yil bu isin mücadelesini yaptigini, mesela hayali ihracaatin cezasinin ekonomik suç oldugu için ekonomik olmasi gerektigine karsi çiktigini, bu kokusmuslugun basinin da ANAP oldugunu düsündügünü, ANAP'tan ayrilmasinin asil sebebinin de bu oldugunu ancak; ANAP'tan sonra gelenlerinde onu aratir olduklarini, Bu komisyon üyelerinin hiç birinin bu islere karismamis olmasi, en az hakkinda saibeler olan kimseler olmasinin da bir teminat oldugunu, basta komisyon baskani olmak üzere bu olayin Türk devletinin kendisi ile hesaplasabilmesi oldugunu, Sayin Demirel'in de bu konuya girmesi gerektigini, Ancak koalisyon menfaatleri ve siyasî menfaatlerin buna mani oldugunu, siyasî menfaatlerin bir tarafa birakilmasi sözkonusu olmadan, bu isin tam üstüne gidilmesinin mümkün olamayacagini, herkesin kendine göre sorunlari oldugunu, o sorunun karsi tarafla dengelendigini, karsilikli anlasmalar oldugunu, bunun ihtilal idarelerinde hiç olmadigini, ihtilal yönetimlerinin en fazla yolsuzlugun oldugu dönemler oldugu, çünkü hesap soran kimsenin bulunmadigi, Millet Meclisine para kazanmak için degil, hizmet için girmeye baslanilmasi gerektigini, halbuki su anda parlamento dahil herkesin mali götürmek için bu isi diyet borcu ödemek için yaptiklari, onun için daha iyi bir sistem kurulmasi gerektigini, Emniyette yapilan operasyonun çok yerinde oldugunu, Meral Aksener'in dürüst bir insan olduguna inandigini, Koalisyon yikilmasin diye kimsenin kolay, kolay bu islere göz yummayacak hale geldigini, bunun da güzel bir sey oldugunu, 1986 Agustos ayinda Mardin Dargeçit'te çikan bir olayda güvenlik güçlerinin olayin üzerine gitmek için sabahi beklediklerini ve vazifelerini ihmal ettiklerini, konunun basina da bu sekilde geçtigini, bunu yapanlarin Jandarma oldugu, Turgut bey'in çok üzüldügünü ve bu tam bir rezalet buna bir sey yapmamiz lazim diyerek kendisini çagirdigini, Genel Kurmay Baskanina sorayim mi? dedigini, kendisinin de Genel Kurmay Baskanligina yazalim ve hesap soralim dedigini ve bu konuda yazilan yazida ``Basina intikal eden Mülki Idari ve Emniyet kaynaklarindan alinan degerlendirmelerde Türk Silahli Kuvvetlerine bagli birliklerin olay yerine zamaninda varmadigi, ulasmak için sabahi bekledikleri ve görevlerini ihmal ettikleri intibai uyanmistir, bu konuda sorusturma yapilarak sonucun bildirilmesine, olay sabit olmussa ilgililer hakkinda gereken cezalarin verilmesi ve bize bildirilmesi'' seklinde ifade kullanildigini, Genel Kurmay Baskani Necdet Urug Pasa'nin bu isi ele alip çok ciddi sekilde komisyon kurdugunu, arastirmayi yapip, sonucu bildirdigini, verilen cevabin daha çok sudan bir cevap oldugunu, ama ilk defa onlara sorumluluklarinin hatirlatildigi, PKK konusunda polisin bu isi karismasina sempati ile bakmadiklarini, halbuki kendilerine Jandarma bu konuda yeterli olmadigi kanaatinde olduklarini halen de ayni kanaatinin devam ettigini, Teoman Pasa'ya göre özel timin bunlarla anlastigi hatta kendini sattigi bu yüzdende bu isin devam ettigini söyledigini, ancak kirsalin kontrolünün Silahli Kuvvetlerinin elinde olmasi sebebi ile Özel Tim'in operasyona çikabilmesinin ancak Asker tarafindan verilecek talimatla mümkün olabildigini, Türkiye de Olaganüstü Hal Bölgesinin çok yanlis ilan edildigini Evren Pasa'ya çiktigini ve kendisine ``Kürt Haritasini çiziyorsunuz'' dedigini, Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin çok yanlis bir sistem oldugunu, sömürge valiligi gibi anlasildigini, bunun son derece yanlis oldugunu, anlattigini, Turgut Bey'e de, Evren Pasa'ya da kabul ettiremedigini, ondan sonrada bu konunun müesseselestigini, Korucu sistemini dikkate alirsak 70 bin adamin dagdan daha sonra nasil asagi indirileceginin düsünülmesi gerektigini, kimin PKK'ya kimin Türkiye Cumhuriyetine çalistiginin belli olmadigini, bir sürü para aldiklarini, devletin silah ve mermisini kullandiklarini ancak, sistemin hemen kalkmasi halinde, oranin yine çökecegini, Milli Istihbarat Teskilatinin kendi dönemlerinden önce, sadece Bütçe Ödenekleri sebebi ile Basbakanliga bütçesini getiren, onu onaylattirip kabulden sonra tesekkür eden teskilat oldugunu, Türkiyede Genel Kurmay Baskanligi ve Milli Savunma Bakanligi hesaplarinin Sayistay da incelenmedigini, Silahli Kuvvetlere %72 oraninda zam yapilmasinin çok kötü bir rüsvet oldugunu, askerinde bu rüsveti Tank ile cevaplandirdigini, ancak Hükümetin tüm bürokrasiyi bozdugunu, ücret sisteminin ayni zamanda bürokrasinin yapisi ile çok yakindan ilgili oldugunu, 657 sayili kanunun rütbelere ve mevkilere göre hesaplanmis ve bunlarin fonksiyonu ile iliskilendirilmis bir yapida oldugunu, ihtilal sonrasi 1983'ten sonra en büyük sorunun Basbakanlik Müstesarligi ve diger Müstesarlarin asker bürokrasideki karsilarindaki kisilerin yerlerini tesbit etmekte çiktigini, hem protokol listesinde, hem de 657 de bunun böyle oldugunu, o zamanlar Basbakanlik Müstesarini, Tug Generallikten alip, Orgenerallige getirdiklerini, simdi yapilan bu isle, Basbakanlik Müstesarliginin, Yarbay seviyesine indirildigini, sadece onlarin degil Genel Müdürlerin, Valilerin de ona göre asagi dogru indigini, Jandarmanin Devlette çok büyük bir problem oldugunu, bir yandan Türk Silahli Kuvvetlerinin, dördüncü kuvveti olarak telakki edilirken, diger taraftan da Içisleri Bakanligina bagli oldugunu, böyle bir seyin olamayacagini, Jandarmanin Silahli Kuvvetler olmaktan çikarilmasi gerektigini, sivil bürokrasinin magduriyetini süratli bir sekilde giderilmesi gerektigini, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arikan bey'in polise mümkün oldugu kadar daha fazla yetki almak istedigini, Özal'i da bu konuda ikna ettigini, polisin yetkisizligini, birçok problemlere sebebiyet verdigini bildigini, ancak, yetkilerin mümkün oldugu kadar daha darlastirici, daha demokratik bir çerçevede olmasina çalistigini, anti demokratik rejimlerde güvenlik güçlerinin çok daha rahat dolasacagini halbuki demokrasilerde polisin isinin çok zor oldugunu, burada önemli olanin, mümkün oldugu kadar az yetki ile, çok is basarmak oldugunu bunun da hukuk devletinin mesruiyet siniri oldugunu, Mehmet Eymür ve Mehmet Agar'in konuta yakin 2 kisi olmalarina ragmen hesaplasmaya girmelerinden karisik bir durum ortaya çiktigini, Mehmet Eymür'ün bu olaylardan sonra görevden alinmasina ragmen, Sayin Çiller'in Basbakan oldugu dönemde Sönmez Köksal'a tavsiye edilerek, ayni yere getirilmis olmasinin da dikkat çekici oldugunu, Türkiye de maalesef hakkinda yolsuzluk iddialari bulunan birçok kisinin bu husus bilinmesine ragmen, bazi göreve gelmeleri ve gelmeye de devam etmelerinin sözkonusu oldugunu, bunda birçok faktörün rol oynamasina karsilik, anlasildigi kadari ile bu kisilerin kulis yapma kabiliyetleri, hulul etme kabiliyetleri hatta kendisini o makama getirenlere bazi menfaatler saglamalarinin, bunda etkin oldugunu, bunun hissedilebildigini, 1984 yilinda ki Turgut bey ile 1987 yilindan sonraki Turgut bey'in farkli oldugunu, etrafinin sarilmis oldugunu, o tarihten sonra etrafindan kendisinin ayrildigini, dolayisi ile Ahmet'in arkadaslarinin piyasaya girdigini, Bülent Semiler hadisesinin bu konuda tam bir rezalet oldugunu, Coskun Ulusoy'un Ziraat Bankasi NewYork subesine sira memuru olarak girmek için müraacat ettigi sene 6 ay sonra Ziraat Bankasi Genel Müdürü yapildigi, 6 ay önce ehliyetsizliginden dolayi sira memuru olarak NewYork subesine alinmadigini, benzeri pek çok olay oldugunu, bürokratlarin da o dönemden sonra bu tür islere çok alistigini, 50 yasina kadar yanlis is yapmadigina rahatlikla yemin edebilecegi kisilerin, 50 yasindan sonra hirsiz olarak karsilarina çiktigini, 50 yasindan sonra Bakan olmus insanlarin gözlerinin önünde çalmaya basladiklarini, Bürokratik atamalar konusunda, bir dönemde Sayin Çiller'in esi kendisine yakin ne kadar bürokrat var ise onlarin tayinini yaptirdigini, bunu arkadaslarindan duydugunu, buraya nasil geldin diye sordugunda, Özer bey ile oturduk konustuk, anlastik, geldim diye beyanda bulunduklarini, hiçbirisinin Sayin Çiller'den bahsetmedigini, Hayali ihracat konusunda Özal ile birkaç defa münakasa ettigini, hayali ihracat'in bir bakima ele alindiginda Türkiye'ye döviz girmesi yönünden faydali oldugunu, ancak hayali ihracaat kadar, hayali ithalatin da meydana gelmeye basladigini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'in bulundugunu, konuyu Sayin Demirel'e arz ettiklerini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'i görünce onun baska bir Mehmet Ali Yilmaz oldugunun söylenmesi üzerine nüfus müdürlügünden konuyu ispat ettikleri, daha sonra Mahmut Öztürk'ün çalismalarindan sonra bunun etkisi ile Mehmet Ali Yilmaz'in kabine disi kaldigini, ancak Sayin Çiller'in Basbakan oldugunda Mehmet Ali Yilmaz'i tekrar bütün bu bilgiler çerçevesinde Bakan yapabildigini, Mehmet Ali Yilmaz'in aklanmadigi, Sirketi ile hayali ihracat suçu isledigini, 1990'li yillardan itibaren polisin elinde müthis bir kudret oldugunu, PKK ile mücadele oldugunu, kumarhanelerin kuruldugu, bu kepazeliginde ANAP döneminin yüz karasi oldugunu, maalesef Türkiyede kumarhanelerin kapatilacagi yerde, Turizm Bakanligi'nin CHP'nin elinde oldugu dönemde ayni temaüllerin devam ettigi, Refah Partisinin kumara karsi oldugu açik oldugu halde, ayni temaülünün oldugu, Türkiyede kumarhanelerin tamamen kapatilmasinin bir sey kaybettirmeyecegini, çünkü buralardan elde edilen paralarin büyük bir bölümünün disari kaçtigini, PKK'ya yardim ediyor diye Topal'i vurmanin geregi olmadigini , onu takip edip PKK'ya para transferine mani olundugunda gizliden gidilip, adamin vurulmasina ihtiyaç kalmayacagini, hukuk devletinde isin böyle yapilmasi gerektigini, Ahmet Karaevli'nin Oral Çelik'in 1984 yilinda uyusturucu kaçakcisi olarak tutuklanmasi üzerine Isviçreye gidip,ilgili makamlarla görüserek ondan kurtaran kisi oldugu hususunda bir bilgisi bulunmadigini,ancak simdi soruldugunda ilk aklina gelen ismin o oldugunu,görevden alinma sebebinin Kemal Horzum ile Isviçrede bulustuklarinin tespiti,Antalyada hayali ihracaat yapan bir gemiye el konulmasi sebeblerine dayali olarak görevden alindigini,Turgut Beyin en büyük endisesinin hayali ihracaat sebebiyle ihracaatin durabilecegi ve ekonominin bozulabilecegi hususu oldugunu, Kendisi ile iddia edilen hususun hukuk önünde ortaya çiktigini,ask iliskisinin ve kripto meselesinin olmadiginin yargi karari ile kesinlestigini,bu dava sonunda 3 DGM Baskaninin Yargitay üyesi olmayi basardigini,davayi uzatmalari karsiligi yargitay üyesi yapilacaklarinin taaahhüt edildigini ve yapildiklarini,son karari veren DGM Baskaninin da Konya Devlet Güvenlik Maahkemesine üye olarak sürüldügünü,Yargitaydan da bu konuda karar geldigini,bu konunun tamamen Türk siyasetinin,idaresinin hatta yargisinin bir yüzkarasi olarak tarihe geçtigini, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterligine bagli Toplumla Iliskiler Baskanliginin yurtdisindaki isçi sorunlariyla ilgili Bakanlar seviyesinde bir koordinasyon komisyonunun oldugunu,Burada yurtdisindaki vatandaslara sahip çikma seklinde çalismalar yapildigini, TIB'in bundan baska Türkiye üzerinde Ermeni-Rum tezviratina karsi savunma konusundaki psikolojik Hareket Projesi ve benzeri projelerin bulundugunu,Türk vatandasi isçilerin diger dinlerin misyoner faaliyetlerine maruz kaldigi konusundaki ciddi iddialar üzerine Diyanet Isleri Baskanliginca DITIB teskilatlarinin kuruldugunu,bunun gizliligi olan bir proje oldugunu belirtmistir.(Ek:188) 

16- Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihli ifadesinde; PKK'nin ciddi eylemleri üzerine, Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini ve bunu takiben özellikle Istanbul da PKK'ya önemli ölçüde maddi yardimda bulunan finans çevreleri ve uyusturucu kaçakçilarina karsi yasal mücadele yapilamadigi anlayisi ile illegal çalisacak gruplar olusturulmasi ve illegal mücadele edilmesi düsüncesiyle Emniyet, MIT ve Jandarma içinde böyle gruplarin olusturuldugunu ve eylemlerin baslatildigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, Bu gruplarin Emniyet, Mit ve Jitem içerisinde ayri ayri olustugunu, Emniyet içerisinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'a bagli Özel Harekat Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in baskanliginda özel harekatçilardan ve Korkut EKEN'e bagli sivillerden, MIT içinde Mehmet EYMÜR'e bagli özel harpten geçmis subaylar ile asiri ülkücü ve mafya denen insanlardan, JITEM içinde kendilerine bagli kisilerden tesekkül ettigini, Behçet CANTÜRK, Savas BULDAN ve beraberinde gelisen bes-on eylemin ve bazi bombalama eylemlerinin bunlar tarafindan yapildigini, bunlara normal Polis ve Jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kullanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi assubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara Jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursali isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi assubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda aslinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, Itirafçi Mustafa DENIZ üzerinde çikan silah tasima belgesinin yapilan görüsmeler sonunda kendisine yardimci olmak amaciyla bir idari tasarruf olarak kendisi tarafindan düzenlendigini ve tabancanin Mustafa DENIZ'in Jandarma eri olarak görev yaptigi karargah bölügünün resmi tabancasi oldugunu, daha sonra kendisine tasima ruhsatli özel tabanca alip bu tabancayi iade ettigi halde düzenlenmis olan belgenin alinmamis oldugunu, Cem ERSEVER'in öldürülmesi olayinin o zamanki Habur Gümrük Müdürü Ali BALKAN'in Soförü KEMAL'in yakalanmasi halinde aydinlatilabilecegini, Orhan TASANLAR'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne gelirken bugün bilinen suçlardan ve rüsvet suçundan yakalanip yargilanmakta olan personeli beraberinde getirdigini, bunlarla Izmir Emniyet Müdürlügünde birlikte çalistigini, bunlari Izmir'den Ankara'ya ve Ankara'dan da Istanbul'a tayin ettirdigini, Istanbul'da bunlarin bu olaylara karistiklarini, Orhan beyin belli bir grup siyasî tarafindan Istanbul'a getirildigini, Istanbul'dan Bursa Valiligine gönderilmesinde kendi ifade ettigi gibi kumar mafyasinin rolü bulundugunu zannetmedigin belirtmistir.(Ek:189) 

17- EMIN ASLAN 30.1.1997 tarihli ifadesinde; Yasar ÖZ'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in talimat verdigini, konunun basinda çiktiktan sonra kendisi ile görüstügünde ``gerektiginde ben onunla ilgili açiklamayi yapacagim, o talimati zamaninda ben size vermistim'' dedigini, Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT'i Emniyet Genel Müdürü Özel Kaleminde gördügünü belirtmistir. (Ek:190) 

18- MEHMET AGAR 16.1.1997 tarihli ifadesinde; Emniyet Genel Müdürlügü görevine tayin oldugu vakit Türkiye'nin en önemli meselesinin terörle mücadele oldugunu, turistik bölgelerimizdeki patlama eylemleri sonucu turizmde büyük çöküntü oldugunu, Güneydogunun disinda büyük sehirlerimizde öldürme ve patlama olaylarinin devam ettigini, yeni çalisma düzeni kurarak istihbarat ve terörle mücadele birimleri ile egitim çalismalarina agirlik verdiklerini, teçhizatlanmayi artirdiklarini ve bunlarin neticesinde de göreve baslamasindan bir yil kadar sonra terör ve önemli asayis olaylarinda yüzde 95 civarinda düsme oldugunu, bazi bölgelerde sifirlandigini, Hakkinda ortaya çikan bazi kisilere usulsüz silah tasima belgesi, kimlik, yesil pasaport tanzim edilmesi gibi iddialarla ilgili olarak mahkemelere intikal etmis konular olmasi ve Anayasanin 138. maddesi geregi bilgi vermesinin mümkün olmadigini, Ömer Lütfi Topal'in failleri olarak ihbar üzerine Istanbul emniyet Müdürlügünce alinan özel tim polislerinin Emniyet Müdürü tarafindan konunun kendisine anlatilip serbest birakacaklarini söylemesi ve bunlari bir de kendi Daire Baskanliginin tetkik etmesinin ve hassasiyetle üzerinde durulmasinin uygun olacagi görüsüne varmalari üzerine Ankara'ya getirttigini, Uyusturucu kaçakçisi Hüseyin BAYBASIN'in 1983 yilinda Istanbul Ikinci Sube Müdürü iken zorla senet imzalatma ve gasp suçundan yakalayip tevkif ettirmesi yüzünden MED TV'de hakkinda iftiralarda bulundugunu, 1988 MIT Raporunda adinin geçmesi üzerine zamanin emniyet Genel Müdürüne ve Basbakanina hakkinda tahkikat açilmasi için müracaatta bulunmasina ragmen açilmadigini Basbakanlik Teftis Kurulunca yapilan tahkikat hitaminda da iddialarin asli çikmadigini belirtmistir. (Ek:191) 

19- DOGU PERINÇEK 24.12.1996 tarihli ifadesinde; 1981 yilinda Abdullah ÇATLI ile MIT Müstesar Yardimcisi Hiram ABBAS'in bulustugunu ve kendisinin bunu çok anlamli buldugunu, çünkü Türkiye'nin 12 Eylül'e bir istikrarsizlastirma operasyonu ile getirildigini, 12 Eylül günü CIA Ortadogu Istasyon Sefi Paul HENZE'nin Amerika'ya, Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlarimizi kastederek ``Our boys have done'' (bizin oglanlar bu isi becerdi) seklinde mesaj çekmesinin 12 Eylül'ün tamamen Amerikan Devleti tarafindan planlandigini gösterdigini, 12 Eylül öncesindeki olaylarda CIA ve Amerikan faaliyetlerini aramak gerektigini ve bunda Abdullah ÇATLI'nin özel bir rolünün gözüktügünü, Hiram ABBAS ve Mehmet EYMÜR'ün CIA'nin MIT içindeki elemanlari olduklarini, ÇATLI ve arkadaslarinin Amerika'ya götürülerek CIA'de egitimden geçirildiklerini, ÇATLI'nin Isviçre Bostadelle Cezaevinden eroin kaçakçiligindan mahkum oldugu ve infazi bitmedigi halde CIA tarafindan çikarildigi, ÇATLI ekibinin 1981'den sonra dogrudan dogruya Amerika'nin kontrolü altina girdiklerini ve buna bagli olarak da Tansu ÇILLER ve Özer ÇILLER ile irtibatlandiklarini, kendilerinin buna Çiller Özel Örgütü dediklerini, bu örgütün; birinci olarak Amerika Birlesik Devletlerinin bir yeralti faaliyeti olarak gördükleri Azerbaycan Darbesi olayina giristigini, halbuki Haydar Aliyev'i devirmekte Türkiye'nin hiçbir çikari bulunmadigini, o zamanki Basbakan Tansu ÇILLER'in bu darbe faaliyeti içinde yer aldigini ve bunun da ÇATLI'larla Tansu ÇILLER arasindaki baglantinin kanitlarindan oldugunu, Özel bir görüsmede Haydar ALIYEV'in ÇILLER bu darbede var mi sorusuna ``ÇILLER bugün Türkiye'nin Basbakan Yardimcisi, bunu açiklayip Türkiye- Azerbaycan iliskilerini bir krize sokamam ki'' cevabini verdigini, Ikinci olarak, Çeçenistan'a silah ve adam gönderdigini, bunun neticesinde Rusya Baskaninin Moskova'da basini toplayarak ``Türkiye Çeçenistan'a silah ve adam yolluyor, onlarin da kürt meselesi var, biz de onu mu karistiralim'' diyerek Türkiye'yi tehdit ettigini ve bundan sonra PKK'nin Moskova'da bürosunu kurdugunu, Türkiye'nin Çeçenistan'i, Rusya'nin da kürt meselesini karistirmasinin sadece Ameriya'ya yarayacagini, Amerika'nin böylece her iki devleti kontrol edecegini, bunun da Orta Asya dogalgaz ve petrol boru hatlariyla ilgili oldugunu, Rusya ile Türkiye'nin sürtüsmesiyle bu boru hatlarinin Amerika'nin tam denetimi altina girecegini, Üçüncü olarak, Iran'la savasi kiskirtmak istedigini, Iran'in basinda kim olursa olsun, Türkiye'nin Iran'la dost olmaya mecbur oldugunu, Abdullah ÖCALAN ile görüsmesinde, kendisine ``biz Iran tarafindan korunuyoruz'' diye Iran tarafindan korunduklarini kendisine beyan ettigini, Amerika'nin Disisleri Bakanligi, Savunma Bakanligi, Pentagon ve CIA'ye yakin yari resmi organlardan izledigi tespitlere göre, sürekli bir Türkiye-Iran çatismasi senaryosunun bulundugunu, Türkiye ile Iran'in, birbirlerini, aleyhlerinde faaliyet gösteren PKK ve Halkin Mücahitleri örgütlerini himaye etmekle suçlayacaklarina dis ticaret hacmimizi nasil 10 milyar dolara çikartiriz, isbirligimizi gelistiririz, kürt meselesinin bölgede Amerika tarafindan kullanilmasini birlikte nasil önleriz diye kafa kafaya vermeleri gerektigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=141


15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder