Algan Hacaloglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Algan Hacaloglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 15

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 15




4/3/1997 - 11:08 - Atin

  
Dördüncü olarak, Çin'in Uygur bölgesine sabotaj timleri gönderildigini, kendisinin durumu Sayin Cumhurbaskanina mektupla bildirmesi üzerine Genelkurmay Baskanininbu faaliyeti dudurdugunu, Besinci olarak, Kuzey Irak'taki CIA faaliyetlerine karistigini, bütün bunlarin Amerikan çikarlarina hizmet eden faaliyetler oldugunu, Çiller Özel Örgütünün PKK ile ayni çanaktan beslendigini, PKK'nin Suriye'den getirdigi uyusturucuyu bunlarin alarak Ege güzergahi denen yol üzerinden Avrupa'ya sevkettiklerini, Abdullah ÇATLI'nin Hollanda, Hüseyin KOCADAG'in da Fransa baglantisi olduklarini, Hollanda ve Fransa'da ayaklari oldugunu, sol maskeli örgütleri de eroin isinin içine çekerek kontrol altina aldiklarini, Amerika'nin PKK'ya müsamaha gösterdigini, çünkü, Türkiye'ye ``benim kriz bölgelerinde müdahale gücüm olacaksin'' dedigi ve ``Kuzey Irak'ta bir Kürdistan kurulacak, sen de bunu himayen altina alacaksin'' planini dayattigini, Turgut ÖZAL- ÇILLER çizgisinin, bu dayatma olan Kuzey Irak'ta bir kürt devleti kurulsun, biz de bunu himaye altina alalim, Musul-Kerkük petrollerinden de yüzde 5-yüzde 6 hisse alalim oldugunu, Amerika'nin ``Irak'i bölecegiz, ya siz geçin bu Kuzey Irak'taki kürt devletinin basina ve onu koruyun veyahut da biz bu isi Iran'a verecegiz. Siz yapmazsaniz Iran'a verecegim ve Türkiye bölünecek'' açikça ``ya büyüyeceksin ya küçüleceksin'' dedigini, bu Kürt devleti himaye altina alindigi takdirde Iran'la, Arap dünyasi ile Rusya ile hatta Avrupa'yla cephe cepheye gelinecegi, bir tek Amerika ile birlesilecegi, Amerika'ya bagli bir Kürdistan, ikinci bir Israil olusmasini Avrupa'nin iyi karsilamayacagini, Türkiye'nin Amerika'dan baska hiçbir seçenegi kalmayacagini, Çekiç Güç'ün Kürt devletinin kurulmasi amaciyla Kuzey Irak'a yerlestirildigini, Irak'in bölünmesine hizmet ettigini, gida yardimi ve insani yardim adi altinda Kuzey Irak'a birtakim silahlar götürdügünü, Esref BITLIS'in bu ve benzeri durumlari tespit ederek Genelkurmay Baskanligina raporlar halinde bildirdigini, Dogan GÜRES'in Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücünü benimsedigini, Esref BITLIS'in ise ``Biz Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücü olursak parçalaniriz'' dedigini, Irak'a ambargonun boslugunu Türkiye devletinin eroin ticaretiyle doldurdugunu, resmi makamlara göre Irak'a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettigimizi, Türkiye'nin disa satimiyla dis alimi arasinda 20 milyar dolar fark oldugunu, yilda 8 ila 15 milyar dolar eroinden girdigini, Irak'a fasulye, mercimek, buzdolabi satmaktan kaybetmis oldugumuz kazanci eroin satarak doldurdugumuzu, Türkiye ekonomisinin eroine bagimli hale geldigini, Amerika'ya bagimliligin Türkiye'yi bu hale getirdigini, Esref BITLIS'in uçaginin buzlanmadan, pilot hatasindan ve uçak yapim hatasindan düsmedigi gerçeklerinin teknik ve bilimsel açiklamalarla tespit edildigini, Dogan GÜRES'in uçaginin düstügünün ertesi günü alelacele hiçbir ciddi arastirma yaptirmadan ve uzman olmayan subaylardan bir heyet kurdurarak rapor tanzim ettirdigini ve buzlanma oldu diye kendi arkadasinin ortadan kaldirilmasi hakkinda yalan beyanda bulundugunu, Esref BITLIS'in Cem ERSEVER ve çevresindeki 20 kadar subay tarafindan ortadan kaldirildigini, Cem ERSEVER'in büyük suçlar isledigi ve büyük açiklari bulundugundan üzerine gidilmesi söz konusu iken ordudan istifa ettigini, Aydinlik'a gelerek yaptigi açiklamalar arasinda ``Esref BITLIS suikasti'ni açiklarsam yer yerinden oynar'' dedigini, daha sonra da Abdullah ÇATLI'lar tarafindan Basbakanlik Poligonunda sorguya çekildigini ve Esref BITLIS suikastindeki rolü nedeniyle ortadan kaldirildigini, Ugur MUMCU'nun öldürülmesinde Iran'in MOD adli yeralti kurulusunun önemli rolü bulundugunu, MOD'u ABD'nin büyük ölçüde kontrol ettigini, eroin isine girdigini ve içinde Sah döneminden kalma SAVAK ajanlarinin çalistigini, Lazim ESMAELI ve Asgar SIMITKOV'u öldüren Iranlilarin da bu örgütten olduklarini, Iran Disisleri Bakani Mumcu suikastinden sonra Türkiye'ye geldiginde konunun sorulmasi üzerine ``Biz, 25 milyar dolari kapsayan bir dogalgaz ve petrol anlasmasi yapmak için Türkiye'ye geliyoruz, tam geldigimizden bir gün önce böyle bir suikast yapip Türkiye ile iliskilerimizi berhava etmenin hangi mantiga sigdigini açiklamak lazim'' dedigini ve kendilerinin de bunun dogru oldugu kanisinda olduklarini, burada Iran'in bir çikari olmadigini, ABD'nin raporlarinda ``Kemalizmin modasi geçti, Türkiye'ye ilimli Islam gerekli, Türkiye'nin kimligi ilimli Islam olmali'' dendigini, bizim kültürel kimligimizi Amerika'nin belirledigini ve bunun da ``Ilimli Islam'' oldugunu, bu sebeple Amerika'nin, Kemalizmin bugünkü temsilcileri ve savunuculari olan Ugur MUMCU, Bahriye ÜÇOK ve Muammer AKSOY'u öldürterek Kemalizmi savunanlara gözdagi operasyonu yürüttügünü, Disisleri Bakanligini CIA'nin kontrolüne alamayacagi için ÇILLER tarafindan bir CIA istasyonu kuruldugunu ve arkasindan Disisleri Bakanliginin by-pass edildigini, ÇILLER'in Basbakan olunca dis Türkler arasinda koordinasyonu saglamak için bir Basbakanlik Müsavirligi kurdugunu ve basina kayinpederi CIA ajani olan, Amerika baglantilari bilinen kayinpederi emekli Deniz Yüzbasi Kamil YÜCEORAL'i getirdigini ve bunun eline muazzam devlet imkânlari verdigini, 500 milyar liralik örtülü ödenegi de bunun üzerinden kullandigini, Rasit DOSTUM'la da iliskileri bulundugunu, Rasit DOSTUM'a 3 milyon dolar gönderdiklerini, gönderilen 4 milyon dolarin da kayip oldugunu, Kamil YÜCEORAL'in da bir CIA istasyonu olarak ve MIT'teki Özer ÇILLER'in adami Tolga ATIK ile beraber çalistigini, bunlarin Gaziosmanpasa Koz Sokak ve Hosdere Caddesinde yerleri oldugunu, buralarda olaganüstü donatim ve dinleme araçlari bulundugunu, Mesut YILMAZ'in evi dahil çesitli yerlerin dinlenmesinin bu istasyon tarafindan yürütüldügünü, ÇILLER'in Amerikan vatandasi olup, 1971 yilindan beri ABD Disisleri Bakanligina hizmet veren ``çagrili görevli'' oldugunu, sözlesmeli ya da kadrolu olmayip davet üzerine görev yaptigini, ``güvenilir eleman'' olarak nitelendirildigi için ihtiyaç halinde görevlendirildigini, resmi görevinin Kuzey Afrika ve Ortadogu Dairesi Savunma Sanayiinden Sorumlu Sekreteryada görevli Davetli Personel oldugunu, ABD Adana Konsolosu Elizabeth SHELTON ile baglantili oldugunu, GAP Bölgesinde Israil ile iliskili olarak Sedat BUCAK'lar tarafindan genis araziler kapatilmakta oldugunu ve bu faaliyetin Shelton tarafindan denetlendigini, uyusturucu trafiginde de etkin bir rol oynayan BUCAK'larin bu faaliyet sirasinda Israil ile de isbirligi içinde olduklarini, ÇILLER ve AGAR'in Türk Hava Yollari araciligi ile eroin ticareti yaptiklarini ve bu iste HAVAS'i kullandiklarini, HAVAS'in simdiki ortaklarindan birinin Mehmet AGAR'in kardesi Yunus AGAR oldugunu ve Yunus AGAR'in eroin isinde kilit bir insan oldugunu, Almanya'da eroin ile yakalandigini, Turgay CINER ile yakin iliskisi oldugunu, eroin kaçakçisi Baybasin'in, Mehmet AGAR ile birlikte eroin kaçakçiligi yaptigini çok ayrintili bir sekilde ince ayrintilarina kadar Aydinlik Gazetesinde anlattigini ve bunun ses kaydinin yapildigini, Özer ÇILLER'in eroin isinde oldugunu gösteren bilgi ve belgelerin önümüzdeki dönemde çikacagini, nükleer madde kaçakçiliginda Özer ÇILLER'in oldugunu, Almanya'da, Lakoza adinda Deguza denen Alman Kimya Sanayi tekelinin paravan sirketiyle anlasmalar yaptiklarini, Osmiyum, Uranyum gibi nükleer maddeleri sattiklarini, Iran'a da bu maddeleri sattiklari, Iran'a satistaki iliskilerin öldürülmüs olan Esmaili ve Simitkov adindaki MOD ajanlari üzerinden oldugunu, Abdullah ÖCALAN'in Körfez Savasindan sonra ``Mesut Barzani ve Talabani Amerika'nin destegiyle bir kürt devletçiligi kurdular, demek ki Amerikan destegiyle bu is oluyor ve Amerika gelip Ortadoguya büyük bir güç olarak oturdu, ben de Amerika'ya ve Bati'ya yaslanarak ve insan haklari gibi heyetleri tahrik ederek bir durum yaratabilir miyim'' politikasina girdigini, Öcalan'in Suriye'nin elinde rehin oldugunu, hiçbir yere çikamayacagini, Suriye devletinin resmi politikalarinin disinda hiçbir sey yapamayacagini ve Suriye ile baglantisinin memurluk düzeyinde oldugunu belirtmistir.(Ek192): 

20- NECDET MENZIR 23.01.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürü iken, Emniyet Müdür Yardimcisi Mestan SENER'in telefon ederek, bir evde yapilan aramada iki yesil pasaport, iki silah ve bu silahlarin ilgili tarafindan tasinabilecegini ifade eden yazili emir bulundugunu, daha sonra da Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in bunlarin Emniyet Genel Müdürlügüne gönderilmesi talimatini verdigini bildirdigini, kendisinin de ``madem talep ediliyor sahsin aranip aranmadigina, silahlarin bir olayda kullanilip kullanilmadigina bakin ve mutlaka mevcut bu evraklari kurye marifetiyle gönderin'' dedigini, iddialarin kendisine bildirildigine göre, pasaportlarin devlet tarafindan verildigini ve belgelerin de yine devlet tarafindan düzenlendigini, bu durumda sahteliklerinin söz konusu olamayacagini, ancak, sahte bir evrakin düzenlenmesinin söz konusu olacagini, Adliye'ye müteallik bir islemin olmasina cevap verecek bir durumun da olmadigini, Sonradan arastirdiginda Adana havaalaninda bir kisinin sahte pasaport veya sahte vizeyle ele geçirildigini ve bu kisinin bunu Yasar Öz'den temin ettigini, onun marifetiyle aldigini söyledigini, Adana Emniyet Müdürlügünün de Istanbul Emniyet müdürlügüne ``Yasar Öz'ün bir olaya katildigi, böyle bir seyi tanzim ettigi iddia olunmaktadir, sahsin yakalanarak ifadesinin alinmasini ve nüfus cüzdan suretinin gönderilmesini, baska bir suç unsuru var ise adliyeye sevki'' seklinde yazi gönderdigini, yapilan arastirmada Yasar Öz'ün Interpol ile Emniyet ve Adalet makamlari tarafindan aranmadiginin anlasilmasi üzerine silahlarin incelenmesi ve gerekli zabitlarin düzenlenmesinden sonra Emniyet Genel Müdürüne hitaben ``yapilacak sorusturmaya esas olmak üzere, degerlendirilmek maksadiyla evraklar ve silahlar ilisikte gönderilmistir'' seklinde yazilip gönderildigini, sonradan yaptigi incelemede pasaportlarin devlet tarafindan verildigi ve belgelerin de yetkililer tarafindan düzenlendiginin, Yasar Öz'ün yapilacak olan bir istihbarat operasyonunda devlet tarafindan kullanilacaginin söylendigini ögrendigini, daha sonra zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar ile karsilastiginda konuyu sorunca ``büyük bir operasyon hazirlaniyor bu istihbarat ile ilgili, bunlardan da istifade edilmesi için biz bu hazirligi yapmistik, çalisma devam ediyor'' seklinde cevap aldigini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini, kendi Istanbul Emniyet Müdürlügü zamaninda o alemin ve yeralti dünyasinin zapturapt altina girdigini, Yurtiçinde ve yurtdisinda birkisim insanlarin devlete hizmet için çalismalarinin yasal bir zemine oturtulmasi gerektigini, ihtisas mahkemeleri kurulmasinin, savci ve hakimlerin de belirli konularda uzmanlasmalarinin faydali olacagini, suçlarin takibinde teknolojik gelismelerden mutlaka istifade edilmesi gerektigini belirtmistir. (Ek:193) 

21- NURI GÜNDES 28.01.1997 tarihli ifadesinde; 1965-1984 yillari arasinda Istanbul'da MIT Bölge Daire Baskanligi'nda Sube Müdürü, Bölge Daire Baskan Yardimcisi ve Bölge Daire Baskani, 1984-1986 yillari arasinda da Ankara'da MIT Müstesarliginda Yurtdisi Istihbarat Baskani, 1993-1994 yillarinda da Basbakanlik Istihbarat Basdanismani olarak görev yaptigini, Abdullah Çatli'nin 1977 yilindan beri hedefleri oldugunu, kullanilip kullanilmadigini bilmedigini, istihbarat için Ermeni olanlari da kullandiklarini belirtmistir. (Ek:194) 

22- DENIZ GÖKÇETIN 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1995 yili Kasim ayinda asayisten sorumlu Emniyet Müdür Yardimcisi olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünde göreve basladigini ve basarili bir çalisma sürdürdüklerini, Ahmet Çetinsaya'nin yegeni Ömer Çetinsayan'in Don Petro Disco'daki hisselerini tehdit etmek suretiyle Söylemezler'in aldigini, Ömer Çetinsaya'nin gösterecegi adreslerde sanik aramasi yaparken Kiziltoprak'taki büroyu tespit ettiklerini ve buraya tesadüfen komiser muavini ile Ömer Çetinsaya'nin gittiklerini, büroya önce komiser muavininin girdigini, içerdeki sahislarin komiser muavininin silahini alip yere yatirarak etkisiz hale getirdiklerini, içeriden gelen sesleri duyan Ömer Çetinsaya'nin içeriye girip bu durumu görmesi üzerine silahini çekip çatismaya girdigi ve bu sirada SÖYLEMEZLER'in adami olup daha önce Ankara'da Rumork Disco önünde Sedat Bucak'in yegenlerini öldüren saniklardan Sait Aydin'in öldügünü, olayin tahkikatini yaparak ele geçen saniklari adliyeye gönderdiklerini ve firarda olan aralarinda Faysal Söylemez ve Sena Söylemez'in de bulundugu saniklari yakalamak için ekipler olusturduklarini, ancak, bu sirada Il Emniyet Müdürlügüne getirilen Kemal Yazicioglu'nun kendisinin görev yerini degistirdigini, bunun üzerine yillik izne ayrildigini, izinde iken de kendi görevlendirdigi ekiplerin Adana otoyolunda Söylemez Kardesleri yakaladiklari, bunlardan Faysal Söylemez'in ifadesinde, Baskomiser Halim Apaydin araciligi ile kendisine para verdigini söyledigini, bunun yalan oldugunu ve Faysal Söylemez ile Halim Apaydin'in Mahkemede `` biz polisteki ifademizi iskence sonucunda verdik, böyle birsey söylemedik'' diyerek yalanladiklarini, rüsvetin olusabilmesi için bir isin yapilmis olmasi gerektigini, halbuki Söylemezler tahkikatinda yaptiklari bir usulsüzlügün bulunmadigini, iskenceden suçlandiklarini, hem iskence yapmanin hem de rüsvet almanin mümkün olamayacagini, Suçsuz oldugu ve cezaevinde can güvenligini düsündügü için teslim olmadigini, agir ceza mahkemesinin delil toplama safhasinin uzun olmasinin da bunda etkili oldugunu, birinci durusmada teslim olundugu takdirde alti durusma süresince cezaevinde yatilacagini, Çok basarili bir meslek hayati oldugunu, 40 takdirname aldigini, medyanin iddia ettigi gibi Söylemezler Çetesinin üyesi olmadigini, hiçbir endisesi olmadigini ve gerçegin çikacagini, kaçmasinin sebebinin de bu oldugunu belirtmistir. (Ek:195) 

23- SEDAT DEMIR 2.03.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürlügünde Asayis Sube Müdürü olarak görev yaparken Il Emniyet Müdürü'nün degistigini, Emniyet Müdürlügü emrine alindigini, daha sonra da Kars iline tayininin çiktigini, Söylemezler'le ilgili çalismalari kendilerinin baslattigi halde yeni gelen yöneticilerin, bunlarin kendileri tarafindan korundugu seklinde yanlis bilgiler verdigini, Söylemezler ile ilgili olarak Polis, Savcilik ve Mahkeme asamasinda herhangi bir suçlamanin bulunmadigini, arkadasina sattigi evi, o arkadasini irtikap ederek sattigindan dolayi tutuklandigini, Ruhsatsiz olan kumarhaneleri ve gazinolari büyük baskilara ragmen Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa göre re'sen kapattiklarini, Ömer Lütfi Topal'i giyaben tanidigini, giyabi tutuklamasinin kendilerine gelmedigini, kendisine ve kumarhanelerine müsamaha göstermediklerini, komploya kurban gittiklerini, Söylemezler'i korumadiklarini belirtmistir. (Ek:196) 

24- AYHAN ÇARKIN 28.02.1997 tarihli ifadesinde; 1986 yilinda gittigi Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügündeki görevinden 1990 yilinda Istanbul Terörle Mücadele Sube Müdürlügü operasyon grubuna geldigini ve yasadisi örgütlerin operasyonlarina bilfiil katildigini, bu operasyonlardan dolayi halen sekiz davasinin devam ettigini, 8 Agustos 1995 tarihinde de Sanliurfa Milletvekili sayin Sedat Bucak'i korumak üzere görevlendirildigini, Kamuoyunda Susurluk diye adlandirilan olaydan dolayi çete suçlamasiyla tutuklu bulundugunu, Abdullah Çatli'yla münasebetlerini ve Ömer Lütfi topal cinayeti ile ilgili Cumhuriyet Savciligina ve Devlet Güvenlik Mahkemesine ifade verdigini ve bu ifadelerin aynen geçerli oldugunu, Sedat Bucak'in ismini yapmis oldugu görevler dolayisiyla Diyarbakir'da duydugunu, PKK'ya karsi verdigi mücadeleyi ve bu ugurda kayiplar vermis oldugunu bildigini ve buradan bir gönül bagi dogdugunu, Ankara'da Daire Baskanligina geldiginde de tanistiklarini, biribirlerini sevdiklerini, koruma konusu gündeme geldiginde kendisine teklifte bulundugunu ve seve seve kabul edecegi cevabini verdigini, sonra da Sedat Bucak'a koruma olarak görevlendirildigini, görevlendirilmeden önce de Ankaradaki bürosuna gittigini, ibrahim Sahin'in de gidip geldigini, Abdullah Çatli'yi da Mehmet Özbay olarak ikibuçuk yil önce bu büroda tanidigini, çok iyi dostça iliskileri oldugunu, kazaya kadar Mehmet Özbay'in abdullah Çatli oldugunu bilmedigini, Mehmet Özbay'in 1994 sonlarinda kendi gözü önünde TBMM'ne kimligini vererek girdigini, Anavatan Partisinin Balgat'taki binasina da iki sefer girdigini, Mehmet Özbay vasitasi ile Haluk Kirci, Sami Hostan ve Fevzi Bir ile de tanistigini, Ömer Lütfi Topal ile hiçbir iliskileri olmadigini, Hüseyin Kocadag ile Diyarbakir'da Özel Harekat Sube Müdürü iken operasyonlarda defalarca yan yana ölümü paylastiklarini, Hüseyin Kocadag'i Mehmet Özbay ile birlikte görmedigini, Drej Ali ile Mehmet Özbay'in beraber olduklarini, Kanal D TV kanalinda kendisi ile ilgili "Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesinde eroin krizine girip infiale kapilarak devlet için cinayetler isledigi" seklindeki yayin üzerine kendisini savunmak için Hürriyet Gazetesinin binasina giderek Rahmi Turan'a "benim kisilik haklarima, benim aileme saldiriyorsunuz, bu hakki size kim veriyor, sizi çocuklarinizi öldürürüm, size evlat acisi yasatirim, çünkü benim de evladim var, bana eroinman, bana katil, bana serefsiz dediniz, aylardir Kemal Yazicioglu müdürümle, polisin, birbirimizin arasini açtiniz.." dedigini, Rahmi Turan'in odasinda kendisine "canli yayina çikarmisin, 10 milyar lira para verelim" teklifinde bulunuldugunu, "ben kendimi parayla satmam, Özel Harekatciyi satin alacak para daha basilmadi" cevabini verdigini, oradan HBB'ye giderek Behiç beyle görüsüp programa çiktigini, bundan amacinin ailesine karsi olan sorumlulugu oldugunu, Yasar Okuyan ve Agah Oktay Güner'in kendisini Almanya'ya Mesut Yilmaz'in kardesinin yanina göndereceklerini, kendileri ile dolayli temasi oldugunu ve bu durumu mahkeme safhasinda ispat edecegini, Yalova'da sayin Okuyan ile görüsen veya ikili iliskileri olan bazi sahislar tarafindan bu teklifin kendisine iletildigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesi olayinin, Topal'in ortagi Sami Hostan'i Mehmet Özbay vasitasi ile tanimis olmalarindan dolayi kendilerine yüklenilmek istendigini, sürekli olarak kendilerinin yapabilecegi imajinin islendigini, katil olmadigini, bu olaydan dolayi 17 milyon dolar aldiginin söylendigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürmediklerini, görmediklerini, tanimadigini ve hiçbir sekilde hiçbir iliskilerinin olmadigini, ANAP Genel Baskani'nca ve Sayin Eyüp Asik'in kamuoyuna "kaset var, belge var, itiraf var, bunu Istanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazicioglu'ndan ögrendik, netlestirdik" seklindeki beyanlari üzerine "kaset var ve ne konustugum ortada" dedigini, Hakkindaki ihbardan sonra Asayis Subesine kendisinin gittigini ve gözaltina alindigini, Topal olayi konusunda sorgulandigini, neticede "bu konuyla ilgili subemizce gözaltina alinan bu sahislar anilan öldürme olayi ile ilgileri olmadigi anlasildigindan, fakat konunun önemine binaen bagli bulunduklari Daire Baskanligi bünyesinde tetkik edilmesi" seklinde tutanak tanzim edildigini, orada da bir müddet sorgulama ve arastirma yapildigini, herhangi bir suçlari bulunamayinca konunun kapandigini, Üç bes tane özel timcinin üzerinden polis teskilatinin yipratilmaya çalisildigini, bir suç islemisse yalniz kendisinin yargilanmasi gerektigini, kendi yüzünden müdürlerini ve bütün teskilati kimsenin yargilamaya hakki olmadigini, Kendilerini çete olarak nitelendirenlerin bunu belgelendirmeleri gerektigini, bu suçlamada bulunan kisi ile bütün operasyonlari beraber yaptiklarini, Mahkemelerdeki illegal örgütlerle ilgili davalarda kendisinin yargisiz infaz suçlamalari ile yargilanmakta oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in oglunun, babasinin katillerini bulana büyük miktarda para ödülü verecegini vaadettigini ve bu paranin Kadiköy'de bir yerde emniyet mensubu kisiler tarafindan paylasildiginin konusuldugunu, bu konunun arastirilmasi gerektigini belirtmistir. (Ek:197) 

25- Oguz YORULMAZ 28.02.1997 tarihli ifadesinde; Ömer Lütfi Topal'in öldürüldügü tarih olan 28 Temmuz'daki olay esnasinda Bakirköy'de Rifat Usta isimli restorantta yemekte oldugunu, masasinda bir komiser arkadasinin da bulundugunu, lokanta sahibinin de bir ara polis masasi diye gelerek bir süre oturdugunu, kendisinin onu sahit göstermedigini, PKK'yi ve Dev-Sol'u belli bir ideolojisi olan, bir lideri olan, uyusturucu kaçakçiligiyla ya da silah kaçakçiligiyla finanse olan örgüt gibi gördüklerini, fakat öyle olmadigini, bunlarin sempatizanlari, köse yazarlari ve medya spikerlerinin bulundugunu, "siz gidin dagda tetik çekin, biz buradan baska sekilde sizi destekleyelim" dediklerini, Dev-Sol'un cezaevinde kendilerini öldürmeleri için IBDA-C'ye 300 bin dolar teklif ettigini, bunun gerçeklesmesi halinde, 5-6 özel timcinin öldürülmesi halinde örgütün güzel bir yere gelecegini, çünkü kendilerinin mahkemelerde yargisiz infaz iddiasi ile yargilanmakta olduklarini, Ziya Bandirmalioglu ve Ayhan Çarkin'in çocuklarinin sünnet dügününe katildigini, bu dügüne Sedat Bucak'in gelemedigi için kendisini temsilen asiretinden 3- 4 kisiyi gönderdigini, Mehmet Özbay'in da gelerek Ziya'nin çocugunun kirvesi oldugunu, Sedat Bucak ile Siverek'e gittiginde bir defa Mehmet Özbay'i orada gördügünü belirtmistir. (Ek:198) 

26- Ercan ERSOY 28.2.1997 tarihli ifadesinde; 1977 yilinda Polis Kolejini bitirdigini, 1980 yilinda ise simdiki adi Polis Akademisi olan Polis Enstitüsü son sinif ögrencisi iken disiplin puanlarinin yükselmesi yüzünden mezun olamadan okuldan atildigini ve Polis Memuru olarak Merzifon'da göreve basladigini, daha sonra meslekten de ihraç edildigini ancak Danistay'a açtigi davayi kazanarak döndügünü, Özel Harekat kursunu bitirdigini, Siirt ve Izmir'de çalistiktan sonra Özel Harekat Daire Baskanligina tayininin çiktigini, kendi istegi ile tekrar Izmir'e döndügünü, Özel Harekat Subesinde çalisirken kendi istegi ile 1995 yilinda ayrilarak karakolda çalismaya basladigini, emekli olmayi düsündügünü Güneydoguda görevli iken korumaligini yaptigi, tanisip dost oldugu Sedat Bucak'a söylediginde ``eger çalismaya niyetim varsa, bana koruma verecekler gelir misin'' diyerek korumasi olmasini teklif ettigini, teklifi kabul ettigini ve daha sonra da tayini çikinca Sedat Bucak'in yaninda koruma olarak göreve basladigini ve kazadan sonra açiga alinincaya kadar bu görevinin devam ettigini, olay günü de birlikte olduklarini, Kazadan önceki pazar sabahi, kaza yapan mercedes oto ile Sedat Bucak, kendisi, Gani, Mustafa ve Enver Istanbul'a giderek Hilton Oteline yerlestiklerini, o gece otelden çikmadiklarini, otele kendi asiretinden Seyit Ahmet ile Fevzi beyin bir emlakçiyla beraber geldigini, bunlarin beraberlerinde Altinoluk tarafinda Burhaniye Dalköy denilen yerdeki bir arazinin tapu ve benzeri belgelerini getirerek gösterdiklerini, Istanbul'a vardiklarinin ikinci günü taziye için Ali YASAK'in sirketine gidip otele döndüklerini, sabahleyin Ankara'da Sedat Bucak'in yazihanesinde tanistigi Mehmet Özbay'in da otele geldigini, kahvaltidan sonra Sedat Bucak'in kendisine anahtar uzatarak ``Ercan, Gani'yle beraber inin, bir araba daha geldi, sizin esyalari ona koy, Mehmet bey de bizle beraber gelecek'' dedigini, bahsedilen arsaya bakmaya gideceklerini, emlakçi Fevzi'yi de Sedat beyin ``sen git bizi orada bekle'' diye bir gün önceden gönderdigini, kendisinin yeni gelen Mercedes otonun, Gani'nin de Sedat beyin 600 Mercedesin direksiyonuna geçerek hareket ettiklerini, gece Yalova- Termal'de kaldiklarini, ertesi günü saat 14.30-15.00 gibi yola çiktiklarini, bu defa Sedat beyin Mercedesini Mehmet beyin kullanmaya basladigini, Gani'nin de kendisinin yanina geçtigini ve arkadan onlari takip ettiklerini, Burhaniye'de Fevzi ile bulusup araziyi gezdiklerini, ertesi günü bir taziye için Izmir'e hareket ettiklerini, Mehmet Özbay'i Prenses Otele birakarak kendilerinin taziye için gittiklerini, otele döndüklerinde Sedat beyden ``Yasemin Agar için burada korumalar var, Enver'in de benim de evlerimiz Izmir'de'' diyerek izin alip Enver'le birlikte sabah dönmek üzere Izmir'e gittigini, Taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden asiret mensuplarinin otosunun ``polisiz, yol kontrolu yapiyoruz'' diye durduruldugunu ve yapilan aramada ruhsatsiz silahlar çikmis olmasina ragmen Bucak asiretinden olduklari için kimliklerinin tespit edilerek silahlarin da alinmadan birakilmis olduklarinin kendisine söylenmesi üzerine yaptigi arastirmada polis tarafindan böyle bir uygulama yapilmadigini ögrendigini ve bu durumdan kuskulandigini, bunun üzerine Sedat Bucak'a burada fazla kalmayalim, gidelim dedigini ve Sedat Bucak'in da ``Kusadasi'nda benim yazligim var, yapildigi günden beri hiç görmedim. Gidip orayi bir göreyim. Kusadasi'nda Onur Otel var orada kaliriz'' cevabini verdigini ve Onur Otele gittiklerini, Izmir'de kaldiklarinin ikinci günü sabah kahvaltisinda Gonca Us'u Mehmet Özbay'la beraber gördügünü, Gonca'nin Izmir'de oldugunu gece veya sabah telefon ederek gelmis olabilecegini, o gün Izmir'de gezdiklerini, Sedat Bucak'in ``Hüseyin bey geliyor, havaalanina git, Hüseyin beyi al gel'' dedigini, Hüseyin beyi karsiladigini, yolda Hüseyin Kocadag'in emekli Emniyet Müdürü Tamer Kirklar ile görüstügünü ve Tamer Kirklar'in da kendilerinin yemek için bulustugu Deniz Restoranta geldigini, yemekten sonra Tamer beyin ayrildigini, kendilerinin de otele döndüklerini, ertesi günü aksam saatlerinde Kusadasi'na giderek otele yerlestiklerini, iki gün orada kaldiklarini, Sedat beyin Davutlar'daki evini gördügünü, müteahhit ile görüstügünü, baska bir araziye baktiklarini, saat 16.30 siralarinda Kusadasi'ndan hareket edip Selçuk'ta yemek yediklerini, Manisa'da benzinlikte kahve içtiklerini, Sedat beyin bulundugu otoyu Hüseyin Kocadag'in kullandigini ve Manisa'ya kadar önde gittigini, yolda takip edilmediklerini, Susurluk'a 20 km. kalincaya kadar kendisinin öne geçtigini, Susurluk'ta kamyon konvoyuna takilinca Mercedes 600'ün kendisini geçtigini ve kendisinin bir daha yetisemedigini, saat 19.30 siralarinda öndeki otolarda dörtlü sinyallerin yandigini ve arabalarin durmus oldugunu görünce sollayarak geçtigini ve kazayi gördügünü, kamyon soförü ve birkaç kisinin otonun basinda oldugunu, hepsi ölmüsler dediklerini, otonun yarisinin yok oldugunu, sag arka kapiyi açarak Mehmet Özbay'i çikarip yere uzattiklarini, agzindan kan geldigini, yüzünün, kolunun, gögsünün kirik oldugunu, ``Allah'' dedigini duydugunu, kendi kullandigi arabaya tasidigini, Hüseyin Kocadag'in vurma aninda ölmüs oldugunu, torpido gözünün alt kismina sikismis olan Sedat beyi güçlükle çikarabildiklerini, Sedat beyle Gonca Us'u bir steysin oto ile Mehmet Özbay'i da kendi kullandigi Mercedes ile Susurluk'a götürdügünü, yolda Mehmet Özbay'in nabzinin durdugunu ve öldügünü, gözünü ve çenesini kapattigini, hastanede Hüseyin Kocadag, Gonca Us ve Mehmet Özbay'in öldügünün, Sedat Bucak'in ise yasama sansinin fazla oldugunun anlasildigini, Sedat beyi oradan Balikesir'e ve Balikesir'den de uçakla Istanbul'a götürdüklerini, Enver'i kaza yapan oto ve cenazelerle ilgilenmek üzere biraktiklarini, Otoda bulunan çanta denilen beyaz naylon torbayi Gani'nin aldigini, içinde para bulundugunu, Gani'nin harcamalari bu çantadan para alarak yaptigini, kendisine de kazadan sonra gereken masraflari karsilamak üzere 230-240 milyon verdigini, Istanbul'da bu parayi Sedat Bucak'in esi Saadet hanima iade ettigini, Otoda bulundugu söylenen silahlarla ilgili bilgisi olmadigini, bildigi Sedat Bucak'in zigzaver, Mehmet Özbay'in beyaz renkte ve büyük Baretta tabancasinin oldugunu, kaza yapan arabaya 3-5 dakika sonra ulastiklarini, arabayi birakip gittiklerini, kimsenin kalmadigini, jandarmanin da olay yerine en az yarim saat sonra gelmis olabilecegini, Sedat Bucak'i arabanin içinden çikarirlarken iddia edildigi sekilde koltugun üzerinde MP-5 silah görmedigini, olsa idi eline ayagina çarpmasi, takilmasi gerektigini, o halde de alip öbür arabaya koyabilecegini, Ömer Lütfi Topal Cinayeti ile ilgili olarak Izmir'de Istanbul'dan gelen ekibe teslim edildigini, Istanbul'a Asayis Subesi Cinayet Büro Amirligine getirilerek sorgulandigini, sorgulama esnasinda tutanak tutulmadigi gibi ses kaydi da yapilmadigini, iki gün sonra Ankara'ya gönderildiklerini, iki gün de Ankara'da kaldiktan sonra birakildiklarini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini ve hiç görmedigini belirtmistir.(Ek:199) 

27- Tuncay Yilmaz Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakcilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi Eski Baskani 4.02.1997 tarihli ifadesinde; 1993 Temmuz ayindan bu yana Kaçakcilik Istihbarat ve Harekat daire Baskani olarak görev yaptigini, bu süre içerisinde tabii olarak kaçikcilikla mücadele ettigini, arastirma konusuyla ilgili olarak sadece Tarik Ümit'i tanidigini ve onunla temaslari oldugunu, bu nu da Afyonun eroine dönüstürülmesinde kullanilan 150 ton asetik asit anhedid yakalanmistir onunla ilgili bilgi getirdiginde tanistigini ve 3-4 kez yüzyüze bir okadar da telefonla temasi oldugunu, ilk defa zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in odasinda görüstügünü ve Ankara ve Istanbul Emniyet Müdürlüklerine güvenmedigi için asetit asit anhedid ile ilgili olarak Türkiye'ye giris yollarini hangi vasitalardan geldigi hususunda bilgi verdigi, ne zaman mal sevkiyati yapilacagi hususunda bilgi verecegini söyleyerek ayrildiklarini, daha sonra mal sevkiyatinda bilgi verdigini ve bunun üzerine degisik partilerde 5 ton, 30 ton ve 30 tonluk partiler halinde asetik asit anhedid yakaladiklarini, 15 ton malin 7,5 ton eroine esdeger oldugunu bu miktari Türkiye'de bir ailenin yapmasi mümkün olmadigindan degisik ailelerin bu ise girdigini, Dünyada yakalanan asetik asit anhedid'in % 90'nin Türkiye'de yakalandigini, bunun gelismis Avrupa ülkelerinde imal edildigini, Türkiyenin ülke olarak asetit asit anhedid'in imalinin kontrol altina alinmasi için 1994'den bu yana Birlesmis Milletler nezdinde çalistigini, 1995 yilindaki sözlesmeye ragmen Avrupa'nin asetik asit anhedidin kontrol altinda satisina riza göstermedigini, eroin'in bitmesi için asetit asit anhedid'in mutlaka kontrol altina alinmasi gerektigi, çesitli sebeplerle de Avrupanin bu asit'i kontrol'e yanasmadigini, sinirlama yapilirsa Çin'in piyasaya hakim olacagini ve Avrupa'da kimya sanayinin zarar görecegini söylediklerini, Susurluk olayinda adi geçenlerin, hiçbir zaman uyusturucu kaçakciligi konusunda pazar elde etme düsüncesinde olmadigini, zaten bilgisi de bulunmadigini, uyusturucu kaçakciligina adi karisanlardan öldürülenlerin kaçakci olabilecegini, ancak öldürenler konusunda kanaat belirtemeyecegini, Abdullah Çatli ile Hüseyin Kocadag'in birarada olabilecegine anlam veremedigini, Abdullah Çatli'nin uyusturucu kaçakciligindan dolayi bir defa mahkumiyet karari olmasina ragmen kaçakci denebilmesi için onunla ilgili diger Avrupa ülkelerinden de bilgi akmasi gerektigini, oysa Avrupa'nin herhangi bir ülkesinden böyle bir bilgi akimi gelmedigine göre uyusturucu kaçikcisi olarak degerlendirmedigini, Karapara transferi konusunda hazirladiklari tasariyi Adalet Bakanligi kanaliyla Meclis'e gönderdiklerini ve 1996 mayis ayinda çikarildigini, Türkiye'de malin 1 kilo fiyati 15 bin mark, Almanya'da 150 bin mark oldugu, evsafina yerine ve perakende pazarlanmasina göre 1 milyon marka kadar fiyatin yükselebildigini, Dilek Örnek hadisesinde paranin nakit olarak yurda girdigini, Türkiye'de özellikle yatirim yapan büyük insaat firmalari, turizm bürolari, oteller, Kumarhanelerin, otobüs firmalari ve akaryakit bayilerinin devletin kredi sisteminden kaynaklanmayan ancak normal olmayan yöntemlerle temin edilmis paralarin kullanildigina inandigini, kendilerinin baslattigi ve ``Asena'' adi verilen proje ile Türkiye'deki kaçakci ailelerin üç göbek öncesi ve sonrasinin tesbit edildigini, Almanlarin da buna karsi ``Anadolu'' projelerinin oldugu, 40 örgütün organizasyonunun belirlendigini, bunlarin Avrupadaki ayaklarinin da Avrupalilar tarafindan belirlenmesi için çaba sarfettiklerini, Türkiye'de alti laboratuvar yakaladiklarini ancak çok fazla mal olmadigini, Baybasinlerle irtibatli Konuklu ve Ay aileleriyle ilgili Yalovada Jandarma tarafindan yakalamalar oldugunu, ancak yakalanan malin degerinin fazla sayilacak miktarda olmadigini, Baybasin ile ilgili Lake S hadisesi oldugunda kendisinin görevde olmadigini, hadise olunca Baybasin'in yurtdisina kaçtigini, olaydan sonra ilk defa kendisine gelen Aydinlik Gazetesine, Baybasin'in uyusturucu dünyasini daha iyi bildigini söyledigini, Lake S'in açik denizde Bakanlar Kurulu Karari ile yakalandigini, Kismetim 1'de yakalanmak üzereyken son derece güç sartlarda gemiye çikilamadigini, o hadiselerde arkadaslarindan birinin Baybasin ile ortaklik yaptigina inanmadigini, öyle olsaydi gemiler yakalanamazdi, Lake S'in Karaçiden gelirken tayfalardan birinin ailesini telefonla aramis sonucu bulunabildigini, Kaçakcilarin güvenliklerine gelince; bunlarin kendi korumalarini kendilerinin yaptigini, kimseye ihale etmedikleri, Türkiyede çek-senet mafyasi olarak bilinen adamlarin oldugunu, ancak bu konuda fazla bilgi sahibi olmadigini, Emniyetten ayrilan bazi sivil arkadaslarinin birçok yerde koruma görevi yaptiklarini, bunlardan Gaziantepte Sube Müdürü olan Güven Oktay emekli olduktan sonra Burdur'da yakalandigini, ancak kimin kiminle uyusturucu baglantisi oldugunu bilmedigini, Istihbarat temininde MIT'in fonksiyonuna gelince; MIT'in zaman zaman aldigi bilgiyi sadece uyusturucuya bagli kalmaksizin, resmi yaziyla degil klasik bir bilgi notuyla gönderdigi, kendisinin de ilgili subeye göre degerlendirmesini yapip o teskilata bilgi verdigi, bütün istihbarat kaynaginin da sadece o teskilat olmadigini, informal denen bazi insanlarin devlet adina kullanilmasina rastlamadigini, Afganistandan Ingiltereye kadar her ülkede bir adam oldugunu ve bu insanlar da rant'dan kazanç elde ettiklerini, uyusturucu ile mücadelede; PKK'den bahsedildiginde Avrupa ülkelerinin Türkiyenin politikasindaki degisiklikleri hissettikleri, Türkiyenin bu suçtan zarari olmadigi halde neden mücadele içinde bulundugunu, Türkiye PKK'nin uyusturucu kaçakciligi içinde oldugundan bahsedince yani 1994'den sonra çocuklari da kullanmaya baslayinca Türkiye'nin mücadeledeki yerini kavradiklari, Kürt mafyasi ile Laz mafyasinin uyusturucu ticaretinde önemli gruplar oldugunu, Hakkari Yüksekova'daki uyusturucu fidye baglantisi ve Kahraman Bilgiç hadisesinde sorusturmanin asker tarafindan yapildigini, onun için detayini tam bilmedigini, ancak içerisinde polisin de yer aldigini hatta Hakkari, Istanbul ve Tuzla da 8 memur hakkinda islem yapildigini, ancak ayrintisini hatirlamadigini, Hakkari gibi bir yerin helikopterle bile % 20'sinin kontrolünün zor saglandigini, bu bölgede yerlesik alan ve polis bölgesinin az olmasi, uyusturucunun girip çiktigi asiretlerin hakim oldugu bölgelerin polis bölgesi olmamasi nedeniyle mücadeleyi etkiledigi, Dünyada uyusturucu mücadelesinin genellikle gümrükçüyle ve Jandarmayla yapildigini, ancak Türkiye'de polisin bu isle yüzyüze bulunmasi nedeniyle çarpiklik olusturdugu, bölgede çalisan personelin mahalli olmasindan ve gece harekat imkâninin kisitli olmasindan kaynaklanan sikintilar oldugunu, Narkotik disinda silah kaçakciligi konusuna gelince; Türkiye'ye daha çok Kuzey Irak'tan terörist refakatinde gelmis kaçak silahlar oldugunu, yoksa sistematik olarak baska silah ticaretinin sözkonusu olmadigi, menseine bakilmaksizin silahlara ruhsat verilmesi hususundaki yasal düzenlemenin kendi mücadelelerini olumsuz etkiledigini, kendilerinin daha çok ruhsata baglanmadan yakalanan silahlarla ugrastiklarini, Daha önce konu edilen Cantürk olayi ile ilgili olarak, burada uyusturucu pazarini ele geçirme kavgasindan ziyade, bu pazari yürüten insanlar arasinda haraç alma kavgasi oldugu, Yaprak, Captagon kaçakcisi oldugu halde yakalayamadiklarini, hatta sabika kaydi ve belge bulunmamasi kendilerinin harekat sahasini daralttigini, Mehmet Kasar, Leyla Zana'nin evindeyken operasyon yapildigini, hem narkotik hem de PKK konusu oldugu için iki koldan operasyon yapildigini ancak terörcüler önce baskin yaptigi için eroinin Kasar tarafindan döküldügünü dolayisiyla narkotikcilerin amacina ulasamadiklarini, Tarik Ümit'in Abdullah Çatli ve arkadaslari tarafindan öldürüldügüne dair bilgim yok, ancak Tarik Ümit'in öldürüldügüne inanmadigi, O'nun asil hedefinin Dursun Karatas oldugunu kendisine söyledigini, Tarik Ümit'i Mehmet Eymür ve Atilla Aytek ile çalistigini söyledigi için MIT'in asil ajani intibainin olustugunu, Hüseyin Kocadag'i tanidigini, onun meslekten ihraci, içki ve kadina zaafiyeti oldugunu ve bu zaafiyetten yeralti dünyasinin yararlanabilecegini, kendisi ise basladiktan sonra Dündar Kiliç ve Avukati Burhan Apaydin'in görüsme taleplerini kabul etmedigini, Hadi Özcan'i da tanimadigini ve onlarin operasyonlarini da kendilerinin yapmadigini, 1984 operasyonunda Dündar Kiliç'i Tarik Ümit'in ihbar edip, sorguladigini, Uyusturucu kaçakciligi ile mücadelede spesifik bir hadise oldugunda bilgi teafisi yapildigini, ancak bu teafi sirasinda da bazi sikintilar yasandigini; herhangi bir Avrupa ülkesine kendisi istemeden veya hakim karari olmadan bilgi geçildiginde Avrupa Insan Haklari Sözlesmesine aykiri davranilmis oldugunu, bu nedenle o ülkeler Türkiye'ye bilgi verdikleri takdirde kendilerinin de bilgi verdigini, yani mütekabiliyet esasina göre çalisildigini, Kanada'da yakalanan uyusturucu kaçakcisinin üzerinde çikan telefonlarla ilgili hem kanada'da hem de Türkiye'de arastirma yaptiklarini, telefonun Basbakanliga ait oldugunu ögrendiklerini, bununla ilgili Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügü ve Turizm Müstesarligi ile yazisma yaptiklarini, Kanadalinin da cezalandirildigini ögrendigini, Yasar Öz'ün uyusturucu ticareti yaptigina dair herhangi bir kayit olmadigini, uyusturucu kaçikcisi Baybasin'in 1995 martinda Türkiye'ye iade karari vardi ancak Hollanda yargitayinin aralik ayinda susurluk olaylarini da bahane ederek karar verdigini, asit disindaki uyusturucu maddelerin % 60'inin Türkiye'de yakalandigini, bu konuda Türkiye'nin en duyarli ülke oldugunu, Bati da ise, asitle mücadele edilmeyip Türkiye'ye gelmeyen efedin ile mücadele edildigini, bir baska özellik te; Avrupa ve Amerika da asli unsurlardan ziyade göçmen ve siginmaci statüsündeki gelir seviyesi düsük insanlarla zencilerin daha çok uyusturucu kullandiklarini, bu durumun da bati devletlerinin uyusturucu ile mücadele politikasini etkiledigini, Uyusturucu ile mücadelede görevli insanlarin bu kesimde çok para döndügü için, sistem de müsait oldugundan uyusturucu organizasyonuna veya korumasina meylettiklerini, bunun sistemden kaynaklandigini, Türkiye'de çek-senet mafyasi denen grupla ülkücü mafyanin gelistigini, aslinda mafya degilde organize suç çeteleri demenin daha uygun olacagini, Alaaddin Çaciki, Ümit Ölmez geçmiste çek-senet yapan kesim oldugundan ülkücü mafya diye bir kavram gelistigini, ancak bunlarin uyusturucu kaçakciligi içerisinde görmediklerini, ancak Hollanda da bir kahvehanede hem ülkücülerin hem de PKK'lilarin ayni anda uyusturucu ticaretini yaptiklarini duydugunu, Abdullah Çatli'nin üzerinde çikan kokain'in onun satici degil kullanici oldugunu gösterdigini, uyusturucuyla ilgili mücadelede Gümrüklerdeki sikintinin asil Gümrük ile Gümrük Muhafaza arasindaki kavgadan kaynaklandigini, önemli kapilarda ve Istanbul ve Ankara havaalanlarinda müsterek bir tim kurmak için gayret sarfettiklerini ancak gümrük idaresinin karsi çiktigini, fakat Gümrük muhafaza ile iyi bir diyalog içinde olduklarini, bununla ilgili 1992 yilinda iki bakanlik arasinda bakanlar düzeyinde protokol imzalandigini, gümrük kapilarinda geçis yapan bayanlarin üst aramalarini yapabilecek bayan elemanin istihdam edilmesi gerektigini, bunun da Türkiye'deki istihdam sorunundan kaynaklandigini, narkotik subelerin normalde il seviyesinde örgütlendigi ancak Yüksekova'da da kurulmasi yönünde yetkililerle görüsmelerinin oldugunu, Narkotikle mücadelede yillar itibariyle artan seviyede basari saglandigini 1993 yilinda 2.2 ton, 1994'de 3,5 ton, 1995 yilinda da 4,5 ton yakalandigini, Jandarmanin da mücadeleye katkida bulunmasinin sevindirici oldugunu belirtmistir. (Ek:200) 

28- METİN GÜNYOL 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1965 senesinde servise girip, inkitali olarak 22 mart 1981 tarihine kadar çalistigi, 1982 Ekim ayinda tekrar servise dönüp 1986 yili Ocak ayina kadar serviste çalistiktan sonra istifa ederek özel sektörde çalismaya basladigini, Serviste istihbarat bölümünde degerlendirmeci olarak çalistigi için Devlet'in bazi kisileri ASALA veya PKK'ya karsi kullandigini bilmedigini, Abdullah Çatli, Oral Çelik, Haluk Kirci, Yasar Öz, Tarik Ümit gibi kisilerin yurt disina çikista kullandiklari pasaportlarin sahte oldugu hususunda bilgilerin intikal etmesi üzerine tahkiki için yazilar geldiginde tahkik ettirilerek bölge müdürlükleri vasitalariyla arsiv arastirmasi yapilip, kaldirildigini, MIT'in bu tip insanlari operasyonlarda kullandigini tahmin etmedigini, yukarida adi geçenlerin yurtdisina gönderilisini organize ettigi söylenen Mete beyi de tanimadigini, kendisinin kasitli olarak Mete bey diye lanse edildigini, Abdi Ipekçi öldürüldügünde ve Agca hapisten kaçirildiginda teskilatin kendisini görevlendirdigini ve Agca ile ilk röportaji da kendisinin yaptigini, faili meçhul olayi çözmek için çok çaba sarfettiklerini, Ugur Mumcu yazilarinda Mayorka'ya gidisinin Agca takikatiyla ilgili oldugunu iddia etse de kendisinin servisten ayrilip Mayorka'da Otoban diye bir sirketin genel müdürlügünü yaptigini, bu tür konulari gündeme tasiyan medyanin kendisiyle görüsme yapmamalarina ragmen aleyhinde çok seyler söylendigini, Ipekçi davasinda asil suçlunun Agca oldugunu, Agcayi, ülkü ocaklarina kayitli sempatizan biri olan Bünyaminin O'na asker elbisesi giydirerek kaçirdigini, Agca Istanbul'da bir süre kaldiktan sonra Erzurum üzeri iran'a götürüldügünü, Iran'dan kaçis yolu bulamayinca tekrar istanbul'a gelip kendisine verilen sahte bir pasaportla Bulgaristan'a çiktigini oradan da Viyana veya Isviçreye gittigini, kaçirilis olayinda rol oynayanlarin cinayete azmettirenler oldugunu ancak onlarin kim oldugunu bilmedigini, arastirmalarinda Agca'nin konusmadigini ve Agca'nin bu olayi para karsiligiyaptigini, Agca'nin Beyazitta bir kahvehaneden alinarak kendilerince sorgulandigini ve sonunda Agca'nin; megolomani içinde, yaptigi isten gurur duyan kendisine yapilan saygidan mütehassis bir haleti ruhiyyesi oldugunu Agca çiktiktan sonra gazeteye mektup yazarak papayi vuracagini söylemisse de, kimsenin buna inanmadigini, Agca'yi buna hükmettirenin kim oldugunu da bilmediklerini, zaten dönemin Içisleri Bakani Hasan Fehmi Günes'in verdigi ikinci bir emirle Agca'nin MIT'le görüstürülmesi de yasaklandigindan sorgulama imkâni bulamadiklari, Ugur Mumcu ile görüstügünde Albay Turan Çaglar konusunun gündeme geldigini, Asker orijinli albay Turan Çaglar'in kendilerini Dogu Perinçek ve Aydinlik Gazetesine sattigini ve 6 arkadasinin resminin Aydinlikta yayinlandigini ve bunun sonucu 6 arkadaslarinin öldürüldügünü, Turan Çaglar'in Amerikalilarla da temasi oldugundan CIA servisinin mensubuyla is üstünde yakalanmasi sonucu cezaevine konuldugunu, bütün bu olaylarda Dogu Perinçek'in düzenleyici ve organizatör durumda oldugunu, Abdullah Çatli, Oral Çelik ve Ibrahim Ural'i da tanimadigini, MIT, Jandarma emniyet ve Genelkurmayin istihbarat örgütler arasinda kendi zamaninda bir çatisma olmasa da Özal döneminde MIT'e karsi kampanya baslatildigini, Cumhurbaskanlari ve Basbakanlar yapilan darbelerin kendilerine haber verilmemesinden kaynaklanan rahatsizlikla yeni istihbarat örgütlerinin kurulmasinin gündeme geldigini, Jandarma istihbarati olarak JITEM'i bildigini, emniyet içinde böyle bir birim olusturuldugunu bilmedigini, Cumhurbaskanligindaki Erkan Gürvit'in de; operasyonculuk sifati, istihbarat nosyonu olmayip sadece irtibat memurlugu yaptigini, MIT'in espeyonel ve Kontraespenenol görevlerde çalisip, bilgileri derleyip degerlendirip ilgili birime verdiklerini ve baska konuya girmediklerini, babalar konusunun kendi ihtisas alani disinda ve servis olarak ta ilgilenmediklerini, 1986 yilinda servisten ayrilisinin nedeninin Özal'in tasarrufundan kaynaklandigini, servisi sivillestirme gayesiyle haksiz tasarruf ve iltimasin servise sokuldugunu özellikle 1986 MIT raporundan rahatsizlik duydugunu, raporlarin mecliste, sagda-solda dagitilip Ecevit'e dahi verildigini, Ecevit'in Basbakanligi döneminde Turan Çaglar'in alinmasina kizma nedeninin de; bir albayin bu sekilde itile-kakila arabaya bindirilip getirilmesi oldugunu, Ecevit'in bundan duydugu rahatsizlikla kendisinin MIT'den alinmasini talep ettigini ancak görevden alinmadigini, 1980 ihtilali öncesinde hergün 15-20 kisinin öldürüldügünü, Devlet'de çürüklük ve otoritesizlik nedeniyle terörün ön plana çiktigini, halen de Gaziosmanpasa olaylarinda oldugu gibi olaylarin devat ettigini, Bazi devletin görevlisi olmayanlarin ASALA'nin bitirilmesi gibi iylemlerde kullanilmasina gelince; MIT'in yurtdisinda çalismalarini, legal rezer olarak insanlarla temas kurup ajanlandigini, bunun MIT'in görevi oldugunu, bütün dünya servislerinin bu sekilde çalistiklarini, MIT teskilatinin da simdiki müstesari ile sivillesme hareketinde olabilecek en iyi müstesara sahip oldugunu ve hiçbir beklentisinin de bulunmadigini, MIT'in yipratilmasinin tek nedeninin içinin bilinmemesinden kaynaklandigini, kendisi görevdeyken herhangi bir konuda MIT gündeme geldiginde açiklama yapmak üzere profesyonel bir basin temsilcisinin istihdaminin yararli olacagina inandigini, MIT kapali kaldigindan ithamlarin arttigini, bunun giderilmesi için görev yapmis bütün müstesarlarla görüsüp, çok fazla gayret sarfettigini, Mete ile Metin Günyol'un Özdestirilmelerine gelince, kendisinin Agca ile ilgili tahkikatindan, kaçisini ve cinayetini takip etmesinden ve bunun sonucu basina konu olmasindan kaynaklandigini, Agca'dan Çatli'ya baglanti kuruldugunu, kendisinin afise olmasini istemedigini, 12 Eylül'den önce olaylara karisanlarin kendilerine fikir babaligi yapanlarin masasi oldugunu, ancak bunlarin topluma kazandirilacagi ümidiyle birakildigini, MIT'in personeli sayi olarak tahmin edildigi gibi olmayip, teknik, kisiler ve istihbarat olarak mükemmel oldugunu, bünyesinde bütün kurumlarinin olustugunu, bir kisinin servisten hiçbir dökümani çikarma olasiliginin olmadigi gibi hiyerarsik yapinin askeriyeden daha disiplinli oldugunu, MIT müstesarinin Basbakan ile muhatap olan bir sembol oldugunu ve Basbakan istediginde Müstesar'in bilgiyi Basbakana sundugunu, Türkiye'de mafyaciligin ayaga düstügünü, polisin karsisinda mafyanin birsey yapamayacagi gibi, mafya denilenlerden sag ve sol örgütlerin rahatlikla geçmiste haraç alabildikleri, mafyanin aslinda bu kadar büyütülmemesi gerektigi, Türkiyede kurumlarin fazlasiyla yipratilmasi nedeniyle gelecegin riske edilmesinin, Askere, polise, Mahkemelere saldirilmasinin mafyadan daha fazla zararli oldugunu belirtmistir. (Ek:201) 

16 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 14

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 14




15- Hasan Celal Güzel Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani 17.02.1997 tarihli ifadesinde; 1945 yilinda Gaziantep'te dogdugunu, 1975 yilinda Süleyman Demirel'in özel müsaviri olarak Basbakanlik'ta görev yaptigini,1977 yilinin ikinci yarisinda II MC Hükümeti sirasinda Korkut ÖZAL'in Içisleri Bakanligi döneminde Müstesar Yardimciligi, Turgut Özal'in Müstesarligi döneminde, onun yardimciligini yaptigini, 1980 yilinda 12 Eylül'den önce yayinlanan gizli bir genelge ile Devletin Güvenlik Koordinatörü yapildigini, Emekli Korgeneral Rüstü Naipoglu, Emekli Hava Korgenerali Refik Isitman ve Emekli Albay Kadir Bilgen'den olusan o tarihte artan terör olaylari ile mesgul olan bir güvenlik koordinasyon ekibi kurduklarini, MIT, Jandarma Genel Komutanligi ve Emniyet Istihbarat Dairesinden gelen bilgilerin bu kurulda degerlendirildigini ve o tarihte Basbakan olan Süleyman Demirel'e arz edildigini, o tarihte Basbakanlik Müstesari olan Turgut Özal'a da bilgi verildigini, Basbakanlik Müstesar Vekilligi ve Devlet Planlama Teskilati Müstesar Vekilligi görevlerinde bulundugunu,12 Eylülden sonra da 35 gün Basbakanlik Müstesarligina vekalet ettigini, Necdet Calp'in Basbakanlik Müstesarligina getirilmesi üzerine onunla 5 ay süre ile çalistigini, Subat 1981 ayinda Süleyman Demirel'i ziyarete gitmesi nedeniyle görevinden alindigini, görevinden istifa ederek Kayseri Erciyes Üniversitesinde ögretim elemani olarak çalistigini, 1983 yili sonunda Anavatan Partisinin iktidara geldiginde Basbakanlik Müstesarligina getirildigini, 1986 yilinin Agustos ayi basina kadar bu göreve devam ettigini,o tarihteki ara seçimlerde Gaziantep'ten Milletvekili adayi oldugunu, Milletvekili seçildigini, Devlet Bakani ve Hükümet Sözcüsü olarak göreve basladigini,1987 erken seçimlerinde Gaziantep Milletvekili olarak yeniden seçildigini, Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakani oldugunu, Mart 1989 tarihinden itibaren de ANAP Gaziantep Milletvekili olarak devam ettigini,17 Haziran 1989 tarihinde ANAP'tan istifa ettigini, 20 Ekim 1991 seçimlerine istirak etmedigini, 23 Kasim 1992 tarihinde de Yeniden Dogus Partisini kurdugunu, halen Genel Baskanlik görevini yürüttügünü, Babasinin Demokrat Parti yöneticilerinden, Dayisi Ali Ihsan Gögüs'ün de Halk Partisi Bakani oldugunu, kendisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iken Türkiye'de sag denilen ögrenci lideri olarak uzun süre çalistigini, bütün hadiselere istirak ettigini, Hür Düsünce Kulüplerinin merkez sag çizgide, demokrasiyi savunan, mesruiyetçi çizgide bir teskilat oldugunu, o tarihte Içisleri Bakani Faruk Sükan'in, hatta Adalet Partisi'nin bu teskilata müdahale etmek istedigini, zira iktidar partisi olmasina ragmen üniversitelere hiç giremedigini, müdahale etmelerini istemediklerini belirtmelerine ragmen dinlenmeyince Adalet Partisi gençlik kollarina el koyarak meseleyi çözdüklerini, Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bir bürosunu Siyasal Bilgiler Fakültesine kurmus oldugunu, Türkiye Isçi Partisinin tamamen ögrenci gençlige dayandigini, Hükümet olan Adalet Partisininde sagci gençligi solcu gençlige karsi kullanma staretejisi içerisine girdigini, Ismet Inönününde bunu hep dile getirip, sikayet ettigini, Fransada 1968 olaylarini baslatan meshur Kizil Rocky'nin Siyasal bilgiler Fakültesi yurdunda bir hafta kaldigini ve polis saldirisina karsi fakülteyi nasil koruyacaklari konusunda sosyalist, marksist ögrenci liderlerine taktik verdigini gözleriyle gördügünü, MHP Ülkü Ocaklari Teskilatinin kendisinin de samimiyetle inandigi sekilde son derece vatansever, millîyetçi, millî ve manevi degerlere itibar eden gençlerden olustugunu, onlarin bu hislerini Emniyet Genel Müdürlügü ve Milli Istihbarat Teskilatina bagli kisilerin istismar ettigini, kullandigini, kendisinden de bu konuda destek istendigini ancak kendilerinin Türkiye de bir takim terörist olaylarin meydana gelmesine, dis müdahalelerin olmasina karsi olduklarini ve böyle bir kullanima karsi çiktigini,bu gençlerden bazilarinin resmen Milli Istihbarat Teskilatinda ve Emniyet Genel Müdürlügünde görev aldiklarini,belli seviyelere kadar da gelebildiklerini, Devletin istihbarat ve güvenlik örgütlerinin teskilatlarin her kesiminden bilgi almasi lazim geldigini,bunun aksinin düsünülemiyecegini ancak bilgi toplarken bu kesimlerdeki kisileri bilginin ötesinde operasyonel faaliyetlere sokmalarinin fevkalade yanlis oldugunu,operasyonlarin bu teskilatlarin elemanlari vasitasiyla yapilmasi gerektigini, problemin bu oldugunu, Çatli hadisesinde de problemin bu nedenle ortaya çiktigini, Gerek Süleyman Beyin Döneminde gerekse Turgut Beyin döneminde ``Sadece Sayin Basbakan tarafindan açilacaktir'' ibaresi bulunan zarflari onlarin verdikleri yetki ile açtigini,okudugunu ve özet bilgileri onlara aktardigini,devletin bu tip bilgilerine sahip 3-4 kisisinden birisi oldugunu, Milli Istihbarat Teskilati ve Emniyet Genel Müdürlügü arasinda çok belirgin bir koordinasyonsuzluk,rekabet hatta zaman zaman sürtüsme ortaya çiktigini,MIT'in istihbarat görevinin kendilerinde oldugunu,Emniyetin sadece adli vakalarda istihbarat yapmasi,onun ötesine karismamasi gerektigini,Emniyet Genel Müdürlügünün de MIT'in iyi istihbarat yapamadigini,Türkiye genelinde birinci subelerce yapilan kendi istihbaratlarinin olmamasi halinde dagilacagini,hazira kondugunu,iyi çalismadigini iddia ettigini,bunun özellikle kaçakçilik istihbarati konusunda ortaya çiktigini,Emniyette Atilla Aytek'in çok kuvvetli bir polis müdürü oldugunu,gözüpek isinin ehli,uyusturucu kaçakçiligi isi ile çok etkin mücadele ettigini,ancak bu vasiflarini bilmesinden dolayi Genel Müdürünü bile takmayan,dedigi dedik bir müdür haline geldigini,onun dönemi MIT içerisinde o tarihe kadar kurulmamis kaçakçilik istihbarati adiyla bir birimin kuruldugunu, Emniyet MIT'in bu isin içerisine girmesinin gereksizligini savundugunu,MIT'inde kaçakçilik istihbaratininda kendi konularina girdigini ve kaçakçilik istihbaratinin siyasî konularla da iliskili hale geldigini bu nedenle yapmalari gerektigini savundugunu bunun uzun seneler tartisildigini,daha sonra Emniyetteki bu birim ile Mit'teki bu birim arasinda problemler çiktigini,Emniyetteki birimin gayriresmi sefligi daha sonra Istanbul Emniyet Müdür Muavini iken Mehmet Agar tarafindan üstlenildigini, Mehmet Agar'in Özallarla yakin irtibatinin kurulmasinin bu olaylara rastladigini, Zeynep Özal'in Asim Ekren isimli bir müzisyenle münasebeti bulundugunu, Zeynep ve Semra Özalin gece eglencesini çok sevdiklerini,bu nedenle sik sik eglence yerlerine gecenin geç saatlerinde gitmelerinden dolayi koruma sorunu dogdugunu,Basbakanin kizinin ve esinin korunmasinin Devlet görevi oldugunu,bu nedenle Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile muhatap olduklarini,onun ise politik yaninin bulunmamasi sebebiyle bu islerden hazzetmedigini, Mehmet Agar'in politikaya daha yatkin oldugunu,kibar nazik,zeki herkes tarafindan sevilen,çok süratli hareket edebilen iyi polis denecek özelliklere sahip oldugunu,sivil sektörle çok yakin iliskileri bulundugunu,kendiliginden koruma konularinda onun daha öne çiktigini, Zeynep Özal ve Asim Ekren'in Antalyaya kaçmalari ve evlenmelerine iliskin olaylarda Ekren'in Istanbuldaki aydinlik olmayan çevrelerle münasebetleri bilindiginden evlenme olayinin aile tarafindan hiç istenmedigini,bu nedenle polisin koruma görevi altinda Antalyaya gitmelerinin kontrol edildigini,bu olayin Mehmet Agarin Özallara yakin olmasini sagladigini, çünkü onu tanidiklarini,Semra ve Turgut Özal ile çok yakin samimi oldugunu,adeta onlarin emrinde,özel bir polis gibi oldugunu,Ankara Emniyet Müdürlügüne terfian getirilmek istenildiginde Bakanlar Kurulunda kendisinin karsi çiktigini,münasebetleri yönünden bu atamanin yanlisligini anlattigini,ancak Turgut beyin dedigini yaparak, Agari Ankara Emniyet Müdürlügüne getirdigini,sonrada Agar'in kendisine gelerek,kendisinin aleyhinde oldugunu bilmesine ragmen,'emriniz varmi sayin Bakanim' diye sordugunu,bu tavrinin da son derece hazimli son derece sempatik ve olgun bir insan oldugunu gösterdigini, Hiram Abbas'a Emniyet Mit çekismesinin sebebini sordugunda,MIT'in bu mafyadan bilgi aldigini,hem uyusturucu kaçakçiligi bakimindan,hemde siyasî bakimlardan bilgi aldiklarini, Emniyetinde bilgi aldigini,Mafyanin dininin imaninin para oldugunu,baska birsey düsünmedigini,ve terörle beslendigini,silah kaçakçiliginin onlara kar getirdigini,onlarinda hem sag hem de sol teröriste silah temin edip,para kazandiklarini,bunlari bildiklerini,bilgi aldiklari gruplari da himaye ettiklerini,mafyaninda hem poliste çesitli guruplara,hem de istihbaratta çesitli guruplara dayanmak ihtiyacini hissettigini söyledigini,bunun kendisine çok ters geldigini,sonradan bunu emniyetteki kisilere de teyid ettirdigini,bunun sonucu olarak da Emniyet ve Mit arasindaki rekabetin dogurdugu baska bir platformun olusmus oldugunu,yani herkesin kendi mafyasini olusturdugunu anladigini,Hiram beye ve emniyetteki kisilere,'' siz ne yapiyorsunuz,adamlari uyusturucu ile yakalayinca görmüyormusunuz,iade mi ediyorsunuz?'' dediginde çok açik bilgi veremediklerini,biraz müsamahakar davrandiklarini söylediklerini, kendisinin de ''Mafyayi ikiye ayirdiniz,bilgi aldiklarinizi müsamahaa ediyorsunuz, emniyetin mafyasi ayri Mitin mafyasi ayri,emniyetin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var ayni sekilde mitin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var bu ne biçim is böyle kepazelik? `` dedigini, bunun üzerine konuyu Özal'a anlattigini,bilgi kaynaginin olabilecegini,belirli kisilerin korunabilecegini,ama ekipleri korumaya kadar isin götürülmesinin sakincalarini anlattigini,sonradan istihbarat raporunda da ,sorgulama raporunda da bunu teyid eder mahiyette Dündar Kiliç'in polisin bir kismini bu sekilde beslediginin ortaya çiktigini,bu nedenle isin ciddiyeti yönüyle ilgili kisilerle görüstügünü,bir müddet sonra mafya-polis, mafya-istihbaratçi iliskisi halinde devam eder,probleme sebebiyet verir dedigini, nitekim, Mehmet Eymür-Atilla Aytek,Mehmet Agar-Mehmet Eymür rekabeti halinde ortaya çiktigini,sonuçta 1987 tarihinde ki raporun ortaya çikmasina kadar da bu rekabeti getirdiklerini,raporlarin hepsinin dogru olmadigini,özel hayatina kadar çok yakindan tanidigi Saffet Arikan Bedük'e bile çamur atmalarinin bunu gösterdigini,bunu her tür rapora güvenmemek gerektigi için söyledigini,adamin kendine göre rapor yazdigini sonra da el altindan bunu herkese dagittigini,Çatli ile iliskisi olup olmadigini bilmedigini, Milli Istihbarat Teskilatinin aslinda devletin en önemli ve gerekli bütün ülkelerde olan bir teskilati oldugunu,MIT'in 1960 yillarina kadar sivil kisiler tarafindan yönetildigini,27 Mayis ihtilalinden sonra asker kisilerin eline geçtigini, süreç içerisinde MIT Müstesarliginin Türk Silahli Kuvvetlerinin bir kadro ve tayin makami haline geldigini ve bunun fevkalade yanlis oldugunu,bu kadronun Korgenerallerin tayin yeri haline geldigini, tüm parti liderleriyle yaptigi konusmalarda MIT Müstesarliginin Basbakandan çok Genel Kurmay Baskanina bagli ve yakin oldugunu degerlendirdiklerini,12 Mart ve 12 Eylül istihbaratini özel olarak yapmadigini söylediklerini, 12 Eylül döneminde bir tesadüf sonucunda arkadasi olan bir kisinin bilgi vermesi üzerine ögrenmesine karsilik MIT'in tam bir sessizlik içerisinde oldugunu,buna karsilik,askeri sistemin bürokratik yapisinin çok iyi çalismasi sonucu kodlu olarak Basbakanliga ertesi gün ihtilal yapacaklarini bildirdiklerini,bu nedenlerle de ne kadar Basbakana bagli görülse de hiçbir sekilde Genel Kurmay'in disinda kullanilamayacagini, ilk sivillesme harekatinin buradan basladigini,Müstesarligin bosaldiginda önce Vecdi Gönül'ü, sonra Saffet Arikan Bedük'ü yani sivil birisini bu göreve getirmek istediklerini, olmadigini, daha sonra teskilattan olan Hiram Abbas'i önerdiklerini ancak uygun görülmedigini, o zaman Teoman Koman Pasanin getirilmesi söz konusu oldugunu,kendisinin emekli olmasini ve bu teskilatin basina getirilmesini istediklerini ancak onunla yapilan görüsmede asker olarak yükselmek istedigini,bunun içinde ordu komutani olmasi gerektigini ve kita hizmetine çikacagini,bu durumdu du en fazlaa 3 yil için orada kalmasinin söz konusu oldugunu ve atamanin yapildigini,sivillesme uzantisi olarak da Evren Pasa'dan Hiram Abbas'i Müstesar Yardimciligina atama tavizini aldiklarini,onun atanmasi ile birlikte Nuri Gündes'in kendisine gelerek ayrilmak istedigini söyledigini,ayrilmamasi için ikna edemedigini,onun emekli oldugunu bunun dea içeride hiziplesme oldugunu gösterdigini,Hiram Abbasin son derece gözüpek,dürüst ve namuslu ve canini feda etmekten çekinmeyen bir kisi oldugunu teskilatin böyle yetismis elemanlari varken,Çatlilara ya da benzeri kisilere ihtiyaci bulunmadigi düsüncesinde oldugunu, Mit'te Teoman Koman Pasanin Turgut Beyle dostlugu zaviyesinde iliskilerin yumusatilmasiyla devam ettigini,ancak istedikleri gibi sivillestiremediklerini, Sönmez Köksal 'in gelmesi ile MIT'in sivillesebildigini,Disislerinde gerçekten kabiliyetli bir insan oldugunu, güvenlik dairesinden bilgisi bulundugunu,o sekilde geldigini ve gelmesinin de kendisince isabetli oldugunu,Sönmez beyin alt kadroda bir degisiklik yapmadigini aslinda hem Emniyet Teskilatinin hem de Mit teskilatinin yenilenmeye ihtiyaci bulundugunu, Basbakanlik Teskilat Kanunu'nun bir maddesine göre Basbakanlik Güvenlik Baskanligi'ni kurduklarini, bu birimin tamamen bir degerlendirme ve istihbari bilgilerin koordine edildigi bir yer seklinde oldugunu, icrai,operatif hiç bir yönünün bulunmadigini, Basbakanlik Güvenlik Kurulunun basina Rüstü Pasa'nin getirilmesinin sivillesmeye mani bir durum olmadigini çünkü; onun antimilitarist bir kisi oldugunu burda Orduya karsi oldugu anlaminda degil, militarizmi bir anti demokratik rejim olarak alma konusunda dedigini ``The man on the horce back'' isimli kitabi tercüme eden kisi oldugunu bunun sivillerin bile yapamayacagi bir sey oldugunu, döneminin birincisi oldugunu, Genel Kurmay Baskani olmasi gerekir iken olamamis birisi oldugunu, bu sebepten bu ise getirildigini , Basbakanlik'ta ilk defa bir kripto servisi kurduklarini,çok gizli evraklarin Basbakanlikta toplanmasinin son derece tesadüfü olmasi sebebiyle 5-6 kisilik bir ekip kurduklarini,bunlarin degerlendirme yaptigini,gizli evraki muhafaza ettiklerini, arsivlediklerini,gerektiginde kendilerine verdiklerini,ayrica Basbakanlikta MIT tarafindan sifrelenen bir kasa bulundugunu,bunun içerisine çok gizli,kripto evraki,millî savunma ile ilgili evraklari özel olarak muhafaza ettiklerini,bundan Basbakanlik Güvenlik Islerinin bilgisi oldugunu, Batili anlamda denetim ve teftis,arastirma islerinin yapilamamasi sebebiyle bu tür islerin ortaya çiktigi görüsüne aynen katildigini,Emniyet teskilatinda Teftis Kurulunun kizak yeri olarak kullanildigini,kariyer sisteminin kesinlikle bulunmadigini,öncelikle bunun kurulmasi gerektigini,birçok müfettisin fezleke yazmayi bile bilmedigini,orasinin bilindigi gibi bir teftis kurulu olmadigini,her devirin degismesinde korunanlarin teftis kuruluna, daha az korunanlarin APK.'na alindigini,Osmanli'dan bu yana Emniyet Genel Müdürlügüne getirilenlerin emniyet disindan oldugunu,emniyetçilerin Genel Müdürlüge son zamanlarda tam bir sistemle hakim olduklarini,Mülki idaareden koptuklarini,ancak hem mülki idareye hemde TBMM'ne belli dönemde lüzumundan fazla bir sekilde geldiklerini.Emniyetçinin Emniyet Genel Müdürü oldugu dönem, bu son zamanlarda oldugunu,kadrosunun bile büyük kavgalarla kendisi tarafindan Vali-Emniyet Müdürü olarak çikarttigini,Vali olmadan Emniyet Genel Müdürü olunmasinin önüne geçilmek istenildigini,ancak emniyetçi klikin bu defada Vali olarak onu kirdigi ve Genel Müdürlüge geldigini,su anda Genel Müdürlükte Alaattin Beyin bulunmasinin son derece güzel bir sans oldugunu,mülki idareden geldigini vce son derece dürüst oldugunu,dezavantajinin Emniyet hakkindaki genel bilgisizligi oldugunu, Emniyette Pol-Der ve Pol-Bir kliklesmesinin Devlete faturasinin çok fazla pahaliya mal oldugunu,Emniyetin Mülki Idarenin kendisine müdahalesinden çok sikinti duydugunu,ve bunu hep dile getirdiklerini,polisin kirlenmesi durumlarinda Mülki Idareden takviye alinmak gerektigini, Mülki Idareden Emniyete gidenlerin hep dislandigini,bunlari korumak içinde sonradan bunlarin Vali yapilmasinin gerektigini ve hepsinin Vali yapildigini,Bu uygulamalarla karsilasilmamasi için orta bir sistem gerektigini,poliste kalitenin artmis oldugunu,polisin kalitesinin ve teçhizatlanmasinin gerektigini,polis müfettisinin meslekten yetismesinin saglanmasi,polisteki kadroyu kirmadan mülki idareden polise dogru gelme olmasi gerektigini,polisten mülki idareye eleman alinirken çok dikkatli ve cimri davranilmasi gerektigini,polisin hemen büyük bir il valisi olmasi halinde bir netice alinamayacagini, Emniyette Narkotigin çok iyi isleyen bir teskilat oldugunu,dünyanin en iyi narkotikçilerinin Türkiyede oldugunu,interpolünde bunu kabul ettigini,Türkiyenin uyusturucu kaçakçiligini devlet çerçevesinde düsünmedigini,bunun Türkiyeye çok büyük bir haksizlik olacagini,Susurluk meselesinin istismar edilmesinin Türkiyeyi terörist devlet ilan edilmesi asamasina getirdigini,tabii ki Ermeni Anitini Abdullah Çatliya dinamitlettirildiginin söylenmesinin buna neden oldugunu,isi bu hale getirmenin ihanete varan bir yanlislik oldugunu,Türkiyenin bir mafya devleti olamiyacagini,hiç bir zamanda olmadigini,Türkiyenin sadece 12 eylül döneminde kendi içinde bir hesaplasmaya girdigini,yanlis yaptigini,su anda Türkiyenin bir hukuk devleti oldugunu ve iftiralara da karsi çikmaak lazim geldigini, Türkiyenin bütün narkotik maddelerin uyusturucu maddelerin üzerinden geçtigi en büyük köprü oldugunu,buna ragmen Türkiyenin devamli olarak mücadele verdigini,eger Türkiye bir baska türlü devlet olsaydi,50 milyar dolardan fazla böyle bir avantajla çok daha degisik noktalara gelebilecek ekonomik güç saglayabilecegini söyledigini,arkotik polisinin sevkini kirmadan,polisle mafyanin iliskilerinin çok ciddi bir sekilde gözden geçirilmesi gerektigini,mafyadan bilgide,istihbaratta alinabilecegini,ancak korunmasinin yanlis bir sey oldugunu,mümkün mertebe öldürülmesi gerektigini,bu isin devletin üst kademelerine kadar gelmis veya belirli ideolojik görüsteki kisilerin çete seklinde kullaanilmasi haline dönüsmüsse,bunun da üzerine gidilmesi gerektigini, Önce karsi çiktigi sonra kabul ettigi Aadnan Kahvecinin önerisi olarak gelen pismanlik yasasi kanununu çikardiklarini,bununla hem teröristin terörüne maani olunacagini,hem de onun istihbaratinin elde edilebilecegini düsündüklerini,bu sekilde hem sol hemde sag guruptan insanlarin bu konuda kullanildiklarini,bu kullanimin bir örgüt seklinde olmadigini,münferit olarak kullanildiklarini,istihbaratin alindigini ancak operasyonlara daahil edilmediklerini,sadece geçmiste yaptiklari islerin bilgisinin alindigini,sonradan bu kisilerin,pismanliktan yararlananlarin, emniyet ve istihbarat teskilatlarinin içlerinde de kullanilmadigini, Örtülü ödenegin nasil kullanildigini biraz bildigini,belirli dönemlerde o dönemlerde de böyle özel kisilere operasyon yapsin diye örtülü ödenekten bir para verilmedigini, Mit raporlarinin tüm gönderilen yerlere ayni nitelikte gönderildigine inandigini, Susurluk meselesinde esas bilgilerin MIT tarafindan verildiginin asikar oldugunu bir bakima Emniyet Genel Müdürlügünü karsisina aldigini ve kendisine göre bir maç kazandigini, bunlarin dis ülkelerde de oldugunu bu tür olaylarin asgariye indirmek gerektigini, Sayin Demirel'in son dönemi ve Sayin Özal'in Basbakanligi dönemlerinde bu sekilde bir mafya iliskisinin örgüt kuracak seviyede oldugu kanaatinde olup olmadigini, su anda ise böyle bir örgütün oldugu ve kullanildigi konusunda hiç bir bilgisinin bulunmadigini, son dönemde devletin disinda oldugunu, 1990 yilinda Nerden Buldun Kanunu diye bilinen 3628 Sayili Mal Bildirimi Rüsvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu çikarttiklarini, bu kanun sonradan Özal'in da biraz baskisi ile çok degistigini, zaten Özal'in da bunun çikmasini istemedigini, kanunun su anda güya yürürlükte oldugunu, ama hiç bir sekilde uygulanmadigini, bu kanun bütün Türkiye için isletilmesi gerektigini, kayit disi ekonominin Türkiyede çok büyük hudutlara vardigini, ekonominin neredeyse 3'te birine kadar uzandigini, ayrica Türkiyede mafya tipi olaylardan elde edilen bilhassa kumardan çok büyük kazançlar oldugunu, böyle bir paranin döndügü bir ekonomide polisi ne yaparsaniz yapin, bunun disinda tutmanin çok zor oldugunu, çünkü paralarin çok büyük paralar oldugunu, hiç degilse polise halen yürürlükte olan yasanin uygulanmasi gerektigini ve bu suretle servet degisiklikleri çok yakindan takip etmek gerektigini, çok ciddi bir denetleme sistemi getirmek sureti ile ekonominin kontrol altinda tutulmasi gerektigini, Istanbul'un çok özel bir proje olarak masaya yatirmak gerektigini, polise verilen para ile orada dönen paralarin hiç bir irtibatinin bulunmadigini, yüksek para vermek ile de bunun halledilebilecegine inanmadigini, Gümrük konusunda bir bakanin istifasina neden olan konuda olanlarin herkes tarafindan bilindigini, büyük bir skandal patladigini, ama bu arada Kapikulenin de temizlendigini, Turgut Özal'a suikast yapildiktan sonra konunun çok arastirildigini, en yakin akrabalarindan hatta arkadaslarindan bile süphelendigini yani bunu bir iktidar kavgasi olarak da degerlendirdigini, tabii sonunda yakinlari ile ilgili süphelerinden vazgeçtigini, bir kaç defa bu isin karini tikadigi bir takim çevrelerin mafya marifeti ile yaptirdigi bir is olarak gördügünü söyledigini, ancak onun da tam sonuca ermis bir halini görmedigini, kullanilma meselesi olabilecegini, bunun arkasinda polis yada herhangi bir güvenlik gücünün oldugu kanaatinde bulunmadigini, mafya birimi olabilecegini, bunlardan birisi menfaate haleldar olan birinin verdigi para ile bunu yapabilecegi, ama kendisinin böyle bir sey söylemedigini ve onunda kafasinda net bir sey bulunmadigini, Turgut bey'in ölümünden sonra öldürüldügüne iliskin iddialara inanmadigini, böyle bir seyin olmasinin mümkün olmadigini, bunlarin biraz komplo teorileri oldugunu, Ergenekon Örgütü diye bir örgütten bilgisi olmadigini, Ugur Mumcu öldürülüsünden birkaç gün önce, uyusturucu madde kaçakciligi artik tamamen PKK'ya kaydirildigini beyan ettigini, dolayisi ile kendisinin asker ve sivil Emniyet Mensuplarinin PKK'ya üst seviyede kaçakçilik için yardim ettigi kanaatinde olmadigini, Sinir güvenligi konusu ile yillarca ugrastigini, Irak sinirini bir türlü çizemedigini, Suriye sinirini çok yanlis çizdiklerini, sinirin mayinlar ile doldurulup haritasini da kaybettikten sonra birçok insanin o yerlerde sakat kaldigini, aslinda bize ait milyonlarca dönüm arazinin birinci sinif tarim topraginin orada bombos durdugunu, Irak'taki fiziki zorluklarin sebebi ile sinir çizilmesinde çok büyük zorluklar çiktigini, Türkiye de siyasî partilerin mali kaynaklarinin çok ciddi sekilde yeniden düzenlenmesi gerektigini, Türkiye de siyasal partilerin denetlenemedigini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz oldugunu, denetim bile sayilamayacagini, Mahkemenin denetim elemaninin da bulunmadigini, Yargitay Bassavciliginin ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptirmadigini, siyasal partilerin hazineden bile aldiklari paranin trilyonlari buldugunu ancak, bunlarin tek olarak denetimi olmayan kuruluslar oldugunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konustugunu, Güneydogu hadisesinin altinda çok büyük menfaatler yattigini, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler oldugunu, çok ciddi sekilde Güneydogu için kullanilmak üzere alinan silahlarin hangi kaynaklardan geldigini, nasil alindigini, kimlere ne sekilde verildiginin incelenmesi gerektigini, Güneydoguda olaylarin devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kisiler oldugunu bildigini, mahalli olarak asiretler, seyhlikler, hakim siniflar sistemi ile menfaat baglari oldugunu, oylarin alinip satildigi, bunun da siyasî yozlasmayi yarattigini, çünkü bu isin ekonomik bir sektör haline geldigini, örnegin; Bakirköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk bes sirasina girmek için ödenmesi gereken paranin 3-5 milyar arasinda degistigini, seçildikten sonra da bunun on mislini, yüz mislini çikarttigi, siyasî partilerin artik Türkiyede en verimli isletmecilerinin bulundugu yerler oldugunu, Siyasal ekonomik baglamdaki iliskilerin varligini ortadan kaldirmak için ANAP'ta bes yil bu isin mücadelesini yaptigini, mesela hayali ihracaatin cezasinin ekonomik suç oldugu için ekonomik olmasi gerektigine karsi çiktigini, bu kokusmuslugun basinin da ANAP oldugunu düsündügünü, ANAP'tan ayrilmasinin asil sebebinin de bu oldugunu ancak; ANAP'tan sonra gelenlerinde onu aratir olduklarini, Bu komisyon üyelerinin hiç birinin bu islere karismamis olmasi, en az hakkinda saibeler olan kimseler olmasinin da bir teminat oldugunu, basta komisyon baskani olmak üzere bu olayin Türk devletinin kendisi ile hesaplasabilmesi oldugunu, Sayin Demirel'in de bu konuya girmesi gerektigini, Ancak koalisyon menfaatleri ve siyasî menfaatlerin buna mani oldugunu, siyasî menfaatlerin bir tarafa birakilmasi sözkonusu olmadan, bu isin tam üstüne gidilmesinin mümkün olamayacagini, herkesin kendine göre sorunlari oldugunu, o sorunun karsi tarafla dengelendigini, karsilikli anlasmalar oldugunu, bunun ihtilal idarelerinde hiç olmadigini, ihtilal yönetimlerinin en fazla yolsuzlugun oldugu dönemler oldugu, çünkü hesap soran kimsenin bulunmadigi, Millet Meclisine para kazanmak için degil, hizmet için girmeye baslanilmasi gerektigini, halbuki su anda parlamento dahil herkesin mali götürmek için bu isi diyet borcu ödemek için yaptiklari, onun için daha iyi bir sistem kurulmasi gerektigini, Emniyette yapilan operasyonun çok yerinde oldugunu, Meral Aksener'in dürüst bir insan olduguna inandigini, Koalisyon yikilmasin diye kimsenin kolay, kolay bu islere göz yummayacak hale geldigini, bunun da güzel bir sey oldugunu, 1986 Agustos ayinda Mardin Dargeçit'te çikan bir olayda güvenlik güçlerinin olayin üzerine gitmek için sabahi beklediklerini ve vazifelerini ihmal ettiklerini, konunun basina da bu sekilde geçtigini, bunu yapanlarin Jandarma oldugu, Turgut bey'in çok üzüldügünü ve bu tam bir rezalet buna bir sey yapmamiz lazim diyerek kendisini çagirdigini, Genel Kurmay Baskanina sorayim mi? dedigini, kendisinin de Genel Kurmay Baskanligina yazalim ve hesap soralim dedigini ve bu konuda yazilan yazida ``Basina intikal eden Mülki Idari ve Emniyet kaynaklarindan alinan degerlendirmelerde Türk Silahli Kuvvetlerine bagli birliklerin olay yerine zamaninda varmadigi, ulasmak için sabahi bekledikleri ve görevlerini ihmal ettikleri intibai uyanmistir, bu konuda sorusturma yapilarak sonucun bildirilmesine, olay sabit olmussa ilgililer hakkinda gereken cezalarin verilmesi ve bize bildirilmesi'' seklinde ifade kullanildigini, Genel Kurmay Baskani Necdet Urug Pasa'nin bu isi ele alip çok ciddi sekilde komisyon kurdugunu, arastirmayi yapip, sonucu bildirdigini, verilen cevabin daha çok sudan bir cevap oldugunu, ama ilk defa onlara sorumluluklarinin hatirlatildigi, PKK konusunda polisin bu isi karismasina sempati ile bakmadiklarini, halbuki kendilerine Jandarma bu konuda yeterli olmadigi kanaatinde olduklarini halen de ayni kanaatinin devam ettigini, Teoman Pasa'ya göre özel timin bunlarla anlastigi hatta kendini sattigi bu yüzdende bu isin devam ettigini söyledigini, ancak kirsalin kontrolünün Silahli Kuvvetlerinin elinde olmasi sebebi ile Özel Tim'in operasyona çikabilmesinin ancak Asker tarafindan verilecek talimatla mümkün olabildigini, Türkiye de Olaganüstü Hal Bölgesinin çok yanlis ilan edildigini Evren Pasa'ya çiktigini ve kendisine ``Kürt Haritasini çiziyorsunuz'' dedigini, Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin çok yanlis bir sistem oldugunu, sömürge valiligi gibi anlasildigini, bunun son derece yanlis oldugunu, anlattigini, Turgut Bey'e de, Evren Pasa'ya da kabul ettiremedigini, ondan sonrada bu konunun müesseselestigini, Korucu sistemini dikkate alirsak 70 bin adamin dagdan daha sonra nasil asagi indirileceginin düsünülmesi gerektigini, kimin PKK'ya kimin Türkiye Cumhuriyetine çalistiginin belli olmadigini, bir sürü para aldiklarini, devletin silah ve mermisini kullandiklarini ancak, sistemin hemen kalkmasi halinde, oranin yine çökecegini, Milli Istihbarat Teskilatinin kendi dönemlerinden önce, sadece Bütçe Ödenekleri sebebi ile Basbakanliga bütçesini getiren, onu onaylattirip kabulden sonra tesekkür eden teskilat oldugunu, Türkiyede Genel Kurmay Baskanligi ve Milli Savunma Bakanligi hesaplarinin Sayistay da incelenmedigini, Silahli Kuvvetlere %72 oraninda zam yapilmasinin çok kötü bir rüsvet oldugunu, askerinde bu rüsveti Tank ile cevaplandirdigini, ancak Hükümetin tüm bürokrasiyi bozdugunu, ücret sisteminin ayni zamanda bürokrasinin yapisi ile çok yakindan ilgili oldugunu, 657 sayili kanunun rütbelere ve mevkilere göre hesaplanmis ve bunlarin fonksiyonu ile iliskilendirilmis bir yapida oldugunu, ihtilal sonrasi 1983'ten sonra en büyük sorunun Basbakanlik Müstesarligi ve diger Müstesarlarin asker bürokrasideki karsilarindaki kisilerin yerlerini tesbit etmekte çiktigini, hem protokol listesinde, hem de 657 de bunun böyle oldugunu, o zamanlar Basbakanlik Müstesarini, Tug Generallikten alip, Orgenerallige getirdiklerini, simdi yapilan bu isle, Basbakanlik Müstesarliginin, Yarbay seviyesine indirildigini, sadece onlarin degil Genel Müdürlerin, Valilerin de ona göre asagi dogru indigini, Jandarmanin Devlette çok büyük bir problem oldugunu, bir yandan Türk Silahli Kuvvetlerinin, dördüncü kuvveti olarak telakki edilirken, diger taraftan da Içisleri Bakanligina bagli oldugunu, böyle bir seyin olamayacagini, Jandarmanin Silahli Kuvvetler olmaktan çikarilmasi gerektigini, sivil bürokrasinin magduriyetini süratli bir sekilde giderilmesi gerektigini, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arikan bey'in polise mümkün oldugu kadar daha fazla yetki almak istedigini, Özal'i da bu konuda ikna ettigini, polisin yetkisizligini, birçok problemlere sebebiyet verdigini bildigini, ancak, yetkilerin mümkün oldugu kadar daha darlastirici, daha demokratik bir çerçevede olmasina çalistigini, anti demokratik rejimlerde güvenlik güçlerinin çok daha rahat dolasacagini halbuki demokrasilerde polisin isinin çok zor oldugunu, burada önemli olanin, mümkün oldugu kadar az yetki ile, çok is basarmak oldugunu bunun da hukuk devletinin mesruiyet siniri oldugunu, Mehmet Eymür ve Mehmet Agar'in konuta yakin 2 kisi olmalarina ragmen hesaplasmaya girmelerinden karisik bir durum ortaya çiktigini, Mehmet Eymür'ün bu olaylardan sonra görevden alinmasina ragmen, Sayin Çiller'in Basbakan oldugu dönemde Sönmez Köksal'a tavsiye edilerek, ayni yere getirilmis olmasinin da dikkat çekici oldugunu, Türkiye de maalesef hakkinda yolsuzluk iddialari bulunan birçok kisinin bu husus bilinmesine ragmen, bazi göreve gelmeleri ve gelmeye de devam etmelerinin sözkonusu oldugunu, bunda birçok faktörün rol oynamasina karsilik, anlasildigi kadari ile bu kisilerin kulis yapma kabiliyetleri, hulul etme kabiliyetleri hatta kendisini o makama getirenlere bazi menfaatler saglamalarinin, bunda etkin oldugunu, bunun hissedilebildigini, 1984 yilinda ki Turgut bey ile 1987 yilindan sonraki Turgut bey'in farkli oldugunu, etrafinin sarilmis oldugunu, o tarihten sonra etrafindan kendisinin ayrildigini, dolayisi ile Ahmet'in arkadaslarinin piyasaya girdigini, Bülent Semiler hadisesinin bu konuda tam bir rezalet oldugunu, Coskun Ulusoy'un Ziraat Bankasi NewYork subesine sira memuru olarak girmek için müraacat ettigi sene 6 ay sonra Ziraat Bankasi Genel Müdürü yapildigi, 6 ay önce ehliyetsizliginden dolayi sira memuru olarak NewYork subesine alinmadigini, benzeri pek çok olay oldugunu, bürokratlarin da o dönemden sonra bu tür islere çok alistigini, 50 yasina kadar yanlis is yapmadigina rahatlikla yemin edebilecegi kisilerin, 50 yasindan sonra hirsiz olarak karsilarina çiktigini, 50 yasindan sonra Bakan olmus insanlarin gözlerinin önünde çalmaya basladiklarini, Bürokratik atamalar konusunda, bir dönemde Sayin Çiller'in esi kendisine yakin ne kadar bürokrat var ise onlarin tayinini yaptirdigini, bunu arkadaslarindan duydugunu, buraya nasil geldin diye sordugunda, Özer bey ile oturduk konustuk, anlastik, geldim diye beyanda bulunduklarini, hiçbirisinin Sayin Çiller'den bahsetmedigini, Hayali ihracat konusunda Özal ile birkaç defa münakasa ettigini, hayali ihracat'in bir bakima ele alindiginda Türkiye'ye döviz girmesi yönünden faydali oldugunu, ancak hayali ihracaat kadar, hayali ithalatin da meydana gelmeye basladigini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'in bulundugunu, konuyu Sayin Demirel'e arz ettiklerini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'i görünce onun baska bir Mehmet Ali Yilmaz oldugunun söylenmesi üzerine nüfus müdürlügünden konuyu ispat ettikleri, daha sonra Mahmut Öztürk'ün çalismalarindan sonra bunun etkisi ile Mehmet Ali Yilmaz'in kabine disi kaldigini, ancak Sayin Çiller'in Basbakan oldugunda Mehmet Ali Yilmaz'i tekrar bütün bu bilgiler çerçevesinde Bakan yapabildigini, Mehmet Ali Yilmaz'in aklanmadigi, Sirketi ile hayali ihracat suçu isledigini, 1990'li yillardan itibaren polisin elinde müthis bir kudret oldugunu, PKK ile mücadele oldugunu, kumarhanelerin kuruldugu, bu kepazeliginde ANAP döneminin yüz karasi oldugunu, maalesef Türkiyede kumarhanelerin kapatilacagi yerde, Turizm Bakanligi'nin CHP'nin elinde oldugu dönemde ayni temaüllerin devam ettigi, Refah Partisinin kumara karsi oldugu açik oldugu halde, ayni temaülünün oldugu, Türkiyede kumarhanelerin tamamen kapatilmasinin bir sey kaybettirmeyecegini, çünkü buralardan elde edilen paralarin büyük bir bölümünün disari kaçtigini, PKK'ya yardim ediyor diye Topal'i vurmanin geregi olmadigini , onu takip edip PKK'ya para transferine mani olundugunda gizliden gidilip, adamin vurulmasina ihtiyaç kalmayacagini, hukuk devletinde isin böyle yapilmasi gerektigini, Ahmet Karaevli'nin Oral Çelik'in 1984 yilinda uyusturucu kaçakcisi olarak tutuklanmasi üzerine Isviçreye gidip,ilgili makamlarla görüserek ondan kurtaran kisi oldugu hususunda bir bilgisi bulunmadigini,ancak simdi soruldugunda ilk aklina gelen ismin o oldugunu,görevden alinma sebebinin Kemal Horzum ile Isviçrede bulustuklarinin tespiti,Antalyada hayali ihracaat yapan bir gemiye el konulmasi sebeblerine dayali olarak görevden alindigini,Turgut Beyin en büyük endisesinin hayali ihracaat sebebiyle ihracaatin durabilecegi ve ekonominin bozulabilecegi hususu oldugunu, Kendisi ile iddia edilen hususun hukuk önünde ortaya çiktigini,ask iliskisinin ve kripto meselesinin olmadiginin yargi karari ile kesinlestigini,bu dava sonunda 3 DGM Baskaninin Yargitay üyesi olmayi basardigini,davayi uzatmalari karsiligi yargitay üyesi yapilacaklarinin taaahhüt edildigini ve yapildiklarini,son karari veren DGM Baskaninin da Konya Devlet Güvenlik Maahkemesine üye olarak sürüldügünü,Yargitaydan da bu konuda karar geldigini,bu konunun tamamen Türk siyasetinin,idaresinin hatta yargisinin bir yüzkarasi olarak tarihe geçtigini, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterligine bagli Toplumla Iliskiler Baskanliginin yurtdisindaki isçi sorunlariyla ilgili Bakanlar seviyesinde bir koordinasyon komisyonunun oldugunu,Burada yurtdisindaki vatandaslara sahip çikma seklinde çalismalar yapildigini, TIB'in bundan baska Türkiye üzerinde Ermeni-Rum tezviratina karsi savunma konusundaki psikolojik Hareket Projesi ve benzeri projelerin bulundugunu,Türk vatandasi isçilerin diger dinlerin misyoner faaliyetlerine maruz kaldigi konusundaki ciddi iddialar üzerine Diyanet Isleri Baskanliginca DITIB teskilatlarinin kuruldugunu,bunun gizliligi olan bir proje oldugunu belirtmistir.(Ek:188) 

16- Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihli ifadesinde; PKK'nin ciddi eylemleri üzerine, Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini ve bunu takiben özellikle Istanbul da PKK'ya önemli ölçüde maddi yardimda bulunan finans çevreleri ve uyusturucu kaçakçilarina karsi yasal mücadele yapilamadigi anlayisi ile illegal çalisacak gruplar olusturulmasi ve illegal mücadele edilmesi düsüncesiyle Emniyet, MIT ve Jandarma içinde böyle gruplarin olusturuldugunu ve eylemlerin baslatildigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, Bu gruplarin Emniyet, Mit ve Jitem içerisinde ayri ayri olustugunu, Emniyet içerisinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'a bagli Özel Harekat Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in baskanliginda özel harekatçilardan ve Korkut EKEN'e bagli sivillerden, MIT içinde Mehmet EYMÜR'e bagli özel harpten geçmis subaylar ile asiri ülkücü ve mafya denen insanlardan, JITEM içinde kendilerine bagli kisilerden tesekkül ettigini, Behçet CANTÜRK, Savas BULDAN ve beraberinde gelisen bes-on eylemin ve bazi bombalama eylemlerinin bunlar tarafindan yapildigini, bunlara normal Polis ve Jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kullanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi assubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara Jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursali isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi assubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda aslinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, Itirafçi Mustafa DENIZ üzerinde çikan silah tasima belgesinin yapilan görüsmeler sonunda kendisine yardimci olmak amaciyla bir idari tasarruf olarak kendisi tarafindan düzenlendigini ve tabancanin Mustafa DENIZ'in Jandarma eri olarak görev yaptigi karargah bölügünün resmi tabancasi oldugunu, daha sonra kendisine tasima ruhsatli özel tabanca alip bu tabancayi iade ettigi halde düzenlenmis olan belgenin alinmamis oldugunu, Cem ERSEVER'in öldürülmesi olayinin o zamanki Habur Gümrük Müdürü Ali BALKAN'in Soförü KEMAL'in yakalanmasi halinde aydinlatilabilecegini, Orhan TASANLAR'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne gelirken bugün bilinen suçlardan ve rüsvet suçundan yakalanip yargilanmakta olan personeli beraberinde getirdigini, bunlarla Izmir Emniyet Müdürlügünde birlikte çalistigini, bunlari Izmir'den Ankara'ya ve Ankara'dan da Istanbul'a tayin ettirdigini, Istanbul'da bunlarin bu olaylara karistiklarini, Orhan beyin belli bir grup siyasî tarafindan Istanbul'a getirildigini, Istanbul'dan Bursa Valiligine gönderilmesinde kendi ifade ettigi gibi kumar mafyasinin rolü bulundugunu zannetmedigin belirtmistir.(Ek:189) 

17- EMIN ASLAN 30.1.1997 tarihli ifadesinde; Yasar ÖZ'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in talimat verdigini, konunun basinda çiktiktan sonra kendisi ile görüstügünde ``gerektiginde ben onunla ilgili açiklamayi yapacagim, o talimati zamaninda ben size vermistim'' dedigini, Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT'i Emniyet Genel Müdürü Özel Kaleminde gördügünü belirtmistir. (Ek:190) 

18- MEHMET AGAR 16.1.1997 tarihli ifadesinde; Emniyet Genel Müdürlügü görevine tayin oldugu vakit Türkiye'nin en önemli meselesinin terörle mücadele oldugunu, turistik bölgelerimizdeki patlama eylemleri sonucu turizmde büyük çöküntü oldugunu, Güneydogunun disinda büyük sehirlerimizde öldürme ve patlama olaylarinin devam ettigini, yeni çalisma düzeni kurarak istihbarat ve terörle mücadele birimleri ile egitim çalismalarina agirlik verdiklerini, teçhizatlanmayi artirdiklarini ve bunlarin neticesinde de göreve baslamasindan bir yil kadar sonra terör ve önemli asayis olaylarinda yüzde 95 civarinda düsme oldugunu, bazi bölgelerde sifirlandigini, Hakkinda ortaya çikan bazi kisilere usulsüz silah tasima belgesi, kimlik, yesil pasaport tanzim edilmesi gibi iddialarla ilgili olarak mahkemelere intikal etmis konular olmasi ve Anayasanin 138. maddesi geregi bilgi vermesinin mümkün olmadigini, Ömer Lütfi Topal'in failleri olarak ihbar üzerine Istanbul emniyet Müdürlügünce alinan özel tim polislerinin Emniyet Müdürü tarafindan konunun kendisine anlatilip serbest birakacaklarini söylemesi ve bunlari bir de kendi Daire Baskanliginin tetkik etmesinin ve hassasiyetle üzerinde durulmasinin uygun olacagi görüsüne varmalari üzerine Ankara'ya getirttigini, Uyusturucu kaçakçisi Hüseyin BAYBASIN'in 1983 yilinda Istanbul Ikinci Sube Müdürü iken zorla senet imzalatma ve gasp suçundan yakalayip tevkif ettirmesi yüzünden MED TV'de hakkinda iftiralarda bulundugunu, 1988 MIT Raporunda adinin geçmesi üzerine zamanin emniyet Genel Müdürüne ve Basbakanina hakkinda tahkikat açilmasi için müracaatta bulunmasina ragmen açilmadigini Basbakanlik Teftis Kurulunca yapilan tahkikat hitaminda da iddialarin asli çikmadigini belirtmistir. (Ek:191) 

19- DOGU PERINÇEK 24.12.1996 tarihli ifadesinde; 1981 yilinda Abdullah ÇATLI ile MIT Müstesar Yardimcisi Hiram ABBAS'in bulustugunu ve kendisinin bunu çok anlamli buldugunu, çünkü Türkiye'nin 12 Eylül'e bir istikrarsizlastirma operasyonu ile getirildigini, 12 Eylül günü CIA Ortadogu Istasyon Sefi Paul HENZE'nin Amerika'ya, Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlarimizi kastederek ``Our boys have done'' (bizin oglanlar bu isi becerdi) seklinde mesaj çekmesinin 12 Eylül'ün tamamen Amerikan Devleti tarafindan planlandigini gösterdigini, 12 Eylül öncesindeki olaylarda CIA ve Amerikan faaliyetlerini aramak gerektigini ve bunda Abdullah ÇATLI'nin özel bir rolünün gözüktügünü, Hiram ABBAS ve Mehmet EYMÜR'ün CIA'nin MIT içindeki elemanlari olduklarini, ÇATLI ve arkadaslarinin Amerika'ya götürülerek CIA'de egitimden geçirildiklerini, ÇATLI'nin Isviçre Bostadelle Cezaevinden eroin kaçakçiligindan mahkum oldugu ve infazi bitmedigi halde CIA tarafindan çikarildigi, ÇATLI ekibinin 1981'den sonra dogrudan dogruya Amerika'nin kontrolü altina girdiklerini ve buna bagli olarak da Tansu ÇILLER ve Özer ÇILLER ile irtibatlandiklarini, kendilerinin buna Çiller Özel Örgütü dediklerini, bu örgütün; birinci olarak Amerika Birlesik Devletlerinin bir yeralti faaliyeti olarak gördükleri Azerbaycan Darbesi olayina giristigini, halbuki Haydar Aliyev'i devirmekte Türkiye'nin hiçbir çikari bulunmadigini, o zamanki Basbakan Tansu ÇILLER'in bu darbe faaliyeti içinde yer aldigini ve bunun da ÇATLI'larla Tansu ÇILLER arasindaki baglantinin kanitlarindan oldugunu, Özel bir görüsmede Haydar ALIYEV'in ÇILLER bu darbede var mi sorusuna ``ÇILLER bugün Türkiye'nin Basbakan Yardimcisi, bunu açiklayip Türkiye- Azerbaycan iliskilerini bir krize sokamam ki'' cevabini verdigini, Ikinci olarak, Çeçenistan'a silah ve adam gönderdigini, bunun neticesinde Rusya Baskaninin Moskova'da basini toplayarak ``Türkiye Çeçenistan'a silah ve adam yolluyor, onlarin da kürt meselesi var, biz de onu mu karistiralim'' diyerek Türkiye'yi tehdit ettigini ve bundan sonra PKK'nin Moskova'da bürosunu kurdugunu, Türkiye'nin Çeçenistan'i, Rusya'nin da kürt meselesini karistirmasinin sadece Ameriya'ya yarayacagini, Amerika'nin böylece her iki devleti kontrol edecegini, bunun da Orta Asya dogalgaz ve petrol boru hatlariyla ilgili oldugunu, Rusya ile Türkiye'nin sürtüsmesiyle bu boru hatlarinin Amerika'nin tam denetimi altina girecegini, Üçüncü olarak, Iran'la savasi kiskirtmak istedigini, Iran'in basinda kim olursa olsun, Türkiye'nin Iran'la dost olmaya mecbur oldugunu, Abdullah ÖCALAN ile görüsmesinde, kendisine ``biz Iran tarafindan korunuyoruz'' diye Iran tarafindan korunduklarini kendisine beyan ettigini, Amerika'nin Disisleri Bakanligi, Savunma Bakanligi, Pentagon ve CIA'ye yakin yari resmi organlardan izledigi tespitlere göre, sürekli bir Türkiye-Iran çatismasi senaryosunun bulundugunu, Türkiye ile Iran'in, birbirlerini, aleyhlerinde faaliyet gösteren PKK ve Halkin Mücahitleri örgütlerini himaye etmekle suçlayacaklarina dis ticaret hacmimizi nasil 10 milyar dolara çikartiriz, isbirligimizi gelistiririz, kürt meselesinin bölgede Amerika tarafindan kullanilmasini birlikte nasil önleriz diye kafa kafaya vermeleri gerektigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=141


15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 13

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 13


4/3/1997 - 11:07 - Atin


10- Necdet KÜÇÜKTASKINER 17.03.1997 tarihli ifadesinde; Askerligini bitirir bitirmez 1966 yili Haziran ayinda MIT'e girdigini, 1973'e kadar Emniyet Müfettisi kadrosunda bu teskilatta çalistigini, MIT'in CIA tarafindan proroke edildigi, Baybasin ile ilgili olaylarin 1983 tarihinde basladigini, Feridun Kocamaz adindaki emlakçinin, ``benim bir dostum Istanbul 2. Subeye nezarete düsmüs ilgilenirmisin?'' demesi üzerine Istanbul Emniyel 2. Sube Müdür Yardimcisi Mehmet Agar'a Basbayin'in durumunu sordugunu, Mehmet Agar'dan Baybasin'i gasptan aldiklarini ögrendigini, bunun üzerine onun vekaletini olmadigini, sözü edilen kisinin Bakirköy Agir Ceza Mahkemesine sevk edilerek tutuklandigini davasina hangi avukatlarin baktigini bilmedigini, 1986 yilinda Ingiltere'ye bir is için gidecegi sirada Baybasin'in Ingilterede 12 seneye mahkum oldugunu ögrendigini, Baybasin'in iki tane Kibrisli kizin eroin getirdigi bir mahalde dolakirken yakalandigini, polislerin ona tesadüfen yakalandigini, kizlarin mali onun verdigini söylediklerini, onun üzerine Baybasin'in Island Wight denilen küçük bir adadaki hapishaneye hükümlü olarak konuldugunu, Mete Bozbora, Hüseyin Çoban'la birlikte cezaevinde Baybasin'le görüsme yaptiklarini, Baybayin'in orada durumunun çok kötü oldugunu, hergün dayak yedigini, ne yapip edip kendisini Türkiye'ye götürmelerini istedigini, Hüseyin Basbayin'in kendisine yalan söyledigini tespit ettiklerini ve davasini yine almadiklarini, sonradan ögrendiklerine göre 1986 dan sonra baskalari kanaliyla Türkiyedeki bir Ingiliz ile tabur edilmek suretiyle Türkiyeye gelisinin saglandigini, Bayrampasa da cezaevinde oldugunu, tahminen 1988 de gelmis olabilecegini, yine tahminen 1989 senesinde Mete beyle beraber, Feridun Kocamaz'in yaninda üç tane daha adamin yazihanelerine geldiklerini, Hüseyin Basbayin'in kardesi Mehmet Sirin Baybasin'in Silivri'de bir çiftlikte yakalanan eroin ile ilgili olan ve Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam eden davalarini aldiklarini, bu davayi iki celse girdikten sonra biraktiklarini, bu olaylarda herhangi bir siyasînin veya yöneticinin iliskisini bilmedigini, Baybasin'in hayati boyunca dört veya bes defa gördügünü belirtmistir.(Ek:183) 

11- Istanbul Valisi Ridvan YENISEN 27.12.1996 tarihli ifadesinde; Sayin Cumhurbaskani sik sik Istanbul'a gelir ve kendisiyle sik sik görüsürüz, 14 Kasim günü çok yogun bir programlari vardi. Program sonrasinda da Polat Renasionse otelde bir aksam programi vardi, o programdan sonra evde Kemal Yazicioglu ile görüsebilecegini söylediler, 22.00 siralarinda. Sayin Cumhurbaskanimizla birlikte otelden çiktik, Leventteki ikametgahta Kemal bey bizi kapida karsiladi ve içeriye girdik; Sayin Cumhurbaskaninin konuyu sormalari üzerine, Yazicioglu, 25.8.1996 günü Emniyet Asayis Sube Müdürlügü Cinayet Büro Amirligine gelen isimsiz telefon ihbarinda Ömer Lütfü Topal'i Özel Harekat polisleri Ercan Ersoy, Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz ile maktülün ortaklari oldugu söylenen Ali Fevzi Bir (Aliço) Sami Hostan (Arnavut Sami) adli sahislarin öldürdügünü beyan ediyor. Bu ihbar üzerine ön çalisma yapildigini takip edildiklerini, 28.8.1996 tarihinde bu kisilerin Asayis Sube Müdürlügünce gözaltina alindiklarini, olayda kullanilan silahin Sarjörü üzerindeki koli bandindan elde edilen parmak izi ile bu bes kisinin parmak izi mukayesesinin yapildigini, benzerlik olmadiginin tespiti üzerine Içisleri Bakaniyla da görüsülerek, onun talimati ile Genel Müdürlük ile temas kurulup, daha genis imkânlarla arastirma yapilmak üzere 29.8.1996 günü aksami bir tutanakla bes kisi, Genel Müdürlükten görevlendirilen ekibe teslim edildiklerini, Yazicioglu'nun, bunlar Ankaraya gönderildikten sonraki günlerde yapilan arastirmalara göre, elde edilen bazi karineler ve isaretlerin bu öldürme fiilini bunlarin yaptigi intibaini verdigini ifade ettigi, Sayin Cumhurbaskaninin, Emniyet Müdürüne, gözetim altina aldigini sahislarin yazili ifadelerini aldiniz mi? bu sorguya, karsilikli görüsmeyle ilgili bant kayit, bu sekilde bir kayit var mi? sorularinin, Yazicioglunun alinmis yazili ifade olmadigi, bant, kaset bulunmadigini kesin bir dille Cumhurbaskanina ifade ettigini, Cumhurbaskani'ninda, hiçbir zaman Devlet suç isledi olmaz, hangi sahis suç isledi ise Devlet onun yakasina yapismali , bunlara Devlet karsi çikar seklinde beyanda bulunarak; her türlü imkân kullanilacak, gayret sarf edilecek ve Devletin süphelerden, saibelerden arindirilip temize çikarilmasini'' istedigini, talimat olarak verdigini, Olay günü yine bir telefon ihbariyla, 23.30'da Yeniköy Karakol Amirligi ve Taneceviz Sokaginda bir otoya seri sekilde silahla ates edildiginin bildirildigini, ekibin bahse konu yere gittiginde, çalisir vaziyette 34 BTG 96 plakali BMW oto içinde Ömer Lütfü Topal'in cesediyle karsilasildigini, maktülün incelemelerinin yapildigini, otonun arkasindan 20 metre uzakliktan atilmis 7.61 mm çapli kalasinkof marka iki tüfek bulundugunu, tüfeklerden birinde, üzerine takili vaziyette koli bandi ile sarilmis bir adet sarjör oldugunu tüfegin sarjöründeki koli bandi yapiskan iç yüzeyinden mukayese edilir nitelikte parmak izi tesbiti yapildigini, bu tesbitin Bekletme Fisine yapistirildigini, o orada dururken 5 Aralik günü Sabah Gazetesinde çikan Abdullah Çatli'nin Sahin Ekli adini kullandigina dair bir haber üzerine ki o tarihte Emniyet Müdürününde görevinden uzaklastirilmis oldugunu, kendisinin bilgisi dahilinde arsiv arastirmasi yapildigini, 26.2.1992 tarihinde yurtdisina çikarken Sahin Ekli adina düzenlenmis sahte pasaportla yakalandigina iliskin kaydi bulduklarini, o tarihte parmak izinin on parmak olarak alinip, Bakirköy Cumhuriyet Savciligina sanigin sevk edildigini, Savciligin tahkikat açmasina karsin suç niteligi sebebiyle sanigin serbest birakildigini, Abdullah Çatli'nin diger parmak izlerinin de kayitlardan çikarilarak tüm parmak izleri karsilastirmasinda bütün izler arasindan tam bir uygunluk saglandigini tesbit edildigini, 1977 yilinda Abdullah Çatli'nin 6136 sayili kanununa muhalefet, polise ates etmek suçlarindan Balikesir Edremit'te de alinmis parmak izleri bulundugunu, Abdullah Çatli'nin Interpol tarafindan alinan parmak izleriyle, Türkiye'de tesbit edilen parmak izleri arasinda bir uyum tesbitinin yapilip yapilmadigini bilmedigini, koli bandi disinda parmak izi tesbit edilmemis oldugunu, sag orta yarim parmak izinden baska parmak izi bulunamadigini, digerlerinin eldivenli oldugunun söylendigini, Emniyet Müdürünün Cumhurbaskani ile görüsmeyi kendisinin talep ettigini, Cumhurbaskani, Basbakan ve Içisleri Bakaninin Istanbul Valisinden bu olayla ilgili bilgi talep etmediklerini, Emniyet Müdürünün kendisine herhangibir band olmadigini söyledigini, Cumhurbaskanindan destek alarak, yetki almak amaciyla görüsme oldu ifadesinin Cumhuriyet Savcilarinin niyabeten Emniyet güvenlik kuvvetlerinin adli bir arastirma yapmasinda hukuken bir aksaklik bulunmadigini, bu yetkilerinin kullanilmasini adli yada idari mercilerden kaynaklanan bir engel bulunmadigini, parmak izinin yüzde yüz hiç degismesi mümkün olmayan bir delil oldugunu, sonrasininda bagimsiz Türk Adliyesine ait oldugunu, Kendisinin de kisilerin Emniyet Genel Müdürlügüne tesliminden sonra haberinin oldugunu, neden bilgi verilmedigini ilgililerden sordugunda, bunlarin memur olmasi nedeniyle hassas bir konu oldugunu, bir ihbar üzerine islem yapildigini, maddi delil elde edilmesi halinde zaten Sariyer Savciligina verileceklerini ve ayni anda da Vilayete bildireceklerini söylediklerini, Istanbul'da bugün 25 tane talih oyunlari oynanan salonlar bulundugunu, Içisleri Bakanliginin yazdiklari yazidan sonra Istanbul Valiligi olarak resmi Gazete'de yayinlanan 1 Ekim tarihli bir teblig, ilan, yasaklama karari çirkarttiklarini, simdiden sonra yeni düzenleme yapilincaya kadar bu yerlere Türk vatandaslarinin alinmasinin yasaklandigini, Türklerin alinmasi halinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ilgili maddelerinin uygulanacagini, yani kapatilabilecegini gerekçeli bir yaziyla Resmi Gazete'de yayinlatip, bu uygulama çesitli ikazlarimizdan sonra muhtelif sekilde çok kapatma karari sahsen uygulamaya basladigini, idare mahkemesinin bir süre sonra bu teblig için yürütmeyi durdurma karari verdigini, o zaman tebligin geçerliliginin kalmadigini, böylece de oyun salonlari eski durumuna dönmüs oldugunu, yargi kararina uymaktan baska yapacagi bir sey olmadigini, Istanbul Emniyet Müdürü iken Bursa Valiligine atanan Orhan Tasanlarin, bu atama üzerine verdigi ``beni kumarhaneler mafyasi buraya tayin ettirdi'' seklindeki beyani konusunda da, kumarhaneler için aldigi tedbirler nedeniyle hiçbir güçlük ya da zorlukla karsilasmadigini, pekçok büyük oteli kapatmasina karsilik, konuya iliskin bir ricacinin bile kendisine gelmedigini, görevin yapilmasi halinde bir sey olmayacagi kanaatinde oldugunu, Devletten güçlü kimsenin bulunmadigini, Bursa Il'ine Vali olarak atanmaninda bir terfi oldugunu belirtmistir.(Ek:184) 

12- Ahmet BAYDAR 22.01.1997 tarihli ifadesinde; Yozgat Milletvekili Ahmet Baydar'in torunu oldugunu, ondan öncede Belediye Baskanligi yaptigini, Binbasi Halil Baydar'in tüccar oldugunu ceviz tomrugu yaptigini, Uzun yillar kendisinin Persembe pazarinda demir-çelik ithalati yaptigini, 1980 yilinda is hayatina atildigini, 1985 yilina kadar demir çelik ticareti yaptigini, Türkiye'de üretim sikintisi dog da dünya pazarlarindan ithalat yaptiklarini, sik sik döviz dalgalanmasi sebebiyle kazandigi yada kaybettigi dönemler oldugunu, pamuk balya çemberi üreterek sanayicilik yaptigini, bu üretimlerinin 8-10 yil sürdügünü, Iki ikibuçuk yil önce burada bir arkadasi ile otururken yanlarindaki masada bulunan kisilerin anlattigi bir fikra nedeniyle tanistiklarini, birbirlerine kartlarini verdiklerini ve daha sonrada Mehmet Özbay isimli bu kisinin ofisine geldigini, bu karsilasmanin Istanbul'da oldugunu, sözkonusu yerin adinin Zeytin Sardunya oldugunu, kendisine tekstil ihracaati yaptigini söyledigini, Arzu hanim isminde bir kisi ile beraberligi oldugunu, onun kizkardesinin de izmir'de yasayip, zaman zaman Istanbul'a geldigini, bu gelislerinden birisinde Gonca hanimin, Mehmet Bey'le tanistiklarini, bir müddet sonrada arkadaslik yapmaya basladiklarini, Baysa sirketini Ant Güven Sazak karisi Slvia Sazak, kendisi, Mine Baydar ve oglu Alper Baydar ile birlikte 1992 yilinda kendisinin kurdugunu, 1995 yilinda ortakliktan ayrilma karari aldiklarini yönetim kurulunda enaz 3 kisi olmasi gerektiginden kendisi disinda ikinci kisi olarak 16 yildir yaninda çalisan Fehmi Tarim'a yönetim kurulu üyeligi verdigini, o sirada Mehmet Beyin orada oturdugunu, üçüncü kisi olarak kimi yapalim diye kendi kendilerine düsünürken, onun ben olabilirim dedigini, bu nedenle de yönetim kurulu üyesi oldugunu, ancak bassanin % 100 hamiline hisse senetlerinin kendisine ait oldugunu, sirketin alaninin insaat, petrol, dis ticaret, ithalat, ihracat gibi çok genis oldugunu, Baysas'in tek yaptigi isin Botas'taki silaç (petrol çamuru) sanayie verilmesi ve çamurun bulundugu yerin temizlenmesi isi, onun miktarinin 22 bin ton olarak hesap edildigini 220 bin dolar, o zamanin parasi ile 10 milyar lira oldugunu, ancak 10 bin ton civarinda bir çamur çiktigini, Kendisinin baysa disinda Kursaç, Mersa kureks gibi sirketleride bulundugunu bunlar vasitasiyla Demir, çelik, Amerika ve Italyadan pirinç, Hindistan Sudan, demir- çelik, romanya dan canli hayvan, çimento görevinde Romanyadan çimento, bulgaristandan demir-çelik, harb çikmazdan öncesinde Yugoslavyadan demir-çelik ithal ettigini, bu tür isler yapan bir firma oldugunu, 1990, da dolar krizi sebebiyle büyük darbe aldiklarini, daha sonra seker ithalatinda yine sikintilari dogdugunu, 5 nisan kararlarindan sonra bankalarinda üzerlerine gelmeye basladigini, bu nedenle rahat çalismak için, sifir bir sirket olarak 1992 yilinda Baysayi kurduklarini, Botas'in silaç konusu ortaya çikmasi petrol ile ugrasan iki eksperi, silaçin oldugu yere gönderdigini, numuneler öldürdügünü içine bazi kimyevi maddeler katildiktan sonra sanayi yakiti olarak kullanilabileceginin tespiti üzerine silaça talip olduklarini, kendilerinden önce teklif veren firmalarin tonunun 1000 dolar verdiklerini, ihaleyi aldiklari tarihte Mehmet Beyin yönetim kurulu üyesi olmadigini, Kendilerinin Istanbul'da oturmalari sebebiyle iskenderuna sik sik gitmelerinin zor oldugunu, bu nedenle Mehmet Beyin Turgay Marasli'yi orada çalisabilecek kisi olarak tavsiye ettigini, sirkete sigortali olarak dahi alindiklarini, kar ettiklerinde bir sey vereceklerini düsündüklerini, kendilerinin de Güven Tezerdi isimli petrol içinden anlayan ancak güvenmedikleri bir kisiyi görevlendirdiklerini, bu çocuguda onun basina koyduklarini, daha sonra özellikle çok kaba olmasi nedeniyle sikayetler almaya basladiklarini, hatta Botasta çalisanlardan da sikayetler geldigini, daha sonra da Mehmet Beyin kendisini uyardigini ve o kisinin sirketin parasini çaldigini söyledigini yaptiklari tespitle sirkete ait parayi çaldigini tespit ettiklerini, 5 liraya sattigi mali 3 lira gösterdigini, kendi evine ve ailesine pek çok harcama yaptigini ve Toyota marka araba oldugunu, bu suretle 5-6 milyar lira içeri attigini, bunun üzerine Turgay Maraslinin isine son verdiklerini ve kovduklarini, bu konuda Botas sirketinede bu sahsin sirket ile ilgisinin kalmadigini yazi ile bildirdigini, 5-6 ay süreyle kendileriyle çalistigini, Turgay Marasli'yi hiç tanimadigini, bir gittiginde Ukraynali bir esi oldugunu gördügünü, Mehmet Özbay'i yönetim kurulu üyesi olarak, genel kurulda görülebilecegini ancak ne çekte, ne faturada ne de anlasmada hiçbir imzasinin ve yetkisinin bulunmadigini, Mehmet Özbay'in kaabiliyetli bir yanini göremedigini, ya da anlayamadigini, ticari yönde pek fazla bir bilgisinin bulunmadigini, parasal tikanmalari oldugunda, Mehmet'ten borç istedigini, ancak onunda yemin ederek yok dedigini, bulamam dedigini, hatta 150-200 milyon istediginde de yok dedigini ondan sonrada sikinti geçene kadar kendisini hiç aramadigini, Mehmet Özbay'da duran telefonun kendisine ait telefon olmadigini Botas isi için alinan 3-4 telefondan birisinin sirkete getirildigini ancak bundan daha sonra haberi oldugunu, Botas'in içinde tanklarin ve havuzlarin oldugunu, aralarinda çok mesafe bulundugunu, kamyoun kantara gidip tartildigini, sonra satis için gittigini, telefonlarinda bu islerde haberlesme için kullanildigini, Mehmet Özbay'daki telefonun Iskenderun'da çalisan Ali ismindeki bir çocugun adama kayitli oldugunu, Botas isinden zarar ettigini halen 15 milyar lira borcu bulundugunu, Mehmet Hadi Özcan'i tanidigini Botas'ta silaç oldugunu söyleyen adamin o oldugunu, Bulgaristan ve Romanya'da is yaptigi kisilerin kendisi ve ellerinde gazoil adetif oldugunu ithal edip etmeyecegini sorduklarini, silaçin sanayii artigi yapilmasi için gerekli maddelerden oldugu için bu malzemeden de almalari gerektigini, bunun Izmit'e gelecegini degerlendirdiklerini, Mehmet Özbayin o zaman deposu olan bir tanidiginin Izmit te oldugunu, adamin Hadi Özcan oldugunu, söyledigini, ramazan günü onun yanina gittiklerini, depoyu, tanklari alemdar kimya gibi bir yerden kiralayabileceklerini söyledigini, bu suretle tanistiklarini, ancak onunla daha sonrasinda iliskilerini devam etmedigini, bilahare bu adamin isin % 50 atagi oldugunu sagda solda söyledigini duydugunu, Ihale asamasinda 3 firma olduklarini, diger iki firma 100 lira gibi rakamlar verirken kendilerinin 10 dolar verdiklerini, Korkut Eken'i tanimadigini, Ibrahim Sahin'i tanimadigini, Mehmet Özbay ile onlari birlikte görmedigini, Botas'ta kendilerine yardimi olan kimse bulunmadigini, Semsettin isimli bir sahsin bu is için talip oldugunu ve bin lira teklif verdigini, kendilerinin ihaleyi almasi üzerine bu sahsin Enerji Bakanligi Müstesarinin çiktiklarini, sonra yeniden ihale edildigini, ihalede 800 dolar fiyat verildigini, tanklarin içindeki suyu hesap etmediklerini, bu sebepten düsük fiyat verdiklerini, taseronluk yapmak istediklerini söylediklerini, arena programina çikan adamin bu oldugunu, çok konusan ve yalan söyleyen bir adam oldugunu, Botas kayitlarinda bu malin, 22 bin yüzde 30 30 bin falan gözüktügünü ama malin 20 bin tonu ve 10 bin tonu mal neden bu kadar bu ise asildigini anlamadigini, yillarca bu adamin pompalarla hortumlarla silas denen çökeltiyi bu tanka topladigini, 715 nolu tank, belkide adam 30 bin ton topladigi gibi gösterdigini, Güney Makine isimli firmanin Ömer Lütfü Topal'i tanimadigini hiç yerine gitmedigini, Haluk Kircinin hiç gelmedigini, tanimadigini, sirketlerine hiç tibbi malzeme satmadigini, Abdullah Çatlinin Susurluk olayindaki ölümünden sonra cenazesinin alinmasina gitmedigini, bir gün sonra Gonca Hanimin cenazesini erkek kardesi ile birlikte aldigini, teshis edenlerinde kardesleri oldugunu, Abdullah Çatli'nin Istanbul'da evine 1-2 kez gittigini, Meral Çatli ve çocuklarini tanidigini, Kürsat Yilmaz'in adini gazetelerden duydugunu, hiç karsilasmadigini, Bilal Atik'in bir defa ofislerine geldigini, çok komis bir rakam teklif ettigini, maliyetin altinda, Sahin Tekdemir, Turan Gedikli Sultan Nakkis'i hiç tanimadigini, Alper Tekdemir'i Hadi Özcan'in yaninda gördügünü, sonradan polis oldugunu ögrendigini, Abdullah Çatli'ya karisinin bile Mehmet diye hitap ettigini kandirilmis olabilecegini, hatta kizinin kendisinin bir arkadasina sorusu üzerine Abdullah Çatli'yi sevmedigini, adini Mehmet olarak yalan söyledigini, senin isminde mi? degisik diye kendisine sordugunu, üzüldügünü, Abdullah Çatli'nin insaat, dis ticaret gibi bir sirketi oldugunu bilmedigini, sadece sultan Tekstili bildigini, Zarar etmeye baslayinca, kagit üstünde kopmalar olmasi da isten kopmalar basladigini, And Güven Sazak'in Kursas'ta üyeliginin oldugunu, ayrilma karari alindigini, ancak genel kurulun yapilmadigini, o sirketlerin problemleri oldugunu, borçlari oldugunu onlarin ödenmemis oldugunu, onun için de tam ayrilmamis olduklarini, Abdullah us'u tanimadigi Basinin olaylari topluma yanlis aktarmasindan dolayi çok sikinti çektigini, Fransada hapiste kaldigina iliskin bir duyumu olmadigini, bu islerden hoslanmayan bir yapisi oldugunu, Mehmet Beyin, fatura almak için kullanilan fatura kartindan, sirketleri aldigini, otelde kaldigini, bunlari tespit ve masraftan düsmek üzere satin almayi düsündügünü Bassa adini alip alamayacagini sordugunu, kendisininde de alsa da birsey ifade etmeyecegini söyledigini, onun aldigini daha sonra da kendisi için yeni fatura karti bastirip verdiklerini, Sami Hostan'i tanimadigini, bir defa yemekten çikip, gazinoya gittiklerini, Arzu Hanim'in küçük bir oyun oynadigini, birbirlerini Mehmet Bey ile Sami Beyin sadece tanidiklarini ancak samimi bir hava hissetmedigini 15-20 dakika oturduktan sonra gazinodan ayrildiklarini, Genelde Mehmet Bey, Arzu Hanim, Gonca Hanim ve kendisinin birlikte yemege gittiklerini, gezdiklerini, Mehmet Beyin sirdasi ya da dert ortagi falan olmadigini, kendi cep telefonunu Savci Bey'ede verdigini, cep telefonu, araç telefonu, sirket telefonu ve ev telefonunu hiçbirini degistirmedigini, telefon arama listesinden kendisini kaç defa aradiginin, kendisininde onu kaç defa aradiginin tespit edilmesini istedigini belirtmistir.(Ek:185) 

13- Ekrem MARAKOGLU 30.01.1997 tarihli ifadesinde; Kendisinin Ömer Lütfi Topal'i, 1964 yilinda avukatliga ilk basladigi zamanlarda bitirimhane tabir edilen bir kumarhane isletmecisi olarak müsterek tanidiklari kanaliyla tanidigini, o zamanin yeralti dünyasinin kaçakçilik-kabadayilik- kumarhanecilik temeli üzerine kurulu bulundugunu, Ömer Lütfi Topal'in 1978 yilinda uyusturucu kaçakciligi suçlamasiyla tutuklanmasi olayinda kendisinin hukuki çabalarina ragmen Ömer Lütfi Topal'in Amerika'ya gönderildigini; 1985 yilinda tahliyesini takiben Türkiye'ye geldiginde yeralti dünyasinin temel felsefesinin de iktisadi kabadayiliga ihale-arazi- tahsilat üçgenine dönüsmüs bulundugunu, Kumarhanecilige tekrar baslayan Ömer Lütfi Topal'in bir cinayet olayindan hapise düstügünü ancak mesru müdafa ve genel affin yardimiyla 50-55 gün sonra çiktigini ve sabika kaydinin olusmadigini, Ömer Lütfi Topal'in casino isletmeciligine 1991 yilinda Adana Seyhan otellerinin casinolarini alarak basladigini, kendisininde emperyal Sirketleriyle iliskisinin 1993 Martinda Alanya da meydana gelen ölümlü bir avukatin malzeme takibiyle basladigini, 1994 yilinin sonlarinda sirketin vekaletini de aldigini, 1994 Araligindaki Akgün Otel Bülent Firat cinayetinde, Ömer Lütfi Topal'in casinolarini kumarhane gelenegi yöntemi ile çalistirdigini farkettigini; bu yöntem içinde kullanilip atilmis insanlarin Mart 1996 tarihindeki Hikmet Babatas cinayetinden sonra kendisine Ömer Lütfi Topal'in da hayatinin tehlike altinda oldugunu hissettirdiklerini ancak Ömer Lütfi Topal'in bunu ciddiye almadigi, Ömer Lütfi Topal'in ölümünden sonra ayni marka ve benzer plakali arabasiyla olay mahalline endise içinde giderken hiçbir polis arabasina ve çevirmeye rastlamadigini, olaydan sonra sirket yöneticileriyle yaptiklari toplantilarda olayin failleri olarak akillarina Hikmet Babatas'in yakinlari, Dev-Yol ya da bir baska azmettirici kisinin geldigini, Kendisinin olayin faillerinin ortaya çikarilmasi için çabalamasina ragmen Ömer Lütfi Topal'in ailesinin kendisine ve sorgulamasina karsi bir duvar ördüklerini, bunun nedeninin de Kusadasindaki Casino Müdürünün karistigi bir cinayet sonrasinda, bu müdürün Kusadasi emniyetine güvenlikli bir sekilde teslim edilmesi sirasinda Ömer Lütfi Topal kanaliyla tanidigi özel harekatçi Ercan Ersoy ile olan iliskisinin olabilecegi, Ali Fevzi Bir, Sami Hostan gibi kisileri Emperyal grubu bünyesinde çalismaya basladiktan sonra tanidigini ve Sami Hostan'dan, Abdullah Çatli'nin ara sira yanlarina geldigini duydugunu, yine bu sekilde Ömer Lütfi Topal'in Kibris'ta bulundugu bir sirada Abdullah Çatli'nin da orada Ömer Lütfi Topal ile görüstügünü duydugunu, Ömer Lütfi Topal cinayetinde, Emperyal sirketler grubunu çok büyük zarara sokacak bir maddi ihtilafin olmasi gerektigini, ancak ailenin kendisine karsi uzak durmasi nedeniyle sadece duyumlara dayanarak bazi öngörülerde bulunabildigini, örnegin, Ömer Lütfi Topal'in ölmeden bir gün önce Ispanya'dan arayan Ismail Tank adli birisiyle adet-i hilafina ragmen çok uzun ve sert bir tartisma yaptigini, geçmiste Ispanya'da uyusturucu kaçakçiligindan hapis yatmis bulunan Giresunlu bu adamin Ömer Lütfi Topal ile geçmise dayali çok özel bir hukuklarinin bulundugunu ama ailenin bu konulari saklamaya çalistigini, Mehmet Agar ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin, 1986 da Mehmet Agar'in Ömer Lütfi Topal ile Alattin Çakici'nin ortaklasa çalistirdiklari klubü kapattirmasindan ibaret oldugu, çesitli vesilelerle örnegin Necati Kurmel kanaliyla Mehmet Agar Içisleri Bakani iken Ömer Lütfi Topal'in tanisma çabalarina karsi Mehmet Agar'in uzak durdugu, ancak israrlar karsisinda ``Dilkum sitesinde karsilasirsak bir merhabalasiriz herhangi bir sorunumuz yok'' ifadesini duydugunu, Hüseyin Kocadag ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin ise çok daha yakin oldugunu, zaman zaman Ibrahim Polat'in da ortak oldugu Polat otelinin casinosunda sik sik beraberce oturduklarini, 1994 yilindaki Akgün oteli cinayetinden sonra araya bir sogukluk girdigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesinden bir ay önce Celal Dogan'in kendisine Fenerbahçe Klubünün yöneticilerinden Hüseyin Kocadag'i yolladigini, kendisinin de bunu ömer Lütfi Topal'a haber verdigini, bu toplantinin DGM ile de ilgisi bulundugunu çünkü teypten yaziya döktügü yazili ifadesini DGM ne de verdigini, konunun da Gaziantepli bir kaç isadaminin G.T.O. baskaninin adi arkasina siklanarak kumar borçlarinin hafifletilmesi yönünde bir ricadan ibaret oldugunu ancak konunun basina daha degisik sekilde yansitildigini, Hüseyin Kocadag'in sanki köske (Cumhurbaskanligi) yakin birisi tarafindan görevlendirilmis ve o kisi de bu isin halledilmesini istiyormus gibi bir intiba uyandirmaya çalistigini, bütün bu konularin da kendi mantigi açisindan ve tarih bakimindan Ömer Lütfi Topal'in da dahil edildigi söylenen 58 kisilik liste ile iliskili olmasi gerektigini, Ömer Lütfi Topal'in haraç anlaminda birilerine hiçbir sey almadan para verecek bir yapisi olmadigini böyle bir isi ancak çok büyük ir baski karsisinda yapabilecegini, Kendisinin 1994 Haziraninda Ömer Lütfi Topal ile birlikte Müdüriyet odasindayken VIP salonu monitöründen Necdet Menzir ile Hüseyin Kocadag'i gördügünü, bütün casinolarda video kayit sistemine bagli kameralarin bulundugunu, bunun herhangi bir itiraz durumunda kullanildigini; ancak Murat Topal tarafindan bu kasetlerden birisinin fotograflandigi ve bu fotograflardan birinin Hüseyin Kocadag'a gösterildigini, sonraki konusmalarinda Hüseyin Kocadag'in bu konudan ne kadar rahatsiz oldugunu belirttigini ve genelde Klasis'e giden Necdet Menzir'i sanki kendisi santaj yapmak istermisçesine oraya özellikle götürdügü gibi bir durumun ortaya çiktigini, ancak resmin kritik dönemlerde dahi ortaya çikmamasinin kendisine bir güvence verdigini söyledigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürenler ve azmettirenler arasindakti ihtilafin ve Kemal Yazicioglunun aldigi ihbarin netlestirilmesinin art oldugunu, Ömer Lütfi Topal bir yerlere 10 milyon 17 milyon dolar gibi bir para gönderdiyse bunu sirket yetkililerinin, ölümünden sonra da ailesi ve yakinlarinin bilmesi gerektigini, Kendisinin ``Ömer Lütfi Topal Ankara'ya gittim ismimi listeden sildirdim'' beyaninin ise cinayetten onbes gün önce Alanya Seven Seas tatil köyünde bir yemekte Ömer Lütfi Topal'dan sahsen duyduklarina dayandigini, Bu tür konularda Ömer Lütfi Topal'in dostaliran ve yakinlarina basvurulmasi gerektigini, örnegin 1989 yilina kadar en yakin dostunun halen Ispanya'da bulunan Nail Akdeniz oldugu, bu tarihten soraki en yakinlarinin sirketinin Genel Müdürü, gazinolarinin genel müdürü ve Ünit Utku gibi kisiler oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in agzindan Sami Hostan ile Sedat Bucak'in tanistiklarini ve görüstüklerini duydugunu, Ömer Lütfi Topal'in Türkmenistan da yaptigi yatirimlar nedeniyle kurdugu iliskiler kanaliyla Diplomatik Türkmenistan Pasaportu almis olabilecegini, yine Israilli ortagindan da bazi bilgilerin alinabilecegini, Bir yandan mütevekkil, bir yandan da o dünyanin sartlarindan kaynaklanan kuskulu bir yasam tarzina sahip olan Ömer Lütfi Topal'in nasil bir koruma ve güvenlik sistemine sahip oldugu sorusuna cevaben; daha çok yeralti dünyasinin geleneklerine dayanan, emekli emniyet mensuplari ve fiziken güçlü insan kaynaklarini ve ruhsatsiz silahlari kullanan ve özellikle baslangiç safhasinda bizim gazinolarimizda herhangi bir olay olmasin diye çok asiri tepkiler gösteren bir güvenlik sistemi kuruldugunu, bu sisteminde rakipler tarafindan çok rahat bilinebilecegini ve içerden de destek alinabilecegini, Ömer Lütfi Topal'in vefatindan sonra ilk esini bassagligi dilemek için ziyaret ettiklerinde tesadüfen televizyonda Susurlukla ilgili haberler geçtiginde ilk esinin ``kani yerde kalmadi'' ifadesi üzerine kendisinin ``Peki Sami'den, Aliço'dan bir süphe veya endiseniz var mi?'' sorusuna cevaben de ``Ama, Özer Çiller'den süphe ediyorum.'' dedigini, ancak kendisinin Sami Hostan ile merhabalastigini bildiklerinden bilerek de kendisine böyle denilmis olabilecegini, zaten kendisinin daha önceden Ömer Lütfi Topal veya çevresinin agzindan buna yönelik baska bir sey duymus olmadigini, Ömer Lütfi Topal'a ait otellerin özellikle bayram tatillerine iliskin misafir listelerinde çok sayida yargi mensubuna rastlanabilecegini yine ayni sekilde Tepebasi Emperyal de sirf yargi mensuplarinin yemek ve ayni ihtiyacini karsilayan bir lokal olusturuldugunu, Ali Fevzi Bir ve Sami Hostan'in 3 özel tim mensubuyla beraber Istanbul da gözetim altina alindiktan sonra Ankara'da serbest birakilmalarini takiben kendisinin istaanbul'da Sami Hostan ile görüstügünü ve hakkinda giyabi tutuklama karari çikarana kadar da isinin basinda oldugunu duydugunu ve giyabi tutuklama kararini takiben ortadan kayboldugunu, Ömer Lütfi Topal'in kendisine Bodrum olayinda Ercan Ersoy'u yolladigina göre diger özel tim görevlilerini de taniyip tanimadigi sorusuna cevaben herhangi bir bilgisi bulunmadigini, Ömer Lütfi Topal ile Cavit Çaglar arasinda herhangi bir çekisme bulunmadigini, Cavit Çaglar'in bir baskasindan alacagini alamadigi için bu alacagi Ömer Lütfi Topal'dan istediginin söylenildigini, Ömer Lütfi Topal'in Hüseyin Kocadag ile görüsmedigini ve hatta Hüseyin Kocadag'in geçmiste böyle bir taleple geldiginde görevlinin ``sizin buraya girmeniz istenmiyor'' ifadesinde bulundugunu bunun da arkasinda geçmiste Ömer Lütfi Topal Mehmet Özcan ihtilafinda Alevi olmasi sebebiyle Hüseyin Kocadag'in Ömer Lütfi Topal'a karsi Mehmet Özcan'i tutmasinin olabilecegini, Kendisinin Cavit Çaglar veya Necdet Menzir ile herhangi bir çekismesi veya iliskisinin olmadigi, disarida spekülasyon konusu yapilmak istenen kameralarin normal sistemi içerisinde çekilmis kaseti herhangi bir yanlisliga sebebiyet vermemek için sahsen aldigini ve bir resmin yirtilarak imha edildigini ancak kendisinde bir kaset ve birkaç fotografin halen mevcut bulundugunu, bunlari tutmasinin amacinin da kendisini korumak oldugunu, esasen bunlarin imha edilmesini istedigini, Belçika'da iki Amerika'da bes sene olmak üzere toplam yedi yil hapiste yatan Ömer Lütfi Topal'in yeniliklere açik bir insan olarak bu senelerde kendisini yetistirdigini ancak kontrolsüzlükle baslayan gazino olayinda baslangiçta Turizm Bakanliginin herhangi bir düzenlemesinin olmayisinin düzeni tamamen bozdugunu, esasen gazinolarin kara para aklamak için uygun bir yer olmadigini, kar oranlarinin da uyusturucu isine göre çok daha iyi olmasi sebebiyle hiç bir gazino isletmecinin uyusturucu isine girmeyecegini, HAVAS'i almak için Ömer Lütfi Topal'in her türlü organizasyonu yapmasina ve parasi da var iken alamamasina hatta diskalifiye edilmesine karsi tutumunun ne oldugu sorusunu cevaben, Ömer Lütfi Topal'in herhangi bir itirazda bulunmadigi bu konudaki bilgilerin sirketten alinabilecegi emniyetten-istihbarattan gelen uyarilar hakkinda bir bilgisinin bulunmadigini, Sedat demir'in Istanbul Asayis Sube Müdürü olmasindan sonra Nihat Mete araciligi ile Ömer Lütfi Topal'dan Akgün otel cinayeti sanigi Çetin Gencer'in bulunmasini istedigi böylelikle Istanbul'da hiçbir faili mechul cinayetin kalmayacaginin söylenmesiyle, kendisinin Istanbul'da dünya kadar faili meçhul cinayet oldugunu bilerek, kardesi vasitasi ile Çetin Gencer'i buldurarak Fatih Cumhuriyet Savciligina teslim ettigini, Ömer Lütfi Topal'in Kibris'taki Jasmine Cavit oteli yatirimlari, Israilli ortagi ve Kibris Türk Hava Yollarinin özellestirilmesi konularinda kendisinin bilgisinin olmadigini aileden saygi gördügünü ancak kendisine bilgi verilmedigini, Süpheli konularda bilgi edinilmesi için sirketin yöneticilerinin ve aileden bazi kisilerin bir bütün olarak ele alinip dinlenmeleri gerektigini, kendisinin Ömer Lütfi Topal'in ve Emperyalin ceza davalari ile ilgilendigini, Ömer Lütfi Topal'in kiminde arandigi, kiminde giyabi tutuklama karari bulunan davalarinin sürdügünü, bunlara ragmen istanbul'da isinin basinda nasil serbestçe bulundugu ve dolastiginin da Istanbul emniyetinden sorulmasi gerektigini, Bodrum tahkikatinda istanbul savciligina sonradan talimat yazilarak polisin devre disi birakildigini, Antalya'daki aramanin da polis aramasindan savcilik aramasina dönüstürüldügünü, Sami Hostan ile Abdullah Çatlinin tanismasi ve Ömer Lütfi Topal'i öldüren silahta da Abdullah Çatli'nin parmak izinin çikmasina ragmen kendisinin gözlemlerine göre Ömer Lütfi topal ile Sami Hostan'in arasinda herhangi bir itilaf bulunmadigini, zaten Sami Hostan'in olay esnasinda Marmaris'te oldugunu, ihtilafin Ömer Lütfi Topal'in esleri çevresinde mevcut bulundugunu, Olayin sorusturmasinda savcinin kendisinin ifadesine basvurmamasinin yaninda kendisine olan tavrini da olumsuz buldugunu, Abdullah Çatli'yi taniyan Sami Hostan'in da kesinlikle bazi islerinde onu veya özel tim görevlilerini kullanmadigini, Ömer Lütfi Topal Abdullah Çatli bulusmasinin arkasinda küçük günlük olaylardan çok HAVAS gibi büyük benzer olaylarin aranmasi gerektigini belirtmistir.(Ek:186) 

14- Sedat BUCAK 21.01.1997 tarihli ifadesinde; 1960 Siverek dogumlu oldugunu, siyasete 1991 yilindaki seçimlerde katildigini, DEP milletvekillerinin, özellikle Abdullah Öcalan'in yanindan gelen elçiler vasitasiyla kendisiyle görüsmek istediklerini, kendisiyle görüserek ``Biz, Siverek'e, Urfa'ya örgüt olarak girecegi, yalniz tarafsiz kalacaksiniz, bize karismayacaksiniz, devletin yaninda yer almayacaksiniz'' demek istediklerini bildigini, devletiyle beraber oldugunu, Bekaa'dan gelen bazi insanlarla görüsmelerinin çogunu kasete aldigini ve bundan Ankara Emniyeti basta olmak üzere o zamanki tüm devlet yetkililerine bilgi verdigini, DEP'in kapatilmasi ve milletvekillerinin çogunun içeri alinmasinda Devlet Güvenlik Mahkemelerine verdigi ifadelerin büyük katkisinin olabilecegini, 1993'te bunlarin kendine karsi ve ailesine karsi bir tavir almak istediklerini ve Siverek'te örgütlü eylemlerin basladigini, Siverek'te Anavatan Partisi Ilçe Baskani ve kardesinin katledildigini, bazi köylülerin ve vatandaslarin katledildigini, Siverek halkinin bu olaylari istemedigini, Siverek halkinin tavir almasiyla beraber örgütün orada çökertildigini, halkla olan içtenligi ve devlete olan bagliligi nedeniyle kendisine karsi tavirlar oldugunu, kanunsuz bir is yaptigi zaman devletini çignemis olacagini, Istanbul'a giderken Mehmet Özbay'i aradigini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu çok sonralari ögrendigini, Istanbul'a dinlenmeye gittigini, Yalova'daki termale gittiklerini, o aksam yakin arkadasi Ali Aydinliktan'in oglunun kafasina kursun degdigine dair haber aldiklarini, durumunun kötü oldugunu ögrendiklerini, aksam bu durumu arkadaslarina söyledigini, Izmir'e gitmesi gerektigini söyledigini, Mehmet Özbay'in ``bende gelirim'' dedigini, yola çiktiklarini, Ören'de veya Altaylar'da bir arsa ofisi oldugunu, bu arsaya baktiktan sonra soförünün gelip ``Agabey, Ali Abinin oglu vefat etmis'' dedigini onun üzerine hemen harekat ettiklerini, hastaneye gittiklerini, fakat kimseyi bulamadiklarini, daha sonra evlerine gittiklerini, taziyelerini bildirdikten sonra ayrildiklarini, Princess'te yer ayirttiklarini, otele gittiklerinde bir bayanin Mehmet Özbay'in yaninda oturdugunu, onunda kendileriyle geldigini, Izmir'e gelirken Kocadag ile görüstüklerini, Kocadag'a Izmir'e gidiyorum dedigini, onunda ``bilsem bende gelirdim'' dedigini, daha sonra uçakla yarin gelecegini söyledigini, ertesi sabah uyandiklarinda Kocadag ile görüstüklerini ve onun gelecegini ögrendiklerini ``beni aldirabilirmisiniz?'' dedigini, bunun üzerine yanindaki koruma polisi Ercan Bey'i (daha önce Kocadag'in yaninda çalismis bir polis olan) Hüseyin Kocadag i arabayla almaya gönderdigini, koruma polislerinde ve soförün de huzursuzluk gördügünü, polis Ercan'in bir ara kendisini çagirip huzursuz olduklarini ve takip edildiklerini söyledigini, ``Izmir'den hemen ayrilalim'' dediklerini, Bunun üzerine Kusadasina gitmeye karar verdiklerini, o gün aksam üzeri çiktiklarini, Onura otel'de kaldiklarini, ertesi gün de orada kaldiklarini, polislerde rahatsizlik ve tedirginlik oldugunu görünce Ankara veya Istanbul'a gidelim dedigini, Hüseyin Kocadag'in Istanbul'da isi oldugu için Istanbul'a gidip oradan Ankara'ya geçmeyi düsündüklerini, o gün sabah en geç kendisinin kalktigini ve kahvaltisini yarim birakarak yola çiktiklarini, o bayan ile Mehmet Özbay'in arabanin arkasinda oturduklarini, Izmir'i geçtikten sonra Kocadag'in çok süratli gittigini gördügünü, arabanin ibresinin 230'u gösterdigini, birseyler söyledigini, Kocadag'in kendisine dönüp birseyler söyledigini ve güldügünü, kendisininde gülerek yolu görmemek için koltugun ucuna dogru geldigini, kaza'dan sonra Ankara'da ancak arabasini televizyonda görünce, kaza yaptiginin kesin olduguna emin oldugunu, arabada bulunan silahlarin Istanbul'a gelirken dahi olmadigini, o silahlardan bilgisinin olmadigini, kendisinin arabada bulunan Sig Sauter silahi oldugunu, onun disinda polislerinin hepsinin silahi oldugunu, eger takip ediliyorlarsa bu silahlarin kazadan sonra arabaya konulmus olabilecegini, digerlerinin çantasinda vardiysa silahlarin onlarin olabilecegini, arabada söylenildigi gibi gizli bölme olmadigini, Mehmet Özbay'in, köyüne 1 defa 1996 Kasim'inda geldigini, 1993 yili sonu veya 1994 yili basinda Siverek'e halka güven verebilmek için gittigini, Ankara'da babasinin vefat etmesi üzerine Siverek'e defnettiklerini ve taziyelerin 1,5-2 ay sürdügünü bu arada yorgun düstüklerini, 1994 ortasi veya sonunda dinlenebilmek amaciyla Ankara'ya geldigini, daha sonra Istanbul'a gittigini, Istanbul'da Mehmet Özbayi tanidigini, Abdullah Çatli adiyla tanimadigini, kalabalik bir ortamda ``siz, Sedat Bucak'siniz'' diyerek kendisiyle tanismak istedigini söyledigini, orada tahminen bir hafta kaldigini, Ankara'ya geldiginde kendisini telefonla aradigini, kendisinin tekrar Siverek'e döndügünü, 1995'te geldigini bir-iki defa Mehmet Özbay'in kendisini sordugunu, Ankara'ya yilda 2 ya da 3 defa geldigini, kendisinin disarida bürosu oldugunu, bürosuna gelip, oturup, sohbet edip gittigini, bu insanla (Abdullah Çatli) bir illegal ya da legal bir isinin, ya da baglantisinin olmadigini, Çatli nin kendisine ithalat-ihracat sirketi oldugunu ve ticaretle ugrastigini söyledigini. Abdullah Çatli ile Gonca Us arasinda bir gönül iliskisi oldugunu varsaydigini, hanimiyla bir-iki defa görüstügünü, ailece Istanbul'da olduklari bir zamanda Çatli'nin ailesini alarak bir-iki defa yanlarina geldigini, hatta bir keresinin de bir dügünde olabilecegini, Mehmet Özbay ile Kocadag'in kendi yaninda tanistiklarini varsaydigini, kendinden önce taniyip tanimadigini bilmedigini, Hüseyin Kocadag ile her zaman görüstüklerini, Mehmet Özbay'i vatansever biri olarak tanidigini, konusmalarinin hep bu yönde oldugunu, Hüseyin Kocadag in 1980 ihtilalinden hemen sonra Siverek'e emniyet amiri olarak verildigini, sonra tahminen Ankara'da Özel Harekatin kurulma asamasinda Ankara'ya geldigini, Siverek'te de Ankara'da da görüstüklerini, Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügü yaptigi siralarda da görüstüklerini, kendisinin bu siralarda Siverek'i tanimasindan dolayi arada bir geldigini, babasiyla Hüseyin Kocadag'in iliskilerinin çok samimi oldugunu, babasindan sonra bu iliskiyi kendisinin sürdürmek istedigini, Bucak Asireti olarak varsayilan toplulugun 40, 50 veya 60 aileden olustugunu, Siverek'te 70'i geçici olmak üzere 430 korucu oldugunu bildigini, Fatih Bucak'in amcaoglu oldugunu, Ankara'da oturdugunu, su anda insaat sirketi kurdugunu bildigini, aralarinda kopukluklar oldugunu, korumalarini istemesi konusunda; Koruma Sube Müdürlügünün kendilerini atadigini ve koruma vereceklerini söylediklerini, kendisinin ise koruma istemedigini, daha sonra aradiklarinda ``siz isim verebilirseniz de olur'' denildigini, bu korumalarin Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin'in korumalari oldugunu, Ibrahim Sahin'le PKK'ya karsi tavir ortaya koymak için Emniyet Genel Müdürü, Pasalar, 7. Kolordu Komutani geldiginde Özel Harekat Daire Baskani olarak geldigi sirada konustugunu, daha sonra birbirlerini aradiklarini, Ibrahim Sahin'in doguya gittigi zaman, özellikle Siverek güzergahini seçtigini ve misafiri oldugunu Polis Ercan'a ``bana koruma verilmek isteniyor, korumalik yaparmisiniz?'' diye sordugunu, onun da ``benim bir arkadaslarla görüsmem gerekir'' dedigini, daha sonra ``evet'' cevabinin geldigini bunlarin 5 kisi oldugunu, oysa 6 koruma verilmek istendigini, 6'ncinin da bu bes koruma tarafindan önerildigini adinin da Mustafa oldugunu, Bakan Mehmet Agar'a bunlarin verilmesi için yazdigini ve kabul edildigini, hatta çok zaman sonra verildigini, Ömer Lütfi Topal cinayetinden daha sonra korumaligini yapan polislerin gözaltina alinmasindan sonra Istanbul valisi veya Emniyet Müdürünü aradigini, bu insanlari koruma olarak istedigi için bunlarin isledigi bir suç varsa bunlari bilme zorunlulugunu hissettigini, bu kisilerle (korumalarla) telefonla konusmadigini, Arnavut Sami yi (Sami Hostan) bir defa Çinar Otelinde baskalariyla birlikte olduklari sirada kendisine tanittiklarini, daha sonra onu görüp görmedigini hatirlamadigini, kendilerinin kumarla ya da kumarhanelerle hiç bir iliskilerinin olmadigini, bir gece kulubü ya da diskotege amcaoglunun da içinde bulundugu üç gencin girersin-giremezsiz tartismalari sonucu öldürüldügünü, bu olayin kumarla ilgili olmadigini, söylemezleri de bu olaydan sonra bildiklerini, daha sonra bunlardan iki tanesinin öldürülmesiyle kendilerinin hiç bir ilgisinin olmadigini, Mehmet Agar Genel Müdür olana kadar kendisini tanimadigini, öldüren kisilerden birinin lojmaninda kaldigi hususunda; o insanla konusmuslugunun olmadigini, tanimadigini, kendisinin evine gelen biriyle gelmisse gelmis olabilecegini , kalsa bile 1 geceden fazla kalamayacagini, Mehmet Ali Yaprak'i tanimadigini, televizyonunun da Gaziantep te oldugunu bilmedigini, Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasinin ailesince yapilmis olamayacagini, Ridvan Kocaman diye birisini tanimadigini, 1979'da amcasinin bir suikastle yaralandigi ve akrabalarindan bir çogunun PKK tarafindan öldürülmesi ve kendilerinin PKK tarafindan tarafsiz kalmalarinin istenmesiyle birlikte ailelerinin PKK ile mücadelesinin basladigini, kendilerinin operasyonlara katilmadiklarini operasyonlari askerlerin yaptigini, halkin istihbarati çalismalari oldugunu, 1979 da PKK tarafindan kendilerinden 140-150 arasinda kisinin öldürüldügünü, bir çogunun kendilerinin yakini oldugunu, Korkut Eken ve digerlerinin kendi yerlerinin oldugunu onlarin oralarda kaldiklarini, Mehmet Agar'in hiç evine gelip kalmadigini, korucularin çatismaya gittiklerinde muhimmati onlarin kendilerinin aralarinda temin ettigini, HBB Televizyonunda yaptigi konusmanin 5 veya 10 dakikasini hatirladigini geri tarafini hatirlamadigini, daha sonra bu roportajin kasetini getirttigini, oradaki konusmalarini görünce tamamini bile izlemedigini, hükümetin güvenoyu almasindan önce Mehmet Özbay'in çok özel, gizli görüsmek istedigini söyledigini, o görüsmede Mehmet Özbay'in ``ben devletle çalisan gizli bir adamim; bunu da kimsenin bilmemesi lazim su kimligim, su yesil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatim, bu nüfus cüzdanim'' diyerek birseyler çikardigini, Terörde uzman yazan bir kagit gördügünü, onun söyledigi ismi bir lakap ve kod ismi zannettigini ve sonuna kadar bile onu Mehmet Özbay olduguna inandigini, o kimligin sahte mi yoksa gerçek mi oldugunu tespit edemedigini, Haluk Kirci ve Yasar Öz'ü tanimadigini, Drej Ali'yi tanidigini, onun taziyelerine geldigini kendininde Istanbul'daki yazihanesine birkaç defa gittigini, PKK'nin ölüm listesinde, birinci sirada oldugunu bildigini, Abdullah Çatli'yi 1980'den önce aranan biri olarak bilmedigini, ``Ben Abdullah Çatliyim'' dedikten sonra da bir arkadas olarak iliskilerinin devam ettigini, Korkut Eken'in , babasinin eski dostu oldugunu, babasinin yanina bir defa geldigini hatirladigini, kendilerine devletin her kademesinden insanlarin geldigini, istedikleri bilgileri bilebildikleri kadar hepsini verdiklerini, her zaman devletin yaninda olduklarini, PKK'nin Siverek'i yenemedigini, Med TV'de, Abdullah Öcalan'in söyledigi sözlerin kendisine o gün telefonla dinlettiklerini, HBB'ye Sayin Yilmaz'in kendisini Fransa'da dedigini duyunca ``Ben buradayim'' mesajini vermek için çiktigini, hastanede emar filmi çektirmek disinda bir yere gitmedigini, kaza aninda bu susturucu ve silahlar arabada olsaydi bunlarin korumalar tarafindan alinabilecegini, Meysu'nun sahibinden 300 bin marklik bir senet alma, bürolarinda kursunlama gibi bir olayin olmadigini, tahminen bu olayin faillerinin yakalanmis durumda oldugunu, arabada bulunan silahlarin arkada oturanlar tarafindan konulmus ya da baskalari tarafindan konulmus olabilecegini, kendisinin 130-140 milyar aldigi seklindeki ithamlarin yalan oldugunu, kumarhanelerden haraç almadigini, maasi disinda kimseden para almadigini belirtmistir.(Ek:187) 

14 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***