Uluslararası Ilişkiler Bölümü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uluslararası Ilişkiler Bölümü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2017 Pazartesi

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI BÖLÜM. 5

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI. BÖLÜM 5

ABD'ye kapılarını açan Orta Asya ülkeleri ise tamamen Rusya'dan farklı amaçlarla hareket etmekteydiler. Bir kere, ABD ile isbirligi yapmak Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan gibi ülkelerinin yöneticilerini yolsuzluk, demokratik 
olmamak ve insan hakları ihlalleri yapmak gibi ithamlardan kurtaracaktı. Nitekim, 11 Eylül öncesinde zaman zaman bu ülkelerin yöneticilerini elestiren Wasington yönetimi, Orta Asyalı liderlerin uzattıkları isbirligi eli karsılıgında, kendi resmî Insan Hakları Raporlarında yer alan iddialar (61) karsısında suskun kalmayı tercih etti. 

Ikincisi, Afganistan'daki Taliban benzeri köktenci Islamcı grupların etkinlikleri, bu ülkelerin yönetimlerini de rahatsız etmekteydi. 1999'da Taskent'te yasanan bombalamalarda görüldügü gibi eylemlerindeki siddet unsurunu giderek 
artıran köktenci gruplar, zaten hassas dengeler üzerinde duran rejimler için gerçek tehdit haline gelmisti. Bu grupların Taliban'la yakın isbirligi içinde bulunmaları, Taliban'ı ortadan kaldıracak her türlü eylemin Orta Asya 
baskentlerinde memnuniyetle karsılanmasına neden olmaktaydı. Bu tür grupların üstlendigi Fergana Vadisi'nin denetim altına alınması ABD'nin askerî destegiyle daha kolay olabilirdi. 

Üçüncüsü, bagımsızlıklarını kazanmalarının üzerinden on yılı askın bir süre geçmesine ragmen, Rusya'nın bölgedeki etkinliginin zaman zaman egemenlik sınırlarını zorlayacak biçimde devam ediyor olması Orta Asya ülkelerini rahatsız etmekteydi. ABD'nin bölgeye girisi bu ülkeler üzerindeki Rus baskısını azaltacak, olusan yeni denge ortamında daha rahat hareket etmelerine imkan saglayacak tı. 

Dördüncüsü, ABD'nin bölgedeki askerî varlıgı, istikrarsızlık ve güvensizlik nedeniyle bölgeye girmekten çekinen Amerikan yatırımcılarının Orta Asya'ya büyük yatırımlar yapmaları için gerekli güvenlik altyapısını saglayabilirdi. 
(62) 

Öte yandan, ABD'nin Orta Asya'ya askerî birlikler yerlestirme kararı aldıgı sırada en fazla tartısılan konulardan biri bu yerlesmenin Afganistan operasyonu boyunca mı devam edecegi, yoksa ABD'nin bölgede kalıcı olmayı mı  amaçladıgıydı.  

Mevcut ABD politikası göz önünde bulunduruldugunda, bölgedeki Amerikan varlıgının azalmayacagı sonucuna ulasmak mümkündür. 

Bu sonuca ulasılmasında en etkili olan unsur, Amerikan savunma ve dısisleri 
politikalarını büyük ölçüde belirlemeye baslayan "yeni muhafazakar"ların (Neo-Cons) ABD'nin küresel egemenligi söylemini benimsemis olmalarıdır. 1997'de ortaya atılan "Yeni Amerikan Yüzyılı" projesi (Project for A New American Century) etrafında kümelenen yeni muhafazakarlar, Amerikan çıkarlarına zarar veren terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, küresellesme karsıtı yönetimler gibi risk faktörlerinin ortadan kaldırılmasının yanı sıra, tek süper güç olan ABD'nin bu konumunu saglamlastıracak yeni açılımlara yönelmesini ve karsı koyulamaz askerî gücüne dayanarak dünyanın Amerikan çıkarları açısından stratejik önem tasıyan bölgelerini denetim altına almasını öngörmektedirler. (63) 

Bu noktada, yukarıda yer verilen Mackinder'in jeopolitik yorumlarına ABD'de yapılan atıfların sayısında da bir artıs görülmektedir. Yeni muhafazakar görüsü benimseyenlere göre, ABD'nin küresel hakimiyetini güçlendirebilmesi ve 
bunu uzunca bir süre devam ettirebilmesi ancak Afganistan operasyonu öncesine kadar giremedigi Orta Asya bölgesine girmesiyle mümkün olabilir. Bu atılım, büyük enerji kaynakları nedeniyle jeopolitik ve jeostratejik önemi 20. yüzyılın basına nazaran artan Orta Asya bölgesini denetleme imkanı saglayacak, bu denetim de Mackinder'in "merkez bölge" olarak isimlendirdigi Avrasya cografyasında söz sahibi olma imkanını yaratacaktır. Diger taraftan 
da, Rusya, Çin ve Hindistan'ın birlikte hareket etme egilimleri içine girdigi bir dönemde attıgı bu adımla ABD, kendisine meydan okuyabilecek bir gücün Asya'da yükselmesini engelleyebilecektir. Brzezinski daha 1998'de 
"Avrasya bölgesi ABD için baslıca jeopolitik ödüldür" diyerek, bölgenin ABD açısından önemini vurgulamıstı. (64) 

Öte yandan, Bush yönetiminin "terörle mücadeleyi" gerçekten basarıya ulastırılabilmesi de ABD'nin bölgedeki varlıgını sürdürmesine baglıdır. Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Pakistan'daki üsler El-Kaide ve Taliban'dan arta kalanları takip etmek ve yok etmek için kullanılmaya devam edecektir. Bölgeden hızlı biçimde geri çekilme Amerikan karsıtı grupların yeniden cesaretlenmeleri sonucunu dogurabilir. Bu noktada, geçici statüyle kullanılan bu 
üslerin, daimi nitelikli Amerikan üslerine dönüstürülmesi muhtemeldir. ABD'nin Özbekistan ve Kırgızistan'ı "stratejik ortak" olarak ilan etmesinin, Kazakistan ve Türkmenistan'la askerî iliskilerini gelistirmeye çalısmasının ardında da 
ileriye dönük bu beklenti yatmaktadır. 

Bunun yanı sıra, El Kaide benzeri terörist grupların örgütlenebilmesi için Orta Asya bölgesi benzersiz imkanlar sunmaktadır. Sovyetler Birligi'nin dagılmasından sonra, tüm eski cumhuriyetlerde oldugu gibi, bu bölgede de issizlik ve fakirlik had safhaya ulasmıstır. Orta Asya ülkelerindeki yüksek dogum oranları, gelecek kusakların da bu sorunla yüz yüze kalacaklarını göstermektedir. Hızla artan kırsal kesimden kentlere göçle birlikte yasanan ekonomik ve sosyal sorunlar, (65) köktenci grupların taraftar toplamalarını kolaylastırmaktadır. Taliban ve El Kaide benzeri örgütlerin tekrar güç kazanmalarını engellemek ancak bunların kök salabilecegi ortamların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir. Söz konusu hedefe ulasılabilmesi ise Ikinci Dünya Savası sonrasında Avrupa'da yürütülen 
Marshall Yardımlarına benzer bir programın Orta Asya ülkeleri ve bunların yakın çevresinde isletilmesiyle mümkün olabilir. Böyle bir programın basarıyla yürütülebilmesi ise ancak Amerikan varlıgının denetleyici unsur olarak 
bölgede bulunmasıyla gerçeklestirilebilir. (66) 

ABD'nin bölgedeki varlıgının uzun sürecegi argümanını destekleyen bir diger neden de Orta Asya cumhuriyetlerinin simdilik bu varlıktan memnun olmalarıdır. Süphesiz ABD ile yakınlasmaya en fazla istekli bölge ülkesi, ÖIH ve Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinden büyük endise duyan Islam Kerimov yönetimindeki Özbekistan'dır. Kerimov ayrıca ABD'nin destegini alarak, kendisini "genislemeci emeller" tasımakla itham eden komsularına da gözdagı vermek istemektedir. Fakat, gerek Rusya'nın denetiminden kurtulabilmek, gerekse rejimlerini hedef alan gruplara karsı kendilerini daha dirençli kılabilmek için diger bölge ülkeleri de Amerika'nın bölgedeki varlıgını alkıslamaktadırlar. (67) 

Rusya ise tam bir açmazla karsı karsıyadır. Putin yönetimi tüm çabalarına ragmen, ABD'nin bölgeye girisini denetleyememistir. Bölgede giderek kök salan ABD'nin, Rusya'nın 19. yüzyıldan beri "arka bahçesi" olarak gördügü bu alandaki etkinligini ortadan kaldırması kaçınılmazdır. Fakat, ABD'nin bölgedeki temel sorunları çözmeden hızla çekilmesi halinde de militan Islamcı hareketlerden terörizme, mülteci akınından uyusturucu ve silah kaçakçılıgına kadar içiçe geçmis sorunlar Rusya'nın sırtına yüklenecektir. Böyle bir alternatif karsısında, Rusya'nın Orta Asya bölgesinde ABD'nin faaliyetlerine tümüyle köstek olması kendi güvenlik kaygıları açısından da rasyonel degildir. (68) 

Bütün bunlara ragmen, ABD'nin Rusya'yla diger alanlardaki iliskilerini tehlikeye atarak Orta Asya'da varlıgını saglamlastırmaya çalısmasının uzun vadede Amerikan çıkarlarına zarar verecegini savunan görüsler de vardır. Bu görüsü savunanlar, Orta Asya'daki Amerikan varlıgının, Rus ordusu ve istihbarat örgütleri içindeki geleneksel Amerikan karsıtlarını güçlendirecegini, milliyetçi söylemleri alevlendirebilecegini, bu durumun da bütün ekonomik zorluklarına ragmen halen nükleer bir güç olarak uluslararası alanda etkinligini tam olarak yitirmeyen Moskova ile Vasington'u karsı karsıya getirecegini ileri sürmektedirler. Dahası, ABD'nin radikal Islam ve terörizmle mücadele 
çerçevesinde Orta Asya'daki otokratik rejimleri desteklemesinin, daha önce Mısır ve Suudi Arabistan örneklerinde Ortadogu bölgesinde görüldügü gibi, Orta Asya'da da hedeflenilenin aksi sonuçlara yol açabilecegi iddia edilmektedir. Bölge ülkelerinin birbirleriyle iliskilerinde, toprak bütünlügü, sınırların tanınması ve yetersiz su kaynaklarının paylasımı gibi ciddi sorunların varlıklarını devam ettirdigi dikkate alındıgında, ABD'nin bölgedeki varlıgının kendisi ve bölge ülkeleri için yaratabilecegi olumsuzluklar daha bariz görülmektedir. (69) 

5. Sonuç 

Vasington'un Orta Asya'ya baslattıgı açılımın gelecegini ABD yönetiminin küresel politikalarının alacagı biçim belirleyecektir. George Walker Bush'un 2004 Kasım'ında yapılacak seçimlerde bir dönem daha ABD baskanlıgına seçilmesi ve böylece "yeni muhafazakarların" ABD yönetimindeki varlıklarını daha da saglamlastırmaları halinde, dünyanın diger bölgelerinde oldugu gibi, Orta Asya'da da ABD'nin güç merkezli politikalarını devam ettirmesi beklenebilir. Yeni muhafazakar Amerikan yöneticilerin küresel hedefleri, ABD'ye zarar veren risk unsurlarının yok edilmesiyle sınırlı degildir. Bu baglamda, Orta Asya'daki terör gruplarının ve radikal örgütlerin tamamen yok edilmesi, ABD'nin bu bölgeden çekilmesi sonucunu mutlaka vermeyebilir. 

Bölgenin tasıdıgı jeopolitik önem, bir kere Orta Asya'ya ayak basan ABD'nin, güçlendirilmiş askerî isbirligi mekanizmaları dogrultusunda varlıgını perçinlemesini saglayabilir. Ikinci Dünya Savası sonrasında Türkiye'de 
yaşanana benzer biçimde, askerî -ekonomik bagımlılık sarmallarının yaratılmasıyla, ABD'nin bölgedeki varlıgının dogal nedenleri kendiliginden ortaya çıkacak, bölge yönetimleri daha fazla Amerikan yardımı ve destegi alabilmek 
sevdasıyla ülkelerindeki Amerikan varlıgını savunacaklardır. Afganistan operasyonunun 2003 Nisan'ından itibaren NATO komutasında yürütülmesi, Orta Asya ülkelerinin NATO'yla iliskilerinin de gelismesini saglayabilir. ABD'nin 
bölgede mevcut rejimleri desteklemesi ise Orta Asya cumhuriyetlerinin ulus insa süreçlerini ve demokratiklesmelerini geciktirecektir. 

Böyle bir senaryonun islemesi halinde uzun vadede Rusya ve Çin ile ABD arasında Orta Asya konulu ciddi gerginliklerin yasanması kaçınılmazdır. Bu sadece Orta Asya'ya egemen olma degil, ama Mackinder'in "merkez 
bölgesi"ni kimin denetleyecegi ve Brzezinski'nin isaret ettigi "büyük ödülü" kimin alacagı yönünde de bir mücadele olacaktır. 
-----------------------------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR;

1) Olaf Caroe, Soviet Empire The Turks of Central Asia and Stalinizm, London, Macmillan, 1967, s. 257-268. 
2) Samet Agaoglu, Sovyet Rusya Imparatorlugu, Istanbul, Baha Matbaası, 1967, s. 120-121. 
3) Zbigniew Brzezinski, Büyük Çöküs, Ankara, Türkiye Is Bankası Kültür Yayınları, 1990, s. 57. 
4) Çagrı Erhan, "Jeopolitik Kuramlar", Türk Dıs Politikası Kurtulus Savasından Günümüze Olgular, Belgeler, Yorumlar, Baskın Oran (der.), Cilt I, Istanbul, 
 Iletisim, s. 562. 
5) John Lewis Gaddis, Strategies of Containment, Oxford, Oxford University Press, 1982, s. 57. 
6) "The Position of the United States with Respect to Soviet-Directed World Communism", NSC-7, Foreign 
Relations of the United States 1948, Cilt: I, s. 546, Washington D.C., Government Printing Office, 1948. 
7) Gaddis, Strategies of Containment, s. 89- 91. 
8) Seyom Brown, The Faces of Power, New York, Columbia University Press, 1994, s. 57-58. 
9) Gaddis, Strategies of Containment, s. 157. Burada ilginç bir nokta Dulles'ın "esir halklar" kavramını büyük ölçüde SSCB'nin II. Dünya Savası sonuna dogru isgal  ettigi dogu Avrupa ülkelerinin halklarını tanımlamakta kullanmasıdır. 
 Rusların 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyıl boyunca zorla denetim altına aldıkları Orta Asya ve Kafkasya halkları bu dönemdeki Amerikan düsüncesinde "esir halklar" kategorisinde yer almamaktadır. Bu tercihin yapılmasında, az da olsa sanayilesmis, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yarısında milliyetçiligin etkisinde kalmıs, bagımsızlıklarını kazanmıs, okuma-yazma oranı yüksek olan Orta ve Dogu Avrupa ülkeleriyle SSCB'nin batısındaki halkların, halen kapitalizm öncesi üretim iliskilerini yasayan, ulus bilincine erismemis Orta Asya halklarına nazaran daha kolay maniple edilebilecegi inancı rol oynamıstır. 
10) Erhan, "Jeopolitik Kuramlar", s. 562. 
11) Charles William Maynes, "America Discovers Central Asia", Foreign Affairs, Cilt 82, No. 2, Mart-Nisan 2003, s. 120. 
12) Martha Brill Olcott, "Nation Building and Ethnicity in the Foreign Policies of the New Central Asian States", National Identity and Ethnicity in Russia and the 
New States of Eurasia, Roman Szporluk (ed.), New York, M. E. Sharpe, 1994, s. 213-214. 
13) Dilip Hiro, Between Marx and Muhammad The Changing Face of Central Asia, Glasgow, Harper Collins, 1994, s. 305-306. 
14) Ibid., s. 158. 
15) Ilhan Uzgel, "1980-1990 ABD'yle Iliskiler", Türk Dıs Politikası Kurtulus Savasından Günümüze Olgular, Belgeler, Yorumlar, Baskın Oran (der.), Cilt II, Istanbul, Iletisim, s. 37. 
16) Alfred McCoy, Politics of Heroin: CIA Complicity in the Global Drug Trade, Afghanistan, Southeast Asia, Central  America, Columbia, Lawrence Hill Books, 1991, s. 451. 
17) Jonathan Beaty ve S. C. Gwynne, Outlaw Bank: A Wild Ride Into Secret Heart of BCCI, New York, Random  House, 1993, s. 82. 
18) Michael Griffin, Reaping the Whirlwind: The Taliban Movement in Afghanistan, London, Pluto Press, 2001, s. 150. 
19) Ahmed Rashid, Jihad: The Rise of Islam in Central Asia, New Haven, Yale University Press, 2001, s. 154. 
20) Ilhan Uzgel, "ABD'yle Iliskiler", Türk Dıs Politikası Kurtulus Savasından Bugüne Olgular, Yorumlar, Belgeler, Baskın Oran (der.), Cilt. II, Istanbul, Iletisim, 2001, s. 278. 
21) Stephen Blank, "The United States and Central Asia", Central Asian Security: The New International Context, Roy Allison and Lena Jonson (der.), London,  Royal Institute of International Affairs, 2001, s. 131. 
22) Ariel Cohen, US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road, Heritage Foundation, 
     <www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm>, June 24, 1997, (1 Agustos 2003). 
23) Stephen Blank, "The United States and Central Asia", s. 130. 
24) Shireen Hunter, Central Asia Since Independence, The Washington Papers, No. 168, Westport, Praeger, 1996, s. 158. 
25) Uzgel, "ABD'yle Iliskiler", s. 278. 
26) Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Istanbul, Sabah Kitapları, 1998, s. 123; Mustafa Aydın, "Büyük Oyun ve Ikinci Büyük Oyun'un Ayırd Edici Özellikleri", Türk Dıs Politikası Kurtulus Savasından Bugüne Olgular, Yorumlar, Belgeler, Baskın Oran (der.), Cilt. II, Istanbul, Iletisim, 2001, s. 392; 
27) Brzezinski, Büyük Satranç..., s. 98. 
28) A National Security Strategy for a New Century, Washington D.C., The White House, October 1998, s. 39-41 
29) US House of Representatives, H.R. 1152, "Silk Road Strategy Act of 1999 - A Bill To Amend the Foreign Assistance Act of 1961 to Target Assistance to Support the Economic and Political Independence of the Countries of the South Caucasus and Central Asia", 106th Congress, 1st Session. 
30) Clinton döneminde ABD'nin küresellesmeyi nasıl tanımladıgına iliskin ayrıntılı bilgi için bkz. Çagrı Erhan, "Soguk Savas Sonrası ABD'nin Güvenlik Algılamaları", Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Refet Yinanç ve Hakan Tasdemir (der.), Ankara, Seçkin, 2002, s. 70-71. 18/21
31) A National Security Strategy for a New Century, The White House, December 1999, s. 33. 
32) Mustafa Aydın, New Geopolitics of Central Asia and Caucasus Causes of Instability and Predicament, Ankara, Center for Strategic Research (SAM),
< http://www.mfa.gov.tr/grupa/sam/20.htm#08>, (28 Temmuz 2003). 
33) United States Defense Strategy, Department of Defense, Washington D.C., 2000, s. 13. 
34) Ertan Efegil, "Washington'un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye", Avrasya Dosyası, C. 6, No. 2 (Yaz 2000), s. 191. 
35) Boris Rumer, " The Powers in Central Asia", Survival, Cilt. 44, No. 3 (Autumn 2002), s. 63. 
36) Office of the Coordinator of the US Assistance to NIS, US Foreign Assistance to and Cooperative Activities with theNew Independent States of the Former Soviet Union- FY 1999 Annual Report, Washington D.C., 2000, s. Appendix: Budget Charts - I. 
37) Türkiye'de Amerikan Barıs Gönüllüleri ya da Barıs Kıtaları adıyla bilinen Peace Corps Soguk Savas yıllarında ABD Dısisleri Bakanlıgı ile CIA'nin ortak bir çalısması sonucunda olusturulmustur. 1962'de resmen çalısmaya baslayan Peace Corps'un görünürdeki amacı, gönüllü ögretmenlerin ve teknik uzmanların ABD'nin yakın iliski içinde bulundugu gelismekte olan ülkelerdeki okullarda ders vererek ve çesitli teknik uzmanlık yardımları sunarak, bu ülkelerin toplumsal kalkınmasına katkı saglamaktır. Ancak, Peace Corps'un aslında Amerikan çıkarlarına hizmet edecek nesiller yetistirmek, zeki ve çalıskan çocukların ögrenimlerine ABD'de devam etmelerini saglamak (beyin göçü) ve bulundukları ülkelerde haber alma faaliyetlerinde bulunmak gibi kapsamlı görevleri oldugu yönünde göz ardı edilemeyecek miktarda yayın vardır. Nitekim, Agustos 1962'de Türkiye'de de çalısmaya baslayan Peace Corps'un bazı elemanlarının misyoner faaliyetler yürüttükleri ve Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde CIA 
adına bilgi topladıkları iddiaları üzerine, bunların önce faaliyet alanları sınırlandırılmıs, ardından artan tepkiler üzerine ABD Peace Corps'u Türkiye'den geri çekmistir. Orta Asya cumhuriyetlerinin bagımsızlıklarını 
kazanmalarından hemen sonra, Amerikalı yatırımcılardan çok önce bu bölgeye Peace Corps görevlilerinin girmesi ve çok yogun bir çalısma baslatmaları düsündürücüdür. 
38) Office of the Coordinator of the US Assistance to NIS, US Foreign..., s. Appendix: Budget Charts - II 
39) Ibid., s. Appendix: Budget Charts - II. 
40) Ibid., s. 226. 
41) Ibid., s. 225. 
42) Ibid., s. 227-228. 
43) Jim Nichol, "Central Asia's Security: Issues and Implications for US Interests" CRS Report for Congress, Washington D.C., 2001. 
44) U.S. Department of State, Bureau of Democracy, Human Rights and Labor, Country Reports on Human Rights Practices 2001 -Kazakhstan, March 4, 2002, www.state.gov. 
45) U.S. Department of State, Bureau of Democracy, Human Rights and Labor, Country Reports on Human Rights Practices 2001 -Krygyz Republic, March 4, 2002, www.state.gov. 
46) U.S. Department of State, Bureau of Democracy, Human Rights and Labor, Country Reports on Human Rights Practices 2001 -Uzbekistan, March 4, 2002, www.state.gov. 
47) U.S. Department of State, Bureau of Democracy, Human Rights and Labor, Country Reports on Human Rights  Practices 2001 -Tajikistan, March 4, 2002, www.state.gov. 
48) U.S. Department of State, Bureau of Democracy, Human Rights and Labor, Country Reports on Human Rights  Practices 2002, March 31, 2003, www.state.gov. 
49) Rajan Menon, "The New Great Game in Central Asia", Survival, Vol. 45, No. 2 (Summer 2002), s. 190. 
50) Ibid.,s. 190 . 
51) Dianne E. Rennack, "Economic Sanctions and U.S. Foreign Policy", Foreign Affairs, Defense and Trade Policy: Key Issues in the 107th Congress, Washington D.C., Congressional Research Service, 2001, s. 3-4. 
52) Termiz, Afganistan-Özbekistan sınırındaki Amuderya kıyısında kurulu bir kent olarak tarih boyunca Kabil ve Delhi'ye uzanan yolların baslangıcı olmustur. 1894'te Afgan sınırındaki ilk Rus garnizonu da bu kentte kurulmus, 
1979'da Afganistan'ı isgal eden Rus birlikleri Termiz üzerinden harekete geçmisti. Özbekistan'ın Karsi sehrinden 12 km uzaklıkta olan Hanabad üssü ise 1980'li yıllarda Afganistan'a yönelik have harekatları için Sovyet hava 
kuvvetlerince kullanılmıstı. Nermin Guliyeva, "ABD-Özbekistan Iliskileri, 1992-2000", basılmamıs yüksek lisans ödevi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Iliskiler Bölümü, 2003, s. 13-14. 
53) Maynes, "America Discovers Central...", s. 121. 
54) Menon, "The New Great Game...", s. 192. 
55) Central Asia Battalion (CENTRASBAT) tatbikatları, Orta Asya ülkelerinin barısın korunması ve insani müdahale gibi konularda etkinliklerinin artırılabilmesi için 1997'den beri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve ABD'nin katılımıyla yürütülen bir faaliyettir. CENTRASBAT esasen, Aralık 1995'te alınan Orta Asya Ekonomik Toplulugu'nun (OAET) bir kararına uygun olarak 1996 basında Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan silahlı kuvvetlerinden katılımla ve ABD'nin Atlantik Komutanlıgı'nın destegiyle kurulan ortak bir askerî birliktir. Tacikistan 1998'de  OAET'ye katılmıssa da CENTRASBAT'a katkısı büyük degildir. 1999'dan itibaren NATO'nun Barıs Için Ortaklık programına dahil edilen CENTRASBAT tatbikatlarına yukarıdaki ülkelerin yanı sıra, Türkiye, Rusya, Gürcistan, 
Azerbaycan ve Ukrayna'dan askerî personel ile Türkmenistan, Fransa, Ingiltere, Mogolistan ve Almanya'dan gözlemciler katılmıstır. Ayrıntılı bilgi için bkz. 
      <www.globalsecurity.org/military/ops/centrasbat.htm>. 
56) Robin Bhatty ve Rachel Bronson, "NATO's Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia", Survival, Vol. 42, No. 3 (Autumn 2000), s.134. 
57) Subodh Atal, "Central Asian Geopolitics and U.S. Policy in the Region: The Post-11 September Era", Mediterranean Quarterly, Cilt.14, No. 2 (Spring 2003), s. 106. 
58) Rumer, "The Powers in Central..."., s. 66. 
59) Atal, "Central Asian Geopolitics...", s. 106. 
60) Menon, "The New Great Game...", s. 192. 
61) Bkz. Dipnotlar 44-48. 
62) Rumer, "The Powers in Central...", s. 66-67; Atal, "Central Asian Geopolitics", s. 108-109. 
63) Mustafa Aydın, "Amerika Dünyadan Ne Istiyor?", Irak Savası Konferansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 17 Nisan 2003. 
64) Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, s. 135. 
65) Martin C. Spechler, "Crouching Dragon, Hungry Tigers: China amd Central Asia", Contemporary Economic Policy, Cilt. 21, No. 2 (April 2003), s. 271- 272. 
66) Menon, op. cit., s. 190. 
67) Ibid., s. 191. 
68) Ibid., s. 194. 
69) Rumer, "The Powers in Central...", s. 66. 

www.stradigma.com   aylık strateji ve analiz e-dergisi 20/21
STRADIGMA.com    bir FORSNET e-yayınıdır 


***

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI BÖLÜM. 4


 ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI BÖLÜM. 4


4. Bush Dönemi, 11 Eylül Saldırıları ve ABD'nin Degisen Politikaları 

George Walker Bush'un ABD Baskanı seçilmesinden 11 Eylül 2001'e kadar geçen süre zarfında da ABD'nin bölgeye olan ilgisi esasen ekonomik temelli olmaya devam etti. ABD Dısisleri Bakanı Colin Powell'ın eski Sovyet Cumhuriyetlerinden sorumlu danısmanı Clifford Bond ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası Iliskiler Komitesi'ne sundugu bir raporda, ABD'nin bölgede yasamsal çıkarları bulundugunu, bunun da enerji kaynaklarının dünya piyasalarına sorunsuz aktarılması ve bölge ülkelerinin serbest piyasa kosullarını benimsemelerine odaklandıgını ifade etmekteydi. (43) 

ABD'nin bölgedeki çıkarlarının sadece ekonomik alanla sınırlı olmadıgını ileri süren görüslerde 2000 basından itibaren artıs gözlendi. Jeopolitik açıdan bölgenin tasıdıgı önemin vurgulandıgı bu görüslerde altı çizilen noktalar, 
ABD'nin bölgede Rusya, Çin ve Hindistan'ın etkisini dengeleyecek biçimde aktif bir politika izlemesi, bunu yapabilmek için de bölge ülkeleriyle çok boyutlu stratejik iliskiler içine girmesiydi. Fakat, Rusya'da Vladmir Putin'in 
iktidara gelmesinden sonra Kremlin'in Orta Asya'da izlemeye basladıgı ekonomik bagları saglamlastırmaktan, askerî varlıgı artırmaya uzanan çok boyutlu politikalar, Çin'in Sangay Isbirligi Örgütü yoluyla bölgede giderek artan 
agırlıgı gibi faktörler ABD'nin Orta Asya bölgesine dogrudan müdahil olmasını engelledi. Bunun yerine Vasington aktif "bekle-gör" politikasına devam etti.

11 Eylül öncesi dönemde ABD'nin Orta Asya bölgesine kontrollü yaklasımının ilginç göstergelerinden biri, bölge ülkelerinde yasanan yogun insan hakları ihlallerini kabul eden hatta kendi resmî raporlarında bunlara yer veren 
Vasington yönetiminin, elestirinin ötesinde dogrudan bir adım atmaktan kaçınmasıdır. 

Gerçekten de, ABD Dısisleri Bakanlıgı tarafından hazırlanan insan hakları raporları Orta Asya ülkelerindeki durumu ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır. 2001 yılı raporunda Orta Asya ülkelerinin durumları ana hatlarıyla söyle sunulmakta  dır: 

Kazakistan: Ülkenin insan hakları karnesi zayıftır. Demokratik kurumlar yetersizdir. Hükümet, vatandasların hükümeti degistirme hakkını büyük oranda sınırlamaktadır. Güvenlik kuvvetlerinin yargısız infazları, gözaltında 
ölümler ve iskence yaygındır. Kadınlara, engelli kisilere ve azınlıklara karsı ayrımcılık uygulanmaktadır. (44) 

Kırgızistan: 1993 anayasası yönetim biçimini demokratik cumhuriyet olarak tanımlasa da, Cumhurbaskanı Askar Akayev hükümete egemen konumdadır. Ülkenin insan hakları karnesi zayıftır. Hükümet, vatandasların hükümeti 
degistirme hakkını sınırlamaktadır. Yine de, sivil toplum örgütleri ve milletvekilleri bazen cumhurbaskanının gücünü parlamento ve büyük kamuoyu kampanyaları yoluyla sınırlayabilmektedir. Iskence, kötü muamele, keyfi gözaltılar ve tutuklamalar devam etmektedir. Hapishane kosulları kötüdür. (45) 
Özbekistan: Özbekistan kısıtlı medeni hakların bulundugu otokratik bir devlettir. Cumhurbaskanı Islam Kerimov ve merkezi yürütme kanadı tüm siyasal hayata hükmetmektedir. Basında sansür vardır. Parlamentonun neredeyse 
tamamı cumhurbaskanı tarafından atanmaktadır. Muhalefet partilerinin varlıgına izin verilmemektedir. Eski KGB ajanlarından kurulu Ulusal Güvenlik Servisi (UGS) ve polis sayısız insan hakları ihlali yapmaktadır. Yolsuzluk, 
örgütlü suçlar ve uyusturucu kaçakçılıgı UGS ve polisin bilgisi dahilinde yürütülmektedir. Çok sayıda insan islemedikleri suçlarla itham edilerek keyfi olarak gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Uluslararası Kızılhaç 
Örgütü yetkililerinin hapishaneleri ziyaret etmesine izin verilmemektedir. (46) 
Tacikistan: Tacikistan ismen demokratik olan bazı kurumların bulundugu otokratik bir rejimle yönetilmektedir. 

Cumhurbaskanı Imamali Rahmanov ve onun Kulyab bölgesinden hemsehrileri yönetime hakimdirler. Yolsuzluk ve devlet birimlerinin örgütlü suçlara karısmaları yaygındır. Devlet birimleri ciddi insan hakları ihlalleri yapmaktadır. 
Bunlar arasında kaybolma, adam kaçırma, iskence, körü muamele, tehdit, yagmalama, keyfi gözaltı ve tutuklama sayılabilir. Ifade özgürlügü agır biçimde sınırlandırılmıstır. (47) 

ABD Dısisleri Bakanlıgı'nın 2002 yılı Insan Hakları raporunda da, hemen hemen aynı cümlelerle bu ülkelerdeki insan hakları ihlallerinin boyutları ortaya konulmakta ve Orta Asya ülkelerindeki otokratik yönetimlere dikkat 
çekilmektedir. (48) 

Kayıtlara geçirilen bu duruma ragmen ABD, Orta Asya Cumhuriyetlerinin demokratik olmayan ve insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerinin zarar görmesi halinde, bunların yerine kurulabilecek demokratik yönetimlerin büyük 
ölçüde Orta Asya'da giderek güç kazanan Islamî egilimleri ve Taliban benzeri grupları iktidara getirebileceginden endise duydugundan, Orta Asya ülkelerinin yönetimlerine karsı herhangi bir yaptırım uygulamaktan kaçınmaktadır. 
Bunun yanı sıra, otokratik yönetimlerin ABD ile yakın isbirligi içine girmeleri halinde ortak düsman olarak nitelendirilebilecek Islami örgütlere karsı birlikte mücadele edilmesi mümkün olacaktı. Vasington için bu mücadelede kullanılan yöntemin insan haklarına uygun olup olmaması degil, kısa zamanda, az maliyetle basarıya ulasması esas oldugundan, Orta Asya yönetimlerinin insan hakları ihlallerine göz yumulmaktaydı. Zaten, Bush yönetiminin Afganistan, Guantanamo ve Irak'taki uygulamaları, insan hakları ihlalleri bakımından Orta Asya'da olup bitenlerden çok da farklı degildi. 

Gerçekten de, Orta Asya Cumhuriyetleri her türlü köktenci Islamî grup için mümbit bir alan sunmaktaydı. Islam dininin ortaya çıkısından hemen sonra bu dini kabul eden milyonlarca insanı barındıran Orta Asya, Sovyet egemenligi esnasında maruz kaldıgı "ateizm" propagandasının etkisinden hızla kurtulmaktaydı. Ancak bu süreci sadece Islami uyanısla izah etmek mümkün degildi. Roma Katolik Kilisesi'nden, Ortodokslara ve her türden Protestan kiliselerine kadar genis bir yelpazede tüm eski Sovyet cumhuriyetlerinde oldugu gibi Orta Asya'da da dinin yeniden toplum hayatının bir parçası olmasına tanık olunmaktaydı. Yine de bu harekette dikkati çeken, siyasal 
ve köktenci Islami unsurların da yükselise geçisiydi. Özellikle Özbekistan Islami Hareketi (ÖIH) El-Kaide ile yakın bir isbirligi içine girerek Tacikistan topraklarını Özbekistan'a yönelik silahlı eylemler için bir üsse çevirmisti. 

1980'lerin ortalarında Afganistan'daki gruplarla ne tür bir iliski gelistirdigine yukarıda deginilen ÖIH'nin eylemleri zaman zaman Özbekistan sınırlarının dısına da tasarak Kırgızistan'a da yöneliyordu. Silahlı eyleme basvurmayan 
Islami Kurtulus Partisi (Hizb-ut Tahrir al Islami) daha barısçıl bir görüntü sergilese de, uluslarüstü bir Islam toplumu kurulmasını hedefleyen El-Kaide ile aynı çizgiyi paylasıyordu. Bu noktada Vasington yönetimi, köktenci grupların 
yıkıcı eylemlerine karsı -tüm antidemokratikliklerine ragmen- Orta Asya rejimlerini desteklemeye devam etti. (49)

Öte yandan, radikal Islamcı grupların Batılı degerler üzerinden yürütülen küresellesme olgusunu reddeden ve küresellesmeyi hedef alan tutumları da Vasington yönetimini son derece rahatsız etmekteydi. Orta Asya ülkelerinin 
uluslararası piyasalarla bütünlesmeleri, böylece bölgenin yer altı zenginliklerinin daha "liberal" sartlarda ihraç edilmesi için çaba gösteren ABD, bu girisimlerine meydan okuyan grupların etkinliklerinin azaltılmasından yanaydı. (50) 

Küresellesme, ABD dıs politikasında o kadar önemli bir unsur haline gelmisti ki, Amerikan ulusal güvenlik stratejileri neredeyse bütünüyle küresellesme eksenine oturtulmustu. Vasington, 1990'ların ortalarından baslayarak küresellesmeye direnen yönetimleri cezalandırmayı ve küresellesmeye uyum saglamakta zorlanan ülkeleri "desteklemeyi" ulusal politikalarının öncelikli unsurları arasına sokmustu. (51) 

Bu kapsamda, Islam ekseninde küresellesmeye karsı çıkarak, camiler ve medreseler yoluyla küresellesme karsıtı düsünceyi yayan gruplarla 
mücadele de ABD için öncelikli hale geldi. Bu ise Orta Asya'da mevcut yönetimleri desteklemek ve fırsat dogdugunda bölgeye askerî olarak yerlesmekle mümkün olabilirdi. 

11 Eylül 2001'de New York ve Vasington D.C.'de gerçeklestirilen terörist eylemler, bir yandan ABD'nin terörle mücadele söylemi altında dünyanın çesitli bölgelerinde askerî operasyonlar yürütmesine imkan saglarken, diger 
yandan da ABD'nin bir çok ülkeyle yakın isbirligi içine girmesine de yol açtı. Bu ülkeler arasında bazı Orta Asya cumhuriyetleri de bulunmaktaydı. ABD, Afganistan'da El-Kaide'ye ve ona destek veren Taliban rejimine karsı 
sürdürdügü operasyonlar kapsamında ilk etapta Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan hava sahalarından yararlanmaya basladı. Ayrıca Özbekistan'ın Termiz ve Hanabad, (52) Kırgızistan'ın Manas ve Tacikistan'ın Kulyab, Kurgan-Tyube ve Hokant havaalanları Amerikan ve Ingiliz uçaklarına açıldı. Kırgızistan'a 3000, Özbekistan'a 1000 Amerikan askeri yerlestirilirken, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan'a yapılan ekonomik yardımlar bir önceki yıla göre 2 kat artarak 2002 mali yılı için 580 milyon dolar olarak belirlendi. (53) Bu arada, Kazakistan'la ABD arasında yapılan bir anlasma uyarınca da, Amerikan savas uçakları acil durumlarda Almatı havaalanına inme hakkını elde ettiler. Ayrıca, tarafsız ülke statüsü tasıyan Türkmenistan silahlı kuvvetlerine Amerikan subayları tarafından askerî egitim verilmesi konusu da gündeme getirildi. (54) 

Aslında, 11 Eylül sonrası bölgeye yerlestirilenler bu topraklara ayak basan ilk Amerikan askerleri degildi. Eylül 1997'de Centrasbat-97 (Central Asian Battalion) tatbikatı (55) kapsamında, 82. Hava Indirme Tümenine baglı 500 
parasütçü Kuzey Carolina'daki üslerinden 7700 millik bir uçustan sonra Özbekistan'a inmislerdi. Bu harekât sonrasında bir konusma yapan NATO'nun Atlantik Bölgesi Baskomutanı (SACLANT) General Jack Sheenan, "BM'nin Orta Asya bölgesinde bir insani operasyon yapmaya karar vermesi durumunda Amerikan silahlı kuvvetlerinin operasyona katılmaya hazır ve istekli olduklarını" ifade etmisti. Centrasbat tatbikatının 1998 ve 2000'de yapılan bölümlerine de ABD birlikleri katıldılar. 1999'da ise aralarında Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan askerlerinin de bulundugu bir gruba ABD Merkez Komutanlıgı'nın (CENTCOM) merkezi Tampa'da egitim semineri düzenlendi. (56) 

Bölgeye gelmeye "istekli" Amerikan birlikleri 2001 sonundan itibaren, insani bir operasyon veya tatbikat kapsamında degil, "terörle mücadele" söylemi altında Orta Asya'ya girmeye basladılar. 

Böylece 1990'ların ikinci yarısından itibaren, yukarıda ele alınan nedenlerden ötürü, bölgeye güçlü biçimde girebilmenin yollarını arayan ABD Orta Asya'ya yönelik askerî açılımını baslatmıs oldu. Bu durum, Rusya'nın "geçici onayı" ve bölge ülkelerinin isbirligine yanasmaları sayesinde kolaylıkla gerçeklestirildi. 

Putin yönetiminin orta vadede Rusya'nın Orta Asya'daki etkinligini ortadan kaldırabilecek ABD'nin bölgeye girisine yesil ısık yakması son derece sasırtıcı olmakla birlikte, Moskova yönetiminin 11 Eylül sonrasında ABD'ye "terörle 
mücadele" kapsamında verdigi destekle paralellik arz etmekteydi. Rusya, "ön alıcı saldırı" yaklasımını da içeren ABD'nin "terörle mücadele" stratejisinden kendi adına kazanımlar çıkarma pesindeydi. Her seyden önce, ABD'ye 
verdigi destek sayesinde, Çeçenistan'da gerçeklestirdigi operasyonlar, sivil halka uyguladıgı baskıcı politikalar ve genis insan hakları ihlalleri konularında Vasington'un sürekli elestirilerine ugramaktan kurtulacaktı. 

Ikincisi, ABD'ye verdigi destek karsılıgında Amerikan sirketlerinin özellikle enerji alanında Rusya'ya yaptıgı yatırımların artmasını talep etmekteydi. 

Üçüncüsü, NATO'nun genislemesinde ve Ittifak'ın operasyonlarında daha fazla söz sahibi olmayı talep etmekteydi. Son olarak, Orta Asya'da etkili olmaya çalısan Çin'in faaliyetleri ABD'nin bölgeye girmesiyle azalacaktı. Ancak Rusya bölge ülkelerinin ABD'ye desteginin kendi denetiminde ve kendisinin onay verdigi ölçülerde olmasını istemekteydi. ABD'nin bölge ülkeleriyle, Moskova'yı asarak dogrudan isbirligi içine girmesi, hatta 2002'de ABD ile Özbekistan arasında gizli bir anlasma imzalanması (57) Putin yönetimini rahatsız etti. Bush 
yönetiminin 1972 tarihli Anti Balistik Füze Antlasması'ndan çekilmesi karsısında Putin'i sessiz kalmakla suçlayan Rus muhalefeti, ABD'nin Orta Asya'ya hızlı girisi karsısındaki eylemsizligi de ciddi biçimde elestirdi. (58) Putin yönetimi, ABD'nin Orta Asya'ya girisinin denetlenemez noktaya ulastıgını gördügünde is isten geçmisti. Moskova'nın Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan'a yaptıgı telkinler sonuç vermedi. ABD bölgedeki varlıgını saglamlastıracak adımlar atmaya devam etti. Rusya, ABD'nin kendisini devre dısı bırakarak Orta Asya'da izledigi 
politikalar karsısındaki rahatsızlıgını, Afganistan operasyonundan sonra Bush yönetiminin Irak'a yönelik tavrına destek vermeyerek gösterdi. Rusya'nın, Irak'ta kitle imha silahlarının var oldugunu iddia eden ABD'ye karsı 
Birlesmis Milletler'de sergiledigi davranıs, Bush yönetiminin Rusya'nın "yakın çevresinde" yürüttügü eylemlerden ne derece endise duyuldugunun açık bir göstergesiydi. Benzer sekilde, ABD'nin Iran, Suriye ve Kuzey Kore'yi hedef 
alan söylemlerini de desteksiz bırakan Rusya, Orta Asya'da kendisinin göz ardı edilmesini kabullenemeyecegini bir kez daha gösterdi. (59) Bunun yanı sıra, Rusya'nın girisimiyle, Kasım 2002'de Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve 
Tacikistan arasında 5000 kisilik bir acil müdahale gücü kuruldu. Aralık 2002'de Kırgızistan'la bir askerî anlasma imzalayan Rusya, Biskek'in dogusundaki Kant üssünde 20 savas uçagı ve 1000 asker bulundurma hakkı elde etti. 

Yine de bu adımlar, Orta Asya ülkelerinin ABD'yle iliskilerinin derinlesmesinin önüne geçemedi. (60) 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.



***

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI. BÖLÜM 3


 ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI. BÖLÜM 3


Görüldügü gibi, Ipek Yolu Strateji belgesi esas olarak ABD'nin ve Amerikalı girisimcilerin bölgedeki ekonomik ve ticari çıkarlarının saglanmasını kolaylastıracak bir eksen üzerine oturtulmus, bu ana hat çevresinde ise, 
demokratiklesmenin saglanmasından insan haklarının desteklenmesine kadar , ABD'nin küresellesme tanımına (30) uyan diger unsurlar serpistirilmisti. 

Nitekim, 1999 Ulusal Strateji Belgesi'nde de bölgeye iliskin olarak agırlıklı biçimde üzerinde durulan konular ekonomik nitelikliydi. Baskan Bill Clinton'un tanıklıgıyla 19 Kasım 1999'da Istanbul'da imzalanan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Anlasması ve Trans-Hazar Gaz Boru Hattı Deklarasyonu'na atıf yapılan belgede, "Hazar enerji kaynaklarına ve bunların dünya pazarlarına ihraç edilmesine büyük önem veriyoruz. Bunun dünya enerji arzını çesitlendirecegine ve bölge istikrarına katkı saglayacagına inanıyoruz" denilmekte, ayrıca bazı Orta 
Asya ülkelerinin Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmalarının da memnuniyetle karsılandıgı ifade edilmekteydi. (31) 

Esasen Vasington 1995 basından beri Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden aktarılması yönünde tercihini yapmıstı. Ekim 1998'de, Azerbaycan Uluslararası Petrol Konsorsiyumu içinde yer alan bazı 
sirketlerin, Bakü-Ceyhan hattı konusunda isteksiz davranmaları karsısında ABD yönetimi, bu hattın "maliyetinin yüksekligine ragmen, bölge petrolünün uluslararası pazarlara ulasabilmesi için en iyi yol" oldugu seklinde açıklamalar yaptı. Dahası, ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı, Türk boru hattı sirketi BOTAS'a 823 milyon dolarlık bir yardım yaparak, Bakü-Ceyhan ve Trans-Kafkasya boru hatları konularında ABD'den teknik, mali, hukuki ve çevre konularında uzmanlık hizmeti almasına imkan sagladı. Ardından Ankara'da ABD tarafından Hazar Ticaret Yatırım ve Finansman Merkezi kuruldu. Bu merkezde, ABD Ticaret ve Yatırım Ajansı, Denizötesi Özel Yatırım Sirketleri ve Eximbank temsilcileri görev yapmaya basladılar. ABD yönetiminin Bakü-Ceyhan ve Trans-Hazar hatlarına bu denli destek vermesinin nedeni, hatların ABD ile iyi iliskiler içinde bulunan ülkelerden geçiyor olması ve hatlar sayesinde bu ülkelerin, Batı'nın çıkarları dogrultusunda, birbirlerine daha da yakınlasabilecegi düsüncesiydi. Bu son tahlilde, ABD tarafından desteklenen yönetimlerin Rusya'nın gücüne ve Iran'ın etkisine karsı bölgede dengeleyici bir yapı olusturmaları neticesini verecekti. (32) 

Öte yandan, ABD Savunma Bakanlıgı'nın hazırladıgı 2000 yılı Savunma Strateji Belgesi'nde de yukarıdaki belgelerde yer alan unsurlara dikkat çekildikten sonra, ABD'nin eski Sovyet cumhuriyetlerindeki baslıca amacının bölgenin kitle imha silahlarıyla bunları üretmeye ve fırlatmaya yarayan mekanizmalardan arındırılması oldugu vurgulanmaktaydı. Orta Asya'da yükselen yasadısı silah ve uyusturucu kaçakçılıgı egilimlerinin de altının çizildigi belgede, bu alanların yanı sıra, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadelede de ABD'nin Orta Asya devletleriyle yakın isbirligi yapmak arzusunda oldugu belirtilmekteydi. (33) 

Özetle Bill Clinton'un Orta Asya politikası baslıca dört unsur üzerine dayanmaktaydı:  Bölge devletlerinin demokratiklesme ve pazar ekonomisine geçis süreçleri hızlandırılacak ve saglamlastırılacak; Hazar enerji kaynaklarının güvenligi saglanacak, bunun için de buradaki enerji potansiyelinin Rus denetiminde olmayan güzergahlarla dünya pazarlarına aktarılması için projeler gelistirilecek; bölgesel çatısmalar barısçıl yollarla çözüme kavusturulacak; ve Amerikan firmalarının bölgedeki ticari faaliyetleri desteklenecekti. (34) 

3.2. Orta Asya'ya Yönelik Amerikan Yardımları 

ABD, bölgeye yönelik siyasi ve ekonomik hedeflerini gerçeklestirmek maksadıyla, ekonomik yardımları sık sık basvurdugu bir araç olarak kullandı. 

1 Nisan 1992'de Özgürlük Destegi Yasası'nın (Freedom Support Act) 
yürürlüge girmesiyle baslayan ve Clinton'un ikinci dönemi sırasında yogunlasan Amerikan yardımlarının miktarı 1999 sonu itibariyle 2,3 milyar doları astı. (35) ABD yardımları esas olarak iki farklı çerçeve içinde yürütülmekteydi. 
"Ticari Finansman ve Sigortacılık" (Commercial Financing and Insurance) olarak adlandırılan ve daha ziyade bölgede yatırım yapacak Amerikan sirketlerini tesvik etmek ve desteklemek maksadıyla olusturulan birinci çerçeve 
kapsamında, ABD Ihracat-Ithalat Bankası (Eximbank) kredileri ve teminatları, Deniz Ötesi Özel Yatırım Sirketi (OPIC) kredileri, ABD Tarım Bakanlıgı (USDA) satıs ve hibeleri ile ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) kredileri yer aldı. Bu çerçevede en büyük yardımı Özbekistan'a yatırım yapacak sirketler ve Özbekistan hükümeti aldı. Bu ülkeyi sırasıyla, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan izledi. (Bkz. Tablo-I) (36) Tablo I: 1992-1999 Ticari Finansman ve Sigortacılık Yardımları (Milyon dolar olarak) 




ABD yardımlarının ikinci çerçevesini ise, dogrudan ilgili ülkelere yapılan yardımlar olusturmaktaydı. Bu ikinci çerçeve de iki alt baslıga ayrılmaktaydı. Özgürlük Destegi Yasası çerçevesinde yapılan yardımları içeren birinci alt 
baslık kapsamında, USAID ve çesitli ABD Bakanlık ve ajanslarının yardımları bulunmaktaydı. Bu alt baslık altında yer alan yardımların alanlarını olusturan konuların baslıcaları sunlardı: Enerji etkinligi ve pazar reformu; Çevre politikaları ve Teknolojisi; Saglık; Özel sektör girisimleri; Gıda sistemlerinin yeniden insası; Demokratik reform; Konut sektörü reformu; Ekonomik yeniden insa ve mali reform; Ögrenci-memur mübadelesi ve egitimi; Ticaret bilgilendirme hizmetleri; Amerikan ticaret hizmetleri; Ticaret hukuku gelistirme programı; Nükleer reaktörlerin güvenligi; Silahlanmanın önlenmesi girisimleri; Suç örgütlerine karsı egitim; Barıs Gönüllüleri'nin (Peace Corps) (37) faaliyetleri; Zirai teknik yardımlar. Bes Orta Asya ülkesi için bu kapsamda harcanan para miktarı 632.03 milyon dolardı. Kazakistan 311.57 milyon dolarla ilk sırada gelirken bu ülkeyi, 159.87 milyon dolarla Kırgızistan, 106.23 milyon dolarla Özbekistan, 54.36 milyon dolarla Tacikistan ve 50.23 milyon dolarla Türkmenistan izlemekteydi. (38) (Bkz. Tablo II) 

Ikinci alt baslıkta ise, Özgürlük Destegi Yasası'nın kapsamına girmeyen kalemler yer almaktaydı. Bu çerçevede, ABD Savunma Bakanlıgı üzerinden verilen Ortaklasa Tehdit Azaltma Programı (Cooperative Threat Reduction 
CTR) yardımları; Tarım Bakanlıgı kanalıyla verilen gıda yardımları; Enerji Bakanlıgı üzerinden verilen nükleer enerjinin ve silahların kontrolü konusundaki yardımlar; Dısisleri Bakanlıgı'nın Uluslararası Askerî Degisim ve Egitim

(International Military Exchange and Training IMET) ve silahsızlanma yardımları yer almaktaydı. Söz konusu yardımları alan Orta Asya ülkeleri arasında 253.72 milyon dolarla Kırgızistan ilk sırada gelirken bu ülkeyi, 230.24 milyon dolarla Kazakistan, 183.47 milyon dolarla Tacikistan, 111.23 milyon dolarla Türkmenistan ve 45.81 milyon dolarla Özbekistan izlemekteydi. (39) (Bkz. Tablo II) Tablo II Ülkelere Yardım Programları (Milyon Dolar Olarak) 




Wasington'un bölge ülkelerine yardımları yukarıdakilerle sınırlı kalmadı. Yine 1992-1999 döneminde Clinton yönetimi, Dünya Bankası semsiyesi altında yer alan Uluslararası Yeniden Imar ve Kalkınma Bankası (International 
Bank for Reconstruction and Development IBRD) ve Uluslararası Kalkınma Örgütü (International Development Association IDA) ile Avrupa Yeniden Imar Bankası (European Bank for Reconstruction and Development EBRD) 
nezdinde girisimlerde bulunarak, bu mali örgütlerin diger eski Sovyet cumhuriyetlerine oldugu gibi Orta Asya ülkelerine de kredi açmalarını sagladı. IBRD kriterlerinin altında bir fakirlik düzeyinde bulunan Tacikistan Dünya 
Bankası'nın sadece IDA kredilerinden yararlanırken, diger 4 Orta Asya ülkesi IDA ve IBRD fonlarının ikisinden birden yararlandılar. Bu çerçevede 1999 Haziranından itibaren Kazakistan'a 1 milyar 679 milyon dolar, Kırgızistan'a 
500 milyon dolar, Özbekistan'a 434 milyon dolar, Tacikistan'a 180,3 milyon dolar ve Türkmenistan'a 89,5 milyon dolar Dünya Bankası kredisi açıldı. (40) 

Mart 1991'de, Orta ve Dogu Avrupa'da ekonomik reformları ve demokratik reformları desteklemek maksadıyla kurulan EBRD ise 31 Aralık 1998'den itibaren, Kazakistan'a 364 milyon ECU, Kırgızistan'a 136 milyon ECU, 
Özbekistan'a 394 milyon ECU, Tacikistan'a 13 milyon ECU ve Türkmenistan'a 126 milyon ECU'lük kredi verdi. (41) 

Son olarak, Vasington yönetimi, ABD-Israil Ortak Kalkınma Programı (US-Israel Cooperative Development Program CDP) çerçevesinde de Orta Asya ülkelerine yardım yaptı. 1988'de ABD'nin destegiyle, Israil'in gelismekte olan ülkelere teknik yardım yapabilmesi için kurulan CDP bünyesinde toplanan fonların üçte ikilik kısmını USAID, üçte birini ise Israil Dısisleri Bakanlıgı Kalkınma Destek Birimi (MASHAV) saglamaktaydı. 1999 mali yılı itibariyle 1.7 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan CDP kapsamında, Orta Asya ülkelerinde tarımsal sektöründe çalısanların Israil'de uzmanlık kurslarına katılımı saglandı. Ayrıca tüm bölge ülkelerinde yerinde kurslar düzenlenirken, Kazakistan ve Kırgızistan'da tarımsal ticaret merkezleri kuruldu. Yine ABD'nin mali destegiyle 1985'te kurulan 
ABD-Israil Ortak Kalkınma Arastırma Programı (US-Israel Cooperative Development Research Program CDR) çerçevesinde ise, 1992'den itibaren Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'a yönelik çalısmalar 
baslatıldı. Asıl olarak kurak toprakların tarımsal üretime açılabilmesi ve sulama tekniklerinin gelistirilmesi konularında projelerin yürütüldügü CDR kapsamında bu ülkelerin arastırmacılarına Israil arastırma enstitülerinde egitim bursları verildi. (42) 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI. BÖLÜM 2


 ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI. BÖLÜM 2



Bu çerçevede, Özbekistan ve Tacikistan'daki Sovyet askerî varlıgını hedef alan mücahit saldırıları 1986'dan itibaren yogunluk kazandı. Söz konusu operasyonlar esnasında, bir yandan -o zaman için sadece Sovyet askerlerini hedef alan- Özbekistan ve Tacikistan'daki radikal dinci örgütlerin temelleri atılırken, diger yandan bu örgütlerin de, Afganistan'dakiler gibi uyusturucu ticaretini kendi faaliyetlerini finanse edecek bir yöntem olarak benimsemelerinin kapısı aralandı. Bu arada 1988'de Sovyetler Birligi Afganistan'dan tamamen çekilince, bir süredir Hikmetyar üzerinden yürütülen operasyonlara ihtiyaç kalmadı. Kısa süre sonra, 1990-1991 Körfez Krizi sırasında Saddam Hüseyin'i destekleyen Hikmetyar Vasington tarafından gözden çıkarıldı. Ancak, Hikmetyar döneminde kurulan 
uyusturucu kaçakçılıgı sebekesi yeni sahibini bulmakta çok gecikmedi. 

Hikmetyar'ın boslugunu Suudi Arabistan asıllı Usame bin Ladin doldurdu. Bin Ladin, tıpkı Hikmetyar gibi, Pakistan istihbarat servisinin himayesinde Tacikistan ve Özbekistan'daki radikal örgütleri, uyusturucu ticareti yoluyla desteklemeye koyuldu. Hatta, hashastan afyon elde edilen Nangahar ile afyonun eroine dönüstürüldügü kuzey Afganistan'daki Kunduz arasında hava köprüsü kurulmasını sagladı. Kunduz aynı zamanda Özbekistan rejimi karsıtı faaliyetler yürüten asırı dinci Özbekistan Islami Hareketi'nin (ÖIH, IMU) de ana üslerinden biri haline geldi. (18) ÖIH, aynı zamanda Tacikistan'da da eroin laboratuarları kurarak, "Altın Hilal" bölgesinden Avrupa'ya giden uyusturucu trafigini denetimi altına aldı. (19) 

3. Soguk Savas'ın Sona Ermesi ve ABD'nin Orta Asya Politikaları 

3.1. Amerikan Stratejisinin Olusması ve Ana Hatları 

Soguk Savas boyunca oldugu gibi, Sovyetler Birligi'nin dagılmasını takip eden ilk yıllarda da Orta Asya bölgesi ABD'nin dıs politika öncelikleri arasında yer almadı. 1990'ların sonuna kadar Irak'ın Kuveyt'i isgali, Ortadogu Barıs Süreci, Bosna ve Kosova olayları, Rusya'nın gelecegi ve NATO'nun yeniden yapılandırılması gibi gelismelerle mesgul olan Vasington, Orta Asya bölgesine ikincil önem atfetmeye devam etti. Ancak, bir taraftan Rusya'nın 1993'te ilan ettigi "Yakın Çevre Doktrini"yle Orta Asya'daki etkinligini tekrar artırma çabası içerisine girmesi, Avrupa Birligi'nin "Avrupa - Kafkasya - Asya Tasıma Koridoru" (Transport Corridor Europe - Caucasus - Asia / TRACECA) ve "Avrupa'ya Devletlerarası Petrol ve Gaz Tasıma" (Intersate Oil and Gas Transport to Europe / 
INOGATE) projelerini gelistirmesi, Çin'in bölgede etkin olmaya baslaması, Türkiye'nin beklenen etkinligi gösterememesi ve ABD merkezli petrol sirketlerinin bölgede artan çıkarları gibi faktörler 1990'ların ortalarından 
itibaren ABD'nin bölgeye ilgisini yavas yavas artırdı. (20) 

Clinton yönetimi 1994-1995 döneminde Trans-Kafkasya bölgesindeki enerji kaynakları üzerinde Rusya'nın tekelini kırmak için yogun çaba göstermeye basladı. Subat 1995'te Vasington, Rusya üzerinden degil, Türkiye üzerinden 
geçecek bir boru hattını destekleme kararı aldı. Enerji ve dıs politika arasındaki bagı da bilinçli bir sekilde kuran ABD, Rusya'nın BDT ülkeleri üzerindeki denetimini zayıflatabilmek için, Moskova'nın enerji kaynaklarına dayalı 
manevralarını engellemeye çalıstı. Mesela, parasını ödeyemeyen Ukrayna'ya dogalgaz göndermemeyi kesmemesi için Türkmenistan'a baskı yaptı. Kazakistan'a, "Moskova'nın petrol vanasını kapatması halinde" bu ülkeyi 
destekleyecegi yönünde garantiler verdi. Mayıs 1995'te Orta Asya ülkelerini dolasan Clinton yönetimi 1994-1995 döneminde Trans-Kafkasya bölgesindeki enerji kaynakları üzerinde Rusya'nın tekelini kırmak için yogun çaba 
göstermeye basladı. Subat 1995'te Vasington, Rusya üzerinden degil, Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattını destekleme kararı aldı. Enerji ve dıs politika arasındaki bagı da bilinçli bir sekilde kuran ABD, Rusya'nın BDT ülkeleri üzerindeki denetimini zayıflatabilmek için, Moskova'nın enerji kaynaklarına dayalı manevralarını engellemeye çalıstı. Mesela, parasını ödeyemeyen Ukrayna'ya dogalgaz göndermemeyi kesmemesi için Türkmenistan'a baskı yaptı. Kazakistan'a, "Moskova'nın petrol vanasını kapatması halinde" bu ülkeyi 
destekleyecegi yönünde garantiler verdi. Mayıs 1995'te Orta Asya ülkelerini dolasan ABD Enerji Bakanlıgı Müstesarı William White, bu ülkeleri enerji konusunda Rusya ve Iran'a rakip olmaları yönünde cesaretlendirdi. (21) 

Aslında Clinton döneminde Vasington'un bölgeye bakısı ikili bir politikayı yansıtıyordu. 1997'ye kadar süren birinci Clinton döneminde, 1994'te Dısisleri Bakanlıgı Müstesarlıgı görevine getirilen Strobe Talbott'un basını çektigi 
Dısisleri ekibi "önce Rusya" (Russia First) anlayısıyla Rusya'nın Batı tarzı demokratik piyasa modeline dönüsümüne katkı yapılması, yönetimdeki Boris Yeltsin gibi ılımlı reformcuların Vladmir Jirinovski gibi asırı milliyetçiler ve eski komünistler karsısında desteklenmesi ve bunun için de Rusya'nın "anlasılabilir güvenlik sorunlarına" saygı gösterilmesi gerektigini söyleyerek, Orta Asya'nın ihmal edilmesine yol açmıslardı. Onlara göre, Orta Asya gibi ABD'nin öncelik sıralamasında arka bölgelerde kalan ve çesitli sorunlarının çözümüne bulasmak 
istemedigi bölgelerde uluslararası güvenlik ve istikrar ancak bu konuda istekli ve yetkin olan Rusya tarafından saglanabilirdi. (22) 

Ayrıca bu görüs, ABD'nin Soguk Savas'ın hemen ardından gelistirdigi, kendisinin tek hegemon güç olarak dünya sistemiyle ilgilendigi, çesitli alt-sistemlerde ise yerel güçlerle (pivotal states) isbirligi içerisinde barıs ve istikrarın saglanması gerektigi görüsüne de paraleldi. 

Bu ekibin karsısında, 1996 sonunda Dısisleri Bakanlıgı görevine getirilen Madeline Albright'ın liderligini yaptıgı ve Rusya'nın SSCB geçmisine isaretle bu ülkeyi hâlâ daha çok jeopolitik çerçevede degerlendiren ve bu kapsamda 
Orta Asya'da SSCB'nin bosalttıgı boslugun Rusya tarafından doldurulmasının engellenmesi, bunun için de bagımsızlıklarını yeni kazanan bölge devletlerinin egemenliklerinin güçlendirilmesi gerektigini söyleyen görüsün taraftarları yer aldı. Bu görüsü savunanlar SSCB'nin bosalttıgı alanda ılımlı politikalarıyla Batı yanlısı NATO müttefiki Türkiye'nin etkili olmasını istemekte ve Türkiye'yi bu rol için desteklemekteydiler. Zamanla, bu iki görüs arasında uzlasmaya varıldıgına ve Orta Asya enerji kaynaklarında söz sahibi olabilmek için bölge ülkeleriyle daha yakın isbirligine girilmesi yönünde çabalara sahit olundu. Aslında, "Russia First" politikasının yaratıcısı Tablott bile 1997'deki bir konusmasında sunları söylemekteydi: (23) 

Eger Kafkasya ve Orta Asya ülkelerindeki reform çabaları basarıya ulasırsa, bu kuskusuz Rusya ve Ukrayna'yı da kapsayacak biçimde diger eski Sovyet cumhuriyetlerindeki dönüsüm çabalarını da cesaretlendirecektir. Bu bölgenin Çin, Iran, Türkiye ve Afganistan'la olan sınırlarının istikrara kavusmasına yardımcı olacaktır. Pakistan ve Hindistan'la büyüyen ekonomik ve sosyal bagların kurulmasını saglayacaktır. Karadeniz'den Pamir Dagları'na kadar uzanan bir cografyada kendi içlerinde ve birbirleriyle barıs içinde olan özgür toplumların varlıgının saglanması, eski Ipek Yolu boyunca Avrupa ve Asya arasında degerli bir ticaret ve nakliye koridorunun açılmasına hizmet 
edecektir. Eger ekonomik ve siyasal reformlar basarısız olursa, içerideki ve sınır ötesi ihtilaflar derinlesirse, bölge terörizm için bir kuluçka alanı, dini ve siyasi asırılıgın odagına ve bir çatısma sahasına dönüsebilir. 200 milyar varillik petrol rezervinin bulundugu bir bölgenin bu hale gelmesine ABD seyirci kalamaz. 

Orta Asya ülkelerinin NATO'nun Barıs için Ortaklık (BIO) programına dahil edilmesi, bölgede bulunan genis hidrokarbon rezervlerinin dünya piyasalarına aktarılması için Chevron, Amaco, Arco, Exxon gibi Amerikan firmalarının devreye girmeleri, bölge ülkelerinde dinin egemen olmadıgı rejimlerin devam etmesi, Sovyetler Birligi'nden arta kalan kitle imha silahlarının bu bölgeden ABD'nin "asi" olarak nitelendirdigi devletlere ve terör gruplarına aktarılmasının engellenmesi, bölgenin uyusturucu ticareti için bir üs olmaktan çıkarılması ve bölge ülkelerinin serbest ekonomik modeli benimseyerek uluslararası ticarete entegre olması gibi hedefler zamanla ABD'nin bölgeyle iliskilerinin temel parametrelerini olusturdu. ABD Dısisleri Bakanı James Baker'ın 1992'de bes Orta Asya cumhuriyetine gerçeklestirdigi ziyaretlerin ardından bölge baskentlerinde diplomatik temsilcilikler açan ABD, 1990'ların ortalarına kadar Orta Asya politikasını bu unsurlara dayandırmaya devam etti. (24)

Özellikle 1990'ların ortalarından itibaren, Orta Asya ve Kafkasların ABD'nin yasamsal çıkarları için son derece önemli oldugunu ileri süren Amerikalı strateji uzmanları, Mackinder ve Spykman'in "Merkez Bölge" nitelendirmesinden hareketle, bölgede denetim saglayacak devletin dünya güç dengelerini bastan asagıya degistirecegini savunuyorlardı. (25) 

Buna göre, Orta Asya ve Kafkasya'da 19. yüzyılda yasanan "Büyük Oyun"un 
bir benzeri sahneye koyulmaktaydı. Ikinci Büyük Oyun'un temel aktörleri Rusya Federasyonu, Türkiye ve Iran'dı. ABD, AB, Pakistan, Hindistan, Çin, Israil, Japonya ve Suudi Arabistan ise potansiyel aktörler olarak sırada  beklemekte İdiler. (26) 
Basta Z. Brzezisnki olmak üzere bir çok Amerikalı uzmana göre, ABD'nin "Kuveyt, Meksika Körfezi ve Kuzey Denizindekileri açık farkla geride bırakacak enerji rezervlerine sahip" bu bölgede temel aktör olabilmek için önüne çıkan tüm fırsatları degerlendirmesi ve sonunda bölgeye yerlesmesi gerekmekteydi. (27) 

Öte yandan, Hazar enerji potansiyelinin uluslararası piyasalara çıkarılmasında, Afganistan-Pakistan-Hindistan hattı yoluyla Hint Okyanusu kullanılabilirdi. Diger alternatiflere göre maliyeti düsük bu projenin gerçeklesebilmesi bir yandan Afganistan'da istikrarlı bir yönetimin kurulmasına, diger yandan da bölgeye komsu Orta Asya cumhuriyetlerinin risk unsurlarından arındırılmasına baglıydı. Orta Asya'nın basta köktenci terör örgütleri gibi risk unsurlarından arındırılması, sadece bu ülkelere yapılan ekonomik yardımla saglanamazdı. ABD'nin askerî varlıgıyla da bölgede bulunması gerekmekteydi. Fakat, Orta Asya'daki çıkarlarından henüz vazgeçmemis olan Rusya, ABD'nin bölgede "bayrak göstermesine" karsı çıkmaktaydı. ABD'nin Rusya'yı da ikna ederek bölgeye askerî varlıgıyla yerlesmesi ancak 11 Eylül 2001'den sonra yasanan gelismeler çerçevesinde mümkün olacaktır. 

1990'ların ikinci yarısında ABD'nin Orta Asya'daki yasamsal çıkarlarının giderek farkına varmasına paralel olarak, Amerikan ulusal güvenlik stratejilerinde bu bölgeye ayrılan yer de artmaya basladı. 1998'deki Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde, bölgedeki enerji rezervlerinin uluslararası pazarlara aktarılmasının ve bölgenin istikrarının ABDiçin tasıdıgı önem açıkça ifade edilmekteydi: 

Istikrarlı ve müreffeh Kafkasya ve Orta Asya, Akdeniz'den Çin'e uzanan genis bir bölgede istikrar ve güvenlige katkı saglayacak ve Kafkasya gaz ve petrol rezervlerinin, ABD'nin muazzam ticari katılımıyla, dünya piyasalarına aktarılmasını mümkün kılacaktır. Bu bölgedeki ülkeler, egemenliklerini ve uluslararası camiadaki yerlerini teminat altına aldıysalar da, demokratik ve 
ekonomik alanda gerçeklestirilmesi gereken reformlar vardır. […] Bu ülkelerin bagımsızlıkları, egemenlikleri, toprak bütünlükleri ve demokratik ve ekonomik reformları gerçeklestirmeleri Amerikan çıkarları için önemlidir. Bu hedeflere ulasılabilmesi için ikili iliskilerimizi ve uluslararası kuruluslardaki liderligimizi kullanarak milyarlarca doların bölgeye akmasını saglıyoruz. (28) 

Bölgenin ABD için tasıdıgı önemin giderek farkına varılmasına paralel olarak Temmuz 1999'da ABD Kongresi'nden geçen "Ipek Yolu Strateji Yasası" ABD'nin Orta Asya ve Kafkasya'ya yönelik politikalarının ana hatları açıkça ortaya 
koymaktaydı. Ipek Yolu Strateji Yasası'nın gerekçesini olusturan bölümde 7 nokta ön plana çıkarılmaktaydı. (29) 

Buna göre, 

(I) Bir zamanlar Orta Asya ve Güney Kafkasya'nın en önemli ekonomik hattı olan tarihi Ipek Yolu, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'dan geçmekteydi; 

(II) Ipek Yolu üzerindeki halkların birbirine bagımlılıgı ve karsılıklı isbirligi yoluyla eski ekonomik iliskilerini tekrar tesis etmeleri, egemenliklerinin teminat altına alınması kadar, demokratik ve pazar reformlarının basarısı için de önemliydi; 

(III) Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleri arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik iliskilerinin güçlendirilmesi bölgenin istikrara kavusmasına da hizmet edecekti; 

(IV) Bölgede demokrasilerin ve serbest pazar ekonomilerinin gelisimi, uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girislerini tesvik edecekti; 

(V) Bölgedeki Müslüman ülkeler, ABD ile yakın ittifak kurmak isteyen ve Israil'le yogun ticari ve diplomatik iliskiler içinde bulunan laik yönetimlere sahip bulunmaktaydı; 

(VI) Bölgede, ABD'yi sorunlu Basra Körfezi'ne bagımlı olmaktan kurtaracak çok degerli enerji kaynakları bulunmaktaydı; 

(VII) ABD dıs politikası ve uluslararası yardımları bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bagımsızlıklarının yanı sıra, demokrasi insası, serbest pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik bütünlesme konularına da yogunlasmalıydı. 

Ipek Yolu Strateji Belgesi'nde, ABD'nin bölgeye yönelik politikasının ana unsurları ise söyle sayılmaktaydı: 

-Bagımsızlıgın, egemenligin, demokratik yönetimlerin ve insan haklarına saygının desteklenmesi; 
-Hosgörü, çogulculuk, diyalog ortamları ile ırkçılıga ve Yahudi düsmanlıgına karsı mücadelenin desteklenmesi; 
-Bölgesel ihtilafların çözülmesinde ve sınır ötesi ticareti zorlastıran engellerin kaldırılmasında aktif biçimde yer alınması; 
-Dostane iliskilerin ve ekonomik isbirliginin desteklenmesi; 
-Pazar merkezli ilkelerin ve uygulamaların yayılmasının saglanması; 
-Iletisim, ulasım, egitim, saglık, enerji ve ticaret alanlarındaki alt yapının gelismesine katkı saglanması; 
-ABD kaynaklı ticari girisimlerin ve yatırımların desteklenmesi. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI BÖLÜM 1




ABD'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI ve 11 EYLÜL SONRASI YENİ AÇILIMLARI BÖLÜM 1 


Doç. Dr. Çagrı ERHAN 
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası Iliskiler Bölümü 

1. Giris: 

Tarihte ABD'nin Orta Asya'ya İlğisi 





Olaf Caroe 1967'de basılan Sovyet Imparatorlugu Orta Asya Türkleri ve Stalinizm baslıklı eserinde, Sovyetler Birligi'nin Orta Asya'daki cumhuriyetlerde yasanacak sorunlar nedeniyle çökecegini ileri sürmekteydi. Caroe'ye göre 
"1300 yıla dayanan bir Müslüman geçmisi bulunan ve Sovyet yönetimi tarafından ortadan kaldırılmaya çalısılsa da güçlü biçimde varlıgını devam ettiren Türklük bilincine sahip Orta Asya halkları, Moskova'nın Ruslastırma ve 
dinsizlestirme politikalarına baskaldıracaklardı".(1) Caroe'nin kitabıyla aynı tarihte Türkiye'de de Samet Agaoglu'nun Sovyet Rusya Imparatorlugu adlı gezi kitabında, Orta Asya Türklerinin yogun komünist propagandayla dinsizleştirilme  ye çalısıldıgını, bu bölgenin zenginliklerinin Moskova tarafından sömürüldügünü ve bu sömürü mekanizmasının ortadan kalkmasıyla birlikte Sovyetler Birligi'nin çökecegini yazıyordu. (2) 

Aralık 1991'de Sovyetler Birligi resmen tarihe karıstı. Ancak, bu çöküsün nedenleri arasında ne Caroe'nin iddia ettigi gibi Orta Asya halklarının baskaldırısı, ne de Agaoglu'nun vurguladıgı bölge zenginlikleri üzerindeki Rus 
denetiminin sona erdirilmesi vardı. Sovyetler Birligi'nin çöküsüne yol açan nedenler büyük ölçüde ülkenin batı topraklarındaki gelişmelerden kaynaklanıyor du, dogusundakilerden degil. Zbigniew Brzezinski Büyük Çöküş kitabında Marquis de Custine'nin 1839'da yazdıgı Rusya'dan Mektuplar adlı eserine atıf yaparak, "Agızları mühürlenen Rus halkı konusma özgürlügünü nihayet ele geçirince o kadar çok konusacak ki, bütün dünya sasıracak, kıyamet gününün geldigini sanacak" cümlelerine dikkati çekiyordu. (3) 

Esasen, Sovyetler Birligi'nin batısından dagılmaya baslamasının temel nedenleri arasında, "Rus halkının konusmaya baslamasının" yanı sıra, ABD'nin Soguk Savas yıllarındaki stratejisini büyük oranda Sovyet denetimindeki Dogu Avrupa ülkelerini ve Sovyetler Birligi'nin bu bölgeye komsu cumhuriyetlerini etkilemeye dönük politikalara dayandırması yatmaktaydı. Jeopolitigin kurucusu sayılan Sir Halford John Mackinder'in "merkez bölge" (heartland) olarak isimlendirdigi Dogu Sibirya ile Volga havzası arasında uzanan ve Orta Asya'yı da içeren genis 
ova Asya-Avrupa ve Afrika kıtalarından olusan "dünya adasını" denetleyebilmek için mutlaka elde tutulması gereken bir bölgeydi. Mackinder'a göre Merkez Bölge'nin denetimi de ancak Dogu Avrupa'ya egemen olunmasıyla mümkün olabilirdi. Bu görüsünü Mackinder, "Dogu Avrupa'ya egemen olan Merkez Bölgeyi denetler. Merkez Bölgeye egemen olan Dünya Adasını denetler. Dünya Adasına egemen olan dünyayı denetler" sözleriyle ifade etmisti. (4) 

Mackinder'in 1904'de ileri sürdügü bu görüsler, Ikinci Dünya Savası'ndan sonra Sovyetler Birligi'ne karsı politikalar gelistirmeye çalısan Amerikalı strateji uzmanları için hareket noktası oldu. George Kennan, 1947'de ABD Dısisleri 
Bakanlıgı için hazırladıgı bir raporda ABD'nin tüm gücünü Avrupa ve Asya'da güç dengesini tekrar tesis etmeye yogunlastırması gerektigini söylüyordu. (5) Benzer sekilde, Mart 1948'de ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin hazırladıgı ilk raporlardan birinde, Sovyetler Birligi'nin tüm Avrasya bölgesine silah kullanarak veya siyasi yollardanhakim olmasının ABD açısından kabul edilemez nitelik tasıdıgı belirtilmekte ve Mackinder'in Merkez Bölge olarak adlandırdıgı toprakların Sovyetler Birligi'nin tartısmasız egemenliginde oldugu bir ortamda yapılması gerekenin, bu bölgeye kenar teskil eden bölgelerin ABD tarafından denetlenmesinin hayati oldugunun altı çizilmekteydi. (6) 

Bu tarihten baslayarak, "uluslararası komünizmin çevrelenmesi" ABD'nin baslıca dıs politika önceligi haline geldi. 1950 basında ABD Baskanı Harry Truman tarafından onaylanarak yürürlüge giren Ulusal Güvenlik Konseyi'nin 68 
numaralı kararı (NSC-68), çevrelemeyi ABD'nin resmî politika aracı haline getirdi. (7) 

Dwight Eisenhower'ın baskanlıgı döneminde Dısisleri Bakanı John Foster Dulles tarafından gelistirilen "Yeni Bakıs" (NSC-162/2) stratejisinde ise, "uluslararası komünizmin" ve özellikle de Sovyetler Birligi'nin basarıyla "çevrelenebilmesi" için nükleer gücün artırılmasından yeni paktlar kurulmasına ve Merkezi Haber Alma Teskilatı'nın (Central Intelligence Agency - CIA) gizli operasyonlarına kadar bir çok yeni unsur üzerinde duruluyordu. (8) Yeni Bakıs'ın dikkati çeken bir yönü "esir halklar" kavramıydı. Dulles, Sovyet komünizminin 800 milyon insanı esaret 
altına soktugunu ileri sürüyor ve bu durumun ortadan kaldırılması için psikolojik mücadele ve gizli operasyonlar yapılmasını gündeme getiriyordu. Bu çerçevede, Sovyetler Birligi'nin etkisi altındaki veya Sovyet etkisine girebilecek ülkelerde CIA aracılıgıyla çok sayıda operasyon gerçeklestirilirken, Amerika'nın Sesi (Voice of America 

- VOA) basta olmak üzere çesitli yayın organları yoluyla da "esir halkları" Sovyetlere baskaldırmaya davet ediliyordu. (9) 

Truman ve Eisenhower'ın politikalarındaki ilginç noktalardan biri Mackinder'in "Merkez Bölge" olarak tanımladıgı alanı dogrudan ele geçirmeye yönelik degil, fakat Sovyetlerin etki alanlarını daha da genisletmelerini engelleyici 
adımların atılmasıydı. Nitekim Amerikalı jeopolitikçi Spykman'in, "Iç Hilal Avrasya'yı denetler. Avrasya dünyayı denetler" denklemine uygun biçimde 1950'lerdeki ABD dıs politikası, Türkiye, Iran, Irak, Pakistan, Hindistan, Çin, 
Kore ve Dogu Sibirya'dan olusan "Iç Hilali" denetleme üzerine odaklanmıstı. (10) Fakat, Vasington, Sovyetler Birligi'nin egemenligi altında bulunan ve dünyaya tamamen kapattıgı Orta Asya bölgesine sızmayı, bu bölge halklarını Moskova'ya karsı ayaklandırmayı, Dogu Avrupa'da yaptıgı gibi radyo yayınları yoluyla özgürlük ve bagımsızlık gibi düsünceleri asılamayı gündemine hiç almadı. Ironik biçimde, Dulles'ın "esir halklar" kavramı Türkiye'de "esir Türkler" biçiminde algılanıp, komünizmle mücadele çerçevesinde "Türk dünyasının  bütünleş tirilmesi" söylemlerine konu olurken, ABD'nin "komünizmle mücadele" stratejisinde Orta Asya halkları önemsiz bir yer isgal ediyordu. 

1950-1979 döneminde ABD'nin Orta Asya'ya iliskin ilgisini çeken yegane sey, Sovyetler Birligi'nin dikkatlerden uzak biçimde bu bölgede nükleer silah denemeleri yapmasıydı. Bu denemeleri izlemek için Iran ve Pakistan'daki 
üslerden kalkan casus uçakları Orta Asya üzerinde uçuslar yaparak bilgi topladılar. (11) 

1 Mayıs 1960'ta Adana'daki Incirlik Üssü'nden kalkan bir U-2 casus uçagının, Sovyet uçaklarınca düsürülmesi sonucu ABD ile SSCB arasında yasanan bunalım dolayısıyla bu uçuslara son verildi. 

Amerikan politikasındaki bu "görmezden gelmenin" baslıca nedeni, Orta Asya'nın, Sovyetler Birligi'nin denetiminden çıkartılması en zor bölge olmasıydı. Stalin, Krusçev ve hatta Brejnev döneminde izlenen ekonomik politikalar, Orta 
Asya'da ayrılıkçı hareketlerin filizlenmesini imkansız kılmıstı. Orta Asya cumhuriyetleri, hemen hepsi büyük dogal kaynaklara sahip olmalarına ragmen, bu potansiyellerini kullanamayan birimler haline dönüstürülmüstü. Moskova 
bu bölgeyi bir "bitisik Üçüncü Dünya" alanı olarak görmekte ve bölgenin zenginliklerini çıkarıp Sovyetler Birligi'nindiger noktalarına aktarmaktaydı. Orta Asya cumhuriyetlerinde hammaddelerin üretildigi sanayi alanlarına agırlık 
verilirken, bunların islendigi imalat sektörleri daha çok batıda kurulmustu. Moskova'nın kurdugu üretim ve ticaret hatları Orta Asya cumhuriyetlerinin ekonomik olarak tek baslarına ayakta durabilmelerini imkansız kılmıstı. 

Öte yandan Moskova'nın izledigi etnik politikalar da bu cumhuriyetlerde homojen nüfus olusumlarını engellemisti. 

Her bir cumhuriyetin içine yerlestirilen etnik azınlıklar, ulusal bilincin yaratılmasının önüne geçmekteydi. Örnegin Kazakistan Türkî oldugu kadar Rus niteligi de tasıyordu. Keza Özbekistan ve Tacikistan Türkî ve Farsî özellikleri 
birlikte tasıyorlardı. Türkmenistan ve Kırgızistan'ın durumları da bunlardan farklı degildi. (12) Orta Asya halklarının konustugu farklı lehçelerin suni olarak birbirlerinden keskin çizgilerle ayrılması, Bolsevik Devriminden önce bölgede 
lingua franca islevi gören Türkçe'nin yerini Rusça'nın almasına yol açmıstı. Bu da birlikte hareket etme imkanını ortadan kaldırırken, Moskova'ya bagımlılıgı artırdı. Yönetici elit ve entelektüel tabaka dogrudan Moskova'nın denetimi altına girmisti. Orta Asya halklarının birlestirici unsurlarından olan dinin toplum yasamından çıkarılmasını hedefleyen köktenci egitim politikaları, milli oldugu kadar dinsel bir farklılık duygusu da tasımayan kitleler yaratmıstı. (13) 

2. Afganistan'ın Isgali ve ABD'nin "Sovyet Müslümanlarını" Kesfi 

Yukarıda sıralanan nedenlerle ABD politikalarında uzunca bir süre "ihmal" edilen Orta Asya bölgesi 1979'da Sovyetler Birligi'nin Afganistan'ı isgalinden sonra dikkate alınmaya basladı. ABD bir yandan Pakistan üzerinden, Afganistan'daki mücahitlere yardım ederken, diger yandan da Kızılordu'nun Afganistan'a gönderdigi birliklerin daha ziyade Orta Asya cumhuriyetleri ve Azerbaycan halkından olustugunu fark ederek, Radio Liberty ve Radio Free Europe'un yerel dillerdeki yayınlarıyla Orta Asya ve Azerbaycan halklarını "dinsiz" Sovyet yönetimine karsı ayaklanmaya çagırdı. ABD'nin bu girisimini Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt ve Katar radyolarına yaptırılan bölgeye yönelik Islamî içerikli yayınlar izledi. (14) 

Aynı dönem, ABD Baskanı Jimmy Carter'ın Ulusal Güvenlik Danısmanı Zbigniev Brzezinski tarafından 1977'de gelistirilen "Yesil Kusak" projesinin de uygulamaya sokuldugu yıllar oldu. "Yesil Kusak" projesi, "Islam'ın komünizme karsı bir kalkan olabilecegi" görüsüne dayanıyor ve SSCB'nin petrol zengini Basra Körfezi civarında müttefikler edinerek bölgeye sızmasını, bu yolla engellemeyi hedefliyordu. Afganistan'ın isgaliyle birlikte bu proje çerçevesinde ilk adımlar atılmaya basladı. Orta Asya cumhuriyetlerine Islam yoluyla sızmaya çalısan ABD, "kızıl tehlikeye karsı yesil panzehir" üretmeye giristi. Ancak Carter yönetimi, "yesil kusak" olusturma çabaları içinde ılımlı ve radikal Islamı birbirinden ayırt etmeye de özen gösterdi. SSCB kadar, radikal Islamın öncüsü Iran'daki Humeyni yönetimi ve onun tarafından desteklenen köktenci örgütler de tehdit içeriyordu. (15) 

Bununla birlikte, 1980'lerin basında ABD'nin, Sovyetlere karsı olusturmaya çalıstıgı "yesil kusak" projesi ve paralelinde Orta Asya'da tetiklemeye çalıstıgı Islamî uyanıs hareketi, Vasington'un hedefi olan Sovyetler Birligi'nin 
yıkılısına esaslı bir katkı saglamadı. Aksine, ileriki yıllarda bölgede ABD'nin basını çok agrıtacak olan radikal Islam'ın temellerini attı. 1980'lerde Afganistan'da Sovyetlere karsı mücahitlere ve 1990'larda da Sii Iran'ın etkisine karsı Sünni Taliban'a destek verirken, bu hareketin bir süre sonra denetimden çıkarak kendisine yönelecegini hesap edemeyen Vasington yönetimi, "dinsiz komünizmin" yıkılmasına ivme kazandırmak için Orta Asya'da pompaladıgı Islamî uyanısın da bir gün kendisi için sorun teskil edecegini tahmin edemedi. 

Ileride "basagrılarının" ortaya çıkmasına yol açacak olan bölgedeki ABD faaliyetlerinin köklerini 1979'a kadar götürmek mümkündür. SSCB'nin Afganistan'ı isgali sırasında Pakistan istihbarat örgütü ISI'nin himayesinde isgale karsı örgütlenen bir mücahit lideri konumunda bulunan Gülbeddin Hikmetyar ile 1979'da görüsen CIA yetkilileri, Hikmetyar'ın, direnisini finanse edecek bir eroin kaçakçılıgı agı kurmasına yardımcı oldular. (16) 

Afganistan'da ekilen hashastan çıkarılan afyonun Pakistan'ın Koh-i Sultan bölgesindeki laboratuarlarda eroine dönüstürülerek dünya pazarlarına sürülmesi ve bundan elde edilen gelirle Afgan direnisinin güçlendirilmeye çalısılması 1980'lerin basından itibaren ISI ile CIA'nin baslıca Afganistan stratejisi haline geldi. (17) 

1984'te Afgan direnisinin daha etkili olabilmesi için Hikmetyar'ın komutasındaki mücahitlerin SSCB'nin içlerine saldırı ve sabotajlarda bulunması kararı alan ABD, CIA direktörü William J. Casey'in 1984'te Pakistan'a yaptıgı gizli ziyaretten sonra Afgan gruplara yogun silah yardımı yapmaya ve Pakistan'daki kamplarda egitim vermeye basladı. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***