Ömer Lütfü Topal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ömer Lütfü Topal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 16

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 16



29- M.EMİN YURDAKUL Yüksekova Tabur Komutani Binbasi 18.02.1997 tarihli ifadesinde; Kendisinin 18 yillik meslek hayatinin 10 yilinin Diyarbakir, Siirt ve Hakkari illerinde geçtigini, Yüksekova'da da 1985 ve 1994-1996 yillarinda komando birliklerinde görev yaptigini, Itirafçi olarak bilinen Kahraman Bilgiç'le ilgili olarak; bu sahsin PKK saflarinda bölük komutani görevindeyken kaçip teslim oldugunu, bölgeyi, terör unsurlarinin harekat tarzini ve barinma yerlerini bilmesi nedeniyle Tabur Komutanlaginca organize edilen operasyonlarda klavuz olarak kullanilmak üzere verildigini, bu sahsin, kendi ismini kullanarak bazi yasal olmayan eylemlere giristigi iddiasinin ise kendi bilgisi disinda oldugunu, haraç alma ve infaz islemlerinin de kendi taburunun görev sahasinda olmasinin mümkün olmadigini, zaten böyle birsey yapacak olsa üst komutanlarinca bilinecegini ve hakkinda islem yapilacagini buna ragmen mesleki hayatinda ihtar dahi almadigini, Kahraman Bilgiç'i bagimsiz herhangi bir görevde kullanmadigini kendisi as birlik komutani oldugundan Tugay komutaninin emri olmadan zaten kullanmasinin da mümkün olmadigini, normalde de silahli kuvvetlerin böyle bir seye ihtiyacinin olmadigini, Ancak Kahraman Bilgiç'in baslangiçta faydali olmakla birlikte, Taburun mintikasi disinda iyi niyeti suistimal eden kisisel davranislara girdigini duydugunu, bunu ögrenince de taburuna almadigini, ancak detayi konusunda bilgi sahibi olmadigini, olumsuzluklarini tugay karargahina ve ilgili arkadaslarina da söyleyerek uzaklastirdigini, Tabur olarak yapilan operasyonlarin 1-2 gün, tugay olarak yapilan operasyonlarin da hava sartlarina göre 3-4 gün veya daha fazla sürdügünü, bu operasyonlarda hangi birlik komutani arazideki operasyondaki hedef durumuna göre riskli sayilabilecek yerdeyse Kahraman Bilgiç'in o birlik emrinde çalistirildigi, yani Tugay'a bagli bütün taburlarin Kahraman Bilgiçten yararlandigini, Tabur da kaldigi süre içerisinde kendisinden habersiz yemek yemeye dahi gitmedigini, Kahraman Bilgiç'in cezaevinde yatip yatmadigini hangi statüyle maas aldigini, itirafçilarin da çalistirilma ve istihdam sekillerini tam olarak bilmedigini, Tabur Komutanliginin çalismasi ve halkla iliskiler bakimindan da; Jandarma ve Polis gibi vatandasla içiçe olmayip Tugay tarafindan kendilerine verilen operasyon görevlerini icra edip döndükleri,, ferden ve tabur olarak operasyon planlama yetkilerinin dahi olmadigini, uyusturucu, toz ve kaçakçilik gibi konulara yönelik görevlerinin bulunmayip sadece teröre yönelik görev ifa ettiklerini, Karadag operasyonundaki toz ve silah iddialarina gelince; özel harekat timleri tarafindan kendilerine intikal eden duyumu Tugay'a bilgi vererek köye gittigi halde birsey bulunamadigini ancak dönüste askerlerin bir torba toz eroini çikardiklari ve bunun özel harekat timine teslim edildigini, tutanaklarinin da Cumhuriyet Savciliginda mevcut oldugunu, tozla kendisinin kesinlikle alakasinin olmadigini, Yüksekova Belediye Baskaninin karisina da silah vermedigini, zaten onlarin silaha da ihtiyaçlarinin olmadigini, Izmirde yakalanan Ali isimli levazim Astsubayinin iddialarinin da dogru olmayip, o'nun gençligi nedeniyle kandirildigini zannettigini, O'nun iddia ettigi uyusturucu kayitlarinin savcilikta mevcut oldugu, çünkü kendilerinin operasyonda ferden çalismayip bölük komutani, S-3 subayi ve bütün askerlerin orada bulundugunu, Ali Ihsan Zeydan'in gösterdigi kisilerin yakalanip kendisi tarafindan para karsiligi birakildigi ve 5 milyar karsiligi seçimlerde kazandirma garantisi ile ilgili iddialarin da asilsiz oldugunu, bunlarin silahli kuvvetleri yipratmak için söylendigini, Milletvekillerince hazirlanan rapor ve Abdullah Canan'in kaçirilip öldürülmesi ile ilgili olarak; bölgede asiretler arasi bir kargasa oldugunu, zaten o adamin çikma saatinde askerlerinden hiçbirisinin disarida olmadigini, bölgenin özelligi nedenyile bu tip olaylarin zaman-zaman ortaya çiktigini, Kahraman Bilgiç'in kendisinin adini vererek cananlarla kisisel iliskiye girdigini ve bir miktar para aldigini duydugunu ancak detayini bilmedigini, Abdullah Canan'in asiretine bagli Karli ve yanindaki Çatma köyünde siginak oldugu seklinde duyum gelince Emniyet ve MIT ile çalismalar yapildigini, özel harekatla birlikte amirlerinin ve komutanlarinin bilgisi dahilinde yapilan operasyonda 4 teröristin öldürüldügünü, siginaklar tesbit edilerek bir miktar malzeme ve erzak temin edildigini, o operasyon sonunda kapali bir evin asker tarafindan kurcalandigini ancak iddia edildigi gibi fazla miktarda tahribat yapilmadigini, bununla ilgili sikayet konusuna gelince: Mehmet Yüzbasi'nin kendisine, sikayetten vazgeçeceklerini ve konusma talepleri oldugunu söyleyince, kendisinin de bu konuda tedirginliklerini olmadigini, istedikleri kadar sikayette bulunabileceklerini söyledigini, köyde arama yapan komutanlari da çagirarak aramayi yapanlarin onlar oldugunu belirtip tokalasip ayrildiklarini, herhangi bir tehdit olayi olmadigini, Abdullah Canan'in kendisiyle ilgili sikayette Yüoksekovada olmadigini ve Abdullah Canan namina baskasi tarafindan yazildigini ögrendigini, bu hususta Savci Ayhan Kocabas'i da tehdit etmedigini o savcinin bazi hareketleri nedeniyle ilçeden tayinen ayrildigini, Abdullah Canan olayinda isi tezgahlayan ve parayi alanin Kahraman Bilgiç oldugunu tahmin ettigini, bunu Tugay Komutaninin da söyledigini, Abdullah Canan'in öldürüldükten 7 gün sonra bulundugu halde cesedinin bozulmamasini da kis sartlarina bagladigini, Tabur Komutani olarak kendisinin Yüksekovada görev yaptigi sürece okul aile birligi toplantilarina katildigini, ihtiyaç sahibi olan kisilere Belediye Baskani ve Kaymakam tarafindan tesbit edilenlerle birlikte Tugay'in da bilgisi dahilinde her türlü yardim yaptigini, okul açilislarinda birçok çocugu giydirdigini, Yüksekova'da kendisine fahrihemserilik berati verildigini, saibeli kisilerle konusmadigi gibi tabura da aldirmadigini, Tabur'un seçim döneminde sehir merkezinde herhangi bir görev üstlenmeyip sadece Mustafa Zeydan'in köylerinin bölgesinde seçim güvenligini sagladigi, Kahraman Bilgiç disinda, Tugay'in bilgisi dahilinde kullanilan herhangi bir itirafçiyi da Yesil'i de tanimadigini, ancak sinirötesi operasyonda iki tane itirafçidan yararlandiktan sonra onlarin da operasyon sonunda helikopterle ayrildiklarini, Kahraman Bilgiç'in, Canan'lar la iliskiye girdigi dönemde Van'da otelde kaldigini ve çok fazla da para harcadigini komando taburunca kendisine söylendigini, Agaçli köyünde yapilan operasyonda 73 yasindaki Semsettin Yurtsever ile o anda köyde agaç toplayan 18 yasindaki Modat Özeken ve 13 yasindaki Münir Saritas'in alinmasiyla ilgili kendi birliginin herhangi bir girisimi olmadigini, o dönemde kendisinin sorumluluk sahasi disinda sifir noktasinda olan o köyde operasyonu olmadigini, Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz ile emir komuta baglantisinin olmadigini, JITEM hakkinda da bilgisinin olmadigini, Bölgedeki sikintilardan kurtulmak için öncelikle ayri-ayri görev yapan ünitelerin tek bir noktada, bir koordinasyon merkeziyle yönlendirilmeleri, sinir güvenligiyle birlikte ekonomik kalkinmanin da gerekli oldugu, Yüksekovadaki terör, kaçakçilik ve esrar olayi bitirildigi takdirde Türkiye'deki terörün bitecegini belirtmistir.(Ek:202) 

30- Mehmet Ali YAPRAK 14.1.1997 tarihli ifadesinde; ``1996 yili 24-25 Mayis gecesi polis oldugunu söyleyen kisilerce evinin önünden bir araca bindirilerek kaçirildigini, kendisinin ``kaçakçilik yapmak, seks hapi satmak ve devlete vergi vermemekle suçlandigini, serbest birakilmasi karsiliginda 15 milyon mark fidye istenildigini, kendisinin bu kadar parayi vermesinin mümkün olmadigini, ancak 3 milyon mark ödeyebilecegini, bunun da l milyon markini serbest birakildiktan itibaren 15 gün içerisinde, 2 milyon markin da 1 milyonunu 2 ay sonra 1 milyonunu da ondan sonraki ayda ödeyebilecegini, kaçirilma sirasinda gözlerinin bagli oldugunu, cebindeki paralarin, kolundaki saatinin, cep telefonunun ve kredi kartlari ile ehliyetinin de alindigini, kaçirildigi sirada üzerinde 65-70 bin marki ve 20-30 milyon TL. civarinda Türk Lirasi oldugunu, kaçirildiktan 6 gün sonra Hilvan girisinde serbest birakildigini, Gaziantep'te isadamlarindan haraç toplayan bir çetenin bulundugunu, bu çete içerisinde Yahya Efe, Turgay Marasli, Tuncay Marasli, Müfit Sament gibi kisiler bulundugunu, Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'nin ortagi oldugunu, kendisini kaçiranlarin 11 kisi oldugunu ve Yahya Efe, Turgay Marasli, Tuncay Marasli, Müfit Sament gibi sahislarin da bu 11 kisinin içinde bulundugunu, kendisini kaçiranlardan hiçbirisinin Gaziantep'ten olmadigini ve hepsinin Istanbul tarafindan geldigini, Gaziantep'te bu kisilere yardimci olanlarin Abdullah Sabri Kocaman, Mehmet Öztürk ve Mehmet Öztekin oldugunu, Müfit Sament'in Devlete çalistigini, konusmamasi için zaman zaman tehdit telefonlari aldigini, kaçirilmasi olayi ile ilgili olarak ilgili Cumhuriyet Savciliginca takipsizlik karari verildigini, Adalet Bakani Sevket Kazan'in talimati ile Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca tekrar ifadesinin alindigini ve yeniden dosya tanzim edildigini, Kendisinden istenilen 3 milyon mark fidyeyi ödemedigini, kaçirildiginda birakilmadan önce videoya kaçakçi oldugunu belirten ifadeler kullanarak kendisinin videoya kaydedildigini, kaçirilma sirasinda gelenlerin polis olduklarini ve Kaçakçilik Daire Baskanligindan geliyoruz dediklerini ve kendisini götürdüklerini, 1973 yilindan beri Gaziantep'te tibbi malzeme ticareti ile mesgul oldugunu, kendisini kaçiran ve otoyu kullanan kisinin Haluk Kirci olup olmadigini bilmedigini, Haluk Kirci ile karsi karsiya getirildigi zaman kendisinin, kaçiranin Haluk Kirci olup olmadigi konusunda bir kanaate varabilecegini, kendisinin ruhsatli 2-3 tane silahinin bulundugunu, 3 milyon mark fidyeyi ödemeyisinin sebebinin bir defa ödeyince bunun arkasinin gelecek olmasindan endise duymasi oldugunu, çocuklarinin kaçirilabilecegi yolunda duyumlar aldigini; kaçiracak kisiler arasinda Özel Harekattan 2 memur oldugu seklinde duyumlar oldugunu, birakilmasinin tek sebebinin Yahya Efe isminin ile Müfit Samet isminin konusulmaya baslanmasi oldugunu, Müfit Samet'in MIT'e çalistigini, Müfit Samet'in kendisini kaçiranlardan birisi oldugunu ve Istanbul'da kaldigini, evinin önünden kaçirilmasindan itibaren içinden 2500 sayi saydigini ve bunun da Siverek Ilçesine götürülecek kadar bir mesafe oldugunu, mali durumunun 15 milyon mark fidyeyi ödemeye müsait olmadigini, 3 milyon marki ise arazilerini satmak suretiyle ödeyebilecek durumda oldugunu, kendisini kaçiranlarin, serbest birakildiktan sonra 2 kez aradiklarini ve kendilerine telefonda muhatap olmadigini, kendisini kaçiranlari birbirine düsürmek amaciyla 1 milyon mark fidye ödedigi seklinde Gaziantep'te dedikodu yaydiklarini ve bunu bilerek yaptigini, Çatli'ya bagli 7-8 grup oldugunu ve her grubun basinda birisinin bulundugunu, bütün gruplarda toplam 700 kisi kadar çete üyesi oldugunu tahmin ettigini; Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'yla Istanbul'daki bir tekstil firmasina ortak oldugunu, Turgay Marasli'nin ayni zamanda BOTAS'in petrol dagitim isini yürüttügünü, Müfit Samet'in de tekstilci oldugunu söyledigini, Kibris'ta bulunan Emperyal Otel'den Abdullah Çatli'nin Turgay Marasli ile görüstügüne dair elinde belge oldugunu, Abdullah Çatli'nin 424 numarali odada kaldigini ve 28 Nisanda kimlerle ne kadar görüstügünün elindeki belgede mevcut oldugunu ve bunu Komisyona verebilecegini, kendisini kaçiran insanlarin korunup, kollandiklarini, Korkut Eken'in bu isimlerden birisi oldugunu, Ibrahim Sahin'i tanimadigini, Mehmet Agar ve Sedat Bucak'i da tanimadigini ve kendileriyle bir görüsmesinin olmadigini,''belirtmistir.(Ek:203) 

31- Avsar KEDEROGLU 14.01.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul'da ticaretle ugrastigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak evinden jandarma istihbaratta görevli oldugunu belirten bir kisi tarafindan alinarak Maslakta bulunan Jandarma Alayina götürüldügünü, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak en son kendisinin telefonu ile görüsme yapildigi, belirtilerek Jandarma Alayina götürüldügünü, Tarik Ümit'i tanimadigini ancak onu taniyan özel harekatçi arkadaslarinin oldugunu, Ziye isimli özel harekatçinin evindeki telefonu kullandigini, Ibrahim Sahin'i de tanidigini, Ayhan Akçay'i da tanidigini, Ibrahim Sahin'i 1979 dan Kozaklida Baskomiserliginden tanidigini, polis memurlari Ziya ve Ayhan'i da Ibrahim Sahin'in korumasi olarak tanidigini, Oguz'un da bunlarla birlikte oldugunu, ve Oguzu'da tanidigini, Çarkin'i tanimadigini, Abdullah Çatli'yi ise tanimadigini, bu polis memurlarinin zaman zaman evine geldiklerini ve kendisinden araba ve telefon talebinde bulunduklarini, kendisinin de arabasini ve telefonunu polislere verdigini; bu polis memurlarini 1992-1993 yillarinda tanidigini Maslakta Jandarma Alayinda tutuldugu sirada Ayhan Akçan'in kendisini telefonla aradigini, Jandarmaya Ayhan Akçanin evini gösterdigini, Ayhan Akçanin Halkalida polis lojmanlarinda oturdugunu, ismi Ahmet olan bir Astsubay tarafindan evinden bir araçla alindigini, sivil aracin ise bir bayan tarafindan kullanildigini, sivil bayani tanimadigini, Tarik Ümit'in kizini hiç görmedigini ve tanimadigini, Istanbul'da Gazi olaylarinin basladigi gün kendisinin serbest birakildigini, Jandarma Alayinda tutuldugu süre zarfinda kendisine bir baski yapilmadigini, Ruhsatli silahinin alindigini ve saliverildikten 4-5 gün sonra iade edildigini, Ibrahim Sahin'in agabeyisinin yakin arkadasi ve aile dostlari oldugunu, ancak polislerin yakin dostlari olmadigini, zaman zaman geldiklerini, Kendisine ait telefonu en son kullanan kisinin Ziya Bandirmalioglu oldugunu, Maslaktaki Jandarma Alayina götürüldügünü daha sonra Ibrahim Sahin'e anlattigini ve onunda bu ise hayret ettigini, polis memurlarini Ibrahim Sahin'in korumalari olmasi nedeniyle tanidigini, cep telefonunu ve arabasini da Ibrahim Sahin'in hatirina bu polis memurlarina verdigini, Maslakta Jandarma Alayinda tutulup serbest birakildiktan sonra da ara sira polis memurlari Ziya ve Ayhan ile görüsmelerinin oldugunu, Tarik Ümit'in kim oldugunu birkaç defa bu polis memurlarina sordugunu ve arkadasimiz, onu taniyoruz diye cevap aldigini, Ayhan Akça'nin adi en son kurye Dilek olayinda duyulmasindan sonra agabeylerinin kendisine nasihat ettigini ve bu polis memurlari ile görüsmesini azaltmasini istedigini, bir agabeyisinin önceleri Istanbul Ülkü Ocaklari Baskanligi yaptigini, simdi ise DYP Istanbul Yönetim Kurulu üyesi oldugunu, Ziya ve Ayhan'in Ankara'da görevli polis memurlari oldugu ancak Istanbul'da oturduklari, polis memurlari Ziya ve Ayhan'in Abdullah Çatli'dan ve ülkü ocaklarindan bazi kisilerle konusmalar yaptigina tanik olmadigini, agabeyisinin Abdullah Çatli'yi tanimasi gerektigini, kendisinin kanunsuz bir isi olmadigini, hayatinda ilk defa JITEM'e gittigini, ikinci kez de komisyona geldigini, Ankara'da görevli olan ve genellikle hafta sonlarinda Istanbula gelen polis memurlari Ayhan ve Ziya'nin Karayolu ile Istanbul'a geldiklerini, Kibrisla bir iliskisinin olmadigini, Azerbaycan, Bulgaristan, Tunus ve Italya'ya birer defa turistik gezi amaciyla gittigini'' belirtmistir.(Ek:204) 

32- Seyit Ahmet ALTINTAS 14 Ocak 1997 tarihli ifadesinde; ``Istanbul Il Jandarma Komutanligi Istihbarat Subesinde istihbarat elemani olarak görev yaptigini, halen Diyarbakir Il Jandarma Komutanligi Istihbarat Sube Müdürlügü emrinde görevli oldugunu, Tarik Ümit'in kaybolma durumundan sonra olayla ilgilenmeye basladigini, Tarik Ümit'in kirmizi renkli otosunun Silivri Ilçesi Kiliçli Köyü yakinlarinda bulundugunu, Silivri Büyükkiliçli Karakolunun gereken tahkikati yapip evraklari Silivri Cumhuriyet Savciligina gönderdigini, Tarik Ümit'le ilgili çalisma yapmasini Istanbul Il Jandarma Alay Komutaninin istedigini, Tarik Ümit'le ilgili çalismaya baslar baslamaz Mehmet Eymür'ün sik sik Tarik Ümit'in kizi Hande Ümit Binici'yi aradigini ve buna tanik oldugunu, Tarik Ümit ile Mehmet eymür'ün çok samimi olduklarini, Mehmet Eymür'ün Hande'ye telefon ederek babani Abdullah Çatli ve adamlari kaçirdi, gazetelere ilan ver yoksa öldürürler dedigini, Mehmet Eymür'ün 3 elemanini Istanbul'a göndererek Tarik Ümit Olayi'nda Jandarmanin bilgilendirilmesini sagladigni, Tarik Ümit'in en son görüsme yaptigi kisilerden yola çiktigini ve Tarik Ümit'in cep telefonundan yola çikarak, Tarik Ümit'in en son telefonla görüsme yaptigi kisinin Avsar KEDEROGLU oldugunu, Avsar KEDEROGLU adina kayitli telefonun 1 gün önce alinmis telefon oldugunu ve henüz kullanilmaya baslandigini, Tarik Ümit'in kaçirilmasi olayi ile ilgili olarak kendisinin sadece istihbari bir çalisma yaptigini, adam alma, tutma, gözaltina alma gibi bir yetkisinin bulunmadigini, Avsar KEDEROGLU üzerine telefon kayitli ise de bu telefonla Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'nun görüsme yaptiklarini, Avsar KEDEROGLU'ndan ögrendigini, Avsar KEDEROGLU ile sadece bir mülakat yaptigini, bu mülakat sirasinda polis memurlarindan Ayhan Akça'nin Avsar Kederoglu'nu telefonla aradigini ve Avsar Kederoglu'na Yalova'dan geldiklerini söyledigini, daha sonra Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin ile Ataköy Polis Karakolunda bir görüsme yaptiklarini, polis memurlarini görüsme yapmak üzere Karakola davet ettigini, ancak polis memurlari Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin'in bu davetini reddettiklerini, Ataköy Polis Karakolunda görüsme önerisinin kabulü üzerine Ataköy Polis Karakoluna gittiklerini, Karakolda iken Ibrahim Sahin'in Ayhan Akça'yi cep telefonundan aradigini ve kendisiyle görüsmek istedigini ancak kendisinin karakolda bulunan sabit telefondan görüsebilecegini söyledigini, Ataköy Polis Karakolunun Gazi olaylari nedeniyle kalabalik oldugunu, nöbetçi Emniyet Müdürünün de karakolda bulundugunu ve kendisine hitaben polis bölgesine habersiz giremiyecegini söylediklerini, Ibrahim Sahin'in de kendisi ile telefonla görüstügünü ve polis memurlarini alamiyacagini söyledigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak Emniyetten Jandarmaya bilgi gelmedigini, oysa Tarik Ümit'in kaçirildigi mahallin Istanbul Kadiköy polis mintikasi oldugunu, Kadiköy polisinin bu olayla hiç ilgilenmedigini, sadece jandarmanin bu olayla ilgilendigini, Tarik Ümit'in aracinin plakasinin güvenlik nedeniyle Mehmet Agar tarafindan verilen bir tahsis plakasi oldugunu ve bunu da kendisine MIT'in ve Tarik Ümit'in kizinin söyledigini, olayin baslangicinda Tarik Ümit'in MIT ajani oldugunu bilmedigini, bunu sonradan ögrendigini, Ataköy Polis Karakolunda polis memurlari Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin ile yaptigi görüsmede Ayhan Akça'nin Tarik Ümit'i tanidigini kendisine söyledigini, Tarik Ümit'in kaçirilmadan önce yaptigi son görüsmenin 0 532 ve son rakamlari 2175 olan ve Avsar KEDEROGLU'na ait olan telefonla yaptiginin belirlendigini, Tarik Ümit'in telefon numarasini Tarik Ümit'in kizi Hande'den aldigini, Tarik Ümit'in Tuzla'daki evinde de bir çalisma yaptiklarini ancak herhangi bir parmak izine rastlamadiklarini, Mehmet Eymür ile hiç görüsmesi olmadigini, sadece Eymür'ün üç elemani ile görüstügünü, Tarik Ümit'in Silivri'de terkedilmis aracini gördügünü, araçta parmak izlerine rastlayamadiklarini, Abdullah Çatli, Sami Hostan ve Haluk Kirci ile ilgili bir çalisma içerisine girmedigini, Tarik Ümit'in Kibris'ta bir bankasi oldugunu, Tarik Ümit'in kizi Hande'den isittigini, yine Tarik Ümit'in Kibris'ta bir bankada ortak oldugunu ve bu bankanin ortaklarindan birisinin de Mehmet Agar'in soförünün kardesi Ömür Özçelik oldugunu ve % 25 hissesi oldugunu, bunu da Tarik Ümit'in kizi Hande'den isittigini, Mehmet Eymür'ün adamlari ile Tarik Ümit'in yakin çevresinde 4 milyon dolarlik bir paradan bahsedildigini, ancak paranin kaynaginin belli olmadigi, Tarik Ümit ve Mehmet Eymür'ün adamlarinin bu paranin uyusturucudan gelen bir para oldugunu tahmin ettiklerini, Tarik Ümit, Mehmet Eymür ve Korkut Eken'in son derece samimi olduklarini bildigini, kara para aklanmasiyla ilgili olarak Tarik Ümit'in ailesinin beyanina göre, Kazakistan, Pakistan, Afganistan tarafindan gelen uyusturucunun, Kazakistan, Azerbeycan'dan Nahçivan kanaliyla Türkiye'ye girdigi, Türkiye'den eroinin yurtdisina, Hollanda ve Almanya'ya çiktigi, birkisim paranin Kazakistan'da aklandigi, Kazakistan'da 450 milyon dolarlik bir paranin oldugu, bu paranin da Kibris'taki bankada aklandigi, Tarik Ümit'in de bu isin içinde oldugunun söylendigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak Hayri Kozakçioglu'na rapor ve bilgi vermedigini, Hayri Kozakçioglu ile hiçbir görüsmesi olmadigini,'' belirtmistir. (Ek:205) 

33- SENAR ER 13.1.1997 tarihli ifadesinde; ``Asil adinin Senar Keremoglu oldugunu, Soyadini ``ER'' olarak degistirdigini, Van Tur otobüs isletmesi sahibi oldugunu; öz babasi Kadir Keremoglu'nun 15.4.1995 günü evinden ayrildigini ve o günden bu yana babasindan haber alamadigini, babasinin Sehmuz DURAK isimli sahis tarafindan götürülmüs olabilecegini, 10 Temmuz 1994 de Ahmet Demir isminde birisinin kendisini arayip 100 bin Mark para istedigini, kendisinin de bu sahsi tanimadigini söylemesi üzerine Zinnar kod adli kisi oldugunu söyledigini ve bu sahsin Alaaddin Kanat oldugunu daha sonra yakalandiginda ögrendigini ve bu sahsin tehlikeli bir insan oldugunun ifade edildigini ögrendigini, 15 Nisan 1995 de babasinin Van'da kaçirildigini, Van'da bütün resmi kuruluslara müracaat ettigini, ancak bir sonuç alamadigini, babasinin kaçirilmasinda rol aldigini tahmin ettigi Sehmuz Durak'in ifadesi alindiktan sonra serbest birakildigini, babasini kaçiranlarin daha sonra istedikleri fidye miktarini 750 bin Mark'a çikardiklarini, bunu verdigi takdirde babasini sag olarak iade edeceklerini söylediklerini, kendisinin de 100 bin Mark verebilecegini söyledigini, daha sonra durumu milletvekili Mustafa Zeydan'a anlattigini, onun da zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'dan randevu alarak Agar'la görüstüklerini, Agar'in yardimci olacagini söyledigini ve hemen Ibrahim Sahin'i telefonla aradigini ve konu ile ilgili olarak haberdar edilmesi talimatini verdigini, ancak Emniyete yaptigi basvurulardan da bir sonuç alamadigini, bu arada babasinin kurtarilmasi için Yarbay Nevres Özatli ile de görüstügünü, bundan da bir sonuç çikmadigini, kendisinden istenilen fidyeyi vermedigi ve Alaattin Kanat'i yakalattigi için iki otobüsünün yakildigini, iki otobüsünün de silahla tarandigini, Alaattin Kanat olayindan sonra bu islerin basina geldigini, babasinin serbest birakilmasi için 80 milyon Nazif Karacan'a, 200 milyon lira da Lokman Çetin'e verdigini, bunlari babasinin bakim masrafi alarak verdigini, Alaattin Kanat'in dayisinin polis oldugunu ve Narkotikte çalistigini, Nizamettin Dagdelen, Alaattin Kanat ve Mehmet Yaziciogullari adli sahislarin kendisini tek tek tehdit ettiklerini ve 100 bin mark istediklerini, vermedigi takdirde kendisini öldüreceklerini söylediklerini, Alaattin Kanat'i tutuklandiktan sonra Van'da gördügünü, babasini kaçiran araçlarin 34 ALL 82, 06 FH 600, 65 ER 279, 01 EA 600 plakali araçlar oldugunu, plakalarin da sahte oldugunu, babasinin kaçirildiktan sonra Jandarmada oldugunu ancak korkusundan isteyemedigini, babasinin para için kaçirildigini, 1994'den beri para toplama, fidye isteme isinin yogunlastigini, Yüksekova'da herkesten para toplandigini, kendisinden de sabika kaydi için 5 bin mark istenildigini, en çok para alma isini korucularin yaptigini, Yüksekova'da insanlarin kendisini güvenlik içerisinde hissetmediklerini, her an evden alinip götürme korkusu içinde olduklarini, insanlarin bu nedenle isteyen herkese para vermek zorunda olduklarini, kendisinin fidye vermedigini buna mukabil babasinin kaçirildigini ve otobüslerinin yakilip, kursunlandigini, Yesil, Ahmet Demir, Mehmet Yildirim adlari ile dolasan sahsin askerlerin içinde oldugunu ve Jitemci olarak bilindigini, fakat bu sahsin sivil oldugunu, ancak yaninda birkaç kisi ve elinde telsiziyle dolastigini, devamli askerlerle birlikte oldugunu, bugüne kadar Yüksekova'da çok fidye alindigini, ....................... adli uyusturucu kaçakçisindan da 750 bin mark fidye aldiklarini, .....................'in Istanbul'da ikamet ettigini, ancak Yüksekova'li oldugunu, YESIL'in askerden güç aldigini, bunu Doguda herkesin bildigini, insanlarin bu sahsi sesinden tanidigini çünkü pekçok kisiyle telefonla konustugunu, kendisi ile de YESIL'in birkaç kez konustugunu ve bir defasinda kendisini ölümle tehdit ettigini, Yüksekova'lilarin babasi Kadir Keremoglu'nun basina gelenleri duyduklari için fidye istendiginde gidip gizlice verdiklerini ve insanlarin korku içerisinde olduklarini,'' belirtmistir. (Ek:206) 

34- MIT Müstesari Sönmez KÖKSAL 9.01.1997 tarihli ifadesinde; ``MIT'in yasal bir örgüt oldugunu, 2937 Sayi ve bu Kanunun 27.maddesinin bilgi istihsali ve bilgi verme konusu ile ilgili oldugunu, yasal zorunlulukdan dolayi bazi sorulara cevap vermek durumunda olmadigini, 1992 Kasim ayinda MIT Müstesarligi görevine basladigini, susurluk olayinin hiç birlikte olmayacak bazi kimselerin beraberligini açiga vurma açisindan çok önemli oldugunu, yarginin islevini yaptigi takdirde muhtemelen bu iddialardan bir kisminin dogru oldugunun ortaya çikacagini, bu iddialarla ilgili her organin, her kurumun kendi açisindan yürütmesi gereken birtakim tahkikatlar oldugunu, MIT'in görev alaninin disinda yürüttügü bir çalismasinin olmadigini, MIT'in uyusturucu konusuna yaklasabilmesi için geçtigimiz yildan itibaren bir birim olusturdugunu, daha çok bu olaylara stratejik açidan yaklasma egiliminde oldugunu, MIT'in uyusturucu konusunda yaklasiminin sadece uyusturucunun Uluslararasi terörle, uyusturucunun organize suç denilen kavramlarla isbirligini ortaya çikarmak oldugunu, 1988 de yazilmis bir MIT RAPORU oldugunu ve bunun da ilgilisi tarafindan üstlenildigini ve Komisyona ifade verdigini, bunun disinda MIT tarafindan ortaya atilmis herhangibir rapor olmadigini, Abdullah Çatli ile ilgili olarak arsivlerinde bilgi olabilecegini, talep edilmesi halinde iletebileceklerini Sedat Bucak'in legal bir milletvekili oldugunu ve bu sahisla ilgili bir çalisma yapmadiklarini, istihbarat neredeyse orada olduklarini, gerektiginde herkesi istihbarat islerinde kullanabildiklerini, Susurluk kazasindan sonra Basbakanlikça iddialar hakkinda MIT'in bir inceleme yapmasinin istenildigini, MIT'in de bu incelemeyi yaptigini ve sonuçlarini Sayin Basbakan'a sundugunu, bu incelemede devlet içinde kontrolsüz bazi güçlerin varliginin bu olayla ortaya çiktiginin ifade edildigini, gayri kanuni belgelerin temini, pasaport vs. seylerin ortaya çiktigi, yapilan bazi operasyonlarda merkezi kontrolün tam olmadigi hususunda vurgulandigini bunlarin MIT tarafindan yapilan ilk incelemelerden sonra ortaya çikan emareler oldugunu, istihbarat konusunda yogun bir sekilde çok basliliktan bahsedildigini, burada sinirlarin iyi çizilmesinin lazim geldigini, geçici köy koruculugunun yeniden yapilanmasinin ihtiyaç olarak ortaya çiktiginin ifade edildigini, Devletin dis itibari açisindan bazi sakincali durumlarda yaratildigina dikkat çekildigini, MIT'in istihbarat çarkina takilmis oldugu kadariyla kisiler hakkinda bilgi sunduklarini, 59 kisinin adinin geçtigini, uyusturucu ticaretinin devlet himayesinde yürütüldügü konusunda bilgisi olmadigini, yürütülen büyük bir terör mücadelesi oldugunu, MIT'le, Emniyet ve Jandarma arasinda çekisme ve kargasa olmadigini, böyle bir kavga olsa terörle mücadelenin bu sekliyle yürütülemiyecegini, MIT'in, yeralti dünyasi ile güvenlik güçlerinin iliskisi konusunda bir arastirmasinin olmadigini, Tarik Ümit'in, MIT'in haber toplayici elemani oldugunu, Tarik Ümit olayinin Jandarma ve savciliga yansidigini, olay icraya yansiyinca MIT'in yapacak birseyi olmadigini, Mesut Yilmaz'a Budapestede yapilan saldiri ile ilgili olarak özellikle bir bilgilerinin olmadigini, ancak diger ülkelerdeki bazi yapilanmalar hakkinda bilgileri oldugunu, Özdemir Sabancinin öldürülmesinin DHKP-C'nin bir operasyonu oldugunu ve Sabanci ailesinin seçildigini, bunun daha önceden planlanmis bir operasyon oldugunu, Güneydogu Anadolu raporu konusunda bir siyasî parti genel baskani ile aralarinda Sabancinin da bulunmasi nedeniyle operasyonun yanlis izlenim vermemesi amaciyla ertelenmis oldugunu, türkiyed telefon hat sayisinin 15 milyonu buldugunu, hepsinin dinlenebilmesi için 15 milyon ek hat kurulmasi gerektigini, bütün telefonlarin dinlenmesinin gerçek disi oldugunu, MIT'in bu konuda töhmet altinda birakildigini, Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili MIT'in bir çalismasi olmadigini, Tarik Ümit'in MIT kadrolarinda yer alan birisi olmadigini, Tarik Ümit'in sadece disaridan haber getiren birisi oldugunu, buna haber toplayicisi dediklerini, MIT olarak PKK'ya finansman temini noktasinda veya degisik tarzdaki lojistik destekler noktasinda çalisma yapilmasi konusunda bilgi vermesinin güç oldugunu, olayin tahmin edilenden daha kapsamli bir olay oldugunu, hem Türkiye'de hem Avrupa'da zorla para toplama olayinin varoldugunu, bir bütün olarak yürütülen terörle mücadelede geçici köy korucularinin fevkalade olumlu bir islev gördügünü, birtakim ortadan kaldirilan insanlar PKK'ya yardim ettikleri amaciyla kaldirildiysa bunu komisyon üyelerinin de kendisinin de basindan ögrendigini, bunun disinda söyleyecek bir seyi olmadigini, MIT'te yeralti dünyasi diye bir bilgi havuzu olmadigini, isim soruldugu takdirde bilgi verebileceklerini, Türkiye gibi bir ülkede istihbarat yapmanin fevkalade zor oldugunu, sartlarin zor, iç dinamiklerinin çok hareketli, bir sürü iç problemleri, dis problemleri oldugunu, böyle bir ülkede istihbaratin hiçbir zaman yeterli olamayacagini, hiçbir ülkede hiçbir yöneticinin istihbaratin yeterli oldugunu söyliyemiyecegini, MIT olarak hem insan kalitesi hem de teknik imkânin artirilmasi konusunda olumlu adimlar attiklarini, Bu alanda güçlendikleri ölçüde istihbaratin kalitesinin de artacagini, MIT'in ajanlariyla olan iliskisini ajanlarin haber getirme niteligi ortadan kalktigi zaman kestigini, Haluk Kirci ile MIT'in bir iliskisinin olmadigini, Abdi Ipekçi, Ugur Mumcu gibi suikastlerle ilgili dosyalarin kapanmamis oldugunu, üzerinde çalisildigini, Kontrespionaj konusunda MIT'in sorgulama yetkisinin bulundugunu, Özdemir Sabanci cinayeti sanigi Mustafa Duyar'in da kontrespionaj kapsaminda sorgulandigini, MIT olarak, Abdullah Çatli'yi kullanmadiklarini, Gonca Us, Hüseyin Kocadag, Abdullah Çatli ve Sedat Bucak ile ilgili bir çalisma yapmadiklarini, basbakanlikta özel istihbarat bürosu olmadigini, Ugur Mumcu suikastinde kullanilan patlayici konusu üzerinde MIT olarak hassasiyetle durduklarini, bunun üzerinde çalisildigini,'' belirtmistir. (Ek:207) 

35- Alaaddin YÜKSEL Emniyet Genel Müdürü 9.01.1997 tarihli ifadesinde; `` 14 Nisan 1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürlügü görevine basladigini, Susurlukta meydana gelen kazanin Jandarma Genel Komutanliginin tasra teskilatinin sorumluluk alani içerisinde meydana geldigini, kaza mahallinde yapilmasi gereken her türlü islemlerin Jandarma Genel Komutanliginin tasra teskilati tarafindan yapildigini, araçta bulunan meslektaslarinin ne amaçla orada bulundugunun kendilerini ilgilendirdigini, bunun aydinlatilmasi için derhal Müfettis görevlendirildigini, Susurluk Cumhuriyet Savciligi'nca kazadan hemen sonra Emniyet Genel Müdürlügüne çekilen faksta olay mahallinde 7 silahin bulundugu; genel nitelikleri itibariyle kimler adina kayitli oldugunun bildirilmesinin istenildigini, buna ilave olarak birtakim belgelerin Emniyet Genel Müdürlügü tarafindan verilip verilmediginin soruldugunu, Hüseyin Kocadag ile ilgili yaptirilan inceleme sonucunda; Hüseyin Kocadag'in Istanbul'da bir polis okulu müdürü oldugunu, Hüseyin Kocadag'in görev yerinden izinsiz olarak ayrildigi, Havayolu ile Izmir'e gittigi, Hüseyin Kocadag'i Izmirde otelde kaldiklari, Ege'de bazi geziler yaptiklari, dönüste de malum kazanin meydana geldiginin anlasildigini, Kazada bulunan 7 silahtan; 3 silahin bir tanesinin Hüseyin Kocadag'in zati silahi oldugu, bir tanesinin Sedat Bucak tarafindan Makina Kimya Endüstrisi Kurumundan satin alinmis ruhsatli silah oldugu, yine bir tanesinin Abdullah Çatli tarafindan devir suretiyle alinan silah oldugu ve Istanbul Valiligi tarafindan yapilan sorusturmalara dayali olarak silah ruhsati almis oldugunu geriye kalan 4 silahin Il Emniyet Müdürlüklerinde kaydinin çikmadigini, Interpol araciligiyla silahlarin üretildigi fabrikalara sorduklarini, Özellikle Italyan Baretta fabrikasina soruldugunda, bunlarin Israil'e satilmis oldugunu ve nihayet bu silahlarin Türkiye'ye satilabileceginden bahsedildigini, Sadece Baretta Silahin Israil'e satildiginin ifade edildigi, digerlerinin ise kayitlarinin bulunamadigini, Emniyet Genel Müdürlügünün tüm depo kayitlarinin incelendigini ve bu silahlarin kayitlarina rastlanilmadigini, Abdullah Çatli'nin Türkiye'ye 10 degisik pasaport ve isimle giris-çikis yaptiginin tesbit edildigini, özellikle 1994 den günümüze kadar 122 kez yurtdisina çiktiginin belirlendigini, Sahin Ekli adina bir tek Yesil Pasaport çiktigi, sadece hususi pasaportu Emniyet Genel Müdürlügünden almis oldugu, bu pasaportuna dayanarak teskil eden belgelerde Maliye Bakanliginda 1.sinif müfettis ünvani belirtilerek pasaport alindiginin belirlendigi, diger pasaportlarin Londra Büyükelçiliginden alinmis oldugu, Emniyet Genel Müdürlügünden 1. sinif Maliye Müfettisi ünvaniyla almis oldugu pasaporta ait belgelerde Maliye Bakanliginda görevli Daire Baskani Çetin Karci'nin imzasinin taklit edilerek atilmis oldugunu pasaporta dayanarak teskil eden evraklarin sahte oldugunu, Emniyet Genel Müdürlügünde bütün Bakanliklarin yesil pasaport talebine iliskin belgeleri imzalamaya yetkili kisilerin imza sirkülerlerinin bulundugunu, çok dikkatli bakildiginda belki bu sahte belgelerin tesbit edilmesinin mümkün olabilecegini, Abdullah Çatli'nin gerek Interpol ve gerekse Emniyet kayitlarina bakildiginda yurtdisinda çok degisik isimler kullandigini, 1980'li yillardan sonra Fransa'da uyusturucudan yakalandigini, Fransa'da 5 yil hapse mahkum oldugunu, 5-5,5 yil cezaevinde yattigini, Isviçre'ye iade edildigi ve Isviçre cezaevinden kaçtigini, Ali Kurdoglu, Ahmet Kurdoglu gibi degisik isimler kullandigini, DGM Savciligindan, Emniyet Genel Müdürlügünde silah uzmani kadrosunun bulunup bulunmadiginin ve bu tür belge verilip verilmediginin soruldugunu, Emniyet kadrolarinda silah uzmani adiyla bir kadronun bulunmadigini, kayitlarinda da böyle bir belge tanzim edildigine dair hiçbir kayda rastlanilmadigini, Silah ruhsatlarinda yasaya göre bir standart oldugunu, görev ve ünvani kim olursa olsun herkesin ayni silah ruhsatini tasiyacagini, bunun disinda bir ruhsat örnegi olmadigini, 1996 yili basinda Sedat Bucak için korunma karari alindigini, ancak Sedat Bucak'in koruma istemedigini, bu nedenle kararin dosyasinda muhafaza edildigini, Söylemez Çetesinin yakalanmasindan sonra özellikle Söylemezlerin Milletvekilleri Sedat Bucak ve Necmettin Dede'yi ortadan kaldirmak istedikleri ve bu amaçla planlar hazirladiklarinin anlasilmasindan sonra Sedat Bucak'in Içisleri Bakanligina ve Meclis Baskanligina yazili müracaatinin oldugunu ve bu müracaatindan da korumasina istedigi polis memurlarinin isim listesini belirttigi, bunun üzerine derhal koruma karari alinmasi zaruretinin ortaya çiktigini ve koruma olarak istedigi polis memurlarinin Ankara Valiligi emrine atandigini ve Valilik onayi ile Sedat Bucak'a korumalarin verildigini, Koruma altinda tutulan 1028 kisi oldugunu ve genellikle korumalarin ismen korunan kisilerce talep edildigini, Özel harekatta görevli polislerin zaruret halinde diger islerde de görevlendirilebildiklerini ,Sayin Basbakan ve Basbakan Yardimcisinin emrinde 20 civarinda özel harekat görevlisinin çalistigini, Emniyet Genel Müdürlügünün adli görevlere münbahis bir görevi bulunmadigini, Emniyet Genel Müdürlügünün belli olaylarda, kisileri alalim, sorgulayalim gibi görevi bulunmadigini, Ömer Lütfü Topal Cinayeti ile ilgili olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünden derhal bir yaziyla bilgi istediklerini, alinan cevapta, Istanbul Emniyet Müdürlügü santralina bir ihbarin geldigi, bu ihbar üzerine 3 polisin ve 2 sivil vatandasin Istanbul Emniyet Müdürlügü tarafindan alindigi, konunun incelendigi ve olayla hiçbir irtibatinin olmadigi anlasildigindan herhangibir islem yapilmamistir seklinde ifade edildigini, Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim Sahin'in Istanbul Çamlica turnikelerinde özel harekatçi 3 polis memurunu teslim aldigini, Içisleri Bakani'nin emniyet Genel Müdür Yardimcisi Halil Tug'a talimat verdigini, Halil Tug'un da bu talimati sadece Ibrahim Sahin'e ilettigi ve Emniyet Genel Müdürü olarak kendisine bilgi vermedigini, bu nedenle ilgililer hakkinda tahkikat baslattigini, Emniyet Genel Müdürlügü olarak baska bir yerden adam alma yetkilerinin olmadigini, ancak illerin talebi halinde silah uzmani, sorgulama uzmani gibi yardim yapabileceklerini, Kamusal gücü kötüye kullanan hiç kimsenin bu teskilatta barinmamasi gerektigini, 3201 ve 2559 sayili yasalarda polise istihbarat yapma imkâni veren hükümler oldugunu, Bu amaçla bütün Il Emniyet Müdürlükleri bünyesinde istihbarat birimleri oldugunu ve Emniyet Genel Müdürlügü bünyesinde de Istihbarat Daire Baskanligi bulundugunu, bu birimin dogrudan Emniyet Genel Müdürüne bagli oldugunu, 1980'li yillardan sonra emniyet Genel Müdürlügünün özellikle terör, uyusturucu ve organize suçlarla ilgili olarak istihbarat çalismalari yaptigini, Türkiye'de istihbaratin patronunun MIT oldugunu ve Emniyet Genel Müdürlügünce yapilan istihbaratin sadece asayis istihbarati oldugunu, PKK'ya yönelik yapilan nokta operasyonlarin MIT tarafindan verilen bilgilere dayali oldugunu ve MIT ile aralarinda bir uyumsuzluk olmadigini, ne MIT ile ne de baskasiyla bir çatismalari olmadigini, 3200 civarinda istihbarat elemanlari oldugunu, bunun kendi personelleri oldugu ve bu nedenle polisin disaridan adam kullanmalarina gerek bulunmadigini, Yüksekova, Ankara, Içel, gibi yerlerde polislerin de aralarinda yer aldigi organize suç örgütlerinin ortaya çikarildigini, bunun içinde uyusturucu grubunun çiktigini, hatta Söylemet Çetesinde 5'e yakin emniyet mensubunun oldugunu, 50 ilde Özel Harekat biriminin bulundugunu, toplam görevli sayisinin 6700 civarinda oldugunu, bati illerimizde görev alan özel harekat elemanlarindan bazilarinda psikolojik problemler çiktigini, ciddi problemleri yasandigini, bu elemanlarin rehabilite edilmelerinin sart oldugunu bu amaçla Balikesirde bir rehabilitasyon merkezi açmak için çalismalarinin oldugunu, Abdullah Çatli ile ilgili olarak Istanbul DGM Bassavciliginin bir çalisma yaptigini, Mesut Yilmaz'a Budapeste'de yapilan saldiri ile ilgili olarak, Dis Iliskiler Daire Baskani ile Disisleri Bakanligindan konu ile alakali bir büyükelçinin Macaristan'a gittiklerini ve Macar polisi ile bir çalisma yaptiklarini, olayda 3 kisinin oldugunun ifade edildigini, macar polisinin 3 kisi hakkinda tutuklama karari verdigini ancak bu kisilerin Macaristani terk ettiklerini Macar polisince, ifade edilmis oldugunu, bu kisilerle ilgili Interpol kanaliyla kirmizi bülten çikardiklarini ve takibin devam ettigini, Susurluk kazasindan sonra Emniyet Teskilati olarak çok zor günler geçirdiklerini, kim yasalara aykiri bir sey yapmissa elbette bunun sonuçlarina da katlanmasi gerektigini, Söylemezler çetesi dahil hiçbir çete sorusturmasinda yarim birakilan bir husus olmadigini ve herseyin gayet iyi gittigini, Devlet içerisinde suç isleyen insanlar, münferit olarak her zaman çiktigini, bunun örneklerinin dünyanin her yerinde görüldügünü, devlet içinde bir çete örgütlenmesinin sözkonusu olmadigini, Türkiyede mafya tarifi içerisinde bir mafya olmadigini, türkiye'de organize suç sebekeleri oldugunu, mafyanin tarifinde en önemli konunun ülkenin bir bölümünde tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerin o grubun elinde tutmasinin geldigini, orada kamu ve özel birtakim seylerden rant alma, gibi Türkiyede böyle bir seyin olmadigini, birtakim organizasyonlar, suç gruplari içerisinde, devletin içinde yeralmis münferit kisilerin zaman zaman olabildigini, bunu devletin mafya ile ilintisi olarak nitelemenin mümkün olmadigini, organize suçlar içerisinde suç isleme itiyadinda olan, potansiyel nitelikli kamu görevlileri olabilecegini, Emniyet teskilatinin da acele olarak yeniden yapilandirilmasi gerektigini, polis okullarini 2 yillik polis meslek yüksek okullari haline getirmeyi düsündüklerini, Abdullah Çatli'nin Emniyet Teskilatinca kullanildigi yolunda bir tesbitinin olmadigini, Emniyet Genel Müdürlügünde kendi kadrosu disinda insanlarin çalistirildigina dair de herhangibir bilgi ve belge bulunmadigini, Susurluk kazasinda bulunan silahlarin balistik incelemelerinin Jandarmada ve sonra da Jandarma tarafindan Emniyet Genel Müdürlügü laboratuvarlarinda yaptirildigini ve silahlarin hepsinin temiz çiktigini, 1996'nin ilk ayinda Haluk Kirci'nin Istanbul polisi tarafindan hakkinda Bahçelievler katliami ve Istanbul Büyükçekmece Mahkemeleri tarafindan verilmis giyabi tutuklama karari nedeniyle yakalandigini ve Istanbul Emniyetinden kaçtigini, Istanbul Emniyet Müdürlügünün bir sorusturma açtigini, bu sorusturmayi bir baskomiserin yaptigini, sorusturma sonucunun yargiya intikal ettigini ve bir polis memurunun tutuklandigini ve digerinin serbest birakildigini, bundan sonra polis memurunun da beraat ettigini, sonradan Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginin konu ile ilgili tekrar sorusturma açtigini, Emniyet Müdürü Statüsünde bir özel harekatçi olmadigi için Ibrahim Sahin'in Özel Harekat Daire Baskanligina vekaleten baktigini'' belirtmistir. (Ek:208) 

36- Hande BIRINCI 7.01.1997 tarihli ifadesinde; ``Tarik Ümit'in kizi oldugunu, babasinin en son 2 Mart 1995 de Yaman Hakki ile görüstügünü, Yaman Hakki'nin Kibris Bankasindaki Müdür oldugunu ve babasi ile bu bankaya ortak olduklarini, bankanin baska ortaklari olup olmadigini bilmedigini, Babasi Tarik Ümit'in 3 Mart 1995'te Istanbul Erenköy Divan Pastanesine gitmis oldugunu, babasinin bu pastaneye gittigini orada çalisan garsonlardan ögrendigini, babasinin burada Ziya ve Ayhan isimli iki polis memuru ile bulustugunu, bunu da Jandarmada Jitem'ci Assubay Ahmet Alatintas'tan ögrendigini, bu iki polis memurunun Ibrahim Agabey seni evde bekliyor oraya gidecegiz dediklerini ögrendigini, Ibrahim'in Ibrahim Sahin olup olmadigini bilemedigini, 4 Mart 1995 günü saat 13.30 siralarinda babasinin otomobilinin Silivride bulundugu yere gittigini, Jandarmanin arastirmaya basladigini ve aracin plakasinin sahte olmasi üzerine Jandarmada bir süre alikonulduklarini, daha sonra Kadiköy Cumhuriyet Savciligina giderek babasinin hayatindan endise duydugu için müracaatta bulundugunu, babasinin serbest ticaretle mesgul oldugunu, Kibristaki bir bankanin ortagi oldugunu, son zamanlarda tek ugrastigi isin bu oldugunu, Almanyada yasiyan bir ablasinin bulundugunu, babasi Tarik Ümit'in kaybolmasindan hemen sonra Mehmet Eymür'ün kendisini telefonla aradigini ve iki arkadasini da Istanbul'a gönderdigini, babasinin kaybolmasinda Korkut Eken'in rolü bulundugunu, ifadeye gittigine bunu belirtmesini söyledigini, Mehmet Eymür'ün de, Korkut Eken'in de babasinin arkadasi olduklarini, Jandarma JITEM'den assubay Ahmet Altintas'in Tarik Ümit ile ilgili bir çalisma yaptigini ve Avsar kederoglu ismini sordugunu, böyle bir sahsi o ana kadar hiç duymadigini, kendi duyumlarina göre babasinin iki polis memuru ve ibrahim Sahin tarafindan Abdullah Çatli'ya teslim edildigi ve bir daha Tarik Ümit'in piyasaya çikmadigini; Korkut Eken ile Istanbul Feneryolunda 10 dakika kadar görüstügünü ve bu görüsmede Eken'in kendisine babasinin yurtdisinda bir görev yollandigini, söyledigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=142


17 Ci BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 15

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 15




4/3/1997 - 11:08 - Atin

  
Dördüncü olarak, Çin'in Uygur bölgesine sabotaj timleri gönderildigini, kendisinin durumu Sayin Cumhurbaskanina mektupla bildirmesi üzerine Genelkurmay Baskanininbu faaliyeti dudurdugunu, Besinci olarak, Kuzey Irak'taki CIA faaliyetlerine karistigini, bütün bunlarin Amerikan çikarlarina hizmet eden faaliyetler oldugunu, Çiller Özel Örgütünün PKK ile ayni çanaktan beslendigini, PKK'nin Suriye'den getirdigi uyusturucuyu bunlarin alarak Ege güzergahi denen yol üzerinden Avrupa'ya sevkettiklerini, Abdullah ÇATLI'nin Hollanda, Hüseyin KOCADAG'in da Fransa baglantisi olduklarini, Hollanda ve Fransa'da ayaklari oldugunu, sol maskeli örgütleri de eroin isinin içine çekerek kontrol altina aldiklarini, Amerika'nin PKK'ya müsamaha gösterdigini, çünkü, Türkiye'ye ``benim kriz bölgelerinde müdahale gücüm olacaksin'' dedigi ve ``Kuzey Irak'ta bir Kürdistan kurulacak, sen de bunu himayen altina alacaksin'' planini dayattigini, Turgut ÖZAL- ÇILLER çizgisinin, bu dayatma olan Kuzey Irak'ta bir kürt devleti kurulsun, biz de bunu himaye altina alalim, Musul-Kerkük petrollerinden de yüzde 5-yüzde 6 hisse alalim oldugunu, Amerika'nin ``Irak'i bölecegiz, ya siz geçin bu Kuzey Irak'taki kürt devletinin basina ve onu koruyun veyahut da biz bu isi Iran'a verecegiz. Siz yapmazsaniz Iran'a verecegim ve Türkiye bölünecek'' açikça ``ya büyüyeceksin ya küçüleceksin'' dedigini, bu Kürt devleti himaye altina alindigi takdirde Iran'la, Arap dünyasi ile Rusya ile hatta Avrupa'yla cephe cepheye gelinecegi, bir tek Amerika ile birlesilecegi, Amerika'ya bagli bir Kürdistan, ikinci bir Israil olusmasini Avrupa'nin iyi karsilamayacagini, Türkiye'nin Amerika'dan baska hiçbir seçenegi kalmayacagini, Çekiç Güç'ün Kürt devletinin kurulmasi amaciyla Kuzey Irak'a yerlestirildigini, Irak'in bölünmesine hizmet ettigini, gida yardimi ve insani yardim adi altinda Kuzey Irak'a birtakim silahlar götürdügünü, Esref BITLIS'in bu ve benzeri durumlari tespit ederek Genelkurmay Baskanligina raporlar halinde bildirdigini, Dogan GÜRES'in Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücünü benimsedigini, Esref BITLIS'in ise ``Biz Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücü olursak parçalaniriz'' dedigini, Irak'a ambargonun boslugunu Türkiye devletinin eroin ticaretiyle doldurdugunu, resmi makamlara göre Irak'a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettigimizi, Türkiye'nin disa satimiyla dis alimi arasinda 20 milyar dolar fark oldugunu, yilda 8 ila 15 milyar dolar eroinden girdigini, Irak'a fasulye, mercimek, buzdolabi satmaktan kaybetmis oldugumuz kazanci eroin satarak doldurdugumuzu, Türkiye ekonomisinin eroine bagimli hale geldigini, Amerika'ya bagimliligin Türkiye'yi bu hale getirdigini, Esref BITLIS'in uçaginin buzlanmadan, pilot hatasindan ve uçak yapim hatasindan düsmedigi gerçeklerinin teknik ve bilimsel açiklamalarla tespit edildigini, Dogan GÜRES'in uçaginin düstügünün ertesi günü alelacele hiçbir ciddi arastirma yaptirmadan ve uzman olmayan subaylardan bir heyet kurdurarak rapor tanzim ettirdigini ve buzlanma oldu diye kendi arkadasinin ortadan kaldirilmasi hakkinda yalan beyanda bulundugunu, Esref BITLIS'in Cem ERSEVER ve çevresindeki 20 kadar subay tarafindan ortadan kaldirildigini, Cem ERSEVER'in büyük suçlar isledigi ve büyük açiklari bulundugundan üzerine gidilmesi söz konusu iken ordudan istifa ettigini, Aydinlik'a gelerek yaptigi açiklamalar arasinda ``Esref BITLIS suikasti'ni açiklarsam yer yerinden oynar'' dedigini, daha sonra da Abdullah ÇATLI'lar tarafindan Basbakanlik Poligonunda sorguya çekildigini ve Esref BITLIS suikastindeki rolü nedeniyle ortadan kaldirildigini, Ugur MUMCU'nun öldürülmesinde Iran'in MOD adli yeralti kurulusunun önemli rolü bulundugunu, MOD'u ABD'nin büyük ölçüde kontrol ettigini, eroin isine girdigini ve içinde Sah döneminden kalma SAVAK ajanlarinin çalistigini, Lazim ESMAELI ve Asgar SIMITKOV'u öldüren Iranlilarin da bu örgütten olduklarini, Iran Disisleri Bakani Mumcu suikastinden sonra Türkiye'ye geldiginde konunun sorulmasi üzerine ``Biz, 25 milyar dolari kapsayan bir dogalgaz ve petrol anlasmasi yapmak için Türkiye'ye geliyoruz, tam geldigimizden bir gün önce böyle bir suikast yapip Türkiye ile iliskilerimizi berhava etmenin hangi mantiga sigdigini açiklamak lazim'' dedigini ve kendilerinin de bunun dogru oldugu kanisinda olduklarini, burada Iran'in bir çikari olmadigini, ABD'nin raporlarinda ``Kemalizmin modasi geçti, Türkiye'ye ilimli Islam gerekli, Türkiye'nin kimligi ilimli Islam olmali'' dendigini, bizim kültürel kimligimizi Amerika'nin belirledigini ve bunun da ``Ilimli Islam'' oldugunu, bu sebeple Amerika'nin, Kemalizmin bugünkü temsilcileri ve savunuculari olan Ugur MUMCU, Bahriye ÜÇOK ve Muammer AKSOY'u öldürterek Kemalizmi savunanlara gözdagi operasyonu yürüttügünü, Disisleri Bakanligini CIA'nin kontrolüne alamayacagi için ÇILLER tarafindan bir CIA istasyonu kuruldugunu ve arkasindan Disisleri Bakanliginin by-pass edildigini, ÇILLER'in Basbakan olunca dis Türkler arasinda koordinasyonu saglamak için bir Basbakanlik Müsavirligi kurdugunu ve basina kayinpederi CIA ajani olan, Amerika baglantilari bilinen kayinpederi emekli Deniz Yüzbasi Kamil YÜCEORAL'i getirdigini ve bunun eline muazzam devlet imkânlari verdigini, 500 milyar liralik örtülü ödenegi de bunun üzerinden kullandigini, Rasit DOSTUM'la da iliskileri bulundugunu, Rasit DOSTUM'a 3 milyon dolar gönderdiklerini, gönderilen 4 milyon dolarin da kayip oldugunu, Kamil YÜCEORAL'in da bir CIA istasyonu olarak ve MIT'teki Özer ÇILLER'in adami Tolga ATIK ile beraber çalistigini, bunlarin Gaziosmanpasa Koz Sokak ve Hosdere Caddesinde yerleri oldugunu, buralarda olaganüstü donatim ve dinleme araçlari bulundugunu, Mesut YILMAZ'in evi dahil çesitli yerlerin dinlenmesinin bu istasyon tarafindan yürütüldügünü, ÇILLER'in Amerikan vatandasi olup, 1971 yilindan beri ABD Disisleri Bakanligina hizmet veren ``çagrili görevli'' oldugunu, sözlesmeli ya da kadrolu olmayip davet üzerine görev yaptigini, ``güvenilir eleman'' olarak nitelendirildigi için ihtiyaç halinde görevlendirildigini, resmi görevinin Kuzey Afrika ve Ortadogu Dairesi Savunma Sanayiinden Sorumlu Sekreteryada görevli Davetli Personel oldugunu, ABD Adana Konsolosu Elizabeth SHELTON ile baglantili oldugunu, GAP Bölgesinde Israil ile iliskili olarak Sedat BUCAK'lar tarafindan genis araziler kapatilmakta oldugunu ve bu faaliyetin Shelton tarafindan denetlendigini, uyusturucu trafiginde de etkin bir rol oynayan BUCAK'larin bu faaliyet sirasinda Israil ile de isbirligi içinde olduklarini, ÇILLER ve AGAR'in Türk Hava Yollari araciligi ile eroin ticareti yaptiklarini ve bu iste HAVAS'i kullandiklarini, HAVAS'in simdiki ortaklarindan birinin Mehmet AGAR'in kardesi Yunus AGAR oldugunu ve Yunus AGAR'in eroin isinde kilit bir insan oldugunu, Almanya'da eroin ile yakalandigini, Turgay CINER ile yakin iliskisi oldugunu, eroin kaçakçisi Baybasin'in, Mehmet AGAR ile birlikte eroin kaçakçiligi yaptigini çok ayrintili bir sekilde ince ayrintilarina kadar Aydinlik Gazetesinde anlattigini ve bunun ses kaydinin yapildigini, Özer ÇILLER'in eroin isinde oldugunu gösteren bilgi ve belgelerin önümüzdeki dönemde çikacagini, nükleer madde kaçakçiliginda Özer ÇILLER'in oldugunu, Almanya'da, Lakoza adinda Deguza denen Alman Kimya Sanayi tekelinin paravan sirketiyle anlasmalar yaptiklarini, Osmiyum, Uranyum gibi nükleer maddeleri sattiklarini, Iran'a da bu maddeleri sattiklari, Iran'a satistaki iliskilerin öldürülmüs olan Esmaili ve Simitkov adindaki MOD ajanlari üzerinden oldugunu, Abdullah ÖCALAN'in Körfez Savasindan sonra ``Mesut Barzani ve Talabani Amerika'nin destegiyle bir kürt devletçiligi kurdular, demek ki Amerikan destegiyle bu is oluyor ve Amerika gelip Ortadoguya büyük bir güç olarak oturdu, ben de Amerika'ya ve Bati'ya yaslanarak ve insan haklari gibi heyetleri tahrik ederek bir durum yaratabilir miyim'' politikasina girdigini, Öcalan'in Suriye'nin elinde rehin oldugunu, hiçbir yere çikamayacagini, Suriye devletinin resmi politikalarinin disinda hiçbir sey yapamayacagini ve Suriye ile baglantisinin memurluk düzeyinde oldugunu belirtmistir.(Ek192): 

20- NECDET MENZIR 23.01.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürü iken, Emniyet Müdür Yardimcisi Mestan SENER'in telefon ederek, bir evde yapilan aramada iki yesil pasaport, iki silah ve bu silahlarin ilgili tarafindan tasinabilecegini ifade eden yazili emir bulundugunu, daha sonra da Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in bunlarin Emniyet Genel Müdürlügüne gönderilmesi talimatini verdigini bildirdigini, kendisinin de ``madem talep ediliyor sahsin aranip aranmadigina, silahlarin bir olayda kullanilip kullanilmadigina bakin ve mutlaka mevcut bu evraklari kurye marifetiyle gönderin'' dedigini, iddialarin kendisine bildirildigine göre, pasaportlarin devlet tarafindan verildigini ve belgelerin de yine devlet tarafindan düzenlendigini, bu durumda sahteliklerinin söz konusu olamayacagini, ancak, sahte bir evrakin düzenlenmesinin söz konusu olacagini, Adliye'ye müteallik bir islemin olmasina cevap verecek bir durumun da olmadigini, Sonradan arastirdiginda Adana havaalaninda bir kisinin sahte pasaport veya sahte vizeyle ele geçirildigini ve bu kisinin bunu Yasar Öz'den temin ettigini, onun marifetiyle aldigini söyledigini, Adana Emniyet Müdürlügünün de Istanbul Emniyet müdürlügüne ``Yasar Öz'ün bir olaya katildigi, böyle bir seyi tanzim ettigi iddia olunmaktadir, sahsin yakalanarak ifadesinin alinmasini ve nüfus cüzdan suretinin gönderilmesini, baska bir suç unsuru var ise adliyeye sevki'' seklinde yazi gönderdigini, yapilan arastirmada Yasar Öz'ün Interpol ile Emniyet ve Adalet makamlari tarafindan aranmadiginin anlasilmasi üzerine silahlarin incelenmesi ve gerekli zabitlarin düzenlenmesinden sonra Emniyet Genel Müdürüne hitaben ``yapilacak sorusturmaya esas olmak üzere, degerlendirilmek maksadiyla evraklar ve silahlar ilisikte gönderilmistir'' seklinde yazilip gönderildigini, sonradan yaptigi incelemede pasaportlarin devlet tarafindan verildigi ve belgelerin de yetkililer tarafindan düzenlendiginin, Yasar Öz'ün yapilacak olan bir istihbarat operasyonunda devlet tarafindan kullanilacaginin söylendigini ögrendigini, daha sonra zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar ile karsilastiginda konuyu sorunca ``büyük bir operasyon hazirlaniyor bu istihbarat ile ilgili, bunlardan da istifade edilmesi için biz bu hazirligi yapmistik, çalisma devam ediyor'' seklinde cevap aldigini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini, kendi Istanbul Emniyet Müdürlügü zamaninda o alemin ve yeralti dünyasinin zapturapt altina girdigini, Yurtiçinde ve yurtdisinda birkisim insanlarin devlete hizmet için çalismalarinin yasal bir zemine oturtulmasi gerektigini, ihtisas mahkemeleri kurulmasinin, savci ve hakimlerin de belirli konularda uzmanlasmalarinin faydali olacagini, suçlarin takibinde teknolojik gelismelerden mutlaka istifade edilmesi gerektigini belirtmistir. (Ek:193) 

21- NURI GÜNDES 28.01.1997 tarihli ifadesinde; 1965-1984 yillari arasinda Istanbul'da MIT Bölge Daire Baskanligi'nda Sube Müdürü, Bölge Daire Baskan Yardimcisi ve Bölge Daire Baskani, 1984-1986 yillari arasinda da Ankara'da MIT Müstesarliginda Yurtdisi Istihbarat Baskani, 1993-1994 yillarinda da Basbakanlik Istihbarat Basdanismani olarak görev yaptigini, Abdullah Çatli'nin 1977 yilindan beri hedefleri oldugunu, kullanilip kullanilmadigini bilmedigini, istihbarat için Ermeni olanlari da kullandiklarini belirtmistir. (Ek:194) 

22- DENIZ GÖKÇETIN 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1995 yili Kasim ayinda asayisten sorumlu Emniyet Müdür Yardimcisi olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünde göreve basladigini ve basarili bir çalisma sürdürdüklerini, Ahmet Çetinsaya'nin yegeni Ömer Çetinsayan'in Don Petro Disco'daki hisselerini tehdit etmek suretiyle Söylemezler'in aldigini, Ömer Çetinsaya'nin gösterecegi adreslerde sanik aramasi yaparken Kiziltoprak'taki büroyu tespit ettiklerini ve buraya tesadüfen komiser muavini ile Ömer Çetinsaya'nin gittiklerini, büroya önce komiser muavininin girdigini, içerdeki sahislarin komiser muavininin silahini alip yere yatirarak etkisiz hale getirdiklerini, içeriden gelen sesleri duyan Ömer Çetinsaya'nin içeriye girip bu durumu görmesi üzerine silahini çekip çatismaya girdigi ve bu sirada SÖYLEMEZLER'in adami olup daha önce Ankara'da Rumork Disco önünde Sedat Bucak'in yegenlerini öldüren saniklardan Sait Aydin'in öldügünü, olayin tahkikatini yaparak ele geçen saniklari adliyeye gönderdiklerini ve firarda olan aralarinda Faysal Söylemez ve Sena Söylemez'in de bulundugu saniklari yakalamak için ekipler olusturduklarini, ancak, bu sirada Il Emniyet Müdürlügüne getirilen Kemal Yazicioglu'nun kendisinin görev yerini degistirdigini, bunun üzerine yillik izne ayrildigini, izinde iken de kendi görevlendirdigi ekiplerin Adana otoyolunda Söylemez Kardesleri yakaladiklari, bunlardan Faysal Söylemez'in ifadesinde, Baskomiser Halim Apaydin araciligi ile kendisine para verdigini söyledigini, bunun yalan oldugunu ve Faysal Söylemez ile Halim Apaydin'in Mahkemede `` biz polisteki ifademizi iskence sonucunda verdik, böyle birsey söylemedik'' diyerek yalanladiklarini, rüsvetin olusabilmesi için bir isin yapilmis olmasi gerektigini, halbuki Söylemezler tahkikatinda yaptiklari bir usulsüzlügün bulunmadigini, iskenceden suçlandiklarini, hem iskence yapmanin hem de rüsvet almanin mümkün olamayacagini, Suçsuz oldugu ve cezaevinde can güvenligini düsündügü için teslim olmadigini, agir ceza mahkemesinin delil toplama safhasinin uzun olmasinin da bunda etkili oldugunu, birinci durusmada teslim olundugu takdirde alti durusma süresince cezaevinde yatilacagini, Çok basarili bir meslek hayati oldugunu, 40 takdirname aldigini, medyanin iddia ettigi gibi Söylemezler Çetesinin üyesi olmadigini, hiçbir endisesi olmadigini ve gerçegin çikacagini, kaçmasinin sebebinin de bu oldugunu belirtmistir. (Ek:195) 

23- SEDAT DEMIR 2.03.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürlügünde Asayis Sube Müdürü olarak görev yaparken Il Emniyet Müdürü'nün degistigini, Emniyet Müdürlügü emrine alindigini, daha sonra da Kars iline tayininin çiktigini, Söylemezler'le ilgili çalismalari kendilerinin baslattigi halde yeni gelen yöneticilerin, bunlarin kendileri tarafindan korundugu seklinde yanlis bilgiler verdigini, Söylemezler ile ilgili olarak Polis, Savcilik ve Mahkeme asamasinda herhangi bir suçlamanin bulunmadigini, arkadasina sattigi evi, o arkadasini irtikap ederek sattigindan dolayi tutuklandigini, Ruhsatsiz olan kumarhaneleri ve gazinolari büyük baskilara ragmen Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa göre re'sen kapattiklarini, Ömer Lütfi Topal'i giyaben tanidigini, giyabi tutuklamasinin kendilerine gelmedigini, kendisine ve kumarhanelerine müsamaha göstermediklerini, komploya kurban gittiklerini, Söylemezler'i korumadiklarini belirtmistir. (Ek:196) 

24- AYHAN ÇARKIN 28.02.1997 tarihli ifadesinde; 1986 yilinda gittigi Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügündeki görevinden 1990 yilinda Istanbul Terörle Mücadele Sube Müdürlügü operasyon grubuna geldigini ve yasadisi örgütlerin operasyonlarina bilfiil katildigini, bu operasyonlardan dolayi halen sekiz davasinin devam ettigini, 8 Agustos 1995 tarihinde de Sanliurfa Milletvekili sayin Sedat Bucak'i korumak üzere görevlendirildigini, Kamuoyunda Susurluk diye adlandirilan olaydan dolayi çete suçlamasiyla tutuklu bulundugunu, Abdullah Çatli'yla münasebetlerini ve Ömer Lütfi topal cinayeti ile ilgili Cumhuriyet Savciligina ve Devlet Güvenlik Mahkemesine ifade verdigini ve bu ifadelerin aynen geçerli oldugunu, Sedat Bucak'in ismini yapmis oldugu görevler dolayisiyla Diyarbakir'da duydugunu, PKK'ya karsi verdigi mücadeleyi ve bu ugurda kayiplar vermis oldugunu bildigini ve buradan bir gönül bagi dogdugunu, Ankara'da Daire Baskanligina geldiginde de tanistiklarini, biribirlerini sevdiklerini, koruma konusu gündeme geldiginde kendisine teklifte bulundugunu ve seve seve kabul edecegi cevabini verdigini, sonra da Sedat Bucak'a koruma olarak görevlendirildigini, görevlendirilmeden önce de Ankaradaki bürosuna gittigini, ibrahim Sahin'in de gidip geldigini, Abdullah Çatli'yi da Mehmet Özbay olarak ikibuçuk yil önce bu büroda tanidigini, çok iyi dostça iliskileri oldugunu, kazaya kadar Mehmet Özbay'in abdullah Çatli oldugunu bilmedigini, Mehmet Özbay'in 1994 sonlarinda kendi gözü önünde TBMM'ne kimligini vererek girdigini, Anavatan Partisinin Balgat'taki binasina da iki sefer girdigini, Mehmet Özbay vasitasi ile Haluk Kirci, Sami Hostan ve Fevzi Bir ile de tanistigini, Ömer Lütfi Topal ile hiçbir iliskileri olmadigini, Hüseyin Kocadag ile Diyarbakir'da Özel Harekat Sube Müdürü iken operasyonlarda defalarca yan yana ölümü paylastiklarini, Hüseyin Kocadag'i Mehmet Özbay ile birlikte görmedigini, Drej Ali ile Mehmet Özbay'in beraber olduklarini, Kanal D TV kanalinda kendisi ile ilgili "Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesinde eroin krizine girip infiale kapilarak devlet için cinayetler isledigi" seklindeki yayin üzerine kendisini savunmak için Hürriyet Gazetesinin binasina giderek Rahmi Turan'a "benim kisilik haklarima, benim aileme saldiriyorsunuz, bu hakki size kim veriyor, sizi çocuklarinizi öldürürüm, size evlat acisi yasatirim, çünkü benim de evladim var, bana eroinman, bana katil, bana serefsiz dediniz, aylardir Kemal Yazicioglu müdürümle, polisin, birbirimizin arasini açtiniz.." dedigini, Rahmi Turan'in odasinda kendisine "canli yayina çikarmisin, 10 milyar lira para verelim" teklifinde bulunuldugunu, "ben kendimi parayla satmam, Özel Harekatciyi satin alacak para daha basilmadi" cevabini verdigini, oradan HBB'ye giderek Behiç beyle görüsüp programa çiktigini, bundan amacinin ailesine karsi olan sorumlulugu oldugunu, Yasar Okuyan ve Agah Oktay Güner'in kendisini Almanya'ya Mesut Yilmaz'in kardesinin yanina göndereceklerini, kendileri ile dolayli temasi oldugunu ve bu durumu mahkeme safhasinda ispat edecegini, Yalova'da sayin Okuyan ile görüsen veya ikili iliskileri olan bazi sahislar tarafindan bu teklifin kendisine iletildigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesi olayinin, Topal'in ortagi Sami Hostan'i Mehmet Özbay vasitasi ile tanimis olmalarindan dolayi kendilerine yüklenilmek istendigini, sürekli olarak kendilerinin yapabilecegi imajinin islendigini, katil olmadigini, bu olaydan dolayi 17 milyon dolar aldiginin söylendigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürmediklerini, görmediklerini, tanimadigini ve hiçbir sekilde hiçbir iliskilerinin olmadigini, ANAP Genel Baskani'nca ve Sayin Eyüp Asik'in kamuoyuna "kaset var, belge var, itiraf var, bunu Istanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazicioglu'ndan ögrendik, netlestirdik" seklindeki beyanlari üzerine "kaset var ve ne konustugum ortada" dedigini, Hakkindaki ihbardan sonra Asayis Subesine kendisinin gittigini ve gözaltina alindigini, Topal olayi konusunda sorgulandigini, neticede "bu konuyla ilgili subemizce gözaltina alinan bu sahislar anilan öldürme olayi ile ilgileri olmadigi anlasildigindan, fakat konunun önemine binaen bagli bulunduklari Daire Baskanligi bünyesinde tetkik edilmesi" seklinde tutanak tanzim edildigini, orada da bir müddet sorgulama ve arastirma yapildigini, herhangi bir suçlari bulunamayinca konunun kapandigini, Üç bes tane özel timcinin üzerinden polis teskilatinin yipratilmaya çalisildigini, bir suç islemisse yalniz kendisinin yargilanmasi gerektigini, kendi yüzünden müdürlerini ve bütün teskilati kimsenin yargilamaya hakki olmadigini, Kendilerini çete olarak nitelendirenlerin bunu belgelendirmeleri gerektigini, bu suçlamada bulunan kisi ile bütün operasyonlari beraber yaptiklarini, Mahkemelerdeki illegal örgütlerle ilgili davalarda kendisinin yargisiz infaz suçlamalari ile yargilanmakta oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in oglunun, babasinin katillerini bulana büyük miktarda para ödülü verecegini vaadettigini ve bu paranin Kadiköy'de bir yerde emniyet mensubu kisiler tarafindan paylasildiginin konusuldugunu, bu konunun arastirilmasi gerektigini belirtmistir. (Ek:197) 

25- Oguz YORULMAZ 28.02.1997 tarihli ifadesinde; Ömer Lütfi Topal'in öldürüldügü tarih olan 28 Temmuz'daki olay esnasinda Bakirköy'de Rifat Usta isimli restorantta yemekte oldugunu, masasinda bir komiser arkadasinin da bulundugunu, lokanta sahibinin de bir ara polis masasi diye gelerek bir süre oturdugunu, kendisinin onu sahit göstermedigini, PKK'yi ve Dev-Sol'u belli bir ideolojisi olan, bir lideri olan, uyusturucu kaçakçiligiyla ya da silah kaçakçiligiyla finanse olan örgüt gibi gördüklerini, fakat öyle olmadigini, bunlarin sempatizanlari, köse yazarlari ve medya spikerlerinin bulundugunu, "siz gidin dagda tetik çekin, biz buradan baska sekilde sizi destekleyelim" dediklerini, Dev-Sol'un cezaevinde kendilerini öldürmeleri için IBDA-C'ye 300 bin dolar teklif ettigini, bunun gerçeklesmesi halinde, 5-6 özel timcinin öldürülmesi halinde örgütün güzel bir yere gelecegini, çünkü kendilerinin mahkemelerde yargisiz infaz iddiasi ile yargilanmakta olduklarini, Ziya Bandirmalioglu ve Ayhan Çarkin'in çocuklarinin sünnet dügününe katildigini, bu dügüne Sedat Bucak'in gelemedigi için kendisini temsilen asiretinden 3- 4 kisiyi gönderdigini, Mehmet Özbay'in da gelerek Ziya'nin çocugunun kirvesi oldugunu, Sedat Bucak ile Siverek'e gittiginde bir defa Mehmet Özbay'i orada gördügünü belirtmistir. (Ek:198) 

26- Ercan ERSOY 28.2.1997 tarihli ifadesinde; 1977 yilinda Polis Kolejini bitirdigini, 1980 yilinda ise simdiki adi Polis Akademisi olan Polis Enstitüsü son sinif ögrencisi iken disiplin puanlarinin yükselmesi yüzünden mezun olamadan okuldan atildigini ve Polis Memuru olarak Merzifon'da göreve basladigini, daha sonra meslekten de ihraç edildigini ancak Danistay'a açtigi davayi kazanarak döndügünü, Özel Harekat kursunu bitirdigini, Siirt ve Izmir'de çalistiktan sonra Özel Harekat Daire Baskanligina tayininin çiktigini, kendi istegi ile tekrar Izmir'e döndügünü, Özel Harekat Subesinde çalisirken kendi istegi ile 1995 yilinda ayrilarak karakolda çalismaya basladigini, emekli olmayi düsündügünü Güneydoguda görevli iken korumaligini yaptigi, tanisip dost oldugu Sedat Bucak'a söylediginde ``eger çalismaya niyetim varsa, bana koruma verecekler gelir misin'' diyerek korumasi olmasini teklif ettigini, teklifi kabul ettigini ve daha sonra da tayini çikinca Sedat Bucak'in yaninda koruma olarak göreve basladigini ve kazadan sonra açiga alinincaya kadar bu görevinin devam ettigini, olay günü de birlikte olduklarini, Kazadan önceki pazar sabahi, kaza yapan mercedes oto ile Sedat Bucak, kendisi, Gani, Mustafa ve Enver Istanbul'a giderek Hilton Oteline yerlestiklerini, o gece otelden çikmadiklarini, otele kendi asiretinden Seyit Ahmet ile Fevzi beyin bir emlakçiyla beraber geldigini, bunlarin beraberlerinde Altinoluk tarafinda Burhaniye Dalköy denilen yerdeki bir arazinin tapu ve benzeri belgelerini getirerek gösterdiklerini, Istanbul'a vardiklarinin ikinci günü taziye için Ali YASAK'in sirketine gidip otele döndüklerini, sabahleyin Ankara'da Sedat Bucak'in yazihanesinde tanistigi Mehmet Özbay'in da otele geldigini, kahvaltidan sonra Sedat Bucak'in kendisine anahtar uzatarak ``Ercan, Gani'yle beraber inin, bir araba daha geldi, sizin esyalari ona koy, Mehmet bey de bizle beraber gelecek'' dedigini, bahsedilen arsaya bakmaya gideceklerini, emlakçi Fevzi'yi de Sedat beyin ``sen git bizi orada bekle'' diye bir gün önceden gönderdigini, kendisinin yeni gelen Mercedes otonun, Gani'nin de Sedat beyin 600 Mercedesin direksiyonuna geçerek hareket ettiklerini, gece Yalova- Termal'de kaldiklarini, ertesi günü saat 14.30-15.00 gibi yola çiktiklarini, bu defa Sedat beyin Mercedesini Mehmet beyin kullanmaya basladigini, Gani'nin de kendisinin yanina geçtigini ve arkadan onlari takip ettiklerini, Burhaniye'de Fevzi ile bulusup araziyi gezdiklerini, ertesi günü bir taziye için Izmir'e hareket ettiklerini, Mehmet Özbay'i Prenses Otele birakarak kendilerinin taziye için gittiklerini, otele döndüklerinde Sedat beyden ``Yasemin Agar için burada korumalar var, Enver'in de benim de evlerimiz Izmir'de'' diyerek izin alip Enver'le birlikte sabah dönmek üzere Izmir'e gittigini, Taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden asiret mensuplarinin otosunun ``polisiz, yol kontrolu yapiyoruz'' diye durduruldugunu ve yapilan aramada ruhsatsiz silahlar çikmis olmasina ragmen Bucak asiretinden olduklari için kimliklerinin tespit edilerek silahlarin da alinmadan birakilmis olduklarinin kendisine söylenmesi üzerine yaptigi arastirmada polis tarafindan böyle bir uygulama yapilmadigini ögrendigini ve bu durumdan kuskulandigini, bunun üzerine Sedat Bucak'a burada fazla kalmayalim, gidelim dedigini ve Sedat Bucak'in da ``Kusadasi'nda benim yazligim var, yapildigi günden beri hiç görmedim. Gidip orayi bir göreyim. Kusadasi'nda Onur Otel var orada kaliriz'' cevabini verdigini ve Onur Otele gittiklerini, Izmir'de kaldiklarinin ikinci günü sabah kahvaltisinda Gonca Us'u Mehmet Özbay'la beraber gördügünü, Gonca'nin Izmir'de oldugunu gece veya sabah telefon ederek gelmis olabilecegini, o gün Izmir'de gezdiklerini, Sedat Bucak'in ``Hüseyin bey geliyor, havaalanina git, Hüseyin beyi al gel'' dedigini, Hüseyin beyi karsiladigini, yolda Hüseyin Kocadag'in emekli Emniyet Müdürü Tamer Kirklar ile görüstügünü ve Tamer Kirklar'in da kendilerinin yemek için bulustugu Deniz Restoranta geldigini, yemekten sonra Tamer beyin ayrildigini, kendilerinin de otele döndüklerini, ertesi günü aksam saatlerinde Kusadasi'na giderek otele yerlestiklerini, iki gün orada kaldiklarini, Sedat beyin Davutlar'daki evini gördügünü, müteahhit ile görüstügünü, baska bir araziye baktiklarini, saat 16.30 siralarinda Kusadasi'ndan hareket edip Selçuk'ta yemek yediklerini, Manisa'da benzinlikte kahve içtiklerini, Sedat beyin bulundugu otoyu Hüseyin Kocadag'in kullandigini ve Manisa'ya kadar önde gittigini, yolda takip edilmediklerini, Susurluk'a 20 km. kalincaya kadar kendisinin öne geçtigini, Susurluk'ta kamyon konvoyuna takilinca Mercedes 600'ün kendisini geçtigini ve kendisinin bir daha yetisemedigini, saat 19.30 siralarinda öndeki otolarda dörtlü sinyallerin yandigini ve arabalarin durmus oldugunu görünce sollayarak geçtigini ve kazayi gördügünü, kamyon soförü ve birkaç kisinin otonun basinda oldugunu, hepsi ölmüsler dediklerini, otonun yarisinin yok oldugunu, sag arka kapiyi açarak Mehmet Özbay'i çikarip yere uzattiklarini, agzindan kan geldigini, yüzünün, kolunun, gögsünün kirik oldugunu, ``Allah'' dedigini duydugunu, kendi kullandigi arabaya tasidigini, Hüseyin Kocadag'in vurma aninda ölmüs oldugunu, torpido gözünün alt kismina sikismis olan Sedat beyi güçlükle çikarabildiklerini, Sedat beyle Gonca Us'u bir steysin oto ile Mehmet Özbay'i da kendi kullandigi Mercedes ile Susurluk'a götürdügünü, yolda Mehmet Özbay'in nabzinin durdugunu ve öldügünü, gözünü ve çenesini kapattigini, hastanede Hüseyin Kocadag, Gonca Us ve Mehmet Özbay'in öldügünün, Sedat Bucak'in ise yasama sansinin fazla oldugunun anlasildigini, Sedat beyi oradan Balikesir'e ve Balikesir'den de uçakla Istanbul'a götürdüklerini, Enver'i kaza yapan oto ve cenazelerle ilgilenmek üzere biraktiklarini, Otoda bulunan çanta denilen beyaz naylon torbayi Gani'nin aldigini, içinde para bulundugunu, Gani'nin harcamalari bu çantadan para alarak yaptigini, kendisine de kazadan sonra gereken masraflari karsilamak üzere 230-240 milyon verdigini, Istanbul'da bu parayi Sedat Bucak'in esi Saadet hanima iade ettigini, Otoda bulundugu söylenen silahlarla ilgili bilgisi olmadigini, bildigi Sedat Bucak'in zigzaver, Mehmet Özbay'in beyaz renkte ve büyük Baretta tabancasinin oldugunu, kaza yapan arabaya 3-5 dakika sonra ulastiklarini, arabayi birakip gittiklerini, kimsenin kalmadigini, jandarmanin da olay yerine en az yarim saat sonra gelmis olabilecegini, Sedat Bucak'i arabanin içinden çikarirlarken iddia edildigi sekilde koltugun üzerinde MP-5 silah görmedigini, olsa idi eline ayagina çarpmasi, takilmasi gerektigini, o halde de alip öbür arabaya koyabilecegini, Ömer Lütfi Topal Cinayeti ile ilgili olarak Izmir'de Istanbul'dan gelen ekibe teslim edildigini, Istanbul'a Asayis Subesi Cinayet Büro Amirligine getirilerek sorgulandigini, sorgulama esnasinda tutanak tutulmadigi gibi ses kaydi da yapilmadigini, iki gün sonra Ankara'ya gönderildiklerini, iki gün de Ankara'da kaldiktan sonra birakildiklarini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini ve hiç görmedigini belirtmistir.(Ek:199) 

27- Tuncay Yilmaz Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakcilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi Eski Baskani 4.02.1997 tarihli ifadesinde; 1993 Temmuz ayindan bu yana Kaçakcilik Istihbarat ve Harekat daire Baskani olarak görev yaptigini, bu süre içerisinde tabii olarak kaçikcilikla mücadele ettigini, arastirma konusuyla ilgili olarak sadece Tarik Ümit'i tanidigini ve onunla temaslari oldugunu, bu nu da Afyonun eroine dönüstürülmesinde kullanilan 150 ton asetik asit anhedid yakalanmistir onunla ilgili bilgi getirdiginde tanistigini ve 3-4 kez yüzyüze bir okadar da telefonla temasi oldugunu, ilk defa zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in odasinda görüstügünü ve Ankara ve Istanbul Emniyet Müdürlüklerine güvenmedigi için asetit asit anhedid ile ilgili olarak Türkiye'ye giris yollarini hangi vasitalardan geldigi hususunda bilgi verdigi, ne zaman mal sevkiyati yapilacagi hususunda bilgi verecegini söyleyerek ayrildiklarini, daha sonra mal sevkiyatinda bilgi verdigini ve bunun üzerine degisik partilerde 5 ton, 30 ton ve 30 tonluk partiler halinde asetik asit anhedid yakaladiklarini, 15 ton malin 7,5 ton eroine esdeger oldugunu bu miktari Türkiye'de bir ailenin yapmasi mümkün olmadigindan degisik ailelerin bu ise girdigini, Dünyada yakalanan asetik asit anhedid'in % 90'nin Türkiye'de yakalandigini, bunun gelismis Avrupa ülkelerinde imal edildigini, Türkiyenin ülke olarak asetit asit anhedid'in imalinin kontrol altina alinmasi için 1994'den bu yana Birlesmis Milletler nezdinde çalistigini, 1995 yilindaki sözlesmeye ragmen Avrupa'nin asetik asit anhedidin kontrol altinda satisina riza göstermedigini, eroin'in bitmesi için asetit asit anhedid'in mutlaka kontrol altina alinmasi gerektigi, çesitli sebeplerle de Avrupanin bu asit'i kontrol'e yanasmadigini, sinirlama yapilirsa Çin'in piyasaya hakim olacagini ve Avrupa'da kimya sanayinin zarar görecegini söylediklerini, Susurluk olayinda adi geçenlerin, hiçbir zaman uyusturucu kaçakciligi konusunda pazar elde etme düsüncesinde olmadigini, zaten bilgisi de bulunmadigini, uyusturucu kaçakciligina adi karisanlardan öldürülenlerin kaçakci olabilecegini, ancak öldürenler konusunda kanaat belirtemeyecegini, Abdullah Çatli ile Hüseyin Kocadag'in birarada olabilecegine anlam veremedigini, Abdullah Çatli'nin uyusturucu kaçakciligindan dolayi bir defa mahkumiyet karari olmasina ragmen kaçakci denebilmesi için onunla ilgili diger Avrupa ülkelerinden de bilgi akmasi gerektigini, oysa Avrupa'nin herhangi bir ülkesinden böyle bir bilgi akimi gelmedigine göre uyusturucu kaçikcisi olarak degerlendirmedigini, Karapara transferi konusunda hazirladiklari tasariyi Adalet Bakanligi kanaliyla Meclis'e gönderdiklerini ve 1996 mayis ayinda çikarildigini, Türkiye'de malin 1 kilo fiyati 15 bin mark, Almanya'da 150 bin mark oldugu, evsafina yerine ve perakende pazarlanmasina göre 1 milyon marka kadar fiyatin yükselebildigini, Dilek Örnek hadisesinde paranin nakit olarak yurda girdigini, Türkiye'de özellikle yatirim yapan büyük insaat firmalari, turizm bürolari, oteller, Kumarhanelerin, otobüs firmalari ve akaryakit bayilerinin devletin kredi sisteminden kaynaklanmayan ancak normal olmayan yöntemlerle temin edilmis paralarin kullanildigina inandigini, kendilerinin baslattigi ve ``Asena'' adi verilen proje ile Türkiye'deki kaçakci ailelerin üç göbek öncesi ve sonrasinin tesbit edildigini, Almanlarin da buna karsi ``Anadolu'' projelerinin oldugu, 40 örgütün organizasyonunun belirlendigini, bunlarin Avrupadaki ayaklarinin da Avrupalilar tarafindan belirlenmesi için çaba sarfettiklerini, Türkiye'de alti laboratuvar yakaladiklarini ancak çok fazla mal olmadigini, Baybasinlerle irtibatli Konuklu ve Ay aileleriyle ilgili Yalovada Jandarma tarafindan yakalamalar oldugunu, ancak yakalanan malin degerinin fazla sayilacak miktarda olmadigini, Baybasin ile ilgili Lake S hadisesi oldugunda kendisinin görevde olmadigini, hadise olunca Baybasin'in yurtdisina kaçtigini, olaydan sonra ilk defa kendisine gelen Aydinlik Gazetesine, Baybasin'in uyusturucu dünyasini daha iyi bildigini söyledigini, Lake S'in açik denizde Bakanlar Kurulu Karari ile yakalandigini, Kismetim 1'de yakalanmak üzereyken son derece güç sartlarda gemiye çikilamadigini, o hadiselerde arkadaslarindan birinin Baybasin ile ortaklik yaptigina inanmadigini, öyle olsaydi gemiler yakalanamazdi, Lake S'in Karaçiden gelirken tayfalardan birinin ailesini telefonla aramis sonucu bulunabildigini, Kaçakcilarin güvenliklerine gelince; bunlarin kendi korumalarini kendilerinin yaptigini, kimseye ihale etmedikleri, Türkiyede çek-senet mafyasi olarak bilinen adamlarin oldugunu, ancak bu konuda fazla bilgi sahibi olmadigini, Emniyetten ayrilan bazi sivil arkadaslarinin birçok yerde koruma görevi yaptiklarini, bunlardan Gaziantepte Sube Müdürü olan Güven Oktay emekli olduktan sonra Burdur'da yakalandigini, ancak kimin kiminle uyusturucu baglantisi oldugunu bilmedigini, Istihbarat temininde MIT'in fonksiyonuna gelince; MIT'in zaman zaman aldigi bilgiyi sadece uyusturucuya bagli kalmaksizin, resmi yaziyla degil klasik bir bilgi notuyla gönderdigi, kendisinin de ilgili subeye göre degerlendirmesini yapip o teskilata bilgi verdigi, bütün istihbarat kaynaginin da sadece o teskilat olmadigini, informal denen bazi insanlarin devlet adina kullanilmasina rastlamadigini, Afganistandan Ingiltereye kadar her ülkede bir adam oldugunu ve bu insanlar da rant'dan kazanç elde ettiklerini, uyusturucu ile mücadelede; PKK'den bahsedildiginde Avrupa ülkelerinin Türkiyenin politikasindaki degisiklikleri hissettikleri, Türkiyenin bu suçtan zarari olmadigi halde neden mücadele içinde bulundugunu, Türkiye PKK'nin uyusturucu kaçakciligi içinde oldugundan bahsedince yani 1994'den sonra çocuklari da kullanmaya baslayinca Türkiye'nin mücadeledeki yerini kavradiklari, Kürt mafyasi ile Laz mafyasinin uyusturucu ticaretinde önemli gruplar oldugunu, Hakkari Yüksekova'daki uyusturucu fidye baglantisi ve Kahraman Bilgiç hadisesinde sorusturmanin asker tarafindan yapildigini, onun için detayini tam bilmedigini, ancak içerisinde polisin de yer aldigini hatta Hakkari, Istanbul ve Tuzla da 8 memur hakkinda islem yapildigini, ancak ayrintisini hatirlamadigini, Hakkari gibi bir yerin helikopterle bile % 20'sinin kontrolünün zor saglandigini, bu bölgede yerlesik alan ve polis bölgesinin az olmasi, uyusturucunun girip çiktigi asiretlerin hakim oldugu bölgelerin polis bölgesi olmamasi nedeniyle mücadeleyi etkiledigi, Dünyada uyusturucu mücadelesinin genellikle gümrükçüyle ve Jandarmayla yapildigini, ancak Türkiye'de polisin bu isle yüzyüze bulunmasi nedeniyle çarpiklik olusturdugu, bölgede çalisan personelin mahalli olmasindan ve gece harekat imkâninin kisitli olmasindan kaynaklanan sikintilar oldugunu, Narkotik disinda silah kaçakciligi konusuna gelince; Türkiye'ye daha çok Kuzey Irak'tan terörist refakatinde gelmis kaçak silahlar oldugunu, yoksa sistematik olarak baska silah ticaretinin sözkonusu olmadigi, menseine bakilmaksizin silahlara ruhsat verilmesi hususundaki yasal düzenlemenin kendi mücadelelerini olumsuz etkiledigini, kendilerinin daha çok ruhsata baglanmadan yakalanan silahlarla ugrastiklarini, Daha önce konu edilen Cantürk olayi ile ilgili olarak, burada uyusturucu pazarini ele geçirme kavgasindan ziyade, bu pazari yürüten insanlar arasinda haraç alma kavgasi oldugu, Yaprak, Captagon kaçakcisi oldugu halde yakalayamadiklarini, hatta sabika kaydi ve belge bulunmamasi kendilerinin harekat sahasini daralttigini, Mehmet Kasar, Leyla Zana'nin evindeyken operasyon yapildigini, hem narkotik hem de PKK konusu oldugu için iki koldan operasyon yapildigini ancak terörcüler önce baskin yaptigi için eroinin Kasar tarafindan döküldügünü dolayisiyla narkotikcilerin amacina ulasamadiklarini, Tarik Ümit'in Abdullah Çatli ve arkadaslari tarafindan öldürüldügüne dair bilgim yok, ancak Tarik Ümit'in öldürüldügüne inanmadigi, O'nun asil hedefinin Dursun Karatas oldugunu kendisine söyledigini, Tarik Ümit'i Mehmet Eymür ve Atilla Aytek ile çalistigini söyledigi için MIT'in asil ajani intibainin olustugunu, Hüseyin Kocadag'i tanidigini, onun meslekten ihraci, içki ve kadina zaafiyeti oldugunu ve bu zaafiyetten yeralti dünyasinin yararlanabilecegini, kendisi ise basladiktan sonra Dündar Kiliç ve Avukati Burhan Apaydin'in görüsme taleplerini kabul etmedigini, Hadi Özcan'i da tanimadigini ve onlarin operasyonlarini da kendilerinin yapmadigini, 1984 operasyonunda Dündar Kiliç'i Tarik Ümit'in ihbar edip, sorguladigini, Uyusturucu kaçakciligi ile mücadelede spesifik bir hadise oldugunda bilgi teafisi yapildigini, ancak bu teafi sirasinda da bazi sikintilar yasandigini; herhangi bir Avrupa ülkesine kendisi istemeden veya hakim karari olmadan bilgi geçildiginde Avrupa Insan Haklari Sözlesmesine aykiri davranilmis oldugunu, bu nedenle o ülkeler Türkiye'ye bilgi verdikleri takdirde kendilerinin de bilgi verdigini, yani mütekabiliyet esasina göre çalisildigini, Kanada'da yakalanan uyusturucu kaçakcisinin üzerinde çikan telefonlarla ilgili hem kanada'da hem de Türkiye'de arastirma yaptiklarini, telefonun Basbakanliga ait oldugunu ögrendiklerini, bununla ilgili Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügü ve Turizm Müstesarligi ile yazisma yaptiklarini, Kanadalinin da cezalandirildigini ögrendigini, Yasar Öz'ün uyusturucu ticareti yaptigina dair herhangi bir kayit olmadigini, uyusturucu kaçikcisi Baybasin'in 1995 martinda Türkiye'ye iade karari vardi ancak Hollanda yargitayinin aralik ayinda susurluk olaylarini da bahane ederek karar verdigini, asit disindaki uyusturucu maddelerin % 60'inin Türkiye'de yakalandigini, bu konuda Türkiye'nin en duyarli ülke oldugunu, Bati da ise, asitle mücadele edilmeyip Türkiye'ye gelmeyen efedin ile mücadele edildigini, bir baska özellik te; Avrupa ve Amerika da asli unsurlardan ziyade göçmen ve siginmaci statüsündeki gelir seviyesi düsük insanlarla zencilerin daha çok uyusturucu kullandiklarini, bu durumun da bati devletlerinin uyusturucu ile mücadele politikasini etkiledigini, Uyusturucu ile mücadelede görevli insanlarin bu kesimde çok para döndügü için, sistem de müsait oldugundan uyusturucu organizasyonuna veya korumasina meylettiklerini, bunun sistemden kaynaklandigini, Türkiye'de çek-senet mafyasi denen grupla ülkücü mafyanin gelistigini, aslinda mafya degilde organize suç çeteleri demenin daha uygun olacagini, Alaaddin Çaciki, Ümit Ölmez geçmiste çek-senet yapan kesim oldugundan ülkücü mafya diye bir kavram gelistigini, ancak bunlarin uyusturucu kaçakciligi içerisinde görmediklerini, ancak Hollanda da bir kahvehanede hem ülkücülerin hem de PKK'lilarin ayni anda uyusturucu ticaretini yaptiklarini duydugunu, Abdullah Çatli'nin üzerinde çikan kokain'in onun satici degil kullanici oldugunu gösterdigini, uyusturucuyla ilgili mücadelede Gümrüklerdeki sikintinin asil Gümrük ile Gümrük Muhafaza arasindaki kavgadan kaynaklandigini, önemli kapilarda ve Istanbul ve Ankara havaalanlarinda müsterek bir tim kurmak için gayret sarfettiklerini ancak gümrük idaresinin karsi çiktigini, fakat Gümrük muhafaza ile iyi bir diyalog içinde olduklarini, bununla ilgili 1992 yilinda iki bakanlik arasinda bakanlar düzeyinde protokol imzalandigini, gümrük kapilarinda geçis yapan bayanlarin üst aramalarini yapabilecek bayan elemanin istihdam edilmesi gerektigini, bunun da Türkiye'deki istihdam sorunundan kaynaklandigini, narkotik subelerin normalde il seviyesinde örgütlendigi ancak Yüksekova'da da kurulmasi yönünde yetkililerle görüsmelerinin oldugunu, Narkotikle mücadelede yillar itibariyle artan seviyede basari saglandigini 1993 yilinda 2.2 ton, 1994'de 3,5 ton, 1995 yilinda da 4,5 ton yakalandigini, Jandarmanin da mücadeleye katkida bulunmasinin sevindirici oldugunu belirtmistir. (Ek:200) 

28- METİN GÜNYOL 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1965 senesinde servise girip, inkitali olarak 22 mart 1981 tarihine kadar çalistigi, 1982 Ekim ayinda tekrar servise dönüp 1986 yili Ocak ayina kadar serviste çalistiktan sonra istifa ederek özel sektörde çalismaya basladigini, Serviste istihbarat bölümünde degerlendirmeci olarak çalistigi için Devlet'in bazi kisileri ASALA veya PKK'ya karsi kullandigini bilmedigini, Abdullah Çatli, Oral Çelik, Haluk Kirci, Yasar Öz, Tarik Ümit gibi kisilerin yurt disina çikista kullandiklari pasaportlarin sahte oldugu hususunda bilgilerin intikal etmesi üzerine tahkiki için yazilar geldiginde tahkik ettirilerek bölge müdürlükleri vasitalariyla arsiv arastirmasi yapilip, kaldirildigini, MIT'in bu tip insanlari operasyonlarda kullandigini tahmin etmedigini, yukarida adi geçenlerin yurtdisina gönderilisini organize ettigi söylenen Mete beyi de tanimadigini, kendisinin kasitli olarak Mete bey diye lanse edildigini, Abdi Ipekçi öldürüldügünde ve Agca hapisten kaçirildiginda teskilatin kendisini görevlendirdigini ve Agca ile ilk röportaji da kendisinin yaptigini, faili meçhul olayi çözmek için çok çaba sarfettiklerini, Ugur Mumcu yazilarinda Mayorka'ya gidisinin Agca takikatiyla ilgili oldugunu iddia etse de kendisinin servisten ayrilip Mayorka'da Otoban diye bir sirketin genel müdürlügünü yaptigini, bu tür konulari gündeme tasiyan medyanin kendisiyle görüsme yapmamalarina ragmen aleyhinde çok seyler söylendigini, Ipekçi davasinda asil suçlunun Agca oldugunu, Agcayi, ülkü ocaklarina kayitli sempatizan biri olan Bünyaminin O'na asker elbisesi giydirerek kaçirdigini, Agca Istanbul'da bir süre kaldiktan sonra Erzurum üzeri iran'a götürüldügünü, Iran'dan kaçis yolu bulamayinca tekrar istanbul'a gelip kendisine verilen sahte bir pasaportla Bulgaristan'a çiktigini oradan da Viyana veya Isviçreye gittigini, kaçirilis olayinda rol oynayanlarin cinayete azmettirenler oldugunu ancak onlarin kim oldugunu bilmedigini, arastirmalarinda Agca'nin konusmadigini ve Agca'nin bu olayi para karsiligiyaptigini, Agca'nin Beyazitta bir kahvehaneden alinarak kendilerince sorgulandigini ve sonunda Agca'nin; megolomani içinde, yaptigi isten gurur duyan kendisine yapilan saygidan mütehassis bir haleti ruhiyyesi oldugunu Agca çiktiktan sonra gazeteye mektup yazarak papayi vuracagini söylemisse de, kimsenin buna inanmadigini, Agca'yi buna hükmettirenin kim oldugunu da bilmediklerini, zaten dönemin Içisleri Bakani Hasan Fehmi Günes'in verdigi ikinci bir emirle Agca'nin MIT'le görüstürülmesi de yasaklandigindan sorgulama imkâni bulamadiklari, Ugur Mumcu ile görüstügünde Albay Turan Çaglar konusunun gündeme geldigini, Asker orijinli albay Turan Çaglar'in kendilerini Dogu Perinçek ve Aydinlik Gazetesine sattigini ve 6 arkadasinin resminin Aydinlikta yayinlandigini ve bunun sonucu 6 arkadaslarinin öldürüldügünü, Turan Çaglar'in Amerikalilarla da temasi oldugundan CIA servisinin mensubuyla is üstünde yakalanmasi sonucu cezaevine konuldugunu, bütün bu olaylarda Dogu Perinçek'in düzenleyici ve organizatör durumda oldugunu, Abdullah Çatli, Oral Çelik ve Ibrahim Ural'i da tanimadigini, MIT, Jandarma emniyet ve Genelkurmayin istihbarat örgütler arasinda kendi zamaninda bir çatisma olmasa da Özal döneminde MIT'e karsi kampanya baslatildigini, Cumhurbaskanlari ve Basbakanlar yapilan darbelerin kendilerine haber verilmemesinden kaynaklanan rahatsizlikla yeni istihbarat örgütlerinin kurulmasinin gündeme geldigini, Jandarma istihbarati olarak JITEM'i bildigini, emniyet içinde böyle bir birim olusturuldugunu bilmedigini, Cumhurbaskanligindaki Erkan Gürvit'in de; operasyonculuk sifati, istihbarat nosyonu olmayip sadece irtibat memurlugu yaptigini, MIT'in espeyonel ve Kontraespenenol görevlerde çalisip, bilgileri derleyip degerlendirip ilgili birime verdiklerini ve baska konuya girmediklerini, babalar konusunun kendi ihtisas alani disinda ve servis olarak ta ilgilenmediklerini, 1986 yilinda servisten ayrilisinin nedeninin Özal'in tasarrufundan kaynaklandigini, servisi sivillestirme gayesiyle haksiz tasarruf ve iltimasin servise sokuldugunu özellikle 1986 MIT raporundan rahatsizlik duydugunu, raporlarin mecliste, sagda-solda dagitilip Ecevit'e dahi verildigini, Ecevit'in Basbakanligi döneminde Turan Çaglar'in alinmasina kizma nedeninin de; bir albayin bu sekilde itile-kakila arabaya bindirilip getirilmesi oldugunu, Ecevit'in bundan duydugu rahatsizlikla kendisinin MIT'den alinmasini talep ettigini ancak görevden alinmadigini, 1980 ihtilali öncesinde hergün 15-20 kisinin öldürüldügünü, Devlet'de çürüklük ve otoritesizlik nedeniyle terörün ön plana çiktigini, halen de Gaziosmanpasa olaylarinda oldugu gibi olaylarin devat ettigini, Bazi devletin görevlisi olmayanlarin ASALA'nin bitirilmesi gibi iylemlerde kullanilmasina gelince; MIT'in yurtdisinda çalismalarini, legal rezer olarak insanlarla temas kurup ajanlandigini, bunun MIT'in görevi oldugunu, bütün dünya servislerinin bu sekilde çalistiklarini, MIT teskilatinin da simdiki müstesari ile sivillesme hareketinde olabilecek en iyi müstesara sahip oldugunu ve hiçbir beklentisinin de bulunmadigini, MIT'in yipratilmasinin tek nedeninin içinin bilinmemesinden kaynaklandigini, kendisi görevdeyken herhangi bir konuda MIT gündeme geldiginde açiklama yapmak üzere profesyonel bir basin temsilcisinin istihdaminin yararli olacagina inandigini, MIT kapali kaldigindan ithamlarin arttigini, bunun giderilmesi için görev yapmis bütün müstesarlarla görüsüp, çok fazla gayret sarfettigini, Mete ile Metin Günyol'un Özdestirilmelerine gelince, kendisinin Agca ile ilgili tahkikatindan, kaçisini ve cinayetini takip etmesinden ve bunun sonucu basina konu olmasindan kaynaklandigini, Agca'dan Çatli'ya baglanti kuruldugunu, kendisinin afise olmasini istemedigini, 12 Eylül'den önce olaylara karisanlarin kendilerine fikir babaligi yapanlarin masasi oldugunu, ancak bunlarin topluma kazandirilacagi ümidiyle birakildigini, MIT'in personeli sayi olarak tahmin edildigi gibi olmayip, teknik, kisiler ve istihbarat olarak mükemmel oldugunu, bünyesinde bütün kurumlarinin olustugunu, bir kisinin servisten hiçbir dökümani çikarma olasiliginin olmadigi gibi hiyerarsik yapinin askeriyeden daha disiplinli oldugunu, MIT müstesarinin Basbakan ile muhatap olan bir sembol oldugunu ve Basbakan istediginde Müstesar'in bilgiyi Basbakana sundugunu, Türkiye'de mafyaciligin ayaga düstügünü, polisin karsisinda mafyanin birsey yapamayacagi gibi, mafya denilenlerden sag ve sol örgütlerin rahatlikla geçmiste haraç alabildikleri, mafyanin aslinda bu kadar büyütülmemesi gerektigi, Türkiyede kurumlarin fazlasiyla yipratilmasi nedeniyle gelecegin riske edilmesinin, Askere, polise, Mahkemelere saldirilmasinin mafyadan daha fazla zararli oldugunu belirtmistir. (Ek:201) 

16 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 14

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 14




15- Hasan Celal Güzel Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani 17.02.1997 tarihli ifadesinde; 1945 yilinda Gaziantep'te dogdugunu, 1975 yilinda Süleyman Demirel'in özel müsaviri olarak Basbakanlik'ta görev yaptigini,1977 yilinin ikinci yarisinda II MC Hükümeti sirasinda Korkut ÖZAL'in Içisleri Bakanligi döneminde Müstesar Yardimciligi, Turgut Özal'in Müstesarligi döneminde, onun yardimciligini yaptigini, 1980 yilinda 12 Eylül'den önce yayinlanan gizli bir genelge ile Devletin Güvenlik Koordinatörü yapildigini, Emekli Korgeneral Rüstü Naipoglu, Emekli Hava Korgenerali Refik Isitman ve Emekli Albay Kadir Bilgen'den olusan o tarihte artan terör olaylari ile mesgul olan bir güvenlik koordinasyon ekibi kurduklarini, MIT, Jandarma Genel Komutanligi ve Emniyet Istihbarat Dairesinden gelen bilgilerin bu kurulda degerlendirildigini ve o tarihte Basbakan olan Süleyman Demirel'e arz edildigini, o tarihte Basbakanlik Müstesari olan Turgut Özal'a da bilgi verildigini, Basbakanlik Müstesar Vekilligi ve Devlet Planlama Teskilati Müstesar Vekilligi görevlerinde bulundugunu,12 Eylülden sonra da 35 gün Basbakanlik Müstesarligina vekalet ettigini, Necdet Calp'in Basbakanlik Müstesarligina getirilmesi üzerine onunla 5 ay süre ile çalistigini, Subat 1981 ayinda Süleyman Demirel'i ziyarete gitmesi nedeniyle görevinden alindigini, görevinden istifa ederek Kayseri Erciyes Üniversitesinde ögretim elemani olarak çalistigini, 1983 yili sonunda Anavatan Partisinin iktidara geldiginde Basbakanlik Müstesarligina getirildigini, 1986 yilinin Agustos ayi basina kadar bu göreve devam ettigini,o tarihteki ara seçimlerde Gaziantep'ten Milletvekili adayi oldugunu, Milletvekili seçildigini, Devlet Bakani ve Hükümet Sözcüsü olarak göreve basladigini,1987 erken seçimlerinde Gaziantep Milletvekili olarak yeniden seçildigini, Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakani oldugunu, Mart 1989 tarihinden itibaren de ANAP Gaziantep Milletvekili olarak devam ettigini,17 Haziran 1989 tarihinde ANAP'tan istifa ettigini, 20 Ekim 1991 seçimlerine istirak etmedigini, 23 Kasim 1992 tarihinde de Yeniden Dogus Partisini kurdugunu, halen Genel Baskanlik görevini yürüttügünü, Babasinin Demokrat Parti yöneticilerinden, Dayisi Ali Ihsan Gögüs'ün de Halk Partisi Bakani oldugunu, kendisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iken Türkiye'de sag denilen ögrenci lideri olarak uzun süre çalistigini, bütün hadiselere istirak ettigini, Hür Düsünce Kulüplerinin merkez sag çizgide, demokrasiyi savunan, mesruiyetçi çizgide bir teskilat oldugunu, o tarihte Içisleri Bakani Faruk Sükan'in, hatta Adalet Partisi'nin bu teskilata müdahale etmek istedigini, zira iktidar partisi olmasina ragmen üniversitelere hiç giremedigini, müdahale etmelerini istemediklerini belirtmelerine ragmen dinlenmeyince Adalet Partisi gençlik kollarina el koyarak meseleyi çözdüklerini, Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bir bürosunu Siyasal Bilgiler Fakültesine kurmus oldugunu, Türkiye Isçi Partisinin tamamen ögrenci gençlige dayandigini, Hükümet olan Adalet Partisininde sagci gençligi solcu gençlige karsi kullanma staretejisi içerisine girdigini, Ismet Inönününde bunu hep dile getirip, sikayet ettigini, Fransada 1968 olaylarini baslatan meshur Kizil Rocky'nin Siyasal bilgiler Fakültesi yurdunda bir hafta kaldigini ve polis saldirisina karsi fakülteyi nasil koruyacaklari konusunda sosyalist, marksist ögrenci liderlerine taktik verdigini gözleriyle gördügünü, MHP Ülkü Ocaklari Teskilatinin kendisinin de samimiyetle inandigi sekilde son derece vatansever, millîyetçi, millî ve manevi degerlere itibar eden gençlerden olustugunu, onlarin bu hislerini Emniyet Genel Müdürlügü ve Milli Istihbarat Teskilatina bagli kisilerin istismar ettigini, kullandigini, kendisinden de bu konuda destek istendigini ancak kendilerinin Türkiye de bir takim terörist olaylarin meydana gelmesine, dis müdahalelerin olmasina karsi olduklarini ve böyle bir kullanima karsi çiktigini,bu gençlerden bazilarinin resmen Milli Istihbarat Teskilatinda ve Emniyet Genel Müdürlügünde görev aldiklarini,belli seviyelere kadar da gelebildiklerini, Devletin istihbarat ve güvenlik örgütlerinin teskilatlarin her kesiminden bilgi almasi lazim geldigini,bunun aksinin düsünülemiyecegini ancak bilgi toplarken bu kesimlerdeki kisileri bilginin ötesinde operasyonel faaliyetlere sokmalarinin fevkalade yanlis oldugunu,operasyonlarin bu teskilatlarin elemanlari vasitasiyla yapilmasi gerektigini, problemin bu oldugunu, Çatli hadisesinde de problemin bu nedenle ortaya çiktigini, Gerek Süleyman Beyin Döneminde gerekse Turgut Beyin döneminde ``Sadece Sayin Basbakan tarafindan açilacaktir'' ibaresi bulunan zarflari onlarin verdikleri yetki ile açtigini,okudugunu ve özet bilgileri onlara aktardigini,devletin bu tip bilgilerine sahip 3-4 kisisinden birisi oldugunu, Milli Istihbarat Teskilati ve Emniyet Genel Müdürlügü arasinda çok belirgin bir koordinasyonsuzluk,rekabet hatta zaman zaman sürtüsme ortaya çiktigini,MIT'in istihbarat görevinin kendilerinde oldugunu,Emniyetin sadece adli vakalarda istihbarat yapmasi,onun ötesine karismamasi gerektigini,Emniyet Genel Müdürlügünün de MIT'in iyi istihbarat yapamadigini,Türkiye genelinde birinci subelerce yapilan kendi istihbaratlarinin olmamasi halinde dagilacagini,hazira kondugunu,iyi çalismadigini iddia ettigini,bunun özellikle kaçakçilik istihbarati konusunda ortaya çiktigini,Emniyette Atilla Aytek'in çok kuvvetli bir polis müdürü oldugunu,gözüpek isinin ehli,uyusturucu kaçakçiligi isi ile çok etkin mücadele ettigini,ancak bu vasiflarini bilmesinden dolayi Genel Müdürünü bile takmayan,dedigi dedik bir müdür haline geldigini,onun dönemi MIT içerisinde o tarihe kadar kurulmamis kaçakçilik istihbarati adiyla bir birimin kuruldugunu, Emniyet MIT'in bu isin içerisine girmesinin gereksizligini savundugunu,MIT'inde kaçakçilik istihbaratininda kendi konularina girdigini ve kaçakçilik istihbaratinin siyasî konularla da iliskili hale geldigini bu nedenle yapmalari gerektigini savundugunu bunun uzun seneler tartisildigini,daha sonra Emniyetteki bu birim ile Mit'teki bu birim arasinda problemler çiktigini,Emniyetteki birimin gayriresmi sefligi daha sonra Istanbul Emniyet Müdür Muavini iken Mehmet Agar tarafindan üstlenildigini, Mehmet Agar'in Özallarla yakin irtibatinin kurulmasinin bu olaylara rastladigini, Zeynep Özal'in Asim Ekren isimli bir müzisyenle münasebeti bulundugunu, Zeynep ve Semra Özalin gece eglencesini çok sevdiklerini,bu nedenle sik sik eglence yerlerine gecenin geç saatlerinde gitmelerinden dolayi koruma sorunu dogdugunu,Basbakanin kizinin ve esinin korunmasinin Devlet görevi oldugunu,bu nedenle Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile muhatap olduklarini,onun ise politik yaninin bulunmamasi sebebiyle bu islerden hazzetmedigini, Mehmet Agar'in politikaya daha yatkin oldugunu,kibar nazik,zeki herkes tarafindan sevilen,çok süratli hareket edebilen iyi polis denecek özelliklere sahip oldugunu,sivil sektörle çok yakin iliskileri bulundugunu,kendiliginden koruma konularinda onun daha öne çiktigini, Zeynep Özal ve Asim Ekren'in Antalyaya kaçmalari ve evlenmelerine iliskin olaylarda Ekren'in Istanbuldaki aydinlik olmayan çevrelerle münasebetleri bilindiginden evlenme olayinin aile tarafindan hiç istenmedigini,bu nedenle polisin koruma görevi altinda Antalyaya gitmelerinin kontrol edildigini,bu olayin Mehmet Agarin Özallara yakin olmasini sagladigini, çünkü onu tanidiklarini,Semra ve Turgut Özal ile çok yakin samimi oldugunu,adeta onlarin emrinde,özel bir polis gibi oldugunu,Ankara Emniyet Müdürlügüne terfian getirilmek istenildiginde Bakanlar Kurulunda kendisinin karsi çiktigini,münasebetleri yönünden bu atamanin yanlisligini anlattigini,ancak Turgut beyin dedigini yaparak, Agari Ankara Emniyet Müdürlügüne getirdigini,sonrada Agar'in kendisine gelerek,kendisinin aleyhinde oldugunu bilmesine ragmen,'emriniz varmi sayin Bakanim' diye sordugunu,bu tavrinin da son derece hazimli son derece sempatik ve olgun bir insan oldugunu gösterdigini, Hiram Abbas'a Emniyet Mit çekismesinin sebebini sordugunda,MIT'in bu mafyadan bilgi aldigini,hem uyusturucu kaçakçiligi bakimindan,hemde siyasî bakimlardan bilgi aldiklarini, Emniyetinde bilgi aldigini,Mafyanin dininin imaninin para oldugunu,baska birsey düsünmedigini,ve terörle beslendigini,silah kaçakçiliginin onlara kar getirdigini,onlarinda hem sag hem de sol teröriste silah temin edip,para kazandiklarini,bunlari bildiklerini,bilgi aldiklari gruplari da himaye ettiklerini,mafyaninda hem poliste çesitli guruplara,hem de istihbaratta çesitli guruplara dayanmak ihtiyacini hissettigini söyledigini,bunun kendisine çok ters geldigini,sonradan bunu emniyetteki kisilere de teyid ettirdigini,bunun sonucu olarak da Emniyet ve Mit arasindaki rekabetin dogurdugu baska bir platformun olusmus oldugunu,yani herkesin kendi mafyasini olusturdugunu anladigini,Hiram beye ve emniyetteki kisilere,'' siz ne yapiyorsunuz,adamlari uyusturucu ile yakalayinca görmüyormusunuz,iade mi ediyorsunuz?'' dediginde çok açik bilgi veremediklerini,biraz müsamahakar davrandiklarini söylediklerini, kendisinin de ''Mafyayi ikiye ayirdiniz,bilgi aldiklarinizi müsamahaa ediyorsunuz, emniyetin mafyasi ayri Mitin mafyasi ayri,emniyetin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var ayni sekilde mitin içinde falanin mafyasi var filanin mafyasi var bu ne biçim is böyle kepazelik? `` dedigini, bunun üzerine konuyu Özal'a anlattigini,bilgi kaynaginin olabilecegini,belirli kisilerin korunabilecegini,ama ekipleri korumaya kadar isin götürülmesinin sakincalarini anlattigini,sonradan istihbarat raporunda da ,sorgulama raporunda da bunu teyid eder mahiyette Dündar Kiliç'in polisin bir kismini bu sekilde beslediginin ortaya çiktigini,bu nedenle isin ciddiyeti yönüyle ilgili kisilerle görüstügünü,bir müddet sonra mafya-polis, mafya-istihbaratçi iliskisi halinde devam eder,probleme sebebiyet verir dedigini, nitekim, Mehmet Eymür-Atilla Aytek,Mehmet Agar-Mehmet Eymür rekabeti halinde ortaya çiktigini,sonuçta 1987 tarihinde ki raporun ortaya çikmasina kadar da bu rekabeti getirdiklerini,raporlarin hepsinin dogru olmadigini,özel hayatina kadar çok yakindan tanidigi Saffet Arikan Bedük'e bile çamur atmalarinin bunu gösterdigini,bunu her tür rapora güvenmemek gerektigi için söyledigini,adamin kendine göre rapor yazdigini sonra da el altindan bunu herkese dagittigini,Çatli ile iliskisi olup olmadigini bilmedigini, Milli Istihbarat Teskilatinin aslinda devletin en önemli ve gerekli bütün ülkelerde olan bir teskilati oldugunu,MIT'in 1960 yillarina kadar sivil kisiler tarafindan yönetildigini,27 Mayis ihtilalinden sonra asker kisilerin eline geçtigini, süreç içerisinde MIT Müstesarliginin Türk Silahli Kuvvetlerinin bir kadro ve tayin makami haline geldigini ve bunun fevkalade yanlis oldugunu,bu kadronun Korgenerallerin tayin yeri haline geldigini, tüm parti liderleriyle yaptigi konusmalarda MIT Müstesarliginin Basbakandan çok Genel Kurmay Baskanina bagli ve yakin oldugunu degerlendirdiklerini,12 Mart ve 12 Eylül istihbaratini özel olarak yapmadigini söylediklerini, 12 Eylül döneminde bir tesadüf sonucunda arkadasi olan bir kisinin bilgi vermesi üzerine ögrenmesine karsilik MIT'in tam bir sessizlik içerisinde oldugunu,buna karsilik,askeri sistemin bürokratik yapisinin çok iyi çalismasi sonucu kodlu olarak Basbakanliga ertesi gün ihtilal yapacaklarini bildirdiklerini,bu nedenlerle de ne kadar Basbakana bagli görülse de hiçbir sekilde Genel Kurmay'in disinda kullanilamayacagini, ilk sivillesme harekatinin buradan basladigini,Müstesarligin bosaldiginda önce Vecdi Gönül'ü, sonra Saffet Arikan Bedük'ü yani sivil birisini bu göreve getirmek istediklerini, olmadigini, daha sonra teskilattan olan Hiram Abbas'i önerdiklerini ancak uygun görülmedigini, o zaman Teoman Koman Pasanin getirilmesi söz konusu oldugunu,kendisinin emekli olmasini ve bu teskilatin basina getirilmesini istediklerini ancak onunla yapilan görüsmede asker olarak yükselmek istedigini,bunun içinde ordu komutani olmasi gerektigini ve kita hizmetine çikacagini,bu durumdu du en fazlaa 3 yil için orada kalmasinin söz konusu oldugunu ve atamanin yapildigini,sivillesme uzantisi olarak da Evren Pasa'dan Hiram Abbas'i Müstesar Yardimciligina atama tavizini aldiklarini,onun atanmasi ile birlikte Nuri Gündes'in kendisine gelerek ayrilmak istedigini söyledigini,ayrilmamasi için ikna edemedigini,onun emekli oldugunu bunun dea içeride hiziplesme oldugunu gösterdigini,Hiram Abbasin son derece gözüpek,dürüst ve namuslu ve canini feda etmekten çekinmeyen bir kisi oldugunu teskilatin böyle yetismis elemanlari varken,Çatlilara ya da benzeri kisilere ihtiyaci bulunmadigi düsüncesinde oldugunu, Mit'te Teoman Koman Pasanin Turgut Beyle dostlugu zaviyesinde iliskilerin yumusatilmasiyla devam ettigini,ancak istedikleri gibi sivillestiremediklerini, Sönmez Köksal 'in gelmesi ile MIT'in sivillesebildigini,Disislerinde gerçekten kabiliyetli bir insan oldugunu, güvenlik dairesinden bilgisi bulundugunu,o sekilde geldigini ve gelmesinin de kendisince isabetli oldugunu,Sönmez beyin alt kadroda bir degisiklik yapmadigini aslinda hem Emniyet Teskilatinin hem de Mit teskilatinin yenilenmeye ihtiyaci bulundugunu, Basbakanlik Teskilat Kanunu'nun bir maddesine göre Basbakanlik Güvenlik Baskanligi'ni kurduklarini, bu birimin tamamen bir degerlendirme ve istihbari bilgilerin koordine edildigi bir yer seklinde oldugunu, icrai,operatif hiç bir yönünün bulunmadigini, Basbakanlik Güvenlik Kurulunun basina Rüstü Pasa'nin getirilmesinin sivillesmeye mani bir durum olmadigini çünkü; onun antimilitarist bir kisi oldugunu burda Orduya karsi oldugu anlaminda degil, militarizmi bir anti demokratik rejim olarak alma konusunda dedigini ``The man on the horce back'' isimli kitabi tercüme eden kisi oldugunu bunun sivillerin bile yapamayacagi bir sey oldugunu, döneminin birincisi oldugunu, Genel Kurmay Baskani olmasi gerekir iken olamamis birisi oldugunu, bu sebepten bu ise getirildigini , Basbakanlik'ta ilk defa bir kripto servisi kurduklarini,çok gizli evraklarin Basbakanlikta toplanmasinin son derece tesadüfü olmasi sebebiyle 5-6 kisilik bir ekip kurduklarini,bunlarin degerlendirme yaptigini,gizli evraki muhafaza ettiklerini, arsivlediklerini,gerektiginde kendilerine verdiklerini,ayrica Basbakanlikta MIT tarafindan sifrelenen bir kasa bulundugunu,bunun içerisine çok gizli,kripto evraki,millî savunma ile ilgili evraklari özel olarak muhafaza ettiklerini,bundan Basbakanlik Güvenlik Islerinin bilgisi oldugunu, Batili anlamda denetim ve teftis,arastirma islerinin yapilamamasi sebebiyle bu tür islerin ortaya çiktigi görüsüne aynen katildigini,Emniyet teskilatinda Teftis Kurulunun kizak yeri olarak kullanildigini,kariyer sisteminin kesinlikle bulunmadigini,öncelikle bunun kurulmasi gerektigini,birçok müfettisin fezleke yazmayi bile bilmedigini,orasinin bilindigi gibi bir teftis kurulu olmadigini,her devirin degismesinde korunanlarin teftis kuruluna, daha az korunanlarin APK.'na alindigini,Osmanli'dan bu yana Emniyet Genel Müdürlügüne getirilenlerin emniyet disindan oldugunu,emniyetçilerin Genel Müdürlüge son zamanlarda tam bir sistemle hakim olduklarini,Mülki idaareden koptuklarini,ancak hem mülki idareye hemde TBMM'ne belli dönemde lüzumundan fazla bir sekilde geldiklerini.Emniyetçinin Emniyet Genel Müdürü oldugu dönem, bu son zamanlarda oldugunu,kadrosunun bile büyük kavgalarla kendisi tarafindan Vali-Emniyet Müdürü olarak çikarttigini,Vali olmadan Emniyet Genel Müdürü olunmasinin önüne geçilmek istenildigini,ancak emniyetçi klikin bu defada Vali olarak onu kirdigi ve Genel Müdürlüge geldigini,su anda Genel Müdürlükte Alaattin Beyin bulunmasinin son derece güzel bir sans oldugunu,mülki idareden geldigini vce son derece dürüst oldugunu,dezavantajinin Emniyet hakkindaki genel bilgisizligi oldugunu, Emniyette Pol-Der ve Pol-Bir kliklesmesinin Devlete faturasinin çok fazla pahaliya mal oldugunu,Emniyetin Mülki Idarenin kendisine müdahalesinden çok sikinti duydugunu,ve bunu hep dile getirdiklerini,polisin kirlenmesi durumlarinda Mülki Idareden takviye alinmak gerektigini, Mülki Idareden Emniyete gidenlerin hep dislandigini,bunlari korumak içinde sonradan bunlarin Vali yapilmasinin gerektigini ve hepsinin Vali yapildigini,Bu uygulamalarla karsilasilmamasi için orta bir sistem gerektigini,poliste kalitenin artmis oldugunu,polisin kalitesinin ve teçhizatlanmasinin gerektigini,polis müfettisinin meslekten yetismesinin saglanmasi,polisteki kadroyu kirmadan mülki idareden polise dogru gelme olmasi gerektigini,polisten mülki idareye eleman alinirken çok dikkatli ve cimri davranilmasi gerektigini,polisin hemen büyük bir il valisi olmasi halinde bir netice alinamayacagini, Emniyette Narkotigin çok iyi isleyen bir teskilat oldugunu,dünyanin en iyi narkotikçilerinin Türkiyede oldugunu,interpolünde bunu kabul ettigini,Türkiyenin uyusturucu kaçakçiligini devlet çerçevesinde düsünmedigini,bunun Türkiyeye çok büyük bir haksizlik olacagini,Susurluk meselesinin istismar edilmesinin Türkiyeyi terörist devlet ilan edilmesi asamasina getirdigini,tabii ki Ermeni Anitini Abdullah Çatliya dinamitlettirildiginin söylenmesinin buna neden oldugunu,isi bu hale getirmenin ihanete varan bir yanlislik oldugunu,Türkiyenin bir mafya devleti olamiyacagini,hiç bir zamanda olmadigini,Türkiyenin sadece 12 eylül döneminde kendi içinde bir hesaplasmaya girdigini,yanlis yaptigini,su anda Türkiyenin bir hukuk devleti oldugunu ve iftiralara da karsi çikmaak lazim geldigini, Türkiyenin bütün narkotik maddelerin uyusturucu maddelerin üzerinden geçtigi en büyük köprü oldugunu,buna ragmen Türkiyenin devamli olarak mücadele verdigini,eger Türkiye bir baska türlü devlet olsaydi,50 milyar dolardan fazla böyle bir avantajla çok daha degisik noktalara gelebilecek ekonomik güç saglayabilecegini söyledigini,arkotik polisinin sevkini kirmadan,polisle mafyanin iliskilerinin çok ciddi bir sekilde gözden geçirilmesi gerektigini,mafyadan bilgide,istihbaratta alinabilecegini,ancak korunmasinin yanlis bir sey oldugunu,mümkün mertebe öldürülmesi gerektigini,bu isin devletin üst kademelerine kadar gelmis veya belirli ideolojik görüsteki kisilerin çete seklinde kullaanilmasi haline dönüsmüsse,bunun da üzerine gidilmesi gerektigini, Önce karsi çiktigi sonra kabul ettigi Aadnan Kahvecinin önerisi olarak gelen pismanlik yasasi kanununu çikardiklarini,bununla hem teröristin terörüne maani olunacagini,hem de onun istihbaratinin elde edilebilecegini düsündüklerini,bu sekilde hem sol hemde sag guruptan insanlarin bu konuda kullanildiklarini,bu kullanimin bir örgüt seklinde olmadigini,münferit olarak kullanildiklarini,istihbaratin alindigini ancak operasyonlara daahil edilmediklerini,sadece geçmiste yaptiklari islerin bilgisinin alindigini,sonradan bu kisilerin,pismanliktan yararlananlarin, emniyet ve istihbarat teskilatlarinin içlerinde de kullanilmadigini, Örtülü ödenegin nasil kullanildigini biraz bildigini,belirli dönemlerde o dönemlerde de böyle özel kisilere operasyon yapsin diye örtülü ödenekten bir para verilmedigini, Mit raporlarinin tüm gönderilen yerlere ayni nitelikte gönderildigine inandigini, Susurluk meselesinde esas bilgilerin MIT tarafindan verildiginin asikar oldugunu bir bakima Emniyet Genel Müdürlügünü karsisina aldigini ve kendisine göre bir maç kazandigini, bunlarin dis ülkelerde de oldugunu bu tür olaylarin asgariye indirmek gerektigini, Sayin Demirel'in son dönemi ve Sayin Özal'in Basbakanligi dönemlerinde bu sekilde bir mafya iliskisinin örgüt kuracak seviyede oldugu kanaatinde olup olmadigini, su anda ise böyle bir örgütün oldugu ve kullanildigi konusunda hiç bir bilgisinin bulunmadigini, son dönemde devletin disinda oldugunu, 1990 yilinda Nerden Buldun Kanunu diye bilinen 3628 Sayili Mal Bildirimi Rüsvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu çikarttiklarini, bu kanun sonradan Özal'in da biraz baskisi ile çok degistigini, zaten Özal'in da bunun çikmasini istemedigini, kanunun su anda güya yürürlükte oldugunu, ama hiç bir sekilde uygulanmadigini, bu kanun bütün Türkiye için isletilmesi gerektigini, kayit disi ekonominin Türkiyede çok büyük hudutlara vardigini, ekonominin neredeyse 3'te birine kadar uzandigini, ayrica Türkiyede mafya tipi olaylardan elde edilen bilhassa kumardan çok büyük kazançlar oldugunu, böyle bir paranin döndügü bir ekonomide polisi ne yaparsaniz yapin, bunun disinda tutmanin çok zor oldugunu, çünkü paralarin çok büyük paralar oldugunu, hiç degilse polise halen yürürlükte olan yasanin uygulanmasi gerektigini ve bu suretle servet degisiklikleri çok yakindan takip etmek gerektigini, çok ciddi bir denetleme sistemi getirmek sureti ile ekonominin kontrol altinda tutulmasi gerektigini, Istanbul'un çok özel bir proje olarak masaya yatirmak gerektigini, polise verilen para ile orada dönen paralarin hiç bir irtibatinin bulunmadigini, yüksek para vermek ile de bunun halledilebilecegine inanmadigini, Gümrük konusunda bir bakanin istifasina neden olan konuda olanlarin herkes tarafindan bilindigini, büyük bir skandal patladigini, ama bu arada Kapikulenin de temizlendigini, Turgut Özal'a suikast yapildiktan sonra konunun çok arastirildigini, en yakin akrabalarindan hatta arkadaslarindan bile süphelendigini yani bunu bir iktidar kavgasi olarak da degerlendirdigini, tabii sonunda yakinlari ile ilgili süphelerinden vazgeçtigini, bir kaç defa bu isin karini tikadigi bir takim çevrelerin mafya marifeti ile yaptirdigi bir is olarak gördügünü söyledigini, ancak onun da tam sonuca ermis bir halini görmedigini, kullanilma meselesi olabilecegini, bunun arkasinda polis yada herhangi bir güvenlik gücünün oldugu kanaatinde bulunmadigini, mafya birimi olabilecegini, bunlardan birisi menfaate haleldar olan birinin verdigi para ile bunu yapabilecegi, ama kendisinin böyle bir sey söylemedigini ve onunda kafasinda net bir sey bulunmadigini, Turgut bey'in ölümünden sonra öldürüldügüne iliskin iddialara inanmadigini, böyle bir seyin olmasinin mümkün olmadigini, bunlarin biraz komplo teorileri oldugunu, Ergenekon Örgütü diye bir örgütten bilgisi olmadigini, Ugur Mumcu öldürülüsünden birkaç gün önce, uyusturucu madde kaçakciligi artik tamamen PKK'ya kaydirildigini beyan ettigini, dolayisi ile kendisinin asker ve sivil Emniyet Mensuplarinin PKK'ya üst seviyede kaçakçilik için yardim ettigi kanaatinde olmadigini, Sinir güvenligi konusu ile yillarca ugrastigini, Irak sinirini bir türlü çizemedigini, Suriye sinirini çok yanlis çizdiklerini, sinirin mayinlar ile doldurulup haritasini da kaybettikten sonra birçok insanin o yerlerde sakat kaldigini, aslinda bize ait milyonlarca dönüm arazinin birinci sinif tarim topraginin orada bombos durdugunu, Irak'taki fiziki zorluklarin sebebi ile sinir çizilmesinde çok büyük zorluklar çiktigini, Türkiye de siyasî partilerin mali kaynaklarinin çok ciddi sekilde yeniden düzenlenmesi gerektigini, Türkiye de siyasal partilerin denetlenemedigini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz oldugunu, denetim bile sayilamayacagini, Mahkemenin denetim elemaninin da bulunmadigini, Yargitay Bassavciliginin ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptirmadigini, siyasal partilerin hazineden bile aldiklari paranin trilyonlari buldugunu ancak, bunlarin tek olarak denetimi olmayan kuruluslar oldugunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konustugunu, Güneydogu hadisesinin altinda çok büyük menfaatler yattigini, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler oldugunu, çok ciddi sekilde Güneydogu için kullanilmak üzere alinan silahlarin hangi kaynaklardan geldigini, nasil alindigini, kimlere ne sekilde verildiginin incelenmesi gerektigini, Güneydoguda olaylarin devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kisiler oldugunu bildigini, mahalli olarak asiretler, seyhlikler, hakim siniflar sistemi ile menfaat baglari oldugunu, oylarin alinip satildigi, bunun da siyasî yozlasmayi yarattigini, çünkü bu isin ekonomik bir sektör haline geldigini, örnegin; Bakirköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk bes sirasina girmek için ödenmesi gereken paranin 3-5 milyar arasinda degistigini, seçildikten sonra da bunun on mislini, yüz mislini çikarttigi, siyasî partilerin artik Türkiyede en verimli isletmecilerinin bulundugu yerler oldugunu, Siyasal ekonomik baglamdaki iliskilerin varligini ortadan kaldirmak için ANAP'ta bes yil bu isin mücadelesini yaptigini, mesela hayali ihracaatin cezasinin ekonomik suç oldugu için ekonomik olmasi gerektigine karsi çiktigini, bu kokusmuslugun basinin da ANAP oldugunu düsündügünü, ANAP'tan ayrilmasinin asil sebebinin de bu oldugunu ancak; ANAP'tan sonra gelenlerinde onu aratir olduklarini, Bu komisyon üyelerinin hiç birinin bu islere karismamis olmasi, en az hakkinda saibeler olan kimseler olmasinin da bir teminat oldugunu, basta komisyon baskani olmak üzere bu olayin Türk devletinin kendisi ile hesaplasabilmesi oldugunu, Sayin Demirel'in de bu konuya girmesi gerektigini, Ancak koalisyon menfaatleri ve siyasî menfaatlerin buna mani oldugunu, siyasî menfaatlerin bir tarafa birakilmasi sözkonusu olmadan, bu isin tam üstüne gidilmesinin mümkün olamayacagini, herkesin kendine göre sorunlari oldugunu, o sorunun karsi tarafla dengelendigini, karsilikli anlasmalar oldugunu, bunun ihtilal idarelerinde hiç olmadigini, ihtilal yönetimlerinin en fazla yolsuzlugun oldugu dönemler oldugu, çünkü hesap soran kimsenin bulunmadigi, Millet Meclisine para kazanmak için degil, hizmet için girmeye baslanilmasi gerektigini, halbuki su anda parlamento dahil herkesin mali götürmek için bu isi diyet borcu ödemek için yaptiklari, onun için daha iyi bir sistem kurulmasi gerektigini, Emniyette yapilan operasyonun çok yerinde oldugunu, Meral Aksener'in dürüst bir insan olduguna inandigini, Koalisyon yikilmasin diye kimsenin kolay, kolay bu islere göz yummayacak hale geldigini, bunun da güzel bir sey oldugunu, 1986 Agustos ayinda Mardin Dargeçit'te çikan bir olayda güvenlik güçlerinin olayin üzerine gitmek için sabahi beklediklerini ve vazifelerini ihmal ettiklerini, konunun basina da bu sekilde geçtigini, bunu yapanlarin Jandarma oldugu, Turgut bey'in çok üzüldügünü ve bu tam bir rezalet buna bir sey yapmamiz lazim diyerek kendisini çagirdigini, Genel Kurmay Baskanina sorayim mi? dedigini, kendisinin de Genel Kurmay Baskanligina yazalim ve hesap soralim dedigini ve bu konuda yazilan yazida ``Basina intikal eden Mülki Idari ve Emniyet kaynaklarindan alinan degerlendirmelerde Türk Silahli Kuvvetlerine bagli birliklerin olay yerine zamaninda varmadigi, ulasmak için sabahi bekledikleri ve görevlerini ihmal ettikleri intibai uyanmistir, bu konuda sorusturma yapilarak sonucun bildirilmesine, olay sabit olmussa ilgililer hakkinda gereken cezalarin verilmesi ve bize bildirilmesi'' seklinde ifade kullanildigini, Genel Kurmay Baskani Necdet Urug Pasa'nin bu isi ele alip çok ciddi sekilde komisyon kurdugunu, arastirmayi yapip, sonucu bildirdigini, verilen cevabin daha çok sudan bir cevap oldugunu, ama ilk defa onlara sorumluluklarinin hatirlatildigi, PKK konusunda polisin bu isi karismasina sempati ile bakmadiklarini, halbuki kendilerine Jandarma bu konuda yeterli olmadigi kanaatinde olduklarini halen de ayni kanaatinin devam ettigini, Teoman Pasa'ya göre özel timin bunlarla anlastigi hatta kendini sattigi bu yüzdende bu isin devam ettigini söyledigini, ancak kirsalin kontrolünün Silahli Kuvvetlerinin elinde olmasi sebebi ile Özel Tim'in operasyona çikabilmesinin ancak Asker tarafindan verilecek talimatla mümkün olabildigini, Türkiye de Olaganüstü Hal Bölgesinin çok yanlis ilan edildigini Evren Pasa'ya çiktigini ve kendisine ``Kürt Haritasini çiziyorsunuz'' dedigini, Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin çok yanlis bir sistem oldugunu, sömürge valiligi gibi anlasildigini, bunun son derece yanlis oldugunu, anlattigini, Turgut Bey'e de, Evren Pasa'ya da kabul ettiremedigini, ondan sonrada bu konunun müesseselestigini, Korucu sistemini dikkate alirsak 70 bin adamin dagdan daha sonra nasil asagi indirileceginin düsünülmesi gerektigini, kimin PKK'ya kimin Türkiye Cumhuriyetine çalistiginin belli olmadigini, bir sürü para aldiklarini, devletin silah ve mermisini kullandiklarini ancak, sistemin hemen kalkmasi halinde, oranin yine çökecegini, Milli Istihbarat Teskilatinin kendi dönemlerinden önce, sadece Bütçe Ödenekleri sebebi ile Basbakanliga bütçesini getiren, onu onaylattirip kabulden sonra tesekkür eden teskilat oldugunu, Türkiyede Genel Kurmay Baskanligi ve Milli Savunma Bakanligi hesaplarinin Sayistay da incelenmedigini, Silahli Kuvvetlere %72 oraninda zam yapilmasinin çok kötü bir rüsvet oldugunu, askerinde bu rüsveti Tank ile cevaplandirdigini, ancak Hükümetin tüm bürokrasiyi bozdugunu, ücret sisteminin ayni zamanda bürokrasinin yapisi ile çok yakindan ilgili oldugunu, 657 sayili kanunun rütbelere ve mevkilere göre hesaplanmis ve bunlarin fonksiyonu ile iliskilendirilmis bir yapida oldugunu, ihtilal sonrasi 1983'ten sonra en büyük sorunun Basbakanlik Müstesarligi ve diger Müstesarlarin asker bürokrasideki karsilarindaki kisilerin yerlerini tesbit etmekte çiktigini, hem protokol listesinde, hem de 657 de bunun böyle oldugunu, o zamanlar Basbakanlik Müstesarini, Tug Generallikten alip, Orgenerallige getirdiklerini, simdi yapilan bu isle, Basbakanlik Müstesarliginin, Yarbay seviyesine indirildigini, sadece onlarin degil Genel Müdürlerin, Valilerin de ona göre asagi dogru indigini, Jandarmanin Devlette çok büyük bir problem oldugunu, bir yandan Türk Silahli Kuvvetlerinin, dördüncü kuvveti olarak telakki edilirken, diger taraftan da Içisleri Bakanligina bagli oldugunu, böyle bir seyin olamayacagini, Jandarmanin Silahli Kuvvetler olmaktan çikarilmasi gerektigini, sivil bürokrasinin magduriyetini süratli bir sekilde giderilmesi gerektigini, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arikan bey'in polise mümkün oldugu kadar daha fazla yetki almak istedigini, Özal'i da bu konuda ikna ettigini, polisin yetkisizligini, birçok problemlere sebebiyet verdigini bildigini, ancak, yetkilerin mümkün oldugu kadar daha darlastirici, daha demokratik bir çerçevede olmasina çalistigini, anti demokratik rejimlerde güvenlik güçlerinin çok daha rahat dolasacagini halbuki demokrasilerde polisin isinin çok zor oldugunu, burada önemli olanin, mümkün oldugu kadar az yetki ile, çok is basarmak oldugunu bunun da hukuk devletinin mesruiyet siniri oldugunu, Mehmet Eymür ve Mehmet Agar'in konuta yakin 2 kisi olmalarina ragmen hesaplasmaya girmelerinden karisik bir durum ortaya çiktigini, Mehmet Eymür'ün bu olaylardan sonra görevden alinmasina ragmen, Sayin Çiller'in Basbakan oldugu dönemde Sönmez Köksal'a tavsiye edilerek, ayni yere getirilmis olmasinin da dikkat çekici oldugunu, Türkiye de maalesef hakkinda yolsuzluk iddialari bulunan birçok kisinin bu husus bilinmesine ragmen, bazi göreve gelmeleri ve gelmeye de devam etmelerinin sözkonusu oldugunu, bunda birçok faktörün rol oynamasina karsilik, anlasildigi kadari ile bu kisilerin kulis yapma kabiliyetleri, hulul etme kabiliyetleri hatta kendisini o makama getirenlere bazi menfaatler saglamalarinin, bunda etkin oldugunu, bunun hissedilebildigini, 1984 yilinda ki Turgut bey ile 1987 yilindan sonraki Turgut bey'in farkli oldugunu, etrafinin sarilmis oldugunu, o tarihten sonra etrafindan kendisinin ayrildigini, dolayisi ile Ahmet'in arkadaslarinin piyasaya girdigini, Bülent Semiler hadisesinin bu konuda tam bir rezalet oldugunu, Coskun Ulusoy'un Ziraat Bankasi NewYork subesine sira memuru olarak girmek için müraacat ettigi sene 6 ay sonra Ziraat Bankasi Genel Müdürü yapildigi, 6 ay önce ehliyetsizliginden dolayi sira memuru olarak NewYork subesine alinmadigini, benzeri pek çok olay oldugunu, bürokratlarin da o dönemden sonra bu tür islere çok alistigini, 50 yasina kadar yanlis is yapmadigina rahatlikla yemin edebilecegi kisilerin, 50 yasindan sonra hirsiz olarak karsilarina çiktigini, 50 yasindan sonra Bakan olmus insanlarin gözlerinin önünde çalmaya basladiklarini, Bürokratik atamalar konusunda, bir dönemde Sayin Çiller'in esi kendisine yakin ne kadar bürokrat var ise onlarin tayinini yaptirdigini, bunu arkadaslarindan duydugunu, buraya nasil geldin diye sordugunda, Özer bey ile oturduk konustuk, anlastik, geldim diye beyanda bulunduklarini, hiçbirisinin Sayin Çiller'den bahsetmedigini, Hayali ihracat konusunda Özal ile birkaç defa münakasa ettigini, hayali ihracat'in bir bakima ele alindiginda Türkiye'ye döviz girmesi yönünden faydali oldugunu, ancak hayali ihracaat kadar, hayali ithalatin da meydana gelmeye basladigini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'in bulundugunu, konuyu Sayin Demirel'e arz ettiklerini, listenin basinda Mehmet Ali Yilmaz'i görünce onun baska bir Mehmet Ali Yilmaz oldugunun söylenmesi üzerine nüfus müdürlügünden konuyu ispat ettikleri, daha sonra Mahmut Öztürk'ün çalismalarindan sonra bunun etkisi ile Mehmet Ali Yilmaz'in kabine disi kaldigini, ancak Sayin Çiller'in Basbakan oldugunda Mehmet Ali Yilmaz'i tekrar bütün bu bilgiler çerçevesinde Bakan yapabildigini, Mehmet Ali Yilmaz'in aklanmadigi, Sirketi ile hayali ihracat suçu isledigini, 1990'li yillardan itibaren polisin elinde müthis bir kudret oldugunu, PKK ile mücadele oldugunu, kumarhanelerin kuruldugu, bu kepazeliginde ANAP döneminin yüz karasi oldugunu, maalesef Türkiyede kumarhanelerin kapatilacagi yerde, Turizm Bakanligi'nin CHP'nin elinde oldugu dönemde ayni temaüllerin devam ettigi, Refah Partisinin kumara karsi oldugu açik oldugu halde, ayni temaülünün oldugu, Türkiyede kumarhanelerin tamamen kapatilmasinin bir sey kaybettirmeyecegini, çünkü buralardan elde edilen paralarin büyük bir bölümünün disari kaçtigini, PKK'ya yardim ediyor diye Topal'i vurmanin geregi olmadigini , onu takip edip PKK'ya para transferine mani olundugunda gizliden gidilip, adamin vurulmasina ihtiyaç kalmayacagini, hukuk devletinde isin böyle yapilmasi gerektigini, Ahmet Karaevli'nin Oral Çelik'in 1984 yilinda uyusturucu kaçakcisi olarak tutuklanmasi üzerine Isviçreye gidip,ilgili makamlarla görüserek ondan kurtaran kisi oldugu hususunda bir bilgisi bulunmadigini,ancak simdi soruldugunda ilk aklina gelen ismin o oldugunu,görevden alinma sebebinin Kemal Horzum ile Isviçrede bulustuklarinin tespiti,Antalyada hayali ihracaat yapan bir gemiye el konulmasi sebeblerine dayali olarak görevden alindigini,Turgut Beyin en büyük endisesinin hayali ihracaat sebebiyle ihracaatin durabilecegi ve ekonominin bozulabilecegi hususu oldugunu, Kendisi ile iddia edilen hususun hukuk önünde ortaya çiktigini,ask iliskisinin ve kripto meselesinin olmadiginin yargi karari ile kesinlestigini,bu dava sonunda 3 DGM Baskaninin Yargitay üyesi olmayi basardigini,davayi uzatmalari karsiligi yargitay üyesi yapilacaklarinin taaahhüt edildigini ve yapildiklarini,son karari veren DGM Baskaninin da Konya Devlet Güvenlik Maahkemesine üye olarak sürüldügünü,Yargitaydan da bu konuda karar geldigini,bu konunun tamamen Türk siyasetinin,idaresinin hatta yargisinin bir yüzkarasi olarak tarihe geçtigini, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterligine bagli Toplumla Iliskiler Baskanliginin yurtdisindaki isçi sorunlariyla ilgili Bakanlar seviyesinde bir koordinasyon komisyonunun oldugunu,Burada yurtdisindaki vatandaslara sahip çikma seklinde çalismalar yapildigini, TIB'in bundan baska Türkiye üzerinde Ermeni-Rum tezviratina karsi savunma konusundaki psikolojik Hareket Projesi ve benzeri projelerin bulundugunu,Türk vatandasi isçilerin diger dinlerin misyoner faaliyetlerine maruz kaldigi konusundaki ciddi iddialar üzerine Diyanet Isleri Baskanliginca DITIB teskilatlarinin kuruldugunu,bunun gizliligi olan bir proje oldugunu belirtmistir.(Ek:188) 

16- Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihli ifadesinde; PKK'nin ciddi eylemleri üzerine, Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini ve bunu takiben özellikle Istanbul da PKK'ya önemli ölçüde maddi yardimda bulunan finans çevreleri ve uyusturucu kaçakçilarina karsi yasal mücadele yapilamadigi anlayisi ile illegal çalisacak gruplar olusturulmasi ve illegal mücadele edilmesi düsüncesiyle Emniyet, MIT ve Jandarma içinde böyle gruplarin olusturuldugunu ve eylemlerin baslatildigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, Bu gruplarin Emniyet, Mit ve Jitem içerisinde ayri ayri olustugunu, Emniyet içerisinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'a bagli Özel Harekat Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in baskanliginda özel harekatçilardan ve Korkut EKEN'e bagli sivillerden, MIT içinde Mehmet EYMÜR'e bagli özel harpten geçmis subaylar ile asiri ülkücü ve mafya denen insanlardan, JITEM içinde kendilerine bagli kisilerden tesekkül ettigini, Behçet CANTÜRK, Savas BULDAN ve beraberinde gelisen bes-on eylemin ve bazi bombalama eylemlerinin bunlar tarafindan yapildigini, bunlara normal Polis ve Jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kullanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi assubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara Jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursali isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi assubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda aslinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, Itirafçi Mustafa DENIZ üzerinde çikan silah tasima belgesinin yapilan görüsmeler sonunda kendisine yardimci olmak amaciyla bir idari tasarruf olarak kendisi tarafindan düzenlendigini ve tabancanin Mustafa DENIZ'in Jandarma eri olarak görev yaptigi karargah bölügünün resmi tabancasi oldugunu, daha sonra kendisine tasima ruhsatli özel tabanca alip bu tabancayi iade ettigi halde düzenlenmis olan belgenin alinmamis oldugunu, Cem ERSEVER'in öldürülmesi olayinin o zamanki Habur Gümrük Müdürü Ali BALKAN'in Soförü KEMAL'in yakalanmasi halinde aydinlatilabilecegini, Orhan TASANLAR'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne gelirken bugün bilinen suçlardan ve rüsvet suçundan yakalanip yargilanmakta olan personeli beraberinde getirdigini, bunlarla Izmir Emniyet Müdürlügünde birlikte çalistigini, bunlari Izmir'den Ankara'ya ve Ankara'dan da Istanbul'a tayin ettirdigini, Istanbul'da bunlarin bu olaylara karistiklarini, Orhan beyin belli bir grup siyasî tarafindan Istanbul'a getirildigini, Istanbul'dan Bursa Valiligine gönderilmesinde kendi ifade ettigi gibi kumar mafyasinin rolü bulundugunu zannetmedigin belirtmistir.(Ek:189) 

17- EMIN ASLAN 30.1.1997 tarihli ifadesinde; Yasar ÖZ'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in talimat verdigini, konunun basinda çiktiktan sonra kendisi ile görüstügünde ``gerektiginde ben onunla ilgili açiklamayi yapacagim, o talimati zamaninda ben size vermistim'' dedigini, Yasar ÖZ ve Tarik ÜMIT'i Emniyet Genel Müdürü Özel Kaleminde gördügünü belirtmistir. (Ek:190) 

18- MEHMET AGAR 16.1.1997 tarihli ifadesinde; Emniyet Genel Müdürlügü görevine tayin oldugu vakit Türkiye'nin en önemli meselesinin terörle mücadele oldugunu, turistik bölgelerimizdeki patlama eylemleri sonucu turizmde büyük çöküntü oldugunu, Güneydogunun disinda büyük sehirlerimizde öldürme ve patlama olaylarinin devam ettigini, yeni çalisma düzeni kurarak istihbarat ve terörle mücadele birimleri ile egitim çalismalarina agirlik verdiklerini, teçhizatlanmayi artirdiklarini ve bunlarin neticesinde de göreve baslamasindan bir yil kadar sonra terör ve önemli asayis olaylarinda yüzde 95 civarinda düsme oldugunu, bazi bölgelerde sifirlandigini, Hakkinda ortaya çikan bazi kisilere usulsüz silah tasima belgesi, kimlik, yesil pasaport tanzim edilmesi gibi iddialarla ilgili olarak mahkemelere intikal etmis konular olmasi ve Anayasanin 138. maddesi geregi bilgi vermesinin mümkün olmadigini, Ömer Lütfi Topal'in failleri olarak ihbar üzerine Istanbul emniyet Müdürlügünce alinan özel tim polislerinin Emniyet Müdürü tarafindan konunun kendisine anlatilip serbest birakacaklarini söylemesi ve bunlari bir de kendi Daire Baskanliginin tetkik etmesinin ve hassasiyetle üzerinde durulmasinin uygun olacagi görüsüne varmalari üzerine Ankara'ya getirttigini, Uyusturucu kaçakçisi Hüseyin BAYBASIN'in 1983 yilinda Istanbul Ikinci Sube Müdürü iken zorla senet imzalatma ve gasp suçundan yakalayip tevkif ettirmesi yüzünden MED TV'de hakkinda iftiralarda bulundugunu, 1988 MIT Raporunda adinin geçmesi üzerine zamanin emniyet Genel Müdürüne ve Basbakanina hakkinda tahkikat açilmasi için müracaatta bulunmasina ragmen açilmadigini Basbakanlik Teftis Kurulunca yapilan tahkikat hitaminda da iddialarin asli çikmadigini belirtmistir. (Ek:191) 

19- DOGU PERINÇEK 24.12.1996 tarihli ifadesinde; 1981 yilinda Abdullah ÇATLI ile MIT Müstesar Yardimcisi Hiram ABBAS'in bulustugunu ve kendisinin bunu çok anlamli buldugunu, çünkü Türkiye'nin 12 Eylül'e bir istikrarsizlastirma operasyonu ile getirildigini, 12 Eylül günü CIA Ortadogu Istasyon Sefi Paul HENZE'nin Amerika'ya, Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlarimizi kastederek ``Our boys have done'' (bizin oglanlar bu isi becerdi) seklinde mesaj çekmesinin 12 Eylül'ün tamamen Amerikan Devleti tarafindan planlandigini gösterdigini, 12 Eylül öncesindeki olaylarda CIA ve Amerikan faaliyetlerini aramak gerektigini ve bunda Abdullah ÇATLI'nin özel bir rolünün gözüktügünü, Hiram ABBAS ve Mehmet EYMÜR'ün CIA'nin MIT içindeki elemanlari olduklarini, ÇATLI ve arkadaslarinin Amerika'ya götürülerek CIA'de egitimden geçirildiklerini, ÇATLI'nin Isviçre Bostadelle Cezaevinden eroin kaçakçiligindan mahkum oldugu ve infazi bitmedigi halde CIA tarafindan çikarildigi, ÇATLI ekibinin 1981'den sonra dogrudan dogruya Amerika'nin kontrolü altina girdiklerini ve buna bagli olarak da Tansu ÇILLER ve Özer ÇILLER ile irtibatlandiklarini, kendilerinin buna Çiller Özel Örgütü dediklerini, bu örgütün; birinci olarak Amerika Birlesik Devletlerinin bir yeralti faaliyeti olarak gördükleri Azerbaycan Darbesi olayina giristigini, halbuki Haydar Aliyev'i devirmekte Türkiye'nin hiçbir çikari bulunmadigini, o zamanki Basbakan Tansu ÇILLER'in bu darbe faaliyeti içinde yer aldigini ve bunun da ÇATLI'larla Tansu ÇILLER arasindaki baglantinin kanitlarindan oldugunu, Özel bir görüsmede Haydar ALIYEV'in ÇILLER bu darbede var mi sorusuna ``ÇILLER bugün Türkiye'nin Basbakan Yardimcisi, bunu açiklayip Türkiye- Azerbaycan iliskilerini bir krize sokamam ki'' cevabini verdigini, Ikinci olarak, Çeçenistan'a silah ve adam gönderdigini, bunun neticesinde Rusya Baskaninin Moskova'da basini toplayarak ``Türkiye Çeçenistan'a silah ve adam yolluyor, onlarin da kürt meselesi var, biz de onu mu karistiralim'' diyerek Türkiye'yi tehdit ettigini ve bundan sonra PKK'nin Moskova'da bürosunu kurdugunu, Türkiye'nin Çeçenistan'i, Rusya'nin da kürt meselesini karistirmasinin sadece Ameriya'ya yarayacagini, Amerika'nin böylece her iki devleti kontrol edecegini, bunun da Orta Asya dogalgaz ve petrol boru hatlariyla ilgili oldugunu, Rusya ile Türkiye'nin sürtüsmesiyle bu boru hatlarinin Amerika'nin tam denetimi altina girecegini, Üçüncü olarak, Iran'la savasi kiskirtmak istedigini, Iran'in basinda kim olursa olsun, Türkiye'nin Iran'la dost olmaya mecbur oldugunu, Abdullah ÖCALAN ile görüsmesinde, kendisine ``biz Iran tarafindan korunuyoruz'' diye Iran tarafindan korunduklarini kendisine beyan ettigini, Amerika'nin Disisleri Bakanligi, Savunma Bakanligi, Pentagon ve CIA'ye yakin yari resmi organlardan izledigi tespitlere göre, sürekli bir Türkiye-Iran çatismasi senaryosunun bulundugunu, Türkiye ile Iran'in, birbirlerini, aleyhlerinde faaliyet gösteren PKK ve Halkin Mücahitleri örgütlerini himaye etmekle suçlayacaklarina dis ticaret hacmimizi nasil 10 milyar dolara çikartiriz, isbirligimizi gelistiririz, kürt meselesinin bölgede Amerika tarafindan kullanilmasini birlikte nasil önleriz diye kafa kafaya vermeleri gerektigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=141


15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***