18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 16

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 16



29- M.EMİN YURDAKUL Yüksekova Tabur Komutani Binbasi 18.02.1997 tarihli ifadesinde; Kendisinin 18 yillik meslek hayatinin 10 yilinin Diyarbakir, Siirt ve Hakkari illerinde geçtigini, Yüksekova'da da 1985 ve 1994-1996 yillarinda komando birliklerinde görev yaptigini, Itirafçi olarak bilinen Kahraman Bilgiç'le ilgili olarak; bu sahsin PKK saflarinda bölük komutani görevindeyken kaçip teslim oldugunu, bölgeyi, terör unsurlarinin harekat tarzini ve barinma yerlerini bilmesi nedeniyle Tabur Komutanlaginca organize edilen operasyonlarda klavuz olarak kullanilmak üzere verildigini, bu sahsin, kendi ismini kullanarak bazi yasal olmayan eylemlere giristigi iddiasinin ise kendi bilgisi disinda oldugunu, haraç alma ve infaz islemlerinin de kendi taburunun görev sahasinda olmasinin mümkün olmadigini, zaten böyle birsey yapacak olsa üst komutanlarinca bilinecegini ve hakkinda islem yapilacagini buna ragmen mesleki hayatinda ihtar dahi almadigini, Kahraman Bilgiç'i bagimsiz herhangi bir görevde kullanmadigini kendisi as birlik komutani oldugundan Tugay komutaninin emri olmadan zaten kullanmasinin da mümkün olmadigini, normalde de silahli kuvvetlerin böyle bir seye ihtiyacinin olmadigini, Ancak Kahraman Bilgiç'in baslangiçta faydali olmakla birlikte, Taburun mintikasi disinda iyi niyeti suistimal eden kisisel davranislara girdigini duydugunu, bunu ögrenince de taburuna almadigini, ancak detayi konusunda bilgi sahibi olmadigini, olumsuzluklarini tugay karargahina ve ilgili arkadaslarina da söyleyerek uzaklastirdigini, Tabur olarak yapilan operasyonlarin 1-2 gün, tugay olarak yapilan operasyonlarin da hava sartlarina göre 3-4 gün veya daha fazla sürdügünü, bu operasyonlarda hangi birlik komutani arazideki operasyondaki hedef durumuna göre riskli sayilabilecek yerdeyse Kahraman Bilgiç'in o birlik emrinde çalistirildigi, yani Tugay'a bagli bütün taburlarin Kahraman Bilgiçten yararlandigini, Tabur da kaldigi süre içerisinde kendisinden habersiz yemek yemeye dahi gitmedigini, Kahraman Bilgiç'in cezaevinde yatip yatmadigini hangi statüyle maas aldigini, itirafçilarin da çalistirilma ve istihdam sekillerini tam olarak bilmedigini, Tabur Komutanliginin çalismasi ve halkla iliskiler bakimindan da; Jandarma ve Polis gibi vatandasla içiçe olmayip Tugay tarafindan kendilerine verilen operasyon görevlerini icra edip döndükleri,, ferden ve tabur olarak operasyon planlama yetkilerinin dahi olmadigini, uyusturucu, toz ve kaçakçilik gibi konulara yönelik görevlerinin bulunmayip sadece teröre yönelik görev ifa ettiklerini, Karadag operasyonundaki toz ve silah iddialarina gelince; özel harekat timleri tarafindan kendilerine intikal eden duyumu Tugay'a bilgi vererek köye gittigi halde birsey bulunamadigini ancak dönüste askerlerin bir torba toz eroini çikardiklari ve bunun özel harekat timine teslim edildigini, tutanaklarinin da Cumhuriyet Savciliginda mevcut oldugunu, tozla kendisinin kesinlikle alakasinin olmadigini, Yüksekova Belediye Baskaninin karisina da silah vermedigini, zaten onlarin silaha da ihtiyaçlarinin olmadigini, Izmirde yakalanan Ali isimli levazim Astsubayinin iddialarinin da dogru olmayip, o'nun gençligi nedeniyle kandirildigini zannettigini, O'nun iddia ettigi uyusturucu kayitlarinin savcilikta mevcut oldugu, çünkü kendilerinin operasyonda ferden çalismayip bölük komutani, S-3 subayi ve bütün askerlerin orada bulundugunu, Ali Ihsan Zeydan'in gösterdigi kisilerin yakalanip kendisi tarafindan para karsiligi birakildigi ve 5 milyar karsiligi seçimlerde kazandirma garantisi ile ilgili iddialarin da asilsiz oldugunu, bunlarin silahli kuvvetleri yipratmak için söylendigini, Milletvekillerince hazirlanan rapor ve Abdullah Canan'in kaçirilip öldürülmesi ile ilgili olarak; bölgede asiretler arasi bir kargasa oldugunu, zaten o adamin çikma saatinde askerlerinden hiçbirisinin disarida olmadigini, bölgenin özelligi nedenyile bu tip olaylarin zaman-zaman ortaya çiktigini, Kahraman Bilgiç'in kendisinin adini vererek cananlarla kisisel iliskiye girdigini ve bir miktar para aldigini duydugunu ancak detayini bilmedigini, Abdullah Canan'in asiretine bagli Karli ve yanindaki Çatma köyünde siginak oldugu seklinde duyum gelince Emniyet ve MIT ile çalismalar yapildigini, özel harekatla birlikte amirlerinin ve komutanlarinin bilgisi dahilinde yapilan operasyonda 4 teröristin öldürüldügünü, siginaklar tesbit edilerek bir miktar malzeme ve erzak temin edildigini, o operasyon sonunda kapali bir evin asker tarafindan kurcalandigini ancak iddia edildigi gibi fazla miktarda tahribat yapilmadigini, bununla ilgili sikayet konusuna gelince: Mehmet Yüzbasi'nin kendisine, sikayetten vazgeçeceklerini ve konusma talepleri oldugunu söyleyince, kendisinin de bu konuda tedirginliklerini olmadigini, istedikleri kadar sikayette bulunabileceklerini söyledigini, köyde arama yapan komutanlari da çagirarak aramayi yapanlarin onlar oldugunu belirtip tokalasip ayrildiklarini, herhangi bir tehdit olayi olmadigini, Abdullah Canan'in kendisiyle ilgili sikayette Yüoksekovada olmadigini ve Abdullah Canan namina baskasi tarafindan yazildigini ögrendigini, bu hususta Savci Ayhan Kocabas'i da tehdit etmedigini o savcinin bazi hareketleri nedeniyle ilçeden tayinen ayrildigini, Abdullah Canan olayinda isi tezgahlayan ve parayi alanin Kahraman Bilgiç oldugunu tahmin ettigini, bunu Tugay Komutaninin da söyledigini, Abdullah Canan'in öldürüldükten 7 gün sonra bulundugu halde cesedinin bozulmamasini da kis sartlarina bagladigini, Tabur Komutani olarak kendisinin Yüksekovada görev yaptigi sürece okul aile birligi toplantilarina katildigini, ihtiyaç sahibi olan kisilere Belediye Baskani ve Kaymakam tarafindan tesbit edilenlerle birlikte Tugay'in da bilgisi dahilinde her türlü yardim yaptigini, okul açilislarinda birçok çocugu giydirdigini, Yüksekova'da kendisine fahrihemserilik berati verildigini, saibeli kisilerle konusmadigi gibi tabura da aldirmadigini, Tabur'un seçim döneminde sehir merkezinde herhangi bir görev üstlenmeyip sadece Mustafa Zeydan'in köylerinin bölgesinde seçim güvenligini sagladigi, Kahraman Bilgiç disinda, Tugay'in bilgisi dahilinde kullanilan herhangi bir itirafçiyi da Yesil'i de tanimadigini, ancak sinirötesi operasyonda iki tane itirafçidan yararlandiktan sonra onlarin da operasyon sonunda helikopterle ayrildiklarini, Kahraman Bilgiç'in, Canan'lar la iliskiye girdigi dönemde Van'da otelde kaldigini ve çok fazla da para harcadigini komando taburunca kendisine söylendigini, Agaçli köyünde yapilan operasyonda 73 yasindaki Semsettin Yurtsever ile o anda köyde agaç toplayan 18 yasindaki Modat Özeken ve 13 yasindaki Münir Saritas'in alinmasiyla ilgili kendi birliginin herhangi bir girisimi olmadigini, o dönemde kendisinin sorumluluk sahasi disinda sifir noktasinda olan o köyde operasyonu olmadigini, Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz ile emir komuta baglantisinin olmadigini, JITEM hakkinda da bilgisinin olmadigini, Bölgedeki sikintilardan kurtulmak için öncelikle ayri-ayri görev yapan ünitelerin tek bir noktada, bir koordinasyon merkeziyle yönlendirilmeleri, sinir güvenligiyle birlikte ekonomik kalkinmanin da gerekli oldugu, Yüksekovadaki terör, kaçakçilik ve esrar olayi bitirildigi takdirde Türkiye'deki terörün bitecegini belirtmistir.(Ek:202) 

30- Mehmet Ali YAPRAK 14.1.1997 tarihli ifadesinde; ``1996 yili 24-25 Mayis gecesi polis oldugunu söyleyen kisilerce evinin önünden bir araca bindirilerek kaçirildigini, kendisinin ``kaçakçilik yapmak, seks hapi satmak ve devlete vergi vermemekle suçlandigini, serbest birakilmasi karsiliginda 15 milyon mark fidye istenildigini, kendisinin bu kadar parayi vermesinin mümkün olmadigini, ancak 3 milyon mark ödeyebilecegini, bunun da l milyon markini serbest birakildiktan itibaren 15 gün içerisinde, 2 milyon markin da 1 milyonunu 2 ay sonra 1 milyonunu da ondan sonraki ayda ödeyebilecegini, kaçirilma sirasinda gözlerinin bagli oldugunu, cebindeki paralarin, kolundaki saatinin, cep telefonunun ve kredi kartlari ile ehliyetinin de alindigini, kaçirildigi sirada üzerinde 65-70 bin marki ve 20-30 milyon TL. civarinda Türk Lirasi oldugunu, kaçirildiktan 6 gün sonra Hilvan girisinde serbest birakildigini, Gaziantep'te isadamlarindan haraç toplayan bir çetenin bulundugunu, bu çete içerisinde Yahya Efe, Turgay Marasli, Tuncay Marasli, Müfit Sament gibi kisiler bulundugunu, Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'nin ortagi oldugunu, kendisini kaçiranlarin 11 kisi oldugunu ve Yahya Efe, Turgay Marasli, Tuncay Marasli, Müfit Sament gibi sahislarin da bu 11 kisinin içinde bulundugunu, kendisini kaçiranlardan hiçbirisinin Gaziantep'ten olmadigini ve hepsinin Istanbul tarafindan geldigini, Gaziantep'te bu kisilere yardimci olanlarin Abdullah Sabri Kocaman, Mehmet Öztürk ve Mehmet Öztekin oldugunu, Müfit Sament'in Devlete çalistigini, konusmamasi için zaman zaman tehdit telefonlari aldigini, kaçirilmasi olayi ile ilgili olarak ilgili Cumhuriyet Savciliginca takipsizlik karari verildigini, Adalet Bakani Sevket Kazan'in talimati ile Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca tekrar ifadesinin alindigini ve yeniden dosya tanzim edildigini, Kendisinden istenilen 3 milyon mark fidyeyi ödemedigini, kaçirildiginda birakilmadan önce videoya kaçakçi oldugunu belirten ifadeler kullanarak kendisinin videoya kaydedildigini, kaçirilma sirasinda gelenlerin polis olduklarini ve Kaçakçilik Daire Baskanligindan geliyoruz dediklerini ve kendisini götürdüklerini, 1973 yilindan beri Gaziantep'te tibbi malzeme ticareti ile mesgul oldugunu, kendisini kaçiran ve otoyu kullanan kisinin Haluk Kirci olup olmadigini bilmedigini, Haluk Kirci ile karsi karsiya getirildigi zaman kendisinin, kaçiranin Haluk Kirci olup olmadigi konusunda bir kanaate varabilecegini, kendisinin ruhsatli 2-3 tane silahinin bulundugunu, 3 milyon mark fidyeyi ödemeyisinin sebebinin bir defa ödeyince bunun arkasinin gelecek olmasindan endise duymasi oldugunu, çocuklarinin kaçirilabilecegi yolunda duyumlar aldigini; kaçiracak kisiler arasinda Özel Harekattan 2 memur oldugu seklinde duyumlar oldugunu, birakilmasinin tek sebebinin Yahya Efe isminin ile Müfit Samet isminin konusulmaya baslanmasi oldugunu, Müfit Samet'in MIT'e çalistigini, Müfit Samet'in kendisini kaçiranlardan birisi oldugunu ve Istanbul'da kaldigini, evinin önünden kaçirilmasindan itibaren içinden 2500 sayi saydigini ve bunun da Siverek Ilçesine götürülecek kadar bir mesafe oldugunu, mali durumunun 15 milyon mark fidyeyi ödemeye müsait olmadigini, 3 milyon marki ise arazilerini satmak suretiyle ödeyebilecek durumda oldugunu, kendisini kaçiranlarin, serbest birakildiktan sonra 2 kez aradiklarini ve kendilerine telefonda muhatap olmadigini, kendisini kaçiranlari birbirine düsürmek amaciyla 1 milyon mark fidye ödedigi seklinde Gaziantep'te dedikodu yaydiklarini ve bunu bilerek yaptigini, Çatli'ya bagli 7-8 grup oldugunu ve her grubun basinda birisinin bulundugunu, bütün gruplarda toplam 700 kisi kadar çete üyesi oldugunu tahmin ettigini; Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'yla Istanbul'daki bir tekstil firmasina ortak oldugunu, Turgay Marasli'nin ayni zamanda BOTAS'in petrol dagitim isini yürüttügünü, Müfit Samet'in de tekstilci oldugunu söyledigini, Kibris'ta bulunan Emperyal Otel'den Abdullah Çatli'nin Turgay Marasli ile görüstügüne dair elinde belge oldugunu, Abdullah Çatli'nin 424 numarali odada kaldigini ve 28 Nisanda kimlerle ne kadar görüstügünün elindeki belgede mevcut oldugunu ve bunu Komisyona verebilecegini, kendisini kaçiran insanlarin korunup, kollandiklarini, Korkut Eken'in bu isimlerden birisi oldugunu, Ibrahim Sahin'i tanimadigini, Mehmet Agar ve Sedat Bucak'i da tanimadigini ve kendileriyle bir görüsmesinin olmadigini,''belirtmistir.(Ek:203) 

31- Avsar KEDEROGLU 14.01.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul'da ticaretle ugrastigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak evinden jandarma istihbaratta görevli oldugunu belirten bir kisi tarafindan alinarak Maslakta bulunan Jandarma Alayina götürüldügünü, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak en son kendisinin telefonu ile görüsme yapildigi, belirtilerek Jandarma Alayina götürüldügünü, Tarik Ümit'i tanimadigini ancak onu taniyan özel harekatçi arkadaslarinin oldugunu, Ziye isimli özel harekatçinin evindeki telefonu kullandigini, Ibrahim Sahin'i de tanidigini, Ayhan Akçay'i da tanidigini, Ibrahim Sahin'i 1979 dan Kozaklida Baskomiserliginden tanidigini, polis memurlari Ziya ve Ayhan'i da Ibrahim Sahin'in korumasi olarak tanidigini, Oguz'un da bunlarla birlikte oldugunu, ve Oguzu'da tanidigini, Çarkin'i tanimadigini, Abdullah Çatli'yi ise tanimadigini, bu polis memurlarinin zaman zaman evine geldiklerini ve kendisinden araba ve telefon talebinde bulunduklarini, kendisinin de arabasini ve telefonunu polislere verdigini; bu polis memurlarini 1992-1993 yillarinda tanidigini Maslakta Jandarma Alayinda tutuldugu sirada Ayhan Akçan'in kendisini telefonla aradigini, Jandarmaya Ayhan Akçanin evini gösterdigini, Ayhan Akçanin Halkalida polis lojmanlarinda oturdugunu, ismi Ahmet olan bir Astsubay tarafindan evinden bir araçla alindigini, sivil aracin ise bir bayan tarafindan kullanildigini, sivil bayani tanimadigini, Tarik Ümit'in kizini hiç görmedigini ve tanimadigini, Istanbul'da Gazi olaylarinin basladigi gün kendisinin serbest birakildigini, Jandarma Alayinda tutuldugu süre zarfinda kendisine bir baski yapilmadigini, Ruhsatli silahinin alindigini ve saliverildikten 4-5 gün sonra iade edildigini, Ibrahim Sahin'in agabeyisinin yakin arkadasi ve aile dostlari oldugunu, ancak polislerin yakin dostlari olmadigini, zaman zaman geldiklerini, Kendisine ait telefonu en son kullanan kisinin Ziya Bandirmalioglu oldugunu, Maslaktaki Jandarma Alayina götürüldügünü daha sonra Ibrahim Sahin'e anlattigini ve onunda bu ise hayret ettigini, polis memurlarini Ibrahim Sahin'in korumalari olmasi nedeniyle tanidigini, cep telefonunu ve arabasini da Ibrahim Sahin'in hatirina bu polis memurlarina verdigini, Maslakta Jandarma Alayinda tutulup serbest birakildiktan sonra da ara sira polis memurlari Ziya ve Ayhan ile görüsmelerinin oldugunu, Tarik Ümit'in kim oldugunu birkaç defa bu polis memurlarina sordugunu ve arkadasimiz, onu taniyoruz diye cevap aldigini, Ayhan Akça'nin adi en son kurye Dilek olayinda duyulmasindan sonra agabeylerinin kendisine nasihat ettigini ve bu polis memurlari ile görüsmesini azaltmasini istedigini, bir agabeyisinin önceleri Istanbul Ülkü Ocaklari Baskanligi yaptigini, simdi ise DYP Istanbul Yönetim Kurulu üyesi oldugunu, Ziya ve Ayhan'in Ankara'da görevli polis memurlari oldugu ancak Istanbul'da oturduklari, polis memurlari Ziya ve Ayhan'in Abdullah Çatli'dan ve ülkü ocaklarindan bazi kisilerle konusmalar yaptigina tanik olmadigini, agabeyisinin Abdullah Çatli'yi tanimasi gerektigini, kendisinin kanunsuz bir isi olmadigini, hayatinda ilk defa JITEM'e gittigini, ikinci kez de komisyona geldigini, Ankara'da görevli olan ve genellikle hafta sonlarinda Istanbula gelen polis memurlari Ayhan ve Ziya'nin Karayolu ile Istanbul'a geldiklerini, Kibrisla bir iliskisinin olmadigini, Azerbaycan, Bulgaristan, Tunus ve Italya'ya birer defa turistik gezi amaciyla gittigini'' belirtmistir.(Ek:204) 

32- Seyit Ahmet ALTINTAS 14 Ocak 1997 tarihli ifadesinde; ``Istanbul Il Jandarma Komutanligi Istihbarat Subesinde istihbarat elemani olarak görev yaptigini, halen Diyarbakir Il Jandarma Komutanligi Istihbarat Sube Müdürlügü emrinde görevli oldugunu, Tarik Ümit'in kaybolma durumundan sonra olayla ilgilenmeye basladigini, Tarik Ümit'in kirmizi renkli otosunun Silivri Ilçesi Kiliçli Köyü yakinlarinda bulundugunu, Silivri Büyükkiliçli Karakolunun gereken tahkikati yapip evraklari Silivri Cumhuriyet Savciligina gönderdigini, Tarik Ümit'le ilgili çalisma yapmasini Istanbul Il Jandarma Alay Komutaninin istedigini, Tarik Ümit'le ilgili çalismaya baslar baslamaz Mehmet Eymür'ün sik sik Tarik Ümit'in kizi Hande Ümit Binici'yi aradigini ve buna tanik oldugunu, Tarik Ümit ile Mehmet eymür'ün çok samimi olduklarini, Mehmet Eymür'ün Hande'ye telefon ederek babani Abdullah Çatli ve adamlari kaçirdi, gazetelere ilan ver yoksa öldürürler dedigini, Mehmet Eymür'ün 3 elemanini Istanbul'a göndererek Tarik Ümit Olayi'nda Jandarmanin bilgilendirilmesini sagladigni, Tarik Ümit'in en son görüsme yaptigi kisilerden yola çiktigini ve Tarik Ümit'in cep telefonundan yola çikarak, Tarik Ümit'in en son telefonla görüsme yaptigi kisinin Avsar KEDEROGLU oldugunu, Avsar KEDEROGLU adina kayitli telefonun 1 gün önce alinmis telefon oldugunu ve henüz kullanilmaya baslandigini, Tarik Ümit'in kaçirilmasi olayi ile ilgili olarak kendisinin sadece istihbari bir çalisma yaptigini, adam alma, tutma, gözaltina alma gibi bir yetkisinin bulunmadigini, Avsar KEDEROGLU üzerine telefon kayitli ise de bu telefonla Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'nun görüsme yaptiklarini, Avsar KEDEROGLU'ndan ögrendigini, Avsar KEDEROGLU ile sadece bir mülakat yaptigini, bu mülakat sirasinda polis memurlarindan Ayhan Akça'nin Avsar Kederoglu'nu telefonla aradigini ve Avsar Kederoglu'na Yalova'dan geldiklerini söyledigini, daha sonra Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin ile Ataköy Polis Karakolunda bir görüsme yaptiklarini, polis memurlarini görüsme yapmak üzere Karakola davet ettigini, ancak polis memurlari Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin'in bu davetini reddettiklerini, Ataköy Polis Karakolunda görüsme önerisinin kabulü üzerine Ataköy Polis Karakoluna gittiklerini, Karakolda iken Ibrahim Sahin'in Ayhan Akça'yi cep telefonundan aradigini ve kendisiyle görüsmek istedigini ancak kendisinin karakolda bulunan sabit telefondan görüsebilecegini söyledigini, Ataköy Polis Karakolunun Gazi olaylari nedeniyle kalabalik oldugunu, nöbetçi Emniyet Müdürünün de karakolda bulundugunu ve kendisine hitaben polis bölgesine habersiz giremiyecegini söylediklerini, Ibrahim Sahin'in de kendisi ile telefonla görüstügünü ve polis memurlarini alamiyacagini söyledigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak Emniyetten Jandarmaya bilgi gelmedigini, oysa Tarik Ümit'in kaçirildigi mahallin Istanbul Kadiköy polis mintikasi oldugunu, Kadiköy polisinin bu olayla hiç ilgilenmedigini, sadece jandarmanin bu olayla ilgilendigini, Tarik Ümit'in aracinin plakasinin güvenlik nedeniyle Mehmet Agar tarafindan verilen bir tahsis plakasi oldugunu ve bunu da kendisine MIT'in ve Tarik Ümit'in kizinin söyledigini, olayin baslangicinda Tarik Ümit'in MIT ajani oldugunu bilmedigini, bunu sonradan ögrendigini, Ataköy Polis Karakolunda polis memurlari Ayhan Akça ve Ayhan Çarkin ile yaptigi görüsmede Ayhan Akça'nin Tarik Ümit'i tanidigini kendisine söyledigini, Tarik Ümit'in kaçirilmadan önce yaptigi son görüsmenin 0 532 ve son rakamlari 2175 olan ve Avsar KEDEROGLU'na ait olan telefonla yaptiginin belirlendigini, Tarik Ümit'in telefon numarasini Tarik Ümit'in kizi Hande'den aldigini, Tarik Ümit'in Tuzla'daki evinde de bir çalisma yaptiklarini ancak herhangi bir parmak izine rastlamadiklarini, Mehmet Eymür ile hiç görüsmesi olmadigini, sadece Eymür'ün üç elemani ile görüstügünü, Tarik Ümit'in Silivri'de terkedilmis aracini gördügünü, araçta parmak izlerine rastlayamadiklarini, Abdullah Çatli, Sami Hostan ve Haluk Kirci ile ilgili bir çalisma içerisine girmedigini, Tarik Ümit'in Kibris'ta bir bankasi oldugunu, Tarik Ümit'in kizi Hande'den isittigini, yine Tarik Ümit'in Kibris'ta bir bankada ortak oldugunu ve bu bankanin ortaklarindan birisinin de Mehmet Agar'in soförünün kardesi Ömür Özçelik oldugunu ve % 25 hissesi oldugunu, bunu da Tarik Ümit'in kizi Hande'den isittigini, Mehmet Eymür'ün adamlari ile Tarik Ümit'in yakin çevresinde 4 milyon dolarlik bir paradan bahsedildigini, ancak paranin kaynaginin belli olmadigi, Tarik Ümit ve Mehmet Eymür'ün adamlarinin bu paranin uyusturucudan gelen bir para oldugunu tahmin ettiklerini, Tarik Ümit, Mehmet Eymür ve Korkut Eken'in son derece samimi olduklarini bildigini, kara para aklanmasiyla ilgili olarak Tarik Ümit'in ailesinin beyanina göre, Kazakistan, Pakistan, Afganistan tarafindan gelen uyusturucunun, Kazakistan, Azerbeycan'dan Nahçivan kanaliyla Türkiye'ye girdigi, Türkiye'den eroinin yurtdisina, Hollanda ve Almanya'ya çiktigi, birkisim paranin Kazakistan'da aklandigi, Kazakistan'da 450 milyon dolarlik bir paranin oldugu, bu paranin da Kibris'taki bankada aklandigi, Tarik Ümit'in de bu isin içinde oldugunun söylendigini, Tarik Ümit olayi ile ilgili olarak Hayri Kozakçioglu'na rapor ve bilgi vermedigini, Hayri Kozakçioglu ile hiçbir görüsmesi olmadigini,'' belirtmistir. (Ek:205) 

33- SENAR ER 13.1.1997 tarihli ifadesinde; ``Asil adinin Senar Keremoglu oldugunu, Soyadini ``ER'' olarak degistirdigini, Van Tur otobüs isletmesi sahibi oldugunu; öz babasi Kadir Keremoglu'nun 15.4.1995 günü evinden ayrildigini ve o günden bu yana babasindan haber alamadigini, babasinin Sehmuz DURAK isimli sahis tarafindan götürülmüs olabilecegini, 10 Temmuz 1994 de Ahmet Demir isminde birisinin kendisini arayip 100 bin Mark para istedigini, kendisinin de bu sahsi tanimadigini söylemesi üzerine Zinnar kod adli kisi oldugunu söyledigini ve bu sahsin Alaaddin Kanat oldugunu daha sonra yakalandiginda ögrendigini ve bu sahsin tehlikeli bir insan oldugunun ifade edildigini ögrendigini, 15 Nisan 1995 de babasinin Van'da kaçirildigini, Van'da bütün resmi kuruluslara müracaat ettigini, ancak bir sonuç alamadigini, babasinin kaçirilmasinda rol aldigini tahmin ettigi Sehmuz Durak'in ifadesi alindiktan sonra serbest birakildigini, babasini kaçiranlarin daha sonra istedikleri fidye miktarini 750 bin Mark'a çikardiklarini, bunu verdigi takdirde babasini sag olarak iade edeceklerini söylediklerini, kendisinin de 100 bin Mark verebilecegini söyledigini, daha sonra durumu milletvekili Mustafa Zeydan'a anlattigini, onun da zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'dan randevu alarak Agar'la görüstüklerini, Agar'in yardimci olacagini söyledigini ve hemen Ibrahim Sahin'i telefonla aradigini ve konu ile ilgili olarak haberdar edilmesi talimatini verdigini, ancak Emniyete yaptigi basvurulardan da bir sonuç alamadigini, bu arada babasinin kurtarilmasi için Yarbay Nevres Özatli ile de görüstügünü, bundan da bir sonuç çikmadigini, kendisinden istenilen fidyeyi vermedigi ve Alaattin Kanat'i yakalattigi için iki otobüsünün yakildigini, iki otobüsünün de silahla tarandigini, Alaattin Kanat olayindan sonra bu islerin basina geldigini, babasinin serbest birakilmasi için 80 milyon Nazif Karacan'a, 200 milyon lira da Lokman Çetin'e verdigini, bunlari babasinin bakim masrafi alarak verdigini, Alaattin Kanat'in dayisinin polis oldugunu ve Narkotikte çalistigini, Nizamettin Dagdelen, Alaattin Kanat ve Mehmet Yaziciogullari adli sahislarin kendisini tek tek tehdit ettiklerini ve 100 bin mark istediklerini, vermedigi takdirde kendisini öldüreceklerini söylediklerini, Alaattin Kanat'i tutuklandiktan sonra Van'da gördügünü, babasini kaçiran araçlarin 34 ALL 82, 06 FH 600, 65 ER 279, 01 EA 600 plakali araçlar oldugunu, plakalarin da sahte oldugunu, babasinin kaçirildiktan sonra Jandarmada oldugunu ancak korkusundan isteyemedigini, babasinin para için kaçirildigini, 1994'den beri para toplama, fidye isteme isinin yogunlastigini, Yüksekova'da herkesten para toplandigini, kendisinden de sabika kaydi için 5 bin mark istenildigini, en çok para alma isini korucularin yaptigini, Yüksekova'da insanlarin kendisini güvenlik içerisinde hissetmediklerini, her an evden alinip götürme korkusu içinde olduklarini, insanlarin bu nedenle isteyen herkese para vermek zorunda olduklarini, kendisinin fidye vermedigini buna mukabil babasinin kaçirildigini ve otobüslerinin yakilip, kursunlandigini, Yesil, Ahmet Demir, Mehmet Yildirim adlari ile dolasan sahsin askerlerin içinde oldugunu ve Jitemci olarak bilindigini, fakat bu sahsin sivil oldugunu, ancak yaninda birkaç kisi ve elinde telsiziyle dolastigini, devamli askerlerle birlikte oldugunu, bugüne kadar Yüksekova'da çok fidye alindigini, ....................... adli uyusturucu kaçakçisindan da 750 bin mark fidye aldiklarini, .....................'in Istanbul'da ikamet ettigini, ancak Yüksekova'li oldugunu, YESIL'in askerden güç aldigini, bunu Doguda herkesin bildigini, insanlarin bu sahsi sesinden tanidigini çünkü pekçok kisiyle telefonla konustugunu, kendisi ile de YESIL'in birkaç kez konustugunu ve bir defasinda kendisini ölümle tehdit ettigini, Yüksekova'lilarin babasi Kadir Keremoglu'nun basina gelenleri duyduklari için fidye istendiginde gidip gizlice verdiklerini ve insanlarin korku içerisinde olduklarini,'' belirtmistir. (Ek:206) 

34- MIT Müstesari Sönmez KÖKSAL 9.01.1997 tarihli ifadesinde; ``MIT'in yasal bir örgüt oldugunu, 2937 Sayi ve bu Kanunun 27.maddesinin bilgi istihsali ve bilgi verme konusu ile ilgili oldugunu, yasal zorunlulukdan dolayi bazi sorulara cevap vermek durumunda olmadigini, 1992 Kasim ayinda MIT Müstesarligi görevine basladigini, susurluk olayinin hiç birlikte olmayacak bazi kimselerin beraberligini açiga vurma açisindan çok önemli oldugunu, yarginin islevini yaptigi takdirde muhtemelen bu iddialardan bir kisminin dogru oldugunun ortaya çikacagini, bu iddialarla ilgili her organin, her kurumun kendi açisindan yürütmesi gereken birtakim tahkikatlar oldugunu, MIT'in görev alaninin disinda yürüttügü bir çalismasinin olmadigini, MIT'in uyusturucu konusuna yaklasabilmesi için geçtigimiz yildan itibaren bir birim olusturdugunu, daha çok bu olaylara stratejik açidan yaklasma egiliminde oldugunu, MIT'in uyusturucu konusunda yaklasiminin sadece uyusturucunun Uluslararasi terörle, uyusturucunun organize suç denilen kavramlarla isbirligini ortaya çikarmak oldugunu, 1988 de yazilmis bir MIT RAPORU oldugunu ve bunun da ilgilisi tarafindan üstlenildigini ve Komisyona ifade verdigini, bunun disinda MIT tarafindan ortaya atilmis herhangibir rapor olmadigini, Abdullah Çatli ile ilgili olarak arsivlerinde bilgi olabilecegini, talep edilmesi halinde iletebileceklerini Sedat Bucak'in legal bir milletvekili oldugunu ve bu sahisla ilgili bir çalisma yapmadiklarini, istihbarat neredeyse orada olduklarini, gerektiginde herkesi istihbarat islerinde kullanabildiklerini, Susurluk kazasindan sonra Basbakanlikça iddialar hakkinda MIT'in bir inceleme yapmasinin istenildigini, MIT'in de bu incelemeyi yaptigini ve sonuçlarini Sayin Basbakan'a sundugunu, bu incelemede devlet içinde kontrolsüz bazi güçlerin varliginin bu olayla ortaya çiktiginin ifade edildigini, gayri kanuni belgelerin temini, pasaport vs. seylerin ortaya çiktigi, yapilan bazi operasyonlarda merkezi kontrolün tam olmadigi hususunda vurgulandigini bunlarin MIT tarafindan yapilan ilk incelemelerden sonra ortaya çikan emareler oldugunu, istihbarat konusunda yogun bir sekilde çok basliliktan bahsedildigini, burada sinirlarin iyi çizilmesinin lazim geldigini, geçici köy koruculugunun yeniden yapilanmasinin ihtiyaç olarak ortaya çiktiginin ifade edildigini, Devletin dis itibari açisindan bazi sakincali durumlarda yaratildigina dikkat çekildigini, MIT'in istihbarat çarkina takilmis oldugu kadariyla kisiler hakkinda bilgi sunduklarini, 59 kisinin adinin geçtigini, uyusturucu ticaretinin devlet himayesinde yürütüldügü konusunda bilgisi olmadigini, yürütülen büyük bir terör mücadelesi oldugunu, MIT'le, Emniyet ve Jandarma arasinda çekisme ve kargasa olmadigini, böyle bir kavga olsa terörle mücadelenin bu sekliyle yürütülemiyecegini, MIT'in, yeralti dünyasi ile güvenlik güçlerinin iliskisi konusunda bir arastirmasinin olmadigini, Tarik Ümit'in, MIT'in haber toplayici elemani oldugunu, Tarik Ümit olayinin Jandarma ve savciliga yansidigini, olay icraya yansiyinca MIT'in yapacak birseyi olmadigini, Mesut Yilmaz'a Budapestede yapilan saldiri ile ilgili olarak özellikle bir bilgilerinin olmadigini, ancak diger ülkelerdeki bazi yapilanmalar hakkinda bilgileri oldugunu, Özdemir Sabancinin öldürülmesinin DHKP-C'nin bir operasyonu oldugunu ve Sabanci ailesinin seçildigini, bunun daha önceden planlanmis bir operasyon oldugunu, Güneydogu Anadolu raporu konusunda bir siyasî parti genel baskani ile aralarinda Sabancinin da bulunmasi nedeniyle operasyonun yanlis izlenim vermemesi amaciyla ertelenmis oldugunu, türkiyed telefon hat sayisinin 15 milyonu buldugunu, hepsinin dinlenebilmesi için 15 milyon ek hat kurulmasi gerektigini, bütün telefonlarin dinlenmesinin gerçek disi oldugunu, MIT'in bu konuda töhmet altinda birakildigini, Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili MIT'in bir çalismasi olmadigini, Tarik Ümit'in MIT kadrolarinda yer alan birisi olmadigini, Tarik Ümit'in sadece disaridan haber getiren birisi oldugunu, buna haber toplayicisi dediklerini, MIT olarak PKK'ya finansman temini noktasinda veya degisik tarzdaki lojistik destekler noktasinda çalisma yapilmasi konusunda bilgi vermesinin güç oldugunu, olayin tahmin edilenden daha kapsamli bir olay oldugunu, hem Türkiye'de hem Avrupa'da zorla para toplama olayinin varoldugunu, bir bütün olarak yürütülen terörle mücadelede geçici köy korucularinin fevkalade olumlu bir islev gördügünü, birtakim ortadan kaldirilan insanlar PKK'ya yardim ettikleri amaciyla kaldirildiysa bunu komisyon üyelerinin de kendisinin de basindan ögrendigini, bunun disinda söyleyecek bir seyi olmadigini, MIT'te yeralti dünyasi diye bir bilgi havuzu olmadigini, isim soruldugu takdirde bilgi verebileceklerini, Türkiye gibi bir ülkede istihbarat yapmanin fevkalade zor oldugunu, sartlarin zor, iç dinamiklerinin çok hareketli, bir sürü iç problemleri, dis problemleri oldugunu, böyle bir ülkede istihbaratin hiçbir zaman yeterli olamayacagini, hiçbir ülkede hiçbir yöneticinin istihbaratin yeterli oldugunu söyliyemiyecegini, MIT olarak hem insan kalitesi hem de teknik imkânin artirilmasi konusunda olumlu adimlar attiklarini, Bu alanda güçlendikleri ölçüde istihbaratin kalitesinin de artacagini, MIT'in ajanlariyla olan iliskisini ajanlarin haber getirme niteligi ortadan kalktigi zaman kestigini, Haluk Kirci ile MIT'in bir iliskisinin olmadigini, Abdi Ipekçi, Ugur Mumcu gibi suikastlerle ilgili dosyalarin kapanmamis oldugunu, üzerinde çalisildigini, Kontrespionaj konusunda MIT'in sorgulama yetkisinin bulundugunu, Özdemir Sabanci cinayeti sanigi Mustafa Duyar'in da kontrespionaj kapsaminda sorgulandigini, MIT olarak, Abdullah Çatli'yi kullanmadiklarini, Gonca Us, Hüseyin Kocadag, Abdullah Çatli ve Sedat Bucak ile ilgili bir çalisma yapmadiklarini, basbakanlikta özel istihbarat bürosu olmadigini, Ugur Mumcu suikastinde kullanilan patlayici konusu üzerinde MIT olarak hassasiyetle durduklarini, bunun üzerinde çalisildigini,'' belirtmistir. (Ek:207) 

35- Alaaddin YÜKSEL Emniyet Genel Müdürü 9.01.1997 tarihli ifadesinde; `` 14 Nisan 1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürlügü görevine basladigini, Susurlukta meydana gelen kazanin Jandarma Genel Komutanliginin tasra teskilatinin sorumluluk alani içerisinde meydana geldigini, kaza mahallinde yapilmasi gereken her türlü islemlerin Jandarma Genel Komutanliginin tasra teskilati tarafindan yapildigini, araçta bulunan meslektaslarinin ne amaçla orada bulundugunun kendilerini ilgilendirdigini, bunun aydinlatilmasi için derhal Müfettis görevlendirildigini, Susurluk Cumhuriyet Savciligi'nca kazadan hemen sonra Emniyet Genel Müdürlügüne çekilen faksta olay mahallinde 7 silahin bulundugu; genel nitelikleri itibariyle kimler adina kayitli oldugunun bildirilmesinin istenildigini, buna ilave olarak birtakim belgelerin Emniyet Genel Müdürlügü tarafindan verilip verilmediginin soruldugunu, Hüseyin Kocadag ile ilgili yaptirilan inceleme sonucunda; Hüseyin Kocadag'in Istanbul'da bir polis okulu müdürü oldugunu, Hüseyin Kocadag'in görev yerinden izinsiz olarak ayrildigi, Havayolu ile Izmir'e gittigi, Hüseyin Kocadag'i Izmirde otelde kaldiklari, Ege'de bazi geziler yaptiklari, dönüste de malum kazanin meydana geldiginin anlasildigini, Kazada bulunan 7 silahtan; 3 silahin bir tanesinin Hüseyin Kocadag'in zati silahi oldugu, bir tanesinin Sedat Bucak tarafindan Makina Kimya Endüstrisi Kurumundan satin alinmis ruhsatli silah oldugu, yine bir tanesinin Abdullah Çatli tarafindan devir suretiyle alinan silah oldugu ve Istanbul Valiligi tarafindan yapilan sorusturmalara dayali olarak silah ruhsati almis oldugunu geriye kalan 4 silahin Il Emniyet Müdürlüklerinde kaydinin çikmadigini, Interpol araciligiyla silahlarin üretildigi fabrikalara sorduklarini, Özellikle Italyan Baretta fabrikasina soruldugunda, bunlarin Israil'e satilmis oldugunu ve nihayet bu silahlarin Türkiye'ye satilabileceginden bahsedildigini, Sadece Baretta Silahin Israil'e satildiginin ifade edildigi, digerlerinin ise kayitlarinin bulunamadigini, Emniyet Genel Müdürlügünün tüm depo kayitlarinin incelendigini ve bu silahlarin kayitlarina rastlanilmadigini, Abdullah Çatli'nin Türkiye'ye 10 degisik pasaport ve isimle giris-çikis yaptiginin tesbit edildigini, özellikle 1994 den günümüze kadar 122 kez yurtdisina çiktiginin belirlendigini, Sahin Ekli adina bir tek Yesil Pasaport çiktigi, sadece hususi pasaportu Emniyet Genel Müdürlügünden almis oldugu, bu pasaportuna dayanarak teskil eden belgelerde Maliye Bakanliginda 1.sinif müfettis ünvani belirtilerek pasaport alindiginin belirlendigi, diger pasaportlarin Londra Büyükelçiliginden alinmis oldugu, Emniyet Genel Müdürlügünden 1. sinif Maliye Müfettisi ünvaniyla almis oldugu pasaporta ait belgelerde Maliye Bakanliginda görevli Daire Baskani Çetin Karci'nin imzasinin taklit edilerek atilmis oldugunu pasaporta dayanarak teskil eden evraklarin sahte oldugunu, Emniyet Genel Müdürlügünde bütün Bakanliklarin yesil pasaport talebine iliskin belgeleri imzalamaya yetkili kisilerin imza sirkülerlerinin bulundugunu, çok dikkatli bakildiginda belki bu sahte belgelerin tesbit edilmesinin mümkün olabilecegini, Abdullah Çatli'nin gerek Interpol ve gerekse Emniyet kayitlarina bakildiginda yurtdisinda çok degisik isimler kullandigini, 1980'li yillardan sonra Fransa'da uyusturucudan yakalandigini, Fransa'da 5 yil hapse mahkum oldugunu, 5-5,5 yil cezaevinde yattigini, Isviçre'ye iade edildigi ve Isviçre cezaevinden kaçtigini, Ali Kurdoglu, Ahmet Kurdoglu gibi degisik isimler kullandigini, DGM Savciligindan, Emniyet Genel Müdürlügünde silah uzmani kadrosunun bulunup bulunmadiginin ve bu tür belge verilip verilmediginin soruldugunu, Emniyet kadrolarinda silah uzmani adiyla bir kadronun bulunmadigini, kayitlarinda da böyle bir belge tanzim edildigine dair hiçbir kayda rastlanilmadigini, Silah ruhsatlarinda yasaya göre bir standart oldugunu, görev ve ünvani kim olursa olsun herkesin ayni silah ruhsatini tasiyacagini, bunun disinda bir ruhsat örnegi olmadigini, 1996 yili basinda Sedat Bucak için korunma karari alindigini, ancak Sedat Bucak'in koruma istemedigini, bu nedenle kararin dosyasinda muhafaza edildigini, Söylemez Çetesinin yakalanmasindan sonra özellikle Söylemezlerin Milletvekilleri Sedat Bucak ve Necmettin Dede'yi ortadan kaldirmak istedikleri ve bu amaçla planlar hazirladiklarinin anlasilmasindan sonra Sedat Bucak'in Içisleri Bakanligina ve Meclis Baskanligina yazili müracaatinin oldugunu ve bu müracaatindan da korumasina istedigi polis memurlarinin isim listesini belirttigi, bunun üzerine derhal koruma karari alinmasi zaruretinin ortaya çiktigini ve koruma olarak istedigi polis memurlarinin Ankara Valiligi emrine atandigini ve Valilik onayi ile Sedat Bucak'a korumalarin verildigini, Koruma altinda tutulan 1028 kisi oldugunu ve genellikle korumalarin ismen korunan kisilerce talep edildigini, Özel harekatta görevli polislerin zaruret halinde diger islerde de görevlendirilebildiklerini ,Sayin Basbakan ve Basbakan Yardimcisinin emrinde 20 civarinda özel harekat görevlisinin çalistigini, Emniyet Genel Müdürlügünün adli görevlere münbahis bir görevi bulunmadigini, Emniyet Genel Müdürlügünün belli olaylarda, kisileri alalim, sorgulayalim gibi görevi bulunmadigini, Ömer Lütfü Topal Cinayeti ile ilgili olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünden derhal bir yaziyla bilgi istediklerini, alinan cevapta, Istanbul Emniyet Müdürlügü santralina bir ihbarin geldigi, bu ihbar üzerine 3 polisin ve 2 sivil vatandasin Istanbul Emniyet Müdürlügü tarafindan alindigi, konunun incelendigi ve olayla hiçbir irtibatinin olmadigi anlasildigindan herhangibir islem yapilmamistir seklinde ifade edildigini, Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim Sahin'in Istanbul Çamlica turnikelerinde özel harekatçi 3 polis memurunu teslim aldigini, Içisleri Bakani'nin emniyet Genel Müdür Yardimcisi Halil Tug'a talimat verdigini, Halil Tug'un da bu talimati sadece Ibrahim Sahin'e ilettigi ve Emniyet Genel Müdürü olarak kendisine bilgi vermedigini, bu nedenle ilgililer hakkinda tahkikat baslattigini, Emniyet Genel Müdürlügü olarak baska bir yerden adam alma yetkilerinin olmadigini, ancak illerin talebi halinde silah uzmani, sorgulama uzmani gibi yardim yapabileceklerini, Kamusal gücü kötüye kullanan hiç kimsenin bu teskilatta barinmamasi gerektigini, 3201 ve 2559 sayili yasalarda polise istihbarat yapma imkâni veren hükümler oldugunu, Bu amaçla bütün Il Emniyet Müdürlükleri bünyesinde istihbarat birimleri oldugunu ve Emniyet Genel Müdürlügü bünyesinde de Istihbarat Daire Baskanligi bulundugunu, bu birimin dogrudan Emniyet Genel Müdürüne bagli oldugunu, 1980'li yillardan sonra emniyet Genel Müdürlügünün özellikle terör, uyusturucu ve organize suçlarla ilgili olarak istihbarat çalismalari yaptigini, Türkiye'de istihbaratin patronunun MIT oldugunu ve Emniyet Genel Müdürlügünce yapilan istihbaratin sadece asayis istihbarati oldugunu, PKK'ya yönelik yapilan nokta operasyonlarin MIT tarafindan verilen bilgilere dayali oldugunu ve MIT ile aralarinda bir uyumsuzluk olmadigini, ne MIT ile ne de baskasiyla bir çatismalari olmadigini, 3200 civarinda istihbarat elemanlari oldugunu, bunun kendi personelleri oldugu ve bu nedenle polisin disaridan adam kullanmalarina gerek bulunmadigini, Yüksekova, Ankara, Içel, gibi yerlerde polislerin de aralarinda yer aldigi organize suç örgütlerinin ortaya çikarildigini, bunun içinde uyusturucu grubunun çiktigini, hatta Söylemet Çetesinde 5'e yakin emniyet mensubunun oldugunu, 50 ilde Özel Harekat biriminin bulundugunu, toplam görevli sayisinin 6700 civarinda oldugunu, bati illerimizde görev alan özel harekat elemanlarindan bazilarinda psikolojik problemler çiktigini, ciddi problemleri yasandigini, bu elemanlarin rehabilite edilmelerinin sart oldugunu bu amaçla Balikesirde bir rehabilitasyon merkezi açmak için çalismalarinin oldugunu, Abdullah Çatli ile ilgili olarak Istanbul DGM Bassavciliginin bir çalisma yaptigini, Mesut Yilmaz'a Budapeste'de yapilan saldiri ile ilgili olarak, Dis Iliskiler Daire Baskani ile Disisleri Bakanligindan konu ile alakali bir büyükelçinin Macaristan'a gittiklerini ve Macar polisi ile bir çalisma yaptiklarini, olayda 3 kisinin oldugunun ifade edildigini, macar polisinin 3 kisi hakkinda tutuklama karari verdigini ancak bu kisilerin Macaristani terk ettiklerini Macar polisince, ifade edilmis oldugunu, bu kisilerle ilgili Interpol kanaliyla kirmizi bülten çikardiklarini ve takibin devam ettigini, Susurluk kazasindan sonra Emniyet Teskilati olarak çok zor günler geçirdiklerini, kim yasalara aykiri bir sey yapmissa elbette bunun sonuçlarina da katlanmasi gerektigini, Söylemezler çetesi dahil hiçbir çete sorusturmasinda yarim birakilan bir husus olmadigini ve herseyin gayet iyi gittigini, Devlet içerisinde suç isleyen insanlar, münferit olarak her zaman çiktigini, bunun örneklerinin dünyanin her yerinde görüldügünü, devlet içinde bir çete örgütlenmesinin sözkonusu olmadigini, Türkiyede mafya tarifi içerisinde bir mafya olmadigini, türkiye'de organize suç sebekeleri oldugunu, mafyanin tarifinde en önemli konunun ülkenin bir bölümünde tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerin o grubun elinde tutmasinin geldigini, orada kamu ve özel birtakim seylerden rant alma, gibi Türkiyede böyle bir seyin olmadigini, birtakim organizasyonlar, suç gruplari içerisinde, devletin içinde yeralmis münferit kisilerin zaman zaman olabildigini, bunu devletin mafya ile ilintisi olarak nitelemenin mümkün olmadigini, organize suçlar içerisinde suç isleme itiyadinda olan, potansiyel nitelikli kamu görevlileri olabilecegini, Emniyet teskilatinin da acele olarak yeniden yapilandirilmasi gerektigini, polis okullarini 2 yillik polis meslek yüksek okullari haline getirmeyi düsündüklerini, Abdullah Çatli'nin Emniyet Teskilatinca kullanildigi yolunda bir tesbitinin olmadigini, Emniyet Genel Müdürlügünde kendi kadrosu disinda insanlarin çalistirildigina dair de herhangibir bilgi ve belge bulunmadigini, Susurluk kazasinda bulunan silahlarin balistik incelemelerinin Jandarmada ve sonra da Jandarma tarafindan Emniyet Genel Müdürlügü laboratuvarlarinda yaptirildigini ve silahlarin hepsinin temiz çiktigini, 1996'nin ilk ayinda Haluk Kirci'nin Istanbul polisi tarafindan hakkinda Bahçelievler katliami ve Istanbul Büyükçekmece Mahkemeleri tarafindan verilmis giyabi tutuklama karari nedeniyle yakalandigini ve Istanbul Emniyetinden kaçtigini, Istanbul Emniyet Müdürlügünün bir sorusturma açtigini, bu sorusturmayi bir baskomiserin yaptigini, sorusturma sonucunun yargiya intikal ettigini ve bir polis memurunun tutuklandigini ve digerinin serbest birakildigini, bundan sonra polis memurunun da beraat ettigini, sonradan Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginin konu ile ilgili tekrar sorusturma açtigini, Emniyet Müdürü Statüsünde bir özel harekatçi olmadigi için Ibrahim Sahin'in Özel Harekat Daire Baskanligina vekaleten baktigini'' belirtmistir. (Ek:208) 

36- Hande BIRINCI 7.01.1997 tarihli ifadesinde; ``Tarik Ümit'in kizi oldugunu, babasinin en son 2 Mart 1995 de Yaman Hakki ile görüstügünü, Yaman Hakki'nin Kibris Bankasindaki Müdür oldugunu ve babasi ile bu bankaya ortak olduklarini, bankanin baska ortaklari olup olmadigini bilmedigini, Babasi Tarik Ümit'in 3 Mart 1995'te Istanbul Erenköy Divan Pastanesine gitmis oldugunu, babasinin bu pastaneye gittigini orada çalisan garsonlardan ögrendigini, babasinin burada Ziya ve Ayhan isimli iki polis memuru ile bulustugunu, bunu da Jandarmada Jitem'ci Assubay Ahmet Alatintas'tan ögrendigini, bu iki polis memurunun Ibrahim Agabey seni evde bekliyor oraya gidecegiz dediklerini ögrendigini, Ibrahim'in Ibrahim Sahin olup olmadigini bilemedigini, 4 Mart 1995 günü saat 13.30 siralarinda babasinin otomobilinin Silivride bulundugu yere gittigini, Jandarmanin arastirmaya basladigini ve aracin plakasinin sahte olmasi üzerine Jandarmada bir süre alikonulduklarini, daha sonra Kadiköy Cumhuriyet Savciligina giderek babasinin hayatindan endise duydugu için müracaatta bulundugunu, babasinin serbest ticaretle mesgul oldugunu, Kibristaki bir bankanin ortagi oldugunu, son zamanlarda tek ugrastigi isin bu oldugunu, Almanyada yasiyan bir ablasinin bulundugunu, babasi Tarik Ümit'in kaybolmasindan hemen sonra Mehmet Eymür'ün kendisini telefonla aradigini ve iki arkadasini da Istanbul'a gönderdigini, babasinin kaybolmasinda Korkut Eken'in rolü bulundugunu, ifadeye gittigine bunu belirtmesini söyledigini, Mehmet Eymür'ün de, Korkut Eken'in de babasinin arkadasi olduklarini, Jandarma JITEM'den assubay Ahmet Altintas'in Tarik Ümit ile ilgili bir çalisma yaptigini ve Avsar kederoglu ismini sordugunu, böyle bir sahsi o ana kadar hiç duymadigini, kendi duyumlarina göre babasinin iki polis memuru ve ibrahim Sahin tarafindan Abdullah Çatli'ya teslim edildigi ve bir daha Tarik Ümit'in piyasaya çikmadigini; Korkut Eken ile Istanbul Feneryolunda 10 dakika kadar görüstügünü ve bu görüsmede Eken'in kendisine babasinin yurtdisinda bir görev yollandigini, söyledigini, 
KAYNAK;
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=142


17 Ci BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder