14 Mart 2019 Perşembe

Soğuk Savaş Döneminde NATO ve Türkiye, Bir NATO Okuması, BÖLÜM 3

Soğuk Savaş Döneminde NATO ve Türkiye, Bir NATO Okuması, BÖLÜM 3



Azmettik dönmeyiz bu yoldan, Ebedi barıştır yolu NATO’nun.30 

Kitapta ayrıca Türkiye’nin NATO içindeki yerini öven uluslararası liderlerin beyanatları ve European Atlantic Review isimli dergide yer alan yazılara da yer verilmiştir. Bu tür referanlar Hükümetin NATO üyeliği ile ilgili olarak kamuoyu karşısında elini güçlendirmektedir. 

Bu bölümde kısaca bahsedilecek son kitap zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın anılarının derlendiği Sovyetler Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi isimli eserdir. Bu kitap 1950‘lerde yazılmamasına rağmen Türkiye’nin NATO’ya girdği dönemde Türk siyasi eliti arasındaki tartışmalara ışık tutması açısından burada ele alınmıştır. Celal Bayar ile yapılan görüşmeler sonrasında hazırlanan bu kitapta Rusların Türkiye siyaseti 1917’den itibaren ele alınarak Türkiye’nin NATO’ya girişine yol açan “Sovyet Tehdidi”ne dönüşümü ayrıntılı olarak anlatılmıştır.31 Celal Bayar, 1950‘li yıllarda Demokrat Parti tarafından yürütülen anti-komünist siyasetin temellerinin Mustafa Kemal Atatürk’ün komünizm ile ilgili fikirlerinde yattığının altını çizmektedir. Kitapta yer alan ve Celal Bayar ile yapılan görüşmelerde altı çizildiği gibi Türkiye Sovyet tehtidinden korunabilmek için NATO’ya girmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu çalışma 
Türkiye’nin NATO’ya girişinin üzerinden 48 yıl geçmesine rağmen Türkiye’nin NATO’ya girme kararını veren liderlerden olan Celal Bayar’ın hala bu kararlarını meşru kılmaya çalıştığını işaret eder. 

Türkiye’nin NATO’ya girmesi Türk halkı için sembolik olarak bir yenilginin işaretidir. Kurtuluş Savaşı ile Batı’lı güçlere karşı savaşan ve hem savaş alanında hem de diplomatik görüşmeler sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi kendini koruyamadığını kabul edip, ancak 30 yıl önce savaştığı güçlerle ittifaka girerek kendini güvence altına alabilmesi Türk halkı tarafından sembolik bir yenilgi olarak kabul edilir. Dolayısıyla bu dönemde Türkiye’nin NATO’ya girişini 
meşrulaştıran yayınlar yapılması, bu döneme dair anılarda hala Sovyet tehdidi güvenlikleştirilerek 

Türkiye’nin NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmesinin bir gereklilik olarak sunulması o dönemin hassasiyetlerini çok net olarak göstermektedir. 

Soğuk Savaş Döneminde NATO ve Türkiye 

• Türkkaya Ataöv, Amerika, NATO ve Türkiye, Ankara, Aydınlık Yayınevi, 1969 
• Sezai Orkunt, NATO ve Milli Güvenlik, Ankara, Sosyal Demokrat Yayınları, 1970 
• Dış Politika Enstitüsü, Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği Seminer Notları, Ankara, Dış Politika Enstitüsü Yayınları, 1982 
• Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, 1980‘lerde NATO Seminer Notları, İstanbul, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayınları, 1983 

Menderes hükümeti, 1960 darbesiyle iktidardan indirildikten sonra başa geçen askeri rejim Sovyetlerle ilişkilerini güçlendirmiş ve Sovyetlerden 500 milyon dolar kredi almıştır. Türkiye tarafında iktidar değişikliği, NATO tarafında ise Fransa'nın NATO'dan çekilmesi ve ittifakın güneydoğu kanadını oluşturan Türkiye ve Yunanistan'ın Kıbrıs meselesi yüzünden 1964'ten itibaren karşı karşıya gelmeleri Türkiye NATO ilişkilerinde yeni bir dönem açmıştır. Kıbrıs meselesi nedeni ile sertleşen Türkiye - ABD ilişkileri, Türkiye'nin 1965'ten itibaren Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmasına yol açmıştır. 1963 - 1964 Kıbrıs buhranından sonra Türkiye'nin Amerika ve NATO ile ilişkileri Kıbrıs ve Ege sorunları üzerine şekillenmiştir. Amerika ve NATO, Kıbrıs meselesinde tarafsız kalırken, Sovyetler Türkiye ile yakınlaşmaya çalışmıştı, ancak 1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadından çekilmesi ile Yunanistan'la ilişkilerini artırmıştır. Dolayısıyla Türkiye ile Sovyetler arası yeniden soğumuştur. 

Kıbrıs Harekatı ile birlikte Türk - Amerikan ilişkileri de çok büyük darbe yemiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye'ye silah ambargosu uygulayan ABD, Türkiye'nin Sovyetler ve Ortadoğu ile ilişkilerinin dönüşmesine neden olmuştur. Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşması ile Türkiye içindeki sol akımlar da güçlenmeye başlamış ve Türk kamuoyunda başta NATO olmak üzere ABD ile yapılan anlaşmalar ve girilen ititfaklar eleştirilmeye başlanmıştır. 

Bozulan NATO - Türkiye ilişkileri 1978’de ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ambargoyu kaldırma kararı ile düzelmeye başlamıştır. Ayrıca yeni imzalanacak anlaşmalarla önemli miktarda silah yardımı da yapmıştır. Ambargonun kalktığı 1978'den askeri darbenin yapıldığı 1980'e kadar Türkiye’de yaşanan siyasi istikrarsızlık sonucunda ülkenin Sovyetler tarafından işgal edilme riskinin artması ABD için Türkiye’nin önemini artırmıştır. 1979’da İran’da gerçekleşen devrim ile 
Amerikan yanlısı olan Şah rejiminin devrilmesinden sonra bölgedeki kilit müttefiklerinden olan Türkiye’yi de kaybetmek istemeyen ABD Türkiye’nin NATO’ya yeniden entegre olması için ön ayak olmuştur. NATO ile yeniden entegre olan Türkiye, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına yeniden girmesi hususunda vetosunu da kaldırmasına rağmen 1980‘ler boyunca Yunanistan'la 
Kıbrıs ve Ege meseleleri nedeniyle birçok defa karşı karşıya gelmişlerdir. Buna rağmen NATO’nun iki ülke arasındaki sorunların çözümü adına çaba göstermemesi Soğuk Savaş dönemi sona erene kadar Türkiye'nin NATO ile ilişkilerinde soğukluğa, hatta restleşmelere neden olmuştur. 

Uluslararası alanda Türkiye’nin ABD ile ters düşmesi ve Türk kamuoyunda sol hareketin aktif hale gelmesi ve Amerikan karşıtlığının ivme kazanması NATO üzerine yazılan kitaplara da yansımıştır. 

İlk dönem yazılan ve Türkiye’nin NATO gibi bir ittifakın bir parçası olmasını yücelten çalışmalar yerini NATO’nun Amerikan’ın güdümünde bir örgüt olduğunu, ABD’nin emperyalist projesinin bir parçası olduğunu iddia eden kitaplar yayınlanmıştır. 
Burada ele alınacak ilk kitap, Türkiye’de NATO üzerine yazılmış kitaplar arasında en çok referans verilen ve defalarca yeni baskıları yapılan Türkkaya Ataöv’ün Amerika, NATO ve Türkiye isimli kitabının 1969‘da yapılan birinci baskısıdır. Bu kitap ABD’nin 1900’lü yıllardan beri yayılma ve dünya egemenliği siyaseti sürdürdüğünü, özellikle Avrupa kıtasına egemen olan NATO gibi bir 
siyasi ve askeri ittifakın kurulmasına öncülük eden ABD’nin NATO’nun kuruluşuna kadar izlediği genel tutumunu ele almakta ve NATO’nun ABD’nin dünya egemenliği siyasetinin önemli bir parçası olduğunun altını çizmektedir. Kitapta İkinci Dünya Savaşının son dönemlerinden 1949’a kadar geçen dönemde uluslararası siyaset arenasında olan olaylar ayrıntılı olarak ele alan Ataöv, 
Soğuk Savaş’ın aslında ABD tarafından bilerek ve istenerek çıkarıldığı savını ortaya koymaktadır: 
... Amerika kendi amaçları uğruna güttüğü ulusal politikası için, fakat “komunizme karşı” yaftası altında dünya çapında bir askeri bloklar sistemi ve yabancı ülkelerde, özellikle Türkiye gibi Sovyet topraklarına yakın yerlerde stratejik askeri üsler ve haber alma istasyonları kurmuştur. Bu sistemin ortasında NATO diye bir örgüt yer almaktadır.32 

Ataöv bahsettiiği askeri bloklar sisteminin dünya tarihinde eşi olmayan bir silahlanma yarışına sebep olduğunu, bu silahlanma yarışına dayalı Soğuk Savaş’ı daha iyi anlayabilmek için “Amerikan emperyalist çevrelerinin Amerikan sermaye tekelleriyle olan ilişkisini” anlamak gerektiğinin altını çizer. NATO’ya girerek aslında ateşle oynayan Türkiye gibi 33 ülkelerin NATO’nun gerçek yüzünü 
görebilmek için Amerikan sermaye tekellerinin emperyalist çevreler ve Soğuk Savaş üzerindeki etkisini anlamaları gerektiğinin altının çizildiği kitabın amacı “NATO ittifakının gerçek hedefini, kuruluş koşullarını, emperyalist çevrelerin ardındaki kirli elleri, Soğuk Savaş’ın asıl sorumlularını” anlatmak olduğu belirtilir.34 

“Öyleyse NATO Neyin Sonucudur?”35 başlıklı bölümde NATO kapitalist zümrelerin yönettiği ve onların dünya görüşlerine uygun olarak tasarlanmış bir siyasal ve askeri örgüt olarak tanımlanmaktadır. NATO’nun emperyalist devletlerin capitalist sistem içinde önemli rol oynayan silah tekellerinin de etkisiyle ekonomiyi askerileştirmesinin bir sonucu olarak bu düzenin ihtiyaçları 
düşünülerek kurulmuş olan bir örgüt olduğunun altı çizilmiştir: “Kapitalizm ..., düzeni uluslararası planda korumak, genişletmek ve yeni etki alanları bulmak için askeri ittifaklara da büyük ihtiyaç duymaktadır. Amerika için bu ihtiyacın en başında, bugün, NATO gelmektedir.”36 

“Türkiye’nin NATO’ya Girişi” başlıklı bölüm Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın aynı zamanda antiemperyalist ve anti-kapitalist nitelikte bir savaş olduğunun ve Kurtuluş Savaşı sırasında sadece Sovyetler Birliği’nden yardım alındığının aktarılmasıyla başlar. Bu bölümde 1950’lerden sonra ortaya çıkan NATO’cu tutumu ise Türkiye’yi kalkındıramamış olan dışa bağımlı ve yabancı çıkar 
çevrelerinin içteki temsilcisi olan egemen sınıfın” tercihi olduğu iddia edilmektedir. Ataöv’e göre Demokrat Parti’nin Türkiye’nin NATO’ya girişini meşrulaştıran Sovyetler Birliği’nin Türk toprakları üzerindeki talepleri ve notalarından çok önce Türk hükümetleri “Batı’ya kapılanmaya hazır” idi.37 Örnek olarak 1946’da İstanbul açıklarında demir atan Missori Zırhlısı vakasını detaylı 
olarak aktarır. Ayrıca Demokrat Parti hükümetince hiç bahsedilmeyen ve Sovyetler Birliği’nin önceki taleplerini geri aldığına dair gönderilen notaya da referans verilmiştir bu bölümde. 

NATO’ya girebilmek için Kore Savaşı’nde Türk kanı dökülmesini de eleştiren Ataöv, aslında NATO’nun Türkiye’nin bağımsızlığını kısıtlayan kapitalist emperyalist bir örgüt olduğunu tartışır. Ataöv’e göre: 

• Gelişmemiş ülkelerin kalkınmasına ve ulusal kurtuluş savaşlarına karşı duran Amerika’nın öncülüğü ve tekelindeki NATO sorunu temelde ekonomik ve siyasal bir sorundur. 
• NATO anlaşması, Türkiye’de uygulanan haliyle Türk topraklarında Amerikan egemenliğini tanımaktadır. 
• Türkiye’nin yargı yetkileri de kapütülasyonları aratmayacak şekilde kısıtlanmaktadır. 
• Türkiye’nin Kıbrıs sorununu da kendi yararına çözememiş olmasının temel sebebi Hükümetin ABD’den medet ummasıdır. 

Ataöv kitabı Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiğini, bunun emperyalizmin çökmesine katkıda bulunacak bir hareket olacağını söyleyerek bitirir. Kitabın genelinde yaygın olan anti-Amerikan, anti-kapitalist, anti-emperyalist söylem sonuç cümlelerinde en sert halini alır: 

Türkiye’nin ... NATO’dan kurtulma mücadelesi, yurdumuzdaki emperyalist devletin durumunu ... değiştirecektir. Bu mücadeleden başarıyla çıkarken ... emperyalizmin bir sistem olarak çöküşüne katkıda bulunmuş olacağız.38 
Kurtuluş Savaşımızda can verenler gene Türkiye emperyalizmin boyundurluğuna düşsün diye savaşmadılar.39 
Ve bizi yabancı bir devletin dünya politikasının bir ileri karakolu durumuna sokan NATO’dan çıkacağız.40 
Bu dönemde yazılan bir diğer kitap ise Sosyal Demokrat Yayınları’nın ilk kitabı olan ve Sezai Orkunt tarafından yazılan NATO ve Milli Güvenlik isimli eserdir. Sezai Orkunt kitabı yazdığı dönemde Deniz Kuvvetlerinde subay olup, daha sonra Amiralliğe yükselmiştir. Bu küçük el kitabı formatında hazırlanmış eserde her bölümden önce Mustafa Kemal Atatürk’ün “bağımsızlık” ile ilgili söylediği sözlere yer verilmesi manidardır. Ataöv’ün kitabına kıyasla NATO ittifakına daha objektif bir açıdan bakan, NATO’nun Türkiye’nin düşündüğü gibi bir güvenlik garantisi olup olmadığını somut datalara dayandırarak tartışmaktadır. Örneğin, kitabın bir bölümünde Varşova Paktı ile kıyaslama yaparak NATO ittifakının elinde bulunan nükleer ve klasik silahların dökümü yapılmış ve olası bir topyekün savaş anında ne kadar süre ile Varşova Paktı’na karşı durulabileceği hesaplanmıştır. Korkunt, Türkiye’nin NATO içinde güvende olabilmesi 41 için kendini Pakt içinde tecrit etmemesini, NATO’nun içinde kendi durumunu sağlama almaya çalışmasını önermektedir.42 

Bu dönemde yaygın bir hal alan ve Türkiye’nin NATO’da kalıp kalmaması üzerine yapan tartışmalara da katkıda bulunan kitap Türkiye’nin NATO üyeliğini olumlu ve olumsuz yanlarıyla tartışmaktadır. Korkunt, Türkiye’nin NATO’dan çıktığı takdirde kazançlarını şöyle sıralamıştır:43 

• ABD ile eşleştirilerek Amerikan karşıtı sol hareketlerin hedefinde olan NATO’dan, en azından Fransa’nın yaptığı gibi askeri kanadından, ayrılarak Türkiye toplumsal tepkiyi rahatlatabilir ve ABD ile ilişkileri ikili düzeyde yeniden gözden geçirebilir, 
• NATO’dan ayrılarak 1950-1960 yılları arasındaki “çok yanlış ve sakat bir birleşmenin, dejenere edilen dışa bağımlılık anlayışının zaaflarını” elimine edecektir, 
• Askeri yardımlar sebebiyle kaybedilen siyasi inisiyatif yeniden ele geçirilecektir 
• NATO’dan ayrılarak hiç de tercih etmediği halde bir savaşın içine girme zorunluluğundan kurtulacaktır, 
• NATO çerçevesinde Türkiye’de kurulan üsler aracılığyla Amerika’nın içimize kadar sokulması önlenecektir, Türkiye’nin NATO’dan ayrılmakla karşılaşacağı kayıplar ise şöyle sıralanmıştır:44 
• NATO’dan ayrılmasıyla ortaya çıkabilecek dış tepkiler dolayısyla dış ekonomik destekten mahrum kalabilir, 
• Türkiye’nin bölgesel çıkarlarına, özellikle Kıbrıs konusundaki çıkarlarına, olumsuz etkisi olabilir, 
• Ekonomik krediler kesilebilir, 
• Pakt ile ilişkisi kesilen Türkiye Sovyetler Birliği’nin tehditlerine maruz kalabilir, 
• Bölgesel bir savaşta NATO’nun siyasi ve askeri desteğini kaybeder, 
• ABD’nin Türkiye’ye yapmakta olduğu silah yardımı kesilir, 
• ABD Türkiye’nin çekilmesiyle Pakt’ın güneydoğu kanadında bozulan dengeyi Yunanistan’ı güçlendirerek sağlamaya çalışabilir, 
• Türkiye NATO kapsamında paylaşılan istihbarat kaynaklarından mahrum kalır. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİ;

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder