ERMENİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ERMENİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 10

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 10


2- İngilizlerin Musul le Çevresinde Yeni dare Kurma Çalısmaları ve Edward Charles Noel’in Süleymaniye ve Çevresindeki Faaliyetleri 

   Seyh Mahmut Berzenci’nin gönderdigi bu mektup üzerine İngilizler çok sevinmistir. Seyh Mahmut’un Ali İhsan Pasa ile olan ittifakını bilen İngilizler, Seyh Mahmut’tan çekinmekteyseler de, ileriye yönelik olarak bu kisinin sahip oldugu nüfuzu kullanarak bölgeye daha kolay hakim olabileceklerini düsündüklerinden dolayı hemen faaliyete geçmislerdir. Arnold Wilson zamanının olmadıgı, bu nedenle de kendisinin Süleymaniye’ye gidemeyecegini belirterek bu dönemde Irak bölgesine yeni gelmiş olan Yüzbası Edward Charles Noel’i239 Süleymaniye’ye göndermistir. Süleymaniye’ye gelen Yüzbası Noel, kent merkezinde bir konusma yaparak Şeyh Mahmut Berzenci’nin bölgenin hükümdarı olarak atandıgını ilan etmistir240 . 

Daha sonraki sayfalarda, Musul ve çevresi ile Anadolu’daki faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi verilecek olan Edward Charles Noel’i biraz tanıtmamız gerekmektedir. 1886 yılında dogan Noel241 , aristokrat bir ailenin çocugu olup, büyükbabası Gainsborough Kontu’ydu. Gençliginin ilk dönemlerinde Farsça, Arapça ve Rusça basta olmak üzere birçok Dogu dilini ögrenmistir. Issız ve tehlikeli yerlere gitmekten zevk alan, kılık degistirmeyi seven Noel’in, Asya halkları arasında kendi yurdundaymısçasına rahat yasadıgı belirtilmektedir. Gertrude Bell onun ‘kusursuz cesareti’nden söz etmektedir. 1909 ve 1910 yıllarında iki kez, Türk köylerinde ve Bedevi çadırlarında geceleyerek bisikletle ngiltere’den Hindistan’a gitmistir242 . 

1915’te yüzbası iken ran’daki Ahvan kentine konsolos olarak atanan Noel243, bu dönemde Afganistan’da faaliyet gösteren Alman Ajanı Wassmuss’un faaliyetlerinin etkisiz hale getirilmesi hususunda Sir Percy Cox tarafından görevlendirilmistir244. 1918 yılının baslarında Bakü’nün Türklerin eline geçmemesi için faaliyet gösteren , İngiliz kuvvetleri ve ajanları arasında bulunan Noel, burada bir hayli sıkıntılı günler geçirmis, bir ara bölgede yasayan yerli halka esir bile düsmüstür. İngilizlerin faaliyetleri sonucunda 27 Agustos 1918’de serbest kalan Noel, ran bölgesindeki Türk kuvvetlerine karsı yürütülen İngiliz harekatında yer almıstır. Mondros Mütarekesi’nden kıs bir süre önce Irak Cephesi’ne gönderilen Noel bu bölgede de faaliyetlerine devam etmistir245 . 

Süleymaniye’de Seyh Mahmut Berzenci’nin bölgenin hükümdarı olarak atandıgını ilan eden Yüzbası Noel’e, İngiliz yönetimini bölgede yerlestirmeye engel olan düsman (Türk) ajanlarını ortadan kaldırması ve yerel kabilelerle baglantı kurması hususunda talimat gönderilmis tir246 . Noel’in bir baska görevi de yeni yönetimi asiret reislerine kabul ettirmekti247 . 

Seyh Mahmut Berzenci ile yakın diyalog kuran Yüzbası Noel, Kuzey Irak bölgesinde bulunan diger sehirlerde idari islerin düzeltilmesi için Seyh Mahmut’a 15 bin Rupye maaş baglamıstır. Bu arada, Seyh Mahmut’un amcası Seyit Ömer Süleymaniye Valiligine getirilmis, diger yakınları da önemli görevlere atanmıstır 248 . 

Yüzbası Noel’in Süleymaniye ve çevresinde ngiliz hakimiyetinin saglanması hususundaki faaliyetleri devam ederken, Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson 1-2 
Aralık 1918 tarihlerinde Kıfri, Kerkük ve Süleymaniye’yi ziyaret etmistir. Bu ziyareti sırasında Seyh Mahmut Berzenci ile görüsen Wilson, bölgede yasayan Kürt liderlere Seyh Mahmut’un liderligini kabul etmeleri halinde ngilizlerden her türlü yardımı göreceklerini ifade etmistir. Ancak bu bölgede yasayan Kürtlerin büyük bir kısmı Seyh Mahmut Berzenci’den hosnut degillerdi249 . 

Bu dönem içerisinde İngilizlerin en önemli hedefi, sgal ettikleri yerlerde istikrarı saglamaktı. Bölgenin istikrarı, hem bölgede daha az asker bulundurulmasını 
gerektirecek250, hem de olası bir bunalım Hindistan’a kadar uzayabilecek, karısıklıklara neden olabilecekti. Bunun yanında düzlüklerde yer alan Bagdat ve çevresinin güvenligi için, bölgeye hakim konumda bulunan yüksek dagları da içeren Musul vilayetinin tam olarak hakimiyet altında bulundurulması gerekmekteydi. Ayrıca, Bagdat ve Basra bölgelerinin gıda ihtiyacı için, Kerkük ve Erbil’deki zengin tahıl alanları da oldukça önemliydi251 . 

Seyh Mahmut Berzenci’nin genel olarak yanında bulunan Yüzbası Noel’e 

İngilizler tarafından ‘Siyasi Hakim’ ünvanı verilmistir. Seyh Mahmut’un Süleymaniye’yi merkez seçmesi nedeniyle bu bölgeye gelen kisilerin çogalması ve savaş sonrası dönemdeki sartlar nedeniyle belirli bir oranda gıda maddeleri ve bugday eksikligi ortaya çıkmıstır. Bunun giderilmesi için, savaş döneminde Osmanlı askerleri için Süleymaniye’de depolanan pirinç, bugday ve diger gıda maddeleri halka dagıtılmaya baslanmıstır. Bunun yeterli olmaması üzerine, Yüzbası Noel, Süleymaniye’ye Bagdat ve Kerkük depolarından seker, çay ve beyaz un getirterek, bu erzakları Süleymaniye’deki memur ve fakirlere dagıttırmıstır. 

Yaptıgı bu davranıslarla bölge halkını ngilizler lehine elde etmeye çalısan Yüzbası Noel, bununla yetinmeyerek, bol miktarda Rupye ve altın Türk lirasını 
Süleymaniye’ye getirip asiret reislerine ve yöneticinin çevresindeki kisilere dagıtmış ve maddi destek ile ileri gelenleri elde tutma yoluna gitmistir252 . 
Seyh Mahmut’un yanında bulundugu dönemde Yüzbası Noel, bölgedeki yönetim görevlerine Kürtlerin getirilmesi ile ilgili faaliyetlerinin yanında, vergi toplanmasının da yerel Kürt aristokrasisine verilmesini önermistir. Böylece, geleneksel Kürt feodal sistemi İngiliz hakimiyeti altında korunacaktır. Fakat Noel bu sistemin İngiliz kontrolü altında modernlesmesi gerektigini de kabul etmistir253 . 

Mondros Mütarekesi’nden sonraki ilk dönemlerde İngilizler ile iyi iliskiler kuran Seyh Mahmut Berzenci’nin, İngilizlerin bilgisi olmadan bagımsız hareketlere girismesi ve çevrede bulunan bazı asiretlerle arasının açılması İngilizler için tehlike çanlarının çalmaya baslaması anlamına gelmekteydi. Zira İngilizler Seyh Mahmut’u, bölgeyi en az güç harcayarak elde tutma aracı olarak görmekteydiler. Seyh Mahmut’un bagımsızlık talep etmesi İngilizler için en son istenen hareket anlamına gelmekteydi. Buna karsı tedbir olarak, İngilizler bölgede bulunan diger güç sahipleri ile iliskilerini gelistirmeye ve Seyh Mahmut’un aleyhtarı asiret reislerini elde etme yoluna gitmislerdir254 . 

Kendisini bölgenin hükümdarı olarak adlandıran Seyh Mahmut Berzenci de bu dönemde yavaş yavaş iktidarda olmanın getirdigi olumsuzluklar ile karsılasmaya 
baslamıstır. Seyh Mahmut’un hükümet idaresinde tecrübesiz ve çevresindekilerin siyasi bilgiden yoksun olusu, onun yanlış siyasi kararlar almasına ve hakim oldugu bölgeleri, asiret zihniyeti ile yönetmesine neden olmustur. Bu ise, bölgeye gelen Kürt kökenli aydınların ona karsı mesafeli olmasına neden olmaktaydı. 
Bu dönem içinde, aydın kisilerden zzeti Fate ve Faik Tapo isimli iki kisi Seyh Mahmut ile yakın diyalog kurmuslarsa da bu kisiler daha sonraki dönemde İngilizler ile isbirligi içine girmislerdir255 . 

Seyh Mahmut Berzenci, bu dönem içerisinde Musul, Süleymaniye ve çevresi ile yetinmeyerek, İran’ın Senendec’ye kadar olan bölgede hakimi oldugu iddiasında idi. Bu ise İngilizlerin endiselerini daha da arttırmaktaydı. İngilizlerin yaptıgı baskılar ve görüsmeler sonucunda Seyh Mahmut bu iddiasından vazgeçmek zorunda kalmıstır. Bunun yanında, bölgede yasayan halkın önemli bir kısmının Naksibendi Tarikatı’na mensup olması, Kadiri Tarikatı’na mensup olan Seyh Mahmut’un durumunu daha da güçlestirmekteydi256 . 

Seyh Mahmut ile İngilizler arasındaki iliskilerin bozulmaya basladıgı ortamda, Yüzbası Noel, Süleymaniye’den ayrılarak, Seyh Mahmut’un diger yerlerdeki etkilerini arastırmak ve diger asiretler üzerinde İngiliz hakimiyetinin güçlendirilmesi için Revunduz’a gitmistir. Revanduz dönüsünde, Yüzbası Noel, Seyh Mahmut’un İngiliz aleyhtarı bir tavır içine girdigini görmüs, bu ortamda, Arnold Wilson’un da Seyh Mahmut aleyhinde bazı çalısmalara girdigini haber almıstır. Seyh Mahmut’un bütün Kürtlerin yöneticisi olmasını arzulayan Yüzbası Noel, Arnold Wilson ile Seyh Mahmut’un arasının düzeltilmesi için çaba sarf etmeye baslamıstır. 

Seyh Mahmut ile İngilizlerin arasının açılmaya basladıgı bu dönemde, bazı Kürt asiretleri ileri gelenleri Seyh Mahmut’un otoritesi altında bulunmak istemediklerini belirterek ona karsı tavır almaya baslamıslardır. Bu durumun İngilizlerin tertibi sonucu ortaya çıktıgını düsünen Seyh Mahmut, İngilizlere karsıt hareketlere girmeye baslamıs, bu da Yüzbası Noel’in, Arnold Wilson ile Seyh Mahmut’un arasının düzeltilmesi için sarf ettigi çabaların sonuçsuz kalmasına neden olmustur257 . 

Seyh Mahmut ile İngilizler arasındaki iliskilerin bozulmaya basladıgı bu dönemde, Seyh Mahmut, idaresi altında bulunan yerlerdeki asiret ileri gelenlerini toplayarak, Paris Barış Konferansı’nda kendi isteklerinin de göz önünde bulundurulması için bir karar aldırmıstır. Bu kararın alınması için yapılan toplantıya Yüzbası Noel de katılmıstır. Alınan bu karara göre Kürtlerin yasadıkları bölgelere bagımsızlık verilmesi istenmekteydi. Bu kararla ilgili olarak yazılan mektup, Resit Kaban ve Seyit Ahmet Berzenci aracılıgı ile Paris’e gönderilmek istenmistir. Bu kisiler yazılan bu mektup ile birlikte yola çıkmıslarsa da Paris’e gitmeye muvaffak olamamıslardır258 . 

İngilizlerin Seyh Mahmut ile arasının bozulmaya basladıgı bu günlerde, Sivil Komiser Sir Arnold Wilson durumun degerlendirilmesi amacı ile Bagdat’ta bir 
konferans toplamıstır. Konferansa Binbası Soane, Yüzbası Noel, Evelyn Leachman259 ve Gordon Walker’ın da içinde bulundukları uzmanlardan bir gurup katılmıstır. Bu konferansta Musul ve Süleymaniye çevresindeki genel durum ile Seyh Mahmut’un önderligi tartısıldıktan sonra, Seyhin gücünün yavaş yavaş azaltılması kabul edilmistir. 

Alınan kararlar arasında; Yüzbası Noel’in Süleymaniye’deki görevine son verilerek, Süleymaniye Siyasi Bürosu’na Binbası Soane’un getirilmesi; Seyh Mahmut’un otoritesi altındaki bölgelerin ve asiretlerin ondan vazgeçmelerine izin verilmesi de bulunmaktaydı. Soane’un atanması, aslında ngilizlerle Seyh Mahmut’un arasının ne kadar bozuldugunun bir göstergesiydi. Çünkü Berzenci ailesi ile Binbası Soane arası pek hoş degildi260 . 

Meydana gelen bu olaylar sırasında, Musul ve çevresindeki Nasturiler ve diger Hıristiyanlara özel bir önem verilmesi ve bunların önemli görevlere getirilmesi 
nedeniyle Kürtler arasında tepki hareketleri ortaya çıkmaya baslamıstır. Bunun sonucunda Zaho’nun 30 mil kuzeyinde bulunan Goyan bölgesinde Hıristiyan 
Nasturilere karsı Kürtler tarafından harekete geçilmiş ve bazı kisiler öldürülmüstür. Bunun üzerine, bölgede görevli olan Yüzbası Pearson bu bölgeye giderken 4 Nisan tarihinde isyancı Kürt gurupları tarafından öldürülmüstür. Bu olaydan bir süre sonra ise 

 İngiliz subaylarında Yüzbası Willy ve Tegmen Mc Donald öldürülmüstür261 . 
Yüzbası Noel’in Süleymaniye’den ayrılmasından sonraki dönemde, İngilizler devlet dairelerine Hintliler, Araplar, Afganlar, Yahudiler ve Ermenilerden olusan yeni memurlar yerlestirerek, Seyh Mahmut’a karsı tedbir almaya çalısmıslardır. Bu arada, Süleymaniye’de bulunan bazı kisiler de ngilizlere casusluk yapmaya ve bununla övünmeye baslamıslardır. Bu dönemde Seyh Mahmut’un otoritesi yavaş yavaş azalmaya baslamıstır. Tabi aynı dönemde ngilizler kendileri için saglam temeller olusturmaya ve bölgedeki diger asiretlerle güç sahiplerini kullanma yoluna gitmislerdir262 . 

 Seyh Mahmut Berzenci’nin kendileri açısından yeterince kullanıslı olmayacagını gören ve aralarındaki iliskiler bozulmaya baslayan ngilizler, Kadiri Tarikatı’na mensup olan Seyh Mahmut yerine, bölgede daha da etkin olan Naksibendi Tarikatı mensuplarına yönelmeye baslamıslardır. Bu ortamda karsılarına Seyh Ubeydullah’ın torunu Seyit Taha çıkmıstır. Bu dönemde, İran Kürtlerinden Simko263 ile birlikte hareket etmeye baslayan ve etkin bir güce sahip olan Seyit Taha, İngilizler için önemli bir koz olarak ortaya çıkmıstır. 1919 yılı Mayıs ayında Bagdat’ta yapılan görüsmeler sonrasında Seyit Taha İngilizler için önemli bir güç sahibi olarak görülmeye baslamıstır264 . 

İngilizler ile arası gittikçe bozulan Seyh Mahmut Berzenci 1919 Mayıs’ında İngilizlere karsı isyan hareketine girismistir. İngilizlere karsı birlik çagrıları yapan ve çevresine bir miktar asker toparlayan Seyh Mahmut komutasındaki isyancılar, 21 Mayıs 1919’da Süleymaniye'nin yönetimini tümden ele geçirmistir. 
Bunun üzerine İngilizler seri bir biçimde harekete geçmisler ve görevlendirdikleri 18’inci Tümen amansız bir biçimde isyanı bastırmaya baslamıstır. 
Yapılan çarpısmalar sonucunda 17 Haziran 1919’da Seyh Mahmut yaralı olarak İngilizlere esir düsmüstür. Bagdat’ta yargılanan Seyh Mahmut idama mahkum edildikten sonra Hindistan’a sürülmüstür265. 1922 yılında Musul ve çevresinde İngilizlerin güç duruma düsmesi üzerine Seyh Mahmut sürgünden geri getirilecek ve yeniden isbasına geçirilecektir. 

3-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanmasından Sonraki Dönemde İstanbul’daki Kürt Dernek ve Teskilatları ve Bunların Faaliyetleri 

    II. Mesrutiyet’in ilanından sonraki dönemde Osmanlı Devleti topraklarında yasayan bir çok etnik gurubun kurmaya basladıkları cemiyetlere paralel olarak, Kürtler arasında da yeni cemiyetler kurulmaya baslamıstır. Bu dönem içerisinde kurulan ilk Kürt Cemiyeti “Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (Kürt Yardımlasma ve İlerleme Dernegi)”dir. 19 Eylül 1919’da İstanbul’da kurulan bu cemiyet, genel olarak 
İstanbul’da yasamakta olan Kürt ileri gelenlerinin katılımı ile ortaya çıkmıstır. Kuruluş asamasının ardından bu cemiyet 25 Eylül 1908’de İstanbul’da bir kulüp 
açmıstır266 . 
İstanbul’da kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin, kısa bir süre içinde Bitlis, Diyarbakır ve Musul’da subeleri açılmıstır. Diyarbakır Subesi’nin baskanlıgına ise Müfti Suphi Efendi seçilmistir. Bu cemiyetin Bitlis Subesi 1909 yılında İttihat ve Terakki ile birlesme yoluna gitmistir267 . 

Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin kurulusu sırasında, bu dönemde stanbul’da da etkin olan güçlü Kürt ailelerinden Semdinan (Seyh Ubeydullah soyuna verilen ad), 
Baban ve Bedirhaniler etkin bir rol oynamıslardır268 . Kurucu baskanlıgına Seyh Ubeydullah’ın oglu Seyit Abdülkadir’in getirilmesinin ardından bu cemiyet, 
faaliyetlerini özellikle stanbul’da bulunan Kürt hamallar ve Kürtlerin yasadıkları yerlerdeki insanlar üzerinde etkin kılmaya çalısmıstır. Bu cemiyete mensup olan kisiler, özellikle de Bedirhaniler, Ermeniler ile isbirligi yapılması hususunda faaliyet gösterilmesini istemekteydiler. Ancak cemiyetin baskanı olan Seyit Abdülkadir bu hususta bunlarla ihtilaf içindeydi ve Osmanlı sınırları içinde kalınarak, Kürtlere bazı haklar verilmesini talep etmekteydi269 . 

“Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi” isimli bir gazete de çıkaran bu cemiyet, 1912 yılında Balkan Savası sırasında, zamanın hükümeti tarafından zararlı görülerek 
kapatılmıstır270 . Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin kapatılmasının ardından, İstanbul’da bulunan Kürt Ögrenciler tarafından 27 Temmuz 1912’de Cıvata Talebeyi Kurdan (Kürt Ögrencileri Dernegi) “Hevi” kurulmustur271. Özellikle okur-yazar Kürtler üzerinde etkin olmak amacı güden Hevi Cemiyeti mensupları, 1913 yılında Roji Kürd isimli bir dergi çıkarmıslardır. Bunun ardından ise Hetavi Kürd isimli bir dergi daha çıkarılmaya baslanmıstır272. Hevi Cemiyeti’nin sviçre Lozan’da da subeleri açılmıstır. 
   Lozan’daki subenin açılmasında, burada egitim gören Diyarbakırlı Cemilpasazade ailesine mensup gençler esas rolü oynamıslar ve bu subenin baskanlıgına, Kürtçülük faaliyetlerinde daha sonraki dönemde etkin olarak öne çıkan Cemilpasazade Ekrem getirilmistir273 . 
I. Dünya Savası’nın baslamasının ardından Hevi Cemiyeti kapanmıssa da, bu savasın sona ermesinden sonra, 1919’da stanbul’da yeniden kurulmustur. Bu cemiyeti yeniden canlandıran stanbul Üniversitesi’nde okuyan Kürt gençleri, Ekrem Cemilpasazade’yi kendilerine ”fahri reis” yapmıslardır274 . 

DİPNOTLAR;

239 Edward Charles Noel’in faaliyetleri ile ilgili olarak yapılan çalısmalarda, bu kisi Binbası olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu kisinin Binbası rütbesine atanması tarihi, 
      21 Aralık 1919’dur. E.Kurubas, a.g.e., s.45. 
240 R.Hilmi; a.g.e., s.20; E.Kurubas, a.g.e., s.50;M.S Lazarev; a.g.e, s.38; 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
241 E.Kurubas, a.g.e., s.45. 
242 Peter Hopkirk; İstanbul’un Dogusunda Bitmeyen Oyun, Sabah Kitapları, İstanbul, 1995, s.175. 
243 E.Kurubas, a.g.e., s.45. 
244 Peter Hopkirk; stanbul’un Dogusunda Bitmeyen Oyun, Sabah Kitapları, İstanbul, 1995, s.71. Ancak Wassmuss, yapılan faaliyetler sonucunda sıkıstırılıp, ekibi 
      imha edilmisse de kaçmayı basarmıstır. Mim Kemal Öke; “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.16. 
245 Yüzbası Noel’in Bakü ve çevresindeki faaliyetleri için su çalısmaya bakılabilir. Peter Hopkirk; a.g.e., s.172-213. 
246 Gönderilen bu talimat üzerine, Yüzbası Noel ilk iş olarak Süleymaniye’de bulunan Türk ve Arap memurları Kürtlerle degistirmistir. M.S Lazarev; a.g.e, s.39. 6. 
      Ordu Kumandanı Ali İhsan Pasa’nın 27 Aralık 1918 tarihinde Harbiye Nezareti’ne gönderdigi sifre raporuna göre, İngilizlerin tesviki ile Musul ve Kerkük çevresindeki 
       bölgede Türkçe yazısma dahil olmak üzere Türkçe konusmak yasaklanmıstır. Genelkurmay Baskanlıgı; Türk stiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, 
       Ankara, 1992, s.132. 
247 E.Kurubas, a.g.e., s.50. 
248 R.Hilmi; a.g.e., s.20-21 
249 E.Kurubas, a.g.e., s.50. Bunun temel sebebi, Seyh Mahmut Berzenci’nin Kadiri Tarikatı’na mensup olması idi. Oysa bu bölgede yasayanların çogunlugu 
      Halidi Naksibendi idiler. Bunun yanında, 14 Aralık 1918 tarihli bir İngiliz belgesine göre “… Kıfri ve Kerkük havalisinde yasayan asiretler ve kent halkı Seyh Mahmut’un
      önderligini kabul etmemekte ve Seyh Mahmut da bunların kendi önderligine katılması için baskı yapılmaması gerektigini kabul etmektedir”. 
      Ahmet Mesut; İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Doz Yayınları, İstanbul, 1992, s.21. Burada belirtilen Kıfri ve Kerkük’ün ahalisi hemen hemen Türklerden 
      oluşmaktaydı. 
250 1918 yılında Mısır’da baslayan bagımsızlık isteklerinin ardından 1919 yılında ayaklanma baslamıstır. Bunun yanında Afganistan-Hindistan sınırında da belirli 
      çatısmalar meydana gelmekteydi. Bu ise, savastan bıkan İngiliz kamuoyunun yeni çatısma haberleri ve savaş masrafları hususundaki huzursuzlugu daha da 
      arttırmaktaydı. D.Fromkin; a.g.e., s.413. 
251 A.R.S.Attar; a.g.e., s.88-89. İngiliz isgalinin ilk ayı olan Kasım ayında, Britanya Yüksek Komiseri, Kifri, Kerkük, Altınköprü, Erbil, Raniya ve Süleymaniye bölgelerinin 
      darı ve tütün yetistirilen, zengin tarım alanları ile ilgili arastırmalar yaptırmış ve bu bölgelere demiryolu yapımı için çalısmalar baslattırmıstır. 
      M.S Lazarev; a.g.e, s.79. 
252 İngilizlerin yaptıgı bu maddi yardımlar, Seyh Mahmut ve bölgedeki ileri gelenler üzerinde olumsuz bir etki yapmıstır. Bu kisiler, bu durumun ebedi olarak devam 
      edecegi hayaline kapılmıslardır.. R.Hilmi;a.g.e., s.21.
253 M.S Lazarev; a.g.e, s.45.
254 Hüseyin Tahiri; “Kerkük - Tarih tartısmaya son vermelidir”, 
      http://www.kerkuk-kurdistan.com/kerkukek.asp?ser=3&cep=9&nnimre=1064. 
      Seyh Mahmut’un otoritesinin artmaya baslaması ve gelecege yönelik olarak bagımsızlık talebinin ngiltere açısından ortaya çıkaracagı tehlikelere karsı
      tedbir amacıyla, Noel’in Süleymaniye’ye gitmesinden bir süre sonra, Kasım 1918 ortalarında, Seyh Mahmut’u pek sevmeyen ve bu bölgede uzun müddet kılık 
      degistirerek yasamıs olan Binbası E.B.Soane Süleymaniye’ye gönderilmistir. M.S Lazarev; a.g.e, s.41.
255 R.Hilmi; a.g.e., s.21. Burada ismi geçen Faik Tapo, Yüzbaş Noel’in Nusaybin, Mardin, Diyarbakır ve çevresine yaptıgı ziyaret sırasında yanında bulunan kisidir. 
256 A.R.S.Attar; a.g.e., s.92 
257 R.Hilmi; a.g.e., s.22. Bu dönemde İngiliz hakimiyetine karsı ortaya çıkan hosnutsuzluk büyük bir orana varmıstır. M.S Lazarev; a.g.e, s.73. İngilizlere karsı 
      gelisen bu hosnutsuzlugun en önemli nedenlerinden biri, bu bölgede yürütülmekte olan Osmanlı-Türk taraftarı propagandadır. E.Kurubas, a.g.e., s.97. 
      İngilizlerin Bagdat Siyasi kısmının İstanbul Yüksek Komiserligi’ne gönderdigi 21 Mart tarihli telgrafa göre, Musul ve çevresinde yasayan bazı Kürt seflerine, 
      Sırnak Kürtlerinin reisi Abdurrahman Aga tarafından sert bir İngiliz aleyhtarı mesaj gönderilmistir. Gönderilen bu mesajın esas olarak İstanbul’daki bazı yetkililer 
      tarafından organize edildigi ve bu kisilerin tespit edilerek izlenmesi hususunda talepte bulunulmustur. Aynı sekilde, Mezopotamya Genelkurmayı’ndan İstanbul 
      Yüksek Komiserligi’ne gönderilen 9 Nisan 1919 tarihli gizli yazıda, bazı Kürt ileri gelenlerinin, İngiliz boyundurugunu reddetmeye ve Türk hükümranlıgı (koruması) 
      altında bagımsızlıklarını ilan etmeye çagıran bir mektupla birlikte, 25 Mart civarında Süleymaniye’ye gitmek üzere Musul üzerinden geçtikleri belirtilmektedir. 
      Ahmet Mesut; İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Doz Yayınları, İstanbul, 1992, s.25, 29, 37. 
258 R.Hilmi; a.g.e., s.21. 
259 Yukarıda da belirtildigi gibi, Evelyn Leachman 1910 yılında Musul ve çevresinde bulunmuş ve burada birçok yerel ileri gelenlerle görüsmelerde bulunmustur. 
       İngiliz isgalinin ardından Musul’a askeripolitik yönetici olarak atanan bu kisi, burada Arap ve Kürtleri ön plana çıkararak, bu iki etnik gurup arasında denge kurmaya 
       çalısmıstır. Daha sonra ortaya çıkan ayaklanmalar sırasında, bu ayaklanmaları bastırıp halka gözdagı vermek için bazı Kürt liderlerini öldürten Leachman, 
       Ekim 1919’a kadar Musul da kalmıs, daha sonra ise Indian Political Department’a yönetici olarak atanmıstır. Mithat Baydur; “Gerard Evelyn Leachman”, 
       Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.99-100 
260 E.Kurubas, a.g.e., s.51. Lazarev, yapılan bu degisimin nedeni olarak, Noel’in Seyh Mahmut ile olan kisisel iliskilerine ve Soane’un daha tecrübeli olmasına 
      baglamaktadır. M.S Lazarev; a.g.e, s.43. Yapılan bu degisim sonrasında, Yüzbası Noel, ileriki sayfalarda görecegimiz üzere bugünkü Türkiye toprakları içinde 
      kalan bölgeye bir arastırma gezisine gönderilmistir. Refik Hilmi’ye göre Noel bu görev degisikliginden kazançlı çıkmıstır. Zira bu husus ile ilgili daha önceden 
       taleplerde bulunmustur. R.Hilmi; a.g.e., s.22. 
261 A.Mesut; a.g.e., s.37; M.S Lazarev; a.g.e, s.42; E.Kurubas, a.g.e., s.90. Lazarev, Dogu ve Güneydogu Anadolu’da bulunan İttihatçıların İslamî sloganları 
      kullanarak İngilizleri zor duruma düsürmek amacı ile Hıristiyanlara karsı tepki hareketlerini kullandıklarını ifade etmektedir. İngilizlere karsı yürütülen 
      bu faaliyetlerin merkezini Mardin ve Diyarbakır olusturmaktaydı. Bu faaliyetlerin örgütleyicisi olarak da eski 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Pasa’nın bölgeden ayrılmadan 
      önceki dönemde olusturdugu teskilatın oldugu belirtilmektedir. Bu faaliyetlerin amacı ile ilgili olarak da, stratejik açıdan önemi bulunan Güneydogu Anadolu 
      bölgesinin İngilizler tarafından isgal edilmesinin önünün alınması ve İngilizlerin daha da ileriye gitmelerine engel olma olarak açıklanmaktadır. 
      M.S Lazarev; a.g.e, s.63, 68. İngiliz aleyhtarı faaliyetlerin amacı olarak gösterilen ngiliz isgalinin ilerlemesinin engellenmesi hususuna ragmen, 
      İngilizler 6 Aralık 1918'de Kilis'i, 17 Aralık 1918'de Antep’i, 22 Subat 1919'da Maras’ı ve 24 Mart 1919'da Urfa’yı isgal etmislerdir. Genelkurmay Harp Dairesi 
      Baskanlıgı, Türk İstiklal Harbi IV. Cilt Güney Cephesi, Ankara, 1966, s.13. 
262 R.Hilmi; a.g.e., s.23-25. 
263 İran Kürtlerinden olan smail Aga Simko, Mart 1918’de Hakkari Nasturilerinin dini lideri olan Mar Samun’u öldürmüs ve bölgedeki Hıristiyanlara karsı faaliyetlerde 
      bulunmustur. I. Dünya Savası’nın sonlarında gerçeklesen bu olay sonrasında İngilizler için Simko önemli bir tehdit olarak görülmeye baslamıstır. 
      M.S Lazarev; a.g.e, s.21;
264 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.392-94; E.Kurubas, a.g.e., s.98; A.R.S.Attar; a.g.e., s.92. Mayıs 1919’da yapılan 
      bu görüsmelerde, Seyit Taha birlikte hareket ettigi Simko’nun da etkisi ile ran’ın batı kesimlerindeki bazı yerler ile birlikte Musul ve çevresine içene alan birlesik 
      bir Kürdistan’ın kurulmasını talep etmistir. E.Kurubas, a.g.e., s.98; Naci Kutlay; İttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.279.
265 William Aegleton; Mahabat Kürt Cumhuriyeti, Koral Yayınları, İstanbul, 1991, s.40; M.S Lazarev; a.g.e, s.64; A.R.S.Attar; a.g.e., s.93; 
      http://www.bilgin.nu/books/barzani/1.php; 
      http://www.kurdinternet.com/article. php?sid=2317
266 Malmisanij; Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve Gazetesi, Avesta Yayınları, stanbul, 1999, s.17. Naci Kutlay’ın yazdıklarına bakılırsa, daha sonraki döneme ait  Kürtçü liderlerden olan Zinar Silopi’ye göre, bu cemiyetin kurucuları olan ve Saray’a yakın “Kürt Ümera ve Pasaları”, dayanakları olan Sultan’ın durumunun 
zayıflaması ile saskın duruma düsmüş ve mededi Kürtlükte bulmuslardı. Ona göre, bu kimseler, bu duygularla, “Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti”ni kurmuslardır. N.Kutlay; a.g.e., s.136. 
267 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.34. 
268 N.Kutlay; a.g.e., s.220. 
269 Mustafa Akyol; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, Dogan Kitap, İstanbul, 2006, s. 60; Malmisanij; 
      Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve Gazetesi, Avesta Yayınları, İstanbul, 1999, s.38; 
270 Sükrü Mehmet Sekban; Kürt Sorunu, Kamer Yayınları, İstanbul, 1998, s.163. Kapatılmasından önceki dönemde, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, 1909 yılında, 
      Kürtlerin yasadıkları illerin ıslahı ve imarı için dönemin hükümet baskanı Kamil Pasa’ya bir muhtıra vererek, etkin önlemlerin alınması ve Kürdistan’a arastırmacı uzmanlar gönderilmesini istemistir. N.Kutlay; a.g.e., s.221. 
271 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr. Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.57; Sükrü Mehmet Sekban; Kürt Sorunu, Kamer Yayınları, 
      İstanbul, 1998, s.11 
272 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr. Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.58. Hetavi Kürd’ün, Roji Kürd’ün kapanmasının ardından çıkarıldıgını 
      söyleyen Naci Kutlay, derginin masraflarının büyük bir kısmının Seyit Abdülkadir kanalıyla Kürt hamallar tarafından ödendigini belirtmektedir. N.Kutlay; a.g.e., s.181. 
273 Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.97. 
274 Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.99, 238. Bu bilgileri veren Malmisanij, Kürt Milliyetçiligi ve Abdullah Cevdet isimli eserinde ise, Hevi Cemiyeti’nin 1918’de Kürt Ulusal Partisi adıyla yeniden kuruldugunu ve bir süre sonra Kürt İstiklal Komitesi adını aldıgını  belirtmektedir. Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr. Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.61. Ancak yukarıdaki çalısması daha sonraki tarihli  oldugundan dolayı, biz 1919 yılını esas aldık. 


BU YAZI DİZİSİ
11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 9

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 9


III- MONDROS MÜTAREKESİ'NE KADAR DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDEKİ ERMENİ İSYANLARI 

Anadolu’daki Türk hakimiyetinden önceki Batı İran ile Dogu Anadolu bölgesinde yasamakta olan Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya gelmesinden kısa bir süre önce 
Bizans’ın mezhep yönündeki baskıları sonucunda, bu bölgeden belirli oranda ayrılarak, Çukurova bölgesinin daglık kesimleri ile İç Anadolu’daki bazı bölgelere 
yerlesmislerdir. 

Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra belirli bir rahata kavusan Ermeniler, Selçuklular ve Dogu Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin hakimiyeti altında uzun bir süre rahat bir sekilde yasamıslardır. Bu süre içerisinde çogunlukla sehirlere yerlesen Ermeniler, ticaret ve sanat dallarında kendilerini gelistirerek belirli bir zenginlige ulasmıslardır204 . 

18. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’nin gerilemeye baslamasının ardından, bu dönemde çogunlukla Osmanlı aleyhine genisleyen Rus Çarlıgı, Osmanlı Devleti’nde yasayan Hıristiyan azınlıkların haklarını bahane ederek, onları hamiligi rolüne bürünmüstür. 1828-29 Osmanlı Rus Savası sonrasında imzalanan Edirne Antlasması’yla Kafkasya Rusların eline geçince Rusya, teyit edilen Hıristiyanların hamiligi imtiyazıyla, Osmanlı Ermenileriyle hem dini, hem de siyasi ve askeri münasebetlere baslamıstır. Bu dönem içerisinde Ermeniler arasına gönderdigi ajanlar vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’ne karsı Ermenileri kıskırtma yoluna gitmistir205 . 1877-78 Osmanlı-Rus Savası’nın ardından imzalanan Ayestefanos ve Berlin Antlasmaları’na Ermenilerin yasadıkları Dogu Anadolu Bölgesi’nde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılması hususunu dahil eden Rusya, bu tarihten itibaren açık olarak Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karsı kullanma yoluna gitmistir206 . 

   19. yüzyılın ortalarından itibaren yaygın bir sekilde Osmanlı toprakları üzerinde açılan misyoner okullarında da Hıristiyan azınlıkların Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları hususunda yogun bir çaba gösterilmistir. Bu çabalar içinde Ermenilerin özel bir yeri vardır207 . Misyoner okullarının yaptıkları faaliyetler sonucunda, Ermeniler arasında ayrılıkçı fikirler artmaya ve tabi bulundukları Osmanlı Devleti ve Müslüman halka karsı tedhiş hareketlerine girmeye baslamıslardır208 . Misyoner okullarının faaliyetleri ve Rusya’nın tesvikleri sonucunda Ermeniler arasında Tasnak ve Hınçak adlı örgütler kurulmustur. Bu örgütlerin faaliyetleri sonucunda 1890 yılından itibaren Ermeniler tarafından birçok isyan tesebbüsü ve terör olayları ortaya çıkarılmıstır. 1890 yılında Erzurum’da baslayan olayların ardından, 1892 yılında Merzifon ve Tokat’ta Ermenilerin isyan tesebbüsleri meydana gelmistir209 . 

Bu olayların ardından daha büyük çapta olmak üzere1894 yılında Sason’da olaylar meydana gelmistir. Sason’da olan olaylar sırasında, Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’ne karsı yogun bir baskı uygulamaya çalısmıslardır. Bu dönemde Osmanlı tahtında bulunan II. Abdülhamit, Avrupalı devletlerin baskılarına belirli oranda boyun egmek zorunda kalmıssa da, hiçbir zaman Berlin Antlasması’nda istenen düzenlemeler yoluna gitmemistir. 

Bu dönem içerisinde Ermeniler 1895 yılında Zeytun’da isyan etmislerdir. Alınan tedbirler ve askeri müdahale sonucunda bu isyan bastırılmıstır. 28 Eylül 1895 tarihinde Ermeni örgütlerinin organizesi ile, Ermeniler tarafından İstanbul’daki Ermeniler protesto yürüyüsü adı altında gösteri yapmak istemislerdir. Ancak bu tesebbüs devlet idarecilerinin aldıkları tedbirler sonucunda basarısız olmustur210 . 

Haziran 1896’da Ermeniler Van’da isyan etme yoluna gitmislerdir. Rusya ve İran üzerinden getirilen mühimmat ile donatılmış olan Ermeni çeteleri tarafından yapılan katliamlar ve terör olayları sonrasında Ermenilere karsı alınan tedbirler sonucunda bu isyan bastırılmıstır. Bu olaylar sırasında her iki taraftan da yüzlerce insan ölmüstür211 . 

Van’daki olayların ardından 1904 yılında Sason’da yeniden bir Ermeni isyanı ortaya çıkmıstır. Bu isyanın bastırılmasının ardından, Ermeniler II. Abdülhamit’e karsı bir suikast girisiminde bulunmuslarsa da basarılı olamamıslardır212 . 1908 yılında II. Mesrutiyet’in ilanından sonra faaliyetlerini sıklastıran Ermeniler yaklasmakta olan I. Dünya Savası için kendilerini hazırlamaya baslamıslardır. Savasın baslamasının hemen ardından Ruslar ile isbirligi yapan Ermeni çeteleri Osmanlı sınır boylarında ve iç bölgelerdeki yerlesim yerlerinde Türk ahaliye karsı büyük çaplı terör olaylarına girismislerdir. 

Anadolu’nun birçok yerinde isyan tesebbüslerinde bulunan ve Osmanlı Devleti ile savasan Rus saflarında mücadele eden Ermenilerin terör olaylarının artması üzerine 24 Nisan 1919 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından alınan bir kararla savaş bölgesine yakın olan yerlerdeki Ermenilerin savaş bölgesinden uzak yerlere gönderilmelerine karar verilmiş ve bu kararın uygulanması yoluna gidilmistir213 . 

Bu kararın uygulanması sırasında birçok Ermeni, bulundukları yerlerden kaçarak Rus idaresindeki bölgelere gitmislerdir. I. Dünya Savası sırasında, gönüllü Ermeni alayları Rus saflarına katılarak, Ruslar tarafından isgal edilen Dogu Anadolu bölgesindeki yüzbinlerce masum sivil halkı katletmislerdi. Bu dönem içerisinde bölgede yasayan Müslüman sivil halkın çogunlugu da bulundukları bölgeleri terk ederek Anadolu’nun içlerine dogru kaçmak zorunda kalmıslardır214 . 

Sonuç olarak; uzun müddet Türk hakimiyeti altında yasayan Kürtler ve Ermeniler, 

19. yüzyılın baslarından itibaren emperyalist devletlerin yayılmacı politikalarına baglı olarak, tabi oldukları Osmanlı devletine karsı isyan etmeleri konusunda el altından kıskırtılmıslardır. Bu dönem içerisinde zaman zaman isyan eden bu unsurlar, II. Mesrutiyetin ilanından sonraki dönemde faaliyetlerini daha da arttırma yoluna gitmislerdir. Kürtler arasında ilk dönemlerde etkin olan bölgesel ve asiret çapındaki isyan olayları II. Mesrutiyet’in ilanı ile birlikte, Avrupa’ya giden Kürt kökenli ögrenciler ve 

İstanbul’daki Kürt ileri gelenlerinin tesviki ile etnik manada Kürtçülük düsüncesine yaklasmaya baslamıslardır. Aynı dönem içerisinde dış güçlerin Kürtler üzerindeki faaliyetleri daha da artmıs, bunun sonucu olarak, ayrılıkçı fikirler ve hareketler yaygın hale gelmistir. 
Bunlara karsı Osmanlı Devleti idarecileri; belirli oranda tedbirler alma yoluna gitmislerse de, dış güçlerin baskıları ve ülke çapındaki karısıklıklar ve devletin zayıflıgı nedeniyle arzu ettikleri oranda basarılı olunamamıstır. Bu durum, Ermenilerin çıkardıkları huzursuzluklar ve terör olayları için de geçerlidir. 


    _ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM _


       MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA KÜRTÇÜLÜK ÇABALARI VE İNGİLİZLERİN KÜRTLERLE İLGİLİ FAALİYETLERİ 


I- İNGİLİZLERİN KUZEY IRAK VE ÇEVRESİNİ İSGALİ VE MONDROS MÜTAREKESİ’NİN İMZALANMASI SONRASINDA KÜRTLERİN ÇALIŞMALARI 

1-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması ve İngilizlerin Musul ve Çevresini İsgalleri 

     I. Dünya Savası sırasında dünyanın birçok bölgesinde savasa giren İngilizler, savasın ilk döneminden itibaren Irak bölgesine özel bir önem vermislerdir. Bu savaş sırasında; İngilizler, Osmanlı Devleti’ni güneyden çevirme siyaseti ile Basra Körfezi’nden Irak içlerine dogru bir çıkarma yapma yoluna gitmislerdir. Bu stratejinin sebeplerinden biri de, Rusların Dogu Anadolu bölgesindeki ilerlemelerinin İngilizleri belirli oranda endiseye sevk etmiş olmasıydı. Zira Rus ilerlemesi, İngilizlerin can damarı konumunda bulunan Hindistan’a karsı bir tehdidi gündeme getirecekti. 
Bu dönemde İngiliz siyasetinin önde gelen isimlerinden biri olan Lord Curzon 19. yüzyılda, Rus yayılmacılıgına karsı kalkan olarak Ortadogu’da “bir Müslüman devletler toplulugu” yaratma stratejisini gelistirmisti. Curzon, 19. yüzyılın sonlarında Orta Asya’yla ilgili çalısmalar yaparken, yazılarında ve düsüncelerinde sık sık Rus yayılmacı emellerini dile getirmiş ve 20. yüzyıl baslarında Hindistan Genel Valisi oldugunda bu konu politikasında önemli yer tutmustu215 . 

I. Dünya Savası’nın sebepleri arasında gösterilen ngiliz-Alman rekabetinde de Ortadogu bölgesinin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Zira, İngiltere I. Cihan Harbi’ne Alman tehlikesine karsı Hindistan’ı korumak ve Irak petrollerine sahip olmak için girmistir. İngilizlerin tamamen kendi kontrollerinde petrol kaynaklarına sahip olma arzusu. Irak ve Musul üzerindeki emellerini iyice kamçılamıstır216 . II. Bölümde de belirtildigi üzere ngilizler 19. yüzyıldan itibaren Ortadogu bölgesine özel bir önem vermisler ve Irak ve çevresini ele geçirmek için gayretler içine girmislerdir. Zira, İngilizler için bu bölgenin ele geçirilmesi hem Güney Asya’yı, Dogu Afrika’yı ve Fas Körfezi’ni kapsayan Hint Okyanusu’ndaki varlıklarını tamamlayacak; hem de İran’ı ve Osmanlı’yı kapsayan hassas Ortadogu bölgesini kontrol etmelerine imkan verecekti. Bu yüzden İngilizler, askeri hareketlerden önce bu bölgede bulunan Araplar arasında güçlü istihbarat çalısmalarına girmislerdir217 . 

  İngilizler bu amaçlarına ulasabilmek için birçok ajanını bu bölgeye göndererek bölgede yasayan etnik gurupların sosyal ve siyasi yapılarını inceleme yoluna 
gitmislerdir. Bu ajanlardan olan biri olan Binbası Soane, Kuzey Irak bölgesinde yasayan güçlü Caf Asireti reisi Osman Bey’in karısı Adile Hanım’ı etkilemiş 
ve onun Farsça katipligi görevini üstlenmistir. I. Dünya Savası yıllarına kadar kimligini saklamayı basaran Soane, 1914 yılında ngilizlerin Irak’a girmeleri üzerine, İngiltere’nin bölgede, istihbarat subayı olarak görev almıstır218 . Binbası Soane’u Mondros Mütarekesinden sonra, Kuzey Irak bölgesinde ki etkin idarecilerden biri olarak görmekteyiz.İngiltere’nin Kuzey Irak bölgesine gönderdigi diger ajan olan Evelyn Leachman, 1910 yılı baslarında Musul’a gitmiş ve bu bölgede yasayan Muhammed Pasho Dagıstani ile görüsmüstür. Musul’da kaldıgı 8 gün içinde kent hakkında çok degerli bilgiler alan Leachman, oradan çesitli yollar üzerinden Van’a gitmiş ve Van’ı çok sevmistir. 

Bu kisi, Kürdistan olarak nitelendirdigi Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerini gezmiş ve bu bölgelerde yasayan Kürt halkına İngiltere ve Amerika’nın yardım etmesi gerektigini ifade etmistir219 . 

I. Dünya Savası’ndan önceki dönemde Irak ve çevresinde ajanları vasıtasıyla faaliyet yürüten ngilizler, bu savasın ilk dönemlerinde Basra Körfezi’nden çıkarma yapmıs, ancak Kutülamare’de Osmanlı kuvvetlerine yenilmesinin220 ardından İngilizler belirli bir dönem bu bölgedeki askeri faaliyetlerini durdurmuslardır. Bir süre yerlerinde sabit kalan İngilizler, 1917 yılında yeniden askeri faaliyete geçmislerdir. 1917 yılında Rusya’da Bolsevik ihtilalinin ortaya çıkması üzerine, Rusya Çarlıgı’nın da hakim oldugu bölgeleri de kapsayan yerlerde, İngiliz himayesinde bir Müslüman Devletler toplulugunun olusturulması hususunda Lord Curzon yeni projeler üretmeye baslamıstır221 . 

Aslında 1916 yılında yapılan Sykes-Picot anlasması ile İngilizlerin Kürtlere olan ilgisi artmaya basladı. Çünkü bu anlasma ile savaş sonrası düzenlemeler konusunda anlasan İngiltere, Fransa ve Rusya, Kürtlerin yasadıkları bölgelerin bir kısmını İngilizlere bırakıyorlardı. Böylece İngiltere bölge ile ilgili siyasi, askeri ve sosyal hazırlıklarını arttırdı. Bu çalısmalar için Van ve Musul merkez seçilirken, bölgesel dengeleri bozmamaya özel bir gayret sarf edildi. Yani asiret ve seyhlik düzeni desteklenirken, ngiltere’ye baglı kisilerin sayısı arttırılmaya çalısıldı. Bu dönemde yabancı ülkelerin tesviklerden ve dünyanın genel gidisatından da etkilenen Kürt beylerinden bir kısmı, Kürt milliyetçiligi yapmak istemislerse de hayal dünyasında yasadıklarını, ortada bir birlik kurabilecek ne bir homojen kitlenin ne de halk arasında böyle bir niyetin olmadıgını gördüler. İngilizler, savaş boyunca Kürtleri Türklere karsı sürekli kıskırtma siyasetini izlediler. Bu dönemde İngiliz Amirali Webb durumu Lord Curzon’a söyle özetliyordu: “En önemli Kürt önderlerinden bazılarının Türklerle olan baglarını kesinlikle koparmalarını saglamak kolay olacaktır, yeter ki çıkarlarının 
Ermeni çıkarlarına kurban edildigi korkusundan kurtarılsınlar. Öte yandan, eger İngiliz hükümetinden ilgi görmezlerse her yerde olay çıkabilir ya da Türk İmparatorlugu’nu kurtarma savasına katılabilirler”222 . 

1917 yılında Irak içlerine dogru ilerlemeye baslayan İngilizler, Eylül 1917’de Süleymaniye ve çevresinde etkin bir konuma sahip olan Seyh Hamid Talabani ile temasa geçmislerdir223. Bu yıl içinde İngiliz siyasi makamları; Süleymaniye, Kerkük ve Tuzhurmatu’daki Kürt kabile liderleriyle temasa geçerek onları bagımsız bir Kürdistan kurmaları yönünde tesvik etmislerdir224 . İngilizlerin bu faaliyetleri 1918 yılı içinde de devam etmistir. Irak bölgesindeki savasta zorluklarla karsılasan İngilizler, Kürtleri cesaretlendirerek Araplarda oldugu gibi içeriden kazanımlar elde etme yoluna gitmek istemislerse de bunda basarılı olamamıslardır225 . 

İngilizlerin ilerlemeye baslamaları üzerine, zor durumda kalan bölgedeki Osmanlı komutanı ve Enver Pasa’nın amcası olan Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci ile temasa geçerek onun gücünden faydalanmaya çalısmıstır. İngilizlerin ilerlemesinin durdurulamaması üzerine savasın sonlarına dogru Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci’yi telgrafla, Süleymaniye ve civarının degismez emiri olarak atamıstır. Halil Pasa bu davranısı ile, İngilizlerin bölgede yürütmeye çalıstıkları Osmanlı aleyhtarı bagımsızlık hareketini bertaraf ederek, bölgedeki güçlerin Osmanlı taraftarı olarak kalmasını temin etmek istemistir. 
Nitekim, bu atama sonucunda, Seyh Mahmut Berzenci bir taraftan bölgede yaralı olan Türk asker ve subaylarını dağ yollarından Musul’a dogru götürtmüs, 
bir taraftan da İngilizler ile olan mücadeleyi etkin bir sekilde yürütmüstür226 . 

1917 yılında Rusya’da meydana gelen Subat ve Ekim devrimlerinin ardından Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Brest-Litovsk antlasmasının ardından 

Osmanlı kuvvetleri Rusya’nın bosalttıgı yerleri ele geçirebilmek için diger cephelerden asker sevkıyatı yapmaya basladır. Bu sevkıyat sonucunda gerek Filistin, gerekse Irak cephelerinden büyük oranda asker Kafkasya bölgesine gönderilmistir. 1917 yılının sonlarından itibaren ise İngilizler bu iki cepheden yeniden taarruza geçmislerdir. Bunun sonucunda İngilizler Amman, Beyrut, Sam, Bagdat ve çevresini ele geçirmislerdir. 

İngilizlerin ilerlemeleri sonucunda zor durumda kalan Osmanlı hükümeti mütareke için İtilaf devletlerine basvurmuş ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıstır227 . 
İmzalanan Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi, “müttefiklerin güvenligini tehdit eden kosullar olustugu takdirde” müttefiklerin Osmanlı Devleti’ndeki herhangi stratejik noktayı isgal etmelerini saglamıstır. 16. madde ise Arap ülkelerinde, Mezopotamya’da kalan Türk garnizonlarının müttefiklere devrini öngörmüs tür 228 . Mondros Mütarekesi imzalanmadan önceki dönemde ngilizler Musul ve çevresini ele geçirmek için büyük bir mücadeleye girismislerdir229. 
Ancak mütareke imzalandıgı tarihte Musul sehri ile birlikte Musul vilayetinin büyük bir kısmı Osmanlı kuvvetlerinin elinde bulunmaktaydı. 
Bu bölgede bulunan ve kumandanlıgını Ali hsan Pasa’nın yaptıgı 6. Ordu’nun mukavemeti İngilizlerin ilerlemelerine engel olmustur. Mütareke imzalandıgında Osmanlı-ngiliz kuvvetleri Ane-Elhazar-Gayyare gaz kuyuları Altınköprü-Kerkük-Tuzhurmata-Selahiye-Hanikin hattında mücadele içinde idiler230 . 

İngilizlerin ilerlemeleri üzerine, olayların daha da kötüye gittigini gören Ali İhsan Pasa, Süleymaniye Valisi’ne bir telgraf çekerek, vilayetin yönetimini Seyh Mahmut Berzenci’ye vermesini ve kendisinin Musul’a gelmesini istemistir. Bunun üzerine Süleymaniye’nin yönetimi Seyh Mahmut’a devredilmiş ve Seyh Mahmut, Osmanlı Hükümeti’ne tabi Süleymaniye Valisi olarak isbasına getirilmistir231 . 

Mütareke imzalandıgı sırada, Musul bölgesinin ngilizlerin eline geçmemiş olması, İngiltere açısından büyük bir eksiklik olarak görülmüstür. Zira bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu düsünülen petrol rezervi ngilizler için büyük bir önem tasımaktaydı. Bunun yanında, gelecekte kurulması düsünülen Irak devletinin kuzey sınırlarının güvenliginin tesisi de Musul bölgesinin kontrol altında tutulmasına baglı idi 232 

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Ali İhsan Pasa, çatısmaların sona erdirilmesi ve iki taraf arasındaki bölgenin tarafsız sayılması hususunda İngiliz Irak Ordusu Komutanı General Marshall'a bir mektup yollamıstır. General Marshall ise, Ali İhsan Pasa'ya cevap olarak, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine göre, lüzum gördügü stratejik noktaların isgal hakkına haiz oldugunu, 16. maddeye göre de Irak'ta bulunan Türk birliklerinin teslimi gerektigini bildirmistir. Bunun üzerine Ali Ihsan Pasa; "Müttefiklerin emniyetini tehdit edecek hiçbir durum olmadıgından, 7. maddenin tatbikine imkân olmadıgını, Irak hududunun diplomatlar tarafından tespit edilmesi gerektigini, ngiliz birliklerinin Musul’dan çekilmelerini, birliklerin teslimi hakkındaki teklifin kabulünün mümkün olmayacagını" bildirmistir233 . 

Durumun bu hale gelmesi üzerine, ngilizler her ne pahasına olursa olsun Musul’u ele geçirmek için tesebbüslerine devam etmislerdir. General Marshall, Türklerin baskısı sonucu Musul’daki Ermenilerin sehri terk etmeye basladıgını iddia ederek Ali İhsan Pasa’ya sehrin İngilizlere teslim edilmesini istemistir. Ancak Ali İhsan Pasa, böyle bir durumun olmadıgını ve buna sebebiyet verecek ortamın ortaya çıkmaması için gereken önlemlerin alındıgını General Marshall'a bildirmistir. 

Bunun üzerine General Marshall 7 Kasım’da Ali İhsan Pasa’yı tehdit ederek, 15 Kasım’a kadar Musul Osmanlı birliklerince terk edilmezse, İngilizlerin kuvvete 
basvurarak bunu gerçeklestireceklerini ifade etmistir. Bunun üzerine Türk kuvvetleri Musul’dan çekilmeye baslamış ve 8 Kasım’da Musul Valiligi’ne İngiliz bayragı çekilmistir234 . 

Yukarıda İngilizlerin bu dönemde Musul’a büyük önem vermelerinin temel nedeninin bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu petrol kaynaklarının oldugunu belirtmistik. Bu bölgede yasamakta olan degisik etnik guruplar İngilizler için gelecekte büyük bir problem olarak görülmekteydi. Bu bölgede yasamakta olan Kürtler ile ilgili arastırma yapan ngilizler, Kürtlerin kendi kendilerini yönetip yönetemeyecekleri hususunda yeni projeler üretmeye çalısmıslardır. Bu dönemde ngilizler adına Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson235, bölgede yasayan savasçı Kürtlerin “yarım milyondan fazla olduklarını ve Araplar tarafından yönetilmeyi hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini” belirterek yeni çözümler üretilmesi gerektigini öne sürmüstür236 . 

İngilizler açısından Musul bölgesinin kendilerinin hakimiyeti altına girmesi hususundaki ayrı bir problem de Fransızlardır. Zira 1916 Sykes-Picot Anlasması’na göre Musul ve çevresi Fransızlara bırakılmıstı. Savasın sona ermesinin ardından bu bölgelerin Fransızlara verilmesi gerekmekteydi. Bu ise İngilizlerin en son istedikleri seydi. Bu yüzden savaş daha sona ermeden, İngilizler bu bölgenin Fransız hakimiyetine verilmemesi için yeni projeler üretme yoluna gitmislerdir. Savasın sona ermesinden sonraki dönemde ise, bu projeler daha da hızlanmıstır. İngilizler için bu bölgede Fransızlara ve eski idareci olan Türklere karsı kullanılacak en önemli koz olarak Kürtler gündeme gelmistir237 . 

 İngilizlerin Mondros Mütarekesi öncesindeki ilerlemeleri ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonraki tavırları üzerine, Ali hsan Pasa tarafından Süleymaniye Valisi olarak atanan Seyh Mahmut Berzenci Osmanlılardan ümidini keserek Süleymaniye bölgesinin ngiliz hakimiyetini girmesini kabul etmiş ve bu amaçla zzet Topçu ve Ahmet Faik adlı kisiler aracılıgıyla Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson’a bir mektup göndererek Kürtlere özerklik verilmesi karsılıgında İngiliz yönetimini kabul edebilecegini bildirmistir 238 . 

DİPNOTLAR;

204 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.5-8; Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.11-14, 29-36. 
205 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.24-25.. 
206 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.1-8. 
207 Misyonar okullarının faaliyetleri hakkında su eserlere bakılabilir. Hidayet Vahapoglu; Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul, 1997; 
    lknur Polat Haydaroglu; Osmanlı İmparatorlugu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990. 
208 Hans Lukas Kieser; Iskalanmış Barış Dogu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938), İstanbul, 2005, s.74-81. 
209 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.106-109; A.Süslü; a.g.e., s.58. 
210 Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.111113. 
211 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, 1994, s.99-122. 
212 H.Metin; a.g.e., s.116-119. 
213 A.Süslü; a.g.e., s.97-131. 
214 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), stanbul, 1994, s.165-218; H.Metin; a.g.e., s.127-158. 
215 David Fromkin; Barısa Son Veren Barış Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, stanbul, 1994, s.453. Lord Curzon’un 
      kendine göre önemli bir tezi bulunmaktaydı. Bu kisiye göre, “Hindistan sınırı Fırat’ta olmalıdır”. M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), 
      Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.25. 
216 Süleyman Kocabas; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yayınları, İstanbul, 1985, s.219. Savas öncesindeki dönemde Almanlar 
      da Irak ve Musul bölgelerine özel bir önem vermislerdir. İngiliz düsmanı bir Alman olan Gofman, “Mezopotamya’nın ana önemi bölgesel-politik önemidir, çünkü bu 
      bölge Mısır ve Hindistan arasında korunaklı kara yolunun temel halkasını olusturmaktadır. Burada petrol olmazsa da bu bölge İngiliz politikası için aynı derecede
      öneme sahiptir ...” diyerek bu bölgenin İngilizlere karsı Alman himayesinde bulunması gerektigini öne sürmüstür. 
      M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.50.
217 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, İstanbul, 2004, s.106.
218 A.Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.370. Soane dısında baska İngiliz ajanları da Ortadogu bölgesinde faaliyet göstermislerdir. Bu ajanların “... 
      Kimi Arabist, kimi Siyonist, bazıları da Kürtçüydüler. Ancak bulustukları nokta, Türk düsmanlıgı idi”. Mim Kemal Öke; “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda 
      Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.12.
219 Mithat Baydur; “Gerard Evelyn Leachman”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.99-100
220 Kutülamare’deki çatısmalar sırasında, daha sonraki dönemde bugünkü Kuzey Irak belgesinde krallıgını ilan eden Seyh Mahmut Berzenci, bin kisilik süvari birligi 
      ile İngilizlere karsı mücadele etmistir. 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317
221 David Fromkin; Barısa Son Veren Barıs Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1994, s.453. 
      23 Aralık 1917’de İngiltere ve Fransa arasında, Rusya’daki hareket alanlarının bölünmesi hakkında gizli bir anlasma yapılmıstır. Bu anlasma yapılırken, 
      Winston Churchill söyle demistir: “İngiliz bölgesi, Kazakların topraklarından, Kafkasya, Ermenistan, Gürcistan ve Kürdistan’dan olusmaktadır ...” 
      M.S Lazarev; a.g.e, s.52.
222 Sedat Laçiner; “Türkiye-İngiltere İliskileri ve İsbirligi İmkanları”, 
      http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=68.
223 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997,s.96.
224 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, stanbul, 2004, s.92.
225 M.S Lazarev; a.g.e, s.37.
226 Naci Kutlay; ttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.300.
227 Fahir Armaoglu; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), I.Cilt, Ankara, 1994, s.141-142.
228 M.S Lazarev; a.g.e, s.35.
229 Türklerle mütareke imzalanmadan Musul’un İngilizlerin hakimiyetine geçebilmesi için İngiltere Genelkurmayı yöreye bir askeri güç yollamaya karar vermistir. 
      Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.52.
230 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110.
231 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20; 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
232 M.S Lazarev; a.g.e, s.50. İngiliz Hükümeti savaş esnasında ve sonrasında ele geçirmek istedigi bölgeleri iki esasa göre belirlemekteydi. Birincisi ekonomik 
      açıdan degerli yer üstü ve yer altı kaynaklarına sahip olması, ikicisi ise Mısır–Hindistan hattı üzerinde stratejik nokta hüviyetine sahip olmasıydı. 
      Bu esaslar Ortadogu’da üç bölgeyi isaret ediyordu. Bunlar Arabistan yarımadası, Filistin ve Irak’tı. İlk ikisi savaş esnasında ele geçirilmiş olmasına ragmen, Irak’ın 
      tamamı isgal edilememisti. 
      Basra ve Bagdat vilayetleri İngiliz kuvvetlerinin elindeydi. Fakat hem bu vilayetlerin güvenligi, hem de zengin petrol kaynaklarından dolayı kuzeyde bulunan Musul 
      vilayetinin ele geçirilmesi gerekiyordu. Mondros mütarekesinin imzalanmasından birkaç gün önce baslatılan taarruz İngiliz kuvvetlerini ancak Musul sehrine 
      yaklastırabilmisti. Selçuk Ural; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul, 2004, s.53-54. 
233 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110-111 
234 Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.56-57. İsgali yasayan bir İngiliz askeri yetkilisi, yıllar sonra kaleme aldıgı hatıralarında, 
      "Ali İhsan Pasa, Marshall'ın blöfünü görseydi, İngilizler ilerleyemezdi" demistir. 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
      Musul’un ngilizler tarafından isgal edilmesi, İngilizlerin daha da ileri giderek baska yerleri isgal edecekleri yönünde Osmanlı yöneticilerini korkuya düsürmüstür. 
      Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992, s.47. 
235 Arnold Wilson, I. Dünya Savası’nın sonlarına dogru, isgal edilen Irak topraklarının geçici idaresi için, görevli oldugu Hindistan’dan getirilmistir. Sivil Komiser adı 
      altında görev yapan ve ilk dönemlerde Yüzbası olan Wilson, daha sonraki dönemlerde Albay rütbesine kadar yükselmistir. Wilson’un Irak yönetimindeki yardımcısı 
       o sırada Arap ülkeleri konusundaki kitaplarıyla çok ünlü olan Gertrude Bell’dir. D.Fromkin; a.g.e., s.447. 
236 D.Fromkin; a.g.e., s.448. 
237 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997, s.41; A.R.S.Attar; a.g.e., s.95. Almanya ve onun müttefiki Türkiye’nin 
       yenilgisi, İngiltere’ye Musul petrolüne tek basına ve bütünüyle sahip olma umudu vermisti. Fakat bunun için Irak üzerinde tam bir politik kontrol olusturmak ve 
       Irak’ın özellikle de kuzey sınırlarının güvenligini saglamak gerekiyordu. M.S Lazarev; a.g.e, s.50. Bu dönemde İngiltere’nin basını agrıtan bir baska husus da 
       Mısır’daki bagımsızlık hareketi idi. İngiliz isgalinde olan ancak seklen Osmanlı Devleti’ne baglı gibi görünen Mısır’daki bazı liderlerden gelen bagımsızlık talepleri, 
       Süveyş Kanalı’na bagımlı olan İngiltere için en son arzulanan sey durumunda idi. D.Fromkin; a.g.e., s.418. 
238 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20; 
       http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 


BU YAZI DİZİSİ
10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 8

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 8


3-Seyh Ubeydullah Nehri Hareketi 

XIX. yüzyılda Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesindeki feodal kökenli Kürt Beylerinin güçlerinin azalmasına paralel olarak Tarikat kökenli Seyhlerin etkinlikleri gittikçe artmaya baslamıstır. Özellikle Naksibendi Tarikatı’nın Halidiye kolunun bölgede yayılmasının ardından, Naksibendi Seyhler en önemli söz sahipleri durumuna gelmislerdir. Babadan ogula geçen bir silsile halinde etkinliklerini gittikçe arttıran seyhler, zaman zaman bölgelerinde en büyük söz sahibi olmuslardır172. 

Yasadıgı dönemde bölgede en çok etki bırakan seyhlerden biri de Seyh Ubeydullah’tır. Seyh Ubeydullah’ın ailesinin otoritesi, babası Seyh Taha döneminde saglanmıstır. 
Bulundugu bölgede otorite sahibi haline gelen Seyh Ubeydullah’ın gücü, bu bölgedeki ticaretin gelistirilmesi ile ilgilenecek kadar ileri bir düzeye ulasmıs, bu bölgenin ve yolların güvenliginin saglanması için bazı tedbirler almasına neden olmustur173 . 

19. yüzyılda Kürt bölgesinde hâkim olan tarikatlar, miladi 12. asır arifelerinden Abdulkadir Geylani’nin takipçisi olan Kadiri tarikatlarıydı. Bu yüzyılın baslarına kadar Osmanlı hâkimiyetindeki Kürt bölgesinde Kadiri seyhlerinden yalnızca ikisi faaliyet içinde idi. Bunlardan birincisi daha çok Süleymaniye nüfuzu olan Sadat Berzanci, digeri ise Anadolu’nun Güneydogusunda yer alan Hakkari’deki Sadat Nehri idi. Bu iki ailenin agı, tüm Kürt bölgesinde mevcut idi. 19. yüzyılın basında Naksibendilerin içinden Kürt bölgesinde yeni bir tarikat zuhur etti ve hızla nüfuz kazandı. Seyh Ubeydullah Nehri yada Semzini, Naksibendi tarikatına mensup büyük Sadat Nehri ailesinden geliyordu. O, babası Seyh Taha’nın ölümünden sonra güçlü Naksibendi tarikatının lideri olarak onun mallarının ve dini nüfuzunun varisi oldu.174 

Çevresinde etkin bir güç kazanan Seyh Ubeydullah, etrafına topladıgı askerlerle birlikte 1877-78 Osmanlı-Rus Savası’na katılmıstır. Bölgedeki etkin seyhlerden Seyh Celalettin ile birlikte 50.000 kisilik bir kuvvete hükmettigi söylenen Seyh Ubeydullah, Beyazıt civarında Ruslarla yaptıgı muharebelerde yenilgiye ugramıstır. Bu muharebeler sırasında Seyh Ubeydullah’ın yanında küçük oglu Seyit Abdülkadir de bulunmaktaydı175 . 

Osmanlı-Rus Savası’nın sona ermesinden sonra Seyh Ubeydullah bulundugu Hakkari ve çevresinde etkinligini arttırma yollarına gitmistir. 1878 yılı sonlarında 
Tahran’da bulunan Rus diplomatları, Seyh Ubeydullah’ın yakın bir zamanda harekete geçerek çevresindeki bölgede faaliyetlere girisecegi hususunda bilgiler vermektedirler. Bu süreç içerisinde Seyh Ubeydullah Rus Çarı, Mısır Hidivi ve Mekke Emiri ile baglantı kurmaya ve faaliyetlerini arttırmaya baslamıstır. Seyh Ubeydullah’ın bu hareketlerini dikkatlice izleyen Rusya, bu bölgelerde bagımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasına kendi menfaatlerine uymadıgından karsı idi. 

Çıkarlarının gerektirdigi biçimde bölgede esnek bir politika izleyen İngilizler ise, bölgede olusabilecek bir Kürt devleti olasılıgını da göz önüne alarak Seyh 
Ubeydullah’la iliski kurdu. İngiltere’nin Ubeydullah ile baglantı kurmasının önemli bir nedeni, Osmanlı Devleti’ne karsı izledigi politikanın 1878’den itibaren degismiş olmasında aramak gerekir. Bu süreç içerisinde İngiliz ajanlarından Visam, Baskale’ye gelerek Ubeydullah’ın yardımcılarıyla görüsmüstür. Van’daki İngiliz konsolos vekili 

Clayton, 1879’da Hakkari’ye giderek Seyh Ubeydullah’ı ziyarete etmistir. Bu ziyaretin ardından, İngilizler tarafından, birçok savaş malzemesi ve silah, Seyh Ubeydullah’a gönderilmistir. Erol Kurubas’a göre “Bu dönem içerisinde Seyh Ubeydullah’ın en önemli amacı İran’da baskı altında tutulan Kürtlerin ran hakimiyetinden kurtarılmasıdır”176 . M.M. Van Bruinessen ise “İsyana katılım milli duygularla degil tamamen seyhe baglılıktan kaynaklanmaktadır”177 seklinde tanımlamaktadır. 

Zira Seyh Ubeydullah ile İran Sahı arasında daha önceden gelen bir anlasmazlık bulunmaktaydı. Bölgedeki etkin dini güçleri nedeniyle Urmiye ve Hoy çevresindeki Kürtler bazı vergilerini Seyh Ubeydullah’ın baglı oldugu aileye vermekteydiler. 1872 yılında İran Devleti bu bölgedeki Kürtleri vergiye baglamak istemis, buradaki Kürtler ise vergi vermek istemeyerek, vergilerini Seyh Ubeydullah’a verdiklerini iddia etmislerdir. İran Devleti ise bu mazereti kabul etmeyerek bölgeye asker göndermistir. Verginin asker gücü kullanılarak toplanması, bölge Kürtlerini İran Devleti’ne karsı kıskırtmıs, öte yandan Seyh Ubeydullah’ı Kürt halkının çıkarlarının koruyucusu olarak daha fazla gündeme getirmistir178 . 

Bu dönem içerisinde, daha sonraki tarihlerde İngiltere Dısisleri Bakanı olacak olan Lord Curzon bölgeyi gezmekte ve Seyh Ubeydullah’ın faaliyetlerini izlemekteydi. Seyh Ubeydullah’ın yasadıgı bölgede adeta küçük bir çar gibi yasadıgını ve geniş bir dini etkinligi oldugunu belirten Lord Curzon, bu bölgedeki etkinliginin İstanbul’da dahi önemsendigini belirtmistir179 . 

Bölgede bu olaylar olurken Seyh Ubeydullah Hacca gitmeye karar vermiş ve Hac dönüsü İstanbul’a giderek II. Abdülhamid ile görüsmüstür. Bu görüsmenin ardından Seyh Ubeydullah yola çıkmıs, yola çıkmadan önce bölgedeki dini liderler basta olmak üzere ileri gelenlere hitaben telgraflar göndererek, Semdinan’a varış tarihini belirtip, Halife II. Abdülhamid’in emir ve isteklerini bildirecegi hususunda davette bulunmustur. Bir süre sonra büyük bir törenle Van’a gelen Seyh Ubeydullah, buradan Semdinan’a hareket etmistir. Semdinan’a gelen Seyh Ubeydullah, daha önce göndermiş oldugu telgrafla davet ettigi Hakkari, Bitlis, Mus, Sason, Diyarbakir, Cizre, Siirt, Amediye, Süleymaniye ve İran Kürdistanı’ndan gelen liderler ve silahlı güçler ile görüsmelerde bulunmustur180 . 

Seyh Ubeydullah’ın bir anda etrafına toplanan bu çapta büyük bir kuvvet, çevrede bulunan Hıristiyanları telaslandırmıstır. Garo Sasuni’nin iddia ettigi üzere, bu dönemde çevrede dolasan dedikodulara göre, II. Abdülhamit Seyh Ubeydullah’ı, basta Ermeniler olmak üzere bölge Hıristiyanlarını sindirerek, bölgedeki Ermeni faaliyetlerini sona erdirmek için görevlendirmistir181 . 

Bu dedikodular üzerine Hakkari’de oturan Süryanilerin Patrigi Mar Simon, gizli olarak adamlarından birini Van’a yollayarak Seyh Ubeydullah’ın hazırlamakta oldugu iddia edilen tehlikeli hareketi yabancı devlet temsilcilerine haber vermistir. Bu durum üzerine, Rus konsolosu Gamsaragan, bu haberin dogrulugunun arastırılması ve bir rapor hazırlanması için Kütükçü Simon Çilingiryan’ı bölgeye gönderir. İngiliz konsolosu ise Semdinan’a gidip Seyh Ubeydullah ile görüsmek üzere yola çıkmıstır182 . 

Seyh Ubeydullah hakkında arastırmalar yapan Kütükçü Simon Çilingiryan, bölgedeki arastırmalarının ardından Van’a geri dönmüş ve bölgeye giden İngiliz konsolosu ile birlikte yapılan bir toplantı sırasında, Seyh Ubeydullah’ın İran’a basta olmak üzere, bölgedeki devletlere karsı bir isyan hareketi içerisinde oldugunu belirterek, “bu hareketi basarısızlıga ugratmak gerekli, köpegi köpekle bogdurtmalıdır” seklinde konusmuş ve ertesi gün Van’ı terk etmistir183 . 

1880 yılı Temmuz ayı baslarında Urmiye Valisi, Seyh Ubeydullah’ın oglu Seyyid Abdulkadir'den, İran sınırları içinde bulunan ancak, Seyh Ubeydullah’ın etkisi altında bulunan Soma bölgesinin vergilerini toplayarak, İran hükümeti yetkililerine teslim etmesini istemistir. Seyyid Abdulkadir ise buna ret cevabı vermistir. Bunun üzerine, böl ve yönet politikasıyla hareket eden Vali, Soma bölgesinde nüfuz sahibi Kürt liderlerinden Ali Han'ın, vergileri toplamasını istemistir. Bunun üzerine Seyh Ubeydullah, oglu Seyyid Abdulkadir'e askeri destek vermek için tedbir almıstır. Bu tedbirler Ali Han'ı ürküterek, kendisine verilen buyrugu yerine getirmemesine sebep olmustur. 

Bu olayların oldugu dönemde, İran’ın batı bölgesindeki Mangur asireti reisi Hamza Aga ayaklanma hazırlıkları yapmaktaydı. Agustos ayında Seyh Ubeydullah, oglu Seyyid Abdulkadir yönetiminde bin kisilik silahlı bir Kürt müfrezesini Hamza Aga’ya yardıma göndermistir. İran sınırında Seyh Ubeydullah’a baglı Barzani Kürt asireti de bu müfrezeye katılmıstır. Burada Hamza Aga ve Seyit Abdulkadir'in idaresindeki ordu ran sınır birlikleri tarafından herhangi bir direnisle karsılasmadan, Mergever'e kadar varmıs; burada yerli Kürtlerden Mahmud Aga liderliginde 500-600 Kürt onlara katılmıstır. 10 Eylül'de ayaklanmacılar, Mangur bölgesini ele geçirmis, 15 Eylül'de, Piran asiretinin yasadıgı Lahican yöresine ulasılmıstır. Piran asireti, ayaklananlara yaklasık 200 piyade ve 1000 süvari dahil etmesi ile Kürt grubu önemli bir 
boyuta ulasmıstır. 

Ayaklanmacılar ciddi bir karsı koyusla karsılasmadan İran Kürt bölgesinin en önemli sehri Savucbulak'a yaklasmıslardır. Sehir nüfusu ayaklanmayı desteklemis, Vali ayaklanmanın temsilcileriyle görüsmeye baslamış ve görüsme sonrası sehri terk etmistir. Ele geçirilen bölgelerin idaresi için Seyyid Abdulkadir idareci-kadı tayin etmiş ve bu bölgede geçici hükümet kurulmustur. Ekim ayı ortalarına kadar Kürtler, bir çok sehri ele geçirmis, Kürt kuvvetleri Tebriz'e kadar yaklasmıstır. ran hudut muhafızlarıyla çarpısmalarda, ran'a hizmet eden Kürt subay ve askerleri, Seyh Ubeydullah’ın tarafına geçmislerdir184 . 

Etrafına toplanan adamlarla büyük bir güç olusturmuş olan Seyh Ubeydullah, 25 Eylül ve 5 Ekim 1880 tarihlerinde, bu dönemde Urmiye’de bulunan ve özel olarak görüstügü Amerikalı doktor Joseph P.Cochran’a iki mektup göndererek, İran Sahı’nın bu ülkedeki Kürtlere karsı uyguladıgı politikayı elestirmiş ve bunların sona erdirilmesi için Tebriz’deki İngiliz Konsolosu’nun gerekli faaliyetlerde bulunmasını rica etmistir185 . 

 Seyh Ubeydullah’ın ordusunda tanıdık bir sima göze çarpmaktadır. Olayların baslangıcı sırasında, ngiliz ve Rus Konsolosları arasında yapılan görüsmeler sırasında “bu hareketi basarısızlıga ugratmak gerekli, köpegi köpekle bogdurtmalıdır” seklinde konusmuş olan Kütükçü Simon Çilingiryan. Bu orduda Serdar rütbesi ile görev almış ve genel danısmanlıkta bulunmustur. Bu kisinin büyük yetkilere sahip bir sekilde Seyh Ubeydullah ile birlikte hareket etmesi dikkati çeken bir olaydır186 . 

Ortaya çıkan bu durum üzerine ran, büyük devletlere ve Osmanlılara güçlü bir protesto göndermiş ve aynı zamanda dagınık güçlerini Seyh Ubeydullah’ın karsısına toplayarak, ele geçirdigi birkaç fırsatla Seyh Ubeydullah’ın ogulları Sıddık ve Abdülkadir’in birliklerini bozguna ugratmıstır. Avrupa devletlerinin yogun baskısı sonucu Osmanlı Devleti Seyh Ubeydullah’a karsı bir ordusunu harekete geçirmistir. Aynı zamanda Rus birlikleri İran sınır boyuna yıgınak yaptıklarından Seyh’in ordusu, İran ve Osmanlı kıskacında ve iki atesi arasında kalmıstır. Seyh Ubeydullah’ın düzensiz orduları bu durum karsısında yavaş yavaş geriye çekilmeye baslamış ve asiretler kendi daglarına geri dönmüslerdir. Bu olayların sonucunda, Seyh Ubeydullah önce maiyetiyle beraber Semdinan’a çekilmis, ardından da Osmanlı idaresine teslim olmak zorunda kalmıstır. Teslim olan Seyh Ubeydullah Mekke’ye sürgüne gönderilmistir187. Bu olaylar sırasında, bölgede yasayan Hıristiyan halka karsı takınılan tavrın da dış devletlerin müdahalesinde büyük bir etkisi olmustur188 . 

Mekke’ye sürgüne gönderilen Seyh Ubeydullah, bir süre sonra kaçarak tekrar Semdinan’a gelmiş ve dış devletlerle irtibat kurma yolları aramaya baslamıstır. 
İngilizlerden umdugunu bulamayan Seyh Ubeydullah, Ruslarla temasa geçmistir. Van’daki konsolos Gamsaraga’na Mehmet Sait isminde bir kisiyi gönderen Seyh 
Ubeydullah, Rusya ile bir anlasma yapmak istedigini bildirmis, ancak Gamsaraga bu öneriye olumsuz yanıt vermistir. stanbul’daki Rus elçisi de aynı kanıdaydı ve emrindekilere Kürt hareketine yardımcı olmamalarını bildirmistir. Ubeydullah, 1882 içerisinde Gamsaraga’na bir elçi daha gönderdi. Osmanlı yönetiminden ayrılmak ve Kürdistan’ı Rusya ile birlestirmek istedigini bildirdi. Bu önerinin ne derece samimi oldugu bilinemez, fakat Rusların kararı kesindi: Kürtlere yardım edilmeyecekti189 . 

Semdinan’a dönen Seyh Ubeydullah, orada kendisini bekleyen ogulları Sıddık ve Abdülkadir ve 8.000 silahlı kuvvetle birlikte Hakkari daglarında mevzilendiler. Bir müddet sonra büyük devletlerin ısrarı üzerine Osmanlı idaresi bu kez Seyh’i küçük oglu Abdülkadir ile birlikte Mekke’ye sürmüstür. Mekke’ye sürgüne gönderilen Seyh Ubeydullah, 1883 yılında burada ölmüstür190 . 

Seyh Ubeydullah Hareketi’nden en fazla faydalanan devlet ngiltere olmustur. Bu olay sırasında zor durumda kalan ran, kendisini kurtarmak için ngiltere’nin etegine sarılmıs, bu durum sonucunda, ran’daki ngiliz etkisi daha da artmıstır191 . 

Seyh Ubeydullah’ın ogullarından Seyit Abdülkadir, babası ile birlikte gittigi Mekke’den bir süre sonra geri dönmüsse de, yeniden sürgüne gönderilmistir. II. 
Mesrutiyet’in ilanından sonra kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ile daha sonra kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nde baskanlık yapmıstır. Seyit Sıddık ise, Semdinan’da kalmış ve bu ailenin bölgedeki etkinligini devam ettirmistir. 

4- Bitlis İsyanı 

II. Mesrutiyet’in ilanın ardından, Osmanlı toprakları üzerinde yasayan Kürtler içerisinde bazı faaliyetler gelismeye baslamıstır. Mesrutiyet’in getirdigi serbest ortam içerisinde faaliyetlerini yogunlastıran Kürt derneklerinin de etkisi ile 1913-1914 yıllarında Bitlis ve çevresinde bir ayaklanma meydana gelmistir. 

Bitlis ve çevresinde meydana gelen bu ayaklanmada dikkati çeken en önemli unsur, Kürt-Ermeni anlasmasıdır. Daha önceki dönemlerde birbirleri ile husumet 
içerisinde olan bu iki grup, bu olay ile birlikte, ortak bir hareket içerisine girmisler, Osmanlı Devleti’ne karsı ayaklanma organizasyonunda birlikte faaliyet göstermislerdir. 

Uzun müddet Kürtler ile birlikte bir organizasyon içerisine girmek isteyen Ermeniler, bu niyetlerinde basarısız olmuslardır. Avrupa’daki bazı Kürt liderleri ile birlikte hareket eden Tasnak Cemiyeti’nin önderleri, bu liderlerin bazı bildirilerini kendi adamları aracılıgıyla Dogu ve Güneydogu Anadolu Bölgesi’ne ulastırmakta isbirligi içerisine girmislerse de, bu tavır bölgede yasayan Kürtler açısından Ermenilere yönelik bir yakınlastırma ortaya çıkarmamıstır. Bu bölgede yasayanlar içerisinde, Ermeni-Kürt görüsmelerini ve uyusmaları fikrini ilk olarak kabul eden kisi, 1877-78 Osmanlı Rus Savası’nda Seyh Ubeydullah ile birlikte Ruslara kası savasan Seyh Celalettin’in torunu olup, Hizan’ın meshur dini reisi Seyh Said Ali192 olmustur. 

1902’den 1906’ya kadar Seyh Said Ali, Ermenilere karsı çok sert bir sekilde davranmış ve Ermenilerin faaliyetlerine karsı Osmanlı Devleti’ne yardım etmistir. Ancak 1906 yılından itibaren Tasnak gizli örgüt agı Hizan’daki Ermeni köylerine dagılarak faaliyetlerini arttırmıstır. Kendi nüfuzuna baglı Ermenilerin ve Kürtlesmiş olan Ermenilerin, Tasnak önderliginde örgütlendigini gören Seyh Said Ali, Tasnak Örgütü’ne yakınlık göstermeye baslayarak, onlara karsı önceden gösterdigi sertliklere son vermistir. Bu zayıf dostane iliskiler Mesrutiyet’e kadar devam etmiş ve ondan sonra da bu iliskiler belirli oranda devam etmistir193 . 

II. Mesrutiyet’in ardından Abdurrezzak Bedirhan’ın faaliyetleri sırasında Bitlis ve çevresinin önemli bir yeri olmustur. 1910-12 yılları arasında Abdurrezzak Bedirhan, bu bölgedeki Kürtleri ayaklandırmak için Ruslara basvurmuş ve bölgedeki liderler ile görüsmelerde bulunmustur. Bu görüsmelerin sonucunda bazı planlar gelistirmiş ve bu planlarını Türkiye ve ran’daki Rus Konsolosluklarına detaylı olarak anlatmıstır194 . 

Bu dönemde kurulmuş olan “ İrsad” adlı bir yerel örgüt bölgede etkin faaliyet göstermekteydi195. Ruslarla iliski kuran bu örgüt içerisinde öne çıkan isimlerden birisi Hayrettin Berazi isimli bir kisidir. Bu kisi Ruslarla, bu örgüt arasındaki baglantıyı olusturmustur. Örgütün Erzurum kolunda Suphi Aziz Bey, Zırkili Agit Bey, Eleskirtli Seyh Osman Efendi, Selim Efendi ve Bekir Efendi isimli kisiler bulunmaktaydı. Bu örgüt ile baglantılı olanlar arasında, Bitlis, Garzan, Silvan, Motki, Midyat ve Cizre bölgelerinde bir “Kürt Emareti” kurulması ve basına da bir “Bedirhani”yi getirme egilimi bulunmaktaydı196 . 

İrsad Örgütü’nün faaliyetleri sırasında Hayrettin Berazi, Rusya’nın Erzurum Konsolosu Stritter ile iliski gelistirmisti. İrsad Örgütü tarafından Erzurum, Bitlis, 
Bayazıt ve Mus’taki Kürtleri ayaklandırma görevi verilen Hayrettin Berazi, Stritter’e: “eger İrsad Örgütü’nün yeterli parası olsa, 15 gün içerisinde ayaklanma örgütlenir” diyerek Rusya’dan maddi yardım talep etmistir. 1913 ilkbaharında Siirt çevresinde kurulacak Bagımsız Kürt Beyligi’nin gelecekteki sorunlarının ele alınacagı, Kürt liderler toplantısı çagrısı yapılmıstır. Bu toplantıda, Kafkasya’daki Rus yönetimiyle aktif iliskiler kurulması kararı alınmış ve aynı zamanda Rusya’ya nasıl yaklasılacagı konusu da görüsülmüstür. Toplantı, Kürtlerin amaçlarına Rusya’nın yaklastıgını açıklıga kavusturmak amacıyla Kürt temsilcisi olarak Bedirhan Bey’in oglu Kamil Bey’i Tiflis’e göndermeye karar vermistir. Kamil Bey’in görevi Rusya’nın Kürtlere silah temin edilmesine ve onların Rus topraklarından Kürdistan’a tasınmasına imkan 
verip vermeyecegi konusunda kesin bilgiler edinmekti197 . Osmanlı idarecileri de bu tesebbüsleri yakından izlemekteydiler. 

   1913 Eylülünde, İrsad Örgütü’nün üyelerinden Hüseyin Berazi ayaklanmanın hazırlıgı için kullanılmak üzere büyük miktarda para ve Osmanlı yönetimine boyun egmeye karsı çıkmaya çagıran bildiriyle İran’dan Türkiye’ye geçmekte iken Osmanlı Devleti ajanlarından Hüseyin ve Cafer’in kurdugu tertiple öldürülmüş ve yanlarında bulunan paralara el konulmustur. 

Bunun ardından ayaklanma içerisinde görev alacakları belirlenen Süleyman Bey ve kardesi Ferho, Nuri Bey, Mustafa Bey ve Evdal Aga ile birlikte Özalp Kaymakamı da tutuklanmıslardır198 . 

Durumun bu hale gelmesi üzerine, hazırlanan ayaklanmanın liderlerinden Seyh Said Ali Tasnak Partisi’yle görüsme isteginde bulunmustur. Daha önceki dönemlerde Ermeni liderleri ile görüsmelerde bulunan Seyh Said Ali, Ermeni liderleri ile ortak hareket ederek dış devletlerin de yardımını temin edecegini düsünmüş ve bu yüzden de Ermenilerle uyusma egilimine girmistir. Seyh Said Ali’nin güvendigi bir kimse olan Melikanlı Molla Selim, 1913’te Bitlis’e gitme bahanesiyle Muş yakınındaki Surp Garabet Manastırı’na ugramış ve Daron Tasnak Merkez Komitesi azası olan rahip Vartan Vartabet ile görüserek, Seyh Said Ali namına Ermeni ve Kürtlerin birligini teklif etmistir. Bu ön görüsmelerden sonra Seyh Said Ali’nin güven mektubuna sahip olarak Molla Selim, ikinci kez olarak Daron’daki Tasnak liderleri Vartan Vartabet, Görün ve 
Rupen ile görüserek su tekliflerde bulunmustur. 

1. Bu ülke Kürtlere ve Ermenilere aittir. 
2. Bu ülkenin geniş özerklige sahip olması sarttır. 
3. Ülkeyi Ermeniler ve Kürtler idare etmelidirler. 

Bu noktalarda her iki taraf da anlasmıslar ve bu konusmalardan sonra Vramyan Van’da Garçgan’a geçerek bizzat Seyh Said Ali ve onun kardesiyle görüstükten ve iki tarafın da anlayısına sahip olduktan sonra bir anlasma yapmıslardır199 . 

Yapılan bu görüsme sırasında taraflar su hususta anlasmaya varmıslardır: “Kürt ve Ermeni birlikleriyle, bütün Dogu illerini bagımsız ilan ederek, onların iki yerli ulusu tarafından idare edilmesini saglamak”. Bu görüsmeler ile; Ermeniler, Kürtlerle uyusma sayesinde, reformların gerçeklesmesini güvence altına aldıklarına inanıyorlardı ki bu reformlar Ermeni vilayetleri için geniş bir özerklik idi. Kürtlere gelince, onlar Ermenilerle uyusarak bahsedilmiş olan reformlar içinde kendi haklarını güvence altına almayı istemekle kalmıyor, aynı zamanda Ermenilerle birlesik bir cephe olusturup, yabancı devletlerin yardımlarını da garanti ettikten sonra, ülkeyi köklü bagımsızlıga götürmek istiyorlardı. 
Yapılan bu anlasmanın ardından Kürtler hazırlıklarına basladılar. Seyh Said Ali’nin emirleri uzak bölgelere kadar ulastırılmıs, isyan bayragını ilk kez Harzan 
Reskodanlı Bisare Çeto kaldırmış ve çarpısmalar 1914 ilkbaharı sonlarında birçok bölgeye yayılmıstır. Vramyan ile yapılmış olan müzakerelere katılmış olan, Seyh Said Ali’nin kardesi Seyh Resit, her seyi gizli olarak Osmanlı idaresine bildirdiginden, Osmanlılar da dogabilecek bir isyanın önünü alabilmek için hazırlıklara baslamıslardır. Durumun farkında olmayan Kürtler, hemen acele olarak ise koyulup, Bitlis’e ani bir hücum yapmayı tasarlamıslardır. Ortaya çıkan isyanın gerçek önderi Melikanlı Molla Selim idi. Ayaklanmanın baslamasının ardından Seyh Said Ali, bütün Kürtlere Ermenilere dokunmamaları hakkında emirler vermistir. 

Her seyin hazır oldugunu düsünerek isyanı baslatan Kürtler, Bitlis sehrine girip, sehrin büyük bir kısmını isgal ettiklerinde, hazır durumda olan Osmanlılar derhal 
Mus’tan yardımcı ordu birliklerini Bitlis’e dogru yola çıkarınca, Kürtler, üstün Osmanlı güçlerinin karsısında geri çekilmislerdir. Çarpısmalar 18 gün devam ettikten sonra, Osmanlı birlikleri Hizan’a girip Seyh Said Ali ve yakın adamlarını tevkif etmiş ve böylece Kürt birlikleri dagıtılmıstır. İsyanın bastırılmasının ardından, Bitlis olaganüstü mahkemesi, derhal Seyh Said Ali ile birlikte birkaç diger seyh ve mollalarla, harekete katılanlardan 14 kisiyi idama ettirmistir200 . 

Ayaklanmanın tertipçilerinden birisi olan Bedirhan Bey’in oglu Kamil Bey de Siirt’te yakalanarak İstanbul’a gönderilmistir. İstanbul’a götürülen Kamil Bey, bir fırsatını bularak bir Fransız gemisine sıgınmış ve Tiflis’e kaçmıstır201 . 

Ayaklanmanın liderlerinden olan Melikanlı Molla Selim ise, birkaç arkadasıyla beraber Rus Konsolosluguna sıgınmıstır202. I. Dünya Savası’nın baslamasına kadar Rus Konsoloslugu’nda saklanan Molla Selim, bu savasın ilan edildigi gün, Türk askerlerinin Rus Konsoloslugu’na girmesi sonucunda yakalanarak Bitlis meydanında idam edilmistir203 . 

DİPNOTLAR;

172 Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said syanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992, s.20. 
173 A.H. Çay a.g.e., s.294, A.R.S.Attar; a.g.e., s.79; Gülcan Bahtiyar; “Seyh Ubeydullah Nehri Ayaklanması”, 
      http://www.mizgin.net/ modules.php? name=News&file=article&sid=19. 
174 A.R.S.Attar; a.g.e., s.78-79. 
175 G. Sasuni; a.g.e, s.150. 
176 E.Kurubas; a.g.e., s.20-21. 
177 A.H. Çay a.g.e., s.295. 
178 A.R.S.Attar; a.g.e., s.80. 
179 N.Kutlay; a.g.e., s.15-16. 
180 G. Sasuni; a.g.e, s.161. Bir iddiaya göre Seyh Ubeydullah Semdinan’da 220 asiret reisi ve dini lideri toplamayı basarmıstır. "Seyh Ubeydullah Ayaklanması”, 
      http://www.kakalak.8m.net/kurt.html. 
181 G. Sasuni; a.g.e, s.154. 
182 G. Sasuni; a.g.e, s.155. 
183 G. Sasuni; a.g.e, s.161. 
184 A.R.S.Attar; a.g.e., s.79; G. Sasuni; a.g.e, s.163; Gülcan Bahtiyar; “Seyh Ubeydullah Nehri Ayaklanması”, 
      http://www.mizgin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=191. 
185 E.Kurubas; a.g.e., s.22; G. Sasuni; a.g.e, s.161. 
186 G. Sasuni; a.g.e, s.162-163. Garo Sasuni, Çilingiryan’ın bu hareket sırasındaki faaliyetleri hususunda su ifadeleri kullanmaktadır: “Hadiselerin Çilingiryan’ın, 
      Ubeydullah’ın islerinde büyük bir rol oynadıgı intibaını dogurdugu dogrudur. Çilingiryan her ne kadar ticari nedenlerle sık sık Semdinan’a gidiyor ise de, onun Rus 
      konsolosu Gamsaraga’nın itimadına layık bir kisi oldugu inkar edilemez ve dolayısıyla bu Ermeni’nin siyasi faaliyetleri de Rus konsolosunun ve Rusya’nın telkinleri 
      ile yapılmış olmalıdır”. G. Sasuni; a.g.e, s.165. 
187 G. Sasuni; a.g.e, s.163; A.R.S.Attar; a.g.e., s.80; G. Bahtiyar; a.g.m. 
188 H.Yıldız, a.g.e., s.29; Y.Hıdırsah; a.g.m.. 
189 E.Kurubas; a.g.e., s.23. Celile Celili’nin iddiasına göre; Seyh Ubeydullah, kendi yazdıgı mektuplarla Türkiye ve ran’daki Rus diplomatik temsilcilerine gönderdigi 
      mesajlarda, Türkiye’nin komsusu Rusya’nın her zaman, İngiltere’den daha fazla Kürtleri saydıgını beyan etmistir.Kendi arkadaslarına Rusya ve İngiltere’yi 
      kastederek söyle diyordu: “Aslanın tarafında olmak tilkinin tarafında olmaktan daha iyidir”. Ubeydullah, İngiltere’nin iki yüzlü politikasını reddederek Ruslarla 
      birlik için harekete geçiyor ve Türkiye ile yapılacak savaslarda, stratejik konumundan dolayı Kürdistan’ın Rusya’ya elverisli olanaklar sunabilecegini hesap ediyordu. 
      Rusya yanlısı politikasını tespit ederken halk kitlelerinin Rusya’ya duydugu sempatiyi de göz önünde bulunduruyordu. C.Celili; a.g.e., s.98. 
190 G. Sasuni; a.g.e, s.164; N.Kutlay, a.g.e., s.17; 
191 A.R.S.Attar; a.g.e., s.80-81. 
192 Seyh Said Ali, Cumhuriyet döneminde Demokrat Parti Bitlis Milletvekili olan Selahattin İnan’ın babası ve Adalet Partisi, Milliyetçi Demokrasi Partisi ve 
      Anavatan Partisi Bitlis Milletvekili olup Enerji ve Devlet Bakanlıgı yapan Kamuran İnan’ın dedesidir. N.Kutlay; a.g.e., s.169-170. 
193 G. Sasuni; a.g.e, s.232. 
194 C.Celili; a.g.e., s.112. 
195 A.H. Çay a.g.e., s.303. 
196 N.Kutlay; a.g.e., s.245; Bu hareket içerisinde yer alan Bedirhaniler, tasarlanan “Kürt Beyligi”nin varlıgını korumak amacıyla, imparatorlugu olusturan Alman 
      krallıklarında oldugu gibi, Rusya’ya baglanmayı düsünüyorlardı. C.Celili; a.g.e., s.135. 
197 C.Celili; a.g.e., s.136-137. Bu arada Kamil Bey’in bu hareket içerisindeki yerine gören İngilizler, Diyarbakır ikinci Konsolosu aracılıgıyla Kamil Bey ile yakın 
      iliski içerisine girmisler ve Ermeniler ile Kürtler arasında iliskilerin gelismesi yönünde tesvikte bulunmuslardır. C.Celili; a.g.e., s.137. 
198 N.Kutlay; a.g.e., s.245; C.Celili; a.g.e., s.138. 
199 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, s.61; G. Sasuni; a.g.e, s.232-233. Garo Sasuni; kitabını ilk yayınladıgı 1930’lu yıllarda yapılmış 
      olan bu anlasma ile ilgili olarak “Ne yazık ki bu tarihi belgeyi su anda buraya aktarabilmem mümkün degildir” demektedir. G. Sasuni; a.g.e, s.233. 
200 A.H. Çay a.g.e., s.305-306; G. Sasuni; a.g.e, s.233-234; Gülcan Bahtiyar; “Bitlis Kıyamı (1914)”, 
       http://www.mizgin.net/ modules.php?name=News&file=article&sid=597. 
201 M.Çetin; a.g.e., s.111. 
202 C.Celili; a.g.e., s.145; S.K.Seferoglu; a.g.e., s.65. 
203 G. Sasuni; a.g.e, s.235. 


BU YAZI DİZİSİ
9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


****


MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 7

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 7


II-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU İLE KUZEY IRAK BÖLGESİNDEKİ KÜRT İSYANLARI 

1- Küçük Çaplı İsyanlar 

Osmanlı idaresi altında yasamakta olan Kürtler, uzun bir müddet Osmanlı-İran savasları arasında kalmış ve bu süreç içinde feodal yapılarını muhafaza etmislerdir. 
Bu dönemde kendi içyapılarında yurtluk-ocaklık sisteminin getirmiş oldugu ayrıcalıklar kapsamında, bazı feodal aga ve beyler asiretlerinin gücüne ve insan sayısına dayanarak güç kazanmaya ve etraflarında bulunan bölgeleri hâkimiyetleri altına almaya çalısmıslardır. Söz konusu bölgesel güç sahipleri, hâkimiyet alanlarının tesisi sırasında, zaman zaman devlet idarecileri ile ters düsmüs, bazen de çevrelerinde bulunan diger güç odakları ile çatısma içine girmislerdir. 

Ortaya çıkan çatısmalar ve itaatsizlik olayları sürecinde, bu bölgesel güçler devletin zayıf oldugu dönemlerde isyan ederek itaatsizliklerini ortaya koymuslardır. 19. yüzyıla gelindigin de, Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesindeki yerel güç odaklarının belirli oranda geleneksel güçlerini kaybetmeye basladıkları görülmüstür. 

Öteden beri İslam dinine sadakatle baglı olan bölge insanının, seyhlerin dini nüfuzlarını kullanarak Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesinde 
faaliyetlerini yogunlastırmaları üzerine, halk; tarikat seyhlerine yönelmistir. Özellikle Naksibendi ile Kadiri Tarikatının bu yörelerde yasayan ahali üzerindeki etkilerinde büyük oranda artış görülmüstür. 

Bulundukları bölgelerde etkin olmak maksadıyla, güçlerini denemeye çalısan ve Osmanlı Devleti’ne karsı itaatsizliklerini ortaya koyan bölgesel güçler, bulundukları yerlerde, bir süreligine huzursuzluk kaynagı tekil etmislerse de, kısa süre sonra itaat altına alınarak, bu bölgeler huzura kavusturulmustur. İtaatsizliklerini ortaya koyan bazı isyancı liderler, bu süreç içerisinde dış destek arama yollarını denemeye ve bulundukları yerlerdeki hâkimiyetlerini tesis etmek için de dış yardım alma yoluna gitmislerdir. 

Ortaya çıkan bu ayaklanmalardaki en önemli hususiyet, ayrılıkçılık seklinde degil, Osmanlı Devleti idarecilerinin dönemin sartlarına göre, uygulamaya çalıstıkları merkezilestirme çabalarının karsı tepki hareketidir121 . Önemli oranda Osmanlı Devleti’nin merkezilestirme çabalarına karsı veya bölgesel sürtüsmeler nedeniyle isyan eden mahalli güç odaklarını su sekilde sıralayabiliriz. 

1716 yılında Süleyman Baban oglu Bekir Bey, etrafına topladıgı kisilerle birlikte, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki idarecisi olan Bagdat Valisi’ne karsı bir isyan hareketine girismistir. Bölgedeki devlet güçleri tarafından yapılan önleme faaliyeti sonucunda, Süleyman Baban oglu Bekir Bey yakalanıp öldürülmesi ile isyan bastırılmıstır. Baban ailesine mensup olanların itaatsizlikleri Süleyman Baban’ın isyanının bastırılmasından sonraki yıllarda tekrar gündeme gelmistir. Bu aileye mensup olan Abdurrahman Baban, 1788 yılında, yine Bagdat Valisi ile aralarında meydana gelen anlasmazlıklar sonucunda isyan etmistir. Abdurrahman Baban’ın kardesinin Bagdat Valisi ile isbirligi yapması sonucunda bu kisi yakalanmıs122 ve bölgede bir süreligine huzur saglanmıstır. 

Abdurrahman Baban’ın yakalandıktan sonra itaatini arz etmiş ve serbest bırakılmıstır. Müteakip yıllarda, bu kisi yeniden bulundugu bölgede güç kazanmaya ve bazı itaatsizlik olaylarına sebep olmaya baslamıstır. Baban’ların kendi etkilerinde bulunan bir bölge olarak gördükleri Süleymaniye’ye, bu bölgede bulunan baska bir asiretin reisi olan Halid Pasa’nın emir olarak atanmasına tepki göstermeleri ile Abdurrahman Baban, 1806 yılında asireti ile birlikte ayaklanarak, etrafta bulunan bölgelere zarar vermeye basladı. Baban Asiretine mensup kisilerle, Halid Pasa’ya tabi güçler arasında meydana gelen çatısmalar sonucunda Halid Pasa’nın öldürülmesi üzerine, Osmanlı idarecileri Abdurrahman Baban ve asiretine mensup kisileri itaat altına almak için bu bölgeye askeri bir sefer düzenlemek zorunda kalırlar123 . 

Osmanlılar tarafından düzenlenen askeri harekât üzerine Abdurrahman Baban, kendisine tabi olanlarla birlikte İran’a sıgınır. İran Sah’ından aldıgı destekler ile birlikte tekrar Osmanlı topraklarına saldırıya geçer. Yaklasık üç yıl boyunca devam eden mücadele sonucunda, İran Sahı’nın destegini çekmesi ile Abdurrahman Pasa 1809 yılında yakalanarak öldürülür124 . 

Abdurrahman Baban’ın öldürülmesinin ardından, 1812 yılında oglu Ahmet Baban isyan hareketine girismistir. Bir süre bulundugu bölgede huzursuzluk kaynagı olarak faaliyet gösteren bu kisi ve etrafındaki adamlar, Bagdat çevresine kadar etkili olabilmislerse de, bir süre sonra bu isyan hareketi de bastırılmış ve bölgede huzur kısa bir süreligine tesis edilmistir125 . 

1829-30 yıllarında Revanduzlu Muhammed Pasa bir kisi yeni bir itaatsizlik eylemine girismistir. Erbil, Raniye, Badine ve Zaho bölgesinin hâkimiyetini güç 
kullanarak ele geçiren bu kisi, çevresinde bulunan Yezidiler ve Baban Emirleri ile çatısmaya girerek, bunlara agır kayıplar verdirmiş ve bu gruplara ait yerlerin 
önemli bir kesimini ele geçirmistir. Dört yıl boyunca Zaho ve Erbil ile Musul’a kadar olan bölgelerde hüküm süren Revanduzlu Muhammed Pasa’nın hareketleri, temel olarak Osmanlılara karsı olmaktan çok yerel rakiplerine karsı idi126 . 

Revanduzlu Muhammed Pasa’nın hareketlerinin bu çevrede yasayan kisilere zarar vermeye baslaması üzerine, bu bölgelerde yasayan asiretlerin ıslahı ile görevlendirilmiş olan Resid Pasa ile Bagdat Valisi Ali Pasa ve Musul Valisi Mehmed Pasa ortak bir hareket düzenleyerek Revanduzlu Muhammed Pasa’yı yakalayıp Bagdat’a götürmüslerdir. Aynı dönem içinde, bir süreligine İmadiye Mutasarrıflıgı yapan, fakat bir süre sonra devlete karsı isyan hareketine girisen Kürdi İsmail Pasa, 1834 yılında Musul Valisi Mehmed Pasa tarafından yenilgiye ugratılmıstır127 . 

Meydana gelen bu itaatsizlik olayları sonucunda, bu bölgelerde bulunan yerel güç odaklarından Babanlar ile birlikte diger asiretlerin büyük bir kısmı zayıflamaya baslamıstır. Bu süreç içerisinde Revanduz, Hakkari, Tur-Abidin, Sincar ve çevresinde bulunan yerlerdeki küçük çaplı asiretler, Cizre Emiri olan Bedirhan Bey’in hakimiyeti altına girmek zorunda kalmıslardır128. Bedirhan Bey’in isyan faaliyetleri ile ilgili olarak asagıda ayrı bir baslıkta bilgi verilecegi için, burada fazla ayrıntıya girmiyoruz. 

Cizre Emiri Bedirhan Bey’in isyanının bastırılmasında devlet güçlerine yaptıgı yardımlarla öne çıkan ve bu yardımlar karsılıgında Hakkari Beyligi ile ödüllendirilen Bedirhan Bey’in yegeni Yezdan Sir’in isyanı da 1853 yılında ortaya çıkmıstır. 1850’de Hakkari Emirliginden azledilen Yezdan Sir, 1853 yılında Osmanlı-Rus savasının baslamasının ardından, Osmanlı kuvvetlerinin Ruslara yenilerek geri çekilmesini fırsat bilerek Osmanlı Devleti’ne karsı isyan etmistir. Musul, Siirt ve Hakkari gibi yerleri ele geçirerek Bagdat yakınlarından, Van Gölü’ne ve Diyarbakır’a kadar geniş bir bölgeyi nüfuzu altına alan Yezdan Sir129, Rus birliklerinin Beyazıt sehrine ulasmasından sonra, Rus komutanlıgına beş kez baş vurarak, Rusların askeri hareketlerini güney bölgesinde yogunlastırmasını rica etmistir130 . 

Kendi gücünden çok, Rus birliklerine güvenen Yezdan İzzettin Ser, yaptıgı basvurular ile Rus ordusuyla iliskisini gelistirmek istemis, lakin kısın bastırmasıyla Rus birliklerinin bölgeden çekilmesi sonucunda bu istek sonuçsuz kalmıstır. Bu sırada Rusya’nın Osmanlı karsısında basarı kazanmasını uzak dogudaki çıkarlarına karsı tehlike olarak gören İngiltere, bu ayaklanmaya müdahale etmistir. Musul’daki ngiliz konsoloslugu aracılıgıyla Yezdan’la görüsmeler yapılmıs, umudunu Rus birliklerinin ilerlemesine baglayan, bu olmayınca Van’ın güneyindeki daglık bölgeye çekilen Yezdan, bu kez umut olarak İngilizlere sarılmıstır. Yezdan; İngilizlerin, Osmanlı hükümetiyle kendisi arasında arabuluculuk yapma teklifini kabul ederek görüsmeleri baslatmak için İngilizlerin davetlisi olarak konsolosluga gitmiş ve burada yakalanarak Osmanlı kuvvetlerine teslim edilmistir131 . 

Yezdan Sir’in isyanından sonraki dönemde, bir süre için Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesinde ufak çaplı hareketler dısında herhangi bir olay olmamıstır. 1879 yılına gelindiginde Bedirhan Bey’in ogullarından Hüseyin Kenan Pasa ile Osman Nuri Pasa’nın isyan hareketleri ortaya çıkmıstır. 

1877-78 Osmanlı-Rus Savası’na katılan Hüseyin Kenan Pasa, savaş sonrasında kendisine vaat edilen Kolagası rütbesi verilmeyince, bu duruma kızarak 1879 yılında kardesi Osman Nuri Pasa ile birlikte Cizre bölgesine giderek, bu bölgedeki bazı grupları tahrik edip, bölgesel bir isyan hareketine girismislerdir132 . 

Bu iki kardesin isyanı sırasında, Cizre merkezli hareket eden kardeslerden Osman Nuri Pasa; Siirt, Hüseyin Kenan Pasa ise Sırnak üzerine yürümüstür. Ancak her iki kardeş de bu yerlerde yasayan halkın direnisi ile karsılasmış ve bozguna ugramıslardır. 

Bu bozgunun sebeplerinin basında, kardeslerin, gittikleri yerlerde bulunan halk içerisinde kendilerine karsı rakip olan kisilerin bazılarına baskı uygulamalarıdır. Halkın destegini alamayan bu kardesler bir süre vur-kaç türü hareketler yapmış ve bu süreç içerisinde de birbirleri ile anlasamayarak kendi içinde çatısmaya girmislerdir. Bir süre sonra, bölgedeki devlet kuvvetlerinin askeri müdahalesi sonucunda bu kardesler yakalanarak İstanbul’a götürülmüslerdir133 . 

1880-82 yılları arasında Hakkari ve çevresinde, bölge ülkelerini de etkileyen ve “Seyh Ubeydullah Hareketi” olarak adlandırılan büyük çaplı bir olay meydana 
gelmistir. Bu olayla ilgili olarak asagıda ayrı bir baslıkta bilgi verilecegi için, burada fazla ayrıntıya girmiyoruz. 

1887 yılında, Kuzey Irak bölgesinin önemli iki grubu olan Talabanlılar ile Berzenciler arasında karsılıklı çatısmalar ortaya çıkmıstır. Talabanlı Abdussamed’in Berzenciler tarafından öldürülmesinin ardından, iki grup arasında Kerkük civarında çatısmalar meydana gelmistir. Devlet kuvvetlerinin çatısmalara müdahale etmesi sonucunda olaylar belirli oranda sükûnete kavusmustur134 . 

    1889 yılına gelindiginde yeniden Bedirhan Bey’in ogullarının tesebbüsleri ile karsılasmaktayız. Bedirhan Bey’in ogullarından Emin Ali Bey ile Mikdat Midhat Bey135 

İstanbul’dan Trabzon’a, oradan da Cevizlik’e giderek önceden gönderdikleri haber üzerine oraya gelmiş olan Kürt güçleriyle bulusmuslardır. Bu ki kardeş birlikte ayaklanma bölgesi olarak gördükleri Cizre’ye gidecekleri sırada, Bayburt yakınlarında Osmanlı askerleriyle çarpısmıslardır. Askerlerle girdikleri çatısmalara devam ederek, Ergani daglarına çekilmiş ve orada savunma yapmak zorunda kalmıslardır. Uzun süren bu çarpısmalardan sonra etraflarında bulunan güçlerin giderek zayıflaması üzerine, iki kardeş teslim olmak zorunda kalmıslardır136 . 

XIX. yüzyılın sonlarına dogru Kuzey Irak bölgesinde Osmanlı Devleti idarecileri ugrastıran bir diger mesele de Hemavend Asireti’dir. Bazen Osmanlı topraklarında, bazen de İran topraklarında yasayan bu asiretin mensupları, 1886 yılında Osmanlı topraklarında bazı eskıyalık olaylarına giristikten sonra İran’a kaçmıslardır. Bir süre İran’da yasayan bu firarilerin geri dönme istekleri üzerine, bunların kabul edilerek uygun yerlere yerlestirilmeleri hususunda 1887 yılında karar verilmistir137 . Musul ve çevresine iskan edilmek istenen Hemavend Asireti’nin mensupları, burada rahat durmayıp yeniden eskıyalık olaylarına giriserek, İran’a kaçmaya çalısmaları üzerine, bunların İran sınırından uzakta olan Sivas, Konya, Adana ve Ankara civarlarına yerlestirilmelerine karar verilmistir138 . Ancak bir süre sonra bu bölgelerden kaçan bu asiretin mensupları, Musul eyaletinde bulunan Baziyan kasabasında iskan edilmelerine karar verilmistir139 . 

Musul ve çevresine yerlestirilen Hemavend Asireti mensupları, 1898 yılına gelindiginde yeniden eskıyalık olaylarına girismislerdir. Çevrelerinde bulunan Sivan ve Seyh Bizini asiretleri ile çatısmaya giren Hemavendliler, bölgede alınan tedbirler sonucunda bölgede huzur ve güven bir süreligine saglanmıstır.140 . 

Hemavend Asireti mensuplarının bu sekildeki baş kaldırmaları ve Osmanlı Devleti idarecilerinin baslarını agrıtmaları, bu dönemde İngiltere’nin dikkatini bu 
asiretin üzerine çekmistir. 1906 yılında Mardin bölgesine gidecegini söyleyen, 

İngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki, yanında bulunan Yüzbası Henri Ponri Salamon ile birlikte Musul üzerinden Diyarbakır’a gelmiş ve bu bölgelerdeki asiretler üzerinde çalısmalarda bulunmustur. Diyarbakır çevresinde bir süre bulunan bu sahıslar, bir süre sonra Mardin’e gitmekten vazgeçerek Musul’a gitmislerdir. Musul ve çevresinde bulunan tarihi eserleri tetkik adı altında bölgede dolasmaya baslayan bu kisilerin faaliyetleri üzerine, bunların dikkatlice takip edilmeleri hususunda emir 
gönderilmistir141 . 

II. Mesrutiyet’in ilan edilmesinin ardından Musul Konsolosu Vibliki’nin Hemavend Asireti ile olan iliskisi daha da artmıstır. Hemavendliler arasında dolasan bu 
kisi, bu dönemde Osmanlı Devleti’ne karsı harekete geçmiş olan Barzan Seyhi Abdusselam ile birkaç defa görüsmüstür142 . 
II. Mesrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce, tarih boyunca devamlı isyan hareketlerinin görüldügü ve huzursuzluk kaynagı olarak görülen Dersim bölgesinde bir isyan hareketi ortaya çıkmıstır. 1907 yılında Devlet otoritesini tanımayan ve Hozat, Çemisgezek ve Ovacık yörelerinde yasayan Koç, Resik ve Semkan asiretlerine karsı bir harekete girisilmistir. Bölgenin sarp ve engebeli olmasının yanında kış mevsiminin gelmesi ile, herhangi bir netice alınmadan 1907 yılındaki hareket sona erdirilmistir. 

1908 yılında Koç Asireti lideri brahim Aga, asiretler arası genel bir ittifak saglamak amacıyla, ilk önce Karaba Asireti lideri Mehmet Aga'ya giderek onunla 
görüsmüş ve Batı Dersim'in diger asiretlerini de ittifakın içine alarak genel bir ayaklanma hazırlıgına baslamıstır. Bu durum üzerine Neset Pasa komutasındaki 22 Taburluk Osmanlı askerleri bölgede askeri harekete girismistir. Ancak Neset Pasa’nın bu hareketinin basarılı olamaması üzerine 1909 yılında Mebusan Meclisi’nde “Dersim Islahatı” kararı alınmış ve bölgede huzurun saglanması için Müsir İbrahim Pasa görevlendirilmistir. İbrahim Pasa’nın basarılı faaliyetleri sonucunda bölge belirli bir süreligine itaat altına alınmıstır143 . Dersim’deki bu olaylar sırasında bölgede yasayan Ermeniler de Dersim asiretleri ile birlikte hareket etmiş ve isyancı asiretlere büyük yardımlarda bulunmuslardır144 . 

II. Mesrutiyet’in ilan edilmesi sonrasında, II. Abdülhamid ile yakın iliskisi bulunan bazı Kürt seyh ve asiret agaları bu durumdan hosnutsuzluk göstererek bazı isyan olaylarına girismislerdir. syan hareketine girisenlerden birisi Süleymaniyeli Seyh Said Berzenci ile oglu Seyh Ahmet’tir. Daha sonraki dönemlerde İngilizlerin basını agrıtacak olan Seyh Mahmud Berzenci’nin babası olan Seyh Said, Kadiri Tarikatı’nın seyhlerinden birisi idi. Sultan Abdülhamid ile yakınlıgı olan bu kisi, Mesrutiyet hareketini din karsıtı bir hareket olarak niteleyerek, isyan etmistir. İsyan hareketi Mayıs 1909 yılında bastırılmış ve Seyh Said Berzenci öldürülmüstür145 . Seyh Said Berzenci’nin isyan hareketi sırasında ve daha önceki dönemde çesitli huzursuzluk olaylarına neden olan Hemavend Asireti ile Barzan Seyhi Abdüssamed ve Zebari Asireti de bu kisiye destek vermekteydiler146. Yukarıda belirtildigi üzere, ngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki, bu isyan olayından bir süre önce Barzaniler ve 
Hemavendliler arasında bazı faaliyetlerde bulunmustu. 

II. Mesrutiyet’e karsı isyan edenlerden birisi de Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa’dır147 . Hamidiye Alayları komutanlarından İbrahim Pasa, II. Abdülhamid’in tahttan indirildigini haber aldıgında, 1500 askeriyle birlikte Sam üzerine yürümüş ve padisah adına bu sehri aldıgını açıklamıstır. Ancak bir süre sonra, çevrede bulunan askerlerin üzerine sevk edilmesi sonucunda brahim Pasa’nın isyanı bastırılmış ve kendisi öldürülmüstür148 . 

II. Mesrutiyet’in ilanından sonraki dönemde dış devletlerin Kuzey Irak bölgesinde yasayan asiretler ve seyhler üzerindeki faaliyetleri artmaya baslamıstır. 
Özellikle Barzan Seyhi Abdüsselam ile Seyh Ubeydullah’ın yegeni Seyit Taha üzerinde yogunlasan bu faaliyetlerde İngilizler ve Ruslar önde gelmektedir. 
Bedirhan Bey’in torunlarından olan Abdurrezzak Bedirhan’ın faaliyetleri sonucunda Seyit Taha ve Abdüsselam Bedirhan Ruslar ile yakın iliski içerisine girmislerdi149 . 
İngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki ve Rusların faaliyetleri sonucunda 1914 yılında Barzan Seyhi Abdüsselam Osmanlı Devleti’ne karsı isyan hareketine girismistir. Bölgede etkin bir güç olan ve Naksibendi Tarikatı’nın önde gelenlerinden olan Barzanilerin bu hareketi üzerine Osmanlı Devleti idarecileri geniş bir askeri harekete girismislerdir. Van bölgesinden gönderilen askeri kuvvetler ile bu isyan bastırılmıstır150 . 
Yapılan hareket sonucunda Seyh Abdüsselam ele geçirilmiş ve 1 Aralık 1914 tarihinde idam edilmistir151 . 

Barzaniler, I. Dünya Savasından önceki yıllarda Barzan ve havalisine yerlesmis, meyve ve tütün yetistiriciligiyle ya da hayvancılıkla geçinen bir hayat sürdürmüstür. 
Bu asireti olusturan ailelerden baslıcaları sunlardır; Beruj, Dulemeri, Sirvani, Mezuri, Nizari, ve Gerdi. Barzani asiretlerini ailelerini bir arada tutup iç bütünlügü sahip bir asiret haline getiren en önemli etken, Barzan seyhlerinin varlıgıdır. Seyh Taceddin Barzani, bu silsilenin ilk seyhidir. Seyh Taceddin’den sonra gelen Seyh Abdüsselam Barzani, dini faaliyetlerinin yanı sıra 1914’te Osmanlı Hükümetine karsı geniş çaplı bir isyan çıkardı. Bu mesele, Barzan Seyhlerinin söhretini daha da arttırdı ve böylece bu aile ilk siyasi itibarını da kazanmış oldu.152 

II. Mesrutiyet’in ilanından sonra devletin basını agrıtan en önemli olaylardan birisi de Rusların önemli oranda destek sagladıkları ve Ermeniler ile Kürt gruplarının yaptıkları bir anlasma sonrasında ortaya çıkan 1913-14 yıllarındaki Bitlis Ayaklanmasıdır. Bu olayla ilgili olarak asagıda ayrı bir kısımda bilgi verilecektir. 

2-Bedirhan Bey Ayaklanması 

    XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin basını agrıtan en önemli meselelerden birisi de Bedirhan Bey Ayaklanmasıdır. Tam olarak 1847 yılında 
bastırılan bu isyan hareketinden sonra, çesitli dönemde de Bedirhan Bey’in soyundan gelenlerin bölgedeki faaliyetleri ve yıkıcı tesebbüsleri ile bölge üzerindeki dış güçlerin emperyalist oyunlarına masa olmuslardır. Günümüzde dahi siyasi Kürtçüler arasında, adından söz edilirken, büyük bir Kürt hükümdarından bahsedilir gibi empoze edilen Bedirhan Bey, öldükten sonraki tarihlerde bile bu çevrelerce özel bir konumda addedilmistir153 . 

Yavuz Sultan Selim döneminde olusturulan Yurtluk-Ocaklık sancaklar içerisinde yer alan Cizre ve çevresine hakim olan Cizre Beyleri’nin soyundan gelen Bedirhan Bey ve atalarının soyunun Halid bin Velid’den geldigi üzerinde bazı iddialar bulunmaktadır. Ancak, Serefname’nin yazarı Seref Han’ın, Cizre Beyleri’nin eski Hıldi halkından geldiklerini söyleyerek, “Bu ailenin adamları isin baslangıcında, ugursuz Yezidilik dinini benimsiyorlar ve onların igrenç yolunda yürüyorlardı” seklinde bir ifadede bulundugu belirtilmektedir154 . 

1802 yılında dogun Bedirhan Bey, Cizre Beyleri’nden Abdullah Han’ın ogludur. 
1821 yılında agabeyi Salih Bey’in ölümü üzerine Cizre Beyi olan Bedirhan Bey, bu Dönemin sartları içerisinde, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilen 
Bedirhan Bey, 1827 de Yeniçeri Ocagı kaldırılması sonrasında kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’ye bölgenin bazı asiretleri gibi, devlet tarafından yapılan talebe ragmen, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savası’nda asker vermemistir156 . 

Osmanlı Devleti’ne karsı harekete geçen Kavalalı Mehmet Ali Pasa kuvvetlerinin 1831 yılında Nizip’te Osmanlı ordusunu yenilgiye ugratmasının ardından, Bedirhan Bey daha da rahat hareket edecegi bir ortam içerisinde bulmuş ve Cizre ile çevresinde bulunan asiretleri etrafında toplamaya baslamıstır. 
Bu faaliyetlerin ardından, Mus, Van, Hakkâri ve Bitlis’in bazı seyh ve asiret reisleriyle ittifak olusturma yoluna gitmistir157 . 
Bu süreç içerisinde Hakkari Beyi Nurullah ve kayınpederi Müküslü Han Mahmud’la isbirligine giren Bedirhan Bey, bölgede devlete karsı itaatsiz bir durum almış ve bazı faaliyetlere girismistir158 . 

Etrafına topladıgı kuvvetlerle gittikçe güçlenmeye baslayan Bedirhan Bey, çevrede bulunan Hıristiyan gruplarına karsı baskı uygulamaya baslamıstır. Bu süreç içerisinde, Hıristiyanlara yaptıgı çagrıda; Osmanlı yönetimine ödemekte oldukları vergilerin, birkaç kat da artırılarak, bundan böyle artık kendisine ödenmesini talep etmis, diger yandan da onları yurtlarından uzaklastırıp, mallarına el koyarak topraklarını ele geçirmeye çalısmıstır159 . 
1831 yılında, kendisine karsı çıkmaya çalısan Nasturiler üzerine asker göndererek 600 kisiyi öldürtmüstür160 . 

Nasturilere karsı bu sekilde davranan Bedirhan Bey, Ermeniler ile yakın iliski içerisinde bulunmaktadır. Cizre ve çevresindeki Ermeniler ile iliskilerini iyilestiren Bedirhan Bey, bunlar ile yaptıgı görüsmeler sonucunda emri altındaki kuvvetlerin bir kısmını Ermenilerden olusturma yoluna gitmistir. 
Ermenilerle Kürtler arasında siyasi bir birlik olusturma gayreti içinde oldugu iddia edilen Bedirhan Bey’in ordusunun sağ kolunu Ermenilerin olusturdugu da belirtilmektedir161 . 

Bedirhan Bey’in etkin olamaya çalıstıgı bölgelerde bulunan Osmanlı idarecileri, durumu kontrol altına almak için 1836 yılında askeri hareket düzenleme yoluna 
gitmislerdir. Bölgenin düzeninin saglanması için görevlendirilen Mehmet Resit Pasa Cizre’yi ele geçirmis, ancak kısa bir süre sonra vefat edince yerine Hafız Pasa getirilmistir. Hafız Pasa’nın etkin faaliyetleri sonucunda Bedirhan Bey direnmekten vazgeçerek teslim olmak yoluna gitmistir. Bu durum üzerine, Bedirhan Bey, sadakatten ayrılmaması telkin edilerek görevinde bırakılmıstır162 . 
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinin ardından, merkeziyetçi yönetimin tesis edilmesi için devlet faaliyetleri artmış ve bu süreç içerisinde durumunun sarsılacagını göre Bedirhan Bey, güneydogu bölgesindeki etkinligini arttırmaya ve bölgede tek güç sahibi olmaya çalısmıstır163 . 

1842 yılında Cizre’nin Musul ve Diyarbakır’a baglanması hususunda bir ihtilaf çıkmıstır. Bu sırada 1838’de devlete baglılık arz eden Bedirhan Bey, hükümete karsı kusku içindedir. Cizre’nin Musul’a baglanması konusunda ısrar eden Musul Valisi Mehmed Pasa, Bedirhan Bey’in girisimleriyle bu isteginde basarılı olamamıstır164 . 

Bedirhan Bey kısa bir süre sonra etrafında bulunan bölgelere karsı faaliyetlerini arttırmıs, kendisine mukavemet eden Kürt liderlerini ortadan kaldırmıs, son olarak Müküs Emiri Abdal Bey’e karsı harekete geçmistir. Abdal Bey Müküs’ün tarihi kalelerinde mevzilenerek ve aynı zamanda orada yasamakta olan Ermenilerden de silahlı yardım alarak uzun bir müddet direniş göstermesine ragmen, sonunda Bedirhan Bey’e yenilmiş ve onun bir müttefiki haline gelmistir165 . 

Gittikçe güçlenmeye baslayan Bedirhan Bey’e karsı, çevrede bulunan Nasturiler tepki vermeye baslamıslardır. Bu bölgede yasayan Tiyari Nasturilerinin Bedirhan Bey yönetimindeki köylerde katliam yapmaları üzerine, Bedirhan Bey, 1843 yılında özellikle Mar Semun denilen Nesturi Patrigi’nin akrabalarını siddetli bir sekilde cezalandırmıs, bazılarını da esir almıstır. Bu arada Patrigin annesi de öldürülüp, Zap Suyu’na atılmıstır. Saldırı sırasında daglarda gizlenen Patrik, bilahare Musul’daki 

İngiliz konsolos vekiline sıgınmıstır. Bedirhan Bey’in Nesturi isyancılarına karsı mücadele ederken, isin muhtevasını degistirmiş ve bölgede büyük katliamlar yaparak nüfuzunu yaymak amacına yönelmistir. Nitekim Bedirhan Bey, baskısını bölgedeki Yezidi asiretleri üzerine de yöneltmiş ve bunlar üzerinde de katliamlar yapmıstır166 . 
Bu süreç içerisinde Hakkari ve çevresini kendi kontrolü altına alan Bedirhan Bey bu bölgelerde yasayan yaklaşık 10.000 Nasturi’yi katletmistir167. Musul’a kaçmış olan Nasturi Patrigi bir süre sonra Osmanlı Hükümeti’ne basvurarak, kendilerine yapılan esir alma fiillerinin halledilmesini, yagmalanan malların iadesini ve Bedirhan Bey’in askerlerinin bölgelerinden çekilmesini istemistir. ngiliz ve Fransızlar da Osmanlı Devleti’ne müracaat ederek, olayı protesto etmisler ve Bedirhan Bey’in cezalandırılmasını istemislerdir168 . 

Osmanlı Devleti idarecileri, Bedirhan Bey’i hizaya geçirmek için her yola basvurmustur. Diyarbakır Valisi Hayreddin Pasa, Cizre’deki Naksibendî seyhlerinden Salih, İbrahim ve Azrail Efendilere yazdıgı Nisan 1847 tarihli mektupta, kendisinin Tarikat-ı Halidiyye-i Naksibendi müritlerinden oldugunu, Tosyalı Halid Naksibendi’den icazet alarak suretini gönderdigini; tarikat kardesligi sebebiyle, Bedirhan Bey üzerinde etki kurmalarını istemistir. 

Ancak Bedirhan Bey bu tesebbüslere müspet cevap vermeyerek faaliyetlerine devam etmistir. Durumun bu hale gelmesi üzerine 1847 yılında Müsir Osman Pasa komutasındaki Osmanlı orduları Bedirhan Bey’in üzerine harekete geçmislerdir. Yapılan bazı çarpısmalarına ardından Bedirhan Bey’in amcası oglu Yezdan Sir’in Bedirhan Bey’den ayrılmasının169 ardından, Bedirhan Bey’in kuvvetleri büyük oranda zayıflamıstır. Osman Pasa ve Ferik Ömer Pasa’ya baglı askerlerin faaliyetleri neticesinde daglara çekilen Bedirhan Bey, teslim olmak zorunda kalmıstır170 . 

Teslim olan Bedirhan Bey, ailesi ile birlikte Girit’e sürgüne gönderilmislerdir. Bir süre Girit’te sürgün olarak bulunan Bedirhan Bey, 1858 yılında Sam’a gitmiş ve 1869 yılında burada ölmüstür171 . Bedirhan Bey’in çocukları ve torunları, daha sonraki yıllardaki Kürtçülük hareketinde etkin rol oynamış kisilerdir. Zaman zaman dış ülkelerin destekleri ile Osmanlı Devleti’ni yıpratmaya çalısan bu kisiler, günümüzde dahi yıkıcı ve bölücü faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu ailenin fertleri ile ilgili olarak daha sonraki sayfalarda yeri geldikçe bilgiler verilecektir. 


DİPNOTLAR;

121 E.Kurubas; a.g.e., s.20. 
122 A.R.S.Attar; a.g.e., s.75. 
123 A.H. Çay; a.g.e., s.284-85; Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, İstanbul, 1996, s.21-22. 
124 Genelkurmay Belgelerinde Kürt syanları 3, stanbul, 1992, s.24; 
      http://www.kurtulusonline.com/ www/b-yolunda2/sayfa74-93.html 
125 A.H. Çay; a.g.e., s.285; G. Sasuni; a.g.e, s.94. 
126 A.R.S.Attar; a.g.e., s.75. 
127 Musul-Kerkük le lgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.29. 
128 G. Sasuni; a.g.e, s.94. 
129 A.R.S.Attar; a.g.e., s.77. 
130 C.Celili; a.g.e., s.98. 
131 http://www.kurtulus-online.com/www/b-yolunda2/sayfa74-93.html 
132 M.Çetin; a.g.e., s.46. 
133 M.Çetin; a.g.e., s.103. Osman Nuri Pasa, bilahare Sultan II. Abdülhamit’in basmabeyinciligi ve yaverligini de yapmış olmasına ragmen sonraki dönemlerde de isyan 
      düsüncesinden vazgeçmemistir. 1900 yılında Selanik üzerinden Londra’ya giden Osman Nuri Pasa, burada Matin Gazetesine verdigi demeçte su ifadeleri 
      kullanmaktadır: “Yıllardan beri Sultan’ın zulüm ve zorbalıgına karsı durmaksızın Kürtlerin ve Ermenilerin isbirligi ile çalısma yürütülmüstür. Kürtler ve Ermeniler 
      gizlice silahlanmıslardır, sadece benim dönmemi beklemektedirler. Osmanlı tarihinde görülmemiş bir biçimde Türkiye’de etkili ve korkunç bir saldırıda bulunacagız. 
      Umudum, Kürdistan’ın Türk devletinin zulüm ve zorbalıgından kaynaklanan bu kötü ekonomik durumdan kurtarılmasıdır. Öyle bir devlet ki, Türkiye’de mutlakiyet 
      yönetimiyle Kürtleri haklarından yoksun bırakmak ve onları sadece kendi çıkarları için kullanmak ister”. Avrupa’da bir süre faaliyetlerde bulunan Osman Nuri Pasa, 
      1901 yılında Mısır’a geçerek, burada da bazı faaliyetler içerisine girmistir. M.Çetin; a.g.e., s.104-105. 
134 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.164, 172-175. 
135 Mikdat Midhat Bey, daha sonraki dönemde, Mısır ve Avrupa’da yayınlanan Kürdistan Gazetesi’nin yayınlayıcısıdır. M.Çetin; a.g.e., s.93. 
136 Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, stanbul, 1996, s.40; M.Çetin;  a.g.e., s.63. 
      Emin Ali Bey ve kardeslerinin isyan tesebbüsleri bu olayla sona ermemistir. Eylül 1898’de Trabzon’a gönderilip Bedirhan ailesine mensup kisilerin imzalarını 
      tasıyan ve içinde Kürt halkına ayaklanma için çagrıda bulunulan egitim kılıflı bölücü bir belgenin devlet yetkililerinin eline geçmesi üzerine, Emin Ali Bey ve 
      kardesleri yakalanıp hapse atılmıslardır. Emin Ali Bey ve kardesleri üç aydan fazla bir süre tutuklu kalmıslar, ancak yurtdısı baglantıları olan Kont Ostrotof isimli 
      bir kisiyi avukat olarak tutunca serbest bırakılmıslardır. M.Çetin; a.g.e., s.65. 
137 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.164-167. 
138 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.176-184. 
139 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.187-190, 193-195. 
140 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.245-247. 
141 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.290-292. 
142 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.312-317. 
143 Gülcan Bahtiyar; “Dersim Direnisi (1907-1909)”, http://www.mizgin.net/modules.php?name= News&file=article&sid=407 
144 C.Celili; a.g.e., s.56. 
145 N.Kutlay; a.g.e., s.139; A.R.S.Attar; a.g.e., s.85. 
146 N.Kutlay; a.g.e., s.232. 
147 İbrahim Pasa’nın faaliyetleri ve Hamidiye Alayları’ndaki yeri hakkında su çalısmaya bakılabilir. Selçuk Günay; “II. Abdülhamid Devrinin Son Yıllarında Güneydogu 
      Anadolu İle Kuzey Irak’ta Asiret Mücadeleleri ve Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü Dergisi, S.:2, Erzurum, 1995, 
      s.103-132. 
148 Mustafa Akyol; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, İstanbul, 2006, s.58; Selçuk Günay; “II. Abdülhamid Devrinin Son 
      Yıllarında Güneydogu Anadolu İle Kuzey Irak’ta Asiret Mücadeleleri ve Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü Dergisi, 
      S.:2, Erzurum, 1995, s.127-129 
149 A.R.S.Attar; a.g.e., s.85. 
150 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.332-334. 
151 A.H. Çay a.g.e., s.307; N.Kutlay; a.g.e., s.171. 
152 A.R.S.Attar; a.g.e., s.125-126 
153 M.Çetin; a.g.e., s.51. 
154 Mehmet Salih Bedirhan; Defter-i A`malım, Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Uzun-Rewsen Bedirhan, İstanbul, 1998, s.24-25’teki 9 Nolu Mehmet Uzun’un notu. 
     dönemdeki kosulları iyi degerlendirerek bölgesindeki en önemli güç haline gelmeye çalısmıstır155 . 
155 Mehmet Salih Bedirhan; Defter-i A`malım, Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Uzun-Rewsen Bedirhan, İstanbul, 1998, s.21. 
156 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni İliskileri, İstanbul, 1990, s.65-66. 
157 Yakup Hıdırsah; “Mezopotamya'da Hıristiyan Katliamı ve Kürtler-1”, 
      http://f1.parsimony.net/forum 789/messages/2953.htm. 
158 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
159 Yakup Hıdırsah; “Mezopotamya'da Hıristiyan Katliamı ve Kürtler-1”, 
      http://f1.parsimony.net/forum789/messages/2953.htm. 
160 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni liskileri, stanbul, 1990, s.66. 
161 G. Sasuni; a.g.e, s.107. 
162 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
163 A.H. Çay a.g.e., s.288. 
164 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
165 G. Sasuni; a.g.e, s.109. 
166 M.Çetin; a.g.e., s.53; Y.Hıdırsah; a.g.m.. 
167 G. Sasuni; a.g.e, s.109; Y.Hıdırsah; a.g.m.. 
168 M.Çetin; a.g.e., s.53. 
169 H.Yıldız, a.g.e., s.22.; A.R.S.Attar; a.g.e., s.77. 
170 E.Kurubas; a.g.e., s.20; M.Çetin; a.g.e., s.55-58. 
171 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, İstanbul, 1992, s.24; A.H. Çay a.g.e., s.289; M.Çetin; a.g.e., s.61-62. 


BU YAZI DİZİSİ
8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****