Yrd.Doç.Dr.Ergünöz AKÇORA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yrd.Doç.Dr.Ergünöz AKÇORA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 9

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 9


III- MONDROS MÜTAREKESİ'NE KADAR DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDEKİ ERMENİ İSYANLARI 

Anadolu’daki Türk hakimiyetinden önceki Batı İran ile Dogu Anadolu bölgesinde yasamakta olan Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya gelmesinden kısa bir süre önce 
Bizans’ın mezhep yönündeki baskıları sonucunda, bu bölgeden belirli oranda ayrılarak, Çukurova bölgesinin daglık kesimleri ile İç Anadolu’daki bazı bölgelere 
yerlesmislerdir. 

Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra belirli bir rahata kavusan Ermeniler, Selçuklular ve Dogu Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin hakimiyeti altında uzun bir süre rahat bir sekilde yasamıslardır. Bu süre içerisinde çogunlukla sehirlere yerlesen Ermeniler, ticaret ve sanat dallarında kendilerini gelistirerek belirli bir zenginlige ulasmıslardır204 . 

18. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’nin gerilemeye baslamasının ardından, bu dönemde çogunlukla Osmanlı aleyhine genisleyen Rus Çarlıgı, Osmanlı Devleti’nde yasayan Hıristiyan azınlıkların haklarını bahane ederek, onları hamiligi rolüne bürünmüstür. 1828-29 Osmanlı Rus Savası sonrasında imzalanan Edirne Antlasması’yla Kafkasya Rusların eline geçince Rusya, teyit edilen Hıristiyanların hamiligi imtiyazıyla, Osmanlı Ermenileriyle hem dini, hem de siyasi ve askeri münasebetlere baslamıstır. Bu dönem içerisinde Ermeniler arasına gönderdigi ajanlar vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’ne karsı Ermenileri kıskırtma yoluna gitmistir205 . 1877-78 Osmanlı-Rus Savası’nın ardından imzalanan Ayestefanos ve Berlin Antlasmaları’na Ermenilerin yasadıkları Dogu Anadolu Bölgesi’nde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılması hususunu dahil eden Rusya, bu tarihten itibaren açık olarak Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karsı kullanma yoluna gitmistir206 . 

   19. yüzyılın ortalarından itibaren yaygın bir sekilde Osmanlı toprakları üzerinde açılan misyoner okullarında da Hıristiyan azınlıkların Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları hususunda yogun bir çaba gösterilmistir. Bu çabalar içinde Ermenilerin özel bir yeri vardır207 . Misyoner okullarının yaptıkları faaliyetler sonucunda, Ermeniler arasında ayrılıkçı fikirler artmaya ve tabi bulundukları Osmanlı Devleti ve Müslüman halka karsı tedhiş hareketlerine girmeye baslamıslardır208 . Misyoner okullarının faaliyetleri ve Rusya’nın tesvikleri sonucunda Ermeniler arasında Tasnak ve Hınçak adlı örgütler kurulmustur. Bu örgütlerin faaliyetleri sonucunda 1890 yılından itibaren Ermeniler tarafından birçok isyan tesebbüsü ve terör olayları ortaya çıkarılmıstır. 1890 yılında Erzurum’da baslayan olayların ardından, 1892 yılında Merzifon ve Tokat’ta Ermenilerin isyan tesebbüsleri meydana gelmistir209 . 

Bu olayların ardından daha büyük çapta olmak üzere1894 yılında Sason’da olaylar meydana gelmistir. Sason’da olan olaylar sırasında, Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’ne karsı yogun bir baskı uygulamaya çalısmıslardır. Bu dönemde Osmanlı tahtında bulunan II. Abdülhamit, Avrupalı devletlerin baskılarına belirli oranda boyun egmek zorunda kalmıssa da, hiçbir zaman Berlin Antlasması’nda istenen düzenlemeler yoluna gitmemistir. 

Bu dönem içerisinde Ermeniler 1895 yılında Zeytun’da isyan etmislerdir. Alınan tedbirler ve askeri müdahale sonucunda bu isyan bastırılmıstır. 28 Eylül 1895 tarihinde Ermeni örgütlerinin organizesi ile, Ermeniler tarafından İstanbul’daki Ermeniler protesto yürüyüsü adı altında gösteri yapmak istemislerdir. Ancak bu tesebbüs devlet idarecilerinin aldıkları tedbirler sonucunda basarısız olmustur210 . 

Haziran 1896’da Ermeniler Van’da isyan etme yoluna gitmislerdir. Rusya ve İran üzerinden getirilen mühimmat ile donatılmış olan Ermeni çeteleri tarafından yapılan katliamlar ve terör olayları sonrasında Ermenilere karsı alınan tedbirler sonucunda bu isyan bastırılmıstır. Bu olaylar sırasında her iki taraftan da yüzlerce insan ölmüstür211 . 

Van’daki olayların ardından 1904 yılında Sason’da yeniden bir Ermeni isyanı ortaya çıkmıstır. Bu isyanın bastırılmasının ardından, Ermeniler II. Abdülhamit’e karsı bir suikast girisiminde bulunmuslarsa da basarılı olamamıslardır212 . 1908 yılında II. Mesrutiyet’in ilanından sonra faaliyetlerini sıklastıran Ermeniler yaklasmakta olan I. Dünya Savası için kendilerini hazırlamaya baslamıslardır. Savasın baslamasının hemen ardından Ruslar ile isbirligi yapan Ermeni çeteleri Osmanlı sınır boylarında ve iç bölgelerdeki yerlesim yerlerinde Türk ahaliye karsı büyük çaplı terör olaylarına girismislerdir. 

Anadolu’nun birçok yerinde isyan tesebbüslerinde bulunan ve Osmanlı Devleti ile savasan Rus saflarında mücadele eden Ermenilerin terör olaylarının artması üzerine 24 Nisan 1919 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından alınan bir kararla savaş bölgesine yakın olan yerlerdeki Ermenilerin savaş bölgesinden uzak yerlere gönderilmelerine karar verilmiş ve bu kararın uygulanması yoluna gidilmistir213 . 

Bu kararın uygulanması sırasında birçok Ermeni, bulundukları yerlerden kaçarak Rus idaresindeki bölgelere gitmislerdir. I. Dünya Savası sırasında, gönüllü Ermeni alayları Rus saflarına katılarak, Ruslar tarafından isgal edilen Dogu Anadolu bölgesindeki yüzbinlerce masum sivil halkı katletmislerdi. Bu dönem içerisinde bölgede yasayan Müslüman sivil halkın çogunlugu da bulundukları bölgeleri terk ederek Anadolu’nun içlerine dogru kaçmak zorunda kalmıslardır214 . 

Sonuç olarak; uzun müddet Türk hakimiyeti altında yasayan Kürtler ve Ermeniler, 

19. yüzyılın baslarından itibaren emperyalist devletlerin yayılmacı politikalarına baglı olarak, tabi oldukları Osmanlı devletine karsı isyan etmeleri konusunda el altından kıskırtılmıslardır. Bu dönem içerisinde zaman zaman isyan eden bu unsurlar, II. Mesrutiyetin ilanından sonraki dönemde faaliyetlerini daha da arttırma yoluna gitmislerdir. Kürtler arasında ilk dönemlerde etkin olan bölgesel ve asiret çapındaki isyan olayları II. Mesrutiyet’in ilanı ile birlikte, Avrupa’ya giden Kürt kökenli ögrenciler ve 

İstanbul’daki Kürt ileri gelenlerinin tesviki ile etnik manada Kürtçülük düsüncesine yaklasmaya baslamıslardır. Aynı dönem içerisinde dış güçlerin Kürtler üzerindeki faaliyetleri daha da artmıs, bunun sonucu olarak, ayrılıkçı fikirler ve hareketler yaygın hale gelmistir. 
Bunlara karsı Osmanlı Devleti idarecileri; belirli oranda tedbirler alma yoluna gitmislerse de, dış güçlerin baskıları ve ülke çapındaki karısıklıklar ve devletin zayıflıgı nedeniyle arzu ettikleri oranda basarılı olunamamıstır. Bu durum, Ermenilerin çıkardıkları huzursuzluklar ve terör olayları için de geçerlidir. 


    _ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM _


       MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA KÜRTÇÜLÜK ÇABALARI VE İNGİLİZLERİN KÜRTLERLE İLGİLİ FAALİYETLERİ 


I- İNGİLİZLERİN KUZEY IRAK VE ÇEVRESİNİ İSGALİ VE MONDROS MÜTAREKESİ’NİN İMZALANMASI SONRASINDA KÜRTLERİN ÇALIŞMALARI 

1-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması ve İngilizlerin Musul ve Çevresini İsgalleri 

     I. Dünya Savası sırasında dünyanın birçok bölgesinde savasa giren İngilizler, savasın ilk döneminden itibaren Irak bölgesine özel bir önem vermislerdir. Bu savaş sırasında; İngilizler, Osmanlı Devleti’ni güneyden çevirme siyaseti ile Basra Körfezi’nden Irak içlerine dogru bir çıkarma yapma yoluna gitmislerdir. Bu stratejinin sebeplerinden biri de, Rusların Dogu Anadolu bölgesindeki ilerlemelerinin İngilizleri belirli oranda endiseye sevk etmiş olmasıydı. Zira Rus ilerlemesi, İngilizlerin can damarı konumunda bulunan Hindistan’a karsı bir tehdidi gündeme getirecekti. 
Bu dönemde İngiliz siyasetinin önde gelen isimlerinden biri olan Lord Curzon 19. yüzyılda, Rus yayılmacılıgına karsı kalkan olarak Ortadogu’da “bir Müslüman devletler toplulugu” yaratma stratejisini gelistirmisti. Curzon, 19. yüzyılın sonlarında Orta Asya’yla ilgili çalısmalar yaparken, yazılarında ve düsüncelerinde sık sık Rus yayılmacı emellerini dile getirmiş ve 20. yüzyıl baslarında Hindistan Genel Valisi oldugunda bu konu politikasında önemli yer tutmustu215 . 

I. Dünya Savası’nın sebepleri arasında gösterilen ngiliz-Alman rekabetinde de Ortadogu bölgesinin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Zira, İngiltere I. Cihan Harbi’ne Alman tehlikesine karsı Hindistan’ı korumak ve Irak petrollerine sahip olmak için girmistir. İngilizlerin tamamen kendi kontrollerinde petrol kaynaklarına sahip olma arzusu. Irak ve Musul üzerindeki emellerini iyice kamçılamıstır216 . II. Bölümde de belirtildigi üzere ngilizler 19. yüzyıldan itibaren Ortadogu bölgesine özel bir önem vermisler ve Irak ve çevresini ele geçirmek için gayretler içine girmislerdir. Zira, İngilizler için bu bölgenin ele geçirilmesi hem Güney Asya’yı, Dogu Afrika’yı ve Fas Körfezi’ni kapsayan Hint Okyanusu’ndaki varlıklarını tamamlayacak; hem de İran’ı ve Osmanlı’yı kapsayan hassas Ortadogu bölgesini kontrol etmelerine imkan verecekti. Bu yüzden İngilizler, askeri hareketlerden önce bu bölgede bulunan Araplar arasında güçlü istihbarat çalısmalarına girmislerdir217 . 

  İngilizler bu amaçlarına ulasabilmek için birçok ajanını bu bölgeye göndererek bölgede yasayan etnik gurupların sosyal ve siyasi yapılarını inceleme yoluna 
gitmislerdir. Bu ajanlardan olan biri olan Binbası Soane, Kuzey Irak bölgesinde yasayan güçlü Caf Asireti reisi Osman Bey’in karısı Adile Hanım’ı etkilemiş 
ve onun Farsça katipligi görevini üstlenmistir. I. Dünya Savası yıllarına kadar kimligini saklamayı basaran Soane, 1914 yılında ngilizlerin Irak’a girmeleri üzerine, İngiltere’nin bölgede, istihbarat subayı olarak görev almıstır218 . Binbası Soane’u Mondros Mütarekesinden sonra, Kuzey Irak bölgesinde ki etkin idarecilerden biri olarak görmekteyiz.İngiltere’nin Kuzey Irak bölgesine gönderdigi diger ajan olan Evelyn Leachman, 1910 yılı baslarında Musul’a gitmiş ve bu bölgede yasayan Muhammed Pasho Dagıstani ile görüsmüstür. Musul’da kaldıgı 8 gün içinde kent hakkında çok degerli bilgiler alan Leachman, oradan çesitli yollar üzerinden Van’a gitmiş ve Van’ı çok sevmistir. 

Bu kisi, Kürdistan olarak nitelendirdigi Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerini gezmiş ve bu bölgelerde yasayan Kürt halkına İngiltere ve Amerika’nın yardım etmesi gerektigini ifade etmistir219 . 

I. Dünya Savası’ndan önceki dönemde Irak ve çevresinde ajanları vasıtasıyla faaliyet yürüten ngilizler, bu savasın ilk dönemlerinde Basra Körfezi’nden çıkarma yapmıs, ancak Kutülamare’de Osmanlı kuvvetlerine yenilmesinin220 ardından İngilizler belirli bir dönem bu bölgedeki askeri faaliyetlerini durdurmuslardır. Bir süre yerlerinde sabit kalan İngilizler, 1917 yılında yeniden askeri faaliyete geçmislerdir. 1917 yılında Rusya’da Bolsevik ihtilalinin ortaya çıkması üzerine, Rusya Çarlıgı’nın da hakim oldugu bölgeleri de kapsayan yerlerde, İngiliz himayesinde bir Müslüman Devletler toplulugunun olusturulması hususunda Lord Curzon yeni projeler üretmeye baslamıstır221 . 

Aslında 1916 yılında yapılan Sykes-Picot anlasması ile İngilizlerin Kürtlere olan ilgisi artmaya basladı. Çünkü bu anlasma ile savaş sonrası düzenlemeler konusunda anlasan İngiltere, Fransa ve Rusya, Kürtlerin yasadıkları bölgelerin bir kısmını İngilizlere bırakıyorlardı. Böylece İngiltere bölge ile ilgili siyasi, askeri ve sosyal hazırlıklarını arttırdı. Bu çalısmalar için Van ve Musul merkez seçilirken, bölgesel dengeleri bozmamaya özel bir gayret sarf edildi. Yani asiret ve seyhlik düzeni desteklenirken, ngiltere’ye baglı kisilerin sayısı arttırılmaya çalısıldı. Bu dönemde yabancı ülkelerin tesviklerden ve dünyanın genel gidisatından da etkilenen Kürt beylerinden bir kısmı, Kürt milliyetçiligi yapmak istemislerse de hayal dünyasında yasadıklarını, ortada bir birlik kurabilecek ne bir homojen kitlenin ne de halk arasında böyle bir niyetin olmadıgını gördüler. İngilizler, savaş boyunca Kürtleri Türklere karsı sürekli kıskırtma siyasetini izlediler. Bu dönemde İngiliz Amirali Webb durumu Lord Curzon’a söyle özetliyordu: “En önemli Kürt önderlerinden bazılarının Türklerle olan baglarını kesinlikle koparmalarını saglamak kolay olacaktır, yeter ki çıkarlarının 
Ermeni çıkarlarına kurban edildigi korkusundan kurtarılsınlar. Öte yandan, eger İngiliz hükümetinden ilgi görmezlerse her yerde olay çıkabilir ya da Türk İmparatorlugu’nu kurtarma savasına katılabilirler”222 . 

1917 yılında Irak içlerine dogru ilerlemeye baslayan İngilizler, Eylül 1917’de Süleymaniye ve çevresinde etkin bir konuma sahip olan Seyh Hamid Talabani ile temasa geçmislerdir223. Bu yıl içinde İngiliz siyasi makamları; Süleymaniye, Kerkük ve Tuzhurmatu’daki Kürt kabile liderleriyle temasa geçerek onları bagımsız bir Kürdistan kurmaları yönünde tesvik etmislerdir224 . İngilizlerin bu faaliyetleri 1918 yılı içinde de devam etmistir. Irak bölgesindeki savasta zorluklarla karsılasan İngilizler, Kürtleri cesaretlendirerek Araplarda oldugu gibi içeriden kazanımlar elde etme yoluna gitmek istemislerse de bunda basarılı olamamıslardır225 . 

İngilizlerin ilerlemeye baslamaları üzerine, zor durumda kalan bölgedeki Osmanlı komutanı ve Enver Pasa’nın amcası olan Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci ile temasa geçerek onun gücünden faydalanmaya çalısmıstır. İngilizlerin ilerlemesinin durdurulamaması üzerine savasın sonlarına dogru Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci’yi telgrafla, Süleymaniye ve civarının degismez emiri olarak atamıstır. Halil Pasa bu davranısı ile, İngilizlerin bölgede yürütmeye çalıstıkları Osmanlı aleyhtarı bagımsızlık hareketini bertaraf ederek, bölgedeki güçlerin Osmanlı taraftarı olarak kalmasını temin etmek istemistir. 
Nitekim, bu atama sonucunda, Seyh Mahmut Berzenci bir taraftan bölgede yaralı olan Türk asker ve subaylarını dağ yollarından Musul’a dogru götürtmüs, 
bir taraftan da İngilizler ile olan mücadeleyi etkin bir sekilde yürütmüstür226 . 

1917 yılında Rusya’da meydana gelen Subat ve Ekim devrimlerinin ardından Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Brest-Litovsk antlasmasının ardından 

Osmanlı kuvvetleri Rusya’nın bosalttıgı yerleri ele geçirebilmek için diger cephelerden asker sevkıyatı yapmaya basladır. Bu sevkıyat sonucunda gerek Filistin, gerekse Irak cephelerinden büyük oranda asker Kafkasya bölgesine gönderilmistir. 1917 yılının sonlarından itibaren ise İngilizler bu iki cepheden yeniden taarruza geçmislerdir. Bunun sonucunda İngilizler Amman, Beyrut, Sam, Bagdat ve çevresini ele geçirmislerdir. 

İngilizlerin ilerlemeleri sonucunda zor durumda kalan Osmanlı hükümeti mütareke için İtilaf devletlerine basvurmuş ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıstır227 . 
İmzalanan Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi, “müttefiklerin güvenligini tehdit eden kosullar olustugu takdirde” müttefiklerin Osmanlı Devleti’ndeki herhangi stratejik noktayı isgal etmelerini saglamıstır. 16. madde ise Arap ülkelerinde, Mezopotamya’da kalan Türk garnizonlarının müttefiklere devrini öngörmüs tür 228 . Mondros Mütarekesi imzalanmadan önceki dönemde ngilizler Musul ve çevresini ele geçirmek için büyük bir mücadeleye girismislerdir229. 
Ancak mütareke imzalandıgı tarihte Musul sehri ile birlikte Musul vilayetinin büyük bir kısmı Osmanlı kuvvetlerinin elinde bulunmaktaydı. 
Bu bölgede bulunan ve kumandanlıgını Ali hsan Pasa’nın yaptıgı 6. Ordu’nun mukavemeti İngilizlerin ilerlemelerine engel olmustur. Mütareke imzalandıgında Osmanlı-ngiliz kuvvetleri Ane-Elhazar-Gayyare gaz kuyuları Altınköprü-Kerkük-Tuzhurmata-Selahiye-Hanikin hattında mücadele içinde idiler230 . 

İngilizlerin ilerlemeleri üzerine, olayların daha da kötüye gittigini gören Ali İhsan Pasa, Süleymaniye Valisi’ne bir telgraf çekerek, vilayetin yönetimini Seyh Mahmut Berzenci’ye vermesini ve kendisinin Musul’a gelmesini istemistir. Bunun üzerine Süleymaniye’nin yönetimi Seyh Mahmut’a devredilmiş ve Seyh Mahmut, Osmanlı Hükümeti’ne tabi Süleymaniye Valisi olarak isbasına getirilmistir231 . 

Mütareke imzalandıgı sırada, Musul bölgesinin ngilizlerin eline geçmemiş olması, İngiltere açısından büyük bir eksiklik olarak görülmüstür. Zira bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu düsünülen petrol rezervi ngilizler için büyük bir önem tasımaktaydı. Bunun yanında, gelecekte kurulması düsünülen Irak devletinin kuzey sınırlarının güvenliginin tesisi de Musul bölgesinin kontrol altında tutulmasına baglı idi 232 

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Ali İhsan Pasa, çatısmaların sona erdirilmesi ve iki taraf arasındaki bölgenin tarafsız sayılması hususunda İngiliz Irak Ordusu Komutanı General Marshall'a bir mektup yollamıstır. General Marshall ise, Ali İhsan Pasa'ya cevap olarak, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine göre, lüzum gördügü stratejik noktaların isgal hakkına haiz oldugunu, 16. maddeye göre de Irak'ta bulunan Türk birliklerinin teslimi gerektigini bildirmistir. Bunun üzerine Ali Ihsan Pasa; "Müttefiklerin emniyetini tehdit edecek hiçbir durum olmadıgından, 7. maddenin tatbikine imkân olmadıgını, Irak hududunun diplomatlar tarafından tespit edilmesi gerektigini, ngiliz birliklerinin Musul’dan çekilmelerini, birliklerin teslimi hakkındaki teklifin kabulünün mümkün olmayacagını" bildirmistir233 . 

Durumun bu hale gelmesi üzerine, ngilizler her ne pahasına olursa olsun Musul’u ele geçirmek için tesebbüslerine devam etmislerdir. General Marshall, Türklerin baskısı sonucu Musul’daki Ermenilerin sehri terk etmeye basladıgını iddia ederek Ali İhsan Pasa’ya sehrin İngilizlere teslim edilmesini istemistir. Ancak Ali İhsan Pasa, böyle bir durumun olmadıgını ve buna sebebiyet verecek ortamın ortaya çıkmaması için gereken önlemlerin alındıgını General Marshall'a bildirmistir. 

Bunun üzerine General Marshall 7 Kasım’da Ali İhsan Pasa’yı tehdit ederek, 15 Kasım’a kadar Musul Osmanlı birliklerince terk edilmezse, İngilizlerin kuvvete 
basvurarak bunu gerçeklestireceklerini ifade etmistir. Bunun üzerine Türk kuvvetleri Musul’dan çekilmeye baslamış ve 8 Kasım’da Musul Valiligi’ne İngiliz bayragı çekilmistir234 . 

Yukarıda İngilizlerin bu dönemde Musul’a büyük önem vermelerinin temel nedeninin bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu petrol kaynaklarının oldugunu belirtmistik. Bu bölgede yasamakta olan degisik etnik guruplar İngilizler için gelecekte büyük bir problem olarak görülmekteydi. Bu bölgede yasamakta olan Kürtler ile ilgili arastırma yapan ngilizler, Kürtlerin kendi kendilerini yönetip yönetemeyecekleri hususunda yeni projeler üretmeye çalısmıslardır. Bu dönemde ngilizler adına Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson235, bölgede yasayan savasçı Kürtlerin “yarım milyondan fazla olduklarını ve Araplar tarafından yönetilmeyi hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini” belirterek yeni çözümler üretilmesi gerektigini öne sürmüstür236 . 

İngilizler açısından Musul bölgesinin kendilerinin hakimiyeti altına girmesi hususundaki ayrı bir problem de Fransızlardır. Zira 1916 Sykes-Picot Anlasması’na göre Musul ve çevresi Fransızlara bırakılmıstı. Savasın sona ermesinin ardından bu bölgelerin Fransızlara verilmesi gerekmekteydi. Bu ise İngilizlerin en son istedikleri seydi. Bu yüzden savaş daha sona ermeden, İngilizler bu bölgenin Fransız hakimiyetine verilmemesi için yeni projeler üretme yoluna gitmislerdir. Savasın sona ermesinden sonraki dönemde ise, bu projeler daha da hızlanmıstır. İngilizler için bu bölgede Fransızlara ve eski idareci olan Türklere karsı kullanılacak en önemli koz olarak Kürtler gündeme gelmistir237 . 

 İngilizlerin Mondros Mütarekesi öncesindeki ilerlemeleri ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonraki tavırları üzerine, Ali hsan Pasa tarafından Süleymaniye Valisi olarak atanan Seyh Mahmut Berzenci Osmanlılardan ümidini keserek Süleymaniye bölgesinin ngiliz hakimiyetini girmesini kabul etmiş ve bu amaçla zzet Topçu ve Ahmet Faik adlı kisiler aracılıgıyla Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson’a bir mektup göndererek Kürtlere özerklik verilmesi karsılıgında İngiliz yönetimini kabul edebilecegini bildirmistir 238 . 

DİPNOTLAR;

204 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.5-8; Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.11-14, 29-36. 
205 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.24-25.. 
206 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.1-8. 
207 Misyonar okullarının faaliyetleri hakkında su eserlere bakılabilir. Hidayet Vahapoglu; Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul, 1997; 
    lknur Polat Haydaroglu; Osmanlı İmparatorlugu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990. 
208 Hans Lukas Kieser; Iskalanmış Barış Dogu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938), İstanbul, 2005, s.74-81. 
209 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.106-109; A.Süslü; a.g.e., s.58. 
210 Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.111113. 
211 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, 1994, s.99-122. 
212 H.Metin; a.g.e., s.116-119. 
213 A.Süslü; a.g.e., s.97-131. 
214 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), stanbul, 1994, s.165-218; H.Metin; a.g.e., s.127-158. 
215 David Fromkin; Barısa Son Veren Barış Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, stanbul, 1994, s.453. Lord Curzon’un 
      kendine göre önemli bir tezi bulunmaktaydı. Bu kisiye göre, “Hindistan sınırı Fırat’ta olmalıdır”. M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), 
      Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.25. 
216 Süleyman Kocabas; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yayınları, İstanbul, 1985, s.219. Savas öncesindeki dönemde Almanlar 
      da Irak ve Musul bölgelerine özel bir önem vermislerdir. İngiliz düsmanı bir Alman olan Gofman, “Mezopotamya’nın ana önemi bölgesel-politik önemidir, çünkü bu 
      bölge Mısır ve Hindistan arasında korunaklı kara yolunun temel halkasını olusturmaktadır. Burada petrol olmazsa da bu bölge İngiliz politikası için aynı derecede
      öneme sahiptir ...” diyerek bu bölgenin İngilizlere karsı Alman himayesinde bulunması gerektigini öne sürmüstür. 
      M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.50.
217 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, İstanbul, 2004, s.106.
218 A.Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.370. Soane dısında baska İngiliz ajanları da Ortadogu bölgesinde faaliyet göstermislerdir. Bu ajanların “... 
      Kimi Arabist, kimi Siyonist, bazıları da Kürtçüydüler. Ancak bulustukları nokta, Türk düsmanlıgı idi”. Mim Kemal Öke; “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda 
      Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.12.
219 Mithat Baydur; “Gerard Evelyn Leachman”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.99-100
220 Kutülamare’deki çatısmalar sırasında, daha sonraki dönemde bugünkü Kuzey Irak belgesinde krallıgını ilan eden Seyh Mahmut Berzenci, bin kisilik süvari birligi 
      ile İngilizlere karsı mücadele etmistir. 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317
221 David Fromkin; Barısa Son Veren Barıs Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1994, s.453. 
      23 Aralık 1917’de İngiltere ve Fransa arasında, Rusya’daki hareket alanlarının bölünmesi hakkında gizli bir anlasma yapılmıstır. Bu anlasma yapılırken, 
      Winston Churchill söyle demistir: “İngiliz bölgesi, Kazakların topraklarından, Kafkasya, Ermenistan, Gürcistan ve Kürdistan’dan olusmaktadır ...” 
      M.S Lazarev; a.g.e, s.52.
222 Sedat Laçiner; “Türkiye-İngiltere İliskileri ve İsbirligi İmkanları”, 
      http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=68.
223 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997,s.96.
224 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, stanbul, 2004, s.92.
225 M.S Lazarev; a.g.e, s.37.
226 Naci Kutlay; ttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.300.
227 Fahir Armaoglu; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), I.Cilt, Ankara, 1994, s.141-142.
228 M.S Lazarev; a.g.e, s.35.
229 Türklerle mütareke imzalanmadan Musul’un İngilizlerin hakimiyetine geçebilmesi için İngiltere Genelkurmayı yöreye bir askeri güç yollamaya karar vermistir. 
      Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.52.
230 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110.
231 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20; 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
232 M.S Lazarev; a.g.e, s.50. İngiliz Hükümeti savaş esnasında ve sonrasında ele geçirmek istedigi bölgeleri iki esasa göre belirlemekteydi. Birincisi ekonomik 
      açıdan degerli yer üstü ve yer altı kaynaklarına sahip olması, ikicisi ise Mısır–Hindistan hattı üzerinde stratejik nokta hüviyetine sahip olmasıydı. 
      Bu esaslar Ortadogu’da üç bölgeyi isaret ediyordu. Bunlar Arabistan yarımadası, Filistin ve Irak’tı. İlk ikisi savaş esnasında ele geçirilmiş olmasına ragmen, Irak’ın 
      tamamı isgal edilememisti. 
      Basra ve Bagdat vilayetleri İngiliz kuvvetlerinin elindeydi. Fakat hem bu vilayetlerin güvenligi, hem de zengin petrol kaynaklarından dolayı kuzeyde bulunan Musul 
      vilayetinin ele geçirilmesi gerekiyordu. Mondros mütarekesinin imzalanmasından birkaç gün önce baslatılan taarruz İngiliz kuvvetlerini ancak Musul sehrine 
      yaklastırabilmisti. Selçuk Ural; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul, 2004, s.53-54. 
233 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110-111 
234 Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.56-57. İsgali yasayan bir İngiliz askeri yetkilisi, yıllar sonra kaleme aldıgı hatıralarında, 
      "Ali İhsan Pasa, Marshall'ın blöfünü görseydi, İngilizler ilerleyemezdi" demistir. 
      http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
      Musul’un ngilizler tarafından isgal edilmesi, İngilizlerin daha da ileri giderek baska yerleri isgal edecekleri yönünde Osmanlı yöneticilerini korkuya düsürmüstür. 
      Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992, s.47. 
235 Arnold Wilson, I. Dünya Savası’nın sonlarına dogru, isgal edilen Irak topraklarının geçici idaresi için, görevli oldugu Hindistan’dan getirilmistir. Sivil Komiser adı 
      altında görev yapan ve ilk dönemlerde Yüzbası olan Wilson, daha sonraki dönemlerde Albay rütbesine kadar yükselmistir. Wilson’un Irak yönetimindeki yardımcısı 
       o sırada Arap ülkeleri konusundaki kitaplarıyla çok ünlü olan Gertrude Bell’dir. D.Fromkin; a.g.e., s.447. 
236 D.Fromkin; a.g.e., s.448. 
237 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997, s.41; A.R.S.Attar; a.g.e., s.95. Almanya ve onun müttefiki Türkiye’nin 
       yenilgisi, İngiltere’ye Musul petrolüne tek basına ve bütünüyle sahip olma umudu vermisti. Fakat bunun için Irak üzerinde tam bir politik kontrol olusturmak ve 
       Irak’ın özellikle de kuzey sınırlarının güvenligini saglamak gerekiyordu. M.S Lazarev; a.g.e, s.50. Bu dönemde İngiltere’nin basını agrıtan bir baska husus da 
       Mısır’daki bagımsızlık hareketi idi. İngiliz isgalinde olan ancak seklen Osmanlı Devleti’ne baglı gibi görünen Mısır’daki bazı liderlerden gelen bagımsızlık talepleri, 
       Süveyş Kanalı’na bagımlı olan İngiltere için en son arzulanan sey durumunda idi. D.Fromkin; a.g.e., s.418. 
238 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20; 
       http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 


BU YAZI DİZİSİ
10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 7

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 7


II-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU İLE KUZEY IRAK BÖLGESİNDEKİ KÜRT İSYANLARI 

1- Küçük Çaplı İsyanlar 

Osmanlı idaresi altında yasamakta olan Kürtler, uzun bir müddet Osmanlı-İran savasları arasında kalmış ve bu süreç içinde feodal yapılarını muhafaza etmislerdir. 
Bu dönemde kendi içyapılarında yurtluk-ocaklık sisteminin getirmiş oldugu ayrıcalıklar kapsamında, bazı feodal aga ve beyler asiretlerinin gücüne ve insan sayısına dayanarak güç kazanmaya ve etraflarında bulunan bölgeleri hâkimiyetleri altına almaya çalısmıslardır. Söz konusu bölgesel güç sahipleri, hâkimiyet alanlarının tesisi sırasında, zaman zaman devlet idarecileri ile ters düsmüs, bazen de çevrelerinde bulunan diger güç odakları ile çatısma içine girmislerdir. 

Ortaya çıkan çatısmalar ve itaatsizlik olayları sürecinde, bu bölgesel güçler devletin zayıf oldugu dönemlerde isyan ederek itaatsizliklerini ortaya koymuslardır. 19. yüzyıla gelindigin de, Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesindeki yerel güç odaklarının belirli oranda geleneksel güçlerini kaybetmeye basladıkları görülmüstür. 

Öteden beri İslam dinine sadakatle baglı olan bölge insanının, seyhlerin dini nüfuzlarını kullanarak Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesinde 
faaliyetlerini yogunlastırmaları üzerine, halk; tarikat seyhlerine yönelmistir. Özellikle Naksibendi ile Kadiri Tarikatının bu yörelerde yasayan ahali üzerindeki etkilerinde büyük oranda artış görülmüstür. 

Bulundukları bölgelerde etkin olmak maksadıyla, güçlerini denemeye çalısan ve Osmanlı Devleti’ne karsı itaatsizliklerini ortaya koyan bölgesel güçler, bulundukları yerlerde, bir süreligine huzursuzluk kaynagı tekil etmislerse de, kısa süre sonra itaat altına alınarak, bu bölgeler huzura kavusturulmustur. İtaatsizliklerini ortaya koyan bazı isyancı liderler, bu süreç içerisinde dış destek arama yollarını denemeye ve bulundukları yerlerdeki hâkimiyetlerini tesis etmek için de dış yardım alma yoluna gitmislerdir. 

Ortaya çıkan bu ayaklanmalardaki en önemli hususiyet, ayrılıkçılık seklinde degil, Osmanlı Devleti idarecilerinin dönemin sartlarına göre, uygulamaya çalıstıkları merkezilestirme çabalarının karsı tepki hareketidir121 . Önemli oranda Osmanlı Devleti’nin merkezilestirme çabalarına karsı veya bölgesel sürtüsmeler nedeniyle isyan eden mahalli güç odaklarını su sekilde sıralayabiliriz. 

1716 yılında Süleyman Baban oglu Bekir Bey, etrafına topladıgı kisilerle birlikte, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki idarecisi olan Bagdat Valisi’ne karsı bir isyan hareketine girismistir. Bölgedeki devlet güçleri tarafından yapılan önleme faaliyeti sonucunda, Süleyman Baban oglu Bekir Bey yakalanıp öldürülmesi ile isyan bastırılmıstır. Baban ailesine mensup olanların itaatsizlikleri Süleyman Baban’ın isyanının bastırılmasından sonraki yıllarda tekrar gündeme gelmistir. Bu aileye mensup olan Abdurrahman Baban, 1788 yılında, yine Bagdat Valisi ile aralarında meydana gelen anlasmazlıklar sonucunda isyan etmistir. Abdurrahman Baban’ın kardesinin Bagdat Valisi ile isbirligi yapması sonucunda bu kisi yakalanmıs122 ve bölgede bir süreligine huzur saglanmıstır. 

Abdurrahman Baban’ın yakalandıktan sonra itaatini arz etmiş ve serbest bırakılmıstır. Müteakip yıllarda, bu kisi yeniden bulundugu bölgede güç kazanmaya ve bazı itaatsizlik olaylarına sebep olmaya baslamıstır. Baban’ların kendi etkilerinde bulunan bir bölge olarak gördükleri Süleymaniye’ye, bu bölgede bulunan baska bir asiretin reisi olan Halid Pasa’nın emir olarak atanmasına tepki göstermeleri ile Abdurrahman Baban, 1806 yılında asireti ile birlikte ayaklanarak, etrafta bulunan bölgelere zarar vermeye basladı. Baban Asiretine mensup kisilerle, Halid Pasa’ya tabi güçler arasında meydana gelen çatısmalar sonucunda Halid Pasa’nın öldürülmesi üzerine, Osmanlı idarecileri Abdurrahman Baban ve asiretine mensup kisileri itaat altına almak için bu bölgeye askeri bir sefer düzenlemek zorunda kalırlar123 . 

Osmanlılar tarafından düzenlenen askeri harekât üzerine Abdurrahman Baban, kendisine tabi olanlarla birlikte İran’a sıgınır. İran Sah’ından aldıgı destekler ile birlikte tekrar Osmanlı topraklarına saldırıya geçer. Yaklasık üç yıl boyunca devam eden mücadele sonucunda, İran Sahı’nın destegini çekmesi ile Abdurrahman Pasa 1809 yılında yakalanarak öldürülür124 . 

Abdurrahman Baban’ın öldürülmesinin ardından, 1812 yılında oglu Ahmet Baban isyan hareketine girismistir. Bir süre bulundugu bölgede huzursuzluk kaynagı olarak faaliyet gösteren bu kisi ve etrafındaki adamlar, Bagdat çevresine kadar etkili olabilmislerse de, bir süre sonra bu isyan hareketi de bastırılmış ve bölgede huzur kısa bir süreligine tesis edilmistir125 . 

1829-30 yıllarında Revanduzlu Muhammed Pasa bir kisi yeni bir itaatsizlik eylemine girismistir. Erbil, Raniye, Badine ve Zaho bölgesinin hâkimiyetini güç 
kullanarak ele geçiren bu kisi, çevresinde bulunan Yezidiler ve Baban Emirleri ile çatısmaya girerek, bunlara agır kayıplar verdirmiş ve bu gruplara ait yerlerin 
önemli bir kesimini ele geçirmistir. Dört yıl boyunca Zaho ve Erbil ile Musul’a kadar olan bölgelerde hüküm süren Revanduzlu Muhammed Pasa’nın hareketleri, temel olarak Osmanlılara karsı olmaktan çok yerel rakiplerine karsı idi126 . 

Revanduzlu Muhammed Pasa’nın hareketlerinin bu çevrede yasayan kisilere zarar vermeye baslaması üzerine, bu bölgelerde yasayan asiretlerin ıslahı ile görevlendirilmiş olan Resid Pasa ile Bagdat Valisi Ali Pasa ve Musul Valisi Mehmed Pasa ortak bir hareket düzenleyerek Revanduzlu Muhammed Pasa’yı yakalayıp Bagdat’a götürmüslerdir. Aynı dönem içinde, bir süreligine İmadiye Mutasarrıflıgı yapan, fakat bir süre sonra devlete karsı isyan hareketine girisen Kürdi İsmail Pasa, 1834 yılında Musul Valisi Mehmed Pasa tarafından yenilgiye ugratılmıstır127 . 

Meydana gelen bu itaatsizlik olayları sonucunda, bu bölgelerde bulunan yerel güç odaklarından Babanlar ile birlikte diger asiretlerin büyük bir kısmı zayıflamaya baslamıstır. Bu süreç içerisinde Revanduz, Hakkari, Tur-Abidin, Sincar ve çevresinde bulunan yerlerdeki küçük çaplı asiretler, Cizre Emiri olan Bedirhan Bey’in hakimiyeti altına girmek zorunda kalmıslardır128. Bedirhan Bey’in isyan faaliyetleri ile ilgili olarak asagıda ayrı bir baslıkta bilgi verilecegi için, burada fazla ayrıntıya girmiyoruz. 

Cizre Emiri Bedirhan Bey’in isyanının bastırılmasında devlet güçlerine yaptıgı yardımlarla öne çıkan ve bu yardımlar karsılıgında Hakkari Beyligi ile ödüllendirilen Bedirhan Bey’in yegeni Yezdan Sir’in isyanı da 1853 yılında ortaya çıkmıstır. 1850’de Hakkari Emirliginden azledilen Yezdan Sir, 1853 yılında Osmanlı-Rus savasının baslamasının ardından, Osmanlı kuvvetlerinin Ruslara yenilerek geri çekilmesini fırsat bilerek Osmanlı Devleti’ne karsı isyan etmistir. Musul, Siirt ve Hakkari gibi yerleri ele geçirerek Bagdat yakınlarından, Van Gölü’ne ve Diyarbakır’a kadar geniş bir bölgeyi nüfuzu altına alan Yezdan Sir129, Rus birliklerinin Beyazıt sehrine ulasmasından sonra, Rus komutanlıgına beş kez baş vurarak, Rusların askeri hareketlerini güney bölgesinde yogunlastırmasını rica etmistir130 . 

Kendi gücünden çok, Rus birliklerine güvenen Yezdan İzzettin Ser, yaptıgı basvurular ile Rus ordusuyla iliskisini gelistirmek istemis, lakin kısın bastırmasıyla Rus birliklerinin bölgeden çekilmesi sonucunda bu istek sonuçsuz kalmıstır. Bu sırada Rusya’nın Osmanlı karsısında basarı kazanmasını uzak dogudaki çıkarlarına karsı tehlike olarak gören İngiltere, bu ayaklanmaya müdahale etmistir. Musul’daki ngiliz konsoloslugu aracılıgıyla Yezdan’la görüsmeler yapılmıs, umudunu Rus birliklerinin ilerlemesine baglayan, bu olmayınca Van’ın güneyindeki daglık bölgeye çekilen Yezdan, bu kez umut olarak İngilizlere sarılmıstır. Yezdan; İngilizlerin, Osmanlı hükümetiyle kendisi arasında arabuluculuk yapma teklifini kabul ederek görüsmeleri baslatmak için İngilizlerin davetlisi olarak konsolosluga gitmiş ve burada yakalanarak Osmanlı kuvvetlerine teslim edilmistir131 . 

Yezdan Sir’in isyanından sonraki dönemde, bir süre için Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesinde ufak çaplı hareketler dısında herhangi bir olay olmamıstır. 1879 yılına gelindiginde Bedirhan Bey’in ogullarından Hüseyin Kenan Pasa ile Osman Nuri Pasa’nın isyan hareketleri ortaya çıkmıstır. 

1877-78 Osmanlı-Rus Savası’na katılan Hüseyin Kenan Pasa, savaş sonrasında kendisine vaat edilen Kolagası rütbesi verilmeyince, bu duruma kızarak 1879 yılında kardesi Osman Nuri Pasa ile birlikte Cizre bölgesine giderek, bu bölgedeki bazı grupları tahrik edip, bölgesel bir isyan hareketine girismislerdir132 . 

Bu iki kardesin isyanı sırasında, Cizre merkezli hareket eden kardeslerden Osman Nuri Pasa; Siirt, Hüseyin Kenan Pasa ise Sırnak üzerine yürümüstür. Ancak her iki kardeş de bu yerlerde yasayan halkın direnisi ile karsılasmış ve bozguna ugramıslardır. 

Bu bozgunun sebeplerinin basında, kardeslerin, gittikleri yerlerde bulunan halk içerisinde kendilerine karsı rakip olan kisilerin bazılarına baskı uygulamalarıdır. Halkın destegini alamayan bu kardesler bir süre vur-kaç türü hareketler yapmış ve bu süreç içerisinde de birbirleri ile anlasamayarak kendi içinde çatısmaya girmislerdir. Bir süre sonra, bölgedeki devlet kuvvetlerinin askeri müdahalesi sonucunda bu kardesler yakalanarak İstanbul’a götürülmüslerdir133 . 

1880-82 yılları arasında Hakkari ve çevresinde, bölge ülkelerini de etkileyen ve “Seyh Ubeydullah Hareketi” olarak adlandırılan büyük çaplı bir olay meydana 
gelmistir. Bu olayla ilgili olarak asagıda ayrı bir baslıkta bilgi verilecegi için, burada fazla ayrıntıya girmiyoruz. 

1887 yılında, Kuzey Irak bölgesinin önemli iki grubu olan Talabanlılar ile Berzenciler arasında karsılıklı çatısmalar ortaya çıkmıstır. Talabanlı Abdussamed’in Berzenciler tarafından öldürülmesinin ardından, iki grup arasında Kerkük civarında çatısmalar meydana gelmistir. Devlet kuvvetlerinin çatısmalara müdahale etmesi sonucunda olaylar belirli oranda sükûnete kavusmustur134 . 

    1889 yılına gelindiginde yeniden Bedirhan Bey’in ogullarının tesebbüsleri ile karsılasmaktayız. Bedirhan Bey’in ogullarından Emin Ali Bey ile Mikdat Midhat Bey135 

İstanbul’dan Trabzon’a, oradan da Cevizlik’e giderek önceden gönderdikleri haber üzerine oraya gelmiş olan Kürt güçleriyle bulusmuslardır. Bu ki kardeş birlikte ayaklanma bölgesi olarak gördükleri Cizre’ye gidecekleri sırada, Bayburt yakınlarında Osmanlı askerleriyle çarpısmıslardır. Askerlerle girdikleri çatısmalara devam ederek, Ergani daglarına çekilmiş ve orada savunma yapmak zorunda kalmıslardır. Uzun süren bu çarpısmalardan sonra etraflarında bulunan güçlerin giderek zayıflaması üzerine, iki kardeş teslim olmak zorunda kalmıslardır136 . 

XIX. yüzyılın sonlarına dogru Kuzey Irak bölgesinde Osmanlı Devleti idarecileri ugrastıran bir diger mesele de Hemavend Asireti’dir. Bazen Osmanlı topraklarında, bazen de İran topraklarında yasayan bu asiretin mensupları, 1886 yılında Osmanlı topraklarında bazı eskıyalık olaylarına giristikten sonra İran’a kaçmıslardır. Bir süre İran’da yasayan bu firarilerin geri dönme istekleri üzerine, bunların kabul edilerek uygun yerlere yerlestirilmeleri hususunda 1887 yılında karar verilmistir137 . Musul ve çevresine iskan edilmek istenen Hemavend Asireti’nin mensupları, burada rahat durmayıp yeniden eskıyalık olaylarına giriserek, İran’a kaçmaya çalısmaları üzerine, bunların İran sınırından uzakta olan Sivas, Konya, Adana ve Ankara civarlarına yerlestirilmelerine karar verilmistir138 . Ancak bir süre sonra bu bölgelerden kaçan bu asiretin mensupları, Musul eyaletinde bulunan Baziyan kasabasında iskan edilmelerine karar verilmistir139 . 

Musul ve çevresine yerlestirilen Hemavend Asireti mensupları, 1898 yılına gelindiginde yeniden eskıyalık olaylarına girismislerdir. Çevrelerinde bulunan Sivan ve Seyh Bizini asiretleri ile çatısmaya giren Hemavendliler, bölgede alınan tedbirler sonucunda bölgede huzur ve güven bir süreligine saglanmıstır.140 . 

Hemavend Asireti mensuplarının bu sekildeki baş kaldırmaları ve Osmanlı Devleti idarecilerinin baslarını agrıtmaları, bu dönemde İngiltere’nin dikkatini bu 
asiretin üzerine çekmistir. 1906 yılında Mardin bölgesine gidecegini söyleyen, 

İngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki, yanında bulunan Yüzbası Henri Ponri Salamon ile birlikte Musul üzerinden Diyarbakır’a gelmiş ve bu bölgelerdeki asiretler üzerinde çalısmalarda bulunmustur. Diyarbakır çevresinde bir süre bulunan bu sahıslar, bir süre sonra Mardin’e gitmekten vazgeçerek Musul’a gitmislerdir. Musul ve çevresinde bulunan tarihi eserleri tetkik adı altında bölgede dolasmaya baslayan bu kisilerin faaliyetleri üzerine, bunların dikkatlice takip edilmeleri hususunda emir 
gönderilmistir141 . 

II. Mesrutiyet’in ilan edilmesinin ardından Musul Konsolosu Vibliki’nin Hemavend Asireti ile olan iliskisi daha da artmıstır. Hemavendliler arasında dolasan bu 
kisi, bu dönemde Osmanlı Devleti’ne karsı harekete geçmiş olan Barzan Seyhi Abdusselam ile birkaç defa görüsmüstür142 . 
II. Mesrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce, tarih boyunca devamlı isyan hareketlerinin görüldügü ve huzursuzluk kaynagı olarak görülen Dersim bölgesinde bir isyan hareketi ortaya çıkmıstır. 1907 yılında Devlet otoritesini tanımayan ve Hozat, Çemisgezek ve Ovacık yörelerinde yasayan Koç, Resik ve Semkan asiretlerine karsı bir harekete girisilmistir. Bölgenin sarp ve engebeli olmasının yanında kış mevsiminin gelmesi ile, herhangi bir netice alınmadan 1907 yılındaki hareket sona erdirilmistir. 

1908 yılında Koç Asireti lideri brahim Aga, asiretler arası genel bir ittifak saglamak amacıyla, ilk önce Karaba Asireti lideri Mehmet Aga'ya giderek onunla 
görüsmüş ve Batı Dersim'in diger asiretlerini de ittifakın içine alarak genel bir ayaklanma hazırlıgına baslamıstır. Bu durum üzerine Neset Pasa komutasındaki 22 Taburluk Osmanlı askerleri bölgede askeri harekete girismistir. Ancak Neset Pasa’nın bu hareketinin basarılı olamaması üzerine 1909 yılında Mebusan Meclisi’nde “Dersim Islahatı” kararı alınmış ve bölgede huzurun saglanması için Müsir İbrahim Pasa görevlendirilmistir. İbrahim Pasa’nın basarılı faaliyetleri sonucunda bölge belirli bir süreligine itaat altına alınmıstır143 . Dersim’deki bu olaylar sırasında bölgede yasayan Ermeniler de Dersim asiretleri ile birlikte hareket etmiş ve isyancı asiretlere büyük yardımlarda bulunmuslardır144 . 

II. Mesrutiyet’in ilan edilmesi sonrasında, II. Abdülhamid ile yakın iliskisi bulunan bazı Kürt seyh ve asiret agaları bu durumdan hosnutsuzluk göstererek bazı isyan olaylarına girismislerdir. syan hareketine girisenlerden birisi Süleymaniyeli Seyh Said Berzenci ile oglu Seyh Ahmet’tir. Daha sonraki dönemlerde İngilizlerin basını agrıtacak olan Seyh Mahmud Berzenci’nin babası olan Seyh Said, Kadiri Tarikatı’nın seyhlerinden birisi idi. Sultan Abdülhamid ile yakınlıgı olan bu kisi, Mesrutiyet hareketini din karsıtı bir hareket olarak niteleyerek, isyan etmistir. İsyan hareketi Mayıs 1909 yılında bastırılmış ve Seyh Said Berzenci öldürülmüstür145 . Seyh Said Berzenci’nin isyan hareketi sırasında ve daha önceki dönemde çesitli huzursuzluk olaylarına neden olan Hemavend Asireti ile Barzan Seyhi Abdüssamed ve Zebari Asireti de bu kisiye destek vermekteydiler146. Yukarıda belirtildigi üzere, ngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki, bu isyan olayından bir süre önce Barzaniler ve 
Hemavendliler arasında bazı faaliyetlerde bulunmustu. 

II. Mesrutiyet’e karsı isyan edenlerden birisi de Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa’dır147 . Hamidiye Alayları komutanlarından İbrahim Pasa, II. Abdülhamid’in tahttan indirildigini haber aldıgında, 1500 askeriyle birlikte Sam üzerine yürümüş ve padisah adına bu sehri aldıgını açıklamıstır. Ancak bir süre sonra, çevrede bulunan askerlerin üzerine sevk edilmesi sonucunda brahim Pasa’nın isyanı bastırılmış ve kendisi öldürülmüstür148 . 

II. Mesrutiyet’in ilanından sonraki dönemde dış devletlerin Kuzey Irak bölgesinde yasayan asiretler ve seyhler üzerindeki faaliyetleri artmaya baslamıstır. 
Özellikle Barzan Seyhi Abdüsselam ile Seyh Ubeydullah’ın yegeni Seyit Taha üzerinde yogunlasan bu faaliyetlerde İngilizler ve Ruslar önde gelmektedir. 
Bedirhan Bey’in torunlarından olan Abdurrezzak Bedirhan’ın faaliyetleri sonucunda Seyit Taha ve Abdüsselam Bedirhan Ruslar ile yakın iliski içerisine girmislerdi149 . 
İngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki ve Rusların faaliyetleri sonucunda 1914 yılında Barzan Seyhi Abdüsselam Osmanlı Devleti’ne karsı isyan hareketine girismistir. Bölgede etkin bir güç olan ve Naksibendi Tarikatı’nın önde gelenlerinden olan Barzanilerin bu hareketi üzerine Osmanlı Devleti idarecileri geniş bir askeri harekete girismislerdir. Van bölgesinden gönderilen askeri kuvvetler ile bu isyan bastırılmıstır150 . 
Yapılan hareket sonucunda Seyh Abdüsselam ele geçirilmiş ve 1 Aralık 1914 tarihinde idam edilmistir151 . 

Barzaniler, I. Dünya Savasından önceki yıllarda Barzan ve havalisine yerlesmis, meyve ve tütün yetistiriciligiyle ya da hayvancılıkla geçinen bir hayat sürdürmüstür. 
Bu asireti olusturan ailelerden baslıcaları sunlardır; Beruj, Dulemeri, Sirvani, Mezuri, Nizari, ve Gerdi. Barzani asiretlerini ailelerini bir arada tutup iç bütünlügü sahip bir asiret haline getiren en önemli etken, Barzan seyhlerinin varlıgıdır. Seyh Taceddin Barzani, bu silsilenin ilk seyhidir. Seyh Taceddin’den sonra gelen Seyh Abdüsselam Barzani, dini faaliyetlerinin yanı sıra 1914’te Osmanlı Hükümetine karsı geniş çaplı bir isyan çıkardı. Bu mesele, Barzan Seyhlerinin söhretini daha da arttırdı ve böylece bu aile ilk siyasi itibarını da kazanmış oldu.152 

II. Mesrutiyet’in ilanından sonra devletin basını agrıtan en önemli olaylardan birisi de Rusların önemli oranda destek sagladıkları ve Ermeniler ile Kürt gruplarının yaptıkları bir anlasma sonrasında ortaya çıkan 1913-14 yıllarındaki Bitlis Ayaklanmasıdır. Bu olayla ilgili olarak asagıda ayrı bir kısımda bilgi verilecektir. 

2-Bedirhan Bey Ayaklanması 

    XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin basını agrıtan en önemli meselelerden birisi de Bedirhan Bey Ayaklanmasıdır. Tam olarak 1847 yılında 
bastırılan bu isyan hareketinden sonra, çesitli dönemde de Bedirhan Bey’in soyundan gelenlerin bölgedeki faaliyetleri ve yıkıcı tesebbüsleri ile bölge üzerindeki dış güçlerin emperyalist oyunlarına masa olmuslardır. Günümüzde dahi siyasi Kürtçüler arasında, adından söz edilirken, büyük bir Kürt hükümdarından bahsedilir gibi empoze edilen Bedirhan Bey, öldükten sonraki tarihlerde bile bu çevrelerce özel bir konumda addedilmistir153 . 

Yavuz Sultan Selim döneminde olusturulan Yurtluk-Ocaklık sancaklar içerisinde yer alan Cizre ve çevresine hakim olan Cizre Beyleri’nin soyundan gelen Bedirhan Bey ve atalarının soyunun Halid bin Velid’den geldigi üzerinde bazı iddialar bulunmaktadır. Ancak, Serefname’nin yazarı Seref Han’ın, Cizre Beyleri’nin eski Hıldi halkından geldiklerini söyleyerek, “Bu ailenin adamları isin baslangıcında, ugursuz Yezidilik dinini benimsiyorlar ve onların igrenç yolunda yürüyorlardı” seklinde bir ifadede bulundugu belirtilmektedir154 . 

1802 yılında dogun Bedirhan Bey, Cizre Beyleri’nden Abdullah Han’ın ogludur. 
1821 yılında agabeyi Salih Bey’in ölümü üzerine Cizre Beyi olan Bedirhan Bey, bu Dönemin sartları içerisinde, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilen 
Bedirhan Bey, 1827 de Yeniçeri Ocagı kaldırılması sonrasında kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’ye bölgenin bazı asiretleri gibi, devlet tarafından yapılan talebe ragmen, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savası’nda asker vermemistir156 . 

Osmanlı Devleti’ne karsı harekete geçen Kavalalı Mehmet Ali Pasa kuvvetlerinin 1831 yılında Nizip’te Osmanlı ordusunu yenilgiye ugratmasının ardından, Bedirhan Bey daha da rahat hareket edecegi bir ortam içerisinde bulmuş ve Cizre ile çevresinde bulunan asiretleri etrafında toplamaya baslamıstır. 
Bu faaliyetlerin ardından, Mus, Van, Hakkâri ve Bitlis’in bazı seyh ve asiret reisleriyle ittifak olusturma yoluna gitmistir157 . 
Bu süreç içerisinde Hakkari Beyi Nurullah ve kayınpederi Müküslü Han Mahmud’la isbirligine giren Bedirhan Bey, bölgede devlete karsı itaatsiz bir durum almış ve bazı faaliyetlere girismistir158 . 

Etrafına topladıgı kuvvetlerle gittikçe güçlenmeye baslayan Bedirhan Bey, çevrede bulunan Hıristiyan gruplarına karsı baskı uygulamaya baslamıstır. Bu süreç içerisinde, Hıristiyanlara yaptıgı çagrıda; Osmanlı yönetimine ödemekte oldukları vergilerin, birkaç kat da artırılarak, bundan böyle artık kendisine ödenmesini talep etmis, diger yandan da onları yurtlarından uzaklastırıp, mallarına el koyarak topraklarını ele geçirmeye çalısmıstır159 . 
1831 yılında, kendisine karsı çıkmaya çalısan Nasturiler üzerine asker göndererek 600 kisiyi öldürtmüstür160 . 

Nasturilere karsı bu sekilde davranan Bedirhan Bey, Ermeniler ile yakın iliski içerisinde bulunmaktadır. Cizre ve çevresindeki Ermeniler ile iliskilerini iyilestiren Bedirhan Bey, bunlar ile yaptıgı görüsmeler sonucunda emri altındaki kuvvetlerin bir kısmını Ermenilerden olusturma yoluna gitmistir. 
Ermenilerle Kürtler arasında siyasi bir birlik olusturma gayreti içinde oldugu iddia edilen Bedirhan Bey’in ordusunun sağ kolunu Ermenilerin olusturdugu da belirtilmektedir161 . 

Bedirhan Bey’in etkin olamaya çalıstıgı bölgelerde bulunan Osmanlı idarecileri, durumu kontrol altına almak için 1836 yılında askeri hareket düzenleme yoluna 
gitmislerdir. Bölgenin düzeninin saglanması için görevlendirilen Mehmet Resit Pasa Cizre’yi ele geçirmis, ancak kısa bir süre sonra vefat edince yerine Hafız Pasa getirilmistir. Hafız Pasa’nın etkin faaliyetleri sonucunda Bedirhan Bey direnmekten vazgeçerek teslim olmak yoluna gitmistir. Bu durum üzerine, Bedirhan Bey, sadakatten ayrılmaması telkin edilerek görevinde bırakılmıstır162 . 
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinin ardından, merkeziyetçi yönetimin tesis edilmesi için devlet faaliyetleri artmış ve bu süreç içerisinde durumunun sarsılacagını göre Bedirhan Bey, güneydogu bölgesindeki etkinligini arttırmaya ve bölgede tek güç sahibi olmaya çalısmıstır163 . 

1842 yılında Cizre’nin Musul ve Diyarbakır’a baglanması hususunda bir ihtilaf çıkmıstır. Bu sırada 1838’de devlete baglılık arz eden Bedirhan Bey, hükümete karsı kusku içindedir. Cizre’nin Musul’a baglanması konusunda ısrar eden Musul Valisi Mehmed Pasa, Bedirhan Bey’in girisimleriyle bu isteginde basarılı olamamıstır164 . 

Bedirhan Bey kısa bir süre sonra etrafında bulunan bölgelere karsı faaliyetlerini arttırmıs, kendisine mukavemet eden Kürt liderlerini ortadan kaldırmıs, son olarak Müküs Emiri Abdal Bey’e karsı harekete geçmistir. Abdal Bey Müküs’ün tarihi kalelerinde mevzilenerek ve aynı zamanda orada yasamakta olan Ermenilerden de silahlı yardım alarak uzun bir müddet direniş göstermesine ragmen, sonunda Bedirhan Bey’e yenilmiş ve onun bir müttefiki haline gelmistir165 . 

Gittikçe güçlenmeye baslayan Bedirhan Bey’e karsı, çevrede bulunan Nasturiler tepki vermeye baslamıslardır. Bu bölgede yasayan Tiyari Nasturilerinin Bedirhan Bey yönetimindeki köylerde katliam yapmaları üzerine, Bedirhan Bey, 1843 yılında özellikle Mar Semun denilen Nesturi Patrigi’nin akrabalarını siddetli bir sekilde cezalandırmıs, bazılarını da esir almıstır. Bu arada Patrigin annesi de öldürülüp, Zap Suyu’na atılmıstır. Saldırı sırasında daglarda gizlenen Patrik, bilahare Musul’daki 

İngiliz konsolos vekiline sıgınmıstır. Bedirhan Bey’in Nesturi isyancılarına karsı mücadele ederken, isin muhtevasını degistirmiş ve bölgede büyük katliamlar yaparak nüfuzunu yaymak amacına yönelmistir. Nitekim Bedirhan Bey, baskısını bölgedeki Yezidi asiretleri üzerine de yöneltmiş ve bunlar üzerinde de katliamlar yapmıstır166 . 
Bu süreç içerisinde Hakkari ve çevresini kendi kontrolü altına alan Bedirhan Bey bu bölgelerde yasayan yaklaşık 10.000 Nasturi’yi katletmistir167. Musul’a kaçmış olan Nasturi Patrigi bir süre sonra Osmanlı Hükümeti’ne basvurarak, kendilerine yapılan esir alma fiillerinin halledilmesini, yagmalanan malların iadesini ve Bedirhan Bey’in askerlerinin bölgelerinden çekilmesini istemistir. ngiliz ve Fransızlar da Osmanlı Devleti’ne müracaat ederek, olayı protesto etmisler ve Bedirhan Bey’in cezalandırılmasını istemislerdir168 . 

Osmanlı Devleti idarecileri, Bedirhan Bey’i hizaya geçirmek için her yola basvurmustur. Diyarbakır Valisi Hayreddin Pasa, Cizre’deki Naksibendî seyhlerinden Salih, İbrahim ve Azrail Efendilere yazdıgı Nisan 1847 tarihli mektupta, kendisinin Tarikat-ı Halidiyye-i Naksibendi müritlerinden oldugunu, Tosyalı Halid Naksibendi’den icazet alarak suretini gönderdigini; tarikat kardesligi sebebiyle, Bedirhan Bey üzerinde etki kurmalarını istemistir. 

Ancak Bedirhan Bey bu tesebbüslere müspet cevap vermeyerek faaliyetlerine devam etmistir. Durumun bu hale gelmesi üzerine 1847 yılında Müsir Osman Pasa komutasındaki Osmanlı orduları Bedirhan Bey’in üzerine harekete geçmislerdir. Yapılan bazı çarpısmalarına ardından Bedirhan Bey’in amcası oglu Yezdan Sir’in Bedirhan Bey’den ayrılmasının169 ardından, Bedirhan Bey’in kuvvetleri büyük oranda zayıflamıstır. Osman Pasa ve Ferik Ömer Pasa’ya baglı askerlerin faaliyetleri neticesinde daglara çekilen Bedirhan Bey, teslim olmak zorunda kalmıstır170 . 

Teslim olan Bedirhan Bey, ailesi ile birlikte Girit’e sürgüne gönderilmislerdir. Bir süre Girit’te sürgün olarak bulunan Bedirhan Bey, 1858 yılında Sam’a gitmiş ve 1869 yılında burada ölmüstür171 . Bedirhan Bey’in çocukları ve torunları, daha sonraki yıllardaki Kürtçülük hareketinde etkin rol oynamış kisilerdir. Zaman zaman dış ülkelerin destekleri ile Osmanlı Devleti’ni yıpratmaya çalısan bu kisiler, günümüzde dahi yıkıcı ve bölücü faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu ailenin fertleri ile ilgili olarak daha sonraki sayfalarda yeri geldikçe bilgiler verilecektir. 


DİPNOTLAR;

121 E.Kurubas; a.g.e., s.20. 
122 A.R.S.Attar; a.g.e., s.75. 
123 A.H. Çay; a.g.e., s.284-85; Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, İstanbul, 1996, s.21-22. 
124 Genelkurmay Belgelerinde Kürt syanları 3, stanbul, 1992, s.24; 
      http://www.kurtulusonline.com/ www/b-yolunda2/sayfa74-93.html 
125 A.H. Çay; a.g.e., s.285; G. Sasuni; a.g.e, s.94. 
126 A.R.S.Attar; a.g.e., s.75. 
127 Musul-Kerkük le lgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.29. 
128 G. Sasuni; a.g.e, s.94. 
129 A.R.S.Attar; a.g.e., s.77. 
130 C.Celili; a.g.e., s.98. 
131 http://www.kurtulus-online.com/www/b-yolunda2/sayfa74-93.html 
132 M.Çetin; a.g.e., s.46. 
133 M.Çetin; a.g.e., s.103. Osman Nuri Pasa, bilahare Sultan II. Abdülhamit’in basmabeyinciligi ve yaverligini de yapmış olmasına ragmen sonraki dönemlerde de isyan 
      düsüncesinden vazgeçmemistir. 1900 yılında Selanik üzerinden Londra’ya giden Osman Nuri Pasa, burada Matin Gazetesine verdigi demeçte su ifadeleri 
      kullanmaktadır: “Yıllardan beri Sultan’ın zulüm ve zorbalıgına karsı durmaksızın Kürtlerin ve Ermenilerin isbirligi ile çalısma yürütülmüstür. Kürtler ve Ermeniler 
      gizlice silahlanmıslardır, sadece benim dönmemi beklemektedirler. Osmanlı tarihinde görülmemiş bir biçimde Türkiye’de etkili ve korkunç bir saldırıda bulunacagız. 
      Umudum, Kürdistan’ın Türk devletinin zulüm ve zorbalıgından kaynaklanan bu kötü ekonomik durumdan kurtarılmasıdır. Öyle bir devlet ki, Türkiye’de mutlakiyet 
      yönetimiyle Kürtleri haklarından yoksun bırakmak ve onları sadece kendi çıkarları için kullanmak ister”. Avrupa’da bir süre faaliyetlerde bulunan Osman Nuri Pasa, 
      1901 yılında Mısır’a geçerek, burada da bazı faaliyetler içerisine girmistir. M.Çetin; a.g.e., s.104-105. 
134 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.164, 172-175. 
135 Mikdat Midhat Bey, daha sonraki dönemde, Mısır ve Avrupa’da yayınlanan Kürdistan Gazetesi’nin yayınlayıcısıdır. M.Çetin; a.g.e., s.93. 
136 Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, stanbul, 1996, s.40; M.Çetin;  a.g.e., s.63. 
      Emin Ali Bey ve kardeslerinin isyan tesebbüsleri bu olayla sona ermemistir. Eylül 1898’de Trabzon’a gönderilip Bedirhan ailesine mensup kisilerin imzalarını 
      tasıyan ve içinde Kürt halkına ayaklanma için çagrıda bulunulan egitim kılıflı bölücü bir belgenin devlet yetkililerinin eline geçmesi üzerine, Emin Ali Bey ve 
      kardesleri yakalanıp hapse atılmıslardır. Emin Ali Bey ve kardesleri üç aydan fazla bir süre tutuklu kalmıslar, ancak yurtdısı baglantıları olan Kont Ostrotof isimli 
      bir kisiyi avukat olarak tutunca serbest bırakılmıslardır. M.Çetin; a.g.e., s.65. 
137 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.164-167. 
138 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.176-184. 
139 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.187-190, 193-195. 
140 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.245-247. 
141 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.290-292. 
142 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.312-317. 
143 Gülcan Bahtiyar; “Dersim Direnisi (1907-1909)”, http://www.mizgin.net/modules.php?name= News&file=article&sid=407 
144 C.Celili; a.g.e., s.56. 
145 N.Kutlay; a.g.e., s.139; A.R.S.Attar; a.g.e., s.85. 
146 N.Kutlay; a.g.e., s.232. 
147 İbrahim Pasa’nın faaliyetleri ve Hamidiye Alayları’ndaki yeri hakkında su çalısmaya bakılabilir. Selçuk Günay; “II. Abdülhamid Devrinin Son Yıllarında Güneydogu 
      Anadolu İle Kuzey Irak’ta Asiret Mücadeleleri ve Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü Dergisi, S.:2, Erzurum, 1995, 
      s.103-132. 
148 Mustafa Akyol; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, İstanbul, 2006, s.58; Selçuk Günay; “II. Abdülhamid Devrinin Son 
      Yıllarında Güneydogu Anadolu İle Kuzey Irak’ta Asiret Mücadeleleri ve Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü Dergisi, 
      S.:2, Erzurum, 1995, s.127-129 
149 A.R.S.Attar; a.g.e., s.85. 
150 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s.332-334. 
151 A.H. Çay a.g.e., s.307; N.Kutlay; a.g.e., s.171. 
152 A.R.S.Attar; a.g.e., s.125-126 
153 M.Çetin; a.g.e., s.51. 
154 Mehmet Salih Bedirhan; Defter-i A`malım, Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Uzun-Rewsen Bedirhan, İstanbul, 1998, s.24-25’teki 9 Nolu Mehmet Uzun’un notu. 
     dönemdeki kosulları iyi degerlendirerek bölgesindeki en önemli güç haline gelmeye çalısmıstır155 . 
155 Mehmet Salih Bedirhan; Defter-i A`malım, Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Uzun-Rewsen Bedirhan, İstanbul, 1998, s.21. 
156 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni İliskileri, İstanbul, 1990, s.65-66. 
157 Yakup Hıdırsah; “Mezopotamya'da Hıristiyan Katliamı ve Kürtler-1”, 
      http://f1.parsimony.net/forum 789/messages/2953.htm. 
158 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
159 Yakup Hıdırsah; “Mezopotamya'da Hıristiyan Katliamı ve Kürtler-1”, 
      http://f1.parsimony.net/forum789/messages/2953.htm. 
160 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni liskileri, stanbul, 1990, s.66. 
161 G. Sasuni; a.g.e, s.107. 
162 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
163 A.H. Çay a.g.e., s.288. 
164 M.Çetin; a.g.e., s.52. 
165 G. Sasuni; a.g.e, s.109. 
166 M.Çetin; a.g.e., s.53; Y.Hıdırsah; a.g.m.. 
167 G. Sasuni; a.g.e, s.109; Y.Hıdırsah; a.g.m.. 
168 M.Çetin; a.g.e., s.53. 
169 H.Yıldız, a.g.e., s.22.; A.R.S.Attar; a.g.e., s.77. 
170 E.Kurubas; a.g.e., s.20; M.Çetin; a.g.e., s.55-58. 
171 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, İstanbul, 1992, s.24; A.H. Çay a.g.e., s.289; M.Çetin; a.g.e., s.61-62. 


BU YAZI DİZİSİ
8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****