VİRÜSLER -KURTÇUKLAR.,
Bayram Ankaralı,
Çoban Ateşleri,
19.10.2004
Yıllar önce bir gördüğüm bir karikatürde Osmanlı Devleti'nin yıkılışı, koca bir çınarın içerisindeki kurtçukların çınarı içeriden kemirerek boşalttıkları ve Yunanlı olarak karikatürize edilmiş birinin de baltayla o koca çınarı yıkmaya çalıştığı anlatılıyordu.
Kurtçuklara verilen isim ise ilginçti: Azınlıklar.
Evet, Osmanlı Devleti yapılan bir çok temel yanlışın yanında uyguladığı BATICILIK politikası ve içerisinde barındırdığı virüsler tarafından güçsüzleştirilmiş ve malum sona erişmişti.
Tıpkı insan vücudunun hasta ya da zayıf düştüğü anlarda ortaya çıkan ve onu içten içe kemiren, yiyip bitiren virüsler gibi. Bünyeniz zayıf değilse içinde barındırdığı virüsler pek etkin olmazlar. Ancak sürekli gizlenip zamanını kollarlar.
Tarihe bir bakalım:
Atatürk Türkiyesi güçlü iken, gücünü gösterdiği zamanlarda ülkemizde pek çok sorun olduğu halde bu gün tartışılan sorunların hangisi tartışılıyordu? O gün virüsler saklanmış, sinmiş ve zamanını kolluyorlardı. O günün azınlıkları, "Biz Türk'üz" isimli kitaplar yazıyor, kendilerini Türk Milleti'nin asli unsuru görüyorlar dı. Tıpkı bu gün kimlik bunalımı içerisindeki "malum" bazılarının kendilerini Avrupa vatandaşı, Dünya vatandaşı gibi sıfatlarla adlandırdıkları gibi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü, tıpkı mason derneklerinin faaliyetine ertesi gün başlamaları gibi, bu gizlenmiş unsurları da faaliyete taşımıştır.
Misyoner faaliyetleri, yabancı dilde eğitim, Türk kültürünün terkedilip Batı özenti ve taklitçiliğinin baştacı edilmesi ve benzeri yüzlerce faaliyet gün yüzüne çıkmış, tüm bunlara Cumhuriyetten rövanş alma hırsıyla saklanmış ümmetçi-cemaatçi zihniyet de eklenince, aslında görüntüde olmayan müthiş bir iç savaş başlamış oldu.
Türkiye'nin ve Türk milletinin dirlik ve düzenine, milli birliğine ve geleceğine kasteden bu unsurlar, sürekli olarak vur-kaç taktiği izlemişler, her dönemin şartları doğrultusunda kendileri için politika geliştirmişlerdir.
Yeri geldiğinde demokrat, yeri geldiğinde Atatürkçü-solcu-sağcı, dinci, liberal, aklımıza gelebilecek her ortamı kendileri için yaşama ve gelişme vesilesi yapmışlardır.
Bu gün tartışmaya başladığımız gündem konularına baktığımızda ise daha açık yollar izlendiği, artık gizlenilme gereği duyulmadığı aşikardır.
Baskın Oran gibi müzmin Lozan düşmanları, Azınlık ve Kültürel Haklar safsatasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine karşı politika geliştirmekte, Devlet içerisinde yuvalanarak, Devletin temel yapı taşlarını dinamitlemektedirler. (Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Ekim 2004 raporunu lütfen okuyunuz) Lozan Antlaşması ile belirlenen "azınlık" tarifinin artık geçerli olmadığını savunan ve yeni bir azınlık tarifinde ısrar eden bu kurumlar, maalesef ülkemizde oluşturulan AB sevdası ile son derece pervasızlaşmış,
temelde sadece Batı'nın "Şark Sorunu" politikası olan siyaseti Türkiye'ye "evrensel değerler" palavrasıyla yutturmaya çalışmaktadırlar.
Tarih Vakfı gibi yabancı vakıf desteğinde Türkiye'deki azınlık tapularını resmi dairelerden buldurup çıkartanlar, Ermenilerin ve Rumların Osmanlı döneminde sahip oldukları arazi ve gayri-menkulleri geri alma hesabı içerisinde iştah kabartmaktadırlar.
Son günlerde dikkate değer bir gelişme de, özellikle Birgün gazetesi tarafından başlatılan "azınlıklara dokundurtmam" kampanyası. Türkiye'de hiç kimsenin azınlıklara yönelik bir tavrı yokken, aksine Türk olmanın suç sayıldığı günümüzde, Hrant Dink adında bir Ermeni "Vatandaşımızın" koruma altına alınıyor görüntüsü çok manidardır.
Bu vatandaş, en son yazılarından birinde AB'ye giriyoruz diye, Atatürk'e ve Kurtuluş Savaşının ruhuna hakaret sayılabilecek bir uslup ile yazdığı yazısında, "Hoş gidişler ola..." sloganını kullanmıştır. Burada hafifsenen ve dalga geçilen bir milli türkümüz: Hoş gelişler ola, Musta Kemal Paşa...
Yeniçağ gazetesinden başka hiçbir basın-yayın kuruluşunun dikkatini çekmeyen ve onların tepkisini, "Vay, azınlık vatandaşlarımıza saldırıyorlar.." şeklinde büyüten bu zihniyet acaba neyin peşindedir?
Değerli okuyucu, Türkiye Cumhuriyeti'nin vücut bulduğu bünye bu gün zayıf düşmüştür.
Virüsler ve kutrçuklar bu bünyeyi kemirmeye, içini boşaltmaya devam etmektedirler.
Çare, etkili bir ilaçtadır. Etkili bir reçete ve etkili bir tedavi....
"Milliyetin çok açık vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan herşeyden önce ve behemal Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk Toplumuna mensup olduğunu iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. Halbuki Adana'da Türkçe konuşmayan 20 binden fazla vatandaş vardır. Eğer Türk Ocağı buna müsamaha gösterirse gençler ve siyasi içtimai bütün Türk kuruluşları bu durum karşısında duygusuz kalırlarsa en aşağı yüzyıldan beri devam eden bu durum daha yüzlerce yıl devam edebilir! Bunun neticesi ne
olur? Herhangi bir felaket gününde bu insanlar başka dilde konuşanlarla el ele vererek aleyhimizde hareket edebilirler."
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK -19 Şubat 1931, Cumhuriyet
Gazetesi, İş bankası yay.s.19
19.10.2004
*****