ANNAN PLANI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANNAN PLANI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2017 Pazar

KANLI NOEL, Kıbrıs’a “Yeni Plan”: Ban Ki Moon ya da Revize Annan Planı,



Kıbrıs’a “Yeni Plan”: Ban Ki Moon ya da Revize Annan Planı,





Gözde Kılıç Yaşın
KIBRIS
21 YY ENSTİTÜSÜ
23 Aralık 2013 Pazartesi

KANLI NOEL, 

21 Aralık 1963’de Türklerin Akritas Planı uyarınca silahlı saldırıya uğramasının başlangıç günüdür. 

İlk etapta 30, toplamda 103 köye Rumlar saldırdı, yüzlerce insan öldürüldü. Bu katliam tarihe KANLI NOEL olarak geçti. Kanlı Noel’in 50. yılında Rumlarla Türklerin tekrar bir devlet çatısı altında yaşamasına dönük yeni bir müzakere planı ciddiyetini arttırarak gündemde. Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması sonbahardan bu yana çeşitli vesilelerle gündeme geliyordu. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’ın liderler ve onların özel temsilcileri ile mekik diplomasisine Kasım ayında başlaması ile birlikte sürecin de şekillenmeye başladığı görüldü. Zira müzakerelerin yeniden başlamasına dönük çalışmalar resmi olarak 10 Eylül 2013’de başlamış ancak hemen bir krize teslim olmuştu. Müzakerelerin başlaması için “ortak açıklama metni” bir anda Rum tarafının müzakere ön şartı halini almıştı. Söz konusu metnin müzakerelerin zeminini oluşturması, burada Kıbrıs’ta federasyonu oluşturacak kurucu devletlerin egemenliklerinin, yetkilerinin ve temsil düzeylerinin sınırlarının çizilmesi bekleniyordu. Rum tarafı, aynı metinde KKTC’nin egemenliğinin kalkmasını ve “Katolik nikah” tabir edilen anlaşmadan geri dönülmemesi şartının olmasını da istiyordu. Şubat 2013’de Rum Yönetimi Başkanı seçilen Nikos Anastasiades,  2008-2012 döneminde iki tarafın birlikte hazırladıkları “yazılı yakınlaşmaları” kabul etmediği gibi Maraş’ın müzakereler öncesinde iadesi gibi yeni bir zemin oluşturmaya da çalışıyor. Aslında ana anlaşmanın unsurlarının müzakerelerin ön şartı haline getirilmesi, müzakerelerin bir türlü başlayamaması anlamına geliyor. Bu nedenle Türk tarafı, müzakerelerin başlamasını geciktirdiğini düşünerek ortak açıklama ve ön şartların müzakerelerin belkemiğini oluşturmaması gerektiğini savunuyor. Türk tarafının en büyük beklentisi ise sürecin bir takvime bağlanması ve müzakerelerin mümkün olduğunda çabuk başlamasıydı. Alexander Downer’ın taraflarla yaptığı görüşmeler de üç ayı aşkın zamandır süren “ortak açıklama metni” krizinin aşılmasını sağlayamadı. 




Downer’ın müzakerelerin kaldığı yerden devam edeceğini taahhüt eden mektubu KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan almış olmasına rağmen Rum mevkidaşından hala alamaması, başladı başlayacak denilen müzakerelerin hangi aşamada kaldığını da göstermektedir.
Böylesi bir tabloda ilk dikkati çeken, müzakerelerin başlaması için ısrar eden tarafın KKTC ve Türkiye olduğudur. Beklenti müzakerelerin bir takvime bağlanması; izlenmek istenen yöntem de tarafların süreci belirli bir aşamaya getirmesi sonrasında takvime bağlanmış uluslararası bir konferansa gidilmesidir. Temel hedef sürecin sonunda anlaşmaya varılamaması durumunda KKTC’nin kendi statüsü hakkında özgür bırakılmasını sağlamaktır. Nitekim bugüne dek yapılan açıklamalar ancak bu şekilde anlaşılabilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu yol daha önce de denenmişti. 2008’de başlayan müzakere sürecini bir takvime bağlama denemeleri sonuçsuz kalmış, Türkiye’nin tüm çağrılarına rağmen uluslararası konferansın toplanması yönünde BM Rumlar üzerinde baskı oluştur-a-mamıştı. Bugün Türkiye Hükümeti’nin müzakerelerin yeniden başlaması konusunda gösterdiği isteklilik bir açıdan daha çelişkilidir. Zira bir önceki müzakere sürecinde (2008-2012), Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB Dönem Başkanlığı’nı devralacağı tarih olan Temmuz 2012’ye dek bir anlaşmanın ortaya çıkmaması durumunda Türkiye’nin B Planı’nı devreye sokacağı yönündeki net siyasi açıklama yapılmıştı. Aslında bu açıklama gayet de ciddi görünüyordu. Şimdi benzer bir yolun yeniden ama daha sağlam adımlarla yürünmek istendiği belki söylenebilir. Ancak karşı taraf Türkiye’nin pozisyonunu pek böyle değerlendirmiyor. Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir hareketlenme, katılım sürecini canlandırma niyeti görülüyor ve Ocak 2014’den itibaren de AB Dönem Başkanlığı’nı Yunanistan devralıyor. Çok kısa sürede 12 faslı açıp 10 faslı kapatabileceğine inanan Türkiye’nin önüne Kıbrıs’ın yeniden konulduğu açıktır. Bilhassa ABD’den ama aynı zamanda AB ve özel olarak İngiltere’den gelen “Eroğlu’nu ikna edin” isteklerini geri çevirdiği söylenen Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Aralık 2013’de önce Atina’yı ardından Kıbrıs’ı ziyaret etmesi aktif tutumu sürdürme niyeti ile ilgili görünmektedir. Dışarıdan geldiği öne sürülen “baskı yapın baskısı” değil ama Türkiye ve KKTC’nin müzakere sürecinin yeniden başlatılması istekliliği dünya kamuoyuna yansımaktadır. 




Ortak metinde basına yansıdığı kadarıyla tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, tek vatandaşlık kriterleri yer almakta; iki toplumluluğun devam edeceği federatif bir yapıya vurgu yapılmakta ve iç vatandaşlıkların korunmasından, kurucu devletlere ait anayasada belirtilmeyen artık yetkilerin tanınmasından, Avrupa Birliği normlarının adanın tamamında uygulanmasından bahsedilmektedir. Dile getirilen hususların Annan Planı’nda yer almayan Mehmet Ali Talat- Hristofyas döneminde oluşturulmuş yeni kriterler olduğunu ifade etmek gerekir. Bu anlamda Türk tarafının Annan Planı’na göre daha geri pozisyonda durduğu söylenebilir. Avrupa Birliği normlarının Ada’nın tamamında uygulanması ifadesinin ise Annan Planı döneminde üzerinde çokça tartışılan deregasyonlar meselesini Rum tarafının istediği şekilde çözdüğünü belirtmek gerekir. Keza bu madde, iki kesimliliğin korunması ilkesini bir anlamda ortadan kaldırmaktadır. KKTC Dış İşleri Bakanı Özdil Nami, iki husus dışında “ortak anlaşma metni’nde çözüme ulaşıldığını[1] ifade ederken müzakerelerin asıl yürütücüsü olan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Özel Temsilcisi Osman Ertuğ ise Türk önerilerini dikkate almayan, reddeden yeni bir öneri kağıdının Rum tarafınca gönderildiğini[2] ifade etmektedir. Gerek Ertuğ’un bu açıklaması gerekse Eroğlu’nun açıklamaları “ortak açıklama metni”ni konuşmak için dahi çok erken olduğu izlenimi vermektedir. Ancak onlar dışında beyanat verenler anlaşma metninin tamamlanmasından dahi çok yakın ihtimal olarak behsetmektedir.

Ban Ki Moon Planı

Ban Ki Moon Planı söylemi, 28 Eylül 2013’deki Eroğlu-Ban Ki Moon görüşmesi öncesinde Özdil Nami tarafından yeni planın ismi olabileceği şeklinde dile getirilmiş ardından Türkiye Başbakanı Tayip Erdoğan’ın 8 Kasım 2013’de İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile düzenlediği ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada “Annan Planı artık adeta rafa kaldırıldı, buzdolabına kondu. Şimdi artık bir Ban Ki-Moon planı herhalde oluşacak.” sözleriyle yeniden gündeme gelmiştir. Erdoğan’ın sözlerinin “Kuzey Kıbrıs’a gerekli telkini yaparız” kısmı da 2002-2004 sürecinin tekrarlanacağı algısı oluşturmuştur.

Ban Ki Moon Planı’nın zeminini oluşturacağını kabul edebileceğimiz bir belge ise yakın tarihte yayınlandı. Downer’ın 2008’de başlayan müzakerelerde uzlaşmaya varılmış konuları toparlayarak hazırladığı 78 sayfalık BM taslak planı, KKTC’de yayınlanan Havadis gazetesinde yer aldı. Planın bazı kısımları GKRY’de basılan Fileleftheros gazetesinde de yayınlandı. Havadis, Rumların BM’ye sunduğu toprak talebiyle ilgili haritayı da yayınladı. Buna göre Rumlara devredilecek topraklara Annan Planı’nda yer alan ve Ada’nın yüzde 7’sine tekabül eden Maraş, Güzelyurt ve Karpaz’a, yine Türklerin yaşadığı Yeni Erenköy ve Dipkarpaz köyleri de eklenmiş durumda. Şimdiden bir anlaşmanın ancak Rumlara daha fazla toprak verilmesi ile mümkün olacağına ilişkin yorumlar KKTC’deki kimi gazetelerde yapılmaktadır. Aslında Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Maraş, Güzelyurt ve Karpaz’ın verilmesi meselesinin Annan Planı’nda kaldığı yönünde açıklaması da bulunuyor. Ancak herhalde “Temmuz 2012’den sonra B Planı’nı devreye sokarız” açıklaması ile birlikte bu açıklamanın da geçerliliğini yitirdiğini düşünmek gerekiyor. Bu durumda, anlaşmaya gidileceği varsayımıyla iki ihtimal bulunmaktadır: Birincisi Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’ndaki haritaya göre daha fazla toprağın verileceğine fikren alıştırılması; ikincisi ise gitmesi muhtemel yeni topraklara odaklanmış Kıbrıslı Türkler için Annan Planı’ndaki haritaya dönüş mücadelesi verileceği imajı yaratılması…

Downer’ın 78 sayfalık planına dönersek 2008-2012 döneminde, “Avrupa Birliği”, “Ekonomi”, “Mülkiyet” başlıklarında ve vatandaşlık konularında yakınlaşma sağlanmış; “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığında dönüşümlü başkanlık ve bakanlık paylaşımlarında anlaşmaya varılmıştı. Annan Planı’nda 11 olan merkezi devletin yetkileri 22’ye çıkarılmıştı. Toprak ve Garantiler başlıklarında ise neredeyse hiçbir ilerleme sağlanamamış, müzakereler tıkanmıştı. Belgede, bu süreçte yakınlaşma sağlanan hususlar yer almaktadır.  Mülkiyet başlığında malını kaybedenler, başkasının malı üzerinde yaşayanlar gibi hususların uluslararası hukuk çerçevesinde çözüme ulaştırıldığı görülmektedir. Türkiye vatandaşlarına serbest dolaşım, mülk edinme, ticaret yapma ve yerleşme hakkının verileceği konusunda uzlaşıldığı da Downer’in taslak planında yer alan hususlardandır. Bilhassa vurgulamak gerekir ki bugün Anastasiades, geçmişteki bu yakınlaşmaları da reddetmektedir.  Dört yıllık görüşme sürecinin bir sonucu sayılabilecek bu yakınlaşma metninin masada tutulmasını mecbur kılan hiçbir ön anlaşma da bulunmamaktadır. Nitekim zamanında Hristofyas da Talat’ın ortak basın açıklaması ile yakınlaşma sağlanan konuları kamuoyuna açıklama teklifini reddetmişti. Daha o gün, kendi görüşmeleri ile ortaya çıkan uzlaşı platformunu bütünlüklü bir anlaşmaya varılmadığı için sahiplenmek ve kendini buna bağlamak istemeyen Hristofyas’ın kendinden sonra seçilecek yeni Rum liderini de aynı ölçüde özgür kıldığı söylenebilir. 



Nitekim Eroğlu, müzakereleri kaldığı yerden ve aynı yapıcı yaklaşımla sürdürme sözü vermiştir ancak Anastasiades’ den böyle bir söz alınabilmiş değildir. 
Bu nedenle Downer’ın taslak planı olarak adlandırılan metnin, bir anlaşmanın zemini olduğunu söylemek bunu Anastasiades de kabul etmeden mümkün olmayacaktır. Ancak Türk tarafı için şimdiden başlayabileceği en iyi nokta olma özelliğini korumaktadır. Nitekim Downer’in Greentree Zirvesi’nde “Hristofyas’a reddedemeyeceği şeyler verin” dediğini hatırlatan Eroğlu da Anastasiades’in “Annan Planına hayır diyen yüzde 75’i ikna etmem için demek ki daha fazla almam gerekir” dediğine dikkat çekmektedir.[3]

Bugün müzakereleri başlatacak ortak açıklamanın yapılmasına taraflar uzak gibi görünmektedir. Ancak bu aşamanın aşılması durumunda müzakerelerle varılmak istenen planın büyük ölçüde hazır olduğu da ortadadır. Muhtemeldir ki Anastasiades, her bir madde için ayak direyecektir. Ancak hatırlatmalı ki bu yeni plan Annan Planı’ndaki Rum memnuniyetsizliğini giderme niyetiyle hazırlanmıştır. Çoğunluğu Talat –Hristofyas döneminde hazırlanan yakınlaşmalar belgesindeki maddelerin önemli bir kısmının Hristofyas’ın işini Kilise, milliyetçi partiler ve Rum kamuoyu karşısında kolaylaştırma böylece Türk tarafının müzakerelerin sürükleyici gücü olduğunu ispatlama niyetiyle yapılmıştır diyebiliriz.[4] Ancak örneğin Talat’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yönetimdeki 7’ye 3 olan paylaşımı, anlaşma sonrası kurulacak yeni federasyonda 6’ya 4 yapma önerisi prensipte kabul görmüş olmasına rağmen Downer’ın yakınlaşmalar belgesinde yer bulmadığını da eklemek gerekir. Bu nedenle de Rum tarafının Annan Planı’nda yetersiz bulduğu kısımların 2008’den bu yana yavaş yavaş değiştirildiğini; muhtemelen “Ban Ki Moon Planı” olarak adlandırılacak Downer metninin de bu zeminde hazırlandığını söyleyebiliriz. İşte Anastasiades, Annan’ın oluşturduğu plan üzerinde dört yıl boyunca müzakerelerle Rum tarafının istekleri doğrultusunda ve salt Türk tarafının “bir adım önde olma” niyetiyle müzakeresi yapılan bu maddeleri bir kez daha müzakere edecektir.
Doğrusu geniş bir çevrede de 2002’deki havanın yeniden oluşturulduğu kanısı hasıl olmuş durumdadır. Müzakere sürecinin ise daha kısa süreceği ve Annan Referandumu’nun tam da 10. yılında yeni bir planın oylanabileceğine inanan da çok. Bir tarafta Türkiye ve KKTC’nin henüz kabul görmemiş takvim ile uluslararası konferans önerisi ve Rumların yeni referandumda bir kez daha “hayır” demesi ihtimali durumunda KKTC’nin yoluna yalnız devam edebilmesi ihtimali diğer tarafta birkaç defa revize edilmiş muhtemel anlaşma metninin nazlı Anastasiades’ca bir kez daha gözden geçirilmesi niyeti… Süreçte koşulların eşit olmadığı açık. Rumlarla birlikte yaşama iradesini bir kez göstermiş Türkler için yeni bir referandum yapılmasına gerek bulunmaması ya da anlaşmaların parlamentolardan geçirilmesi ile kabul edilmiş sayılacağı hükmünün eklenmesi ihtimalini de yabana atmamak gerekir.

DİPNOTLAR

[1] Çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık, 21 Aralık 2013, Hürriyet
[2] Osman Ertuğ: “Bizim yaptığımız son öneriydi”, 22 Aralık 2013, http://www.abhaber.com/index.php?option=com_content&view=article&id=54381:osman-ertu%C4%9F-%E2%80%9Cbizim-yapt%C4%B1%C4%9F%C4%B1m%C4%B1z-son-%C3%B6neriydi%E2%80%9D&catid=214:manset-haber&Itemid=915
[3] Rum,Topraklarımızı İstiyor, (KKTC) Volkan, 11 Aralık 2013
[4] Dönemin Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın müzakere sürecini değerlendirirken Eroğlu için dile getirdiği tavsiyelerden bu yönde bir anlam çıkmaktadır. Bkz. Talat: Çok Üzülüyorum, Havadis, 22 Aralık 2013


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/kibris/2013/12/23/7344/kibrisa-yeni-plan-ban-ki-moon-ya-da-revize-annan-plani


***

3 Şubat 2017 Cuma

ANNAN PLANI KIBRIS TUZAĞI BÖLÜM 3




 ANNAN PLANI KIBRIS  TUZAĞI  BÖLÜM 3


Soru: PLANIN KIBRIS TÜRKLERİNİ GÖÇE ZORLAYACAĞINI VE İŞÇİ SINIFI HALİNE GETİRECEĞİNİ SÖYLÜYORSUNUZ. FARKLI GÖRÜŞTE 
OLANLAR BUNUN TAM TERSİNİ SÖYLÜYORLAR. BU İDDİALARIN HANGİSİ DOĞRU?

Yanıt:Annan planının Kıbrıs Türklerine hazırladığı felaket, zengin olan Rumlara yarar sağlayacak bir hesaplama yöntemi getirmesinden ibaret değildir. Annan planı KKTC'nin varlığını kabul etmiyor. Devletin Kıbrıs Türk halkına sağlayacağı korumayı ortadan kaldırıyor. 

Bunun yaratacağı birçok olumsuzluk vardır.

Meydana gelecek en büyük olumsuzluklardan biri de KKTC'de kamu görevli sayısının Avrupa standartlarına uygun olmaması nedeniyle kamu görevlilerinin bir bölümünün görevine son verilecek olmasıdır. Bu kişiler bundan sonra nerede iş bulup çalışacaklardır?

KKTC nin emeklilere karşı yasal sorumluluğu vardır. KKTC ortadan kalkınca bu yasal sorumluluk ortadan kalkacaktır. Bu durumda kuzey parça devletin emekli aylıklarını ödemesi arzuya ve imkâna bağlı olacaktır.

Bir kişinin kuzeyde bir arsa satın aldığını düşünelim. Yeterli eşdeğer karşılığında alınmış bir arsa değilse bu mal Ruma iade edilecektir. 

O zaman KKTC Tapusuna güvenerek mal almış olan kişinin zararını kim ödeyecektir? Annan planına göre bu zararı kuzey parça devlet ödeyecektir Bu şekilde tazminat alma  hakkı doğan o kadar çok kişi vardır ki kuzey parça devletin bu tazminatları ödemesi imkansızdır. 

Bütçesi son derece sıkıntıya girecek çek olan kuzey parça devletin veya oluşturucu Türk devletinin yasal acıdan sorumlu olduğu parayı ödeyemezken sorumlu olmadığı parayı, yani emeklilerin aylıklarını Ödemesi düşünülemez. Dolayısıyla Annan planı halkımızı birkaç yönden göçe zorlayacaktır.

Soru:MİTSOTAKİS ANNAN PLANININ AÇIKLANDIĞI GÜNLERDE PLANIN UYGULANMASI HALİNDE KİBRİSİN 10 YILDA YUNAN ADASINA 
DÖNÜŞECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİ. BU GÖRÜŞ DOĞRU MU?

Yanıt: 10 yıl süre abartılıdır. Planın kabulü halinde 3 yılda Kıbrıs Türklerinin çözülmesi başlayacaktır. Çünkü bu süre İçinde Kuzeydeki taşınmaz mallar üzerindeki ekonomik faaliyetler dondurulduğundan büyük bir sıkıntı baş gösterecektir. Göçmenler l yıl içinde Toprak Komisyonuna başvuracaklar ve Komisyondan nasıl bir karar çıkacağını araştırmaya başlayacaklardır. İşte o zaman halkımız yukarıdaki hesaplama yöntemidığını anlayacaktır. Bu durum göçün başlaması demektir. Kıbrıs'ta bugün Güneyde yaşayan Türklerin konumunda yaşamaya razı olanlar kalacaktır. Halbuki Annan planı hesaplamaların nasıl yapılacağını çok acık bir şekilde anlatmıştır. Halkımızın bugünden bu hesaplamaları öğrenmesi ve kaç eşdeğerci veya ev inşa edenin elinde mal kalacaksa bunun ortaya çıkması gerekir.

Soru,: ANNAN PLANININ TERKEDİLEN MALLARIN RUMLARA KALMASI SONUCUNU DOĞURACAĞINI SÖYLÜYORSUNUZ. PLAN KABUL 
EDİLMEDİĞİ TAKDİRDE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI İLE BU MALLAR YİNE RUMLARA KALACAK DEĞİL Mİ?

Yanıt: Hayır kalacak değildir. Annan planının kabul edilmemesi halinde KKTC vatandaşlarım koruyacak çözüm yolları bulunabilir.

Planın kabul edilmemesi değil edilmesi halinde Avrupa Birliği müktesebatı ve İnsan Haklan Mahkemesi KKTC vatandaşları İçin tehdit oluşturacaktır. Çünkü Annan planına göre plan, Avrupa Birliği müktesebatına uygun olduğu ölçüde geçerli olacak yani Annan planı ile KKTC deki taşınmaz malların büyük bölümünü alan Rumlar bunu yeterli bulmadıkları takdirde geriye kalanı da Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi kanalıyla alabileceklerdir. Halbuki KKTC nin Avrupa Birliği dışında kalması ve örneğin serbest ticaret bölgesi olması halinde 
daha fazla kalkınma olanağı vardır. Ayrıca böyle bir durumda AB nin KKTC yi tanımak ve AB ye katmak için büyük gereksinimi doğacaktır. 

O zaman KKTC, AB ile yapacağı ikili müzakerelerde kabul ettireceği delegasyonlarla vatandaşlarını koruma olanağı bulabilir.

Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin Loizidu karan ve Kıbrıs'a ilişkin diğer kararlan siyasi kararlardır. Bu davalar dinlenirken Türkiye Dış İşleri davalara fazla önem vermemiş ve ciddi savunmalar yapmamıştır. Daha sonra bu kararlan siyasi kararlar olarak niteleyerek hükümleri yerine getirmeyeceğini açıklamıştır. Bu kararların siyasi amaçla verildiği açıkça ortadadır. Kararlar Türki-yeye 
baskı yapılmasını sağlamak, göz dağı vermek ve taviz vermeye zorlamak için verilmiştir. Mahkeme karan olmaktan çıkarak haksız Rum propagandasının bir parçası haline gelmişlerdir. Nitekim psikolojik savaş malzemesi olarak kullanıldıkları açıkça görülmektedir. Loizi du kararının ne kadar hatalı bir karar olduğunu herkesin anlaması gerekir.

Bilindiği gibi, bu davada adı geçen bayan Tür-kiyenin ve Türk ordusunun Kuzeyde kalan malına gitmesine engel olduğunu iddia etmiş ve tazminat talep etmişti. Türk ordusu "buyur malına gidebilirsin" dese ne olacaktı? Bilindiği gibi tanınsın veya tanınmasın Kuzey Kıbrısta KKTC diye bir devlet kurulmuştur. Halkoyuna sunulmuş 1985 KKTC Anayasası ile kuzeyde Rumların terk ettiği taşınmaz mallar kamulaştırılmıştır. Bu kamulaştırma Rum yönetiminin yaptığı gibi gizli ve şaibeli değil acık ve en üst yasal düzeyde gerçekleşmiştir. 
Rum tarafında değerli Türk mallarının kamulaştırılması gibi yasaya aykırı ve bedelsiz değil Güneyde Türklerin terk ettiği taşınmaz mallar tazminat olarak gösterilerek yapılmıştır. Eşdeğer mal alan Kıbrıslı Türkler Güneydeki taşınmaz mallarını tazminat olarak verilmek üzere devlet lehine feragat etmişlerdir. Bu yasal düzenleme çerçevesinde Loizidu'nun mallarının tapusu da bir Türke verilmiştir. 

Bayan Loizidunun sorunu malına gidememek değil malının kamulaştırılmış olması idi. Oraya gittiği zaman malın sahibi ile karşılaşacağına göre evine yine giremeyecekti ve değişen bir şey olmayacaktı. Dolayısıyla davada gerçekler saptırılmıştır. Loizidu kararı KKTC'yi yok saymakta ve mal sahibi olan Kıbrıslı Türkleri insan kabul etmemektedir. Dolayısıyla insan haklarım ihlal eden bir karardır. Kıbrıs Türk halkına karşı cifte standart uygulamıştır. Hukuk tarihine bir yüz karası olarak geçecek bu kararın doğru olabilmesi için:

a)  1960'da Kıbrıs'ta Türklerle Rumlar arasında bir ortaklık devleti kurulmamış olması yani Kıbrıs Türklerinin azınlık durumunda olması gerekirdi. 

b)1963'de ortaklık şartlarını değiştirmeyi talep edenin Rumlar değil Türkler olması gerekirdi.

c)  Akritas planım Rum liderlerin değil Türk liderlerin imzalaması ve Rum toplumuna karşı etnik temizlik niyetini açığa vurmaları gerekirdi.

d)  15 Temmuz Darbesini Yunanistanın değil Türkiye'nin yapmış olması gerekirdi.

e)  1975'de Birleşmiş Milletler gözetiminde nüfus mübadelesi anlaşmasının yapılmamış olması gerekirdi.

f)   Kuzeyde demokratik ve Güneydekinden daha yasal bir devlet kurulmamış olması gerekirdi.

g)  1985 Anayasasının halk oyu ile yürürlüğe girmemesi gerekirdi.

ğ)  Mülkiyet hakkını korumak için Kıbrıs koşullarında tazminat ödemenin uygun ve kabul edilen bîr hukuk ilkesi olmaması gerekirdi.

Bu anlatılanların tümünün tersinin doğru olduğunu biliyoruz.

Ortaklık devletini yıkan Rum yönetiminin devlet olarak tanınması ve ortaklığa sadık kalan Türk devletinin tanınmaması hukuk ilkelerine terstir. Buna karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bize "ne yapalım Rum devletinin tanınmasını siz veya Türkiye kabul ettiniz" diyor.

Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliğine girmesi Garanti Anlaşmasına ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırıdır. 

Buna karşı Avrupa devletleri "ne yapalım, siz kabul ettiniz" şeklinde bir açıklama yapmaya çalışıyorlar.

Anılan planının kısa sürede Kıbrıs Türklerini göçe zorlayacağını ve kalanların ikinci sınıf insan haline geleceğini çok iyi biliyorlar. 

Buna karşılık "ne yapalım bunu siz istediniz" diyebilmek için gayret gösteriyorlar.
Kıbrıs Türk Halkına çok büyük haksızlıklar yapılmıştır. Bugün halkımız yok olma veya ikinci sınıf insan durumuna düşme tehlikesi ile karşı karşıya getirilmiştir. Kurtuluş yolu haksızlıklara karşı direnmektir. Kıbrıs Türk Halkının Kurtuluşu, KKTC'ye inanmak ve tanınmasını ısrarla talep etmekle gerçekleşecektir.

KKTC tanındığı veya ambargolar kalktığı anda KKTC'nin önündeki kalkınma yollan açılacaktır. KKTC, varlığını koruyabildiği takdirde serbest ticaret bölgesi olarak AB ülkesi bir devletten çok daha fazla kalkınma olanağı bulabilir. KKTC, kendini kanıtladıkça, Loizidu kararı gibi siyasi kararlar tarihe karışacak ve dava açanlar karşılarında KKTC'nin çok daha haklı karşıt davalarını bulacaklardır. 
Sadece sınırların açılmış olması Loizidu kararının gerekçesini ortadan kaldırmıştır.

Soru: ANNAN PLANININ UYGULANMASI HALİNDE KISA SÜREDE KIBRISTAKİ TÜM TAŞINMAZ MALLARIN MÜLKİYETİNİN RUMLARA 
GEÇECEĞİNİ SÖYLÜYORSUNUZ. HALBUKİ RUM YÖNETİMİ DE ANNAN PLANINI İMZALAMAK İSTEMİYOR. 
RUMLARA BU KADAR YARAR SAĞLAYACAK BİR PLANDAN MEMNUN KALMALARI GEREKMEZ Mİ?

Yanıt: Annan planını tarafsız ve bilimsel bir gözle inceleyenler bu planın mülkiyet ve ekonomik konularda Rum taleplerini karşıladığını, Kıbrıs Türklerini İsrail'deki Araplar gibi Rumlara hizmet veren ikinci sınıf insanlar haline getireceğini görürler. Ancak bunlara karşı Avrupa Birliği de Rum yönetiminden bir şeyler istemektedir. Avrupa Birliği Rum Yönetimini tek basma üye kabul etmekle uluslararası anlaşmaları, kendi ilkelerini ve insan haklarım ihlal etmiştir. Doğal olarak bu sorunlardan kurtulmak istemektedir. Ayrıca iki Rum devletinin AB de koordineli faaliyet gösterme olasılığı AB için bir kâbustan başka bir şey değildir. Bu nedenle Avrupa Birliği kendi çıkarı için 
Kıbrıs Türklerini Kıbrıs Cumhuriyetine katmayı ve ortak devlette etkili bir konuma getirmeyi arzu etmekledir. Devlet yönetiminde ve dış ilişkilerde Kıbrıslı Türklere Rumları frenleme ve etkisiz hale getirme görevi vermek istemektedir. Bu görev AB için o kadar ciddi bir gereksinimdir ki gerçekleştirmek için her çareye başvuracaktır. Bu nedenle son fırsat olarak belirlenen tarihler geçtikçe konu gündemden düşmeyecek aksine canlanarak devam edecektir.

Rum Yönetimi ise böyle bir tavizi vermeden AB ye girme ve yerini sağlam laştırma çabası içindedir. Annan planına karşı olmaları planın Kıbrıs Türklerine ekonomik alanda bir şey verecek olmasından değil ortak devlette Türklere - AB yi koruyacak ölçüde - söz hakkı verecek olmasındandır.

Soru: KKTC'NİN TANINMASI VE İLERİDE AVRUPA BİRLİĞİNE GİRMESİ HALİNDE MAL SORUNUNU ÇÖZMEK DAHA DA ZORLAŞACAK DEĞİL Mİ?

Yanıt: Hayır zorlaşacak değildir.

KKTC'nin tanınması ve Avrupa Birliğine girmesi halinde KKTC ile AB arasında varılacak anlaşmaya konacak derogasyonlarla KKTC vatandaşlarının mülkiyet haklarının korunması mümkündür. Böyle bir durumda KKTC halkının korunması oldukça kolay olacaktır. 

Çünkü KKTC'nin istekleri AB'nin benimsediği insan hakları ilkeleri ile uyum içindedir.

İnsan hakları ilkelerinin İki önemli Özelliği vardır.

a) İnsana değer verme. Yani insanın maldan ve paradan önemli olması. Buna göre Rum malı. Türkün yaşamından önemli olmamalıdır.
Bir halkın yansını göçmen durumuna düşürecek diğer yarısını ise topraksız işçi sınıfı haline getirecek bir plan insan haklarına uygun olamaz.

b) Eşitlik. Rumlar için doğru olanın Türkler için de doğru olması. 

Yani çifte standart uygulanmaması. Annan planı maalesef bir çok yönden çifte standart içeren bir belgedir. 

Belki de tarihe Birleşmiş Milletlerin hazırladığı görünüşte güzel, uygulamada bir halkı diğerinin kölesi haline getirecek bir utanç belgesi olarak geçecektir.

Birçok Avrupa devletinin yasasına göre 28 yıl bir malı kullanan kişi zamanaşımı gerekçesi ile o mala sahip olur. 

Birleşmiş Milletler gözetiminde nüfus mübadelesi olan bir ülkede zamanaşımı ile malların kazanıldığının kabul edilmesi gerekir.

Eğer Türk halkının yerinde Rumlar olsa Arman Planı nasıl bir düzenleme içerecekti? 
Şüphe yok ki malların zaman aşımı ile kazanıldığı kabul edilecekti. 
Gerekli görüldüğü takdirde karşılığı olmadan taşınmaz mal alanlar için bir fon oluşturulacak ve bu kişilerin taksitlerle Ödeme yaparak mallarına sahip olmaları düzenlenecekti. Garantör devletlerle uluslararası kuruluşların bu fona katkıda bulunmaları sağlanarak mallarını yitirenlerin tazminatlarını daha erken almaları sağlanacak ve böylece şikâyetler giderilecekti. Birleşmiş Milletler gözetiminde 
yapılan bir nüfus mübadelesinden 28 yıl sonra insanların evlerini yitirmeleri ve tekrar göçe zorlanmaları tartışma konusu dahi olmayacaktı. 

KKTC ayrı bir üye olarak AB ye girdiğinde aynını yapılmamasını yani aynı ilkelerin KKTC halkına da uygulanmasını talep edebilir. 

Böyle bir talebi reddetmek kolay olmayacaktır.

Kuzeyde terk edilen Rum mallan halkoylaması sonucu kabul edilen 1985 Anayasası ile kamulaştırılmıştır. 

Bu malların kamulaştırılmamış olduğunu öne sürmek hukuka aykırı olduğu kadar KKTC halkına karşı saygısızlıktır. 

Ortaklık devletini zorla yıkanların yıllar sonra ödüllendirildiği, mağdur tarafın tekrar tekrar göçe zorlandığı Av-rupanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Böyle bir uygulama Avrupanın saygın vatandaşlarına karşı tasavvur dahi edilemez.

Arınan planı KKTC tapularını geçerli saymamış ve Kıbrıslı Rumların rızası olmadan Kuzeydeki mallar ellerinden alındığı için eski tapuların geçerli olmaya devam ettiğini kabul etmiştir. Çifte standart olmasa aynı ölçü Maraşa da uygulanacaktı. Maraşın kapalı bölgesindeki mallar da eski mal sahibi Evkafın rızası olmadan elinden alınmıştır. Hem de yasalar çiğnenerek bu İşlem gerçekleştirilmişti.

Dolayısıyla bu malların da yasal mal sahibi olan Evkafa ait olduğu kabul edilmelidir.

İnsan haklan ilkeleri ışığında Rumlara sadece kimsenin oturmadığı sınır bölgeleri ile Maraşın kapalı bölgesini vermek önerilebilir. 

Çifte standart uygulamamak ise Maraşın kapalı bölgesinin Türk malı olarak kabul edilmesini ve toplu mal takasında tazminat olarak müzakere edilmesini gerektirir.

Annan planının hesaplama yöntemine göre Maraşın kapalı bölgesindeki malların astronomik "current value" su vardır. 

Çünkü "current value" 1974 savası olmasaydı ve kent normal gelişmesini sürdürseydi malların kazanacağı değeri tasarlamak ve takasta esas almak demektir. Çifte standart sona erdirildiği anda bu bölgenin Rumlara verilmesinin ne kadar büyük özveri olduğu ve muhtemelen Kuzeydeki tüm Rum mallarını tazmin edeceği anlaşılacaktır.

Soru: ANNAN PLANININ HAKSIZ MADDELERİNİ MÜZAKERELERLE DÜZELTMEK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?

Yanıt: Hayır değildir. Her şeyden önce planı hazırlayan Birleşmiş Milletler görevlileri planda öze ilişkin değişiklik yapılamayacağını ifade etmek tedirler. Yukarıda anlatılan ve KKTC halkını topraksız ikinci sınıf insan haline getirecek olan maddelerin tümü öze ilişkindir ve bu maddeleri müzakere ederek düzeltmek mümkün değildir.

Ciddi sorunlardan biri olan takasa tabi mallar üzerindeki İşlemlerin askıya alınması maddesini ele alalım. Bu maddenin kuzeyde ve güneyde birçok malı tartışmalı hale getireceğini, yıllarca sürecek beklemenin güneyi etkilemezken kuzeydeki ekonomik yaşamı donduracağını görmüştük.

Mallanıl Komisyon aracılığıyla tek tek takası ilkesi kabul edilince, Komisyon karar verene kadar tartışmalı mallar üzerindeki İşlemlerin durdurulması kaçınılmazdır. Ne kadar müzakere edilirse edilsin bu soruna bir çözüm bulmak mümkün değildir. Çözüm Komisyon aracılığıyla bireysel mal takasının dışına çıkarak yani Arman planını terk ederek bulunabilir.

Birleşmiş Milletler yetkilileri soyut ifadelerle planın adil olduğunu anlatmakta ancak kuzey parça devlette nerede hangi malın Türklerin tasarruf ve mülkiyetinde kalabileceği, Türklerin hangi yatırımı yapabileceği sorularını yanıtsız bırakmaktadır. Hangi parselden söz edilse basit bir araştırmadan sonra oranın da Rumlara geçeceği anlaşılmaktadır. Annan Planı,Adanın ekonomik anlamda bir Yunan Adası olmasına karsı bir gurup Kıbrıslı Türk bürokrat ve siyaset adamının rahat bir yaşama kavuşmasını ve Avrupa Birliği'nde Rum Yönetimini frenleme görevini yerine getirmesini arzu eden bir düşünce içinde hazırlanmıştır. Planın bu sonucu sağlamak için yıllar süren çok titiz bir çalışma 
ile hazırlandığı anlaşılmaktadır. Kötü niyetle hazırlanmış böyle bir planın müzakere ile düzelmesi mümkün değildir.

Kıbrıs'a kalıcı barış getirmek ve Kıbrıs Türk Halkına layık olduğu refah ve huzuru sağlamak için Annan Planını tamamen terk etmek, insan haklarına saygılı, cifte standart içermeyen bir plan tasarlayıp müzakere etmek gerekil.


ANNAN PLANI KKTC DEVLETİNİ Ve KIBRIS TÜRK HALKINI YOK ETMEYİ AMAÇLIYOR.


ANNAN PLANI  UZLAŞI DEĞİL  BİR “İŞGAL” PLANIDIR

ANNAN BELGESİNİN AYNEN KABULÜ HALİNDE KIBRIS TÜRK HALKI SİYASAL, SOSYAL, EKONOMİK, PSİKOLOJİK ve COĞRAFİ OLARAK ÇÖKÜNTÜYE UĞRAYACAKTIR


İŞTE KORKUNÇ SONUÇ !

- KKTC sınırları içinde toprakların   %21’i Rumlara terkedilecek,
- KKTC’nin verimli ve ekilebilir topraklarının %65’i kaybedilecek,
- 1350 işyeri kapanacak,
- Çalışan nüfusun %15’i işsiz kalacaktır


Mali müesseseler, inşaat, sağlık, eğitim, ulaştırma ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren 553 işyeri Rumlara terkedilecek, bunun sonucunda 18.3 milyon$ milli gelir kaybı olacaktır.

Öngörülen toprak ayarlamaları sonucunda 442 ticarethane ve 188 otel ve lokanta Rumlara terkedilecektir, sonuç olarak 43 milyon $ Milli gelir kaybı olacaktır

İmalat sektöründe 160 işyeri Rumlara terkedilecek bölgede kalacak ve 12 milyon $ tutarında milli gelir kaybı olacaktır

SONUÇ OLARAK

Toprak tavizleri nedeniyle KKTC’nin GSMH’nın %22’sine tekabül eden 200.3 milyon $ tutarındaki milli gelir kaybı olacak Ayrıca 40 milyon $ bütçe gelir kaybı olacaktır.


KKTC’nin VERİMLİ TOPRAKLARININ %64.4’ü  RUMLARA TERK EDİLECEKTİR

RUMLARA BIRAKILACAK BÖLGE KKTC TOPRAKLARININ %21’ine EŞİTTİR

KKTC SU KAYNAKLARININ %75.6’sı RUMLARA BIRAKILACAKTIR

ANNAN PLANINA GÖRE KKTC’ye BIRAKILAN %24.9’luk TOPRAĞIN  ÜRETİMİNDE KAYIP OLACAKTIR

%27.6’sı Tarıma ve yerleşime uygun değil  %11.8’ine Rumlar Yerleşecek


TARIMDA

HUBUBAT  %70
PATATES               %75
NARENCİYE               %67


ÜRETİMİNDE KAYIP OLACAKTIR  TARIM SEKTÖRÜNÜN TOPLAM KAYBI 127 milyon$ OLACAKTIR

Annan haritasına göre; KKTC topraklarının 682.56km2’si Rumlara terk edilecektir

KKTC Toprakları 3,241.68 km2’den  2.559.12 km2’ye düşecektir
Rumlara bırakılacak topraklarda 51 yerleşim yeri terkedilecek ve asgari 55.000 Türk göç edecektir


TOPRAK DURUMU



                 BUGÜNKÜ ANNAN PLANI

KKTC        %35                   %24.9

RUM KESİMİ    %59.6     %72.3


Türk nüfusunun asgari %54’ü yeniden göç etmek zorunda kalacaktır  80.000’in üzerinde Rum Türk tarafına yerleşecektir


BUGÜNKÜ DURUM (KM)        %
TOPLAM KIBRIS                9,251.51               100.00

* Güney Kıbrıs Rum Yönetimi  5,509.78               59.60 
* KKTC                             3,241.68               35.00
* Üstler                               256.01                              2.08
* Ara Bölge                 244.04                              2.60



TOPLAM TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ Km2               2,559.12
İşlenmeye uygun olmayan toprak                         706.20
Göç edecek Rumlara verilecek toprak                         230.00
KKTC’de yaşayan Rumların toprağı                            8.30
KKTC’deki Maronitlerin toprağı                          32.10
KKTC’deki Klise ve Manastırlara ait toprak                        23.17
Gazi Magosa kalesi güneyinde Rumlara bırakılacak toprak 2.08
Lefkoşa’da Rumlara verilecek toprak                            0.53

İŞLEMEYE ve YER DEĞİŞTİRMEYE UYGUN TOPRAK      1,556.74



http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=924&l=1




***********

ANNAN PLANI KIBRIS TUZAĞI BÖLÜM 2



 ANNAN PLANI KIBRIS  TUZAĞI  BÖLÜM 2



Soru: 
ANNAN PLANINA GÖRE KUZEYDE KIBRIS TÜRKLERİNİN MÜLKİYETİNDE KALABİLECEK MALLAR HANGİLERİDİR?

Yanıt: Annan planı terk edilmiş Rum mallarının sadece eşdeğer ve esaslı inkişaf nedenleri ile Türkler tarafından alınmasına olanak tanımaktadır. 

Eşdeğer ve esaslı inkişaf nedeniyle talep edilen malların dışında kalan malların mülkiyeti ilk günden Rumlara geçecektir. 

Ancak sorun burada sona ermiyor. Yukarıdaki hesaplama yöntemi nedeniyle eş degerciler ile esaslı inkişaf yapanların da kullandıkları malları almaları kolay olmayacaktır.

Bir benzetme yaparsak; Annan planı dünyanın gelişmemiş veya geliştirilmemiş bir bölgesinde yaşayan ve ekonomik sıkıntı içinde olan bir kişiye "senin oturduğun eve sahip olmana izin vereceğiz. Ancak İçinde yaşadığın toplumun ekonomik koşullarını ve piyasa değerlerini dikkate almıyoruz. Evin ekonomik yönden gelişmiş bir ülkenin pahalı bir bölgesinde olduğunu varsayarak değer biçeceğiz, senin de zengin bir toplumda para kazandığını varsayarak ödemeni bekleyeceğiz. Son kuruşuna kadar Ödemeden tapu almak yok. Ödeye-mezsen malı kaybedeceksin" demektedir.

Yukarıdaki hesaplama yöntemine göre; Ku-zey'deki konut, işyeri ve turistik tesislerin değeri Güneyde oldukları varsayılarak hesaplanacaktır. 

Güneyde turistik yerlerin fiyatları konusunda az çok bilgi sahibi olanlar böyle bir hesaplamadan sonra Türklerin Kuzeydeki turistik yerlere sahip olamayacağını çok iyi anlarlar. Bu yerlerin değeri o kadar yüksek çıkacaktır ki Türklerin bu güne kadar sahip oldukları malları kurtarmaları şöyle dursun kirasını ödemeleri dahi mümkün olmayacaktır.Bu nedenle kuzeyde Türklerin mülkiyetinde kalacak mallar ekonomik değeri olmayan Rumların beğenmediği mallar olacaktır.

Soru: 
GÜNEYDE KIBRISLI TÜRKLERİN MALLARI BÜYÜK DEĞER KAZANDIĞINA GÖRE YAPILACAK İŞLEMDEN KAZANÇLI ÇIKMA VE KUZEYDE YETERLİ MAL ALMA OLASILIKLARI YOK MU?

Yanıt: Hayır yoktur. Arınan planının tuzağı buradadır. Kuzeyde ve Güneyde istisnalar hariç tüm malların Rumlara geçme sonucunu doğuracak olan malların değerlerinin saptanması yöntemidir.

Güneyde değerli malı olan ve karşılığında Kuzeyde kullandığı malı almayı ümit eden Türkler büyük sürprizlerle karşılaşacaklardır.

Bir örnek olarak Limasol'daki evine karşılık Girne'de eşdeğerden ev almış bir Güney göçmenini ele alalını. Büyük bir olasılıkla oturduğu ev Güneydekinden daha büyüktür, daha büyük arsa içerisine yapılmıştır veya kentin daha değerli bir bölgesindedir. Örneğin denize yakın bir yerde olabilir. Limasol göçmeni doğal olarak Türk ölçüleri ile düşünmekte ve "Limasol'da bir ev bırakıp bir ev aldım. Kullandığım evin bana kalması gerekir. İki evin değeri arasında bir fark olsa bile bunu ödeyip evimin tapusunu alabilirim" diye düşünmektedir. 

Büyük bir olasılıkla Limasol'daki evinin değerinin 100,000 sterline ulaştığını, Girne'de kullandığı evin ise 120,000 sterlin civarında olduğunu ve en kötü olasılıkla 20,000 sterlin daha ödeyerek evine sahip olacağını sanmaktadır. Halbuki Arınan planı Girne'deki evin Limasol'da olduğunu varsayarak hesaplama yapmaktadır.

Bu nedenle evin en az 200,000 sterlin değeri çıkacak ve Türkün aradaki fark olan 100,000 sterlini ödemesi gerekecektir. 

Bu miktar Kuzeyde yaşayan bir Türkün altından kalkamayacağı miktar olacaktır.
Güneyde çok değer kazanmış malı olup Kuzeyde turistik bir yeri olan Türkün durumu da bundan farklı değildir. Kaba bir tahminle Güneydeki malının piyasa değeri 5 milyon sterline ulaşmışsa Kuzeyde sahibi olduğu mal 7 milyon sterlin tutacak ve arada çok önemsiz bir fark gibi görünen 2 milyon sterlini ödemesi istenecektir. Bu miktarı turizmle uğraşan bir Rum iş adamının ödemesi kolaydır. 
Kıbrıs Türkü için ise rakam astronomik olacaktır.

İki ekonominin farklı düzeyde olması adaletsiz bir sonucun doğmasına neden olacaktır. Güneyde ve Kuzeydeki malların değeri,aşağı yukarı Güneydeki piyasa değerleri kadar yani oldukça yüksek çıkacaktır. Bu nedenle eşdeğer mal takasında iki mal arasındaki fark da oldukça yüksek olacaktır. Bu farkı Türklerin ödemesi mümkün değilken Rumlar kolaylıkla ödeyebilecektir. Annan planı diğer göçmenler gibi eş değercilere de karanlık günler hazırlamıştır ve Kuzey
lilerin mülkiyetine geçmesi kaçınılmazdır.

Soru: 
KUZEYDE ARSA ALARAK EV İNŞA EDEN ÇOK SAYIDA KIBRISLI TÜRK VARDIR. ONLARIN EVLERİNİN TAPUSUNU ALMALARINDA BİR SORUN ÇIKACAK MI?

Yanıt: En büyük sorun onları beklemektedir. Çünkü Annan planı KKTC yi tanımadığı gibi KKTC tapularını da tanımamaktadır. 

Toprak Komisyonu karar verene değin Rum tapuları geçerli olacak veya e\in kime ait olduğu tartışmalı kalacaktır.

Terk edilen tartışmalı mallar üzerinde kiralama dahil hiç bir işlem veya tadilat yapılamayacağını görmüştük. 

Bu düzenleme KKTC'ye güvenerek yatırım yapmış birçok insanımızın yıllarca bekleme içine girmesi demektir.

Annan planına göre bir arsa alarak üzerine ev inşa eden kişi iki başlık altında bu mala sahip olabilir. Eşdeğer ve esaslı inkişaf. 

Ancak her iki baslık altında da eve sahip olması son derece zordur. Öncelikle satın alınan arsanın neyin karşılığında alındığını araştırmak gerekir. Satan kişi arsayı eşdeğerine karşılık almışsa eşdeğer haklan satın alana geçmektedir. Ancak İTEM yasasının değerlendirmesi Annan planından farklı olduğundan arsanın eşdeğerle alınma olasılığı hemen hemen hiç yoktur. Çünkü İTEM yasası Güneyde kalan mala karşılık Annan planının öngördüğünden fazla mal veriyordu. Dolayısıyla arsa eşdeğer karşılığı alınmış olsa bile bu eşdeğer arsayı 
karşılayamayacak ve aradaki farkın ödenmesi gerekecektir. Aradaki fark Güneydeki fiyatlara göre saptanacağından oldukça yüksek olacaktır.

Esaslı İnkişaf başlığı altında ise evin değerinin arsanın değerinden yüksek olması halinde ev sahibi arsanın bedelini ödeyerek eve sahip olabilir. (Gör: Taslak Ek 7. madde14) Ancak bu hesaplamada ev sahibinin arsayı almak için ödediği para dikkate alınmayacaktır. 

Yani Annan planı Kuzeyde arsa satın alarak içine ev inşa edenlerin arsayı tekrar satın almasını ve ikinci kez bedel ödemesini beklemektedir. 

Bu bedel arsanın "current value" su olacaktır.

Yukarıda açıklandığı gibi arsa Güneyde imiş gibi değerlendirilecek ve ev sahibinin belli bir süre içinde parayı ödemesi istenecektir. 

Ödeyemezse Rum arsa sahibi, evin bedelini piyasa değerinden ödeyerek evi alabilecektir. Şüphe yok ki Kuzeydeki piyasa değerleri Güneye göre çok düşük olduğundan Rum bundan avantaj sağlayacaktır. Ayrıca evin Kuzeydeki piyasa değerinin hesaplanması çok tartışmalı olacaktır. Çünkü arsa Ruma ait kabul edildiği için evin piyasa değerinin arsa ile birlikte değil arsa olmadan hesaplanması gerekecektir. 

Böyle bîr hesaplamanın nasıl yapılabileceğini bilen yoktur. Bu nedenle burada da sürpriz bir rakam çıkma olasılığı vardır. 

Birçok modern evin değeri üzerine inşa edildiği arsanın değerinden az çıkacak ve dolayısıyla ev arsa sahibine geçecektir.

Rumların alacağı parayı büyük bir dikkatle hesaplayan Annan planı, Türklerin para alması söz konusu olduğunda konuyu geçiştirmeyi tercih etmiştir. Annan Planı ev inşa eden özellikle yaşlı insanlara yıllarca sürecek bir işkence hazırlamıştır. Bu bekleme sonunda ya astronomik bir bedel ödeyerek eve sahip olacaklar ya da evlerini kaybedeceklerdir.

Soru: 
GÜNEYDE KALAN MALLARIN DEĞERLERİNİN AŞAĞI YUKARI BU MALLARIN GÜNEYDEKİ PİYASA DEĞERİ OLACAĞINI VE BU 
DEĞERLERİN YÜKSEK OLDUĞUNU SÜYLÜYORSUNUZ. BÖYLE BİR DEĞERLENDİRMEDEN GÜNEY GÖÇMENLERİNİN YARAR SAĞLAMASI 
GEREKMEZ Mİ?

Yanıt: Hesaplamada Güneydeki malların değerlerinin aşağı yukan malların Güneydeki piyasa değeri olacağı doğrudur.

Ancak yukarıda anlatıldığı gibi Kuzeydeki malların değeri de bu malların Güneyde olduğu varsayılarak hesaplanacaktır. 

İTEM yasasına göre taşınmaz mallar sadece eşdeğerciler' e değil tüm göçmenlere verilmiştir ve uygulanan ölçü Annan planının ölçüsünden çok farklıdır. Örneğin Güneyde bir ev bırakmış kişiye büyüklüğüne ve değerine bakılmaksızın Kuzeyde ev verilmiştir. 

Birçok göçmenin evli çocuklarına da ev verilmiştir. İstisnalar olmakla birlikte genelde İTEM yasası eşdeğerciler e Annan planının layık gördüğünden çok daha fazla mal vermiştir. Dolayısıyla eşdeğercilerin Kuzeyde kullandıkları mallara sahip olabilmek için Güneydeki mallarından vazgeçmeleri gerekecektir. Güneydeki mallarından vazgeçenler büyük bir olasılıkla Kuzeyde kullandıkları inalların sadece bir bölümünü alabileceklerdir. Güneyde bir köyün yansına sahip olan en zengin kişinin Girnede kullandığı tek arsayı almakta zorlanma olasılığı vardır.

İleride şok geçirmemek için bir Güney göçmeevi hayalinde Limasol'a taşıması ve Limasol'un, evin Kuzeyde bulunduğu bölgeye benzer bir bölgesine (comparable location) yerleştirmesi gerekir. Daha sonra terk ettiği ve kullandığı iki malın Li-masol'daki piyasa değerini hesaplayarak neyi alabilip neyi alamayacağını veya ne kadar fark ödemek zorunda kalacağını hesaplayabilir.

Soru: 
KUZEYDE KULLANDIĞI MALDAN VAZGEÇEN BİR GÜNEY GÖÇMENİNİN GÜNEYDEKİ MALINI SATARAK KAZANÇLI ÇIKMA OLASILIĞI YOK MU?

Yanıt: Bu olasılık çok azdır. Çünkü Annan Planına göre Güneyde Türk mallarını kullanan Rumların haklan Kuzeyde Rum mallarını kullanan Türklerle aynıdır.
Annan planının prosedürüne göz atmakta yarar vardır. Anlaşmanın imzalanması üzerine bir yıl içinde Kuzeyde ve Güneyde terk edilen taşınmaz mallan kullananlar Toprak Komisyonuna başvuracaktır. Aynı taşınmaz mallar İçin bu malların eski sahipleri de başvuracak ve malları geri isteme, satma, takas ve kiradan hangisini tercih ettiklerini bildireceklerdir.

Annan planının düzenlemesinden anlaşıldığına göre mal alımında öncelik kullanandadır. Karşı devlette bıraktığı malın bir buçuk katını geçmeme ve aradaki değer farkını ödeme koşuluyla yasal olarak kullandığı malı alabilecektir. Bundan sonra malın eski sahibinin tercihleri gündeme gelecektir.

Plana göre Türk malı kullanan Rumlar Kuzeydeki mallan karşılığında ve arada fark varsa nakit ödeyerek kullandıkları malları alabileceklerdir. 

Yukarıdaki hesaplama yöntemi ile Rumların Kuzeydeki malları yüksek değerleri bulacağından Güneydeki Türk mallarım almada zorlanmayacaklardır. Arada fark ödemeleri gerekse bile ekonomik durumları ve kredi alma olanakları daha iyi olduğu için malları almaları kolay olacaktır. Böylece Güneydeki Türk mallarının büyük bölümü ve Özellikle değerli olanlar bir çırpıda elden gidecektir.
Bu düzenlemeden anlaşılacağı gibi bir Güney göçmeninin Güneydeki malını satabilmesi iki koşula bağlıdır.

a) Kuzeyde kullandığı maldan vazgeçmesi.
b) Güneyde o malı kullanan Rumun burayı almak istememesi.

Bu koşullar gerçekleşirse bir Güney göçmeni Güneydeki malını satabilecektir. Ancak bunun için Kıbrıs'tan göç etmeyi veya topraksız yaşamayı göze alması gerekir. Annan planının uygulanmasından sonra Kuzeyde çoğu Rumların eline geçmiş malların fiyatı o kadar yükselecektir ki Güneydeki mallarını satanların Kuzeyde başka mal alma olanağı kalmayacaktır. İşte bu nedenle Annan Planı halkımızı göçe zorlayacak, Kıbrısta kalanları ise topraksız isçi sınıfı haline getirecektir.

Soru: 
KUZEYDE PARÇA DEVLETTE TAŞINMAZ MALLARIN RUMLARIN MÜLKİYETİNE GEÇECEĞİNİ SÖYLÜYORSUNUZ. HALBUKİ ANNAN 
PLANLARINDA KUZEY PARÇA DEVLETTE RUMLARIN SAHİP OLABİLECEĞİ MAL ORANI SINIRLANMIŞTIR. BU SINIRLAMA ONLARIN TÜM 
MALLARA SAHİP OLMASINI ÖNLEYECEK DEĞİL Mİ?

Yanıt: Hayır önleyecek değildir. Planda Taslak Ek 7 madde 16 da yer alan bu sınırlama bir aldatmaca dan ibarettir. Annan planlarında Rumların mülkiyetinde kalacak mal oranı değişmiştir. Üçüncü plana göre kuzeyde Rumlara kalacak mallar kuzey topraklarının genelde 9 HO unu köylerde ise %20 sini aşamaz. Bu maddeyi okuyanlar kuzeydeki malların mülkiyetinin genelde %90, köylerde ise %80 Türklerde kalacağını sanmakta ve rahat bir nefes almaktadır. Halbuki bu düzenlemenin hemen arkasından gelen Taslak Ek7 Kışını C "Satış, Takas ve 
Uzun Vadeli Kiralama" başlığını taşımaktadır. Planın bu bölümüne göre, Rumların
Kuzeydeki mallan satmaları, takas etmeleri ve uzun vadeli kiralamaları teşvik edilecektir. Madde 20 ye göre bu işlemlerin yapılması halinde 
artık madde 16' daki sınırlamalar geçerli olmayacaktır.

(Gör: Taslak Ek 7 madde 20. "Tasarrufu kaybedenler mallarım uzun süre kiralayabilmeleri konusunda teşvik edileceklerdir". Madde 20 a. 
"Kiralanan mallar oran kapsamından muaf tutulacaktır". Madde 19 "Kiralama parça devlette yaşayan diğer kişilere yapılabilir") Bir kişinin kiralayabileceği malın sının yoktur. Buna göre, Kuzeyde örneğin Dipkarpaz'da yaşayan bir Ruma veya Kormacitte yaşayan bir Maro-nit'e Kuzeydeki tüm Rum malları uzun vadeli kiralanarak veya   kiralanmış  gibi gösterilerek mümkündür. Sınırı aşmak o kadar kolaydır ki,planın böyle bir sınır koyma zahmetine girmesine hiç gerek yoktu.
Bu düzenlemeye göre Kuzeyde eşdeğercinin veya esaslı İnkişaf yapanın doğrudan alabileceği çok az miktarda malın dışındaki taşınmaz mallar basit bir kira sözleşmesinin gösterilmesi ile hiç sınırlama olmadan Kumlarda kalacaktır. Bu nedenle Annan Planının istisnalar dışında kuzey parça devletteki tüm taşınmaz malların mülkiyetini Rumlara geçireceğini söylemek hatalı değildir.

Soru: 
ANNAN PLANINI DESTEKLEYENLER KUZEYDE HAKSIZ MAL ALANLARIN BU MALLARI KAYBEDECEĞİNİ HAKLI MAL ALANLARIN İSE HİÇ BİR SORUNLA KARŞILAŞMAYACAĞINI SÖYLÜYORLAR. BU DOĞRU DEĞİL Mİ?

Yanıt: Doğru değildir. KKTC de mal dağıtımında uygulanan İTEM yasasının farklı değerlendirmesi ve Annan Planının yukarıda anlatılan olağan dışı hesaplaması nedeniyle en haklı mal alanlar dahi sorunlarla karşılaşacaktır. Öyle anlaşılıyor ki planı kaleme alanlar Kuzeyde eşdeğer ve esaslı inkişafla alınabilecek malların dışındaki tüm taşınmaz malların Rumlara devrini yeterli bulmadılar ve eşdeğerle esaslı inkişaftan alınacak malların büyük bölümünün de Rumlara geçmesini sağlayacak bir düzenleme hazırladılar.

Bu konuda gerçeği ortaya çıkarmak zor olmamalıdır. Güneyde çok fazla mal bırakmış birkaç kişiyi örnek olarak ele almak ve Annan planına göre Güneydeki ve Kuzeydeki mallarının değerini hesaplayarak neyi alabileceklerini saptamak gerçeği ortaya çıkarabilir. Bunun gibi arsa satın alarak üzerine ev inşa eden birkaç kişinin arsa için ne kadar ödemek zorunda kalacağını hesaplamak da bize yardımcı olacaktır ve İnsanlarımızı ileride şok yaşamaktan koruyabilir. Özellikle Annan planını destekleyen dürüst ve samimi aydınların bu hesaplamayı yapması gerekmektedir. Güneyde ve Kuzeyde istisnalar dışında tüm taşınmaz malların Rumlara geçeceği gerçeği ortaya çıktıktan sonra topraksız Türk halkının ekonomik gelişmesini sağlayabilip sağlayamayacağı ve onurlu bir halk olarak yaşayabilip yaşayamayacağı sorusuna yanıt aramak gerekecektir.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

ANNAN PLANI KIBRIS TUZAĞI., BÖLÜM 1



ANNAN PLANI KIBRIS  TUZAĞI BÖLÜM 1



SUNUŞ





Kıbrıs'ın Türkiye için büyük bir önemi vardır. Bu önem aynı soydan gelen aynı kültürü aynı dili paylaşan bir Türk toplumunun Kıbrıs'ta yaşıyor olmasıdır.

Sınırlarımızdan 40 deniz mili ötede bulunan adadaki Türk halkının ezilmesi, katledilmesi, kökleştirilmesi ve insan haklarından mahrum edilmesi, Türkiye için, Türk insanı için kabul edilemez bir durumdur.

Türkiye'nin öncelikli hedefi adadaki Türk halkının barış, adası olmasını sağlamaktır. Kıbrıs Türk Cum-huriyeti'nin yıllardır uygulanan ambargo sonucunda ekonomisinin zayıflatılması ve bunun sonucunda oluşan ekonomik refah meselesinin de Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilişkilendiril-mesi insanlık adına hern ayıp hem talihsizlik hemde haksızlıktır. Yıllarca Kıbrıs'taki Türklere her türlü zulmü yapardan mazlum gösterme çabaları boşunadır.

Kıbrıs meselesinin halli iki halka eşit muameleden geçmektedir. Rum ne ise Kıbrıs Türkü de odur. Eşitlik için eşit şartlarda bir ortaklık kurmak gerekmektedir. Sorunun çözümüne yardımcı olmak isteyenler eşit muamele ederlerse ve (Kıbrıs Rumları Türkleri temsil edemez) sesleri daha da yükselirse o zaman çözüm şansı artacaktır.

Bu arada Kıbrıs Türk toplumuna da Avrupa Birliği'nin sağlayacağı ekonomik olanaklar bir havuç gibi tutularak toplumla Denktaş yönetimi 
arasında ayrılık tohumlan ekilmek istenmiştir. Bu ibret verici bir tablodur, bölücülüktür, nifak sokmaktır. Kıbrıs davası ne Denktaş'ın ne de 
sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin davasıdır. Bu dava Türk ulusunun top yekûn davasıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin varlığının devamı yalnızca Kıbrıs Türklerinin güvenliği açısından değil aynı zamanda Türkiye'nin güvenliği açısından da yaşamsal önem taşımaktadır. Bunu anlamak için Doğu Akdeniz haritasına göz atmak yeterlidir. 

Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin güvenliği eş anlamlıdır. Bu konuda Türkiye'nin herhangi bir ödün vermesi söz konusu dahi olamaz. Bu konuda verilecek en ufak bir ödün yalnız Kuzey Kıbrıs'tan değil kendi topraklarımızdan da verilmiş bir ödün durumuna gelecektir.

Annan planı KKTC devletini ve Kıbrıs Türk halkını yok etmeyi amaçlamakta ve belge Kıbrıs Türk halkına ekonomik, sosyal ve psikolojik bir "yıkım" va-ad etmektedir...

Annan belgesinin aynen kabulü halinde Kıbrıs Türk halkı siyasal, sosyal, ekonomik ve coğrafi olarak çöküntüye uğrayacaktır.

Bu plana göre Türk tarafından istenilen toprak tavizleri kabul edilemez niteliktedir. Türk tarafının elinde bulundurduğu toprakların yaklaşık 
dörtte biri bu plana göre Rumlara verilirken, bu topraklar üzerinde yaşayan yaklaşık elli beş bin kişi evlerini, işyerlerini, bahçelerini ve 
tarlalarını kaybediyorlar. Bu araziler KKTC topraklarının yüzde yirmi dördü civarında olmakla birlikte, KKTC'nin ekilebilen topraklarının yüzde yetmişine ulaşmakladır. Ayrıca su kaynaklarının da yüzde yetmiş biri kaybedilmiş oluyor. Üstelik bu arazilerden çıkacak insanların başka yerlere nasıl yerleşecekleri ve bu yerleşmenin nasıl finanse edileceği ise planda öngörülmemiş durumdadır.
Bütün bunlara, Mülkiyet Kurulu yoluyla evlerini kaybedecek Türkleri de eklediğimizde, karşımıza büyük bir nüfus göçü ve büyük bir ekonomik yıkım çıkıyor. Zira, plana göre Kuzey Kıbrıs'ta tapusu olan bütün Rumlar, oluşturulacak Mülkiyet Kurulu'na başvurmak suretiyle mallarını geri talep edebilecekler.

Kuzey1 deki tapuların hemen hemen yüzde yetmişlik kısmı 1974 Öncesinde Rumlara ait olduğundan, Kuzey'deki Türklerden evini, işyerini bağ ve bahçesini kaybedecek olanların sayısının da yaklaşık olarak altmış bin civarında olacağı tahmin ediliyor. 

Bu durumda planın uygulanması ile birlikte iki yüz bin civarındaki bir Türk nüfusundan yaklaşık yüz yirmi bin ila yüz otuz bini (120.000-130.000) evsiz, barksız kalacak ve işyerlerinden çıkartılmış olacaklardır. Bunun oluşturacağı yıkımın çok kapsamlı olacağını söylemeye bile gerek yoktur.

Ne Türkiye ne de KKTC, mevcut haliyle Annan Planı'nı kabul edemez. Bu planı kabul etmiyor diye Sayın Denktaş'a kızılamaz. 

Tam tersine Sayın Denk-taş'a bu davasında sonuna kadar destek olmak gerekir. Kıbrıs Türk halkı, Yüce Türk ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır. Verilen mücadele ulusaldır. Ve dava hepimizindir. Türk ulusu tümüyle aynı hedef için omuz omuza savaş vermektedir. Bu mücadelede hedefimiz hakkımız olanı elde etmektir. Bu nedenle beraberce verdiğimiz bu mücadelenin başarıyla sonuçlanması için herkesin desteğini açıkça göstermesi lazımdır. Bu mücadeleyi sonuna kadar götürme yönündeki irade ve inancımız tamdır. Kıbrıs Türk halkı egemenliğinden ödün vermeden sonsuza kadar barış ve huzur içinde yaşayacaktır. Türkiye bunun en büyük güvencecidir. Ve Türkiye varolduğu sürece Kıbrıs Türk Halkına kimsenin bir zarar vermesi olanaksızdır.

Bu kitap Annan Planı'nın toprak ile ilgili düzenlemelerinin Ankara Barosu'nca hukuksal açıdan değerlendirilmesini ve Ankara Ticaret Odası'nın planın somut sonuçları ile ilgili görüşlerini içermektedir.

Faydalı olmasını temenni ederim.

Sinan AYGÜN 
Ankara Ticaret Odası Başkanı


Annan Planı Türkleri Topraksız Bırakacak,

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin Arınan Planının imzalanması için belirlediği tarihler geride kalmıştır. Buna rağmen Annan planını canlı tutmak ve yeniden gündeme getirmek isteyen çevreler vardır. Annan planı kabul edilseydi durumumuz daha iyi olacaktı diye üzülen ve büyük bir fırsatın kaçırıldığını düşünenler az değildir. Bunun en önemli nedeni halkımızın Annan planının uygulanması halinde kuzey parça devlet sınırları içinde kalacak taşınmaz malların büyük bölümünün Türk halkının mülkiyetinde kalacağına inan-masıdır. Doğal olarak bu taşınmaz mallar üzerinde konutlar, işyerleri, turistik tesisler yapılacağına ve ekonominin daha iyiye gideceğine inanılmaktadır. 

Halbuki Annan planı sadece güney parça devlet kontrolüne verilecek bölgelerde ki malların değil kuzey parça devlette kalacak malların mülkiyetinin de Rumlara geçmesine neden olacak bir düzenleme getirmiştir. Plan Kıbrıs Türk halkını topraksız ikinci sınıf bir halk haline getirmeyi Öngörmektedir. 

Planın anlaşılmayan yönlerini aydınlığa kavuşturmak ve halkımızın değerlendirmesine sunmak istiyoruz.

Mülkiyet konusunda merak ettiğiniz soruların yanıtım insan sevgisi içinde hazırlanan aşağıdaki yazıda bulacaksınız.





Soru: ANNAN PLANININ İMZALANMASI HALİNDE KUZEY PARÇA DEVLETTE EKONOMİNİN GELİŞME VE İŞSİZLİĞİN AZALMA OLASILIĞI  VAR MI?

Yanıt: Hayır yoktur. Çünkü Annan planına göre planın imzalanması üzerine KKTC topraklarının önemli bölümü güney parça devlete verilecek ve bu topraklar üzerinde yaşayan KKTC vatandaşları göç edip topraksız halk haline gelecektir. Kuzey parça devlet sınırları içinde kalan mallar da Rumlara geri dönecektir. Çünkü KKTC tapuları geçersiz kabul edilmekte ve eşdeğer veya esaslı inkişaf gerekçeleri ile talep edilen taşınmaz malların dışında kalan taşınmaz mallar üzerinde KKTC vatandaşlarının herhangi bir hakkı kalmamaktadır. 

Dolayısıyla bu malların mülkiyeti de planın imzalanması üzerine Rumlara geçecektir. Kuzeyde eşdeğer veya esaslı inkişaf gerekçeleri ile talep edilen mallar üzerindeki işlemler ise Toprak Komisyonunun kararına değin yasaklanıp askıya alınacaktır. Dolayısıyla daha ilk günden KKTC vatandaşlarının konut yapacağı, işyeri olarak değerlendireceği ve ekonomik gelişme sağlayacağı taşınmaz malları kalmayacaktır. Ancak sorun burada da sona ermiyor. Aşağıda açıklanacağı gibi eşdeğer ve esaslı inkişaf nedenleriyle talep edilen malların mülkiyeti de bir süre sonra Komisyon ve Mahkeme kararlarıyla Rumlara geçecektir ve böylece halkımız topraksız ikinci sınıf bir halk haline gelecektir
(Gör; Taslak Ek 7 Madde 5, l, c. "Komisyon yetki verinceye kadar ...etkilenen mallarla ilgili...küçük ölçekte ve ad! bakım hariç herhangi bir işlem yasaklanır ve askıya alınır").

  Mülkiyet konusunda üç Annan planının düzenlemesi aynıdır. Okuyucunun kontrol yapmasına fırsat vermek için devlet tarafından tercüme edilip dağıtılan  l.ci  Annan planına  gönderme yapmayı tercih ediyoruz.


Annan Planı kuzeyde Rumların terk ettiği, eşdeğer veya esaslı inkişaf nedeniyle talep edilen mallar üzerinde Toprak Komisyonundan İzin almadan herhangi bir işlem yapmayı yasaklamıştır. Kullanılan binanın korunması için gerekli acil ve küçük tamirler dışındaki tüm işler izne tabi olacaktır. Komisyonun, önünde izin için birikecek sayısız dilekçeyi erken ele alıp karar vermesi bir hayalden ibarettir. Erken karar verecek olsa bile gelecekte kime ait olacağı belli olmayan bir bina üzerinde iş yapılmasına izin verip konuyu daha karmaşık hale getirmesi doğru olmayacaktır. Bu nedenle Annan planı uzun süre, büyük bir olasılıkla 5 veya 10 yıl Kuzeydeki taşınmaz mallar üzerinde ekonomik faaliyet yapılmasını önleyen bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenleme Annan planının en önemli ayıplarından biridir. Takasa tabi taşınmaz mallar üzerinde ekonomik faaliyetlerin durması Rum kesimini etkilemeyecektir. Türk kesiminde ise kalkınma olasılığını tamamen ortadan kaldıracaktır.

Taşınmaz mallan dondurulmuş ve bu mallar üzerinde yıllarca kiralama dahil herhangi bir iş yapılması yasaklanmış bir ülkede ekonominin gelişmesi mümkün değildir. Böyle bir ülkede ekonominin gelişebileceğini öne süren ekonomi uzmanı veya düşünür yoktur.

Soru: MÜZAKERE EDİLEREK PLANDAKİ BU SORUNUN GİDERİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL Mİ?

Yanıt: Hayır mümkün değildir. Çünkü bu sorun Arman planının temel düzenlemesinin doğal sonucudur. Taşınmaz malların tek tek ve Komisyon aracılığı ile takası ilkesi kabul edilince bu malların kaderi belli oluncaya kadar ekonomik faaliyetlerin dondurulması kaçınılmazdır. 

Bu nedenle Türk kesiminin kalkınabilmesi için Annan planı dışına çıkmak ve toplu mal takası ilkesini benimsemek zorunludur.

Soru: TOPRAK KOMİSYONU KARAR VERDİĞİ ZAMAN KKTC DE BULUNAN KONUT İŞYERİ VE TURİSTİK TESİSLERİN KIBRISLI TÜRKLERİN 
MÜLKİYETİNDE KALMA OLASILIĞI YOK MU?

Yanıt: Hayır yoktur. Annan planına göre kuzey parça devlette kalan, Türklerin eşdeğer ve esaslı inkişaf nedenleriyle talep ettiği taşımaz malların mülkiyetinin de Rumlara geçmesi kaçınılmazdır. Bunun nedenini anlamak için Annan planında inalların değerini hesaplama yöntemini kavramak gerekir. Annan planının öngördüğü hesaplamanın zengin olanın lehine, fakirin aleyhine sonuç vermesi kaçınılmazdır.

Soru: ANNAN PLANI TAŞINMAZ MALLARIN DEĞERLERİNİN HESAPLANMASINDA NASIL BİR YÖNTEM ÖNGÖRMEKTEDİR?

Yanıt: Annan planına göre taşınmaz malların değerlendirilmesi "current value" diye isimlendirilen bir yöntemle olacaktır. Planın Türkçe tercümelerinin yanlış olduğunu söylemek mümkün değilse bile, bu tercümeler halkın anlayamayacağı bir dille kaleme alınmıştır. Herkesin daha kolay anlaması ve arzu ederse kendi tercümesini yapması içki İngilizce metne göz atmamız yararlı olacaktır.
(Gör:Tas!ak Ek7 Tanımlar bölümü madde4). Current value- value of a property at time of dispossession, plus an adjustment to reflect appreciation based among other things on inc-rease in average sale prices of properties in Cyprus in comparable Iocations(32)  in the in-tervening period up to the date of entry into force of the Foundation Agreement. Observation(32): The calculation of the inc-rease should be based on the hypothesis that events between 1963 and 1974 had not taken  place, i.e. not take into account depreciation in values due to those events; it should if possib-le therefore be based on conıparable 
locations where property prices were not negatively af-fected by those events.
Üç Annan planında değişmeyen bu hesaplama yöntemi Annan planının temellerinden biridir. Mitsotakisin Annan planının kabulü halinde Kıbrısın 10 yıl içinde Yunan toprağı olacağını söylemesinin nedeni bu hesaplama yöntemidir. Kıbrıslı Rumların çok iyi kavradıkları ve her sözcüğü üzerinde tekrar tekrar durup ezberledikleri bu yöntemi Kıbrıs Türklerinin yeterince dikkate aldığını söylemek mümkün değildir.

Yukarıdaki kavramları mümkün olduğu ölçüde basitleştirmeye ve kolay anlaşılır hale getirmeye çalışalım. 

Bir taşınmaz malın "current value" sunu bulmak için;

a) Önce terk edilen malın terk edildiği tarihtekideğerini hesaplamak ve buna
b) Kıbrıs'ta benzer böl gel erci e(comparable loca-tion) bulunan malların değerindeki genel artışı eklemek gerekir.

Gözlem 32' ye göre bu artış 1963 ve 1974 olaylarından olumsuz yönde etkilenmemiş bir yerdeki artış olacaktır. 

1963 ve 1974 olaylarından taşınmaz malların değerlerinin olumsuz yönde etkilenmediği yer Güney Kıbrıs'tan başkası olamaz. 

Şu halde Kuzeydeki bir malın "current value" sunu bulmak için önce bu malın Kuzeyde terk edildiği tarihteki değerini bulmak ve daha sonra bu değere mal Güneyin benzer bir bölgesinde olsaydı ne ölçüde değer kazanacaksa bunu eklemek gerekir. Örneğin Girne'de bir malın değerlendirilmesi yapılırken önce bu malın 1974 öncesi Girnede'ki de-ğtTİr,i bu betik, sonra malın bulunduğu bölgeye benzer Güneydeki bir bölgeye yani Limasol veya Larnaka'ya gideceğiz. 

Bu kentlerde benzer bölgelerdeki malların değerinin kaç kat arttığım 
bulacak ve Girne'deki değeri bu rakamla çarpacağız.

Konuyu daha da basitleştirmeye çalışalım. Öncelikle Limasol ve Larnaka'da Türklerin terkettiği bir malın "current value"sunu bulmaya çalışalım. Terk edildiği tarihteki değer ile o bölgede malların değerindeki genel artışın dikkate alınması ne anlama gelebilir?

Bu rakam aşağı yukarı bugün o malın Limasol veya Larnaka'daki piyasa değeri olmalıdır. Dolayısıyla Güneydeki malların "current value" sunun Güneydeki malların PiYASA deleri olduğunu veya hesaplamanın üç aşağı, beş yukarı böyle çıkacağını söylemek hatalı olmaz. Konuyu daha da basitleştirmek için Güneydeki malların değerlerinin anlaşmanın imzalandığı tarihteki piyasa d eğeri eri olacağını söyleyebiliriz. Böyle bir değerlendirme ilk bakışta Güney göçmenleri için oldukça memnuniyet verici görünmektedir. Kuzeydeki mallar da 
Kuzeydeki piyasa değerine ;4Ön_> hesaplanmış olsa Arınan planında bir adalet olduğunu ve Güney göçmenlerinin mallarının karşılığını alabileceğini söyleyebilirdik. Ancak maalesef Annan Planının düzenlemesi böyle değildir. Plan piyasa değeri (market value) gibi herkesin anlayabileceği bir ölçüyü terkederek "current value" gibi anlaşılması güç ve şifreli bir Ölçüyü benimsemiştir. "Current value" nün esas alınması demek Kuzey'deki taşınmaz malların değeri hesaplanırken,1974 Barış Harekâtı olmasaydı bu malların ulaşacağı değeri tasarlamak demektir. Bunun için ise 1974 den etkilenmeyen bir bölgeye yani Güneye gidilmekte ve mallar Güney'de olsalardı nasıl bir değer kazanacak sa bu değer dikkate alınmaktadır. Daha farklı bir ifade ile, Annan planının hesap malların değeri aşağı yukarı bugün Güney'deki gerçek piyasa değerleri olmakta, Kuzey'deki malların değeri ise bu inallar Güney'de olsalardı ulaşacakları piyasa değeri olmaktadır.

Yasa "current value" gibi bir kavramı ortaya çıkarmayıp sadece piyasa değerinden söz etse bugün Kuzey'deki malların düşük olan piyasa 
değerleri dikkate alınacak ve Kıbrıs Türkleri bundan yarar sağlayacaktı. Planın herkesin anlayacağı "piyasa değeri" kavramından uzaklaşarak "current value" kavramına başvurmasının nedeni Kuzeydeki Rum mallarının düşük olan Kuzeydeki piyasa değerine göre hesaplanmasını önlemektir.

Bundan sonra "kuruşu kuruşuna" diye tanımlayabileceğimiz bir takas işlemi yapılacaktır.(Gör; Taslak Ek 7. madde12, "Kullanımında bulundurduğu inalın değeri kaybettiği malın değerinden %50 fazla değilse başvuru kabul 
edilecektir")

Yani plan Güneyde malı olan bir Türke Güneydeki malının bir bucuk değerini yememe koşuluyla Kuzeyde kullandığı malı alma hakkı tanınmaktadır. Bu oranı geçmeme koşuluyla kullanan kişi malı otomatik olarak alabilecektir. Ancak aradaki değer farkını ödemesi gerekir. Eğer kullandığı mal Güneydeki malın bir buçuk katından daha değerli ise o zaman malı alması Komisyonun takdirine bağlı olacaktır. Şüphe yok ki, bu halde de aradaki değer farkının son kuruşuna kadar ödenmesi gerekecektir. Para ödenmeden kullanılan malın tapusunu almak mümkün değildir.

(Gör: Taslak Ek 7 madde 12.5. "Tapunun devrinden önce farkın ödenmesi gerekir")(Gör:Taslak Ek 7 madde6.5. "Tüm ödemeler yapılıncaya dek mal devri yapılmayacaktır") Kullanan kişiye bir tarih verilecek ve bu tarihe kadar parayı ödemediği takdirde kullandığı maldaki haklarım kaybedecektir.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***