1965-2007 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1965-2007 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2017 Cumartesi

Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), BÖLÜM 2




Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), 
BÖLÜM 2



IV. PKK Sonrasında Türkiye'de Barzanicilik,  Barzanici oluşumlar, 

  12 Eylül 1980 darbesinin ardından etkisini iyice yitirmiştir. 

Daha sonraki süreçte ise PKK yandaşlarınca sindirilerek iyice pasifize edilmişlerdir. Bu etkilere Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celâl Talabani'nin Irak'ın kuzeyinde yeni bir otorite olarak ortaya çıkması gibi yerel sorunlar ile Irak-İran savaşı, ABD-SSCB mücadelesinin yöntem değiştirmesi gibi etkenler de 
eklenince Barzanici hareket kendi sorunları ile uğ-raşmaktan Türkiye'ye müdahalelerde bulunmaya fırsat bulamamıştır.

< 1990'lı yılların başında iyice zayıflayan Barzani hareketi bitme noktasında iken,imdada Türkiye yetişmiş ve PKK'ya karşı etkili olsun diye maddî destek dahil her türlü yardımı esirgememiştir. >

Ancak bu yanlış politika PKK'nın sonunu getirmek şöyle dursun PKK'nın Irak'ın kuzeyinde daha etkili hale gelmesi ile sonuçlanmıştır. 
Yardımlar o seviyeye gelmiştir ki Türkiye Cumhuriyeti PKK'nın yayın organı Med TV'ye alternatif oluşturabilir düşüncesi ile Kürdistan TV'nin kurulmasına Ankara destek sağlamıştır.

Ne var ki Ankara'nın desteği ile kurulan Kürdistan TV gün gelecek PKK lider kadrosundan Murat Karayılan canlı yayınlara katılıp PKK propagandası
yaparhale gelecektir.

V. ABD'nin Irak'ı İşgali Sonrasında Türkiye'de Barzanicilik

Çekiç Güç'ün bölgeye yerleşmesi ile iyice koruma altına alınan Barzani aşireti, bu tarihten itibaren ABD ile sıkı ilişkiler içerisine girmiş ve ABD'nin
Irak'taki plânlarının bir parçası haline gelmiştir. Mart 2003'te ABD'nin Irak'a ikinci kez müdahalesi ile de artık ABD'nin bölgedeki müttefiki konumuna
yükselmiştir.

Kerkük merkezli Kürdistan hesapları yapan Mesud Barzani, bu hesaplar çerçevesinde Irak'a komşu devletler üzerinde operasyonlar yaparak hareket
sahasını rahatlatmak istemektedir. İşte bu hesapların en başında ise Türkiye gelmektedir. Türkiye üzerinde geçmişten gelen bir tabanı bulunan
Barzani farklı alanlar üzerinden Türkiye'ye karşı operasyonlar uygulamaktadır.

Bu operasyonların temel unsurlarını şöyle sıralandırabiliriz :

V.1. Siyasî faaliyetler
V.2. Ekonomik faaliyetler.
V.3.. Nüfuz faaliyetleri
V.4. Dinî faaliyetler


V.1. SİYASİ FAALİYETLER

Mesud Barzani, Türkiye'de siyasal taban oluşturma politikası izlemektedir. Kimisi Marksist-Leninist kökenden, kimisi Nakşibendi kökenden, kimisi de 
feodal kökenden gelen siyasî oluşumların birleştiği ortak noktalar Barzani yandaşlığı ve Pan-Kürdist faaliyetler olmaktadır.

Aşağıda bu faaliyetler/unsurlar teker teker incelenmiştir.

V.1.1 HAK-PAR

Bu oluşumlar içerisinde en çok ön plânda olan Şeyh Sait'in de torunu olan Abdulmelik Fırat öncülüğünde kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi(HAK-PAR)
gelmektedir. A. Fırat, bugün molla Mustafa Barzani'nin oğlu Mesud Barzani ile işbirliği içerisindedir. Zaman zaman bir araya gelen ikilinin birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Dedesi geçmişte Türkiye'ye isyan edince molla Mustafa Barzani'nin desteğini alan A. Fırat, günümüzde Büyük Kürdistan hesapları yapan Mesud Barzani'nin Türkiye'deki en yakın müttefiki durumundadır. Her ikisi de Nakşibendiliğin Halidiye ekolüne
mensuptur.

Bu birlikteliğin arkasında yatan en önemli sebeplerden birisi de şüphesiz ekonomik menfaatler olmaktadır. Bugün Irak'ın kuzeyinde iş yapan
onlarca müteahhidin uğrak noktasının HAK-PAR binaları olduğu, HAKPAR'lılarca referans verilen şirketlerin Irak'ın kuzeyinde daha rahat iş bulduğu
yaygın olan bir iddiadır. Komünist 'Rızgariciler'i, 'Özgürlük Yolu'cuları ve Nakşibendi şeyhlerini bir araya getiren temel etkenin dayanak noktası
da bu olsa gerek.

< Kerkük merkezli Kürdistan hesapları yapan Mesud Barzani, bu hesaplar çerçevesinde Irak'a komşu devletler üzerinde operasyonlar
yaparak hareket sahasını rahatlatmak istemektedir. >

Bugün HAK-PAR'ın başında Sertaç Bucak'ın bulunması da oldukça manidardır. 1961'de kurulan yasadışı Türkiye Kürdistan Partisi'nin ilk sekreteri olan Faik Bucak'ın oğlu Sertaç Bucak babasının bıraktığı yerden, Barzani yanlısı politikaları sürdürmektedir. S. Bucak'ın bir söyleşideki ifadeleri 19 HAK-PAR'ın Pan-Kürdist faaliyetlerini ortaya koymaktadır. Barzani'nin Türkiye karşıtı söylemlerinin temelinde de, bu ve benzeri oluşumlar sayesinde oluşturduğu alt yapı bulunmaktadır.

HAK-PAR'ın en son faaliyetlerinden birisi de 20 Mart 2007'de Diyarbakır'da bir düğün salonunda PKK'nın bütün tehditlerine rağmen gerçekleştirdiği Nevruz etkinliğidir. Avrupa'da faaliyet gösteren Kürdistan Dernekler Birliği (KOM-KAR)' nin finansörlüğünde ve HAKPAR'ın organizatörlüğünde gerçekleştirilen bu etkinlik, Diyarbakır Valiliği izin verseydi İstasyon Meydanı'nda açık havada yapılacaktı. Bu da gösteriyor ki, Barzanici taban artık böyle organizasyonlar düzenleyebilecek kadar yer etmiş durumdadır.

HAK-PAR ile ilgili bir ayrıntı da, bu partinin tüzüğü ile I-KDP'nin tüzüklerinin bir birine çok benzemesidir. Bunu partinin yönetici konumunda bulunanlar da 
itiraf etmektedirler. HAK-PAR Mayıs 2006'da Diyarbakır'da “Kürdüm. Tarafım, Talep Ediyorum” sloganı ile bir imza kampanyası başlatmış,bu kampanya sonunda toplanan imzalar önce AB Ankara temsilciliğine,arkasından da TBMM'ye sunulmuştur. Kampanyanın temel amacını “Türkiye'de yaşayan Kürtlerin demokratik ve insanî haklarını,federal çözüme dayalı olarak ;idarî ve siyasî güvence altına alınmasını sağlamak” olarak açıklamışlardır.

HAK-PAR'ın söylemlerinden birisi de “PKK'nın kanlı ve kirli bir oluşum olduğu,izlediği şiddet yönteminin hedefe ulaşmada başarı getiremeyeceği
ancak; Irak'ın kuzeyinde devlet oluşumu bakımından hayli kazanımlar elde eden Barzani hareketinin izlediği yolun izlenmesi ve bu kazanımların
desteklenerek iş birliğine gidilmesi gerektiği” söylemidir. Bu son derece ustaca hazırlanmış bir psikolojik harekât taktiği ile teröre destek vermeyen,
şiddeti onaylamayan kitlelerin Barzani saflarına itilmesi amaçlanmaktadır.

V.1.2. T-KDP'nin Yeni Versiyonu: KDP-Bakur(Kuzey)

Barzaniciliğin Türkiye'de kök salmasında başat rol oynayan T-KDP'nin 1990'lı yılların başında yeniden canlandırılması yolunda ilk adımlar 1992
yılında atıldı. Rızgari, Ala Rızgari, Ulusal Birlik Platformu, Yekbun, Kawa ve PSK gibi bölücü-Kürtçü örgütler bir araya gelip eylem birliği protokolü
imzalayarak KDP-Hevgırtin(Birleşik Kürdistan Demokrat Partisi) adını aldılar.13 Nisan 1993'te PKK terör örgütü ile protokol imzalayan örgüt, 
6-13 Kasım 1994'te I-KDP önderliğinde Irak'ın kuzeyinde Dohuk yakınlarındaki 20 Zavita kampında yapılan ikinci kongrede KDP-Bakur adını aldı.
Örgütün yeni adının verilmesinde siyasî coğrafya tanımlanması yapılarak aslında gerçek mesaj da böylece verilmiş oluyor. Çünkü bu Kuzey tanımlamasının
Güneyi de olacaktı şüphesiz ve parçalar birleşince de sözde Büyük Kürdistan'a ulaşılmış olacaktır.

KDP-Bakur'a Sersink-2 adlı kamp yeri I-KDP tarafından tahsis edilmiştir. Kampın açılışına Neçirvan Barzani, I-KDP istihbarat örgütünün
başkanı Ali Sincari gibi önde gelen KDP sorumluları katılmıştır. Neçirvan Barzani kampın ihtiyacı olan malzeme ve araçları temin etmiştir. KDPBakur'a
verilen destek bunlarla da bitmiyor. Mesud Barzani örgütün ayakta kalabilmesi için Irak'ın kuzeyinde bir petrol sahasının işletmesini vermiştir.
Örgüt ayrıca Türkiye'de kurdurduğu paravan şirketler aracılığı ile kaçak petrolün yurt içine sokularak pazarlanması işlemini de üstlenmiş durumdadır.

21 Bu faaliyetlerden elde edilen gelirler de örgütsel etkinliklerde kullanılıyor. Irak sınırına yakın il ve ilçelerle Diyarbakır,Batman,Gaziantep ve Mardin
gibi illerde taban bulup faaliyet yürütmeye başlayan KDP-Bakur'un ismi Şemdinli olaylarında da geçmiştir. Olayların meydana geliş şekli ve olay sonrasında
meydana gelen gelişmeler bu yönde ciddî ipuçları vermekte.

Şemdinli ve civarında çok sayıda taraftar bulunan örgüt,bu ilişkileri üzerinden Türkiye'ye yönelik olarak bu olaylarda aktif rol oynamıştır. 

Şemdinli olaylarından bir hafta önce Erbil'de KDP,KYB ve PKK'nın üst düzey sorumlularının da katılımıyla düzenlenen “Bağımsız Kürdistan Konferansı”nda
Irak'a komşu olan İran,Suriye ve Türkiye'de sözde federal Kürt bölgelerinin alt yapılarının nasıl gerçekleştirilebileceği tartışıldı. Yine olayların
hemen öncesinde Mesud Barzani ABD'ye, İngiltere'ye, Almanya'ya, İtalya'ya gidip buralarda üst düzey görüşmeler yaptı. Bu gelişmelerin hemen
ertesinde Şemdinli ve Yüksekova'daki olaylar meydana geldi.




O dönemde HAK-PAR genel başkanı olan A. Fırat'ın Şemdinli olayları ile ilgili olarak “Şemdinli olayları PKK ve derin devletin ortaklaşa tezgâhladığı”
yönündeki açıklamalarda bulunması da şüpheleri bu örgüt üzerine çekmektedir. Açıklamalara bakacak olursak, olaylar ile ilgili iki sorumlu arasından birisini seçeceğiz; PKK ya da derin devlet. Kamuoyu da böylece Barzani'nin olaylarda etkisi olabileceği ihtimalini de gözden kaçırmış olacaktır.

Ayrıca Şemdinli'deki 5 askerin şehit olduğu en büyük patlamada kullanılan aracın, trafikteki kayıtlarına göre son sahibi olarak görünen şahsın Irak'ın
kuzeyinde Barzani'nin yanında görüldüğünün iddia edilmesi de 'puzzle' daki kareleri tamamlıyor.23

KDP-Bakur örgütü programında Türkiye'deki diğer federasyoncu oluşumlar gibi; Türkiye'de her türlü siyasî, kültürel, sosyal ve ekonomik hakları
elde ettikten sonra self-determinasyon(kendi kaderini tayin etme) hakkını 24 kullanmayı amaçladığını belirtmektedir. KDP-Bakur'un Başkanlık Konseyi
sorumlusu ve bir dönem Mesud Barzani'nin tercümanı olan Rojhat Amedi “biz ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde, federatif çözümü 
uygun görüyoruz” diyerek amaçlarını açıklamaktadır.

V.1.3. Barzani Yanlısı Diğer Oluşumlar




Şerafettin Elçi tarafından 2006 yılının sonlarında kurulan Katılımcı Demokrasi Partisi(KADEP) de HAK-PAR'cılarla aynı yöntem
ve söylemleri kullanmaktadır. Federasyoncu bir politika izleyen KADEP de Barzanici pastadan pay kapmayı amaçlamaktadır.
Türkiye'de daha çok Marksist sol ağırlıklı bir tabanı olan Rızgari ve Ala Rızgari mensupları 8 Ekim 2005 ve 10 Aralık 2005 tarihlerinde Diyarbakır'-
da bir araya gelerek faaliyetlerinin temel esaslarını belirlediler. Toplantılar sonunda aldıkları kararlarda “Kuzey Irak'ta olup bitenler umut verici. Barzani
siyasî anlamda belki bugüne kadar benimsediğimiz bir isim ya da portre değildi. Ama kabul edelim ki yaptığı işler,verdiği mücadele onun yanında yer
almak için geçerli gerekçelerdir. Bu düşünce ışığında hem Barzani ile ilişki-26 lerimizi sıklaştırmalıyız; hem de onu desteklemeliyiz” diyerek açıkça Barzani
saflarında olduklarını ilân etmişlerdir.

Yasadışı Türkiye Sosyalist Kürdistan Partisi lideri Kemal Burkay ve taraftarları da Barzani cephesinde yer almaktadırlar. Irak'ın kuzeyinde önemli oranda 
ekonomik faaliyetlerde bilinen Burkay ve yakınları,önce federasyon daha sonrasında ise Barzani ile birleşme yanlısı bir politika izlemektedirler.


V.1.4 Barzani Yanlısı Dernekler




Kürt Kültürünü Araştırma Vakfı(Kürt-Kav): Merkezi İstanbul'da bulunan ve Şerafettin Elçi'nin de yöneticisi olduğu Kürt-Kav, Barzani yanlısı
Pan-Kürdist çalışmaları ile ön plâna çıkmaktadır. Türkiye'den Irak'ın kuzeyindeki üniversitelere öğrenci gönderilmesi iddiaları ile ön plânı çıkan
oluşum,yayın organlarında öğrenci kabul edecek olan üniversitelerin şartnameleri ve iletişim adreslerini yayınlayarak öğrencileri Irak'ın kuzeyindeki
üniversitelere gitmeleri yolunda teşvik ve davet etmektedir. Söz konusu vakıf kültürel unsurları bir birinden oldukça farklı olan Irak'ın kuzeyi ile Güneydoğu'yu
bir birbirine benzetmek yolundaki çalışmaları ile de ön plâna çıkmaktadır.

Kürt-Der: Kamuoyunda daha çok Diyarbakır temsilcisi İbrahim Güçlü'nün sivri açıklamaları ve faaliyetleri ile adını duyuran bu dernek de
Barzani yanlısı ve federasyoncu cephede yer almaktadır. Eski Rızgaricilerin ağırlıkta olduğu dernek yöneticileri PKK şiddetine karşı açıklamalar yapmakta
ama diğer söylemlerinde PKK'lılardan daha şovenist ve ırkçı ifadeler kullanmaktadırlar.

Ahmet Hani Derneği ve Çıra Kültür ve Sanat Derneği gibi fazla tabanı bulunmayan oluşumlar da Barzani yanlısı faaliyetlerde yer almaktadırlar.
Adı geçen oluşumlar 31 Mart 2007'de Diyarbakır'da bir düğün salonunda ölümünün 28.yıl dönümü dolayısıyla Molla Mustafa Barzani'yi anmak için etkinlik 
düzenlemişler;ancak emniyet güçleri izin vermeyince basın açıklaması yapmakla yetinmişlerdir. Grup, Barzani yanlısı sloganlar attıktan sonra dağılmıştır. 
Bunlar ve benzeri oluşumların çoğu Irak'ın kuzeyinde Barzani bölgesinde ticarî işleri olan şahıslar tarafından finanse ve organize edilmektedirler.

Bu siyasî parti, dernek ve vakıfların dışında ayrıca bireysel olarak Barzanicilik yapmakta olan siyasî kişilikler mevcuttur. Bunların başında eski Cizre
Belediye Başkanı ve milletvekili Seyit Haşim Haşimi çekmektedir. Dini bağlantıları da bulunan Haşimi, sık sık Barzani ile bir araya gelerek görüş alış
verişinde bulunmaktadır. Irak'ın kuzeyi ile ilgili olarak sık sık basın yayın   organlarında boy gösteren Haşimi'ye göre Güneydoğu Anadolu bölgesinde
geleceği " seküler Kürt gruplarıyla dindar Kürt grupları arasındaki gelişmeler " belirleyecektir.




27  Milliyet,10.6.2006


3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

Kaynak Alıntı;
http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/51.pdf


***



Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), BÖLÜM 1


Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007),
BÖLÜM 1 




(*) Ali Aydın Akbaş



(*) Ali Aydın Akbaş
(*) 21. Yüz Yıl Türkiye Enstitüsü Terör ve Etnik Sorunlar Araştırmacısı


1. Giriş

ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin önemli unsurlarından birisi olan Mesud Barzani, ABD'nin Mart 2003'te Irak'a müdahalesi ile birlikte Ortadoğu'da
çok konuşulan bir kişilik haline geldi. Bunda ABD'nin Irak'ta ve Irak'a komşu olan ülkelerde yürüttüğü ve yürütmeyi plânladığı projelerde bir takım roller üstlenmesi temel belirleyici unsur olmuştur.

Osmanlı'nın son dönemlerinde dini bahanelerle adından söz ettirmeye başlayan Barzani ailesi, daha sonraki yıllarda dini unsurlarının yanına etnik
unsurları da ekleyerek Irak'ın kuzeyini merkez alan bir güç haline gelmiştir.
Barzaniciliğin günümüzde Irak'ta ve bölge ülkelerde oynadığı rolün daha iyi anlaşılması amacıyla Barzani ailesinin kısa tarihini incelediğimizde günü-
müz hakkında hayli ışık tutacak bilgilere ulaşabiliriz.

I. Barzani ailesinin ortaya çıkışı:

Barzani aşiretinin bu ad ile tanınmasına vesile olan Barzan kasabası Irak'ın Hakkari'ye çok yakın bir dağ köyüdür. Osmanlı'nın Musul vilâyeti hudutları içerisinde ve 1909'da üçüncü sınıf kaza yapılan Zibar nahiyesinin merkezi olan Barzan kasabasının,önem kazanmasını sağlayan ilk aşiret lideri 1 Mesud'dur. 
Barzan kasabası,torun Mesud'un oğlu Taceddin'in tasavvufa ilgi duyup buraya bir tekke açması ile ünlendi. Hakkari civarında nüfuzlu bir şeyh olan Nakşibendî şeyhi Seyit Taha, Barzanlı şeyh Tacettin'e Nakşibendiliğin Halidiye ekolu adına icazet vererek onun dergâhının güç kazanmasının yolunu açtı.

Şeyh Tacettin'in oğlu Abdulselâm, Nakşibendiliğin Halidiye kolunun kurucusu Mevlâna Halid ile görüşerek Halid'in halifeliğini aldıktan sonra Barzan bölgesinde nüfuzunu daha da arttırdı. Abdulselam'ın, kimi Kürtçü yazarlarca Osmanlı devleti tarafından idam edildiği iddia edilse de bazı kaynaklar Hakkari yöresinin ünlü Nakşibendi-Halidi ailesi Nehriler tarafından öldürüldüğünü belirtir. Abdulselâm'ın yerine Molla Mustafa Barzani'nin  babası olan şeyh Muhammed Barzani geçti. Silik bir şahsiyet olan Muhammed Barzani 1903'te ölünce yerine oğlu şeyh II.Abdulselâm geçti.

II.Abdulselam'ın Kürtçülüğün siyasallaşmasında önemli rolü olmuştur. Zira şeyh II.Abdulselâm Barzani, Kürt Teali Cemiyeti, Hevi Cemiyeti ve Kürdistan Bağımsızlık Cemiyeti gibi Kürtçü örgütlerle geliştirdiği ilişkilerin yanı sıra Şeyh Mahmud Berzenci, Seyit Abdulkadir Nehri ve Simko İsmail gibi bölgenin önde gelen şeyh ve aşiret reisleri ile de sıkı ilişkiler içerisine girerek Pan  Kürdist söylemler geliştirmiştir.

II.Abdulselam Barzani 1907 yılında işbirliğinde olduğu diğer Kürt aşiretleri ve şeyhlerin katılımı ile bir toplantı gerçekleştirip Osmanlı idaresine başkaldırı nitelediği taşıyan bir telgraf göndererek taleplerini dile getirmiştir:

1) Kürt bölgelerinde Kürtçe'nin resmi dil olarak kabul edilmesi,

2) Eğitimin Kürtçe yapılması,

3) Kaymakamların,nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçe'yi iyi derecede bilenlerden tayin edilmesi,

4) Devletin dini İslâm olması hasebiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslâm şeriatına uygun olarak verilmesi.

   Telgrafta zikredilen talepler, günümüzde Türkiye'de Kürtçülerin ve PKK terör örgütünün tekrarlayıp durduğu taleplerle örtüşmesi bakımından ilginçtir. Benzer talepler Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye'ye yönelik faaliyet göstermek üzere 1960'ların başında kurdurduğu yasa dışı Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi(T-KDP)'nin tüzüğünde de yerini almıştır.

Abdulselâm Barzani'nin halefi olan Şeyh Ahmet Barzani'nin dönemi de Türkiye üzerine oynanan emperyalist oyunların desteklendiği bir dönem olmuştur. Osmanlı devletinin Sevr Anlaşması ile parçalanmaya çalışılması Türk İstiklâl Harbi ile engellenmiştir. Barzani ailesinin de yaşadığı Musul Vilâyeti Sorunu 1926'ya kadar çözülememiş, ancak bu tarihte Türkiye, Irak lehine Musul Vilâyetindeki egemenlik haklarından vazgeçince o tarihe kadar önce Osmanlı sonra Türkiye Cumhuriyeti halkı kabul edilen Barzani ailesi Irak yurttaşı olmuşlardır.

II. Şeyh Sait, Şemdinli ve Ağrı isyanlarında Barzani rolü

Lozan Anlaşması, Barzani ailesinin içinde bir ukde kalmasına yol açmıştır. Bugün Mesud Barzani, bu ukdeyi çeşitli platformlarda sürekli dile getirmektedir.
Kendisinin kaleme aldığı “Kürt U-lusal Özgürlük Hareketi ve Barzani” isimli kitabında “bu uğursuz anlaşmayla birlikte Kürtlere verilen tüm sözler unutuldu, 
vaatler yerine getirilmedi,dolayısıyla Kürtlerin tüm beklentileri boşa 4 çıktı” diyerek Sevr özlemini açıklamaktadır.5

Irak Kürdistan Bölgesi Anayasasının giriş bölümünde bulunan bazı ifadeler de Sevr'e atıfta bulunulmaktadır;

“..Daha önceden uluslar arası çıkarların kurbanı olarak,ABD Başkanı Wilson'ın 14 ilkesine dayanarak, I.Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğunda
ayrılan halklara tanınan sel-determinasyon ve kendi irademizle siyasî ve hukukî merkezimizi belirleme hakkından mahrum bırakıldık. 62.,63. ve 64. maddeleri nde Kürtlere self-determinasyon hakkını veren 1920 Sevr anlaşması,1923 Lozan Anlaşması ile iptal edildi. 
Milletler Cemiyeti  Komisyonu talep edenlerin gerekçelerini reddetti…”



Ortada Şeyh Said, solunda oğlu Selâhaddin, sağında oğlu Ali Rıza Fırat

Barzani'ye yakın Internet sitelerinde mevcut olan anayasa metni, yukarıdaki ifadeler Türk medyasında yer alınca derhal sitelerden kaldırılmıştır.

Mesut Barzani'nin Sevr Anlaşması ile ilgili duygu ve düşünceleri, Barzani klanının 1923'den bu yana izlediği Türkiye politikasının temellerini de ortaya
koymaktadır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Kerkük ve Musul üzerine hesaplar yaptığı bir dönemde patlak veren Şeyh Sait isyanı ile Barzani aşiretinin
yakından ilgili olduğu görülmektedir.

Şeyh Sait'in ailesi ve Barzani aşireti Nakşibendiliğin Halidiye ekolünden gelmektedir. Bu özellik her iki ailenin birbiriyle devamlı irtibat halinde olmalarını sağlamıştır. Şeyh Sait, isyan etmeden bir süre önce Muş'ta Molla Mustafa Barzani, Seyit Abdulkadir ve Şeyh Abdurrahman Şırnakî ile bir araya gelerek yürütecekleri faaliyetlerin esaslarını kararlaştırmışlardır.
Kürtçülük ile Halidiye Nakşibendiliği arasındaki ilişkinin günümüze kadar devam ettiği görülmektedir. Kürtçülük ve Halidiye Nakşibendiliği
arasındaki iç içe girmiş ilişkiler makalemizin ilerleyen satırlarında ayrı bir bölüm olarak işleneceğinden burada sadece Şeyh Sait isyanındaki rolü ile yetinilecektir.
1925 ve 1927 yılındaki Şemdinli İsyanları da Barzani aşiretine yakınakraba aşiretler tarafından desteklenmiştir. 

1930 yılında çıkan Ağrı İsyanı sırasında Türk askerinin isyan bölgesi üzerindeki baskıyı artırdığı bir dönemde isyanın ele başı olan Hoybuncular 
Ahmet Barzani'den yardım istediler. 

<  Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Kerkük ve Musul üzerine hesaplar yaptığı bir dönemde patlak veren Şeyh Sait isyanı ile Barzani aşiretinin yakından ilgili olduğu görülmektedir. >

  Ahmet Barzani de Molla Mustafa Barzani önderliğinde 500 kişiyi Oramar (Hakkari) yöresine göndererek buralarda karışıklıklar çıkarılmasını sağladı. 
Türk askerinin gücünün zayıflatılmasını sağlamak amaçlı bu harekâtta nispeten başarılı olunmuş, Türk askerinin bu bölgeye kuvvet kaydırılması sağlanarak Ağrı İsyanı'nın uzamasına vesile olunmuştur. Barzani'nin Türkiye'yi arkadan vurma faaliyetlerine rağmen 1932-33'- de Türkiye'ye sığındığı zaman  11 ay ülkemizde kalmasına izin verilmiştir.

Barzanilerin Türkiye üzerindeki faaliyetleri II. Dünya savaşı döneminde azalma eğilimi gösterse de 1946'da kurulan Mahabat Cumhuriyeti sonrasında faaliyetler çıkışa geçerek 1961'den sonra Türkiye'de , Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin uzantısı olacak şekilde faaliyet gösterecek olan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi'nin kurulmasına kadar varmıştır III. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye'de “Truva Atı” olarak  kullanmak üzere kurduğu bu yasa dışı oluşumun Türkiye'de gerçek anlamda programlı, örgütlü ve yaygın siyasî Kürtçülüğün tohumlarının atılmasına aracılık  etmesi bakımından son derece iyi incelenip analiz edilmesi gerekmektedir. İlk çekirdek kadrosu “Kürdistan Demokrat Mesullüğü” adı altında Silopi'de 10 kurulmuştur. 1961 anayasasının getirdiği özgürlüklerden de yaralanarak faaliyetlerine hız veren bu oluşum 1965 yılından itibaren I-KDP ile ilişkilerine hız vererek, I-KDP modelinde illegal olarak teşkilatlanmaya başlamıştır.

Irak'ın kuzeyine sınır olan il ve ilçelerde daha etkili olarak teşkilatlanan T-KDP, Molla Mustafa Barzani'nin kontrolünde Irak'ın kuzeyindeki politbürodan yönetiliyordu.
1965 yılında, Siverekli feodal bir aileden gelen,avukat Faik Bucak genel sekreterliğe getirilirken Barzani ile olan ilişkileri de belli esaslara bağlanıyordu. 
Yön ve Dicle-Fırat adlı dergilerde Barzani'yi destekler nitelikte yazılar yayınlanarak Barzaniciliğin yaygınlık kazanması sağlandı. 



Molla Mustafa Barzani


Feodal bağların ve Halidiye Nakşibendiliğinin etkisi ile hızla yayılan Barzanicilik akımı Türkiye'de bir hayli etkili olmaya başlamıştı.
Barzanici akımın Türkiye-Irak sınırı boyunca yerleşmiş olan aşiretler dolayısıyla sınıra yakın ilçelerde etkili tabana sahip olduğu görülür. Bunda Barzani
ile akraba aşiretlerin etkisi kadar,sınır ticareti ve tarikat bağları da etkili olmuştur. Barzanici olan aşiret mensupları sınırı kolayca geçip Barzani 
peşmergeleri kanalı ile kaçak ticareti yapabilmekteydiler. Aşiretler üzerindeki etkisi o kadar fazlaydı ki 1970 yılı içerisinde Türkiye'deki İspirti aşireti ile Jirki
aşiretlerinin Silopi'deki çatışmalarından sonra aşiretlerin bu tür kavgalarını 12 önlemek amacıyla Barzani kaynaklı girişimlerde bulunulmuştur.
T-KDP mensupları kendilerini hep Irak'taki aynı adlı partinin bir parçası ve uzantısı olarak sayagelmişlerdir. Barzani'ye yakın olmak,ondan emirler alabilmek,  bu parti mensupları için gurur kaynağı idi.13  Öyle ki Doğu ve Güneydoğu'da Demokrat Parti saflarında siyaset yapan Kürtçüler duvarlara Demokrat Parti'ye ait sloganları yazdıktan sonra ayrıca “ Biji (yaşasın)14 Barzani ” sloganını da yazmayı ihmal etmemektedirler.

T-KDP'nin ilk genel sekreteri Faik Bucak'ın Şanlıurfa'da suikast sonucunda öldürülmesinden sonra oluşumun başına geçen Sait Elçi ile örgütün etkili bir üyesi olan Sait Kırmızıtoprak arasında gizli bir liderlik mücadelesi vardı. Bu iki isim arasındaki mücadelenin arkasında o dönem Ortadoğu'da üstünlük mücadelesi veren ABD ve Sovyetler Birliği bulunmaktadır. S. Kırmızıtoprak Sovyetler Birliği'ne daha yakın iken, S. Elçi ise Barzani'nin ABD'ye yakınlaşması nedeniyle ABD'ye daha yakın görünmektedir S. Kırmızıtoprak, S. Elçi'yi Irak'ın kuzeyindeki örgüte ait bir kampta öldürünce; bir süre sonra kendisi de Barzani tarafından öldürtülmüştür. Aslında Ortadoğu genelinde Kürtçülük mücadeleleri nin arkasında uluslar arası güçlerin olduğu sıkça görülen bir durumdur. Kürtçü-bölücü hareketler:Kürtçü kabul edilen ilk isyan olan Şeyh Ubeydullah Nehrî Hareketi'nden bu yana her zaman uluslar arası güçlerle koyun koyuna olmuşlardır. Kürtçü literatürde “İki Saitler Olayı” denilen söz konusu olay da bu zincirin halkalarından birisidir.



Avukat Faik Bucak


12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra T-KDP üyesi 30 kişi tutuklanmış ve haklarında kovuşturma yapılmıştır. Barzaniciliğin, Türkiye'de Kürtçülüğün tohumlarını programlı bir biçimde atılmasına hizmet eden kolu T-KDP'den sonra Kürtçü akımlar; yöntem,ideoloji,zamanlama ya da hangi dış mihraklarla birlikte hareket edecekleri konusunda zaman zaman ayrılığa düşseler de siyaset kulvarında her zaman var olmuşlardır.



Molla Mustafa Barzani, oğlu Mesud Barzani'nin şimdi yaptığı gibi, Batılı ülkelerin yayınladığı haritalarla Türkiye'yi hedef olarak gösteriyordu.

T-KDP'den ayrılan komünist Kürtçülerce Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi olarak kurulup daha sonra Devrimci Doğu Kültür Ocağı adını alan Kürtçü-bölücü akımın da zaman zaman Barzani ile ilişkileri olduğu görülür. Öyle ki Ekim 1970'de Kerkük ile ilgili yapılan referandum için bu akımın mensupları Kerkük'te yaşayan Türkmenlerin Barzani lehine oy kullanmaları için propaganda faaliyetlerine bile girişmişleridir. Yine TKDP'nin dağılmasından sonra Irak'ta Barzani'ye sığınan Kürtçü gruplarca kurulan Kürdistan Ulusal Kurtuluşu(KUK) örgütü de Barzani'yi desteklemekteydi.

Komünist olan KUK daha sonraki yıllarda Barzani ile olan bağlarını koparmıştır. Bu oluşum T-KDP'nin Sait Elçi'ye yakın olan taraftarlarınca kurulmuştu.  
T-KDP'nin S. Kırmızıtoprak'a bağlı olan ardılları ise Devrimci Demokratlar adıyla örgütlenerek Kürtçü gruplar arasında bir hayli etkili olmuşlardırki 1978 yılında en az 40 şube ve 50 bin üyeye sahip oldukları görülmektedir.18

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***