Türkiye'de Barzanici Hareket etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye'de Barzanici Hareket etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2017 Cumartesi

Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), BÖLÜM 1


Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007),
BÖLÜM 1 




(*) Ali Aydın Akbaş



(*) Ali Aydın Akbaş
(*) 21. Yüz Yıl Türkiye Enstitüsü Terör ve Etnik Sorunlar Araştırmacısı


1. Giriş

ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin önemli unsurlarından birisi olan Mesud Barzani, ABD'nin Mart 2003'te Irak'a müdahalesi ile birlikte Ortadoğu'da
çok konuşulan bir kişilik haline geldi. Bunda ABD'nin Irak'ta ve Irak'a komşu olan ülkelerde yürüttüğü ve yürütmeyi plânladığı projelerde bir takım roller üstlenmesi temel belirleyici unsur olmuştur.

Osmanlı'nın son dönemlerinde dini bahanelerle adından söz ettirmeye başlayan Barzani ailesi, daha sonraki yıllarda dini unsurlarının yanına etnik
unsurları da ekleyerek Irak'ın kuzeyini merkez alan bir güç haline gelmiştir.
Barzaniciliğin günümüzde Irak'ta ve bölge ülkelerde oynadığı rolün daha iyi anlaşılması amacıyla Barzani ailesinin kısa tarihini incelediğimizde günü-
müz hakkında hayli ışık tutacak bilgilere ulaşabiliriz.

I. Barzani ailesinin ortaya çıkışı:

Barzani aşiretinin bu ad ile tanınmasına vesile olan Barzan kasabası Irak'ın Hakkari'ye çok yakın bir dağ köyüdür. Osmanlı'nın Musul vilâyeti hudutları içerisinde ve 1909'da üçüncü sınıf kaza yapılan Zibar nahiyesinin merkezi olan Barzan kasabasının,önem kazanmasını sağlayan ilk aşiret lideri 1 Mesud'dur. 
Barzan kasabası,torun Mesud'un oğlu Taceddin'in tasavvufa ilgi duyup buraya bir tekke açması ile ünlendi. Hakkari civarında nüfuzlu bir şeyh olan Nakşibendî şeyhi Seyit Taha, Barzanlı şeyh Tacettin'e Nakşibendiliğin Halidiye ekolu adına icazet vererek onun dergâhının güç kazanmasının yolunu açtı.

Şeyh Tacettin'in oğlu Abdulselâm, Nakşibendiliğin Halidiye kolunun kurucusu Mevlâna Halid ile görüşerek Halid'in halifeliğini aldıktan sonra Barzan bölgesinde nüfuzunu daha da arttırdı. Abdulselam'ın, kimi Kürtçü yazarlarca Osmanlı devleti tarafından idam edildiği iddia edilse de bazı kaynaklar Hakkari yöresinin ünlü Nakşibendi-Halidi ailesi Nehriler tarafından öldürüldüğünü belirtir. Abdulselâm'ın yerine Molla Mustafa Barzani'nin  babası olan şeyh Muhammed Barzani geçti. Silik bir şahsiyet olan Muhammed Barzani 1903'te ölünce yerine oğlu şeyh II.Abdulselâm geçti.

II.Abdulselam'ın Kürtçülüğün siyasallaşmasında önemli rolü olmuştur. Zira şeyh II.Abdulselâm Barzani, Kürt Teali Cemiyeti, Hevi Cemiyeti ve Kürdistan Bağımsızlık Cemiyeti gibi Kürtçü örgütlerle geliştirdiği ilişkilerin yanı sıra Şeyh Mahmud Berzenci, Seyit Abdulkadir Nehri ve Simko İsmail gibi bölgenin önde gelen şeyh ve aşiret reisleri ile de sıkı ilişkiler içerisine girerek Pan  Kürdist söylemler geliştirmiştir.

II.Abdulselam Barzani 1907 yılında işbirliğinde olduğu diğer Kürt aşiretleri ve şeyhlerin katılımı ile bir toplantı gerçekleştirip Osmanlı idaresine başkaldırı nitelediği taşıyan bir telgraf göndererek taleplerini dile getirmiştir:

1) Kürt bölgelerinde Kürtçe'nin resmi dil olarak kabul edilmesi,

2) Eğitimin Kürtçe yapılması,

3) Kaymakamların,nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçe'yi iyi derecede bilenlerden tayin edilmesi,

4) Devletin dini İslâm olması hasebiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslâm şeriatına uygun olarak verilmesi.

   Telgrafta zikredilen talepler, günümüzde Türkiye'de Kürtçülerin ve PKK terör örgütünün tekrarlayıp durduğu taleplerle örtüşmesi bakımından ilginçtir. Benzer talepler Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye'ye yönelik faaliyet göstermek üzere 1960'ların başında kurdurduğu yasa dışı Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi(T-KDP)'nin tüzüğünde de yerini almıştır.

Abdulselâm Barzani'nin halefi olan Şeyh Ahmet Barzani'nin dönemi de Türkiye üzerine oynanan emperyalist oyunların desteklendiği bir dönem olmuştur. Osmanlı devletinin Sevr Anlaşması ile parçalanmaya çalışılması Türk İstiklâl Harbi ile engellenmiştir. Barzani ailesinin de yaşadığı Musul Vilâyeti Sorunu 1926'ya kadar çözülememiş, ancak bu tarihte Türkiye, Irak lehine Musul Vilâyetindeki egemenlik haklarından vazgeçince o tarihe kadar önce Osmanlı sonra Türkiye Cumhuriyeti halkı kabul edilen Barzani ailesi Irak yurttaşı olmuşlardır.

II. Şeyh Sait, Şemdinli ve Ağrı isyanlarında Barzani rolü

Lozan Anlaşması, Barzani ailesinin içinde bir ukde kalmasına yol açmıştır. Bugün Mesud Barzani, bu ukdeyi çeşitli platformlarda sürekli dile getirmektedir.
Kendisinin kaleme aldığı “Kürt U-lusal Özgürlük Hareketi ve Barzani” isimli kitabında “bu uğursuz anlaşmayla birlikte Kürtlere verilen tüm sözler unutuldu, 
vaatler yerine getirilmedi,dolayısıyla Kürtlerin tüm beklentileri boşa 4 çıktı” diyerek Sevr özlemini açıklamaktadır.5

Irak Kürdistan Bölgesi Anayasasının giriş bölümünde bulunan bazı ifadeler de Sevr'e atıfta bulunulmaktadır;

“..Daha önceden uluslar arası çıkarların kurbanı olarak,ABD Başkanı Wilson'ın 14 ilkesine dayanarak, I.Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğunda
ayrılan halklara tanınan sel-determinasyon ve kendi irademizle siyasî ve hukukî merkezimizi belirleme hakkından mahrum bırakıldık. 62.,63. ve 64. maddeleri nde Kürtlere self-determinasyon hakkını veren 1920 Sevr anlaşması,1923 Lozan Anlaşması ile iptal edildi. 
Milletler Cemiyeti  Komisyonu talep edenlerin gerekçelerini reddetti…”



Ortada Şeyh Said, solunda oğlu Selâhaddin, sağında oğlu Ali Rıza Fırat

Barzani'ye yakın Internet sitelerinde mevcut olan anayasa metni, yukarıdaki ifadeler Türk medyasında yer alınca derhal sitelerden kaldırılmıştır.

Mesut Barzani'nin Sevr Anlaşması ile ilgili duygu ve düşünceleri, Barzani klanının 1923'den bu yana izlediği Türkiye politikasının temellerini de ortaya
koymaktadır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Kerkük ve Musul üzerine hesaplar yaptığı bir dönemde patlak veren Şeyh Sait isyanı ile Barzani aşiretinin
yakından ilgili olduğu görülmektedir.

Şeyh Sait'in ailesi ve Barzani aşireti Nakşibendiliğin Halidiye ekolünden gelmektedir. Bu özellik her iki ailenin birbiriyle devamlı irtibat halinde olmalarını sağlamıştır. Şeyh Sait, isyan etmeden bir süre önce Muş'ta Molla Mustafa Barzani, Seyit Abdulkadir ve Şeyh Abdurrahman Şırnakî ile bir araya gelerek yürütecekleri faaliyetlerin esaslarını kararlaştırmışlardır.
Kürtçülük ile Halidiye Nakşibendiliği arasındaki ilişkinin günümüze kadar devam ettiği görülmektedir. Kürtçülük ve Halidiye Nakşibendiliği
arasındaki iç içe girmiş ilişkiler makalemizin ilerleyen satırlarında ayrı bir bölüm olarak işleneceğinden burada sadece Şeyh Sait isyanındaki rolü ile yetinilecektir.
1925 ve 1927 yılındaki Şemdinli İsyanları da Barzani aşiretine yakınakraba aşiretler tarafından desteklenmiştir. 

1930 yılında çıkan Ağrı İsyanı sırasında Türk askerinin isyan bölgesi üzerindeki baskıyı artırdığı bir dönemde isyanın ele başı olan Hoybuncular 
Ahmet Barzani'den yardım istediler. 

<  Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Kerkük ve Musul üzerine hesaplar yaptığı bir dönemde patlak veren Şeyh Sait isyanı ile Barzani aşiretinin yakından ilgili olduğu görülmektedir. >

  Ahmet Barzani de Molla Mustafa Barzani önderliğinde 500 kişiyi Oramar (Hakkari) yöresine göndererek buralarda karışıklıklar çıkarılmasını sağladı. 
Türk askerinin gücünün zayıflatılmasını sağlamak amaçlı bu harekâtta nispeten başarılı olunmuş, Türk askerinin bu bölgeye kuvvet kaydırılması sağlanarak Ağrı İsyanı'nın uzamasına vesile olunmuştur. Barzani'nin Türkiye'yi arkadan vurma faaliyetlerine rağmen 1932-33'- de Türkiye'ye sığındığı zaman  11 ay ülkemizde kalmasına izin verilmiştir.

Barzanilerin Türkiye üzerindeki faaliyetleri II. Dünya savaşı döneminde azalma eğilimi gösterse de 1946'da kurulan Mahabat Cumhuriyeti sonrasında faaliyetler çıkışa geçerek 1961'den sonra Türkiye'de , Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin uzantısı olacak şekilde faaliyet gösterecek olan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi'nin kurulmasına kadar varmıştır III. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Molla Mustafa Barzani'nin Türkiye'de “Truva Atı” olarak  kullanmak üzere kurduğu bu yasa dışı oluşumun Türkiye'de gerçek anlamda programlı, örgütlü ve yaygın siyasî Kürtçülüğün tohumlarının atılmasına aracılık  etmesi bakımından son derece iyi incelenip analiz edilmesi gerekmektedir. İlk çekirdek kadrosu “Kürdistan Demokrat Mesullüğü” adı altında Silopi'de 10 kurulmuştur. 1961 anayasasının getirdiği özgürlüklerden de yaralanarak faaliyetlerine hız veren bu oluşum 1965 yılından itibaren I-KDP ile ilişkilerine hız vererek, I-KDP modelinde illegal olarak teşkilatlanmaya başlamıştır.

Irak'ın kuzeyine sınır olan il ve ilçelerde daha etkili olarak teşkilatlanan T-KDP, Molla Mustafa Barzani'nin kontrolünde Irak'ın kuzeyindeki politbürodan yönetiliyordu.
1965 yılında, Siverekli feodal bir aileden gelen,avukat Faik Bucak genel sekreterliğe getirilirken Barzani ile olan ilişkileri de belli esaslara bağlanıyordu. 
Yön ve Dicle-Fırat adlı dergilerde Barzani'yi destekler nitelikte yazılar yayınlanarak Barzaniciliğin yaygınlık kazanması sağlandı. 



Molla Mustafa Barzani


Feodal bağların ve Halidiye Nakşibendiliğinin etkisi ile hızla yayılan Barzanicilik akımı Türkiye'de bir hayli etkili olmaya başlamıştı.
Barzanici akımın Türkiye-Irak sınırı boyunca yerleşmiş olan aşiretler dolayısıyla sınıra yakın ilçelerde etkili tabana sahip olduğu görülür. Bunda Barzani
ile akraba aşiretlerin etkisi kadar,sınır ticareti ve tarikat bağları da etkili olmuştur. Barzanici olan aşiret mensupları sınırı kolayca geçip Barzani 
peşmergeleri kanalı ile kaçak ticareti yapabilmekteydiler. Aşiretler üzerindeki etkisi o kadar fazlaydı ki 1970 yılı içerisinde Türkiye'deki İspirti aşireti ile Jirki
aşiretlerinin Silopi'deki çatışmalarından sonra aşiretlerin bu tür kavgalarını 12 önlemek amacıyla Barzani kaynaklı girişimlerde bulunulmuştur.
T-KDP mensupları kendilerini hep Irak'taki aynı adlı partinin bir parçası ve uzantısı olarak sayagelmişlerdir. Barzani'ye yakın olmak,ondan emirler alabilmek,  bu parti mensupları için gurur kaynağı idi.13  Öyle ki Doğu ve Güneydoğu'da Demokrat Parti saflarında siyaset yapan Kürtçüler duvarlara Demokrat Parti'ye ait sloganları yazdıktan sonra ayrıca “ Biji (yaşasın)14 Barzani ” sloganını da yazmayı ihmal etmemektedirler.

T-KDP'nin ilk genel sekreteri Faik Bucak'ın Şanlıurfa'da suikast sonucunda öldürülmesinden sonra oluşumun başına geçen Sait Elçi ile örgütün etkili bir üyesi olan Sait Kırmızıtoprak arasında gizli bir liderlik mücadelesi vardı. Bu iki isim arasındaki mücadelenin arkasında o dönem Ortadoğu'da üstünlük mücadelesi veren ABD ve Sovyetler Birliği bulunmaktadır. S. Kırmızıtoprak Sovyetler Birliği'ne daha yakın iken, S. Elçi ise Barzani'nin ABD'ye yakınlaşması nedeniyle ABD'ye daha yakın görünmektedir S. Kırmızıtoprak, S. Elçi'yi Irak'ın kuzeyindeki örgüte ait bir kampta öldürünce; bir süre sonra kendisi de Barzani tarafından öldürtülmüştür. Aslında Ortadoğu genelinde Kürtçülük mücadeleleri nin arkasında uluslar arası güçlerin olduğu sıkça görülen bir durumdur. Kürtçü-bölücü hareketler:Kürtçü kabul edilen ilk isyan olan Şeyh Ubeydullah Nehrî Hareketi'nden bu yana her zaman uluslar arası güçlerle koyun koyuna olmuşlardır. Kürtçü literatürde “İki Saitler Olayı” denilen söz konusu olay da bu zincirin halkalarından birisidir.



Avukat Faik Bucak


12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra T-KDP üyesi 30 kişi tutuklanmış ve haklarında kovuşturma yapılmıştır. Barzaniciliğin, Türkiye'de Kürtçülüğün tohumlarını programlı bir biçimde atılmasına hizmet eden kolu T-KDP'den sonra Kürtçü akımlar; yöntem,ideoloji,zamanlama ya da hangi dış mihraklarla birlikte hareket edecekleri konusunda zaman zaman ayrılığa düşseler de siyaset kulvarında her zaman var olmuşlardır.



Molla Mustafa Barzani, oğlu Mesud Barzani'nin şimdi yaptığı gibi, Batılı ülkelerin yayınladığı haritalarla Türkiye'yi hedef olarak gösteriyordu.

T-KDP'den ayrılan komünist Kürtçülerce Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi olarak kurulup daha sonra Devrimci Doğu Kültür Ocağı adını alan Kürtçü-bölücü akımın da zaman zaman Barzani ile ilişkileri olduğu görülür. Öyle ki Ekim 1970'de Kerkük ile ilgili yapılan referandum için bu akımın mensupları Kerkük'te yaşayan Türkmenlerin Barzani lehine oy kullanmaları için propaganda faaliyetlerine bile girişmişleridir. Yine TKDP'nin dağılmasından sonra Irak'ta Barzani'ye sığınan Kürtçü gruplarca kurulan Kürdistan Ulusal Kurtuluşu(KUK) örgütü de Barzani'yi desteklemekteydi.

Komünist olan KUK daha sonraki yıllarda Barzani ile olan bağlarını koparmıştır. Bu oluşum T-KDP'nin Sait Elçi'ye yakın olan taraftarlarınca kurulmuştu.  
T-KDP'nin S. Kırmızıtoprak'a bağlı olan ardılları ise Devrimci Demokratlar adıyla örgütlenerek Kürtçü gruplar arasında bir hayli etkili olmuşlardırki 1978 yılında en az 40 şube ve 50 bin üyeye sahip oldukları görülmektedir.18

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***