14 Eylül 2019 Cumartesi

AB ile Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması’nın İnsan Hakları Açısından Değerlendirilmesi. BÖLÜM 3

AB ile Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması’nın İnsan Hakları Açısından Değerlendirilmesi. BÖLÜM 3 





D. Güvenli 3. Ülke Kavramı 

Avrupa başta olmak üzere gelişmiş olarak addettiğimiz pek çok ülke, kendi ülkesine gelen kitlesel akın halindeki sığınmacıları kendi ülkesinde barındırmak istememektedir. Nitekim bambaşka bir kültür ve sosyal yaşama sahip çok sayıda insanın birden bir ülkeye gelmesi sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan olumsuz etkiler doğuracaktır. Gelen kişilerin toplum ile entegrasyonu sağlanmadıkça suç oranı yükselecek, toplumsal eğitim ve refah seviyesi azalacak, kısaca ülke 
insanlarının alışmış olduğu düzen sarsıntıya uğrayacaktır. Fakat aynı zamanda çok sayıda akdedilen uluslararası hukuk metinleri vasıtasıyla göçe zorlanan insanlara bir statü ve buna bağlı olarak bazı hakların verilmesi taahhüdü verilmiştir. Dolayısıyla bu iki durumu bir arada değerlendirerek ortaya atılan bir çözüm olarak mültecileri ya da diğer sığınmacıları güvenli bir 3. ülkeye yerleştirme ortaya atılmıştır. 

Güvenli 3. Ülke kavramı (safe third country) AB hukuku tarafından uluslararası iltica hukukuna kazandırılmış özel bir kavramdır.29 

Söz konusu kavram – ilk iltica ülkesi kavramı ile birlikte – esasen AB ortak sığınma sistemi daha henüz ortada yok iken 1992 yılında yayınlanan tavsiye niteliğindeki “Londra İlke Kararları” ile atılmıştır.30 

Fakat şu an için bu kavramların dayanağını 2013 tarihli AB Sığınma Prosedürleri Yönergesi oluşturmaktadır.31 

Bu düzenleme Dublin III Tüzüğü olarak da bilinmektedir.32 

Yönergenin 38. Maddesine göre üye ülkelerin bir ülkeyi “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul edebilmeleri için bu ülkede; 

•Yaşam ve özgürlüklerin, ırk, din, milliyet, belli bir sosyal gruba mensubiyet veya siyasi düşünce nedeniyle tehdit altında bulunmaması, 

• Ciddi zarar riski bulunmaması, 

- Ölüm cezası veya infaz, 
- İşkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezalandırma, 
- Sivillerin hayatına yönelik ayrım gözetmeyen şiddet veya iç ya da dış çatışma kaynaklı ciddi tehdit. 

• Cenevre Sözleşmesinde yer alan geri göndermeme prensibine uyuluyor olması, 
• İşkence ve zulüm görmekten, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye tabi tutulmaktan özgür olma hakkının ortadan kaldırılmasının uluslararası hukukta öngörüldüğü şekilde yasaklanmış olması, 
• Cenevre Sözleşmesi kapsamında iltica başvurusunda bulunabilmenin ve statü verildiği takdirde sözleşmede öngörülen korumaya erişimin mümkün olması gerekmektedir. 

    Tüzüğün amacı olarak diğer bütün AB üye ülkeleri adına sığınmaya karar verecek olan sorumlu devletin tespit edilmesi gösterilse de sığınmacıların güvenli Üçüncü ülkelere gönderilebileceklerine ilişkin düzenleme doktrin ve mahkeme kararlarında eleştirilmiştir.33 

Bu kavram hakkındaki tartışmalar özellikle ‘etkili koruma’ ve üçüncü bir ülkenin güvenli sayılması için olması beklenen gereklilikler üzerinde yoğunlaşmakta dır.34 
Buna karşın güvenli üçüncü ülke kavramının hukukiliği konusunun sorgulanmaması eleştirilmiştir.35 

Gerçekten de güvenli üçüncü ülke kavramı, zorunluluktan ötürü bir ülkeye girmeye ya da orada kalmaya çalışan bireyler için getirilen geri gönderilmeme ilkesi çerçevesinde ortaya çıkmıştır. 

Fakat burada ilgili devletlere bu ilkenin getirdiği yükümlülüklerden bir kaçış yolu sunuluyor izlenimi uyanmaktadır. 

Güvenli üçüncü ülke kavramı, esasen yük paylaşımı kavramı ile bir arada kullanılmaktadır.36 

Bir başka deyişle uluslararası toplumun bir parçası olan devletler imkanları dahilinde zorla göç ettirilen insanlara destek çıkmalıdır ve kişilerin daha önceden zaten bir sığınma hakkı kazanmış bir ülkeye gönderilerek yükün paylaşılması söz konusu olmaktadır. Oysa Türkiye’nin imzaladığı Geri Kabul Anlaşmalarında göze çarpan bir yük paylaşımından ziyade mültecilerin kullandığı güzergâh içerisinde yer alan Türkiye’de insanların alıkonulmasıdır. 

E. Genel Olarak Geri Kabul Anlaşmaları 

Geri Kabul Anlaşmaları, Genel itibariyle, bir ülkede veya sınırları belirlenmiş bir grup ülkede yasa dışı olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış kaynak ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye geri gönderilmesini düzenler. Türkiye, şimdiye kadar Rusya ve Hong Kong dahil pek çok devlet ile Geri Kabul Anlaşması imzalamıştır. Ancak bunlardan en önemlisi şüphesiz 16 Aralık 2013’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma’dır. 

Bu anlaşma özü itibariyle, karşılıklı olarak, Türkiye veya AB üyesi bir devlet açısından düzensiz göçmen olan vatandaş, üçüncü ülke vatandaşı veya vatansız kişinin duruma göre geri kabulü veya transit geçişi ile ilgili koşulları, esasları ve usulleri tespit etmektedir.37 

1999 Amsterdam Anlaşması ile Geri Kabul Anlaşmaları akdetme yetkisi alan AB de, bunları yasadışı göçleri önlemenin bir aracı olarak kullanmış ve AB yetkili organları çok sayıda Geri Kabul Anlaşması imzalamıştır. 

Yukarıda sözü edilen Geri Kabul Anlaşması’nın kapsamına, Türkiye’nin veya AB üyesi bir devletin ülkesine girme, burada bulunma veya ikamet etme şartlarını taşımayan veya artık taşımayan kişiler girer. Türkiye ve AB üye devletleri karşılıklı olarak belirli hâl ve şartlar altında, birbirinin ülkesinde bulunan düzensiz göçmen kendi vatandaşını geri kabul ile yükümlüdür. Bunun yanı sıra taraflar belirli hâl ve şartlar altında, birbirinin ülkesindeki düzensiz göçmen “üçüncü ülke 
vatandaşı” veya “vatansız” kişiyi geri kabul ile yükümlüdür. Asıl tartışma konusu kısım da bu ikinci kısımdır. Zira yukarıda ilk bölümde ifade edildiği üzere Avrupa’ya yasadışı olarak gelen göçmenlerin büyük bir kısmı Türkiye’nin üzerinde bulunduğu Doğu Akdeniz güzergâhından gelmektedir. Bu da anlaşma kapsamında Türkiye’ye gönderilecek göçmen sayısının yüksekliğine doğrudan etki edecektir/etmektedir. 

F. Suriyeli ve Diğer Sığınmacılar Açısından Türkiye’nin Durumu 

Türkiye’de mülteci ve özellikle Suriyeliler açısından çok ciddi rakamlar üzerinde konuşulmaktadır. Bazı konferanslarda 4,5 milyon gibi rakamlar zikredilmekle birlikte BMMYK’ya göre kayıt altına alınmış Suriyeli göçmen sayısı 3,25 milyon civarındadır.38 

Avrupa Birliği ülkelerinden devam eden geri göndermeler ve hatta göçlerin devam etmesi ile de bu sayı had safhaya ulaşacaktır. 

Öte yandan BMMYK raporu çerçevesinde yukarıda bahsedilen raporun sadece yaklaşık 260 bini kamplarda yaşamaktadır. Diğer geri kalanı ise büyük şehirler başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafına dağılmış bulunmaktadır. Bu insanlar ise bazen sokaklarda dilencilik yaparak, bazen de çok ağır koşullar altında, az ücretle çalışarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. 
Ayrıca ülke bahsedilen göç olgusu nedeniyle teröre daha açık bir halde bulunmaktadır. 

Bir başka açıdan gerek Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu çekince gerekse de kendi iç mevzuatı gereğince Suriyeliler mülteci statüsünde değildir. YUKK m.91 ve Geçici Koruma Yönetmeliği ile kendilerine geçici bir koruma sağlanmıştır. Bu bakımdan mültecilerin sahip oldukları haklara sahip değildirler. Ayrıca geçici oldukları düşüncesiyle entegrasyonlarına dair 
herhangi bir hukuki ve sosyal çalışma yürütülmemiştir. Dolayısıyla geri gönderilen sığınmacılar açısından sürekli bir statüye sahip olamayacaklar ve bu durum da kendilerinin pek çok temel nitelikli haktan mahrum kalmaları sonucunu doğuracaktır. 

Yukarıda belirtilen çekinceler, hukukçuların yanı sıra yetkililer tarafından da defalarca dile getirilmiştir.39 

Tüm bunlar ortada iken Avrupa Birliği’nin uluslararası yük paylaşımından 
kaçınarak sığınmacıları Türkiye’ye gönderecek şekilde bir anlaşmanın formüle etmesi yerinde görünmemektedir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Geri Kabul Anlaşması ilk bakışta karşılıklı hak ve yükümlülükler içeren bir metin gibi gözükse de fiili durumda Avrupa ülkelerinin başına bela olacağı düşünülen sığınmacıların Türkiye’ye gönderilmesine hukuki dayanak oluşturulduğu 
sonucuna ulaşmak zor olmayacaktır. 

Bu konuda birkaç tane Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına değinmekte fayda vardır. Nitekim söz konusu mahkeme, hatalı görülebilecek bazı kararları istisna tutulursa, insan haklarının korunmasından dünyada eşi görülmemiş bir işleve sahiptir. Mahkeme, 2011 tarihli M.S.S. v. Belçika ve Yunanistan kararında,40 

Türkiye ve Yunanistan üzerinden Belçika’ya giden ve iltica başvurusu yapan Afgan mültecinin, Yunanistan’a geri gönderilmesi nedeniyle hem Belçika’yı hem de Yunanistan’ı Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi, bilindiği üzere, işkence yasağını düzenlemekte ve hüküm 

“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz” 

şeklinde ifade edilmektedir. Buradan çıkan sonuç şudur ki her ne kadar Avrupa Birliği ülkesi olsa bile somut olay incelendiğinde bir sığınmacıyı gerekli şartları taşımayan bir üçüncü ülkeye göndermek bu kişiye zulmetmektir, işkence yasağına aykırı davranmaktır. Bir başka ifadeyle geri gönderme yasağı söz konusu iken bu ilke ihlal edilmektedir. 

4.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder