28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 12

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 12


3.3-Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Bölünmesi ve Sonu 

    Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonraki süreçte, Kürtlerin haklarının korunması ve mümkün oldugunca iyi temsil edilebilmeleri için kuruldugu belirtilen Kürdistan Teali Cemiyeti, bu süreç içerisinde yeterli bir varlık gösterememistir. I. Dünya Savası’nın galipleri olan tilaf güçlerinden medet umar bir görüntü çizen bu cemiyetin faaliyetleri karmasık iliskiler yumagı haline gelmistir314. Bunun yanında bu cemiyetin üyeleri arasında da yeterli bir fikir birligi bulunmamakta, hizipler arası savaş kendini göstermektedir. Kürt aristokrat aileleri arasında yeterli bir isbirliginin olmaması ve birbirleri ile rekabet halinde bulunmaları da ayrı bir husus olarak karsımıza çıkmaktadır. Bu rekabette en ileri gidenler olarak görülen Bedirhan ailesi mensupları ile Seyit Abdülkadir arasında büyük bir uzlasmazlık ortaya çıkmaktaydı 

Türk karsıtı bir konum sergileyen Bedirhan ailesine ragmen, Seyit Abdülkadir belirli bir Türk taraftarlıgı göstermektedir. Günümüz Kürtçüleri tarafından “Türk 
ajanı”315 olarak vasıflandırılan Seyit Abdülkadir, Mondros sonrasındaki dönemde isgal altına giren ve zor durumda bulunan Türkleri terk etmek istememis316, 
bunun yanında oyalama stratejisi izleyen İngilizler basta olmak üzere, diger İtilaf güçlerinden de çekinerek, açık bir Türk aleyhtarı konum sergilemekten kaçınmıstır. Bu ise, radikal Kürt istemlerinde bulunan ve Türklere karsı açık cephe almak isteyen grupların tepkisine neden olmustur317 . 

Böylesi bir ortam içerisinde, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin pasif kaldıgını düsünen bazı Kürtler, Aralık 1919’da Kürt Milli Fırkası adıyla bir parti kurmuslardır. Bu partinin etkinligi fazla olmamıssa da, 1920 yılında Kürdistan Teali Cemiyeti’nin ikiye bölünmesinde belirli bir etki olarak ortaya çıkmıstır.1920 yılının baslarında Kürdistan Teali Cemiyeti içerisindeki görüş ayrılıkları ileri bir safhaya gelmistir. Bu dönemde Türk yanlısı olarak görülen Seyit Abdülkadir’i baskanlıktan düsüremeyen Bedirhaniler ve bunlarla birlikte hareket edenler Mayıs ayı içerisinde bu cemiyetten istifa ederek yeni bir olusuma gitme kararı vermislerdir. Bedirhan ailesinin önderliginde harekete geçen bu gurup, 10 Mayıs 1920’de “Kürt Teskilat-ı ctimaiyye Cemiyeti” adında bir cemiyet kurmuslardır318 . 

Kurucularının önemli bir kısmının Bedirhan ailesi ve Baban ailesinin olusturdugu Kürt Teskilat-ı ctimaiyye Cemiyeti’nin tespit edilebilen kurucuları sunlardır: Emin Ali Bedirhan319 , Ferit Bedirhan, Sükrü Baban, Fuat Baban, Hikmet Baban, Abdullah Cevdet, Sükrü Mehmet Sekban, Bitlisli Kemal Feyzi, Cemilpasazade Ekrem, Kerküklü Necmeddin Hüseyin, Mevlanzade Rıfat ve Memduh Selim320. Mayıs 1920’de kurulan Kürt Teskilat-ı ctimaiyye Cemiyeti’ne kısa bir süre sonra Kürt Milli Fırkası ile Hevi Kürt Talebe Cemiyeti mensupları da katılmıslardır321 . 

Kürt Teskilat-ı ctimaiyye Cemiyeti’ne olan bu katılımların ardından, Jin Dergisi kadroları da bu cemiyet ile birlikte hareket etmeye baslamıslardır. 
Birlikte hareket etme kararının ardından bu dergi, günlük gazete halini alarak, bu cemiyetin yayın organı seklinde çıkmaya baslamıstır322 . 

Kürdistan’ın bagımsızlıgından yana olan Kürt Teskilat-ı İctimaiyye Cemiyeti mensupları, kendilerince ilk kez Kürt ulusal bayragının renk ve biçimini tespit ederek ilan etmislerdir. Buna göre; yukarıda kırmızı, ortada beyaz ve üzerinde günes, altta yesil renkli bayrak Kürtlerin bayragı olacaktır. Kürdistan’ın kurulması için aktif bir çalısma yöntemi uygulanması düsüncesinde olan bu cemiyet ileri gelenleri, 1921 yılında Cemilpasazade Ekrem ile Müküslü Hamza’yı Güneydogu Anadolu Bölgesi’ne, Halil Rami Bedirhan, Mustafa Pasa Yemlüki, Bitlisli Kemal Fevzi ve Mevlanzade Rıfat’ı da Musul ve Süleymaniye’ye gönderdi. Bu son gönderilenlerden Iraklı Mustafa Yemlüki oraya varabilmistir323 . 

Kendi içerisinde fikir ayrılıkları ve bölünmeler sonrasında Kürdistan Teali Cemiyeti’nin etkinligi giderek azalmıstır. Bu arada Osmanlı hükümetleri de bu cemiyetin faaliyetlerinden belirli oranda rahatsız olmaktadır. Bu cümleden olmak üzere, son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bu cemiyet ve faaliyetleri gündeme gelmis, belirli tartısmalara neden olmustur324 . 
Bu cemiyetin etkinligini büyük oranda yitirmesinin sonrasında, 11 Ekim 1920’de dönemin Osmanlı hükümeti, bu cemiyetin kapatılması hususunda bir karar almıssa da bu karar uygulanmamıstır. 1922 yılına kadar belirli oranda faaliyetlerini yürüten bu cemiyetin varlıgı bu dönemden sonra sona ermistir325 

4-Mondros Mütarekesi’nin mzalanmasından Sonraki Dönemde Ermeniler ve Kürtler Arasındaki Görüsmeler ve Diyalog Çalısmaları 

    I. Dünya Savası’nın sonrasındaki dönemde ortaya çıkan Kürt devleti kurulması planları içerisinde, bu planları yapanların karsılastıkları en önemli problemlerin basında, kurulması düsünülen Kürt devletinin sınırlarıyla, yine bu bölgede kurulacak olan Ermeni devletinin sınırlarının kesismesi ve bu topraklarda yasayan Müslüman Kürtler ile Hıristiyan Ermeniler arasındaki çatısmalar sonucunda ortaya çıkan düsmanlıktır. 
Bu problem, tilaf güçlerinin büyük bir mesai harcamasına neden olmuş ve bu sorunla ilgili bazı çalısmalarda ve arabuluculuklarda bulunmuslardır. 

   İtilaf devletlerinin bu husustaki mesguliyeti, I. Dünya Savası’nın ilk dönemlerinden itibaren baslamıstır. Savaş sonrasında olusturmak istedikleri sistem içerisinde böylesi bir problemle karsılasacaklarını bildiklerinden ötür, bazı projeler üretme yoluna gitmislerdir. Bu cümleden olmak üzere, I. Dünya Savası’nın daha ilk safhalarında, savastan önceki dönemde Fransa’nın Van Konsolosu olan M.Zarecki, 11 Ocak 1915’te Fransız Dısisleri Bakanlıgı’na bu hususla ilgili bir rapor vermistir. 

Bu raporda, Ermenilerin Kürtlerle akraba, hatta aynı ırka baglı oldukları savunularak, savaş sonrasındaki dönemde Kürt-Ermeni birlesik otonom idaresinin Fransızlar tarafından tesis edilmesi tavsiye edilmistir326 . 
Ermeniler ile Kürtler arasında işbirligi ve ortak hareket etme planları savasın müteakip dönemlerinde de devam etmistir. Savaş sırasında Dogu Anadolu bölgesini isgal eden Ruslar ve bunlarla birlikte hareket eden Ermeniler, anılan dönemde katlettikleri yüzbinlerce Müslüman Kürt’ün kanları kurumadan, Kürtleri kendi taraflarına çekmek için tesebbüste bulunmuslardır. Erzincan’a kadar ilerleyen Rus ve Ermeni kuvvetleri, bu bölgede bulunan Dersim asiretleri ile görüserek, savaş sonrasında Kürtler ile Ermeniler arasında isbirligi imkanları aramaya çalısmıslardır. 1917 yılından sonraki dönemde de Ermeniler ile Dersim asiretleri arasında devam eden bu görüsmeler, Dersim asiretlerinin ileri gelenlerinden olan Aliser’in çekingen davranması nedeniyle sonuçsuz kalmıstır327 . 

Kürtler ile Ermeniler arasında isbirligi arayısları 1918 yılı baslarında yeniden gündeme gelmistir. Daha önceki dönemlerde ngilizler ve Ruslar ile görüsmelerde bulunan ve Rus isgali sırasında Ruslar tarafından Erzurum Valisi olarak atanan, Bedirhan Bey’in oglu Kamil Bey,Ermeniler ile Kürtler arasındaki iliskilerde önemli bir rol oynamıstır. Fransa’nın Kafkasya Askeri Atasesi Albay Chardigny’nin aracılıgıyla 28 

Ocak 1918’de Tiflis’te, Ermeni Milli Komitesi Baskanı Aharonyan ile Kamil Bey görüserek, Kürtler ile Ermenilerin ortak hareket etmeleri ve Türklere karsı birlik 
olusturmaları hususunda bir anlasma imzalamıslardır328 . 

I. Dünya Savası’nın sona ermesinden hemen sonraki dönemde, Musul ve çevresini isgal eden ngilizler, bu bölgeyi kalıcı olarak ellerinde tutabilmek amacıyla yeni stratejiler gelistirme yoluna gitmislerdir. Sykes-Picot antlasması ile Fransızlara verilen bu bölgenin kendi ellerinde kalabilmesi için anılan bölgede kendilerine taraftar kazanmak ve Fransız etkisini mümkün mertebe yok edebilmek için bölgede yasayan Kürtler üzerinde etkin bir politika izlemeye çalısmıslardır. Osmanlı toprakları üzerinde yasayan Hıristiyanların tarihî hamisi olarak ün salmış olan Fransızların bu ünü, İngilizlerin isini kolaylastırmıs tır. Hıristiyan Ermeniler ve Nasturiler ile Kürtler arasında özellikle savaş yıllarında artan düsmanlık bu yönden ngilizlerin isini kolaylastırmaktadır. Ancak, Avrupa ve Amerika kamuoyunda savasın en önemli magdurları ve mazlum  toplumu olarak görülen Ermenilerin istekleri de göz ardı edilemeyecek bir durumdadır. Bu nedenden dolayı ngilizler, Kürtler ile olan iliskilerinde Ermenilerin hamisi olmadıklarını, bu görevi Fransız ve Amerikalıların yaptıklarını belirterek Kürtleri kendi taraflarında tutmaya çalısmıslardır329 . 
Bölgedeki sorunları kendi lehine sonuçlandıracak, yeni stratejiler gelistiren 

İngilizlerin bu dönemde elbette kendi içlerinde de bir takım çıkmazları bulunmaktadır. İngilizler, kendi müstemlekelerinde yasayan önemli miktardaki Müslüman nüfus ile gelecekte idare etmeye talip oldukları Ortadogu bölgesinin hemen hemen tamamına yakınını olusturan Müslüman nüfusa karsılık, kendi ülkelerinde ve Avrupa’da olusmuş olan magdur ve mazlum Ermeni halkının çektikleri acıların savaş sonrasında onlar için olusturulacak bir devlet ile giderilmesi düsüncesine de kayıtsız kalamamıslardır. Savaş sonrasındaki dönemde Ortadogu’ya sekil vermeye çalısan İngilizler, Ermeniler ile Kürtler arasındaki bu ihtilafların giderilmesi ve kurulması düsünülen Kürt devleti hususunda yeni projeler üretmeye baslamıstır. Bu cümleden olmak üzere, İngiliz hakimiyeti altında bulunacak olan Musul ve çevresindeki bölge dısında, Ermeni istemlerinin de oldugu Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgeleri için ortak Kürt-Ermeni birlikteligi düsüncesinin ortaya çıkarılmasında ngilizler önayak olmuslardır.330 Savaş sonrasındaki dönemdeki yeni stratejisini Irak ile Musul ve çevresinin hakimiyeti üzerinde kuran ngilizler, hem Kürtleri hem de Ermenileri kendi çıkarları dogrultusunda kullanma yoluna gitmislerdir331 . Bu bölgelerde yasayan Kürtlerin Ermeniler ve diger Hıristiyan guruplara karsı olan tepkilerini azaltmak amacıyla Kürtler ile Ermenilerin ortak hareket etmeleri düsüncesini Ermeni liderlere açarak, Ermenilerin Kürtler ile birlikte hareket etmesi halinde isteklerine daha kolay ulasacakları düsüncesini islemeye baslamıslardır332 . İngilizlerin bu düsüncelerini Suriye üzerinde hakimiyet kuracak olan Fransızların da desteklemesi sonucunda, Ermeni liderler arasında Kürtler ile birlikte hareket etme ve ortak çalısma düsüncesi gelismeye baslamıstır333 . 

Kürtler ile Ermeniler arasındaki ihtilafın giderilmesi yolunda çalısmalar yürüten 

İngilizler, I. Dünya Savası sırasındaki tehcir olayı ile ilgili Kürtlerin suçsuz oldukları yönünde çalısmalar da yürütmüslerdir. Bu baglamda, Halep’te bulunan bir İngiliz generali, yayımladıgı bir beyannameyle “Kürtler, Ermeni tehcirinden ve katillerinden sorumlu degildir. Çünkü bu cinayetleri Kürtler yapmamıstır. Bundan Türk İttihat ve Terakki Fırkası sorumludur...” demek suretiyle hem Kürtler ile Ermeniler arasındaki ihtilafları çözmeye, hem de Türkler ile Kürtler arasın ayrılık tohumları ekmeye çalısmıstır334 . 

  İngilizler, Kürtler ile Ermeniler arasındaki iliskileri iyilestirme yolunda faaliyet gösterirlerken, bir yandan da gelecekte kurulacak olan Kürt ve Ermeni devletleri için projeler üretmeye çalısmıslardır. Bu amaçla Agustos ayının sonları ile Eylül ayının baslarında düzenlenen “Ortadogu Meseleleri Üzerinde Subeler Arası Konferans”ta bu husus tartısılmış ve yeni projeler ortaya atılmıstır335 . Bu konferansın ardından İngiliz uzmanları Kürtler ile Ermeniler arasındaki ihtilafın çözümü için kafa yormaya devam etmislerdir. Kürtler arasındaki Ermeni korkusu ve aleyhtarlıgının, Anadolu’da baslayan Mustafa Kemal hareketinin Kürtler tarafından desteklenecegi korkusuna kapılan İngilizler, Kürtlerin “... en azından geçici olarak bile olsa Ermenilerle birlesmeye ikna ...” edilmeleri için çaba sarf edilmesini istemislerdir336 . İngilizlerin böylesine kafa yordukları ve gelecege yönelik endiselerine neden olan bu meselede, 1919 yılının ortalarından itibaren belirli bir ilerleme saglanmıstır. Bu tarihlerde, Paris’teki barış görüsmelerinde Kürtleri temsil ettigini iddia eden Serif Pasa ile Ermeni Delegasyonu Baskanı Bogos Nubar arasında bir yakınlasma baslamış ve İngilizleri az da olsa oranda rahatlatmıstır337 . 

  İngilizleri çıkmazdan kurtaracak bir çözüm olarak görülen bu yakınlasmanın sonucunda, 20 Kasım 1919’da Kürtler adına Serif Pasa, Ermeniler adına Bogos Nubar ve Ermeni Cumhuriyeti adına Dr. Ohoncanyan’ın imzalarını tasıyan bir uzlasma önerisini barış konferansına sunmuslardır. Sunulan bu öneride, aynı kökten gelen ve ortak çıkarları bulunan Kürtler ve Ermenilerin, aynı devletin mandası altında ve birlesik bagımsız bir Ermenistan ve bagımsız bir Kürdistan’ın kurulmasını, azınlık haklarına saygı gösterilmesi ve iki devlet arasındaki sınırın barış konferansında çizilmesini kabul ettikleri belirtilmistir338 . 

Ermeniler ile Kürtler arasında Paris’te varılan bu uzlasmaya en fazla sevinen taraf süphesiz ki ngilizler olmalıdır339. Uzlasma haberinin Londra’ya ulasmasının ardından, İngiliz Dısisleri Bakanlıgı’ndan İstanbul’daki temsilcilerine gönderilen bir yazıyla, İstanbul’da da aynı hareketin gerçeklesmesi için “... mümkün olan her türlü tesvik ve destegin saglanması...” talep edilmistir340 . Ermeniler ile Kürtler arasında yapılan bu uzlasmanın haberi stanbul’a ulastıgında ise büyük bir gürültü kopmustur. 
Bu haber üzerine Kürdistan Teali Cemiyeti içerisinde büyük bir karısıklık ortaya çıkmıstır. Bu cemiyet içerisinde yer alan ve dinî duyguları öne çıkan üyeler, bu hususu siddetle protesto ederek, bu uzlasmayı tanımadıklarını ilan etmislerdir341 . Bu uzlasma haberinin ardından Kürdistan Teali Cemiyeti’nin olusmasında büyük bir güç saglamış olan Babanzadeler bu cemiyetten istifa etmislerdir342 . Serif Pasa ile Ermeniler arasındaki bu uzlasma ile ilgili olarak Kürtler arasında geniş bir tepki hareketi ortaya çıkmıstır. Bu uzlasma haberi üzerine birçok asiret reisinden, bu bildirgeyi asla kabul etmediklerini ve Osmanlı Devleti’ne baglılıklarını bildiren telgraflar gelmistir. Benzeri tepkiler Ermeniler arasından da gelmistir343 . 

Gösterilen bu tepkiler üzerine, Paris’te bulunan Serif Pasa, gönderdigi bir telgraf ile “Kutsal halifelik makamına derinden baglı oldugumdan ve ayrılma arayısı 
yönündeki düsünceler ile bu baglılıgı bozmak istemedigimden, Paris Konferansı nezdindeki Kürdistan yetkili baskanlıgından istifa ettim... Bütün çabamı halifelik 
haklarının korunmasına harcayacagımı açıklarım, Serif.” seklinde bir açıklama ile Kürt temsilciliginden istifa etmistir. Gönderilen bu telgraf o dönemde Vakit 
gazetesinde 24 Nisan 1920 tarihinde yayınlanmıstır344 . Serif Pasa’nın bu istifasının ardından, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin baskanı olan Seyit Abdülkadir 
17 Mayıs 1920 tarihinde Paris’teki barış görüsmeleri heyetine gönderdigi bir telgraf ile Kürtlerin temsil edilmedikleri bu görüsmelerin sonuçları ve kararlarını 
tanımayacaklarını bildirmistir345 . 


II- İNGİLİZLERİN KÜRT MESELESİNDEKİ  POLİTİKALARI VE YÜZBAŞI NOEL’İN FAALİYETLERİ 


1-İngilizlerin Kürt Meselesindeki Politikaları ve Amaçları 

    30 Ekim 1918 tarihinden sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ile savastan saf dısı edilen ve bu mütareke sartları ile eli kolu baglanan Osmanlı Devleti’nin bir daha kendine gelmemesi ve basta İngilizler olmak üzere, İtilaf güçlerine problem çıkarmaması için özellikle İngilizler bazı faaliyetlere girismislerdir. Bu faaliyetler çerçevesinde 8 Kasım’da Musul’u isgal eden İngilizler, Musul ve çevresinde kalıcı olabilmek ve buraların baska bir devletin hakimiyetine girmemesi için yeni stratejiler üretmeye çalısmıslardır. Bu bölgede yasayan degisik etnik guruplar arasında özellikle Kürtler üzerinde çalısmalarını yogunlastıran İngilizler, Kürtleri nasıl kullanabilecekleri ve bunları kendi emelleri dogrultusunda ne sekilde yönlendirebilecekleri hususunda kalıcı bir formül üretememislerdir. Bölgede yasayan Kürtlerin kendi aralarında birlik olusturamamaları da İngilizler için bir baska sorunu teskil etmekteydi. 

İngilizlerin Musul ve çevresini ellerinde tutma çalısmalarına karsı en önemli tehdit, Fransızlar tarafından olusturulmaktaydı. Zira, I. Dünya Savası sırasında 
imzalanan Sykes-Picot Anlasması ile Musul ve çevresi Fransa’ya verilmistir. Bu nedenden dolayı adı geçen bölgeyi elde etmek isteyen bu devlete karsı ngilizler hep tetikte durmuslar346 ve Fransızları buradan uzak tutmak için mümkün mertebe Fransız aleyhtarı ortamın olusmasında çaba sarf etmislerdir. Gösterilen bu çabalarda, bu bölgenin eski sahibi olan ve mütareke imzalandıgı sırada halen bu bölgeye hakim olan Türklere de ayrı bir önem verilmiş ve Türklerin Musul ve çevresine bir daha hakim olmamaları için en etkin yöntemlere basvurulmustur. Temel amacı Musul ve çevresinin İngiliz kontrolü altında kalması olan bu çabalarda, Kürtler sadece araç olarak görülmüs, nasıl kullanılabilecekleri ve İngilizlere en fazla ne sekilde faydalı olabilecekleri dısında herhangi bir önem verilmemistir347 . 

Musul ve çevresinin isgalini tamamlayan İngilizler, bölgenin idarecisi olarak Seyh Mahmut Berzenci’yi atamış ve daha sonraki asamada Seyh Mahmut Berzenci’nin 
İngiliz çıkarlarına yeterince hizmet edemeyeceginin görülmesi üzerine, İngilizler büyük bir çıkmaz içine girmislerdir. Bölgede ngilizler aleyhinde Türkler tarafından yürütülen İngiliz aleyhtarı propagandalar da ngilizlerin isini oldukça güçlestirmistir. Bu durum karsısında İngilizler bölgedeki hakimiyetlerini saglamlastırmak ve karsılastıkları problemleri çözmek amacıyla bir dizi çalısma içine girmislerdir. 

Savaş sonrasındaki dönemde, Ortadogu’daki kazanımlarının hukuksallıgını saglamlastırmak isteyen İngilizler348 , İlk olarak Fransızlar ile anlasma yoluna 
gitmislerdir. Aralık 1918 tarihinde İngiltere’yi ziyaret eden Fransa Basbakanı Clemenceau ile yaptıgı görüsme sırasında Lloyd George, Musul meselesini gündeme getirerek, bu bölgenin ngiliz hakimiyeti altında kalmasını belirtmiş ve Clemenceau bu hususu sözlü olarak kabul etmistir. Zira bu dönemde Almanya ile yapılacak olan barış görüsmelerinde Fransa, İngiltere’nin destegine ihtiyaç duymustur.349 . 

Clemenceau’dan sözlü olarak Musul hususunda güvence alan ngilizler, alınan bu sözün barış görüsmeleri sırasında da fiiliyata geçirilmesi yönünde, Musul ve çevresinde belirli bir Fransız aleyhtarı ortamın yaratılması için çalısarak, bu bölgede Fransız hakimiyetinin tesis edilmemesi için faaliyetlerini arttırmıslardır350 . 

İngilizlerin Musul ve çevresine hakim olmak hususundaki emelleri karsısındaki en büyük engel ise Türklerdir. Mondros Mütarekesi imzalandıgı sırada dahi bu bölgenin önemli bir kısmını ellerinde tutan Türkler, İngilizlerin bir oldu bitti ile buraları isgal etmesini kabul etmemiş ve bu bölgede ngilizlere karsı aleyhte propaganda yoluna gitmislerdir. Bu ise ngilizlerin en büyük handikapı ve korkusu oldugundan, Türkleri bu bölgeden uzak tutmak ve bölgenin bir daha Türk hakimiyeti altına girmemesi için büyük bir çalısma içine girmislerdir351 . Bu amaçla İngilizler, Musul ve çevresinde yasayan etnik guruplar ve asiretler arasındaki anlasmazlıkları körükleyerek, bölgede bir hakem rolü oynamaya yönelmislerdir. İngilizler, kendi görevlilerinden olusan agı kullanarak, özellikle Kürt asiret reislerini birbirlerine karsı çekismelere sürüklemisler ve sırasıyla bunlar ile görüsmeler yoluna giderek, bu asiret reislerini el altında tutmaya çalısmıslardır352 . 

Türklerin her ne sekilde olursa olsun Musul ve çevresine yeniden hakim olmaları düsüncesine karsı olan İngilizler, Türklerin bu bölgeyi kolay kolay bırakma niyetinde olmadıklarını, bu yüzden de bölgede ortaya çıkan İngiliz aleyhtarı propagandanın Türkler tarafından organize edildigini farkındaydılar353 . Türklerin yürüttükleri İngiliz aleyhtarı bu faaliyetlere karsı ngilizler de karsı taktik uygulayarak, elde etmek istedikleri yerlerin dısında kalan bölgelerde yasayan Kürtler arasında Türklerin aleyhinde faaliyetlere giriserek, bu propagandalara karsı propaganda ile cevap vermeye baslamıslardır354 . 

Ayrıca Türklerin kendileri ile ugrasmamaları için, İzmir’e çıkartma yapmalarından sonraki dönemde Yunanlıları bir piyon gibi kullanıp, Anadolu içlerine dogru ilerlemelerini tesvik ederek, belirli oranda rahat nefes almaya çalısmıslardır355 . Türklerin uyguladıkları propagandalara karsı Kürtleri kendi emelleri dogrultusunda kullanma stratejisi gelistiren ngilizler, Kürtleri ne derecede kullanabilecekleri ve onlara ne vaat edecekleri hususunda ortak bir program tespitinde bayagı zorlanmıslardır. Kürtlerin kendi aralarında genel bir birlik olusturamamaları, İngilizleri kimler ile görüsmelerde bulunacakları hususunda kararsızlıga itmistir356 . 

Gerçi bu dönemde Kürtleri temsil ettigi iddiası ile kurulmuş bulunan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin varlıgı, yukarıda ilgili kısımda da belirttigimiz üzere İngilizlerin bu cemiyet ile görüsmelerde bulunmasını dogurmustur. Ancak, bu cemiyetin içinde Türk taraftarı olan kisilerin bulunması İngilizleri rahatsız etmistir. 
Bunun yanında, Musul ve Süleymaniye çevresindeki İngiliz aleyhtarı faaliyetlerin, bu cemiyete mensup bazı kisiler tarafından organize edildigi istihbaratları, 
İngilizleri Kürdistan Teali Cemiyeti’ne karsı temkinli olma yoluna sevk etmistir. Buna ragmen İngilizler, Kürdistan Teali Cemiyeti ile olan iliskilerini devam ettirerek, mümkün mertebe kendi amaçları yönünde bu cemiyeti kullanmaya çalışmışlardır. 

  İngilizlerin Türklere karsı yürüttügü propagandalarda en önemli unsur olan Ermeniler ve Hıristiyan nüfusa önem verilmesi hususunda ngilizler gayet temkinli davranmıslardır. Kürtleri kendi karsılarına almamak amacı ile Hıristiyanlara karsı mümkün mertebe mesafeli durmaya çalısan İngilizler 357 , Bir taraftan da özellikle Ermeniler ile Kürtler arasında diyalog kurulmasını ve bu iki gurubun kendi aralarında anlasarak, gelecekte teskil edecekleri sistemin bozulmaması için gayret sarf etmislerdir. 
İngilizleri ugrastıran bir diger mesele de kurulması düsünülen Kürdistan veya Kürdistanların sınırları ve ne sekilde olusturulacagıdır358 . Kendi içlerinde yaptıkları görüsmelerde, bir tane mi yoksa birkaç tane mi Kürdistan kurulması yönünde görüş alışverisinde bulunan İngiliz idarecileri, bu hususta büyük bir mesai harcamak zorunda kalmıslardır. Olusturulacak olan bu devlet veya devletçiklerin sınırlarının nereden baslayıp nerede bitecegi hususu İngiliz yazısmaları içerisinde ayrı bir yere sahiptir359 . İngilizlerin uygulamaya çalıstıkları Kürt politikası içinde, dikkati çeken en önemli hususiyet, onlar için önemli olanın Musul ve çevresine kendilerinin hakim olmalarıdır. 
Bu amaçla Kürdistan olarak olusturmayı planladıkları ve kuzeyde kalan daglık bölge ile petrol bulunan ve Bagdat ile Basra’nın gelecekte güvenliginin tesis edilmesi için elde tutulması gereken Musul bölgesinin kaderini ayrı tutmuslardır. Bundan dolayı İngilizler kuzeyde yasayan Kürtleri bazı vaatler ile kendi yanlarında tutarak, Türklere karsı kullanma stratejisi gelistirirken, güneydeki Kürtleri kendi hakimiyetleri altında tutabilmenin yolunu aramış ve bu yönde etkin tedbirler almıslardır360 . 

DİPNOTLAR;

314 Kürdistan Teali Cemiyeti içerisindeki görüş ayrılıklarından birisini de Alevi Kürtler olusturmaktadır. Çogunlugunu Sünnilerin olusturdugu Kürtler içerisinde, 
      Alevilere karsı çekinceler bulunmaktadır.Böylesi bir ortamda, Dersim kökenli olup Kürdistan Teali Cemiyeti üyelerinden olan Nuri Dersimi, 1919 yılında cemiyetin bir toplantısı sırasında Sünni ve Alevi Kürtlerin isbirligini savunarak, bu ayrımın ortadan kaldırılmasını, bu ayrımın Türk hükümeti tarafından kullanılmasının önüne geçilmesini istemistir. Hans-Lukas K ESER; “Kemalist Türk Milliyetçiligine Karsı Alevi Kürtler, Dersim Aleviligi ve Mustafa Kemal'e Karsı I. Kürt Ayaklanması’ndaki 
       Rolü (Koçgiri, 19191921)”, 
       http://www.dersim.biz/html/arastirmalar2.html. 
315 “Koçgiri stiklal Savası”, http://www.zazaki.org/modules.php?name=Content&pa=printpage&pid=12. 
316 Seyit Abdülkadir bu dönem içerisinde, “... Türklerin su düskün zamanında onlara darbe indirmekligimiz Kürtlük siarına yakısmaz ...” diyerek Türklere karsı 
mücadele edilmesine karsı çıkarak, İstanbul hükümetinin bir Kürdistan kurmayı vaat ettigini, bunun ancak Türklerin içinde bulundukları savastan tam olarak 
      çıkmasından sonra mümkün oldugunu söylemistir. Bunun yanında Seyit Abdülkadir’in, Türklerin bu vaatlerinden geri döndügü taktirde “...Kürt milletinin bazu kuvveti 
      ile hakkını almaya muktedir oldugunu ...” söyledigi bazı kaynaklarda yer almaktadır. N.Kutlay; a.g.e., s.330; İ.Göldas; a.g.e., s.190; “Koçgiri İstiklal Savası”, 
      http://www.zazaki.org/modules.php?name= Content&pa=printpage&pid=12. 
317 N.Kutlay; a.g.e., s.307, 334; H.Yıldız; a.g.e., s.29-30. 
318 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.76; E.Kurubas, a.g.e., s.88, 94; İ.Göldas; a.g.e., s.192-195; 
Selahattin Çetiner; “Kürtlerin Siyasi ve İdeolojik Kürtçülük Faaliyetleri”, 
http://www.mudafaai-hukuk.com.tr/test/TEROR_DOSYASI/scetiner_2.htm. 
319 Türk düsmanlıgı ile nam salan bu kisinin, Seyit Abdülkadir’e göre bu dönemde “Kürdistan muhtariyete kavustugu zaman bile Türklerle birlesmek istemedigini ve 
      Ermenilerle birlesiriz, Türklerle birlesmeyiz ...” seklinde tavır sergiledigi ifade edilmektedir. Mahmut Çetin; İsyancı Bedirhan Bey’in Yaramaz Çocukları ve 
      Bir Kardeslik Poetikası Kart-Kurt Sesleri, Biyografi.net, İstanbul, 2005, s.67. 
320 N.Kutlay; a.g.e., s.334; .Göldas; a.g.e., s.196-197. 
321 E.Kurubas, a.g.e., s.94. 
322 Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, s.168. Naci Kutlay ise, Jin gazetesi ile Jin dergisinin ayrı ayrı yayınlandıgını ve gazetenin haftalık 
oldugunu belirtmektedir. N.Kutlay; a.g.e., s.298. 
323 Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, s.168; Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, s.52, 76; N.Kutlay; a.g.e., s.334; 
      İ.Göldas; a.g.e., s.202-203. 
324 Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki bu tartısmalar ile ilgili olarak İsmail Göldas’ın eserinde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. İ.Göldas; a.g.e., s.208-2213. 
325 E.Kurubas, a.g.e., s.95; .Göldas; a.g.e., s.227-228. 
326 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni liskileri, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı, stanbul, 1990, s.18-19. 
327 E.Kurubas; a.g.e., s.31-32. 
328 N.Kutlay; a.g.e., s.304. 
329 M.S Lazarev; a.g.e, s.107. 
330 E.Kurubas; a.g.e., s.42; M.S Lazarev; a.g.e, s.72. I.Dünya Savası’nın sonrasında İngiliz ilerlemelerine karsı konulmak amacıyla, Türkler tarafından gündemde  tutulan ve ngiliz aleyhtarlıgının ön önemli sloganı olarak kullanılan, İngilizlerin Hıristiyan Ermeni ve Nasturileri koruyarak Kürtleri bunların idaresine verecekleri  propagandasına karsılık, İngilizler mümkün mertebe Kürtleri gücendirmeyecek ve bu propagandayı basarıya ulastırmayacak sekilde hareket etmeye çalısmıslardır. 
      Bu yöndeki İngiliz siyaseti içerisinde, 12 Mayıs 1919’da A.Wilson Kürtler karsısında Hıristiyan azınlıklara küçük bir üstünlük bile verilmemesini önermiş 
ve yaptıgı açıklama ile Kürtlerin yasadıkları yerlerin Ermenilerin taleplerinden uzak tutulacaklarını ifade etmistir. M.S Lazarev; a.g.e, s.70, 105. 
331 27 Agustos 1919 tarihinde Mr.Hohler’den Mr.C.Kerr’e gönderildigi belirtilen bir İngiliz belgesinde su ifadeler yer almaktadır: “Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt sorununa verdigimiz önem Mezopotamya bakımındandır”. E.Ulubelen; a.g.e., s.188. 
332 Paris’te yapılan barış görüsmelerinin baslangıcında, Ermeni delegasyonu Baskanı Bogos Nubar Pasa, Ermeni isteklerini açıklayan bir bildirgeyi 12 Subat 1919 tarihinde bu görüsmelere katılan ülkelerin temsilcilerine sunmustur. Bu bildirgeye göre, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi arasında uzanan dev bir Ermeni devleti kurulmalı, bu dönemde olusan Ermenistan Cumhuriyeti’yle Dicle’nin güneyinde ve Ordu-Sivas hattının batısında kalan topraklar hariç Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas ve Erzurum bu devletin sınırları içinde bulunacaktı. İskenderun dahil bütün Kilikya da talep edilen topraklar arasındaydı. Paul C. Helmreich; Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Masalar, Gizli Anlasmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Çev.: Serif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s.35; Garo Sasuni; Kürt Ulusal Hareketleri ve 
      15. yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İliskileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992, s.258-259. Bunun yanında, etkinlikleri fazla olmamakla birlikte Nasturi-Keldani 
       temsilcileri de bagımsız bir “Nasturi-Keldani Devleti” için Musul, Urmiye, Diyarbakır ve Urfa’yı da içine alan, batıda Fırat, kuzeyde Van Gölü’nün güneyi, güneyde de  Bagdat’ın kuzeyiyle sınırlı toprakları istemekteydi. E.Kurubas; a.g.e., s.81. 
333 Sükrü Kaya Seferoglu; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni liskileri, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı, İstanbul, 1990, s.19-20. İngiliz ve Fransızların bu isteklerine ragmen Kürtler arasında Ermeni aleyhtarı tutum devam etmekteydi. Nisan 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserligi Siyasi Memuru A.Ryan’ı  ziyaret eden Seyit Abdülkadir, kendilerinin bir Ermeni idaresini asla kabul etmeyeceklerini ve bu konuda güvence verilmedigi takdirde Türklerle isbirligi  yapabileceklerini belirtmistir. A.Mesut; a.g.e., s.35; E.Kurubas, a.g.e., s.45. 
334 Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, s.129. İngilizlerin yaptıkları bu faaliyetlere ragmen, Kürt halkı arasında Ermeniler karsı tepkisel  hareket devam etmistir. Zira, Kürtler arasında, Ermenilerin Rus isgalciler ile birlikte hareket ederek yüzbinlerce Kürtün ölümüne sebep oldugunu unutanlar çok azdır. 
      Bu nedenle Kürtlerin çogunlugu bu propagandalara kulak asmayarak, Ermeniler ve diger isgalci güçlere karsı Türkler ile birlikte hareket etmislerdir. 
      R.Olson; a.g.e., s.47. 
335 Bu konferanstaki görüsmeler ve önerilen projeler ile ilgili olarak bir gizli yazı, 6 Eylül 1919’da Londra’ya gönderilmistir. A.Mesut; a.g.e., s.83-90 
336 A.Mesut; a.g.e., s.99. Kürtlerin Türkler ile birlikte hareket etmesi hususu, bu dönemdeki İngilizlerin en büyük endisesidir. Amiral Sir A.Cathorpe’den Lord Curzon’a gönderilen 29 Temmuz 1919 tarihli bir yazıda “Sulh sartları Müslümanların çok aleyhine ve Hıristiyanların çok lehine olması üstelik Büyük Ermenistan hakkındaki söylentiler, Kürtleri Türklerin yanına itiyor” denilmekte ve bu duruma karsı İngilizlerin güç duruma düstükleri ifade edilmektedir. E.Ulubelen; a.g.e., s.186. 
337 E.Kurubas, a.g.e., s.84. 
338 Sina Aksin; stanbul Hükümetleri Ve Milli Mücadele, Son Mesrutiyet (1919-1920), II. Cilt, Cem Yayınları, stanbul, 1992, s.112; H.Yıldız; a.g.e., s.37. 

 “20 Kasım 1919-Paris Büyük Barış Konferansına, Bay Baskan, 

...Bizler, asagıda imzası bulunanlar, Ermeni ve Kürt uluslarının temsilcileri, Büyük Barış Konferansı’na, iki ulusun da aynı Ari kavimden ve çıkarlarının da aynı oldugunu ve aynı amacı, yani kendi bagımsızlıkları amacını güttüklerini belirtmekten seref duyarız. Özellikle Ermeniler insafsız Osmanlı idaresinden kurtulmak çabasındaydılar ve genellikle hem Ermeniler ve hem de Kürtler her iki ulusa da facialar getiren İttihat ve Terakki Komitesi’nin resmi veya garı resmi kabinelerinin boyundurugundan kurtulmayı zorunlu bulmaktadırlar. 
Su halde Barış Konferansı’ndan, aramızda tam anlasmaya varmış olarak beraberce sizden, ulusların hakları prensibine uygun olarak Birlesik Bagımsız Ermenistan ve Bagımsız bir Kürdistan’ın yaratılmasını, kurulacak olan bu devletlerin halklarımızın istekleri gözönüne alınarak büyük devletler yardımını alabilmesinin teminini, bu konuda karara varılmasını ve de ülkemizin tekrar gelismesi süresinde bu devletlerin gerekli olan ekonomik ve teknik yardımlarını rica ederiz. Delegasyonlarımız tarafından sizlere sırayla raporlar seklinde sunulan aramızdaki anlasmazlık konusu olan topraklara gelince, açık bir sekilde sizleri temin ederiz ki bunların çözüme baglanmasını Barış Toplantısı’nın kararlarına bırakıyoruz. Çünkü, verilecek kararın adaletli bir sekilde verilecegine eminiz. Aynı zamanda her iki devletimizin de içinde yasayan azınlıkların hukuki haklarına saygı göstermek konusunda tam bir birlik içinde oldugumuzu da bildiririz. 

İmzalar 


Bogos Nubar Dr.H.Ohancanyan 
(Ermeni Milli Delegasyonu Baskanı) (Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyon Baskan Vekili) 

Serif Pasa 
(Kürt Milli Delegasyonu Baskanı)”. 
N.Kutlay; a.g.e., s.305-306. 

339 İngilizler arasında büyük bir sevinç ve mutluluk olmasına ragmen, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Richard Webb, 8 Ocak 1920 tarihli yazısında Serif Pasanın çok uzun süredir Avrupa’da oturdugu ve ülkesinden kopuk oldugu için Kürtler adına konusacak durumda olmadıgını belirtmistir. 
      Sina Aksin; İstanbul Hükümetleri Ve Milli Mücadele, Son Mesrutiyet (1919-1920), II. Cilt, Cem Yayınları, İstanbul, 1992, s.113. Benzeri durum Ermenilerin 
       temsilcisi Bogos Nubar için de geçerlidir. Amerikalı General Harbord, Bogos Nubar ile yaptıgı görüsme sırasında, bu kisiye sordugu“Ermenistan’da son ne zaman  bulundunuz?” sorusuna “hiç Ermenistan’da bulunmadıgı” cevabını alması General Harbord’u bayagı sasırtmıstır. Zira barış görüsmelerinde Ermeniler adına söz sahibi olacak kadar ileri bir mevkide olan kimsenin “Ermenistan” oldugunda ısrar ettigi bölgeyi hiç görmemiş olması General Harbord’un bu saskınlıgının temel nedenidir. Mehmet Can; Ortadogu’da Amerikan Politikası, Bayrak Yayınları, İstanbul, 1993, s.120. 
340 Mim Kemal Öke; İngiltere’nin Güneydogu Anadolu Siyaseti ve Binbası E. W. C. Noel’in Faaliyetleri (1919), Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, 
Ankara, 1988, s.119. 
341 Kürdistan Teali Cemiyeti üyelerinden olan Bediüzzaman Said-i Kürdi ile Ahmet Arif ve Mehmet Sıddık, Dönemin Vakit gazetesinde Kürtler adına yayımladıkları  ortak yazıyla, Türklerin ve Kürtlerin birlikte maruz kaldıkları Rus-Ermeni terörüne atıfta bulunarak, Serif Pasa’yı söyle kınamıslardır: “Dört buçuk asırdan beri  İslam’ın fedakar ve cesur taraftarı olarak yasamış ve dini geleneklere baglılıgı gaye bilmiş Kürtler, henüz besyüzbin sehidin kanları kurumadan, sislere geçirilen  yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarların hatıralarını teessürle anarken slamiyetin zararına olarak tarihi ve hayati düsmanımız ile barış anlasmaları imzalamak  suretiyle dinlerine  aykırı hareket edemezler. Bu nedenle, Kürt milli vicdanı bu gibi anlasmaları imzalayanları tanımadıgını ve emellerinin din ve milliyetlerini birlestirmek oldugunu bildirmesine aracı olunmasını ...”. Mustafa Akyol; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?,  Dogan Kitap, stanbul, 2006, s.69-70. 
342 Sina Aksin, Baban ailesi mensuplarının istifa olayının nedeni olarak, bu ailenin arazilerinin milliyetçilerin nüfuz alanında bulunmasını göstermektedir. 
S. Aksin; a.g.e., s.113. 
343 E.Kurubas, a.g.e., s.86-88. 
344 E.Kurubas, a.g.e., s.87. Naci Kutlay ve Hasan Yıldız Serif Pasa’nın 5 Mayıs tarihinde istifa ettigini belirtmektedirler. N.Kutlay; a.g.e., s.307; H.Yıldız; a.g.e., s.37.
345 N.Kutlay; a.g.e., s.307; H.Yıldız; a.g.e., s.37.
346 Savas sonrası dönemde İngilizler arasında Fransa’ya karsı çekinceler ortaya çıkmaya baslamıstır. Savastan sonraki dönemde, özellikle Ortadogu bölgesini kendi  istekleri ile sekillendirmek isteyen İngilizler, bu hususta Fransa’nın kendilerine zorluklar çıkaracagından endiselenmislerdir. Bu hususta Lord Curzon “Gelecekte en  çok korkmamız gereken büyük devletin Fransa olacagından ciddi bir kusku duymaktayım” demek suretiyle bu endiseyi açıga vurmustur. Lord Curzon, İngilizlerin çıkar bölgelerini çok genis bir alan olarak görmüs ve bu hususta kendisi ile ortak düsünenler ile yazısmalarda bulunmustur. D.Fromkin; a.g.e., s.375.
347 Kürtlerin bu dönemdeki konumlarını ve üzerlerinde oynanan oyunları inceleyen Robert Olson da, “Kürt ulusal davası Ortadogu’da ve Ortadogu’nun dısında bulunan güçlü devletlere, en azından potansiyel olarak, manipülasyon ve Reel Politika için bir araç saglamaktaydı” diyerek bu hususa dikkat çekmektedir. 
R.Olson; a.g.e., s.15. 
348 M.S Lazarev; a.g.e, s.49 
349 D.Fromkin; a.g.e., s.373-374. Lazarev ise, Clemenceau ile bu görüsmeyi yapan kisinin Dısisleri Bakanı Balfour oldugunu belirtmektedir. M.S Lazarev; a.g.e, s.145.  İngilizlerin Musul üzerinde hakimiyet kurma isteklerinin Musul petrolleri oldugu hususunda bastan beri çekinceleri bulunan Fransızlar, bölgenin kendi hakimiyetlerine verilmesi için savasın hemen sonrasında faaliyete geçmislerdir. I. Dünya Savası öncesinde, Musul vilayetindeki tüm petrolün çıkarılması hakkı, çogunluk hisselerine İngiltere’nin sahip oldugu Türk Petrol Sirketi’ne tanınmıstı. Musul’u elde etmek isteginde olan Fransızlar, İngilizlerden bu bölgeyi alabilmek için, İngilizlerin savastan  önce Türklerden elde ettikleri hiçbir ayrıcalıga, Fransızların nüfuz alanı içinde bile olsa zarar verilmeyecegini ilan ederek İngilizleri ikna etmeye çalısmıslardır. 
      Ancak İngilizler bunu kabul etmemislerdir. P. C. Helmreich; a.g.e., s.156-157. Daha sonraki görüsmeler sonrasında İngilizler Musul’u ellerinde tutmayı basarmıslardır. 
      Fransa ise, Musul’dan vazgeçmesinin tazminatı olarak Musul petrolünün % 25’ini almıstır. M.S Lazarev; a.g.e, s.158. 
350 İngilizler, Fransız aleyhtarı ortamın olusturulmasında, Fransızların tarihî olarak Hıristiyanların hamisi olma rolünü kulanmış ve basta Kürtler olmak üzere Musul ve çevresinde yasayan Müslümanlar arasındaki Hıristiyan karsıtı düsünceleri kullanmayı bilmistir. M.S Lazarev; a.g.e., s.67. 
351 20. yüzyılın ünlü ngiliz tarihçi teorisyeni Arnold Toynbee, bu dönemdeki ngiliz devlet adamlarının Musul bölgesine hakim olma istekleri ve buraların Türklerin  eline geçmemesi ile ilgili olarak su ifadeleri kullanmaktadır. “İngiliz idarecilerinde yaygın bir kanıya göre Türkler bir gün mutlaka Basra’ya kadar ineceklerdir. 
      Musul’u istemelerinin sebebi de budur. Musul’un Mezopotamya’nın geri kalan kısımlarına hakim durumda olması bizim için önemlidir” Mahmut Risvanoglu; 
      Dogu Asiretleri ve Emperyalizm, Bogaziçi Yayınları, İstanbul, 1992, s.221. 
352 A.R.S.Attar; a.g.e., s.114. 
353 M.S Lazarev; a.g.e., s.68, 86. 
354 Musul ve çevresini ellerinde tutmak isteyen ngilizlerin, Türklerin Kürtler arasındaki faaliyetlerine karsı yürüttükleri Kürt ayrılıkçılıgı propagandasını özetleyen belgelerden birisi 27 Agustos 1919 tarihinde Hohler’in C.Kerr’e gönderdigi gizli yazı olusturmaktadır. Bu yazıda Hohler “Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt sorununa verdigimiz önem Mezopotamya bakımındandır” demek suretiyle esas amaçlarını ifade etmektedir. Keza, İngiliz Yüksek Komisyonu’nun aynı dönemlere ait bir raporunda yer alan “Kürt sorunu Mezopotamya’da tatminkar bir sınır olusturmak içindir” seklindeki ifade, İngilizlerin amaçlarının ne oldugu hususunda bize önemli ipuçları verir niteliktedir. E.Ulubelen; a.g.e., s.188. 
355 Yasar Akbıyık; Milli Mücadelede Güney Cephesi, Kültür Bakanlıgı Yayınları, Ankara, 1990, s.29.  İngilizleri bu dönemde uyguladıkları bir diger strateji de, Kürtlerin de dahil oldukları İslam dünyası içinde Osmanlı hilafetinin itibarını kırmak ve hilafeti ellerinde bulunduran Türkler ile ilgili olarak İslam dünyasında aleyhte faaliyetlerde bulunmaktır. Bu amaçla İngilizler Arap hilafeti hususunu gündeme getirerek, Mısır Hidivi’nin halife olması için propaganda yapmaya ve Kahire camilerinde bu kisi adına hutbe okutmaya baslamıslardır. Müslümanlar arasında bu hususla ilgili tepkilerin olusmaya baslaması üzerine, İngilizler daha etkin bir kisi oldugunu düsündükleri Mekke Serifi Hüseyin’i gündeme getirerek bu yöndeki çalısmalarına devam etmislerdir. H.Yıldız; a.g.e., s.58. 
356 Kürtler ile ilgili planlar yapan ngilizler, Kürt liderlerini sırayla kullanma yoluna gitmislerdir. Bu süreç içerisinde ngiliz siyasetine muhalefet edenler derhal  cezalandırılmış ve yerlerine diger liderler ikame edilmistir. Yeni lider bulma hususunda ngilizler zorlanmamıslardır. Zira, her bir lider kendi krallıgı altında bir   Kürdistan  hayal etmekteydiler. E.Kurubas, a.g.e., s.100. İngilizler ile İstanbul’daki Kürt ileri gelenleri arasında yapılan görüsmeler sırasında,  Paris’teki barış konferansında  Kürtleri temsil ettigini iddia eden Serif Pasa İngilizlere çok farklı bir öneride bulunarak, İngilizlerin Avrupa egitimi almış ve kabile egilimlerinden uzak olan Kürt asilleri ile iliski kurmalarını tavsiye etmistir. M.S Lazarev; a.g.e, s.103. 
357 Türklerin yürüttükleri ngiliz karsıtı propagandalarda en önemli unsur olan Ermeni meselesi ile ilgili olarak, A.Wilson 12 Mayıs 1919’da Kürtler karsısında  Hıristiyan azınlıklara küçük bir üstünlük bile verilmemesini önermiş ve yaptıgı açıklama ile Kürtlerin yasadıkları yerlerin Ermenilerin taleplerinden uzak tutulacaklarını ifade etmek suretiyle bu propagandanın etkisini azalmaya çalısmıstır. M.S Lazarev; a.g.e., s.70, 105. 
358 Mayıs 1919’da ngilizler ile Bagdat’ta görüsen Seyit Taha, ran’daki Kürt bölgesini de içeren büyük bir Kürdistan talebinde bulunmustur.   Bu talebin İngilizler tarafından reddedilmesine ragmen, Seyit Taha bu hususta ısrarcı olmustur. M.S Lazarev; a.g.e., s.71. Bu görüsmelerin ardından Seyit Taha Paris’teki barış görüsmelerine katılmak istemisse de İngilizler bunu kabul etmemislerdir. E.Kurubas, a.g.e., s.79. 
359 Bu dönemde ngilizlerin olusturmayı düsündükleri Kürdistan veya Kürdistanlar ile ilgili degisik öneriler ve planlar için su esere bakılabilir. Erol Kurubas;  Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, s.50-55. Ayrıca Ahmet Mesut’un eserinde de bu hususla ilgili yazısmalar bulunmaktadır.  A.Mesut; a.g.e., s.83-90, 99-101, 107-108, 
360 E.Kurubas, a.g.e., s.50, 103. Bunun yanında İngilizler, kuzeyde yer alan daglık bölgenin idare edilmesinde zorluklarla karsılasacaklarının bilincindeydiler. Zira, buranın elde tutulması için çok fazla askere ihtiyaç duyulacak, bu da yeni mali yük ve sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktı. Bu yüzden bu bölgenin  kendi idareleri altına alınmasını mümkün görülmemektedir. Ancak Türklere karsı bir koz olarak kullanmak amacı ile burada yasayan Kürtlerin elde tutulması için, onların bagımsızlık söylemleri ile kafalarının karıstırılması ve Türklere karsı kullanılmaları gerekmektedir. A.R.S.Attar; a.g.e., s.90-91. 

BU YAZI DİZİSİ

13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder