28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 4

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 4


VI- ALMANYA’NIN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ 

     Milli birligini İtalya gibi geç denebilecek bir tarihte saglayabilen Almanya, XIX. yüzyılın son dönemlerine kadar Osmanlı Devleti ile ilgili meselelere 
fazla önem vermiyordu. Alman Sansölyesi Bismark “ Eger Rusya, İstanbul’a Gitmek istiyorsa., Onu bundan men edecek ben degilim ” diyordu. 

Bununla beraber Alman Sansölyesi Berlin Kongresi’nde önemli bir rol oynayacaktı. İzledigi siyaset geniş ölçülü idi. İlk etapta Almanya’nın geniş bir sekilde sanayilesmesi ve büyük devletler arasındaki yerinin saglamlastırılması ile mesgul idi. 
Bu cümleden olmak üzere, çevresinde bulunan ülkelerden Rusya ve Fransa ile daha fazla çatısmaya girmeden iyi iliskilerin devamını düsünmekteydi44. 
Bu ortam içerisinde de, diger devletler Osmanlı Devleti’nden bir seyler koparmaya ugrasırken, sadece Almanya bu sekilde hareketten kaçınmıstı. 

Bu dönem içerisinde, Fransa, ileride Tunus’u isgal etmek için devletlerin onayını alırken İtalya Arnavutluk ve Trablus üzerinde bir takım yarı kapalı iddialarda 
bulunuyor, nihayet İngiltere de gizli bir antlaşma ile Osmanlı topraklarını müdafaa ve Kıbrıs Adası’nı isgal müsaadesini Osmanlı Sultanı’ndan elde ediyordu. Rusya ise Kars ve Batum’u elde ediyordu. 

Almanya, Berlin Kongresi’nden, diger devletler aleyhine kuvvetlenerek çıkmıstı. Balkanlarda Slav tehlikesi bertaraf edilmisti. Avusturya Bosna ve Hersek’e 
dogru ilerlerken, Alman ticareti ise, stanbul’a kadar bir geçit teskil edecek sekilde kuvvet kazanmıstı. 

Almanya yavaş yavas, Osmanlı Devleti’nde çok önemli bir rol oynamaya baslamıstı. “ İstanbul gazetelerini okumuyorum” diyen Bismark 1876’dan itibaren Osmanlı Devleti nezdindeki Alman elçiligini Büyükelçilige çevirtmisti. 

Almanya açısından, Osmanlı Devleti ülkeleri, geniş ekonomik pazarlar, Alman ticaretine açık alanlar ve hatta bir koloni toprakları olarak görülmekteydi. 
Avusturyalı bir sarkiyatçı olan Dr. Sprenger 1886’da “Babilonya, geçmisin en zengin kıtası ve bu günün en verimli kolonizasyon alanı” adı altında yayınladıgı 
bir brosürde sunları yazıyordu: “Dogu, gelismek isteyen milletlerden bir tarafından el uzatılmamıs, dünyanın yegane parçasıdır. 
Burası en mükemmel bir koloni alanıdır. Eger Almanya, Kazaklardan evvel burasını elde etmek fırsatını kaçırmamış olursa, dünyanın taksiminde en iyi payı 
almış olacaktır”45 . 

Bismark’ın Osmanlı Devleti’ne karsı izledigi mesafeli tavır, Alman mparatoru II. Wilhelm’in 1888 yılında 29 yasında tahta geçmesi ile degismeye 
baslamıstır. Yaslı Bismark ile genç imparator arasındaki görüş ayrılıklarının artması sonucunda 1890 yılında Bismark görevinden ayrılmak zorunda kalmıstır. 
Bu süreç içerisinde II. Wilhelm, Almanya için yeni yayılma ve etki alanı olarak görmeye basladıgı Osmanlı Devleti’ne 1889 Kasımında bir ziyarette de 
bulunmustur46 . 

Almanya’nın Osmanlı Devleti ile olan yakılasması bu dönemde artmıstır. Zira, bu dönemde, Osmanlı Sultanı II. Abdulhamit’in, İngiltere’nin davranıslarından rahatsızlık duyması ve uluslar arası iliskilerde Osmanlı Devleti’nin varlıgının devam ettirebilmek için, İngiltere ve Rusya’ya karsı denge olusturabilecek bir ülke ile iliskilerin ileri seviyeye getirilmesini hedeflemesi, bu hususta büyük oranda etkili olmustur. II. Abdulhamit, Mısır’ın İngiliz isgaline ugraması olayının üzüntüsünü daima üzerinde hissetmiş ve Osmanlı-İngiliz iliskilerinin düzelmesinde bu meseleyi mihenk tası olarak görmüstür. İngiltere’nin Mısır’dan geri çekilmeye niyetinin olmaması nedeniyle, Osmanlı-İngiltere iliskileri günden güne daha da kötüye gitmis, bu baglamda da Osmanlı-Almanya iliskileri gelismistir47 . 

Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne olan ilgisinin artmasına paralel olarak, Osmanlı Devleti üzerindeki Alman hedefleri de ileri bir safhaya gelmeye baslamıstır. 
Alman asıllı Rahip-Kasif Naumann’ın 1899’da, “ Asia ” adındaki eserinde: “ Eger bugün Türkiye dagılırsa parçaları büyük devletlerin oyuncagı olacaktır. 
Bizim için, felaketi geciktirmek lazımdır. Darb-ı meseldeki kusa söylendigi gibi Türkiye’ye ekseriya ye veya öl diyecek bir nevi dostane diktatörlük vücuda 
getirilmelidir” seklindeki sözleri bu hedeflerin ne sekilde tezahür ettirilmek istendiginin bir göstergesidir. 

Bu düsünceler ve yavaş yavaş beliren Alman tesebbüsleri “Güneydogu’ya dogru ilerleyiş (Drang nach Süd-Osten)’den baska bir sey degildi. 

İmparator II. Guillaume (Wilhelm) diger devletlerin koloni kurmak gayretleriyle, tedrici surette yutulan Osmanlı Devleti’nin ve Müslümanların hamisi rolünü 
takınıyordu. Nitekim, 1898’de Sam’da söyledigi bir nutukta kendisini “Sultan’ın ve dünyaya dagılmış 300 milyon Müslüman’ın daimi dostu” olarak gösterecekti. 
Alman emellerinin esas tahakkuku, 1902’de Bagdat demiryolunun kati imtiyazının bir Alman sirketine verilmesiyle olusmustur. Almanya bu iste büyük faydalar saglayacagını umuyordu. “B.B.B.” yani “Berlin-Bizans (Bosporous)-Bagdat” diye adlandırılan bu hat vasıtasıyla Almanlar Dogu’daki siyasetlerinin birçok noktalarını tahakkuk safhasına koymayı ümit ediyorlardı. Bu siyaset; 

1. Orta Avrupa’nın Dogu’ya baglanması; Osmanlı memleketlerinin istismarı; Süveyş Kanalı’na rekabet, 
2. Türk kuvvetlerinin güneye süratle nakli, 
3. Bu yolun kullanılması ile İngiltere ve Rusya’yı tehdit olarak özetlemek mümkündür. 

Bu siyasetle ilgili olarak bir Alman yazarının dedigi gibi “Toros ile Halep arasındaki her 100 kilometrelik ray, bir gün İngiltere için, Almanya tarafından denize indirilen bir savaş gemisinin tasıyacagı aynı manayı ifade edebilirdi. İngiliz hakimiyetini kenarda bırakabilecek Almanya, İngiliz ticaretini sarsarak, bu memleketin can damarı olan Mısır’ı tehdit edecekti. Aynı sekilde Berlin, sıcak deniz ile Karadeniz arasına girerek Osmanlı memleketlerinde Rusya’nın isini bozacaktı48 . 

Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki yakınlasmanın oldugu bu dönemde, dünya çapında, İngiltere ile Almanya arasındaki rekabet de gittikçe artmaya baslamıstı. Özellikle deniz silahlarının gelistirilmesi hususundaki rekabet, Almanya ile İngiltere arasındaki husumeti gittikçe arttırıyordu. Buna ilave olarak, Almanya’nın denizasırı sömürgeler elde etmeye çalısması, bu husustaki faaliyetleri sırasında da İngiltere’ye ait olan bölgelere göz koyması bu rekabeti düsmanlık haline getiriyordu49 . 

İngiltere ile Almanya arasındaki rekabet, Almanlar tarafından, Osmanlı toprakları üzerinde insa edilecek olan Berlin-Bagdat Demiryolu Projesi ile daha da kızısmıstır. İngilizler açısından, bu proje, Hindistan’ı tehdit edebilecek bir mahiyet arz etmektedir. Bu yüzden de bu proje ile yapılacak demiryolunun ne pahasına olursa olsun Basra’ya uzanmasının önünün alınması gerekmektedir. Eger bu demiryolu Basra Körfezi’ne kadar ulasırsa, İngiltere açısından büyük önem verilen ve buradaki seyhlerle yapılan antlasmalar ile İngiliz gücünün etkin hale getirildigi körfezde, tek basına istedigi gibi hareket etme serbestiyetini kaybedecekti. Bunun yanında, Osmanlı Devleti içinde kurulacak olan yeterli demiryolu sebekesinin, Osmanlı Sultanı’nın gücünü ve nüfuzunu arttıracagı düsünülmekteydi. Bu durum ise, gelecekte elde etmek istedigi bölgelerde, güçlü bir devletin bulunmasını istemeyen İngiltere’nin isine hiç gelmiyordu50 . 

Bu nedenledir ki Berlin-Bagdat demiryolu hattının serbestliginin ve güvenliginin saglanması Almanlar için hayati bir önemi haizdi. Bunun için de İstanbul ve Bogazları Rus ihtiraslarından uzak tutmak lazımdı. Türklerin Bogazlarda Rus hakimiyetine boyun egmeleri demek, Almanya’nın Osmanlı Devleti toprakları üzerinde besledigi büyük emellerin sona ermesi ve Alman nüfuzunun yayılmasını önleyecek bir “çelik duvar”ın yükselmesi demekti. Bu noktadan Almanya için İstanbul ve Bogazlardaki hakimiyetin Türklerde kalmasını saglamak zaruri idi. Fakat uzun zamandan beri göz dikilen bu bölgelere Alman nüfuzunun girisi, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin teskil ettigi büyük bir maniaya çarpacaktı. Alman diplomasisi, elinden geldigi kadar, dünyanın bu noktasında beliren büyük ihtilafı önlemeyi bilecekti. Bununla beraber ihtilaf kaçınılamayacak derecede vahim idi. Bu durumun anahtarını ancak, ufuklarda görülen I. Dünya Savası’nın neticesi verebilirdi51 . 


 İKİNCİ BÖLÜM MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DIŞ DEVLETLERİN FAALİYETLERİ İLE KÜRT VE ERMENİİSYANLARI 

I-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DIŞ GÜÇLERİN DOĞU, GÜNEYDOĞU ANADOLU VE KUZEY IRAK’TAKİ EMELLERİ İLE KÜRTLERE YÖNELİK FAALİYETLER. VE KÜRT-ERMENİ İLİŞKİLERİ 

I. Bölümde ayrıntıları ile degindigimiz dönemin güçlü ülkelerinin “Sark Meselesi” siyaseti (aslında Osmanlı mparatorlugu’nun nasıl ve kimler tarafından 
ele geçirilmesi ile ilgili rekabetin adıdır) sonucu, Osmanlı Devleti zaten onların deyimiyle “ölüm yatagında” idi. Rusya’nın iki yüz yıl boyunca kuzeyden sıkıstırması ve 1880’den sonra ngilizlerin de güneyden Osmanlı topraklarını isgal etmesi ile devlet kaçınılmaz sona dogru yaklasmaktaydı. Günümüzün Dogu, Güneydogu ve Irak’ın Kuzeyi’ni kapsayan Osmanlı topraklarına hızla yaklasan ve Kırım Harbi’nde (18531856) söz konusu bölgenin bir kısmını isgal eden Ruslar, bölgede yasayan Ermenileri çok daha önce, yeni ve fiilen temas ettikleri Kürtleri ise, Ermenilerle birlikte ayaklandırmaya ve böylece büyük fotografı elde etmeyi amaçladılar. 
İngiliz siyaseti ise; Ruslar ile Almanların Hindistan’a giden yollarda yaratabilecekleri tehdidi bertaraf etmek ve bütünlügünden vazgeçtikleri Osmanlı 
Devleti topraklarının bu kısmını kendi denetimleri altında tutmak idi. Bu amaçla, sözü edilen bölgede yasayan farklı kimlikleri kıskırtarak kendi kontrolleri altında küçük 
birimler haline getirmek ve böylece potansiyel tehdidi ortadan kaldırmayı hedeflemekteydi. 
19. yüzyıla gelindiginde önce Ruslar ve ngilizler, hemen ardından da Amerikalılar, Fransızlar, Almanlar ve hatta sveçli misyonerler Osmanlı Devleti üzerinde Kürtlerle yakından ilgilenmiş ve onlara hep bu devletin arka cephesini zayıflatacak bir etken olarak bakmıslardır52 . 

1-Rusların Kürtlerle İlişkileri ve Bölgedeki Faaliyetleri 

Çar I. Petro’dan itibaren sıcak denizlere inmek amacıyla büyük faaliyetler gösteren Ruslar; bu emellerine ulasmak için, her türlü etnik ve bölgesel sorunu 
derinlestirme çabası içine girismislerdir. Rusların, Basra Körfezi’ne inebilmeleri için Anadolu’nun dogusunu ele geçirmeleri gerektiginden, bu topraklara hakim olan Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırılmaları veya bu topraklar üzerindeki hakimiyetini sona erdirilmeleri gerekmektedir. Bundan dolayı, bu bölgede yasayan etnik grupların, hakim unsur olan Türklere karsı kıskırtılmaları ve bölgede Rusların isgali için uygun zeminin olusturulması gerektigi düsünülmüstür. 

XIX. yüzyılın baslarından itibaren Ruslar, Dogu ve Güneydogu Anadolu ile Kuzey Irak bölgesinde yasayan Kürtler hakkında faaliyetlere girismis, halkın genel 
yapısı ile ilgili olarak arastırmalar yaptırmıs, nasıl kullanabilecekleri hususunda çalısmalarda bulunmuslardır53 . 
    1829 yılındaki Osmanlı Rus Savası sırasında Ruslar, Kars yakınlarına kadar geldikleri sırada, bu bölgede bulunan Kürtler ile karsılasmıslardır. Gelecekteki dönemde Kürtlerden yararlanma yönünde düsünceleri bulunan Ruslar, Kürtler ile yakın iliski içine girmeye çalısmıs, ancak bu bölgede yasayan Yezidi Kürtleri dısında kendileri ile isbirligi yapacak unsur bulamamıslardır. Yezidi Kürtleri ile yaptıkları isbirligi sırasında, bu grubu örgütleyen Ruslar, Osmanlı topraklarında yasayan bazı Yezidi gruplarının da göç ederek kendi topraklarına gelip yerlesmelerini saglamıslardır54 . 

Rusların Kürtler hakkındaki etkin faaliyetlere baslaması Kırım Harbi ve bundan sonraki döneme rastlamaktadır. Bu savaş sırasında isyan etmiş olan Yezdan Sir, 
Dogu Anadolu Bölgesi’nde bazı yerleri isgal etmiş olan Rus kuvvetlerine basvurarak, kendisine yardım etmelerini talep etmistir. Dönemin sartları altında bu talebe cevap veremeyen Ruslar55, daha sonraki dönemlerde, bölgede isyan eden gruplara nasıl destek olunabilecegi hususunda çalısmalara baslamıslardır. 

   1856 yılından itibaren Ruslar’ın Erzurum Baskonsolosluguna atanan Alexander Jaba, Kürtler üzerinde etkin çalısmalara baslamıstır. Bu kisi, Petersburg İlimler 
Akademisinden aldıgı talimata uyarak, Erzurum’daki hanlarda konaklayan yolculara kadar bölgede yasayıp Kurmanç ve Zazaca konusanlardan kelimeler derleyip bir “Kürtçe sözlük” yapmaya çalısmıstır. Yine bu İlimler Akademisi vasıtasıyla 1862’de “Serefname”nin Farsça nüshası dört kitap halinde Fransızca bastırılmıstır56 . 
    Rusların Kürtler üzerindeki faaliyetleri Seyh Ubeydullah Hareketi sırasında yeniden gün yüzüne çıkmıstır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savası sonucunda Kars, Ardahan ve Batum’u isgal ederek Basra Körfezi’ne dogru inmek hususunda bir adım daha atmış olan Ruslar, bu hususta önlerine engel olarak gördükleri İran ve Osmanlı Devleti’nin zayıflatılması amacıyla Kürtlerin ortaya çıkısından itibaren dikkatli bir sekilde davranmış ve sartları iyi degerlendirme yoluna gitmislerdir. 

   Seyh Ubeydullah’ın ilk harekete geçecegi sırada, 1878 sonlarında Tahran’daki Rus diplomatları, Seyh Ubeydullah’ın harekete geçecegini ve merkezi Musul olmak üzere bir Kürt devleti kurmak niyetinde oldugunu bildirmislerdir57. Bu bilgiden kısa bir süre sonra, harekete geçmeye hazırlanan Seyh Ubeydullah’ın yanına kendi adamları olan Kütükçü Simon Çilingiryan’ı göndermislerdir58. Kütükçü Simon Çilingiryan, Seyh Ubeydullah’ın isyan hareketi sırasında, harekete geçen ordu içerisinde Serdar olacak kadar Seyh Ubeydullah ile yakın iliskileri olan bir kisidir59 . 

Kendilerine tabi olan ajanları vasıtasıyla Seyh Ubeydullah’a belirli desteklerde bulunan Ruslar60 , bu kisinin direk yardım talepleri karsısında, olumlu cevap 
vermeyerek, Seyh Ubeydullah’ın isyan hareketinde basarısız olmasında etkin olmustur 61 . Seyh Ubeydullah’ın isyan hareketi sırasında, faaliyet gösterdigi bölgelerdeki Hıristiyanlara karsı kötü davranılması sonucunda; Rusya; Dogu ve Güneydogu Anadolu Bölgesinde yasayan Hıristiyanların baskı altında olduklarını ve bunların kurtarılması için bu bölgelerde düzenlemeler yapılması gerektigi hususunda yeni bir kampanya baslatmıstır. Aynı sekilde zor duruma da ki İran’ın kuzey kısmında da etki kurmaya baslamıstır. 


DİPNOTLAR;


44 Fahir Armaoglu; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara, 1999, s.371-377. 
45 R.Sagay; a.g.e., s.76. 
46 Fahir Armaoglu; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara, 1999, s.382-386. 
47 S.Kocabas; a.g.e., s.105. 
48 R.Sagay; a.g.e., s.77. 
49 F.Armaoglu; a.g.e., s.470-476. 
50 S.Kocabas; a.g.e., s.147.
51 R.Sagay; a.g.e., s.77-78. 
52 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997, s.17. 
53 A.Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.378. 
54 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, stanbul, 2004, s.74. 
55 Celile Celili; Kürt Aydınlanması, stanbul, 2001, s.97-98. 
56 A. Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.380. Fakat Serefname’nin Fransızca yayınında Ruslar korkunç bir tahrif yapmıslar ve kendi çıkarlarına  uygun gelecek sekilde Kurmançlar’ın kökenini izah etmeye çalısmıslardır. Nitekim Serefnamede’ki “Kürt Oguznamesi’nin” kahramanı olan ve daha önce de Dicle Kürtleri’nin tarih yönünden Türklüklerini izah ederken Serefhan’ın kendi kalemiyle yazdıgı eserde de, Dede Korkut Oguznamesi’nde de Oguzlardan gösterilen ve Taberi’de Heftan Bohtan’un Ejderha melik olarak gösterilen Kürtler’in İlbegleri sülalesi kütüklerinde “Bıyıgı kanlı Bogduz Aman Bey” olarak geçen bu Türk boyu  ve büyügünü “Bogaz-Ermenia” yani “Ermeni Bogaz/Pavlos”tan ibaretmiş gibi tefsir ederek, İskenderun ve Basra Körfezi’ne yönelik istila hareketi sırasında 
    Dogu Anadolu’yu kolayca isgal edebilmek için, Ermeni ve Kürtleri bu yalan kaynaga inandırarak Osmanlı Devleti’ne karsı isyana tesvik etmeyi amaçlamıslardır. 
    Keza, eski Rus diplomatlarından Vasil Nikitin, 1956’da Paris’te basılan “Kürtler” adlı Fransızca kitabında bu “Bogdoz Aman” Türk kahramanını daha da tahrif ederek “Bagdad-Zemin” kılıgına sokmuş ve izahında da buna “Bagdadlı Zemin adlı Kürt Beyi” demistir. Bu Rus ajanın kitabını bir ilim eseri imiş gibi  Arapça’ya çevirip Bagdat’ta bastırarak, buradaki ve Suriye’deki diger Türk Kurmançları aldatarak emellerine hizmet ettirmislerdir. Mahmut Risvanoglu; Dogu  Asiretleri ve Emperyalizm, İstanbul, 1992, s.215. 
57 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997, s.21. 
58 Garo Sasuni; Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İliskileri, İstanbul, 1992s.155. 
59 Garo Sasuni; Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İliskileri, İstanbul, 1992s.162. 
60 A.H. Çay a.g.e., s.380. 
61 E.Kurubaş; a.g.e., s.23; G. Sasuni; a.g.e, s.163; Naci Kutlay; İttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.15. 


BU YAZI DİZİSİ 
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
MAUSLA TIKLAYIN;


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder