ULUSLARARASI TERORİZM İLE MÜCADELEDE DE HUKUK İLKELERİNİN ETKİSİ: İNGİLTERE ÖRNEĞİ, BÖLÜM 2
2. ULUSLARARASI HUKUK’ TA TERÖRİZMİ TANIMLAMA ÇABALARI
Terörizmin, ne uluslararası hukuk biliminde ne de uluslararası hukukun en önemli süjesi olan devletlerarasında genel kabul görmüş tek bir tanımı yoktur. Hatta aynı devletin farklı kurum ve organlarının bile terörizm hakkında yaptığı tanımların değiştiği görülmektedir. Bu alanda çalışan uluslararası hukukçular ve yazarlar da ortak bir tanım üzerinde konsensüse ulaşmada başarısızdırlar. Bunun temel sebebi ise siyasi yönü ağır basan bu olgunun herkesçe farklı algılanabilme özelliğinden kaynaklanmaktadır. Çok farklı eylem ve şekillerde ortaya çıkabilen terörizmin, tüm unsurlarını kapsar nitelikte bir tanımına ulaşma çabası, on yıllardır hem ulusal hem uluslararası hem de akademik çerçevede ele alınmış fakat objektif tek bir tanıma ulaşılamamıştır. Öyle ki 1983 yılında yaptığı çalışmasında Alex Schmid 109 tane terör tanımı derlemiştir. Tanımlamadaki böylesine bir çeşitlilik ve farklılık ise, terörizme karşı başta uluslararası alanda olmak üzere, kapsamlı ve evrensel düzeyde kabul edilebilir bir mücadele politikası geliştirmek açısından son derece problemli olmaktadır.
Bağımsız dünya devletleri 150 yılı aşkın bir sürenin sonunda, çatışmaların atmosferi içinde kolaylıkla ihlal edilebilir kırılgan bir yapıya sahip olsa da, savaş durumlarında uyulması gereken bazı genel kurallar saptamayı başarmış; bu kurallara Birleşmiş Milletler Antlaşmaları’nda ve Sözleşmeleri’nde hem de tanımları ile birlikte yer verilmişken, terörizm konusunda benzer bir ilerleme sağlayamamıştır. Terörizmi tanımlamada ortaya çıkan temel problemler, genel olarak, olayın dilbilimsel olarak tanımlanmasından değil; terörizmin siyasal, sosyolojik, ekonomik, hukuksal, felsefi, ahlaki ve uluslararası boyutları olan karmaşık niteliği ve sübjektif tabiatından kaynaklanmaktadır.
Meydana gelen terör eylemlerine bakıldığı zaman uluslararası kuruluşlar ve devletler yapılan eylemin bir terör eylemi olduğu konusunda ortak bir fikre varmada çoğu zaman güçlük çekmemektedirler. Asıl sorun terörizm fenomenini tanımlamakta çıkmaktadır. Terör eylemlerini niteliksel tanımlama konusunda ulusal veya uluslararası bir anlaşmazlık söz konusu olmazken, terörizmin içerdiği siyasal ağırlık ortak tanımlamayı oldukça zorlaştırmaktadır. Meydana geldiğinde herkes tarafından anlaşılan fakat genel geçer bir tanımı üzerinde uzlaşıya varılamayan bu olgu için Christopher J. Joyner “Siyasal olarak, akademik olarak ve hukuksal olarak terörizm fenomeni açık bir tanım gerektiriyor. Gerçek bir duygu içinde terörizm pornografi gibidir; gördüğünüzde onu bilirsiniz fakat evrensel olarak üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yoktur” demektedir.
Devletler, terör olgusuna, siyasi içeriğinin yoğunluğundan ve meydana getirdiği sonuçların etki kapasitesinin yüksekliğinden dolayı kendi çıkarları çerçevesinden bakmaktadır. Devletlerin terör eylemlerine bakıştaki tarafgirlik, dünyanın temelde iki kampa bölündüğü soğuk savaş döneminde zirveye ulaşmıştır. Sovyetler Birliği’nin öncülüğünü yaptığı taraf, yaptığı tanımlamalarda faili otoriter bir devlet, mağdurları da bireyler olarak göstermektedir. Batılı devletler merkezli terör tanımlarında ise fail bireydir. Mağdur, daha doğrusu hedef ise devlet ve onun düzenidir. Doğu ya da Batı bakışlı tanımların her birinin gerisinde, adı konmamış ve ustaca idealize edilmiş bir senaryo yer almaktadır. Günümüzde ise soğuk savaşın bitmesine rağmen, tanım sorunu üzerinde bir uzlaşma sağlanamamıştır. Bu defa da ekonomik uçurum karşısındaki uzlaşmazlık, sorunu Batı – Doğu ekseninden Kuzey – Güney eksenine kaydırmıştır. Ekonomik açıdan elverişsiz durumdaki üçüncü dünya ülkeleri; devlet dışı aktörler, özellikle milli bağımsızlık hareketleri üzerine yoğunlaşan bir tanım arayışına tepki göstermişlerdir.
Bunun temelinde ise terörizmi siyasal malzeme veya uluslararası ilişkilerde bir araç olarak kullanan devletlerin veya grupların çifte standardı söz konusudur. Devletlerin terör olgusuna bakışlarındaki menfaat ve yaklaşım farklılıkları değişik “sömürge geçmişleri” bölgesel sorunlar ve özerklik mücadeleleri, iç güvenliği sağlamadaki yetersizlik, aşırı toplumsal gerilimler, kültürel ve dilsel uçurumlar gibi olgulardan kaynaklanabilmektedir.
2.1. Terörizm Tanımı Örnekleri
Genel olarak bir terörizm tanımı yapılmasındaki zorluklara karşın terörizmi tanımlama çabaları devam etmektedir. Bu konu üzerinde hem terör uzmanları, hem de hukukçular ortak bir akıl üretmek için çaba sarf etmektedirler. Bu çabalar sonucu ortaya farklı görüşler üzerine kurulmuş tanımlar çıksa da oluşturulan her tanım sorunun çözümüne katkı sağlayacak olan bilgi ve anlayış kapasitemizi arttırması bakımından büyük önem arz etmektedir.
Terör tanımı yapmada ortaya çıkan zorluklar, bu konu hakkında yapılan çalışmaları iki farklı yöne yöneltmiştir. Bazı yazarlar kesin ve genel geçer bir terörizm tanımının, bu uğurda yapılacak mücadelenin olmazsa olmazı olarak nitelendirmiştir. Bazı yazarlar terörizmle ilgili bir tanımın yapılmasını imkansızlığına işaret ederek, çözümün terörizmi tanımlamak üzerinde yoğunlaşmakla değil; çocukları öldürme, rehine alma ve uçak kaçırma gibi suç unsurları üzerine yoğunlaşmakla mümkün olduğuna işaret etmektedir. Bu çerçevede örneğin, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçlarında Richard R. Baxter “Terörizm hukuksal bir tanımının bize nüfuz ettiğini reddetmeye daima bir nedenimiz var. Terim, kesin değildir, müphemdir ve hepsinden ötesi bu işlevsel bir hukuksal amaca hizmet etmemektedir” demektedir. Görüldüğü gibi ortak bir terörizm tanımının yapılamamasında olan karışıklık, terörizmin nasıl bir tanımının yapılması konusunu da etkilemiştir.
2.1.1. Akademik Tanımlar
Terörizm konusu üzerine yoğunlaşan akademisyenlerin, terörizmi anlamak ve yapılacak olan önleme ve mücadele stratejilerinin daha verimli olabilmesi için ortaya koydukları birçok terörizm tanımları vardır. Bu tanımlar doğal olarak yapıldıkları dönemin siyasi koşullarına, tanımlayan kişinin ideolojik tercihlerine ve bilimsel eğilimlerine göre şekillenmektedirler. Buna rağmen bu tanımlar ulusal ve uluslararası düzenlemelere kaynak ve çerçeve oluşturması bakımından ve terörizmin ne olduğunun anlaşılabilmesi için önemlidir. Bazı akademik tanımlar şu şekilde tanımlanabilir.
Anglo – Amerikan hukuk sisteminde tanım konularında ilk başvurulan kaynaklardan biri olan Black’s Law Dictionary terörizmi; “özellikle siyasal tutumu etkilemek amacıyla panik oluşturmak veya paniğe neden olmak için şiddetin kullanılmasını veya kullanılma tehdidinde bulunulması” olarak tanımlamaktadır.
The Penguin Dictionary of International Relations’da geçen terör tanımı ise şu şekildedir: “ politik amaçları gerçekleştirebilmek için, sistemli bir şekilde, şiddet kullanma veya şiddet tehdidinde bulunma”.
Faruk Sönmezoğlu tarafından derlenen Uluslararası İlişkiler Sözlüğü’nde uluslararası terörizm, genel olarak siyasal hedefi olan, organize ve uluslararası nitelikteki şiddet eylemleri ya da tehdidi olarak kabul edilmiştir.
Necati Alkan terörizmi, “bir ideoloji etrafında örgütlenen, birden fazla kişinin siyasi amaçlarını gerçekleştirebilmek için yürüttüğü kuralsız şiddet hareketleri” olarak tanımlamıştır.
T.P. Thornton terörü “ Terör şiddet kullanma ya da şiddet kullanma tehdidi içeren normal dışı yollarla siyasal davranışları etkilemek üzere dizayn edilmiş sembolik bir fiildir” olarak ifade etmiştir.
Grant Wardlaw da terörizmi, “eylemcilerin politik taleplerine, asıl mağdurların gerisinde daha geniş hedef kitlenin razı olmasını sağlamak amacıyla, yerleşik otoriteye karşı ya da yerleşik otoriteye için bireyler ya da gruplar tarafından şiddet kullanma veya kullanma tehdidi ile yoğun korku ortamı ve korkuya neden olucu etkiler yaratan eylemlerdir” şeklinde tanımlamış ve terörizmi politik sonuçlara ulaşmak için psikolojik savaş silahı olarak görmüştür.
M. Sami Denker, “ terörizm; siyasal amaçlar için örgütlü ve sistemli ve sürekli olarak şiddeti kullanmayı bir yöntem olarak benimseyen bir strateji anlayışıdır” diyerek tanımlama yoluna gitmiştir.
Alex Schmid, yüzden fazla tanım önerisinin sentezi olarak kendi önerisini sunmuştur. Bu tanım “terörizm, şahsi, kriminal, ya da siyasi sebeplerle yasadışı birey, grupların ya da devlet kökenli eylemcilerin başvurdukları, tekrar edilen şiddet eylemlerine dayalı bir endişe yayma yöntemidir. Cinayetten farklı olarak, şiddettin dolaylı hedefleri asıl hedefleri değildir. Şiddetin mevcut hedefleri olan insanlar rastgele (fırsatlara göre) ya da hedef bir insan kitlesinden tercihlere bağlı olarak (temsili ya da sembolik niteliklerine göre) seçilmiştir ve bir mesajı aktarma işlevi görmektedir. Teröristlerle (örgüt) mağdurlar (tehlikeye maruz kalan kişiler) ve ana hedef arasında tehdit ve şiddete dayalı iletişim süreçleri, ana hedefi (muhatap(lar)) manupile etmek için kullanılır ve asıl amaçlarının sindirme, baskı ya da propaganda oluşuna göre ana hedefi; dehşetin, taleplerin ya da kamuoyu dikkatinin hedefine dönüştürür” şeklindedir.
2.1.2. Ulusal Ceza Kanunlarında Yapılan Tanımlar
Ulusal ceza kanunlarında yapılan tanımlamalar, terörle mücadeledeki en etkin tanımları oluştursa da, ulusal – bölgesel özellik gösterdiklerinden dolayı uluslararası terörizmin önlenmesine ilişkin doğrudan bir katkıları yoktur. Fakat Avrupa Birliği gibi bir organizasyona üye devletlerin terörizm mevzuatlarını birbirlerine yaklaştırmaya çalışmaları, terörizm ile mücadele konusunda yapılacak işbirliği için önem arz etmektedir. Aynı zamanda devletler terörün uluslararası arenada genel geçer bir tanımı olmaması nedeniyle, hukuki zorunluluklar çerçevesinde ceza veya özel terör kanunlarında terör tanımları yapmıştır.
Yapılan ulusal tanımlar bu suçun önlenmesi, önlenemiyorsa
cezalandırılabilmesi amacı gütmek durumundadır. Çünkü iç hukukta kanunlar düzenleyici nitelik göstermekte, belli bir merkezi otorite ve bu otoritenin anında harekete geçirebileceği kolluk gücü bulunmaktadır. Ulusal hukuklarda terör tanımı, somut bir davanın karara ulaşması sürecinde devreye girecektir ve tek bir uygulayıcı hakim tarafından yorumlanmaktadır. Kanunlarda düzenlenen tanımlara göre suça verilecek cevap (kolluk ve adliye tarafından) işleyecektir. Bu sebeple ulusal ceza hukukunda yapılan tanımlamalar, suçun maddi unsuru üzerine yoğunlaşmıştır ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine uygunluk kaygısı ile kıyas tanımayacak şekilde kaleme alınmıştır. Zira suçların cezalandırılması hususunda suçun açıkça ve ayrıntılı olarak tanımlanması gerekmektedir. Terörle mücadele gibi olağan dışı önlemlerin alınmasını gerektirebilecek bir durumda tanım konusunun önemi daha da öne çıkmaktadır. Çünkü merkezi otoritenin, bu tanımlama ekseninde yapacağı mücadele adına insan hak ve hürriyetlerini askıya alabilmesi uluslararası sözleşmelerce de meşru sayılan bir önleme stratejisidir.
Amerika Birleşik Devletleri; 1996 tarihli Terörle Mücadele ve Etkin Ölüm Cezası Kanunu ile terörizmi şu şekilde tanımlamıştır:
Siyasi ve sosyal amaçlar doğrultusunda görünüşe göre bir sivil halkı kokuya sevk etmek veya zorlamak, devlet politikasını etkilemek veya devletin işleyişini etkilemek amacıyla Birleşik Devletlere, Birleşik Devletler veya başka ulusların yurttaşlarına karşı Birleşik Devletler sınırları dışında hukuka aykırı olarak şiddet kullanılması.
11 Eylül saldırıları ardından yürürlüğe giren ve çok tartışmalı hükümler içeren, P.A.T.R.I.O.T. kanunu olarak bilinen “2001 Amerika’yı Terörizmin Engellenmesi ve Durdurulması için Gereken Uygun Araçları Sağlayarak Birleştirmek ve Güçlendirmek Yasası” ise bu tanım içerisine takdir yetkisini de katmıştır. Bir suçun terörist fiil sayılabilmesi için “hükümetin bu eylemlerin korkuya sevk etme veya zorlama ile devletin işleyişini etkileme veya devletin tutumuna karşı öç almanın hesaplandığını (düşünüldüğünü) göstermesi gerekmektedir” hükmü sınırsız bir takdir yetkisi içermektedir.
İspanyol Ceza Yasası’nın 571. maddesinde ise terör suçu, ‘Anayasal Düzeni yıkmayı ve toplumsal barışı ciddi şekilde bozmayı hedefleyen eylemler’ olarak anılmaktadır.
Hindistan Terörle Mücadele Kanunu’na göre terörist; “halk ya da halkın bir kısmı üzerine korku salmak amacı ile kasten adam öldürme veya şiddet veya kamu hizmetlerini veya iletişim araçlarını kesintiye uğratma veya mallara zarar verme eylemlerini gerçekleştirerek dinler ve muhtelif ırklar arasındaki uyumu bozan, hukuken kurulu hükümet üzerinde baskı ve korku oluşturan veya Hindistan’ın egemenlik veya bütünlüğünü tehlikeye düşüren kişi” olarak tanımlanmıştır.
İngiltere’nin 20 Temmuz 2000 tarihli Terörizm Yasası geniş bir kapsama sahiptir. Bu kanuna göre:
1. bu yasada bir eylem ya da tehdit oluşturan eylem aşağıdaki hallerde ‘terörizm’ haline gelmektedir:
a) alt bent (2) kapsamındaki eylemler,
b) başvurulan ya da tehdit oluşturan eylemin, hükümeti etkilemek ya da toplumu ya da toplumun bir bölümünü sindirmek amacına hizmet edecek şekilde tasarlandığı haller; ve
c) başvurulan ya da tehdit oluşturan eylemin siyasi, dini ya da ideolojik bir amacı ilerletmek için yapıldığı haller.
2. Eylem şu hallerde bu alt bent kapsamındadır:
a) bir kimseye karşı ciddi bir şiddet içeriyorsa,
b) mala mülke karşı ciddi bir zarar içeriyorsa,
c) eylemi gerçekleştiren şahsın dışında bir kimsenin hayatını tehlikeye koyuyorsa,
d) toplumun ya da toplumun bir bölümünün sağlık ya da güvenliği için bir risk yaratıyorsa,
e) eylem, elektronik bir sisteme ciddi şekilde müdahale edecek ya da sistemi karıştıracak şekilde tasarlanmışsa.
3. Alt bent (2) kapsamında başvurulan ya da tehdit oluşturan eylem, ateşli silahlar ya da patlayıcıların kullanılmasını içeriyorsa, alt-bent (1) (b)’ deki unsurları karşılamasa da terörizmdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ise 3713 sayı ve 12 Nisan 1991 tarihli Terörle Mücadele Kanunu’nda terör; “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” Şeklinde tanımlanmıştır.
Ulusal ceza hukuklarında yapılan terörizm tanımlamalarına bakıldığında; ülkelerin ceza ya da doğrudan terörizm ile ilgili yasaları, her ne kadar kullanılan kavram ve ifadeler farklı olsa da, eş anlamlı bir şekilde faillerin motivasyonlarını esas alan eylemlere atıfta bulunmaktadır. Failin eyleminin temel motifi, devletin temel düzeni ya da prensiplerini değiştirmek ya da toplumu korkutmak olduğunda, terörizm olarak nitelendirilmekte ve çoğu zaman da bu suçlar açıklanmaktadır.
2.1.3. Uluslararası Örgütler Tarafından Yapılan Tanımlar
Uluslararası organizasyonların terörizm tanımı yaparken tek amacı suçluyu cezalandırmak değil, aynı zamanda uluslararası terör eylemlerine karşı devletler düzeyinde gösterilecek tepkiyi örgütlemek ve düzenlemekle ilişkilidir. Terörist faaliyetin sembolik yönü de dikkate alarak, dayanışmayı ifade eden kendi sembolizmini üretmeye amaçlamaktadır. Bu tanımların diplomatik yönü önem arz etmektedir.
En geniş terörizm tanımlarından birisi İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) tarafından benimsenmiştir. Buna göre:
“‘Terörizm’ saik ve kasdına bakılmaksızın halkı terörize etmek veya ona zarar verme tehdidinde bulunmak veya halkın yaşamları, onurları, özgürlükleri, güvenlikleri veya haklarını tehlikeye atmak veya çevreyi, bir kamu hizmetini veya kamu veya özel mülkü zarara maruz bırakma veya onları işgal etme veya onlara el koyma veya bir ulusal kaynağı veya uluslararası hizmetleri tehlikeye atma, ya da bağımsız devletlerin istikrar, ülke bütünlüğü, siyasal birliği veya egemenliklerini tehdit etme amacıyla bir bireysel veya toplu suç planını gerçekleştirmek için işlenen her türlü şiddet eylemi ile bu tür eylem tehdidinde bulunmadır.”
Avrupa Birliği (AB) de terörle mücadelede üye devletlerarasında tekdüzeliği sağlamak ve terörle etkin bir mücadele gerçekleştirmek için bir Çerçeve Karar almıştır. Buna göre:
“Her üye devlet, kendi ulusal hukukuna göre tanımlanmış olan doğaları ve bağlamları gereği
Halkı ciddi şekilde sindirme veya
Bir devleti veya uluslararası örgütü bir eylemi işlemeye veya işlemekten kaçınmaya gayri meşru zorlama veya Bir ülkenin veya uluslararası örgütün temel siyasi, anayasal, ekonomik veya sosyal yapılarını ciddi şekilde istikrarsızlaştırma veya yıkma; amacıyla işlenen bir ülke veya uluslararası bir örgüte ciddi şekilde zarar verebilecek olan aşağıda (a) dan (i) ye kadarki fıkralarda belirtilen kasti eylemlerin terörist suçlar olarak sayılmasının sağlanması için gereken önlemleri alacaktır.
Ölümüne sebebiyet verebilecek şekilde bir kişinin yaşamına saldırılar;
Bir kişinin fiziksel bütünlüğüne saldırılar;
Adam kaçırma ya da rehin alma;
Devlet ya da kamu imkanlarını, taşıma sistemlerini, bilgi sistemi de dahil olmak üzere altyapı imkanlarını, kıta sahanlığı üzerindeki sabit platformları, insan yaşamını tehlikeye atma ya da büyük ekonomik tehlikeye yol açma ihtimalinde kamusal mekanı veya özel mülkiyeti geniş çaplı yok etmeye neden olma;
Uçaklar, gemiler ya da başka insan ve mal nakil aracını kaçırma;
Nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahları ya da silah ve patlayıcıları üretme, bulundurma, edinme, nakil, sağlama ya da kullanma ile biyolojik ve kimyasal silahlara yönelik araştırma ve geliştirme;
İnsan hayatını tehlikeye atacak biçimde tehlikeli maddeleri ortama salma ya da yangın, sel baskını veya patlamalara neden olma;
İnsan hayatını tehlikeye atacak biçimde su, enerji veya diğer doğal kaynakların sunulmasına müdahale etme ya da bunu engelleme;
(a) dan (h) ye kadarki fıkralarda sıralanan eylemlerden birini işleme tehdidinde bulunmak
BM de kuruluşundan bu yana uluslararası hukukta kullanılabilir bir tanım oluşturmaya çalışmış olsa da bu konuda ne yazık ki başarılı olamamıştır. Devletlerin mutabık kaldığı bir tanımlama yapılamadığı için de BM bünyesinde yer alan terörizm ile ilgili sözleşmelerde belli suç tipleri sıralanarak, bunlara karşı mücadele edilmesini şart koşmuştur ve bu eylemler terörizm olarak nitelendirilmiştir. BM bünyesinde terörizm konusu ile ilgili önem arz eden 12 sözleşme olsa da bu düzenlemelerde net bir terörizm tanımı yoktur. Özetle rehine alma ve uçak kaçırma, BM personelinin kaçırılması, yasalara aykırı plastik patlayıcı kullanımı, Devlet Başkanlarına ve siyasi liderlere yönelik suikastlar; sivil uçakların düşürülmesi veya bunlara karşı yapılan saldırılar, elçiliklerin veya sivillerin bombalanması; sivillere, hükümete veya askeri kuvvetlere ait binaların bombalanması dahil barış zamanındaki devlet dışı organize şiddet eylemleri ve silahlı savaşta dini mekanlara yönelik saldırılar terörist eylem olarak nitelendirilmiştir.
BM içinde en aktif görev alan ve en güçlü organlarından biri olan BM Güvenlik Konseyi de (diğer BM organları sadece tavsiye kararları çıkartabilirken Güvenlik Konseyi tüm üyeleri bağlayıcı kararlar alabilmektedir) uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için terörizm ile ilgili birçok kararlar almıştır. Konsey kararları uluslararası hukuk yaratma niteliğine sahip bulunmasa da BM Anlaşması bağlamında üye devletlere karşı emredici hükümler verebilmektedir. Bu sebeple Konseyin terörizm kavrayışı önem arz etmektedir. Bu kavrayış Konseyin 1566 sayı ve Kasım 2004 tarihli kararında en belirgin halinde görülmektedir. Her ne kadar açık ve net bir tanım olarak kabul edilmese de bu kararda şu eylemlerin asla kabul edilemeyeceği belirtilmiştir: “ …ölüme veya ciddi bedensel yaralanmaya sebebiyet verme amacı ile işlenen ve sivillere yönelik de olabilen suç doğurucu eylemler veya bir devleti, kamuoyunu, kişi topluluklarını veya bireyleri kışkırtmak amacı ile rehine alınması; halka gözdağı verilmesi veya bir hükümeti veya uluslararası bir organizasyonu terörizm ile ilgili uluslararası anlaşma ve protokollerde tarif edilen ve suç oluşturan bir eylemi yapmaya veya yapmaktan çekinmeye zorlama”
Ayrıca BM bünyesinde oluşturulan panel, komite ve benzeri unsurların yapmış olduğu çalışmalar neticesinde ulaşılan tanımlar her ne kadar herhangi bir sözleşmede yer almadığı için uluslararası hukukta yer almasa da; BM’nin teröre bakışını görmemizi sağlamaktadır. İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez ZAPATERO’nun girişimleri ile BM çatısı altında kurulan “Tehdit, Meydan Okuma ve Değişim konulu Yüksek Panel” çalışmalarının sonucunda “Daha Güvenli Bir Dünya - Ortak Sorumluluğumuz” adında bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda yapılan çalışmalar sonucunda Yüksek Panel terörizmi; “kasti bir şekilde sivillerin veya savaşmayanların ölümüne veya yaralanmalarına sebep olan ve aynı zamanda amacının doğasında veya içeriğinde, bir nüfusa düşmanlık taşıyan veya bir hükümeti veya uluslararası bir örgütü bir şey yapmaya veya yapacağı bir şeyden imtina etmeye zorlayan her türlü eylem” olarak tanımlamıştır.
Terörizm tanımı, ancak bireysel terörist eylemlerin ortadan kaldırılmasına ilişkin genel bir uluslararası andlaşmanın kapsamında yer alırsa pratik sonuçlar doğurabilir. Oysa uluslararası andlaşmalar akdedilirken baş gösteren eğilim, bu andlaşmaların her birinin belli bir suç tipine özgülenmesi şeklindedir. Bunun başlıca nedeni ise temel sorunun artık suçları tanımlamak değil, çağdaş uluslararası toplumun ihtiyaçlarını, uluslararası hukuk düzenindeki gerçek yetki dağıtımı ve örgütlenmesiyle bağdaştırmak şeklinde ortaya çıkmasıdır. Başka bir deyişle güvenlik ihtiyacı, hukuki titizliğe galip gelmiştir.
Verilen akademik, hukuki ve işlevsel tanımların çeşitliliğine bakıldığında tek terörizm tanımının oluşturulmasının zorluğu anlaşılmaktadır. Fakat yapılan tanımlara göz atıldığında genel olarak terörizmin ne olduğu, neleri kapsadığı konusunda bir fikir birliği gözlenmektedir. Yapılan saldırıların hemen hemen hepsinde; meydana gelen olayın bir terörist saldırı olup olmadığında tüm dünya kamuoyu mutabık kalmaktadır. Burada da görüldüğü üzere asıl sorun terörün ne olduğu değildir. Tanım sorunundaki asıl mesele, devletlerin çıkar odaklı sisteminde bir baskı unsuru olarak kullanabildikleri terörizmin hukuksal boyuta etki edebilecek şekilde tam olarak tanımlanmasının; devletlerin siyasi ve politik karlarına gölge düşürecek olmasıdır.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder