8 Kasım 2015 Pazar

TÜRK ORDUSUNA KUMPAS 1-2-3 KİTAP




TÜRK ORDUSUNA KUMPAS   1-2-3 KİTAP



TÜRK ORDUSU

Türk Ordusu ile ilgili yazılarıma yer verdiğim üç ciltlik TÜRK ORDUSU serisi kitapların üçüncüsü ve sonuncusu olan “TÜRK ORDUSUNA KUMPAS” isimli kitabım 07 Kasım 2015’de AMAZON Yayınlarından çıkmış ve okuyucuların hizmetine sunulmuştur. Böylece TÜRK ORDUSU’nu kendi tecrübelerim ışığında toplam 1482 sayfada izaha çalıştığım yazılarıma noktayı koydum. Şimdi 36 yıl zevkle ve gururla taşıdığım şanlı üniformama vefa borcumu da ödemiş oluyorum..
Halen amazon yayınlarından satışa sunulan diğer 27 kitap gibi “TÜRK ORDUSUNA KUMPAS” kitabım da Türkiye’de kitapçılardan değil, İnternet vasıtasıyla aşağıdaki adresten temin edilebilir. Siparişler dünyanın her noktasına en geç üç 
gün içinde DHL kargo ile ulaştırılmaktadır.


519bkHu2bfL._SX331_BO1,204,203,200_518Gqa+yirL._SX331_BO1,204,203,200_514d3n32MUL._SX331_BO1,204,203,200_









































Türk ordusunun diğer ordularda bulunmayan çok önemli üstünlükleri vardır. Ve bu üstünlükler 12.000 yıllık köklü tarihi geçmişin kazanımlarına sıkı sıkıya bağlanarak kazanılmıştır. Beklentilerin aksine Türk ordusu kendini güçlü sanan küresel odakların saldırılarına karşı dimdik ayakta kalacak milli ve tarihi değerlere sahiptir.

Türk Ordusu; dünyadaki bilinen en eski askeri gücü temsil eder. Türk milletinin binlerce yıldan beri taşıdığı Ordu-Millet olma vasfı, askeri kültürünün zenginliğinin ve gücünün veciz ifadesidir.Tür ordusunun subayları; komuta ettikleri birliklerin barış ve savaşta hem eğiticisi, hem öğreticisi, hem gözeticisi ve hem de yöneticisidir. Onlar; askeri bilgisi ile, kuvvetli iradesi ile, adaleti ile, tutum ve davranışları ile, cesareti ile kıt’asına sahip olabilen ve onları peşinden ölüme sürükleyebilen kimselerdir. Ve netice olarak muharebeyi tank, top, tüfek, uçak, gemi, ve araçlar değil, muharip er ve erbaşlar değil, onları yöneten Türk subay ve astsubayları kazanır.
Uzman asker kişiler, dünyada bilinen en güçlü ve tehlikeli silahın “ölümü göze almış insan” olduğu fikrinde birleşirler. İşte onlar; aldığı tarihi ve köklü Türk kültür değerlerinin ordu saflarında üstün bir askeri eğitim anlayışıyla pekiştirilmesi sonucunda gözünü kırpmadan ölüme giden Türk askerini tarif ederler.. Köklü askeri kültür mirası ordu saflarında Türk insanını bizzat en tesirli silah haline getirmektedir.
Küçük yaştan itibaren bütün Türk erkeklerine “Ölünce askerin en büyük rütbesi olan ŞEHİTLİK mertebesine erişeceği, eğer ölmez de sağ kalırsa toplum nezdindeki diğer en değerli mevkii olan GAZİLİK rütbesini alacağı, bunun için askere gönderildiği” hususu ailesi tarafından aşılanmaktadır.
İşte bu yüzden; o çok basit, sakin, tamamen gösterişsiz ve son derece mütevazı görünüşlü saf ve temiz Türk askeri Mehmetçik namı ile muharebede bir yıldırım, şimşek, kasırga misali coşmakta, gözünü kırpmadan üzerine atıldığı düşmanlarının korkulu rüyası olmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin ilgi ve tesir sahasına giren Balkanlar, Kafkaslar ve Orta doğu bölgesinde cereyan eden olayların meydana getirdiği büyük risk ortamında her an muharebeye hazır güçlü bir orduya sahip olmamız coğrafyamızın kaçınılmaz gereğidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin belkemiğidir ve cumhuriyetin bek’asının gerçek teminatıdır. Onsuz bu coğrafyada yaşamamız asla mümkün değildir. Hangi makam ve mevkide olursak olalım kutsal asker ocağını özenle korumalı ve kollamalıyız. Aksi takdirde cumhuriyeti koruyup kollamamız mümkün olmayacaktır.
Unutmayalım ve unutturmayalım “Devletlerin ömrü ordularının ömürleri kadardır.”



.

NOrmaldir


NOrmaldir


28 Mart 2005 Pazartesi




















NOrmaldir

Müzakere yapacağız deyip,
Kıbrıs’ı vermek, Normaldir.

Gerçeği açıklıyorum deyip,
İftira atmak, Normaldir.

İsrail emretti diye,
Soykırım var demek, Normaldir.

Yunanlılar dostumuz deyip,
Yunana yalaka, Normaldir.

Barış istiyoruz deyip,
Apo posteri açmak, Normaldir.

Bahar geldi deyip,
Bayrak yakmak, Normaldir.

Bayrak astık diye,
Provokatör olmak, Normaldir.

Gerçekleri açıkladık diye,
Paranoyak olmak, Normaldir.

AB’ye giriyoruz deyip,
Kanun çıkarmak, Normaldir.

Yeni TCK özgürlüktür deyip,
Basını susturmak, Normaldir.

Hortumcuyu övüp,
Fakire bağırmak, Normaldir.

Toptan fiyatına perakende
Ülkeyi satmak, Normaldir.

Durumu değerlendiriyoruz deyip, 
Duruma ayak uydurmak, Normaldir.

Irak da gitti, gitsin;
Daha gidecekler var, Normaldir.

Misyonerler yok deyip,
Kilise açmak, Normaldir.

Değiştim, geliştim deyip,
Ülkeyi değiştirmek, Normaldir.

ABD dosttur deyip,
AB postu giymek, Normaldir.

Koynunda haç saklayıp,
“Ilımlı İslam”ım demek, Normaldir.

Muhalefete var diye ona,
Muhaberat yapmak, Normaldir.

Altı sıfır attık deyip,
Borca sıfır koymak, Normaldir.

Atatürkçüyüm dedim,
Dinsizsin dediler, Normaldir.

Cumhuriyetçiyim dedim,
Modası geçti dediler, Normaldir.

Üniter yapı iyidir deyip,
Eyalet kurarlar, Normaldir.

Denktaş isyan edince,
Onu azarlamak, Normaldir.

Denktaş görevden gidince,
Çalıp oynamak da, Normaldir.

Türk bayrağını indirip,
AB bayrağı asmak, Normaldir.

Moralini bozma deyip,
Moral bozmak, Normaldir.

Türk’ü azınlık yapıp,
Kürt’ü azdırmak, Normaldir.

Kendi vatanımızda bizim,
Tepemize çıkmak, Normaldir.

Gelin kaynana deyip,
Gündemi kaynatmak, Normaldir.

İnşallah deyip,
Oturup beklemek, Normaldir.

AB’den Ankara’ya geldiysen,
Diyarbakır’a gitmek, Normaldir.

Sahtekârlar öldürmez,
Sahtelerden ölünür, Normaldir.

Ermeni’yi sevip,
Türk’ü yermek, Normaldir.

Türk olmak yerine,
Türkiyelilik, Normaldir.

Kırmızı-beyaz yerine,
Sarı-kırmızı-yeşil, Normaldir.

Diziden etkilenip,
Adam vurmak, Normaldir.

Gelinden esinlenip,
Kaynana boğmak, Normaldir.

Bütün haşarat çıktı,
Apo’da çıksın, Normaldir.

Apo’ya terörist dememek,
Özgürlüktür, Normaldir.

Konser verirken,
Zafer işareti yapmak, Normaldir.

Büyük Ortadoğu Planını,
Destelemek, Normaldir.

Irak’ta Türkmenleri,
Kösteklemek, Normaldir.

Demokrasi için savaş,
İnanılır, Normaldir.

Tezkere geçirilmez,
Çuval geçirilir, Normaldir.

Amerikalı söver,
Hükümet güler, Normaldir.

Örnek film yapıp,
Anzaklar’a ağlamak, Normaldir.

Şehitlik Gazilik Kahramanlık,
Çağdışılıktır, Normaldir.

Ağlanacak halimize gülmek,
Ne var bunda, Normaldir.

Normaldir bu ülkede bu yaşananlar,
Anormal değil, Normaldir.


TEVFiK BiR / 28.Mart.2005


.

Terörizmi Bitirmenin Reçetesi, Gerçekçi Bir Proje



Terörizmi Bitirmenin Reçetesi, Gerçekçi Bir Proje


21 Kasım 2005 Pazartesi

Terörizmi Bitirmenin Reçetesi














1. ve 2. dalgadan sonra 3. dalganın hazırlıklarını yapan, Kuzey Irak’ta kurulacak oluşumu Türkiye’ye transfer etmek isteyecek olan grupların “bölücü isyanın provaları” niteliğindeki illegal gösterilerinin bitirilmesi ile ilgili özet tavsiye planı aşağıdadır.

Şu an yapılması gereken hem terörizm ile hem de teröristler ile sıkı bir mücadele içine girmektir. Bu yalnızca bir kurumun ya da bir bakanlığın sorumluluğuna bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir. Bunun için, bir çok kurum ve bakanlığın aynı kararlılıkla ve aynı ciddiyetle eşgüdüm içinde hareket etmesi gerekmektedir.


Yapılması gerekenler;
TBMM : En kısa sürede TBMM, yeni Terörle Mücadele Kanunu çıkarmalıdır. Bu kanun hem teröristlere hem de terörizme açık ya da örtülü bir biçimde yardım ve yataklık edenlere, destekte bulunanlara, halk nezdinde meşruiyet yaratmaya çalışanlara… sert güvenlik tedbirlerini veya ağır hürriyeti bağlayıcı cezaları öngörmelidir. 6 ayı geçkin bir süreden beri çıkarılamayan yasaya, referans olarak İngiltere Terörle Mücadele Kanunu’nun kısım: 8/1, 9, 10, 11, 18 u alınabilir. Terörizme ve teröristlere ve onların destekçilerine müsamaha göstermeyen ve sert tedbirler öngören yeni TMK’nın çıkarılması ilk başta yapılması gereken ve hayati husustur.

Adalet Bakanlığı : Kapasitesini misli misli aşmış olan ceza ve tutuk evlerinin ıslah edici hiçbir rolü bulunmamaktadır. Cezaevine giren örgüt üyesi “örgütten” kopmamakta hatta teorik bazda yetiştirilmekte, mücadelesinin sözde haklılığına daha çok inanmakta, çıkacağı günü sabırsızlıkla beklemeye başlamaktadır. Dışarıdan koğuşlara, örgütle ilgili ve çoğu da uydurmaca olan psikolojik anlamda beyin yıkayıcı bilgiler/haberler gelmekte; hükümlü örgüt üyeleri ıslah edilmekten çok psikolojik ve teorik alanda yetiştirmektedir. Hem de TC’nin resmi binasında, devletin verdiği aşı yiyerek, devletin verdiği olanaklardan yararlanarak. Yapılması gereken ise; Adalet Bakanlığı kesinlikle mali ve ekonomik tedbirler sıkıntısına düşmeden en az 5 tane “F Tipi” cezaevleri inşa ettirmelidir. Eski hapishanelerden bir kısım hükümlü buraya nakledilerek, eski hapishanenin yoğunluğu azaltılmış olur. Çağdaş F tipi sistem içerisinde kalacak hükümlü hem sosyal yaşantısını sürdürürken, hem de diğer örgüt üyeleriyle birlikte kalmayacağı için yaptıklarını sorgulama ve yaşamı en baştan düşünme imkânına kavuşur. Psikolojik bazda beyni yıkanmayacağı ve sürekli bir baskı altında kalmayacağı içinde, hükümlülerin topluma kazandırılması ve örgütten koparılması çalışmaları başarıya ulaşır.

TSK : Polisin görev alanı dışındaki tüm yerlerde güveliği ve asayişi sağlamakla sorumlu jandarmaya ve diğer yetkili silahlı kuvvetler birimlerine casus uçaklar ve diğer teknoloji yoğun teçhizatlar “bütçe” sınırlamasına takılmadan derhal alınmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerin plan ve projelerine, siyasi makamlar (yetkili ve sorumlu) minimum düzeyde müdahale etmelidir; teknik bilgi gerektiren askeri konulara karışmamak, askeri daha etkin kılmak anlamına gelir ki, bu da terörle mücadelenin en başarılı bir biçimde yürütülmesine vesile olur. Ayrıca Askerin, çıkarılması gereken yeni terörle mücadele kanunu ile ilgili ve istihbari konular ile ilgili görüşleri göz ardı edilmemelidir.

İçişleri Bakanlığı, EGM : Polis, toplumsal olaylarda ve illegal gösteri ve yürüyüşlerde, kontrolün kaybedilmeye başlanacağı sıralarda ya da kontrolün tam kaybedildiği anda daha önceki yazımda belirttiğim üzere, plastik mermi kullanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 27/07/1998 “Güler Türkiye’ye karşı davası”nın nihai kararında da belirttiği üzere “madde 2 uyarınca bu tür şiddet gösterilerine karşı devletin güç kullanma yetkisi vardır”, (plastik mermi kullanılmadığı kastedilerek) “…güvenlik güçlerinde böyle bir malzeme olmaması kabul edilebilir bir şey değil” diyor. Uluslarüstü kuruluş AİHM dahi bu uygulamaya cevaz vermiştir. ABD, İsrail, Fransa, Almanya, İngiltere… ve bir çok güvenlik modernizasyonu bakımından ileri birçok ülke plastik mermi kullanmaktadır. Plastik mermi öldürücü değildir. Ancak plastik mermi isabetinde şahsı yaraladığı için, kişi tarafından korkuyla karşılanmaktadır. Anons ile uyarı, Panzer, copla müdahale, CS gazı kullanma (biber gazı) havaya ateş açma, gibi uygulamaların etkisiz kaldığı durumlarda, plastik mermi kullanımı hem ölçülülük ilkesine uygun düşmektedir, hem uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlar bu tedbiri uygun görmektedir hem de uygulama etkin sonuç vermektedir. İkinci bir husus, olayların cereyan ettiği bölgelere personel takviyesi yapılalı; bu hassas bölgelerde çalışan personelin taşıdığı teçhizatlar daha kullanışlı düzeye getirilmelidir (Kırıkkale tabanca yerine daha sağlam ve daha etkili yeni bir tabanca markası verilmelidir bölgede çalışan polise). Aksi takdirde kendi can güvenliğini sağlayamayan bir polisin, bölgenin can ve kamu güvenliğini sağlayabilmesi düşünülemez.

İçişleri Bakanlığı : Bir süredir tansiyonun yüksek tutulmaya çalışıldığı bölgelerimizde, bölgelerdeki belediye başkanlarının bu hizmete nasıl destek verdiği herkesin bildiği bir durum. Terörizme ve teröriste siyasi destek veren; ölü teröristler üstünden siyaset (buna “terörizm destekçiliği” dersem daha yerinde olur) yapan Belediye Başkanları’na kanunun öngördüğü bütün yaptırımlar uygulanmalıdır. Daha somut bir ifadeyle, aşağıda yalnızca birkaç temel madde ile örneklendirdiğim (daha başka bir çok kanunda bu ihlaller ile ilgili hükümler var) hukuki mevzuat uygulanarak bu Belediye Başkanları’nın, Başkanlık görevlerine İçişleri Bakanlığı’nca son verilmeli, aynı zamanda da tüm kovuşturma, soruşturma ve yargılamalara başlanmalıdır.

·         TC Anayasası m14/1 “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz”.
·         Türk Ceza Kanunu (TCK) m.215 “İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
·         TCK m.220/8 “Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”


Maliye Bakanlığı ve EGM : Emniyet Genel Müdürlüğü ve Maliye Bakanlığı-MASAK yeni bir ortak birim kurarak, terörün iç ve dış finansmanını ve para kaynaklarını kurutmak için, çok yoğun bir çalışma başlatmalı; şüphelendiği tüm hesapları dondurma, terörle doğrudan yada dolaylı olarak ilişkilendiği tüm finans kaynaklarına el koyma hakkını kullanmalıdır.

Sonuç Olarak: Yurt dışından girişi TSK’ nın yeni teçhizat ve uygulamalarıyla engellenen bölücü örgüt, eleman bakımından yurt içinde sıkışacaktır. Yurt içinden eleman arayışına giden örgüt, yeni mevzuatla, getirilen ağır hapis cezaları neticesinde istediği desteği bulamayacaktır. Belediye Başkanları ile güç gösterisi yapmaya ve kendine halk nezdinde meşruiyet yaratmaya çalışan örgüt, terör destekçisi Belediye Başkanları’nın görevlerinden alınmaları ve tutuklu yargılanmaları neticesinde psikolojik savaşında büyük bir darbe alacaktır. İsyan benzeri sokak gösterilerinde ise, polisin yeni teçhizatlarla müdahale etmesi, sokak gösterilerine katılımı hissedilir oranda düşürecektir. Artık cenaze törenlerinde getirilen ağır cezalar yada güvenlik tedbirleri neticesinde yasadışı bayrak ve poster açamayacak terör destekçileri, psikolojik savaşta yenildiklerini anlamaya başlayacaktır. Terörizmle ilgili ilişkisinden dolayı ağır cezalar yiyerek Cezaevine girecek olan hükümlü, burada vicdanını ve yaptıklarını değerlendirecek ve büyük ihtimalle örgütten kopacaktır. Örgütün neredeyse tüm para kaynaklarının kurutulması, örgütün kazanılacak yeni elemanlara para vaadinde bulunmasının önüne mecburi bir engel gibi dikilecektir. Maddi açıdan kurutulmuş ve bu yukarıda belirttiğim önlemlere maruz kalmış bir terörizm hareketi son çırpınışlarını etkisizce gösterecek ve Terörizmin başı ezilecek, Terör bitecektir.

İstikrara kavuşmuş bir Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimize, yerli ve yabancı girişimcilerin yapacakları özel yatırımlarla (bu bölgeye kurulacak fabrikalardan, Arap Dünyasına ve Orta Asya Türk Dünyası’na ve Slav Bölgesine ihracat yapılabilir) ve gerekse de devletimizin uygulayacağı sosyal ve ekonomik önlem ve yatırımlarla bölge halkı her açıdan kalkınacak, uzun vadede de terörizme ve teröre itibar etmeyen, ekonomik açıdan özgür, devleti ve milletiyle barışık, Türkiye’ye her açıdan entegre olmuş bir müreffeh bölge oluşacaktır.


TEVFiK BiR / 21.Kasım.2005


Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki Caddesi




Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi

Mahmut Çetin



Menderes’ten Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi 


Bu yazı, 7 yıl önce Ortadoğu gazetesinde yayınlanmış bir yazıdır!

Seçim çalışmalarını yürüten AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Cizre’de yaptığı konuşmada, “Ezenlerin olmadığı bir Türkiye” için yola çıktıkların belirterek, “Türkiye’yi İzmir’in Konak, İstanbul’un Bakırköy, Ankara’nın Çankaya’sından ibaret görenlere Türkiye 81 ildir demek için yola koyulduk” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri bana, bugünlerde okuduğum Samet Ağaoğlu’nun ‘Arkadaşım Menderes’ kitabında okuduğum benzer sözleri hatırlattı.

Ali Fuat Başgil diyor ki:....

1959 yılına gelindiğinde Ankara ve İstanbul’da öğrenci yürüyüşleri başlamıştır. Artık ihtilal sözü herkes tarafından telaffuz edilir hale gelmiştir. Adnan Menderes, kurmayları Refik Koraltan, Samet Ağaoğlu, Tevfik İleri, Ahmet Hamdi Sancar, Emin Kalafat, Atıf Benderlioğlu ile birlikte karışıklıkları değerlendirmektedir. İstanbul’dan çağrılan Ali Fuat Başgil de aralarındadır. Menderes, Başgil’e o zaman muhalefetin direndiği Tahkikat Komisyonu ve Selahiyet Kanunu’nun anayasaya aykırı olup olmadığını sorar. Başgil, “Hayır, ama kalkmalıdır, kaldırmalısınız. Sonra bu da kafi değil, hükümet çekilmeli. Bu da yetmeyebilir.”

Menderes cevap verir, “Benim hükümetten çekilmem ehemmiyetli değil, mühim olan gelecek hükümete karşı da nümayişler devam ederse ne olacak?”

Başgil, Fransa’da geçmiş bir olayı anlatır. Orada da hükümet gittikçe artan öğrenci gösterileri üzerine çekiliyor, kurulan yeni hükümete karşı öğrenciler aynı durumu alınca bu sefer yeni hükümet zor tedbirler kullanıyor ve bu hareketi de Meclis ve basın destekliyor. Başgil bunları anlattıktan sonra İstanbul’daki durumu ‘müthiş’ kelimesiyle niteler.
Samet Ağaoğlu sorar:
- Hocam müthiş diyorsunuz, yani nasıl müthiş ?
- Tıpkı Fransa’da 1789’dan sonraki gibi halk hareketlerine benziyor. Toplananları dağıtmak için gönderilmiş askerler ve subaylarla dağıtmaya memur oldukları gençler birbirlerine sarılıp öpüşüyorlar !
Menderes’in yakası
Adnan Menderes, Ankara’da gençlerin gösterileri sürerken, gençlerle yüzyüze konuşmak, diyalog kurmak ister. Kızılay’da gösteri yapan gençlerin arasına girer ve sorar:
- Ne istiyorsunuz?
Bu sırada Başbakan Adnan Menderes’in yakasından tutan bir üniversiteli genç,
- Hürriyet istiyoruz, diye bağırır. Menderes:
- Evladım bir başbakanın yakasından tutuyorsun, hala ne hürriyeti istiyorsun, diye cevap verir.
Yanındakilerin söylediğine göre, Adnan Menderes’in yakasından tutan genç bugünkü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dır. Ama Baykal bunu kabul etmemektedir. Zaten konumuz da Menderes’in yakasından tutan gencin kimliği değil, bir durumu algılama meselesidir.
Sıkıyönetim komutanının telefonu
Ankara ve İstanbul’da öğrenci olayları sürmektedir. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek Başbakan Adnan Menderes’i telefonla arar. Aralarında şöyle bir görüşme geçer:
- Toplan kaç bin kişi kadar aziz paşam ?
- .................
- Beş, altı bin mi ? Ne yapalım diyorsunuz ?
- .................
- Ateş mi etmek ?
- .................
- Hayır, hayır. Katiyen ateş etmek yok!
- ...............
- Paşam kimsenin burnu kanamadan, kimseyi brüske etmeden (eziyet etmeden), yavaş yavaş dağıtmaya bakın! Ama paşam rica ediyorum brüske etmesinler!
- ..............
- Sizdeki coplar kısa mı ? Daha kuvvetli gaz bombaları mı ?
- ..............
- Bunları ben bilmem, Milli Savunma Bakanı yanımda, vereyim görüşünüz.
Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ?
Profesör Ali Fuat Başgil’in anlatmaya çalıştığı şey, ihtilalin adım adım geldiğini söylemekti. Ama Adnan Menderes etrafındaki et duvarını aşıp Başgil’i anlayamamıştı. Ve Menderes şu sözlerle muhaliflerine karşı kendisini uyaranlara karşı duruyordu:
- Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ? Bu iki caddenin karşısında bütün memleket var!
Samet Ağaoğlu, “bundan sonrası bir trajedinin başlangıcıdır ancak” diyerek durumu özetler. İstanbul ve Ankara öğrenci gösterileri, Menderes’in grupta yaptığı sert konuşmalar, Tahkikat Komisyonu kararları profesörlerin önce tek tek sonra toptan protestoları, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilanı ve parti içinde ikili oynayan ajitatörler.
Adnan Menderes, durumun vehametini ne yazık ki, görememektedir. Bir yurt gezisinden dönerken, öğrenci olaylarını kastederek arkadaşlarına espri yapar:

- Ankara’da ayaklanma varmış !

Menderes sertleşir: Kara cübbeliler !

Başbakan Adnan Menderes, ihtilalden on gün önce Salihli’de Demirköprü barajını hizmete açar. Öğrenci olaylarından sonra üniversite hocaları da protestolara başlar. Samet Ağaoğlu, Profesör Ekrem Şerif Egeli’nin eleştirilerini anlatır ve derhal İstanbul’a gelerek, profesörlerle diyalog kurması uyarısını iletir. Menderes en kısa sürede İstanbul’a gidip, profesörlerle görüşeceğini söyler. İzmir’de en itidalli konuşmalarından birini yaptığı halde, Salihli’de durum değişir. Menderes kendisini çılgınca alkışlayan halka konuşurken profesörleri ‘kara cübbeliler’ olarak niteleyen sert bir konuşma yapar. Samet Ağaoğlu’nu dinliyoruz: “konuşmasını ürpererek dinledim. Doktor Mükerrem Sarol’la bir kenarda duruyorduk. Kürsüden indikten sonra Menderes’le karşılaştık. Daha biz bir şey söylemeden, “İstemeden oldu, ama düzelteceğim” dedi.
Siyaset uzlaşma sanatı
Kişi söylemediği sözün sahibi, söylediği sözün mahkumudur. İnsanın ne zaman neyi söyleyeceği ise, esaslı bir iç eğitimin sonucudur. Adnan Menderes etrafındaki güçlü kurmaylara, ve Ali Fuat Başgil ve Ekrem Şerif Egeli gibi öngörülü akademisyenlere rağmen, bazı sözlerini kontrol edememişti. Ülkemize çok büyük hizmetleri olmasına rağmen, çatışma kültüründen uzlaşma kültürüne geçememişti. Siyaset, kızgın kalabalıkların nabzına şerbet verme kolaycılığı değil, toplum kesimlerini uzlaştırma sanatıydı.
Kalabalıklar ve Atatürk
1957 seçimlerinden sonra halkla Başbakan Adnan Menderes arasında büyük bir muhabbet oluşur. Türk Ocakları’nın büyük öncüsü Hamdullah Suphi Tanrıöver, Samet Ağaoğlu’na Atatürk’ün bir tespitini anlatır.
Samet Ağaoğlu, Adnan Menderes’e Tanrıöver’in hatırasını hikaye eder: “Milli Mücadeleden sonra Atatürk ilk defa İstanbul’a geliyor, yayında Hamdullah Bey de var. Camilerin kubbelerine, apartmanların damlarına kadar halk yığılmış. Bütün İstanbul ayakta. Hamdullah Bey:
- Paşam kimbilir ne kadar heyecanlısınız ? Atatürk, Tanrıöver’in elini tutarak, kalbine götürüyor ve soruyor:
- Var mı fazla heyecan ?
Mustafa Kemal’in kalbi sakindir. Neden sakin olduğunu anlatır Atatürk:
- Çünkü bu gördüğün kalabalık, gün gelebilir insanı linç etmek için de böyle toplanır. Onun sevgisine de, nefretine de fazla güvenilmez.
Menderes, anlattıklarımı sessizce diledi.”
Erdoğan’ın etrafı
1950 gelişini andıran bir teveccühle iktidara geleceği söylenen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adnan Menderes’in etrafındakileri karşılaştırınca, korkunç bir durum görüyorum. Bir yanda Refik Koraltan, Fuat Köprülü, Samet Ağaoğlu gibi, Menderes’in gözünün içine baktığı zirve kurmaylar. Öbür tarafta askeri donla selamladığı için, “Özal’ın donunu öpmek isterdim” diyen Bülent Arınç veya 28 Şubat sürecinde başörtülü eşi üniversite imtihanına alınmadığı için noter zaptı tutturan Abdullah Gül.
Necmettin Erbakan’ın kurmayları Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk böyle hatalar yapar mıydı bilemiyorum. Örnekleme bununla bitmiyor.
Tezkire dergisi, Vadi Yayınları’nın neşrettiği bir araştırma dergisi. Üç ayda bir yayınlanıyor. Tezkire’nin ‘Sağcılık ve İslamcılık’ özel sayısını okuyorum. Buradaki yazılara bakıyorum. Ömer Çelik ismi dikkatimi çekiyor. Daha önce Yeni Şafak şimdi Star gazetesi yazarı Ömer Çelik, AKP’nin de Adana’dan liste başı. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın önem verdiği bir isim. Çelik, Türkiye’deki muhtıra ve ihtilalleri sıraladıktan sonra: “Türkiye’nin getirilip bırakıldığı nokta... son derece derin reflekslerle beslenen dip akıntılarının su yüzüne çıkması ve kalıcılaşma iradesini beyan etmesidir” diyor. Çelik’e göre, devlete karşı müthiş bir dip akıntısı yani direniş damarı var ve bunlar kalıcılaşıyormuş.
Eğer Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ömer Çelik, bu yanlış bakışla politika yapıyorsa ve bu yanlış bakışla liderleri Recep Tayyip Erdoğan’ı enforme ediyorlarsa ve o da bu verilerle siyaset yapıyorsa, gelinen ve gelinecek sonuçlara şaşmamak gerekiyor. Türkiye’nin devletle millet, dinle bilim, geçmişle gelecek, demokrasiyle cumhuriyet çatışmazlığını idrak etmesi gerekiyor.
Tekrar Recep Tayyip Erdoğan’ın başta aktardığımız sözlerine dönersek,
Adnan Menderes’ten 40 yıl sonra, Erdoğan’ın, Türkiye’nin, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinden ibaret olmadığını söylemesi, devleti tanımada ciddi sorunların olduğunu göstermektedir. Bu tavır ve sözlerden, önümüzdeki dönem işimizin çok zor olacağı anlaşılıyor. Allah yardımcımız olsun.

Mahmut Çetin

http://demokratlar09.blogspot.com.tr/2014/03/bu-sayfa-yapim-asamasindadir.html


  KONU HAKKINDA  YORUM;


AKP’nin DEMOKRAT PARTİLİ SEÇMENLERİNE (%30) 

AÇIK MEKTUP

Mehmet Arif DEMİRER

Son günlerde T.C. Başbakanı ve AKP Genel Başkanı seçim konuşmalarında sık sık Menderes’i andı. Menderes’e yapılanları bugün Devlet’te sabık ortağının kendisine yapmakta olduğunu ilan ve iddia etti. Gelin bir Menderes-Erdoğan ve DP-AKP kıyaslaması yapalım:
29 Kasım 1955 Salı günü DP Meclis Grubu, üç DP Bakanı (İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, Maliye Vekili Hasan Polatkan ve Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı ve Döviz Tahsis Komitesi Reisi Fatin Rüştü Zorlu) hakkında basında yayımlanan söylentileri görüşmek üzere toplanmıştı. Ortam çok gergindi. Bakanlar “hadiselerin tetkikinin selametle cereyanını temin maksadiyle” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerindeki zabıtlardan alıntı) peş peşe istifa ettilrr, ardından Grubun eğilimleri doğrultusunda mutedil olarak tanına milletvekillerinden yeni bir hükümetin kurulmasına yol açmak üzere tüm bakanlar istifa etti. Üç bakan hakkında derhal bir Soruşturma Komisyonunun kurulması da kararlaştırıldı. Yeni bir hükümet kuruldu.
19 Mart 2014 günü Meclis’te dört AKP eski bakanı hakkında söylenti değil savcılıktan gelen fezlekeler, bırakın okunmayı, buzdolabının derin soğutucusuna gömüldü. 
DP ve AKP arasındaki farkı merak edenlere, No 1.
Menderes’in Cumhurbaşkanı Bayar idi, ATATÜRK’ün son Başbakanı. Erdoğan’ın akp Grubu’na seçtirdiği Cumhurbaşkanı ise Erbakan’ın eski Devlet Bakanı Gül. No 2. 
Menderes, 1951 yılında 5816 sayılı ATATÜRK Aleyhine İşlenen Suçlar hakkında Kanun ile 1953 yılında 6187 sayılı dini siyasete alet edenlerin cezalandırılmasına ilişkin kanunu çıkarmış, 10 Kasım 1953 günü de (benim de nöbetçi izci olarak katıldığım) muhteşem bir törenle ATATÜRK’ü vatan toprağına kavuşturan ANITKABİR’in açılışını yapmıştı. No 3.
ATATÜRK, 17 Eylül 1938 günü Başbakanı Bayar’dan yeni kalınma planındaki 26 yatırım projeleri hakkında bilgi almış ve o projeleri “memleketin en önemli meseleleri” olarak tanımlayarak “ekonomik seferberlik” yaklaşımı ile gerçekleştirilmesini istemişti. 26 yatırım projesi 4 yılda tamamlanacaktı. 10 Kasım’dan sonra bir 31.3.1939 tarihinde bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile o yatırımlardan “sarfınazar” edildi. Menderes 10 yılda daha büyük ölçekli 260 projeyi ülke ekonomisine kazandırarak ATATÜRK’ün gerçek vasiyetini gerçekleştirdi. Erdoğan, Menderes’in yatırımlarını sattı sattı ama bitiremedi. No 4
Menderes’in Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile bir sorunu yoktu. CHP milletvekillerinin de desteği ile Ezan’ın zorunlu olarak Türkçe okunması yasağını kaldırdı ama ATATÜRK gibi ülkeye değerli bi müze kazandırmak amacı ile Trabzon Ayasofya’sında restorasyonu başlattı ve 1959’da ibadete son verdi. AKP Hükümeti 2013 yılında müzeyi yeniden cami yaptı. No 5
Menderes; çıkardığı Büyük Doğu Dergisi ve başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nde ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan, başta Gül ve Erdoğan olmak üzere tüm AKP kurucularının üstadı Necip Fazıl’ı, örtülü ödenekten 147 bin lira vererek, susturdu; bir daha ağzına ve kalemine ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtı sözcükler bulaştırtmadı. No 6. O Necip Fazıl da Yassıada’da Örtülü Ödenek davasında yargılanırken bir süre sonra 15 idam kararını imzalayacak Salim Başol’u ‘Adaletin Ulvi Siması’ olarak tanımlamıştı. 
Hatırlatıyorum… 
..

6 Kasım 2015 Cuma

ARAPLARIN TÜRKLERE İHANETLERİ



ARAPLARIN TÜRKLERE İHANETLERİ




Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "Evet onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım; tiksindim bu vahşetten" diyerek itirafta bulunmuştur…
(Kaynak: İlhan Bardakçı; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yayınları, İstanbul/1985, s.572)
1916 yılının Şubat ayında tarihi Erzurum Kalesi düşmanın sürpriz bir saldırısıyla düştüğünde, bu durumun Osmanlı ordusundaki Arap subaylarının Çarlık Rusyası'nın komutanlarına verdiği bilgiler sayesinde gerçekleştiği anlaşıldı.
(Osman Özsoy, Saltanattan Cumhuriyete Kurtuluş Savaşı, s.19)
Emir Hüseyin'in oğlu Faysal, Araplara şu bildiriyi yayımlar: "...Uyanınız! Elele vererek, Osmanlı saltanatını yıkma zamanı geldi."
(Fahri Belen, 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.330)
Her kim Türklerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türklerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türkleri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merve geldiler.
(Tarih-i Taberi / Cilt 3/ Syf-343)
Mekke Emiri Hüseyin, 11 Mart 1917'de Bağdat'ı ele geçiren General Mod'a, "Bağdat'ı Turanilerden(Türklerden) kurtardığı için Allah'a şükrettiğini, İngilizlerin başarılarına duacı olduğunu" bildirecektir.


“BİZ ERMENİLERE BİR YURT SÖZVERDİK!!!”





“BİZ ERMENİLERE BİR YURT SÖZVERDİK!!!” 
demişti Lord Curzon
ERDOĞAN'IN ÖZÜR'Ü VE YÜZ YILLIK PLAN!!!
“Müttefikler adına yaptığı konuşmada İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, Müttefiklerin savaşa girmelerinin sebebinin Hristiyan azınlıkları, özellikle Ermenileri korumak için olduğunu ve Ermeni sorununa yaklaşımın yalnız onların yaşadığı acıları tanıyan değil onların gelecekleri için kendilerine verilen sözleri de kapsaması gerektiğini belirtti. Sorunun çözülmesinin, Ermenilerin tarihi hakkı olan bir Ermenistan yurdu kurulmasına bağlı olduğunu ve bunun ya Anadolu’nun Kuzey-Doğu’sunda ya da Güney-Doğu Kilikya ile Suriye sınırı arasında olacağını söyledi. Fransız delegesi Barrére ve İtalyan delegesi Marki Garroni de Curzon’u destekleyen konuşmalar yaptılar.”
The New York Times gazetesinde 8 Aralık 1922’de çıkan haberde ise şu satırlara yer verilmişti:
“Amerikan-Ermeni Derneği başkanı Dr. George R. Montgomery, Lozan Görüşmelerine gönderdiği bildiride, Dünya Savaşında Fransa ve İngiltere’nin müttefiki olan Ermenilere bir yurt için söz verdiklerini ve Birleşmiş Milletler’ in, Türkiye ile yapılacak bir antlaşmada bu konunun ana şartlardan biri olduğu kararını aldığını hatırlattı.”
Tayyip Erdoğan neden Ermenilerden özür diledi diye soranlar:
Lozan’ı, zorla imzalayan, ve bugün AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidara getiren güçler yıllar önce Sevr için yaptıkları planları yürürlüğe koyabilecekleri “vaktin geldiğine” ya da “o vakti getirdiklerine” inanmış olmalılar!.
2003’de Irak savaşı başlangıcında Tezkere’yi Meclis’ten “geçiremeyen”, daha sonra türlü baskıya rağmen Suriye’ye” giremeyen”, devamlı “kırık notlar alan” Erdoğan, koltuğunun son demlerinde emirleri ifaya mecbur... Kürdistanı kurmak, Ermenistan’a toprak, tazminat vermek sınırları açmakla yükümlü…
İki ucu pis değneğe gelince, bir yanda kendisini koltuğa oturtanların tepesinde salladığı kılıç, öbür yanda emre itaat ederse karşısında bulacağı bir millet var!
Lozan Barış Konferansı -Tutanaklar Belgeler

LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!



LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!

VE LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!

Sağcısı, solcusu, dindarı, milliyetçisi, Ulusalcısı her ne isen, tek kalan ortak noktamız olan ülkeni eğer seviyorsan sosyal medyada patlayan bu yazıyı okumak için 2 dakikanızı ayırın.
05 Kasım 2015 Perşembe 14:37




• TRAKYA'NIN ALTI PETROL VE DOĞAL GAZ KAYNIYOR. 
• YAP İŞLET DEVRET MODELİ İLE "İSTANBUL KANAL PROJESİNİ" ALACAK FİRMA TÜM TRAKYA'YA HÂKİM OLACAK. 

• HERKES TOPRAKLARINI SATACAK.
• TRAKYA'NIN ASYA İLE BAĞLANTISINI KESECEKLER (çünkü kanal ile Avrupa Yakası ayrılmış olacak).
• BU PROJE EMPERYALİSTLERİN TRAKYA'YI TÜRKİYE'DEN KOPARMA PROJESİDİR.
• HERKES AKLINI BAŞINA TOPLASIN...
• AYNI OYUN GÜNEYDOĞU'DA MAYINLI ARAZİDE YAPILMAK İSTENDİ (Ancak, oluşturulan duyarlı Kamuoyu yüzünden hükümet geri adım atmıştı)
• ŞİMDİ İSTANBUL KANAL İLE TÜRK MİLLETİNİN ELİNDEN TRAKYA ALINACAK. • YABANCILARA 49 YILLIĞINA DEVREDİLECEK...
• UYANMANIN VAKTİ GELDİ
• TÜRK ORDUSUNU DA "BAK, HAVADA KUŞ VAR!" DİYE BAŞKA YÖNE YÖNLENDİRDİLER.
• ONLAR PKK İLE UĞRAŞIRKEN TÜRKİYE TOPRAKLARI ELDEN ÇIKARILACAK.
• 49 YILLIĞINA VERİLECEK.
• KIBRIS DA İNGİLTERE'YE 49 YILLIĞINA VERİLMİŞTİ, HALA PROBLEM YAŞANIYOR.
• ELİMİZDEN AYNI YÖNTEMLE ALINMIŞTI. VATANINI SEVEN HERKESE GÖNDERELİM... HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK ÖZELLEŞTİRİLECEK... VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. (ALICISI DA HAZIR, ABD KONULAN FİYAT 40 MİLYON $.
• ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRİLYON DOLAR, DİKKAT EDİNİZ 9 MİLYAR VEYA 9 MİLYON DEĞİL 9 TRİLYON DOLAR???????? İŞTE BURASI ÇOK ÖNEMLİ!..













Bor'la çalışan araba üretildi. Maliyeti 200 TL olan 1 kg bor ile 19 000 km yol yapabiliyor (1100 kg oto, 100 km sabit hızla giderse). Bu demek oluyor ki PETROLE son! Batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını iddia ederek BOR madeninden soğutma çabası içindeler. Oysa bu mucize maden, kanser tedavisinde de şu an kullanılmaktadır. Türkiye kıskaçta. Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı! TÜRKİYE, Dünyada bor rezervinin yüzde 73`üne (% 73) sahip ve Türkiye GELECEĞİN DUBAİSİ'dir! Ve uluslararası “teröristler” Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor.

VE LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!

• TRAKYA'NIN ALTI PETROL VE DOĞAL GAZ KAYNIYOR. 
• YAP İŞLET DEVRET MODELİ İLE "İSTANBUL KANAL PROJESİNİ" ALACAK FİRMA TÜM TRAKYA'YA HÂKİM OLACAK.
• HERKES TOPRAKLARINI SATACAK.
• TRAKYA'NIN ASYA İLE BAĞLANTISINI KESECEKLER (çünkü kanal ile Avrupa Yakası ayrılmış olacak).
• BU PROJE EMPERYALİSTLERİN TRAKYA'YI TÜRKİYE'DEN KOPARMA PROJESİDİR.
• HERKES AKLINI BAŞINA TOPLASIN...
• AYNI OYUN GÜNEYDOĞU'DA MAYINLI ARAZİDE YAPILMAK İSTENDİ (Ancak, oluşturulan duyarlı Kamuoyu yüzünden hükümet geri adım atmıştı)
• ŞİMDİ İSTANBUL KANAL İLE TÜRK MİLLETİNİN ELİNDEN TRAKYA ALINACAK. • YABANCILARA 49 YILLIĞINA DEVREDİLECEK...
• UYANMANIN VAKTİ GELDİ
• TÜRK ORDUSUNU DA "BAK, HAVADA KUŞ VAR!" DİYE BAŞKA YÖNE YÖNLENDİRDİLER.
• ONLAR PKK İLE UĞRAŞIRKEN TÜRKİYE TOPRAKLARI ELDEN ÇIKARILACAK.
• 49 YILLIĞINA VERİLECEK.
• KIBRIS DA İNGİLTERE'YE 49 YILLIĞINA VERİLMİŞTİ, HALA PROBLEM YAŞANIYOR.
• ELİMİZDEN AYNI YÖNTEMLE ALINMIŞTI. VATANINI SEVEN HERKESE GÖNDERELİM... HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK ÖZELLEŞTİRİLECEK... VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. (ALICISI DA HAZIR, ABD KONULAN FİYAT 40 MİLYON $.
• ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRİLYON DOLAR, DİKKAT EDİNİZ 9 MİLYAR VEYA 9 MİLYON DEĞİL 9 TRİLYON DOLAR???????? İŞTE BURASI ÇOK ÖNEMLİ!..
Bor'la çalışan araba üretildi. Maliyeti 200 TL olan 1 kg bor ile 19 000 km yol yapabiliyor (1100 kg oto, 100 km sabit hızla giderse). Bu demek oluyor ki PETROLE son! Batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını iddia ederek BOR madeninden soğutma çabası içindeler. Oysa bu mucize maden, kanser tedavisinde de şu an kullanılmaktadır. Türkiye kıskaçta. Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı! TÜRKİYE, Dünyada bor rezervinin yüzde 73`üne (% 73) sahip ve Türkiye GELECEĞİN DUBAİSİ'dir! Ve uluslararası “teröristler” Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor.