Mahmut Çetin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mahmut Çetin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2017 Pazar

Siyasette Üçüncü Yol’un temsilcisi Osman Bölükbaşı


 Siyasette Üçüncü Yol’un temsilcisi Osman Bölükbaşı

Mahmut Çetin
Mahmut Çetin
05 Mart 2014 Çarşamba

Osman Bölükbaşıİç Anadolu için ayrı bir mana ve önemi vardır… Bir Ankaralı olarak benim ailemin siyasi hafızasında Bölükbaşı’nın ayrı bir yeri vardır. Babam Menderes’i önemsemesine rağmen Bölükbaşı-Türkeş ittifakının kurumsal yapısı CKMP’de karar kılmıştı. Amcam Nazım Çetin’in lakabı ise Millet Partisi’nin ambleminden dolayı ‘Kartal’ idi. Bu yazı politik bir İç Anadolu portresi olan Osman Bölükbaşı’nı anlatma çabasıdır.
1.Milli Mücadele’nin üç öncüsü İnönü, Bayar ve Çakmak
Milli Mücadele’nin Atatürk’ten sonraki üç öncüsü İsmet İnönü, Celal Bayar ve Fevzi Çakmak, siyasette üç akımın kurucusu oldular...
İsmet İnönüAtatürk’ten sonra CHP’yi kendini merkeze alarak yeniden tasarladı, adeta partiyi yeniden kurdu. Celal Bayar Demokrat Parti’nin, Fevzi Çakmak ise Millet Partisi’nin kurucusu oldu. Hikmet BayurMillet Partisi’nin genel başkanı oldu. Ancak toplum, Bayur’u değil Mareşal Çakmak’ı tanıyordu. Millet Partisi’ni kitlelere taşıyan ise Osman Bölükbaşı oldu.
Benzer bir şekilde Demokrat Parti’yi millete mal eden Bayar değil, Menderes oldu. CHP’nin kitlelerle buluşması ise 1973 sonrasında Bülent Ecevit’le gerçekleşti.
Mareşal Fevzi Çakmak figürü
Osman Bölükbaşı Çok Partili siyasi hayat başlayınca Demokrat Parti’nin öncüleri arasına girdi. Fakat bir yıl sonra Hikmet BayurMareşal Fevzi Çakmak ve muhalif gruptan diğer milletvekilleriyle DP’den istifa ederek 1946 yılında Millet Partisi’ni kurdular.
Mareşal Çakmak figürü, sonraki yıllarda da Millet Partisi’nin kurucusu olarak kongrelerde resimleri asılmak suretiyle devam ettirilmiştir.
2.Fransa’da okuyan bir Karacakurt Türkmeni
Bölükbaşı, 1913 yılında Kırşehir’in Mucur ilçesinde bağlı Hasanlar (Karahasanlı)Köyü’nde doğdu. Karacakurt adlı Türkmen aşiretine mensuptur.
Orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Yüksek öğrenimini Fransa’da Nancy Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nde yaptı. Buradan 1937 yılında mezun oldu.
1938 yılında Türkiye’ye dönerek Kandilli Rasathanesi’nde asistan olarak çalıştı. 1940 yılında Haydarpaşa Lisesi’nde astronomi ve matematik öğretmenliğine başladı. 1949 yılında İsmet İnönü ve Celal Bayar’a komplo düzenlemek iddiasıyla tutuklandı ama iddialar ispat edilemedi.
3.Bölükbaşı; Celal Bayar ve İsmet İnönü’ye suikasttan tutuklandı
Bölükbaşı ve arkadaşları, 1948 yılında Celal Bayar ve İsmet İnönü’ye suikast planladıkları gerekçesiyle tutuklanır.
Kütüphane ve arşiv sahibi lider
Bölükbaşı çok çalışkan ve sistemli bir siyaset adamıdır. İnanılmaz büyüklükte bir kütüphanesi vardır. Eşi Meliha Bölükbaşı, ‘asistan sekreter’ olarak onun en yakın yardımcısıdır. Kitaplarını, dosyalarını, konularını, kupür arşivini ve belgelerini eşi Meliha Bölükbaşı tasnif eder. Bölükbaşı bu arşive dayanarak, meydan ve meclis konuşmalarını belgeye dayandırır. Belgelerle dolu evrak çantaları ve teyp kasetlerini yanından ayırmaz.
Osman ve Meliha Bölükbaşı çiftinin iki çocukları olur… Osman Bölükbaşı’nın çocuklarına verdiği isimler ‘politik’ önermeler içerir.
Bölükbaşı’nın oğlu Deniz Bölükbaşı 21 günlüktür… BölükbaşıCelal Bayar ve İsmet İnönü’ye suikasttan tutuklanırken oğluyla şöyle vedalaşır: “Oğlum Deniz, baban gidiyor, belki gelmez. Bu memleketin pisliğini su temizlemez. Bu yüzden adını Deniz koydum. Şayet oğlum ben dönmezsem, bu pisliği sen temizle!”
Kızı Hürriyet Bölükbaşı da babası Osman Bölükbaşı hapisteyken doğar. Bölükbaşı koğuştaki arkadaşlarına müjde verirken “Hürriyet dünyaya geldi... İnşallah Türkiye’ye de gelir!” diye latife yapar.
4.CHP-DP ittifakı, Millet Partisi’ni ‘irticadan’ kapattı
1950 Genel Seçimleri’nde Millet Partisi’nin tek milletvekili olarak Kırşehir’den TBMM’ye girdi.
1952 yılında lise öğrencisi Hüseyin ÜzmezVatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman’a suikast teşebbüsünde bulunur. Üzmez’in bu girişiminden sonra CHP veDP ‘irticaya karşı ittifak’ yaptı!
CHP ve DP yanlısı gazeteler, Millet Partisi’ni ‘irtica odağı’ olarak suçladı. Bunun üzerine başını Hikmet Bayur’un çektiği ‘Devrimciler’ Millet Partisi’nden istifa etti.
Hikmet Bayur, istifa ederken Millet Partisi’ni itham eden bir bildiri yayınladı.
Savcı, Bayur’un bildirisindeki ithamları ihbar kabul etti. Mahkeme ‘ihtiyati tedbirli’ olarak Millet Partisi’ni kapatma kararı aldı. Karar görülmemiş bir hızla yerine getirildi. 9 Temmuz 1953 tarihi gece yarısı Millet Partisi’nin iki bini aşkın şubesi mühürlendi ve partinin tüm mal varlığına el konuldu.
Millet Partisi, 27 Ocak 1954 tarihinde temelli kapatıldı.
Bunun üzerine Bölükbaşı Şubat 1954’te bir grup eski Millet Partisi üyesiyle birlikte Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurdu. İrtica suçlamalarından korunmak için parti isminin başına ‘Cumhuriyetçi’ sıfatı özellikle eklendi. 
5.Menderes, Bölükbaşı’na kızıp Kırşehir’i ilçe yaptı
Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin genel başkanlığına getirilen Bölükbaşı1954 Genel Seçimleri’nde bu ilden tulum çıkardı. Yeniden Kırşehir milletvekili seçilince, Demokrat Parti hükümeti Kırşehir’i ilçe yaptı ve Nevşehir’e bağladı.
Kırşehir 3 yıl ilçe olarak kaldı.
Bu dönemde hükümete sert eleştiriler yönelten Bölükbaşı Temmuz 1957’de TBMM’ye hakaretten tutuklandı. Kırşehir, Haziran 1957’de yeniden il durumuna getirildi. Osman Bölükbaşı’nın köyü Hasanlar köyü ise Nevşehir’de bırakıldı.
Bu durumda, Ekim 1957 Genel Seçimleri’nde Bölükbaşı, Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden seçilen 4 milletvekilinin arasında yer aldı. Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. Koğuşu’nda mahkumların önünde yaptı.
DP’ye karşı Sağ güç birliği: CKMP
1958’de DP’ye karşı güç birliği oluşturmak amacıyla CMP’nin Türkiye Köylü Partisi ile birleşmesiyle kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin (CKMP) genel başkanlığına getirilen Bölükbaşı, 1959 yılında 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
27 Mayıs Darbesi’nden sonra Kurucu Meclis’te bulunan CKMP milletvekilleri, 1961 Genel Seçimleri’nden sonra koalisyon hükümetine katılmayı reddetti. CKMPHaziran 1962’de, İsmet İnönü’nün kurduğu II. koalisyona katılınca, 28 milletvekiliyle birlikte partiden ayrılarak ikinci kez Millet Partisi’ni kurdu. Bölükbaşı, bu partinin genel başkanlığına getirildi.
Bölükbaşı, 1972 yılında Millet Partisi genel başkanlığından ayrıldı. 9 Eylül 1973 tarihinde milletvekilliğinden istifa ederek aktif siyasetten çekildi. 6 Şubat 2002 tarihinde Ankara’da vefat etti.
6.Meydanları dolduran nüktedan hatip
Bölükbaşı bir gün Meclis’te konuşurken DP’nin çatışmacı milletvekillerinden Murat Ali Ülgen ön sıralardan Bölükbaşı’na “Sen erkek misin?” diye laf atar. Bölükbaşıeliyle bu milletvekilini işaret ederek: “Bana bak Murat Ali eğer ben erkekliğimin zekatını versem senin gibi 40 tane daha çıkar” der.

Millet Partisi içinde güzel ve uzun konuşmalarıyla ile ün yapar. Mesela Düzce’de yaptığı bir konuşma 8 saat 35 dakika sürer.
Meydanlar Bölükbaşı’nı dinlemek isteyen vatandaşlarla dolup taşar. Bölükbaşı, kendisine ve partisine oy vermeyen vatandaşları, “alkışlar bize, oylar DP’ye” diye eleştirir. Kendisini dinlemeye gelen Kayserililer’e de “Ey, sapı uzun, danesi kıt Kayserililer” diye takılır.
7.Hatime: Siyasette Üçüncü Yol Millet Partisi
Millet Partisi’nin siyasi felsefesi tam olarak tanımlanmamıştı. Daha çok karşıtlıklar üzerine kurulmuş bir tepki partisi durumundaydı. Parti’den ayrılanlar bazen Sağkitle partisi Adalet Partisi’ne bazen de umulmadık bir şekilde aşırı Solcu Türkiye İşçi Partisi’ne transfer olabiliyordu.
Bir dönem Millet Partisi milletvekili olan Niyazi AğırnaslıTürkiye İşçi Partisi’ne girdi.
Millet Partisi’nin dağınık yelpazesi içinde doğal olarak Kürt kökenliler de yer alıyordu. Kürt siyasi hareketinde ‘49’lar Olayı’ olarak adlandırılan kişiler arasında yer alanlar arasında bazı Millet Partisi taraftarları da vardır.
Bölükbaşı; demokrasi ve liberalizm’i sıkça telaffuz eder. Millet Partisi’nin hedefi ‘muhafazakar bir demokrasi’dir.
Parti’nin muhafazakarlığı çerçevesi tam belirlenmemiş bir Gelenekçilik’tir. Gelenekçilik’in baskın temalarından biri Ahlakçılık’tır. Ancak bu Ahlakçılık’ın bugünkü anlamda dincilikle bir ilgisi yoktur. Fakat yine de Millet Partisi ‘irtica’ ile suçlanıyordu.
Komünizmle mücadele, Parti’nin siyasi içeriği içinde önemli bir yer tutar. Meclis’te konuyla ilgili kanun teklifleri verilmiştir.
Siyasetin uzun yıllar iki parti ekseninde yürütülmesi Üçüncü Yol’un kenarda kalmasına yol açtı. Ancak Üçüncü Yol’un Fevzi Çakmak’tan sonraki lideri Bölükbaşı, ‘nev’i şahsına münhasır’ bir Anadolu politikacısıydı.
İktidarın kıyısına köşesine yaklaşamasa da Bölükbaşı, siyaset sahnesinde renkli izler bıraktı. Bölükbaşı’nın Millet Partisi, önce CKMP ve bilahare MHP’ye dönüşerek bugünlere ulaşan bir siyasi geleneğin temeli oldu. 
Mahdumu Deniz BölükbaşıAnkara’da bir ‘Osman Bölükbaşı Müzesi’ni kurmalıdır. Böyle renkli bir portrenin sadece nükteleriyle anılması siyasi hafızamız için büyük bir eksikliktir. Bu eksiklik ancak işlevsel bir ‘Osman Bölükbaşı Müzesi’yle giderilebilir.
Medeniyet tarihçisi Will Durant’ın gelişmişlik tarifi konumuzla ilgilidir: “Gelişmişlik, tarihi mirası muhafaza etme, faydalanma ve daha zengin olarak gelecek nesle bırakmadır.”

***

8 Kasım 2015 Pazar

Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki Caddesi




Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi

Mahmut Çetin



Menderes’ten Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi 


Bu yazı, 7 yıl önce Ortadoğu gazetesinde yayınlanmış bir yazıdır!

Seçim çalışmalarını yürüten AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Cizre’de yaptığı konuşmada, “Ezenlerin olmadığı bir Türkiye” için yola çıktıkların belirterek, “Türkiye’yi İzmir’in Konak, İstanbul’un Bakırköy, Ankara’nın Çankaya’sından ibaret görenlere Türkiye 81 ildir demek için yola koyulduk” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri bana, bugünlerde okuduğum Samet Ağaoğlu’nun ‘Arkadaşım Menderes’ kitabında okuduğum benzer sözleri hatırlattı.

Ali Fuat Başgil diyor ki:....

1959 yılına gelindiğinde Ankara ve İstanbul’da öğrenci yürüyüşleri başlamıştır. Artık ihtilal sözü herkes tarafından telaffuz edilir hale gelmiştir. Adnan Menderes, kurmayları Refik Koraltan, Samet Ağaoğlu, Tevfik İleri, Ahmet Hamdi Sancar, Emin Kalafat, Atıf Benderlioğlu ile birlikte karışıklıkları değerlendirmektedir. İstanbul’dan çağrılan Ali Fuat Başgil de aralarındadır. Menderes, Başgil’e o zaman muhalefetin direndiği Tahkikat Komisyonu ve Selahiyet Kanunu’nun anayasaya aykırı olup olmadığını sorar. Başgil, “Hayır, ama kalkmalıdır, kaldırmalısınız. Sonra bu da kafi değil, hükümet çekilmeli. Bu da yetmeyebilir.”

Menderes cevap verir, “Benim hükümetten çekilmem ehemmiyetli değil, mühim olan gelecek hükümete karşı da nümayişler devam ederse ne olacak?”

Başgil, Fransa’da geçmiş bir olayı anlatır. Orada da hükümet gittikçe artan öğrenci gösterileri üzerine çekiliyor, kurulan yeni hükümete karşı öğrenciler aynı durumu alınca bu sefer yeni hükümet zor tedbirler kullanıyor ve bu hareketi de Meclis ve basın destekliyor. Başgil bunları anlattıktan sonra İstanbul’daki durumu ‘müthiş’ kelimesiyle niteler.
Samet Ağaoğlu sorar:
- Hocam müthiş diyorsunuz, yani nasıl müthiş ?
- Tıpkı Fransa’da 1789’dan sonraki gibi halk hareketlerine benziyor. Toplananları dağıtmak için gönderilmiş askerler ve subaylarla dağıtmaya memur oldukları gençler birbirlerine sarılıp öpüşüyorlar !
Menderes’in yakası
Adnan Menderes, Ankara’da gençlerin gösterileri sürerken, gençlerle yüzyüze konuşmak, diyalog kurmak ister. Kızılay’da gösteri yapan gençlerin arasına girer ve sorar:
- Ne istiyorsunuz?
Bu sırada Başbakan Adnan Menderes’in yakasından tutan bir üniversiteli genç,
- Hürriyet istiyoruz, diye bağırır. Menderes:
- Evladım bir başbakanın yakasından tutuyorsun, hala ne hürriyeti istiyorsun, diye cevap verir.
Yanındakilerin söylediğine göre, Adnan Menderes’in yakasından tutan genç bugünkü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dır. Ama Baykal bunu kabul etmemektedir. Zaten konumuz da Menderes’in yakasından tutan gencin kimliği değil, bir durumu algılama meselesidir.
Sıkıyönetim komutanının telefonu
Ankara ve İstanbul’da öğrenci olayları sürmektedir. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek Başbakan Adnan Menderes’i telefonla arar. Aralarında şöyle bir görüşme geçer:
- Toplan kaç bin kişi kadar aziz paşam ?
- .................
- Beş, altı bin mi ? Ne yapalım diyorsunuz ?
- .................
- Ateş mi etmek ?
- .................
- Hayır, hayır. Katiyen ateş etmek yok!
- ...............
- Paşam kimsenin burnu kanamadan, kimseyi brüske etmeden (eziyet etmeden), yavaş yavaş dağıtmaya bakın! Ama paşam rica ediyorum brüske etmesinler!
- ..............
- Sizdeki coplar kısa mı ? Daha kuvvetli gaz bombaları mı ?
- ..............
- Bunları ben bilmem, Milli Savunma Bakanı yanımda, vereyim görüşünüz.
Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ?
Profesör Ali Fuat Başgil’in anlatmaya çalıştığı şey, ihtilalin adım adım geldiğini söylemekti. Ama Adnan Menderes etrafındaki et duvarını aşıp Başgil’i anlayamamıştı. Ve Menderes şu sözlerle muhaliflerine karşı kendisini uyaranlara karşı duruyordu:
- Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ? Bu iki caddenin karşısında bütün memleket var!
Samet Ağaoğlu, “bundan sonrası bir trajedinin başlangıcıdır ancak” diyerek durumu özetler. İstanbul ve Ankara öğrenci gösterileri, Menderes’in grupta yaptığı sert konuşmalar, Tahkikat Komisyonu kararları profesörlerin önce tek tek sonra toptan protestoları, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilanı ve parti içinde ikili oynayan ajitatörler.
Adnan Menderes, durumun vehametini ne yazık ki, görememektedir. Bir yurt gezisinden dönerken, öğrenci olaylarını kastederek arkadaşlarına espri yapar:

- Ankara’da ayaklanma varmış !

Menderes sertleşir: Kara cübbeliler !

Başbakan Adnan Menderes, ihtilalden on gün önce Salihli’de Demirköprü barajını hizmete açar. Öğrenci olaylarından sonra üniversite hocaları da protestolara başlar. Samet Ağaoğlu, Profesör Ekrem Şerif Egeli’nin eleştirilerini anlatır ve derhal İstanbul’a gelerek, profesörlerle diyalog kurması uyarısını iletir. Menderes en kısa sürede İstanbul’a gidip, profesörlerle görüşeceğini söyler. İzmir’de en itidalli konuşmalarından birini yaptığı halde, Salihli’de durum değişir. Menderes kendisini çılgınca alkışlayan halka konuşurken profesörleri ‘kara cübbeliler’ olarak niteleyen sert bir konuşma yapar. Samet Ağaoğlu’nu dinliyoruz: “konuşmasını ürpererek dinledim. Doktor Mükerrem Sarol’la bir kenarda duruyorduk. Kürsüden indikten sonra Menderes’le karşılaştık. Daha biz bir şey söylemeden, “İstemeden oldu, ama düzelteceğim” dedi.
Siyaset uzlaşma sanatı
Kişi söylemediği sözün sahibi, söylediği sözün mahkumudur. İnsanın ne zaman neyi söyleyeceği ise, esaslı bir iç eğitimin sonucudur. Adnan Menderes etrafındaki güçlü kurmaylara, ve Ali Fuat Başgil ve Ekrem Şerif Egeli gibi öngörülü akademisyenlere rağmen, bazı sözlerini kontrol edememişti. Ülkemize çok büyük hizmetleri olmasına rağmen, çatışma kültüründen uzlaşma kültürüne geçememişti. Siyaset, kızgın kalabalıkların nabzına şerbet verme kolaycılığı değil, toplum kesimlerini uzlaştırma sanatıydı.
Kalabalıklar ve Atatürk
1957 seçimlerinden sonra halkla Başbakan Adnan Menderes arasında büyük bir muhabbet oluşur. Türk Ocakları’nın büyük öncüsü Hamdullah Suphi Tanrıöver, Samet Ağaoğlu’na Atatürk’ün bir tespitini anlatır.
Samet Ağaoğlu, Adnan Menderes’e Tanrıöver’in hatırasını hikaye eder: “Milli Mücadeleden sonra Atatürk ilk defa İstanbul’a geliyor, yayında Hamdullah Bey de var. Camilerin kubbelerine, apartmanların damlarına kadar halk yığılmış. Bütün İstanbul ayakta. Hamdullah Bey:
- Paşam kimbilir ne kadar heyecanlısınız ? Atatürk, Tanrıöver’in elini tutarak, kalbine götürüyor ve soruyor:
- Var mı fazla heyecan ?
Mustafa Kemal’in kalbi sakindir. Neden sakin olduğunu anlatır Atatürk:
- Çünkü bu gördüğün kalabalık, gün gelebilir insanı linç etmek için de böyle toplanır. Onun sevgisine de, nefretine de fazla güvenilmez.
Menderes, anlattıklarımı sessizce diledi.”
Erdoğan’ın etrafı
1950 gelişini andıran bir teveccühle iktidara geleceği söylenen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adnan Menderes’in etrafındakileri karşılaştırınca, korkunç bir durum görüyorum. Bir yanda Refik Koraltan, Fuat Köprülü, Samet Ağaoğlu gibi, Menderes’in gözünün içine baktığı zirve kurmaylar. Öbür tarafta askeri donla selamladığı için, “Özal’ın donunu öpmek isterdim” diyen Bülent Arınç veya 28 Şubat sürecinde başörtülü eşi üniversite imtihanına alınmadığı için noter zaptı tutturan Abdullah Gül.
Necmettin Erbakan’ın kurmayları Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk böyle hatalar yapar mıydı bilemiyorum. Örnekleme bununla bitmiyor.
Tezkire dergisi, Vadi Yayınları’nın neşrettiği bir araştırma dergisi. Üç ayda bir yayınlanıyor. Tezkire’nin ‘Sağcılık ve İslamcılık’ özel sayısını okuyorum. Buradaki yazılara bakıyorum. Ömer Çelik ismi dikkatimi çekiyor. Daha önce Yeni Şafak şimdi Star gazetesi yazarı Ömer Çelik, AKP’nin de Adana’dan liste başı. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın önem verdiği bir isim. Çelik, Türkiye’deki muhtıra ve ihtilalleri sıraladıktan sonra: “Türkiye’nin getirilip bırakıldığı nokta... son derece derin reflekslerle beslenen dip akıntılarının su yüzüne çıkması ve kalıcılaşma iradesini beyan etmesidir” diyor. Çelik’e göre, devlete karşı müthiş bir dip akıntısı yani direniş damarı var ve bunlar kalıcılaşıyormuş.
Eğer Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ömer Çelik, bu yanlış bakışla politika yapıyorsa ve bu yanlış bakışla liderleri Recep Tayyip Erdoğan’ı enforme ediyorlarsa ve o da bu verilerle siyaset yapıyorsa, gelinen ve gelinecek sonuçlara şaşmamak gerekiyor. Türkiye’nin devletle millet, dinle bilim, geçmişle gelecek, demokrasiyle cumhuriyet çatışmazlığını idrak etmesi gerekiyor.
Tekrar Recep Tayyip Erdoğan’ın başta aktardığımız sözlerine dönersek,
Adnan Menderes’ten 40 yıl sonra, Erdoğan’ın, Türkiye’nin, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinden ibaret olmadığını söylemesi, devleti tanımada ciddi sorunların olduğunu göstermektedir. Bu tavır ve sözlerden, önümüzdeki dönem işimizin çok zor olacağı anlaşılıyor. Allah yardımcımız olsun.

Mahmut Çetin

http://demokratlar09.blogspot.com.tr/2014/03/bu-sayfa-yapim-asamasindadir.html


  KONU HAKKINDA  YORUM;


AKP’nin DEMOKRAT PARTİLİ SEÇMENLERİNE (%30) 

AÇIK MEKTUP

Mehmet Arif DEMİRER

Son günlerde T.C. Başbakanı ve AKP Genel Başkanı seçim konuşmalarında sık sık Menderes’i andı. Menderes’e yapılanları bugün Devlet’te sabık ortağının kendisine yapmakta olduğunu ilan ve iddia etti. Gelin bir Menderes-Erdoğan ve DP-AKP kıyaslaması yapalım:
29 Kasım 1955 Salı günü DP Meclis Grubu, üç DP Bakanı (İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, Maliye Vekili Hasan Polatkan ve Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı ve Döviz Tahsis Komitesi Reisi Fatin Rüştü Zorlu) hakkında basında yayımlanan söylentileri görüşmek üzere toplanmıştı. Ortam çok gergindi. Bakanlar “hadiselerin tetkikinin selametle cereyanını temin maksadiyle” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerindeki zabıtlardan alıntı) peş peşe istifa ettilrr, ardından Grubun eğilimleri doğrultusunda mutedil olarak tanına milletvekillerinden yeni bir hükümetin kurulmasına yol açmak üzere tüm bakanlar istifa etti. Üç bakan hakkında derhal bir Soruşturma Komisyonunun kurulması da kararlaştırıldı. Yeni bir hükümet kuruldu.
19 Mart 2014 günü Meclis’te dört AKP eski bakanı hakkında söylenti değil savcılıktan gelen fezlekeler, bırakın okunmayı, buzdolabının derin soğutucusuna gömüldü. 
DP ve AKP arasındaki farkı merak edenlere, No 1.
Menderes’in Cumhurbaşkanı Bayar idi, ATATÜRK’ün son Başbakanı. Erdoğan’ın akp Grubu’na seçtirdiği Cumhurbaşkanı ise Erbakan’ın eski Devlet Bakanı Gül. No 2. 
Menderes, 1951 yılında 5816 sayılı ATATÜRK Aleyhine İşlenen Suçlar hakkında Kanun ile 1953 yılında 6187 sayılı dini siyasete alet edenlerin cezalandırılmasına ilişkin kanunu çıkarmış, 10 Kasım 1953 günü de (benim de nöbetçi izci olarak katıldığım) muhteşem bir törenle ATATÜRK’ü vatan toprağına kavuşturan ANITKABİR’in açılışını yapmıştı. No 3.
ATATÜRK, 17 Eylül 1938 günü Başbakanı Bayar’dan yeni kalınma planındaki 26 yatırım projeleri hakkında bilgi almış ve o projeleri “memleketin en önemli meseleleri” olarak tanımlayarak “ekonomik seferberlik” yaklaşımı ile gerçekleştirilmesini istemişti. 26 yatırım projesi 4 yılda tamamlanacaktı. 10 Kasım’dan sonra bir 31.3.1939 tarihinde bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile o yatırımlardan “sarfınazar” edildi. Menderes 10 yılda daha büyük ölçekli 260 projeyi ülke ekonomisine kazandırarak ATATÜRK’ün gerçek vasiyetini gerçekleştirdi. Erdoğan, Menderes’in yatırımlarını sattı sattı ama bitiremedi. No 4
Menderes’in Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile bir sorunu yoktu. CHP milletvekillerinin de desteği ile Ezan’ın zorunlu olarak Türkçe okunması yasağını kaldırdı ama ATATÜRK gibi ülkeye değerli bi müze kazandırmak amacı ile Trabzon Ayasofya’sında restorasyonu başlattı ve 1959’da ibadete son verdi. AKP Hükümeti 2013 yılında müzeyi yeniden cami yaptı. No 5
Menderes; çıkardığı Büyük Doğu Dergisi ve başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nde ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan, başta Gül ve Erdoğan olmak üzere tüm AKP kurucularının üstadı Necip Fazıl’ı, örtülü ödenekten 147 bin lira vererek, susturdu; bir daha ağzına ve kalemine ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtı sözcükler bulaştırtmadı. No 6. O Necip Fazıl da Yassıada’da Örtülü Ödenek davasında yargılanırken bir süre sonra 15 idam kararını imzalayacak Salim Başol’u ‘Adaletin Ulvi Siması’ olarak tanımlamıştı. 
Hatırlatıyorum… 
..