Nihat Erim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nihat Erim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2019 Çarşamba

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 2

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 2




Bu süreçte muhtırayı veren askerler ve Cumhurbaşkanı Sunay ülkeyi içinde
bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhrandan çıkaracak ve 1961 anayasasının öngördüğü reformları kararlı bir şekilde hayata geçirecek partilerüstü bir hükümetin tarafsız başbakan ismi etrafında hayata geçmesi için arayışa başlamışlardır. Nitekim bu doğrultuda Sunay 14 Mart 1971 tarihinde siyasi parti liderlerini Çankaya Köşkü’nde toplayarak hem onların konuya ilişkin görüşlerini almış hem de kendi beklentilerini dile getirmiştir.

Bu görüşmede muhtıranın muhatabı olan AP lideri Demirel, partilerüstü hükümetin dışında kalacaklarını dile getirmiş ancak sonraki görüşmelerde Sunay’a kurulacak partilerüstü hükümette yer alabileceklerini belirtmiştir. Diğer siyasi aktörlerden CHP, acilen bir hükümet kurulmasını isterken TİP zaman geçirilmeden erken seçime gidilmesini YTP bütün partilerin katılacağı bir koalisyon hükümetini bu olmazsa APCHP koalisyon hükümetinin kurulması; TBP Atatürkçü ve devrimci bir hükümet kurularak en kısa sürede seçimlere gidilmesi, MHP, milliyetçi bir hükümetin kurulmasını; Demokratik Parti ise TBMM üyesi birinin başkanlığında hükümetin kurulması teklifinde bulunmuştur (Soysüren, 2014).

Öte yandan 12 Mart muhtırasına karşı siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve aydınların tepkileri çok farklılık göstermiştir. Muhtıranın verilmesinden sonra sol bir darbe beklentisi içerisinde olan sol gruplar AP/Demirel hükümetinin devrilip yerine sosyalist eğilimli bir hükümetin kurulacağı hayaline kapılarak muhtırayı desteklemişlerdir. Başta DİSK ve Dev-Genç olmak üzere ODTÜ Mezunlar Cemiyeti, Devrimci Avukatlar Derneği, Türkiye Öğretmenler Sendikası, Mimarlar Odası ve Sosyal Demokratlar Derneği yayınladıkları bildirilerle muhtırayı desteklediklerini açıklamışlardır (Bulut, 2010). Siyasi partilerin muhtıraya tepkileri de farklılık göstermiştir. Örneğin; MHP ve Demokrat Parti ülkeyi Marksist bir darbe tehlikesinden kurtardığı için muhtırayı olumlarken bu süreçte CHP lideri İnönü ise 15 Mart 1971 tarihinde CHP Meclis Grup Toplantısı’nda “Bir meclise askerî kıt’a gibi ‘şunu şöyle bunu böyle yapacaksın’ demeye imkân yoktur. Hükümetin emri altında bulunan komutanların takdir edeceği veya tenkit edeceği ölçüye göre hükümetler
kalacak veya kalmayacak. Böyle bir düzen demokratik düzen değildir. Biz
demokratik rejim dışında bir rejim kabul etmeyeceğiz.” (Birand, 2008) şeklinde
muhtıraya olan tepkisini dile getirmiştir.



12 Mart muhtırasının muhatabı olan AP lideri Demirel ise yıllar sonra muhtıra
üzerine yaptığı değerlendirmede: “Bu, hukukla, hukukun üstünlüğüyle ve
anayasayla bağdaşmaz muhtıranın bizatihi kendisi anayasayı ihlaldir. Ama bunu
yapan silahlı kuvvetlerin üst komutanları olduğuna, buna bizden başka itiraz
edebilecek kimse olmadığına ve cumhurbaşkanı da bizim arkamızda yer almadığına göre, yapacak bir şey yoktu.” (Güleçyüz, 2013) şeklinde konuşarak istifa sebebini kendi seçtirdiği Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın askerlerle iş birliği yapmasına bağlıyordu. Ancak aynı Demirel garip bir şekilde 1973 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Faruk Gürler ihtimaline karşı Sunay’ın görev süresini uzatma girişiminde bulunmuş fakat bu girişim meclisler tarafından reddedilmiştir. Özbudun tarafından anayasayı yürürlükten kaldırmaması, meclisleri kapatmaması ve siyasi partileri yasaklamaması gibi gelişmelerden hareketle “yarı darbe” (Özbudun, 2007) girişimi olarak görülen 12 Mart Muhtırası, Türk kamuoyunda genel olarak dış ve iç sebep olmak üzere tek bir unsurla açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre Kayalı, Kongar, artan radikal sol nitelikli şiddet eylemlerini(Kayalı,2000;Kongar,2000) Altuğ ise Demirel Hükümeti’nin sebep olduğu sosyal adaletsizliklere karşı oluşan toplumsal tepkiyi (Altuğ,1973) 12 Mart’ı getiren iç sebep olarak görmüştür. Buna karşılık Yetkin, Erhan ve Cem ise Demirel Hükümeti’nin Türk dış politikasını ABD ekseninden çıkarma girişimine ve haşhaş yasağına bağlı olarak 12 Mart’ı getiren dış sebep olarak görmüştür (Yetkin,1995;Erhan,2002;Cem,2009). Bunlara karşılık Karpat ise alt rütbeli marjinal sol fikirlere sahip subayların iktidarı ele geçirme tehlikesine karşı üst rütbeli demokrat milliyetçi subayların ön almasını 12 Mart’ı getiren iç sebep olarak görmüştür (Karpat,2012).

3) Partilerüstü Hükümetler



12 Mart Muhtırası, Demirel AP’sinin siyasal iktidarına son verirken Türkiye’ye yeni bir hükümet tarzı getirmiştir. Bu yeni tarz, partilerüstü hükümet modelidir. Muhtıra sahibi askerlerce belirli bir parti siyasetini yansıtmaması istenen partilerüstü hükümet, aslında Türkiye’de bir geçiş dönemine özgü yeni bir rejimin de habercisi olarak düşünülmüştür (Gevgili,1973). Yaklaşık otuz ay sürecek bu olağanüstü dönemde Demirel’in ifadesiyle partiler demokrasisini inkar eden dört partilerüstü hükümet kurulacaktır. Bu hükümetlerin en temel özelliği Cumhurbaşkanı Sunay ve askerlerin desteklediği ancak kısa ömürlü hükümetler olmasıdır. Bu dönemde kurulan hükümetler: Birinci Erim Hükümeti (26 Mart 1971-7 Aralık 1971), İkinci Erim Hükümeti (11 Aralık 1971-17 Nisan 1972), Ferit Melen Hükümeti (22 Mayıs 1972-10 Nisan 1973) ve Naim Talü Hükümeti (15 Nisan 1973-16 Aralık 1973) (Arslan,2011). Demirel’in istifası sonrası yeni hükümeti kuracak isimler arasında Cumhuriyet Senatosu’ndaki bağımsızlardan Suat Hayri Ürgüplü, Mehmet İzmen ve Ragıp Üner ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın genel sekreteri Cihat Algan’ın isimleri dile
getirilmiştir (Tokatlı,2000). Ancak muhtıra sonrası kısa süre içerisinde
Cumhurbaşkanı Sunay ve askerlerin ülkeyi yönetme konusunda tercihlerini
CHP’den yana kullanmaları üzerine yılların CHP’lisi Nihat Erim partisinden istifa
ettirilmiş sonrasında da Cumhurbaşkanı Sunay tarafından “Tarafsız Başbakan”
olarak hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir (Toker,1973).

Ahmad’a göre bu süreçte Erim ismini öne çıkaran şey onun hem AP hem de CHP
tarafından kabul edilebilir bir isim olması, ek olarak da askerlerle iş birliği yapmaya açık olmasıydı (Ahmad,2010).


Öte yandan Nihat Erim’in, yılların CHP’lisi kimliği taşıması nedeniyle kamuoyunda yeni kurulacak hükümette CHP’li isimlerin çoğunlukta bulunacağı şeklindeki yaygın düşünceye rağmen, hükümet üyelerinin büyük çoğunluğu parlamento dışı isimlerden oluşmuş bu nedenle de bu hükümete “teknokratlar” nitelemesi yakıştırılmıştır. Nihayet 26 martta Cumhurbaşkanı Sunay tarafından onaylanan Erim hükümet listesinde başbakan yardımcılıklarını Sadi Koçaş ile Atilla Karaosmanoğlu üstlenmiş ayrıca AP’den 6, CHP’den 4, meclis dışından 11, MGP ve MBK’den birer, bağımsızlardan ise 4 isme yer verilmiştir (Alatlı,2002).

7 Nisan 1971 tarihinde Erim Hükümeti AP, CHP ve MGP gruplarının verdiği 321
evet oyuyla meclisten güvenoyu alarak görevine başlamıştır (MMTD,7.4.1971). Öte yandan Demokrat Parti gerek Erim’in kendisi gerekse parlamento dışı isimlerin hükümet listesinde aldığı ağırlık nedeniyle Erim Hükümeti’ne güvensizlik oyu vermiştir (Cumhuriyet,8.4.1971).

Parlamentodan güvenoyu alan Nihat Erim, Başbakan olarak düzenlediği ilk
toplantıda reform hükümeti/beyin takımı nitelemesi kullandığı hükümetinin başlıca görevinin anayasanın öngördüğü reformları yapmak olduğunu dile getirmiştir.

Muhtıranın da gerekçesini oluşturan reformlar Erim tarafından toprak, eğitim,
hukuk ve adalet, yönetim ile enerji ve tabii kaynaklar başlıklarıyla dile getirilmiştir.


Ancak ülkede yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik çöküş hâli kısa süre içerisinde
Erim hükümetinin önceliklerini değiştirmiş ve hükümet yükselen anarşiyi bitirmek için askerlerden gelen telkinler doğrultusunda güvenlikçi politikaları uygulamaya sokmuştur. Nitekim Erim Hükümeti İsrail Başkonsolosu Elrom’un marjinal silahlı sol örgütler tarafından kaçırılması üzerine Balyoz Harekatını (Milliyet,24.4.1971) başlatmış ardından da ilk icraat olarak 27 Nisan 1971 tarihinde başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 11 ilde sıkıyönetim ilan etmiştir (Resmî Gazete,29.4.1971). İstanbul ve Ankara sıkıyönetim komutanlıkları ise aralarında Dev- Genç, Ülkü Ocakları, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Türkiye Öğretmenler Sendikası, İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği, Mücadele Birliği isimli örgüt ve dernekleri kapatmış ayrıca grev, toplantı ve gösteri düzenlenmesini yasaklamıştır (Hristidis,2010).


Öte yandan güvenlikçi politikaların dışında bu dönemde sıkı maliye politikalarına
yönelen Erim Hükümeti dış politika konularında da AET ile ilişkileri soğutarak
ABD’ye yönelen bir politika geliştirmiştir. Nitekim Erim Hükümeti bu politikanın bir gereği olarak 30 Haziran 1971 tarihinde ülke genelinde haşhaş ekimini yasaklamış ayrıca Çin Halk Cumhuriyetini tanıyarak diplomatik ilişki kurma yoluna gitmiştir (Suavi,2014).

Yine bu dönemde Erim Hükümeti askerlerden gelen telkinlerle güçlü bir devlet
otoritesini sağlamak amacıyla 1961 anayasasında iki kez değişikliğe gitmiş ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına yeni sınırlamalar getirmiştir. Söz konusu değişiklikler sol çevreler tarafından temel insan hak ve hürriyetlerine ciddi bir darbe vurulması olarak görülmesine rağmen başta askerler ve AP olmak üzere sağ partiler tarafından desteklenmiştir (Soysal, 1997).
Yine bu dönemde muhtırayı veren askerler reformların takipçisi oldukları yönünde basına demeçler vererek Erim Hükümeti’nin kararlılığını yükseltmeye çalışmışlar ayrıca AP ve Demokrat Parti’nin reformlar konusundaki direncini kırmaya çalışmışlar ancak ne AP ne de Demokrat Parti, Erim Hükümeti’ne bakış açılarını değiştirmemişlerdir. Nitekim 5 Ekim 1971 tarihinde AP lideri Demirel’in hükümette görev alan bakanlarını çekme kararı alması Erim Hükümeti’ni çalışamaz hâle getirmiş ve kısa süre içerisinde Erim Hükümeti’nin geleceğini tartışmaya açmıştır (Landau, 1978). Bu gelişme üzerine Cumhurbaşkanı Sunay ve askerler daha altı ay önce muhtıra ile iktidardan uzaklaştırdıkları Demirel’i bakanlarını hükümetten çekmemesi için iknaya çalışmışlar (Cumhuriyet, 27.10.1971), nihayet AP lideri Demirel’in 5 Kasım 1971 tarihinde geri adım atması üzerine Başbakan Erim Hükümeti’nin devamlılığı için muhtıra öncesi AP Hükümeti’nin Maliye Bakanı Mesut Erez’i Başbakan Yardımcılığı’na getirmiş bu gelişme ise kabinenin reformcu kanadının topluca istifasını doğurmuştur (Milliyet, 6.12.1971). Nihayet 11’lerin istifası sonrası 7 Aralık 1971 tarihinde Erim, yaklaşık dokuz ay önce büyük umutlarla yola çıkan hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Sunay’a sunmuş ancak aynı gün Sunay yeni hükümeti kurma görevini tekrar Nihat Erim’e vermiştir (Kayra, 2006). 11 Aralık 1971’de Başbakan Erim tarafından ilan edilen yeni hükümet listesi AP’den 7, CHP’den 4, MGP ve MBK’den birer, senatodan 3 ve parlamento dışı 10 isimden oluşmuş ve Cumhurbaşkanı Sunay’ın onayından sonra 22 Aralık 1971 tarihinde meclisten 301 oyla güvenoyu almıştır (Milliyet, 28.12.1971). Yaklaşık dokuz aylık birinci hükümet döneminden hareketle Erim ikinci hükümet döneminde reformları
Meclis’e dikte ettirerek değil, onun desteğini alarak gerçekleştirme stratejisini izlemiştir.


Nitekim 11 Aralık 1971’de kurulan II. Erim Hükümeti bu amaçla beyin takımı ve
reformcu nitelik taşımadığının işaretlerini programında vermiştir. Örneğin;
demokrasiye dönüşü, özel sektörün korunmasını, yabancı sermaye yatırımlarının
teşvik edilmesini, madenlerin millileştirilmesinden vazgeçilmesini ve NATO sistemi içerisinde kalınmasını içeren ifadelere yer verilmiştir (Milliyet, 18.12.1971). Bunlara ek olarak anayasanın öngördüğü siyasi, sosyal ve ekonomik reformları gerçekleştirmeyi hedeflemesine rağmen yeni hükümette ilk hükümette reformcu olarak bilinen hiç bir isme yer verilmemiştir. Ancak kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı Sunay ve Askerlerin önceliğin asayişin sağlanmasına verilmesini istemeleri Erim’i sıkıyönetimi uzatmaya ayrıca Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması ve 1973 genel seçimlerine kadar hükümete ülkeyi kanun hükmünde kararnameler ile yönetme yetkisinin verilmesini istemeye yöneltmiştir. Bu istekleri meclisteki siyasi partiler tarafından meclisin üstünde bir güç oluşturulacağı gerekçesiyle reddedilmiş buna ek olarak her iki Erim Hükümeti’ne parlamentoya dayanmadığı gerekçesiyle ret oyu veren Demokrat Parti tarafından 10 Nisan 1972’de Erim Hükümeti hakkında gensoru önergesi verilmesi bardağı taşırmış ve Başbakan Erim’in 16 Nisan 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay’a istifasını verme sonucunu doğurmuştur (Cumhuriyet,17.4.1972). Muhtıra döneminin bağımsız başbakan sıfatıyla kurduğu yaklaşık 1 yıl 1 aylık iki hükümeti sırasında Erim’i başarısızlığa
götüren sebeplerin birincisi hükümete üye veren AP, CHP ve CGP’nin özelikle de

AP’nin hükümetin yaptığı eylemlerin siyasi sorumluluğunu üstlenmemesi iken
ikincisi, hükümetin radikal reformcular ile reform karşıtlarını bünyesinde taşıması; üçüncüsü ise radikal silahlı sol grupların eylemleri sonucu hükümetin önceliği güvenliğin sağlanmasına vermiş olmasıdır.


Bu dönemde Erim’in ikinci kez istifa etmesi sonrası Cumhurbaşkanı Sunay her iki
Erim Hükümeti’nde Millî Savunma Bakanlığı görevini üstlenmiş Ferit Melen’den
Başbakanlığa vekalet etmesini isterken siyasi parti liderlerinden Başbakanlık için
isim istemiş ve ortaya en güçlü isim olarak kontenjan senatörü Suat Hayri
Ürgüplünün ismi çıkmıştır (Cumhuriyet,28.4.1972). Bunun üzerine 29 Nisan 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay tamamıyla “Atatürkçü bir hükümet kuracağını” ifade eden Ürgüplü’ye yeni hükümeti kurma görevini vermiştir (Milliyet,30.4.1972). 

14 Mayıs 1972’de Ürgüplü tarafından açıklanan hükümet listesi 12 Mart döneminde kendisinden önce kurulan Nihat Erim Hükümetleri ve kendisinden sonra ortaya çıkan Ferit Melen ve Naim Talû Hükümetlerinin aksine mecliste temsil edilen tüm partileri içeren gerçek bir koalisyon özelliği taşıyordu. Nitekim Ürgüplü, hükümet listesinde AP’ye 9, CHP’ye 5, MGP’ye 2 ve Demokratik Parti’ye 3 bakanlık vermiş ayrıca 5 isim de teknokratlardan oluşmuştur (Milliyet,14.5.1972).
Ancak bu süreçte Ürgüplünün kurduğu hükümet listesi, askerlerin baskısı sonucu
Cumhurbaşkanı Sunay tarafından “12 Mart Muhtırasının icaplarına ve cari durumun şartlarına” uygun bulunmayarak reddedilmiş (Arcayürek, 1985) ve bu gelişme üzerine Ürgüplü Başbakanlık görevinden istifa etmiştir (Milliyet,15.5.1972).
Bu gelişme üzerine 15 Mayıs 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen MGP’li Ferit Melen, basına verdiği demecinde kuracağı hükümetin anarşiyi önleyecek, reformları yapacak bir partilerüstü hükümet özelliği taşıyacağını ifade etmiştir (Cumhuriyet, 16.5.1972).

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 1

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 1



Murat KARATAŞ,

ÖZET

Bu makalede 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası ve partiler üstü hükümetler dönemi
incelenmeye çalışılmıştır. 



  Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî müdahalesi olan 27 Mayıs 1960 girişimiyle ülkeyi on yıldır yöneten Demokrat Parti kapatılmış, başta Başbakan Adnan Menderes olmak üzere Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiş ayrıca Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve eski DP’nin önemli sayıda ismi seçme ve seçilme hakları ellerinden alınarak Kayseri
Cezaevine konulmuştur. 1961 yılı içerisinde yeniden sivil siyasi hayata dönme kararı alındığında kapatılan DP’nin mirasına sahip çıkma iddiasıyla kurulan Adalet Partisi, 1965 seçimlerinde bu iddiasını gerçekleştirerek tek başına iktidara gelmiştir. 1965- 1971 yılları arasında ülkeyi tek başına yöneten AP’nin lideri Demirel’in ekonomi ve dış politika alanlarında izlediği politikalar, 1961 anayasasının sağladığı özgürlükçü ortamda başta Türkiye İşçi Partisi olmak üzere solun farklı renkleri tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. 1968 yılı içerisinde dünyada gelişen öğrenci olayları Türkiye’de de eğitim şartlarının ve iş bulma imkânlarının iyileştirilmesi gibi taleplerle ve “sağ sol yok, boykot var” sloganı ile başlamış, süreç içerisinde anti emperyalist, anti Amerikancılığa bürünmüştür. 1969 seçimlerinden AP’nin başarıyla çıkması 1965-1969 yılları arasında ekonomi ve dış politika alanlarında izlenen politikalardan memnun olmayan kesimleri harekete geçirmiştir. Demirel’in gerek parti içerisindeki muhalefeti gerekse toplumun farklı kesimlerinden gelen muhalefeti dikkate almaması, ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik kaos ortamı oluşturmuştur. Bu durumdan çıkılmasını isteyen askerler 12 Mart 1971 muhtırası ile eski DP’nin devamı iddiasında olan AP ve lideri Süleyman Demirel’i iktidardan uzaklaştırırken meclisi ve siyasi partileri kapatmamış, siyasilere karşı yargılama ve mahkumiyet gibi eylemlere girişmemiştir. Buna rağmen yaklaşık iki buçuk yıl sürecek “Ara Rejim” döneminde muhtıra sahiplerinin uygun gördükleri isimlerden oluşan partilerüstü hükümetler ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları yapmaya çalışmışlar ancak farklı sebeplerle büyük umut bağlanan parlamento dışı dört hükümet de başarılı olamamış ve ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik buhranın derinleşmesine sebep olmuştur. 


27 Mayıs’ın Cumhurbaşkanlığı makamına Cemal Gürsel’i getirmesi örneğinden hareket eden 12 Mart’ın sahipleri bu kez görev süresi dolan Gürsel’in yerine kendi adayları olan Faruk Gürler’i getirmek istemişler ancak bu istek AP lideri Demirel ve CHP lideri Ecevit’in iş birliğiyle sonuçsuz kalmıştır. Nihayet iki buçuk yıl süren olağanüstü dönem sivillerin ve askerlerin olağan döneme geçilmesi fikrinde buluşmaları üzerine 14 Ekim 1973 seçimleriyle son bulmuştur.


GİRİŞ

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte en önemli konulardan biri askerîn
siyaset dışı kalmasıdır. Nitekim bu konu ittihatçı geleneğin içinden gelen Atatürk’ün ve İnönü’nün özel dikkatleri sonucu tek partili dönemde sorun oluşturmamıştır.



Ancak II. Dünya Savaşının hemen sonrasında gerek iç gerekse dış şartların
zorlamasıyla Türkiye’nin çok partili hayata geçmesi, 14 Mayıs 1950 tarihinde
gerçekleşen “Beyaz Oy Devrimi” sonucu yılların tek partisi olan CHP’nin kendi
içinden çıkan kadrolarca kurulan Demokrat Parti’ye iktidarı kansız bir şekilde
devretmesi, NATO sistemine girilmesi ve sonrasında ordunun modernleştirilmesi
çabaları, son olarak da 1950-1960 arası ülkeyi yöneten DP’nin izlediği siyasal, sosyal ve ekonomik politikalar Türkiye Cumhuriyeti’nde emir komuta zinciri dışında gerçekleşen ilk müdahale olan 27 Mayıs 1960’ın temel sebepleri olmuştur. Müdahale sonrası sivil siyaset kurumuna inanmayanlar ülkenin gelecek on yıllarını esir alacak askerî vesayet kurumlarını kurmuştur. Buna rağmen Mart 1971’e gelindiğinde ülkenin içine düştüğü siyasi, sosyal ve ekonomik buhran hâli ve ülkeyi 1965-1971 yılları arasında tek parti olarak yöneten Adalet Partisi ve onun lideri Süleymen Demirel’in içine düştüğü yönetme acziyeti, emir komuta zinciri dışında ihtilal heveslilerini cesaretlendirmiş ancak TSK’nın Yüksek Komite Heyeti 27 Mayıs müdahalesinden çıkardığı dersle aynı hataya düşmemiş ve 12 Mart 1971 tarihinde emir komuta zinciri dahilinde gerçekleşen muhtıra ile AP/Demirel iktidarını istifa ettirmiştir. 27 Mayısçılar gibi plan ve programa sahip olmayan, sivil siyaset kurumunu bütün kötülüklerin sebebi olarak gören 12 Mart muhtırası 27 Mayıs’tan farklı olarak ülkeyi içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhrandan, oluşturacağı partilerüstü hükümetlerle çıkaracağına inanmıştır. Ancak yaklaşık otuz ay süren bu özel dönemde askerlerin gözetiminde oluşturulan dört partilerüstü hükümet, ülkenin sorunlarını çözemediği gibi aksine daha da derinleştirerek yaklaşık on yıl sonra gerçekleşecek 12 Eylül 1980 ihtilalinin sebeblerini de oluşturmuştur.

Bu çalışmada 12 Mart Muhtırası ve partiler üstü hükumetler incelenmiştir. Bunun için öncelikli olarak muhtırayı hazırlayan tarihsel süreç, muhtıra ve tepkiler, partiler üstü hükümetlerin çalışmaları, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 14 Ekim genel seçimleri çerçevesinde tarihimizdeki bu özel dönemin başarısızlık nedenleri değerlendirilmeye çalışılmıştır.

1) 12 Mart Muhtırasına Giden Yol


Türk siyasi hayatında emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen ve dönemin
Başbakanı Süleyman Demirel’i iktidardan istifa ettirerek başarıya ulaşan ilk askerî müdahele olan 12 Mart Muhtırası’nın nedenlerini ve sonuçlarını anlayabilmek için bu gelişmeyi doğuran Türkiye’nin 1961-1971 yılları arasındaki siyasi, sosyal ve ekonomik süreçlerini incelemek gerekir.

27 Mayıs 1960 müdahalesi Türk siyasi hayatında yeni bir dönem başlatmıştır.
Müdahale sonrası CHP ve CKMP siyasi faaliyetlerine devam ederken DP kapatılmış, yaklaşık bir yıl süren yargılamalardan sonra başta Başbakan Adnan Menderes olmak üzere Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiş ayrıca Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve birçok DP’li bakan ve milletvekili seçme-seçilme haklarından mahrum edilerek Kayseri Cezaevine konulmuştur. Öteyandan ülkede Başbakan ve iki bakanın asılması sonucunu doğuran bu olumsuz süreçte askerler garip bir şekilde demokratik ve özgürlükçü niteliklere sahip 1961 anayasasını sivillere hazırlatarak halk onayına sunmuştur. Ancak bundan sonraki süreçte yaşanan huzursuzlukların altında yatan nedenlerden biri Menderes-Zorlu- Polatkan’ın idamları ve Bayar ile eski DP’lilerin seçme-seçilme yasakları olurken diğeri de 1961 Anayasası olmuştur. Nitekim 1961 anayasasında ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal bir hukuk devleti olduğu maddesi, bu dönemde marjinal sosyalist çevrelerce “sosyalizm” olarak algılanmış (Tanör, 1991) ve 1961- 1971 yılları arasında ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatını esir alacak şekilde yorumlamıştır.


27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrası yeniden sivil siyasi hayata dönülmesi kararı
sonrası yapılan 15 Ekim 1961 seçim sonuçları MBK ve CHP için tam bir fiyasko
olmuştur. Zira CHP yaklaşık % 36 oy almasına rağmen tek başına iktidar olamamış, kapatılan DP’nin mirasına sahip çıkma iddiasını taşıyan AP, CKMP ve YTP’nin oyları ise % 60’ın üzerine çıkmıştır. Bu sonuçlar ülkede 1965 seçimlerine kadar sürecek koalisyonlar dönemini başlatırken yaklaşık altı ay sürecek olan ilk koalisyon hükümeti de askerlerin zorlamasıyla CHP ve AP arasında kurulmuştur. Ancak 20 Kasım 1961 tarihinde kurulan CHP ve AP koalisyonu eski DP’lilerin affı ve iki parti arasındaki ekonomik konulara bakıştaki farklılıklar nedeniyle 30 Mayıs 1962 tarihinde dağılmıştır(Yalansız,2006). Bundan sonra İnönü’nün başında bulunduğu iki koalisyon hükümeti ve son olarak da Bağımsız Senatör Suat Hayri Ürgüplü başkanlığındaki koalisyon hükümeti görev yapmıştır. Öte yandan bu süreçte Süleyman Demirel 29 Kasım 1964 tarihinde gerçekleşen AP Kongresinde partinin yeni genel başkanı seçilirken TİP’in toplumda taban bulmaya başlaması üzerine harekete geçen CHP lideri İnönü ilk kez “ortanın solu” söylemini kullanmıştır.


Bu şartlarda girilen 10 Ekim 1965 seçimlerinde halkın 27 Mayıs ve sonrasında
yaşananları onaylamadığını göstermesi ayrıca koalisyon hükümetleriyle yönetilmek istememesi gibi nedenlerle AP’ye yönelmesi AP’nin yaklaşık % 53 oyla tek başına iktidar olması sonucunu doğurmuştur. Seçimlere “ortanın solu” söylemiyle girmesine rağmen CHP yaklaşık % 29 oy almış ve ikinci parti olmuştur. CHP’deki bu oy kaybı kısa süre sonra “ortanın solu” söylemine karşı çıkan Turhan Feyzioğlu ve çevresinin partiden koparak Güven Partisi’ni kurma sonucunu doğurmuştur (Bakır,2010). 1965 seçimlerinin sürprizi ise 1961 anayasasının sağladığı hukuki zeminde kurulan TİP’in yaklaşık %3 oy alarak 15 milletvekili ile meclise girmesiyle yaşanmıştır (Ünsal, 2002). Sol açısından meclis kürsüsünden fikirlerini kamuoyuna duyurma fırsatı doğuran 1965 seçimleri aynı zamanda 1965-1971 yılları arasında AP/Demirel’in tek başına ülkeyi yönetme sonucunu da doğurmuştur.


Öte yandan 1966 yılı başında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in görevini yerine getiremeyecek kadar rahatsızlanması üzerine Cumhurbaşkanı sorunu ortaya çıkmış AP lideri Demirel bu süreçte mecliste tek başına Cumhurbaşkanını seçebilecek güce sahip olmasına rağmen askerî vesayetle sorun yaşamamak için CHP lideri İnönü’nün de onayını alarak Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın ülkenin 5. cumhurbaşkanı olmasını sağlamıştır (Bilgiç, 2014). Buna ek olarak bu yıl içindeki bir başka önemli gelişme de bir mezhebin sözcülüğünü yapacak Birlik Partisi’nin Ankara merkezli olarak kurulmasıdır (Ata, 2007).

1968 yılı içerisinde dünyada gelişen öğrenci olayları Türkiye’de de eğitim şartlarının ve iş bulma imkânlarının iyileştirilmesi gibi taleplerle ve “sağ sol yok, boykot var” sloganı ile başlamış, süreç içerisinde anti emperyalist ve anti Amerikancılığa bürünmüştür. Kısa süre içerisinde ortaya çıkan devrimin nasıl gerçekleştirileceği tartışması TİP, Yön/Devrim dergileri ve MDD çevrelerinde önce fikri ayrılığı sonra ise silahlı mücadeleyi getirecek bunun karşısına gelen ülkü ocakları vb. sağ örgütlenmeler de ülkede kaos ortamı doğuracaktır.


Bu şartlar altında girilen 1969 seçimlerinde AP oy kaybetse de yine seçimden zaferle çıkmış ve Demirel bu dönemde ikinci hükümetini kurmuştur. Ancak II. Demirel Hükümetinde Demirel’in parti içerisindeki intikamcılar olarak nitelenen Bilgiç ve çevresine yer vermemesi ayrıca seçimler öncesi askerî vesayetle karşı karşıya gelmemek için eski DP’lilerin affıyla ilgili çalışmayı sekteye uğratması ilk olarak 72 AP’li milletvekili ve senatörün imzaladığı 72’ler muhtırasını ardından da 41’lerin 1970 bütçesine ret oyu vererek Demirel Hükümetinin düşmesi sonucunu
doğurmuştur. Kısa süre içerisinde Demirel bu dönemdeki III. hükümetini kursa da süreç içerisinde partiden ihraç edilen 26 milletvekili Ferruh Bozbeyli’nin genel
başkanlığında Demokrat Parti’yi kuracaktır (Demirel, 2004).

Öte yandan bu süreçte AP’den kopmaların önüne geçmeyen/geçemeyen Demirel
meclisteki AP çoğunluğunu yitirmiş ve artık bir istikrarsızlık faktörü hâline gelmiş
nitekim bu dönemde gerçekleşen banka soygunları, adam kaçırma olayları, okul
işgalleri, öğrenci olayları, işçi yürüyüşleri ve sıkıyönetim uygulaması askerler
tarafından Demirel hükümetlerinin acziyeti sonucu ortaya çıkan kurulu düzeni
tehdit eden gelişmeler olarak görülürken, AP lideri Demirel ise 1961 anayasasının sağladığı özgürlükçü ortama bağlamış ve anayasanın değiştirilmesini istemiştir (Karpat, 2012).


Bütün bu olumsuz tablo içerisinde darbe yapacağından şüphelenilen Genelkurmay Başkanı Cemal Tural bu dönemde ani bir şekilde Cumhurbaşkanı Sunay ve Başbakan Demirel’in girişimiyle görevden alınmış yerine ise Sunay’a yakınlığıyla bilinen Memduh Tağmaç getirilmiştir (Arcayürek, 1989). Buna rağmen Tural’ı emekli edip yerine Tağmaç’ı getiren Demirel, gelmekte olan darbeden habersizdi. Zira 12 Mart öncesi ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik buhrandan AP hükümetini sorumlu tutan ordu içerisinde farklı gruplaşmalar oluşmakta ve bunlar karşı taraftan gelecek tehdide göre birbirine karşı konumlanmaktaydı. Bu gruplardan ilki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile de yakın ilişki içinde olan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün’ün liderliğindeki AP ve onun ekonomi politikasını
benimseyen sermaye ile ilişki içinde olan gruptu. İkinci grup, Doğan Avcıoğlu
liderliğindeki sivillerle ve emekli korgeneral Cemal Madanoğlu çevresiyle temas
hâlindeki Tümgeneral Celil Gürkan grubuydu. Sol-Kemalist bir felsefeye sahip olan bu grup Türkiye’nin iktisadi, siyasi, askerî ve dış politika konularında ABD’nin güdümünden çıkmasını, Sovyetlere yakın bağlantısız bir politika takip etmesini istiyordu. Ayrıca bu grup içeride de toprak reformu ve sanayileşme yoluyla kalkınma konuları üzerinde duruyordu. Üçüncü grup ise; Türkiye’nin çıkarlarını


Batı ittifak sistemi içinde gören aynı zamanda ekonomik ve siyasal alanlarda
“reform” isteyen Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri
Komutanı Faruk Gürler ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan etrafında
oluşmuştu(Mütercimler,2016).

2) 12 Mart Muhtırası

12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve üç kuvvet
komutanının imzalarını taşıyan muhtıra metni, Cumhurbaşkanı ve Meclis
Başkanlıklarına ulaştırıldıktan sonra tüm ülkeye duyurulmak için TRT’ye
götürülmüş ve saat 13.00’te TRT’de okunmuştur.Muhtırada vurgulanan noktalar
şunlardır (Cumhuriyet,13.3.1971):


1. Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2. Türk Milleti’nin ve onun sinesinden çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim
ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap
kanunlarının uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kuralar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri,
kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak
görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.
Bilgilerinize...


Muhtıra metni incelendiğinde askerlerin iki tespit yaptığı görülmektedir: Bunlardan birincisi, terör olaylarının artması iken ikincisi ise anayasanın öngördüğü reformların partilerüstü bir hükümet tarafından gerçekleştirilmesidir. Muhtıra metninde, bunların dikkate alınmaması hâlinde askerlerin ülkenin yönetimini doğrudan ele alacağı da ifade edilmiştir (Fedayi, 2012).
Öte yandan muhtıra metni meclislere ulaştığında gerek milletvekillerinden gerekse senatörlerden cılız sesler yükselmiştir. Örneğin Demokratik Parti Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ve Aydın Milletvekili Yüksel Menderes “Meclis böyle bir yazıya muhatap değildir.” şeklinde tepki vererek muhtıranın mecliste okunmasına karşı çıkmışlar ancak sonucu değiştirememişlerdir (MMTD, 12.2.1971). Buna ek olarak Cumhuriyet Senatosu Başkanı AP’li Arıburun, muhtırayı senatoda okuttuktan sonra Cumhuriyet Senatosu’nun muhtırada bahse konu olan ithamlarla bir ilgisinin olmadığı açıklamasında bulunmuştur (Cumhuriyet, 14.3.1971).


Muhtıra ile istifası istenen Başbakan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay’a hükümetinin istifa ettiğini belirten mektubu Başbakanlık Müsteşar Muavini Muslih Fer aracılığıyla ulaştırmış (Arcayürek, 1985) ve mektubunda “Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları tarafından zatıdevletinize, Cumhuriyet Senatosu Başkanlığı’na ve Millet Meclisi Başkanlığı’na tevdi edilip bugün saat 13.00’te TRT’den Türk kamuoyuna duyurulan muhtırayla anayasa ve hukuk devleti anlayışını bağdaştırmak mümkün değildir. Bu durum muvacehesinde hükümetin istifasını saygıyla arz ederim” ifadelerine yer vermiştir (Cumhuriyet, 13.3.1971).

15 Mart 1971 tarihinde muhtıranın muhatabı olan Demirel hükümetinin istifasının kabul edildiği ve yeni hükümet kuruluncaya kadar mevcut Demirel hükümetinin göreve devam edeceğine dair Cumhurbaşkanlığı tezkiresi mecliste okunmuştur (MMTD, 15.3.1971). Bundan sonraki süreçte yeni hükümet kuruluncaya kadar göreve devam eden Demirel’e muhtıranın sahipleri sol bir darbe hazırlığı içinde oldukları şüphesini taşıdıkları 6 general ve 35 albayın ordu ile ilişiğini kestirerek asker içindeki tasfiye işlemini tamamlamışlardır (Karpat, 2012).

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1 Ocak 2019 Salı

1950 SEÇİMLERİ VE PROPAGANDA, BÖLÜM 3

1950 SEÇİMLERİ VE PROPAGANDA, BÖLÜM 3



Seçimlerden sonra, DP ileri gelenlerinin en büyük korkusu, CHP'nin seçimi kaybetmesine rağmen, özellikle İnönü'nün ağırlığına dayanarak ordunun 
DP'ye karşı yapabileceği bir darbe olmuştur. Bu korkunun sonucunda, DP kısa bir zaman içinde ordu içinde yeni düzenlemelere giderek bir darbe olasılığını 
ortadan kaldırmaya çalışacaktır. O dönemlerde ordu ile yakın ilişikleri bulunan Bekir Tünay, bütün bu korkuların aslında gereksiz olduğunu, çünkü, ordunun 
büyük bir çoğunluğunun DP'yi desteklediğini, bunu da subay mahallelerindeki sandıklardan çıkan oylardan anlayabileceğimizi söylemektedir. Hatta, eğer 
İnönü DP'nin seçimleri kazanması sonucu bunu engelleyecek bir girişimde bulunursa, karşı darbe yapabilecek subayların bile bulunduğunu 
belirtmektedir.56 

DİPNOTLAR;


1 Bkz. EK I ve EK II. 
2 Vatan gazetesinin yaptığı anket 31 Mart 1950 tarihinde sonuçlandırılmış ve toplam 5386 cevap CHP ve DP temsilcilerinin de bulunduğu bir ortamda sayılmıştır. 
Buna göre, sorular ve verilen cevaplar şu şekildedir: "Seçimlerde rey kullanacak mısınız?" şeklindeki ilk soruya katılanların %94'ü "evet" cevabını, "oy sandığının 
namusuna bu defa saygı gösterilecek mi?" sorusuna ise %50,9 "hayır" cevabını vermiştir. Katılanlara oylarını hangi partiye verecekleri sorulduğunda ise şu sonuçlar alınmıştır: %56,44 Demokrat Parti'ye, %11,24 Cumhuriyet Halk Partisi'ne, %3,94 Millet Partisi'ne, %23,52 karışık listeye, %4,11 bağımsız adaylara, %0,54 ise Milli Kalkınma Partisi'ne oy vereceklerini söylemişlerdir. Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, Cilt. 4 (1945-1971), (İstanbul?: Rey Yayınları, 197?), s. 210-211. Vatan gazetesinin sahibi olan Ahmet Emin Yalman'ın 1950 seçimlerinde DP'yi desteklediği bilindiği için CHP'liler bu sayımın sonuçlarına güvenmediklerini de belirtmişlerdir. 
3 Yalman, s. 218. 
4 Hilmi Uran, Faik Ahmet Barutçu, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan arasında yapılan bu görüşme sırasında Barutçu, DP'lilerin taleplerini 
" Yalnız Genel Başkanınız için bir kontenjan kabul ederiz" diyerek reddetmekte dir. Avni Doğan, Kuruluş Kurtuluş ve Sonrası, (İstanbul: Dünya Yayınları, 1964), s. 265. 
5 Doğan, s. 275; Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii, Cilt 1, (Ankara: Ayyıİdiz Matbaası, 1965), s. 288-289. 
6 Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye 'de Çok Partili Politikasının Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1976), s. 88. 
7 Mehmet Ali Birand, Can Dündar, Bülent Çaplı, Demirkırat-Bir Demokrasinin Doğuşu, (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1991), s. 62. 
8 CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran, seçimlerden önce İnönü'nün Biga ziyareti sırasında, onları karşılayan ve alkışlayan kalabalığın neredeyse tamamında DP rozetlerinin takılı olduğunu söylemektedir. Hilmi Uran, Hatıralarım, (Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1959), s. 564. Aynı sahneyi Şevket Süreyya Aydemir de anlatmaktadır. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, 1938/1950, Cilt 2, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2000), s. 487. DP'liler bazen gövde gösterisi 
yapmak için özellikle yakalarına DP rozetlerini takarak CHP mitinglerinin içerisine sızmaktaydılar. Hüsamettin Polat, "Eskişehir'den Miting İntibaları", Cumhuriyet, 
2 Mayıs 1950. Bazen de CHP'nin maddi imkanlarını kullanmak için mitinglere giden DP'liler gözükmekteydi. Özellikle şehirlere ücretsiz gidebilmek için, köylerden şehirlerdeki mitinglere destek için CHP'lileri taşıyan araçlara CHP'li gibi binerek, daha sonra DP rozetlerini tekrar yakalarına takan DP'liler de bulunmaktaydı. Ferdi Öner, "CHP Rozeti Takan Açıkgöz DP'liler", Cumhuriyet, 10 Mayıs 1950. 
9 Hilmi Uran, Manisa'da yaptığı konuşmasında seçimleri nasıl kazanacaklarını şöyle açıklamaktadır: " Biz seçimleri parti seferberliği halinde hep birlikte çalışarak kazanacağız. Biz seçimleri halkın iradesine serbest bir tecelli imkanı sağlayarak kazanacağız... Biz seçimleri tekmil vatandaşlarımızın seçim hakkına hürmetkar olarak ve kendi seçim hakkımıza da hürmet ettirmeyi bilerek kazanacağız. Biz seçimleri eğer olursa yaygaraya, şirretliğe, tehdide ve tahrike zerre kadar kıymet vermeyerek kazanacağız. Biz seçimleri seçimin her safhasında kanunu hakim kılarak kazanacağız. Ve nihayet arkadaşlar, biz seçimleri dün olduğu gibi bugün de, yarın da aziz milletimizin hizmetinde bir parti olduğumuz için kazanacağız." Cumhuriyet, 30 Ocak 1950. 
10 Ulus gazetesinde konuyla ilgili çıkmış olan haberler ve CHP ileri gelenlerinin demeçleri şu şekildedir: "Vatandaşın tam bir emniyet ve huzurla seçime katılmasını sağlayan kanun meydana geldi." Ulus, 11 Şubat 1950; "Başbakanın demeci. Seçimler tam bir huzur ve sükûn içinde yapılacaktır. Hükümet vatandaşın endişe etmeden sandık başına gitmesi ve serbestçe oyunu kullandıktan sonra evine dönmesi için her türlü tedbiri almıştır." Ulus, 29 Nisan 1950; "Başbakanın radyodaki konuşması. Vatandaş sandık başına huzur içinde gidebilir vatandaşın oy atma salahiyetini ihlale cüret edecekler kanunun pençesini yakalarında bulacaklardır." Ulus, 11 Mayıs 1950; "Bugünün parolası şudur: Kanun içinde sonsuz seçim hürriyeti, kanun dışında hiçbir şey!" Ulus, 14 Mayıs 1950. 
11 Celal Bayar DP İstanbul İl Kongresi'nde şöyle söylemektedir: "Benim reyimden ne çıkar diyecek vatandaş tasavvur etmiyorum. Bütün memleket çocuklarının şevk ile o günü bekledikleri muhakkaktır. Şimdiye kadar milletin iradesiyle hükümetin değiştiği görülmemiştir. Bir kere bunu tahakkuk ettirelim. Ondan sonra millet, selamet yolunu bulmakta güçlük çekmeyecektir." Cumhuriyet, 1 Nisan 1950. DP yeni seçim yasasına uygun bir şekilde katılımı arttırmaya yönelik birçok faaliyet yürütmektedir. Bunlardan en önemlisi ise seçim kurslarıdır. Bu kurslarda halka seçim hakkında konferanslar ve yeni seçim kanuna göre halkın nasıl oy kullanacağına yönelik teorik ve pratik bilgi verilmektedir. Cumhuriyet, 23 Şubat 1950. Zafer gazetesinde seçimlere yaklaşılırken, halk sürekli olarak bilgilendirilmekte ve yönlendirilmektedir. 
Bu yönlendirmeler ilk sayfada gazete başlığının hemen yanında, dikkat çekici bir şekilde yapılmaktadır. Bu yönergeler şöyledir: "Vatandaş Dikkat! Seçim 
listeleri çok yanlıştır. Listeyi kontrol etmezsen oyunu kullanamazsın." Zafer, 13 Mart 1950; " Vatandaş Dikkat! Bugün seçmen listeleri saat 17'de askıdan indirilecektir. İsmi listeye geçmemiş olanlar, saat 17'ye kadar muhtarlıklara itirazım yapmamış bulunanlar oy hakkını kaybedeceklerdir. Bu yoldaki herhangi bir müşkül ve şikayetlerinizi şu numaraya bildiriniz..." 

Zafer, 15 Mart 1950; " Seçmenlere! Dağıtılan seçmen kartlarında ad ve soyadı yanlışlıklarına tesadüf edilmektedir. Mesela: Emine adı Amine yazılmaktadır. 
Vatandaşlar kartlarını aldıkları zaman bunlarda adı, soyadı, işi ve oturduğu yerin sarih olarak ve nüfusuna göre hatasız yazılmış olmasına bilhassa dikkat etmelidir. 

Seçim günü itiraza mahal vermemek üzere kartlardaki bu hususlara dikkat edilmesi ve icabında şimdiden muhtarlara yanlışların tashih ettirilmesini ehemmiyetle hatırlatırız!" Zafer, 4 Mayıs 1950. Bu türden seçmenleri bilinçlendirmeye yönelik uyarılar Ulus gazetesinde yer almamaktadır. 

12 Rıfkı Salim Burçak, On Yılın Anıları (1950-1960), (Ankara: Nurol Matbaacılık, 1998), s. 40. 
13 Celal Bayar, seçim kabinesi üzerine şunları söylemektedir: "Bir koalisyon kabinesinin yapacağı seçimlere artık kimse hiçbir itirazda bulunamaz... Eğer dürüst seçim \apmak arzusunda samimi iseler, fikrin üzerinde durmaya mecburdurlar." Zafer, 2" Man 1 v; 
14 İnönü, Biga ve Çanakkale'deki konuşmalarında diktatörlük suçlamalarına karşılık şunları söylemektedir: "İnsafınıza müracaat ederim, bugün memleketin en az otuz yerinde toplantılar yapılan bir diktatörlük görülmüş müdür?" Ulus, 7 Mayıs 1950; "Seçim zamanında diyar diyar dolaşarak kendini vatandaşlarına beğendirmeye çalışan diktatör işitilmiş midir?" Cumhuriyet, 7 Mayıs 1950. İktidarın güçsüzlüğünü gösterir bir tavırda, seçmenlerin tercihi ne olursa onun uygulanacağına ve artık eskisi gibi davranılmayacağına yönelik sözler ise şöyledir: İnönü: "Seçimlerin neticesi ne olursa olsun kadere boyun eğmek lazım gelecek" Cumhuriyet, 4 Mayıs 1950; 
"Vatandaşlarımın şunu bilmelerini isterim. CHP seçimde çoğunluğu kaybederse İsmet İnönü tabiatıyla Cumhurbaşkanlığından çekilecektir" Cumhuriyet; Ulus, 10 Mayıs 1950; Nihat Erim: "CHP'yi iktidardan bir tek şey uzaklaştırabilir; o da aziz vatandaşların güvenini kaybetmektir." Ulus, 7 Mayıs 1950. 
15 Cumhuriyet gazetesinde yer alan röportajlarda bu durumu açıkça görülebiliyor: "Efendi oğlum, diye söze başladı. Bizim köy baştan başa Demirkırattır. Geçenlerde Halk Partisi civar nahiyelerinden birinde bir toplantı tertip etti. Bizim köyle bitişiğimizdeki köyler bu toplantıya katılmadılar. Bunun üzerine muhtar köylüleri meydana toplayarak 'eğer seçimlerde oyunuzu Halk Partisi'ne kullanmazsanız, hükümet mahsulünüzü almayacak; size hayvan vermeyecek' diye bağırdı... Ne yapalım beyim sen söyle... Biz mahsulümüzü satamazsak, tarlalarımızı sürecek hayvan bulamazsak... o zaman git, ahacık şu karşıdaki yardan kendini aşağıya salıver...
" Necdet Evliyagil, "Seçimlerin Arifesinde Köylü Seçmenlerin Duyduğu Endişe", Cumhuriyet, 3 Mayıs 1950. 
16 Eşref Şefik, "Kırklareli'nde Feci Bir Dayak Hadisesi", Cumhuriyet, 2 Mayıs 1950. 
17 Necdet Evliyagil, " Çorum'da Muhalefeti Kuvvetlendiren İşsizler", Cumhuriyet, 2 Mayıs 1950. Köylüye muhtar aracılığıyla yapılan ekonomik baskıdan bahsetmektedir. 
18 "Bir köylü Demokrat öldürüldü", Cumhuriyet, 8 Mayıs 1950; "Particilik yüzünden cinayet... Demokratlar seçim arifesinde, partileri adına verilen bu ilk kurban için büyük bir cenaze töreni yapmışlardır.", Cumhuriyet, 28 Şubat 1950. 
19 Fethi Pirinççioğlu, "İstanbul'da Yapılan Mitinglerin Bilançosu", Cumhuriyet, 3 Mayıs 1950. İstanbul'da yapılan mitinglerin partiler arasındaki dağılımını şu şekilde vermektedir: DP, 67 toplantı 400'den fazla konuşma; MP, 35 toplantı 200'den fazla konuşma; CHP 16 toplantı ve 80-90 kadar konuşma gerçekleştirmiştir. 
20 Necdet Evliyagil, "Terane", Cumhuriyet, 3 Mayıs 1950
21 M. Erkan, "4 Senenin Bursa'da Yarattığı Eser", Cumhuriyet, 30 Nisan 1950. 
22 DP'nin kadın milletvekili adaylarında bile bu dinamizm görünmekte ve halkın sempatisini kazanmaktadır: "Buralarda Müfide Dıblan Hanım adında bir çok erkeklere taş çıkartacak kudrette çalışkan bir Demokrat aday var. Beygire atladığı gibi köy köy dolaşıyor, teker teker her vatandaşın kalbini kazanmaya uğraşıyor. Bu gayretli adaya bilhassa köylü kadınlar hayran." Nadir Nadi, "Hatay'da Muhalefet", Cumhuriyet, 7 Nisan 1950. 
23 Adnan Aktan, "Ordu'da CHP 4tam gaz' ile Çalışıyor", Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950. 
24 Necdet Evliyagil, "Moda Elbiseli Adaylar", Cumhuriyet, 9 Mayıs 1950. 
25 CHP tarafından bütün parti teşkilatlarına seçim harcamaları konusunda gönderilen 1/3196 numaralı tamim şu şekildedir: "Merkezden gönderilecek para karşılığında mahallinde kasa makbuzu tanzim etmeye lüzum olmadığı gibi, keza kasa defterinin gelir sahifesine de kaydolunmayacaktır. İller emirlerine gönderilen seçim parasının tevziatı ve bilcümle tediyatı, bölge müfettişi veyahut bu yetkiyi haiz bir zatın tensibine iktiran eyleyecektir. Bu paralar ancak seçim masrafları olarak kullanılacaktır.
" Cumhuriyet, 27 Nisan 1950. CHP tarafından teşkilata gönderilen paranın kaydının tutulmasına gerek olmadığına ilişkin bu tamim DP'liler tarafından, devlet kaynaklarının usulsüz kullanımı olarak yorumlanmış ve seçimler öncesinde yoğun bir tartışma yaratmıştır. 
26 Ferdi Öner, "CHP'nin Motörlü Kıt'aları", Cumhuriyet, 7 Mayıs 1950. 
27 Necdet Evliyagil, CHP'nin uyguladığı ceza-ödül sistemini şu şekilde anlatıyor: "Şu kaymakam yanına hükümet tabibini takarak, sıtma mücadelesi isimi altında 
köyleri dolaşarak parti propagandası yapıyor... Falanca atölyenin müdürü, D. Partiye kayıtlı olan işçileri Sarıkamış'a sürüyor... Başka bir kaymakam, hayvanlara yemlik parası altında CHP'ye kayıtlı köylülere para dağıtıyor... Bunun gibi yüzlerce şikayet..." Necdet Evliyagil, "Sivas'ta Şikayetler Artıyor", Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950. Şehabettin Uzunkaya, CHP milletvekili Server Somuncuoğlu'nun köylü çocuklarına lastik ayakkabı dağıtarak parayla oy toplamaya çalıştığını iddia etmektedir. 
Şehabettin Uzunkaya, "Sinop'un Köylerinde Yapılan Oy Avcılığı", Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950. Ağrı'da da CHPTilerin oy pusulası dağıtarak, pusulayı almaya gelen her köylüye bir lira verildiği anlatılmaktadır. Haluk Durukal, "Ağrı'da D. Partili Adayların Macerası", Cumhuriyet, 10 Mayıs 1950. Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus gazetesindeki başyazısında, bütün bu suçlamaları yalanlayarak, asıl parayla oy toplama işini DP'nin 1946 seçimlerinde yapmaya çalıştığını yazmaktadır. 
Hüseyin Cahit Yalçın, " Seçim Masrafları ", Ulus, 5 Mayıs 1950. 
28 Zafer, 7 Mart 1950. 
29 Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa'lı Yılları 1944-1973, DP'nin Altın Yılları 1950 - 1954, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1991), s. 20. 
30 Temel olarak beyannamede şu konular işlenmekteydi: "Ekonomik alanda devletin rolünün kısıtlanması; özel teşebbüse daha çok fırsat tanınması; yabancı sermayenin ülkeye girişini kolaylaştıracak koşulların sağlanması; vergi reformu; Türk lirasının değerini koruyucu tedbirler; ikinci bir meclis ya da senatonun kurulması; Cumhurbaşkanının görevlerinin tekrar tanımlanması; altı okun Anayasadan çıkarılması; köylünün ağır hayat koşullarının daha iyi bir duruma sokulması; şehirliye daha iyi yaşayış koşullarının sağlanması; bölge yöneticilerinin özerkliğinin arttırılması." Ahmad ve Ahmad, s. 65. Beyannamede gözlenebilen önemli bir unsur CHP'nin ekonomik olarak tek parti döneminden daha liberal, piyasa yönelimli bir eksene kaymış olduğudur. 
31 İnönü altı okun anayasadan çıkartılabileceğine ilişkin olarak şunları söylemektedir: "Halk Partili vatandaşlarıma söyleyeyim ki, bizim inandığımız altı oklu prensiplerin anayasadan çıkarılması tabii olacaktır. Biz, Halk Partili olarak altıoklu prensiplerimizi vatandaşlarımıza beğendirmeye çalışmakta devam edeceğiz. Bu suretle, diğer siyasi partilere karşı kendi prensiplerimizi anayasa ile imtiyazlı bir mevkie koymuş ol(mayacağız)." Cumhuriyet, 26 Mart 1950; Ulus, 26 Mart 1950. 
32 Ulus gazetesinden bu konuyla ilgili şu örnekler sunulabilir: " Memlekette traktör sayısı 3 bini buldu " Ulus, 1 Ocak 1950; " Bu yılkı şeker istihsali 134 bin etrafında bir miktar ile bütün rekorların üstündedir " Ulus, 4 Ocak 1950; " Bu yıl hariçten şeker alınmayacak. 134.859 ton olan istihsalimiz memleket ihtiyacını karşılayacak haddedir" Ulus, 13 Ocak 1950. 
33 Hikmet Yazıcıoğlu, "CHP'nin Oy Fabrikası", Zafer, 27 Aralık 1949. 
34 Peyami Safa, "Niçin mi Halk Partisi?" Ulus, 8 Mayıs 1950. 
35 Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, seçim propagandaları boyunca sürekli olarak dış tehlikenin geçmediğini söyleyerek CHP iktidarının varlığının devam etmesi gerektiğini vurgulama işini 
özellikle üstlenmiştir. "Sadak dikkat çekiyor. Komünist propagandası şiddetlenmiştir", Ulus, 7 Mayıs 1950. 
36 "Muhalefetin Palavracı Hatipleri", Ulus, 8 Nisan 1950; Falih Rıfkı Atay, "Yalan Avı", Ulus, 7 Mayıs 1950. 
37 CHP, genel propagandasını " yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir " üzerinden kurmaya çalışmaktadır. Fakat, aslında kendileri için son derece zararlı olacak bu yöntemin halkın kafasında alacağı şekli değerlendirmemektedir. CHP'liîere göre 27 senelik iktidar boyunca yapılanlar büyük kalkınmaya işaret etmektedir. Fakat özellikle halkın İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı ekonomik yoksunluk karşısında bu propagandanın işlememesi son derece normal karşılanmalıdır. Bu noktaya dikkat çeken Nadir Nadi, Cumhuriyet gazetesindeki başyazısında CHP'nin yayınladığı beyanname üzerinden şunları söylemektedir: "'Bizi seçerseniz size şunları şunları vaadediyoruz' diye sahifeler karalamak her halde pek inandırıcı bir metod sayılmaz. Bu şartlar altında halk gayet tabii olarak tereddüde düşecek ve bunca tatlı vaidlere girişen iktidar partisinin geçen devrede neler yaptığını kendi kendine soracaktır." Nadir Nadi, "C.H.P. Beyannamesi", Cumhuriyet, 29 Nisan 1950. Seçimler öncesi yapılan röportajlarda açıkça görülen olgu, halkın tercihlerinde içinde bulunduğu 
ekonomik durumun öneminin vurgulanması olmuştur. Örneğin, Burhan Felek, köylülerle yaptığı röportajlarda köylülerin şunları söylediğini yazmaktadır: 
"Bizi hoş tutan, ekmeği ucuz yediren adamlar istiyoruz." Burhan Felek, "Siyasi Kıyılar", Cumhuriyet, 19 Nisan 1950. Bu gerçeği iyi kavrayabilmiş olan DP ise, 
CHP karşıtlığından hareketle mitinglerde ve halkla ilişkilerinde eski iktidara karşı oluşmuş memnuniyetsizliği çok iyi kullanabilmiştir. Örneğin Celal Bayar 
halka, "bugünkü halinizden memnun iseniz reylerinizi iktidara, değil iseniz bana veriniz", diye seslenirken, nasıl bir ruh hali ile karşı karşıya bulunduğunu çok iyi 
bilmektedir. Cumhuriyet, 7 Mayıs 1950. 
38 Grev konusunda Zafer gazetesinde seçimlere kadar neredeyse her gün bir haber yayınlanmakta ve işçilerin grev konusunu destekleyen DP politikalarının takipçisi olunduğu belirtilmektedir. Hatta Samet Ağaoğlu, üç bölümden oluşan "Demokrat Parti ve İşçi Meseleleri" başlıklı bir makale de hazırlamıştır. Zafer, 23-24-25 Ocak 1950. 
39 CHP kanadında işçilerin grev istemediğine dair haberler yayınlanmakta ve grevin ülkeyi bölücü nitelikleri hakkında makaleler yazılmaktadır: 
"Türk işçisi grev istemiyor. 45 yıllık işçi Mehmet Göze, işçiyi greve teşvik en hafif manada günahtır dedi" Ulus, 26 Ocak 1950; "Çalışma bakanının izahatı. Grev mevzuunda karşı parti yanlış yoldadır. Türk işçisi grev istemediğini birçok defalar tekrarlamıştır."Ulus, 28 Ocak 1950. Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus gazetesindeki makalesinde övünerek CHP beyannamesinde grevin yer almayışını şu şekilde anlatmaktadır: "Grev hakkı gibi Avrupa'da kargaşalıktan, mücadele ve hatta mukateleden başka bir işe yaramayan ve bizim memleketin bugünkü şartlarına hiç uymayan bir aldatıcı ve zararlı vaadden Halk Partisinin Beyannamesinde eser yoktur." Hüseyin Cahit Yalçın, "CHP'nin Vaitleri", Ulus, 10 May 1950. Dönemin Çalışma Bakanlığı tarafından uluslararası örnekler ve dönemin basınında yayınlanmış olan grev karşıtı makaleler derlenerek grev hakkına karşı bir broşür dahi hazırlanmıştır: Grev Olayları ve Türkiyemiz, (Ankara: T.C. Çalışma Bakanlığı Yayınları No: 18, 1950). Meclis'te grev hakkına yönelik tartışmalar için bkz. Yıldırım Koç, "Meclis'te Grev Hakkı Tartışmaları (1950)", Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Tarihi/Olaylar-Değerlendirmeler, (Ankara: Türkiye Yol-lş Sendikası Yayınları, 1996). 
40 Cumhuriyet gazetesinde bu konu ile ilgili çıkan haber şöyledir: "Ayın onbeşinde değişecek olan münavebeli işçilerden binlercesi rey haklarını kullanabilmek için ücretlerini bile almadan dün akşamdan itibaren maden ocaklarından ayrılarak köylerine gitmeye başlamışlardır. Şeflerinin nasihat ve emirlerine rağmen binlerce işçinin ocaklarını terki önlemek mümkün olmamıştır. Kendilerini değiştirmeye gelecek olan diğer münavebeli işçiler de reylerini kullanmak üzere köylerinde kalmışlardır. " Cumhuriyet, 14 Mayıs 1950. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nde bu olay Cumhuriyet döneminin ilk siyasal grevi olarak tanımlanmaktadır. 
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6, s. 1938. 
41 İslamcı Sebillürreşad dergisi, her iki partiyi de şu şekilde tanımlamaktadır: "Demokrat Parti'nin Halk Partisi ile mukayesesinde ise, başka söze lüzum yoktur. İkisi de tek satır yazıdır, birinde baş tarafından okunup başa gelinir, diğerinde sondan başlanıp evvele gelinir. Hafız Ali değil de, Ali Hafız misali." M. Rauf Ongan, "Reylerimizi kimlere vermeliyiz?" Sebillürreşad, 3, no. 73 (Mart, 1950), s. 361. 
42 Bedii Faik, Matbuat Basın Derkeen... Medya, (İstanbul: Doğan Kitapçılık A.Ş., 2001), s. 58; Burçak, s. 40. Nadir Nadi, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde CHP'nin bu durumunu şöyle eleştirmektedir: "Atatürk'ün kurduğu prensiplerden bir kısmı (bilhassa devletçilik ve laiklik) iyice zedelendiği için Halk Partisi kendi ideolojik bünyesine bir çekidüzen vermek zorundadır. Aman sempatik olayım düşüncesile softalara avans vermek, yahud da rey kaybetmek korkusile iktisadi politikada ileri geri bocalamalara düşmek bir parti için sadece zaaf alametleridir. Yazık ki Halk Partisi bu za'fı göstermiştir." Nadir Nadi, "Başlarken", Cumhuriyet, 29 January 1950. Seçimlerden önce açılan türbeler ve açılış tarihleri şunlardır: Gazi Osman Paşa, 5 Nisan 1950; Barbaros Hayrettin Paşa, 18 Nisan 1950; Kanuni Sultan Süleyman, 20 Nisan 1950; Yavuz Sultan Selim, 21 Nisan 1950. 
43 Cumhuriyet, 12 Nisan 1950; Cumhuriyet, 20 Nisan 1950. Ticani tarikatının başı olduğu gerekçesiyle tutuklanan Kemal Pilavoğlu, mahkemedeki savunmasında, evlerinde tarikat toplantısı değil CHP'ye oy vermeleri için çevresindeki insanlara propaganda yaptığını söylemiştir. Mahkemede iken, müritlerinin dışarıda olay çıkartması, Kemal Pilavoğlu'nun tarikat bağlantısı olduğunu kanıtlamaktadır. Fakat, savunmasında CHP propagandası yaptığını söylemesi doğru olabileceği gibi, verilecek cezadan kurtulabilmek için iktidara yakın görünmeye çalışmasının da bir sonucu olabilir. 
44 CHP'nin şeyhlerle seçim pazarlığına oturması, DP'nin CHP karşıtı dinsel söyleminin gücünü kırmak amacıyla iktidarda olmanın getirdiği avantajları kullanması ile geliştirilmiştir denilebilir. Örneğin, CHP, Doğu Anadolu'da DP'ye yakın duran şeyhlerin karşısına daha güçlü şeyhlerle çıkarak oradaki etkinliği eline geçirmeye çalışmaktadır. CHP'nin bu duruma açıklaması, ilişkide olunan kişilerin "Cumhuriyet inkılabına inanmış" din adamları olduğu şeklindedir. Buna karşılık CHP, DP'nin ilişkide olduklarını "mürteci" ve "yobaz" olarak suçlamakta dır.    Haluk Durukal, "Doğu Anadolu'da Her İki Parti Ateşle mi Oynuyor?", Cumhuriyet, 29 Nisan 1950. Tarikat şeyhi olduğu iddiasıyla DP'den çıkartılan milletvekili adaylarının, daha sonra CHP listelerine alındığı da söylenmektedir. Haluk Durukal, "Diyarbakır'da Baskı İddiaları Ortaya Atıldı", Cumhuriyet, 10 Mayıs 1950. 
45 "İsparta'da Garip Bir Hadise", Cumhuriyet, 6 Mayıs 1950. Bu habere göre camide vaaz veren Keçiborlu müftüsü CHP'yi överek bu partiye oy vermenin Allah'ın emri olduğunu söyleyince cemaat karşı çıkarak camiyi terk etmiştir. Bedii Faik, CHP tarafından Adana'da dağıtılan bir tarafı altı oklu muskaların varlığından bahsetmektedir. Faik, s. 46. Zafer gazetesi CHP'nin bastırmış olduğu ve Karaköse'de dağıtılan bir kitapçıkta, CHP'nin bir din gibi halka tanıtıldığını ve DP'nin bir düşman partisi olduğu söylendiğini açıklamaktadır. Kitapçıkta, bu 
iddiaları desteklemek için birçok hadis ve ayetin kullanılmış olduğu söylenmekte dir. Zafer, 25 Şubat 1950. 
46 DP iktidarının ilk günlerinde dinsel kesimlerin gösterdikleri tepkilere verilebilecek örnekler şöyledir: "Ankara Tacettin camii imamı Tevfık Efendi'nin, 30 Mayıs 1950'de camideki vaazından: 'Halk Partisi hükümeti kanımızı emiyordu. Milyonları çalıp dinsizliği yaydılar. Allah bizi onlardan kurtardığı için hep beraber, Allah'a ve Demokrat Parti hükümetine dua edelim'"; "Ankara'da Hacıbayram camiinde 4 Temmuz 1950'de vaaz veren vaiz şöyle konuşuyordu: 'Cumhuriyet Halk Partililer, Fransa'dan bile daha kafirdirler. Çeyrek asırlık cumhuriyet ve inkılap hareketi, onların bu küfür yoluna sapmalarına vesile vermiştir. Bu gün, iyi idareye sahip olduğumuza göre, Allah indinde inşallah mevkiimiz düzelmiştir." Aydemir, s. 107; Giritlioğlu, s. 278-279. Sebillürreşad dergisi, DP iktidara geldikten sonra önceki dönemde yapılanların intikamının alındığını şu sözlerle anlatmaktadır: "İşte kendi mevkilerinden bu kadar emin ve mutmain oldukları sırada azabı ilahi başlarına indi. Allah, yine kendilerinden olmak üzere, bir kuvvet halk etti ve kuvveti onlara musallat etti. 'Ahaznahüm bagteten' bu kuvvet ansızın onları enselerinden yakaladı, sığındıkları yerlerden söküp attı. Neye uğradıklarını şaşırdılar. Ümitsizliğe, müthiş bir yeis ve fütura düştüler. İste 
Allah onlardan böyle intikam aldı. Kim onlar gibi olursa, ondan da intikam almaya kadirdir. 'Vallahü azizün zü intikam'." Eşref Edib, "Hakka Arka Çevirenlerin Akıbeti", Sebillürreşad, IV, 78 (Mayıs 1950), s. 36. 
47 Yalnızca Elazığ'da adaylığını koymak isteyenlerin sayısının 600'ü geçtiği söylenmektedir. Cumhuriyet, 8 Mart 1950. Dönemin basını tarafından da milletvekili adayı olabilmek için katılımın yüksek oluşu yeni kanunun emniyetli bir seçimi gerçekleştirebileceğine olan güveni arttırmasına yorulmuştur. Cumhuriyet, 4 Nisan 1950. 
48 Nadir Nadi, "Yaz boz tahtası", Cumhuriyet, 26 Ocak 1950. 
49 Ulus, 26 Nisan 1950. 
50 Cumhuriyet gazetesinde DP ve CHP milletvekili adaylarının mesleklerine göre dağılımı verilmiştir. CHP listesi: 54 avukat; 51 idareci; 46 maliyeci, iktisatçı, bankacı; 44 hekim; 41 tüccar, esnaf; 40 maarif (profesör); 39 çiftçi; 36 yargıç; 25 gazeteci; 18 belediyeci; 16 yüksek mühendis; 14 general; 14 ziraat uzmanı; 13 subay; 13 eczacı; 6 fabrikatör; 4 dişçi; 4 ilahiyat mezunu; 3 hariciyeci; 3 işçi. Adaylar arasında 5 kadın 479 erkek vardır. DP listesi: 88 avukat; 69 memur, idareci, adliyeci; 56 çiftçi; 55 tüccar; 52 doktor; 37 milletvekili; 23 subay; 20 
mühendis; 19 profesör, doçent, öğretmen; 18 gazeteci, muharrir; 12 maliyeci, iktisatçı, bankacı; 12 eski milletvekili; 5 eczacı; 4 fabrikatör; 3 işçi; 1 müftü; 1 şair; 1 vaiz; 1 veteriner; 1 kimyager. Cumhuriyet, 25 Nisan 1950. 
51 Aydemir, s. 27. 
52 Mutlak çoğunluk sistemine göre yapılan seçimlerde, seçmenler oy verme 
yerine girdiklerinde boş beyaz bir kağıda diledikleri adayların isimlerini yazarak kendilerinin oluşturabileceği bir oy pusulasını sandığı atabiliyorlardı. Dolayısıyla, aynı anda farklı partilerden adayların oluşturduğu bir karma listeye oy vermek mümkün olabiliyordu. Sayım yapılırken, adayların aldıkları oylar sayılıyor ve en çok oy alan adayların içinde yer aldığı parti bölgede kazanmış sayılıyordu. Seçim kanununa göre bir aday iki ayrı yerden adaylığını koyabilmekte seçimler 
sonucunda her ikisinde de kazanmışsa birini tercih etmekteydi. DP 416 milletvekilliği kazanmıştı, fakat bunlardan 13'ü iki seçim bölgesinden birden adaylığını koyanlardan oluştuğu için aslında DP'nin milletvekili sayısı 403 olmaktadır. Boş kalan milletvekillikleri için 1951'de ara seçimler yapılmıştır. Ahmet Demirel, "50. Yıldönümünde 1950 Seçimleri", Tarih ve Toplum, XXXIII, 197 (Mayıs 2000), s. 15-17. Bazı kaynaklarda meclise giren bağımsız milletvekili sayısı 9 olarak gösterilmektedir. Fakat bu milletvekillerinden 8'i bağımsız olmalarına rağmen, DP listesinden seçimlere katılmışlardır. Dolayısıyla, 1950 seçimlerinde bağımsız aday olup kazanan bir milletvekili bulunmaktadır. Cemal Aygen, "Memleketimizde Seçimler ve Neticeleri", Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XVII, 1 (Mart 1962), s. 206. 
53 " Zira sandık başlarına koltukta ve omuzda gelen hastalar bile var. Şimdiye kadar elli hasta kadın reyini kullandı." Kadri Kayabol, "İşini Bilen Köylüler", Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950; "Şimdi İsparta'da seçimlere iştirak nispeti yüzde 90'dır denilse hiç kimsenin şaşmaması gerekir. Zira sandığa giden reyin sandıktan çıkacağına, sadece giren reyin çıkacağı kanaati umumi bir kanaat olarak seçmenlerin kalbinde ve zihninde yerleşmiştir." Necmi Aksop, "Seçmenler Reylerinden Emin Olunca", Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950; Çoban Yurtçu, "Rey 
Veren Nineler, Dedeler, Aliller...", Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950. 
54 Seçimlerden sonra Birecik'te DP'lilerin kutlama gösterileri sonrasında CHP'lilerle çıkan kavgada üç kişi ölmüş 13 kişi de yaralanmıştır. Ayrıca Ayvalık'ta CHP'lilerin evleri taşlanmış, Kilis'te CHP binasına baskın yapılmış, İzmir'de CHP'li bir genç bıçaklanmıştır. Ulus, 18 Mayıs 1950; Cumhuriyet, 19 Mayıs 1950. Bu tür olaylar iktidarı alan DP destekçilerinin daha önce onlara karşı uygulanan baskıya karşı birikmiş olana düşmanlıklarını meydana çıkartmalarının bir sonucu olarak anlaşılmalıdır. 
55 "Ormanlarda Katliam", Ulus, 23 Mayıs 1950; "Orman memurları tecavüze uğradı!", Ulus, 27 Mayıs 1950. 
56 Bekir Tünay, Menderes Devri Anıları-Gördüklerim, Bildiklerim, Duyduklarım, (İstanbul: Nilüfer Matbaacılık Tesisleri, 1960?), s., 91-96. Tünay, ordu mensuplarının DP iktidarını istediklerini, çünkü eğer DP iktidara gelirse ordunun daha modern bir görünüme kavuşacağını düşündüklerini iddia etmektedir. Tünay, s. 96. 

Bundan sonra artık yeni bir devre başlamış, cumhuriyet tarihinde ilk defa seçimler yoluyla iktidar değiştirilmiştir. CHP, 27 yıllık iktidar devresini kapatmış, muhalefete çekilmiştir. Seçimlerin kaybedildiğinin anlaşıldığı ilk günlerde CHP, Ulus gazetesi aracılığıyla muhalefette iken nasıl davranacakları  na ilişkin altı maddelik kararını açıklamıştır.57 CHP, kendisini şimdiye kadar hiç alışkın olmadığı bir politik sürecin içinde bulmuştur. 1954'te yasal olarak yenilenecek olan seçimlere kadar, hem CHP, hem de DP kendilerini yenilemeye ve yeni durumlarına alışmaya çalışacaklardır. CHP'nin bu duruma alışması DP'ye göre daha zor olacaktır. Çünkü, DP'nin liderleri cumhuriyet tarihinin belirli zamanlarında iktidarda olmuş ve hükümet yönetmişlerdi. Fakat, CHP şimdiye kadar hiç muhalefette bulunmamıştı. 

57 Bu kararlar şunlardır: 

"1) Şahsiyatla uğraşmayacağız!, 
2) Söz ve tenkit hürriyetine dokunulmazlık isteyeceğiz!, 
3) Toleransımız vardır ve tolerans bekleyeceğiz!, 
4) Kafalarımızın vazifesini kafalara, gönüllerin borcunu gönüllere tanıyarak olur olmaz meselelerde bunları birbirine karıştırmayacağız!, 
5) Basına "milli" sıfatını getirmek şöyle dursun, tek başına kalan "husumef'le bile mücadele edeceğiz, 
6) Yalnız Atatürk inkılabının iki büyük düşmanına, kara irticaa ve kızıl komünizme gelince ona husumet de besleriz kin de." 
" Muhalefete Geçerken Altı Kararımız ", Ulus, 18 Mayıs 1950. 

EKİ 

Yaver odasına doluşan bakanlarda, milletvekillerinde tam bir şaşkınlık vardı. Rahat, güvenli konuşmaların yerini önce merak, heyecan, giderek endişe, umutsuzluk almıştı. Az sonra herkes kendi başının çaresine bakması gerektiğini anladı. Sırayla telefon başına gidiyor, acele kendi bölgelerindeki valiyi arıyor, haber soruyorlardı. Çoğunlukla da karşılarında kimseyi bulamıyorlardı. Yetkililer ya henüz kesin sonuçları almamışlardı, ya da tasnif yerindeydiler, makamlarında değillerdi. 

Bir ara İçişleri Bakanı Erişirgil İstanbul'un elverişli olmadığı anlaşılan sonuçları üzerine Vali Fahrettin Kerim Gökay ile görüştü. 

"Yahu, hani Rumlar bize verecekti?" 

Aldığı yanıttan pek memnun kalmışa benzemiyordu. 

Daha sonra Niğde Valisi ile görüştü. Vali ne demişti ki Bakan onu sert bir tarzda uyardı: 

"Sakın ha! Öyle şeylere kalkışmayı aklından geçirme!.." 

Erişirgil'in seçim çevresi aksi gibi Niğde idi. 

Başka bir telefonda Cevat Dursunoğlu, aradığı yeri çabuk bulmak için aradaki kentin telefon memuruna, tatlı Erzurum şivesiyle "Tevessüt et küçük hanım, tevessüt et"* diye yalvarıyordu. Falanca yerden sonra, filanca yerde de seçimin yitirildiği haberleri birbirini kovalıyordu. 

Nihat Erim Kocaeli'nin sonuçlarını öğrenince "Zaten ümidim yoktu" dedi. Sonra, hazırlanıp çıkmasında çok çaba gösterdiği seçim kanununu anarcasına, 

"Kendi elimle kesip yâre verdiğim kalem " 

"Fetva-ı hun-ı nahakkımıyazdı iptida"** dizelerini okudu. 

Faik Ahmet Barutçu, bölgesi Trabzon'u aradı. DP ilerdeydi. Halbuki orada CHP kazanacak ve Barutçu Meclise girecektir. 
Telefonu kapayıp yerine dönerken kendisine umutla bakan arkadaşlarına, 

"Adam şaşkın. O yalnız Trabzon'u biliyor. Ya, bir de burada olup bizim öğrendiklerimizi bilse... Mutlaka deli çıkardı" dedi. 

Sonra, kendine has gevrek kahkahalarından birini attı. 

Mevhibe İnönü de o ara yaver odasındaydı. Tatlı Karadeniz şivesiyle söylenen bu sözler, alışkın olduğu bu ses, bu kahkaha içine su serpti. Elinde olmaksızın o da gülmeye başladı. 

İsmet Paşa, kafası bir soruna takılınca yaptığı gibi, odayı arşınlıyordu. Bir ara geldi, eşinin yanına oturdu: 

Tavassut et: Yardımcı ol. 

Kendi ellerimle hazırlayıp sevgiliye verdiğim kalem, önce benim haksız yere öldürülme buyruğumu yazdı. 

"Kaç günde taşınabiliriz?" diye sordu. Mevhibe Hanım elini yavaşça paşasının eli üzerine koyup sakin sakin, 

"Merak etmeyin, paşam. Çabuk toparlanırım. Bir iki günde evimize geçeriz" dedi. 

İsmet Paşa omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi rahatladı, arkadaşlarının yerine döndü. 

[Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa'lı Yılları 1944-1973, DP'nin Altın Yılları 1950-1954, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1991), s. 14-15.] 


EK II 

Ne var Nihat... Kaç oldu? 

Biraz evvel başyaverden aldığı listeyi tetkik eden Başvekil Yardımcısı Profesör Nihat Erim cevap verdi: 

DP 276 oldu. Biz henüz 28'deyiz... Paşam! Güzel... Güzelllll 

14 Mayıs 1950 gecesi Çankaya'da Cumhurbaşkanlığı köşkündeyiz. 

Gece saat iki buçuk... İsmet İnönü vakit geçirmek için birkaç yakın arkadaşı ile briç oynamaktadır... 

Seçimin neticeleri yavaş yavaş gelmektedir. İsmet Paşa... soğuk kanlılığını hiç kayıp etmeden arkadaşlarına: partimize devam edelim, demiştir. 

Aradan kısa bir zaman daha geçmiş, başyaver yine salondan içeri girmiş, Nihat Erim'e bir liste daha uzatmıştır. 

Paşa istifini bozmadan oyuna devam etmektedir. Nihayet Erim listeyi tekrar gözden geçirmiş, şöyle konuşmuştur: 

Paşam... DP 373... Biz 34... Kocaeli'nde ben de kayıp ettim... 

Cumhurbaşkanı gülerek kafasını çevirmiş: 

Yaa... Geçmiş olsun Nihat... inşallah gelecek sefer... Desene iktidarı kaybettik... 

Masadaki arkadaşlarına kafasını çevirmiş: 

Devam edelim., ben iki (SANZATU) diyorum. Masadakiler sıkıntılarını izhar etmeye başlamışlar ve oyunu bitirmek için sabırsızlık alametleri göstermektedirler. 

Cumhurreisi İsmet Paşa... hiç oralı değildir. 

Sanki neticeyi evvelden tahmin etmiş ve biliyormuş gibi... neşelidir... ve sakindir. 

Yarım saat geçmiştir. Üçüncü liste gelmiştir. Nihat Erim şöyle konuşmuştur: 

Paşam, 394... Malatya'dan da henüz bir haber yok... Bizimki 36'dır. 

İktidar hükümetinin en kudretli şahsiyetleri şimdi artık fikir teatisinde bulunmaktadır. 

İsmet Paşa, mecliste bulunanlardan birisinin söylediği birkaç söz üzerine Nihat Erim'e gülerek hitap etmiş, sormuştur: Ne dersin Nihat? 

Nihat Erim gülerek cevap vermiştir: 

Her halde kendileri (fikri ortaya atan zatı eliyle işaret ederek) güzel bir espri öne sürmüşlerdir... Yıllardan beri, hele şu son aylarda hepimiz, başta siz olmak üzere paşam, bir gaye için uğraştık... (Türk milletinin hakiki kanaatini seçimlerde tecelli ettirmek). 

Türk Milleti kararını vermiştir... iktidarı bizde bırakmak istememiştir... Buna hürmet ve saygı ile boyun eğmek hepimizin vazifesidir. 

Büyük devlet adamı İsmet Paşa etrafındakilere hitap ederek: 

Nihat'ın hakkı var... Bütün mücadelemiz milletin hakiki reyini öğrenmekti... Öğrendik.. Çekilmemiz lazım. 

Nihat Erime dönerek şöyle bir emir vermiştir: 

DP Lideri Celal Beyefendiyi yarın saat 4'te buraya davet ediniz (Hiç tereddüt etmeden devam etmiştir.) İktidarı devretmek için hazırlık yapalım... 

Evet sayın okurlarım... 14 Mayıs 1950 gecesi, saat 3,5 da.... (Yukarıda anlattıklarım çok mevsuk olarak bir hakikattir.) 

[Nazım Berksan, Başvekil-Bir Tarafsızın Kitabı, (Ankara: Yeni Matbaa, 1958), s. 359-361.] 


ÖZET 

14 Mayıs 1950 seçimleri ile dönemin birçok CHP yöneticisi tarafından tam olarak anlaşılamayan bir dönüşüm yaşanmış ve yirmi yedi senelik CHP iktidarı yerine CHP içerisinden çıkmasına rağmen farklı bir kaynaktan beslendiğini iddia eden DP geçmiştir. Bu çalışmada temel olarak 1950 seçimlerinde karşılıklı tarafların bu süreçte gösterdiği tepkiler ve propaganda yöntemleri incelenerek Türkiye'de ilk defa yaşanan seçimle iktidarın değişmesi olgusunun nasıl gerçekleştiği anlaşılmaya çalışılmıştır. 


***