ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK IŞİD'İN HALEP HESAPLARI
ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK, IŞİD'İN HALEP HESAPLARI, Feyzi Çelik, ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ, KÜRDİSTAN, Kobani, IŞİD, Afrin, Erbil, Musul, Halep,
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
02.11.2014
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
02.11.2014
1 Kasım Kobani Günü etkinliklerinde olay çıkmamış olması, tesadüfi bir durum değildir. Hükümet ve HDP arasında bu konuda yapılan görüşmeler olayların çıkmamasını sağlamış olabilir. Nitekim, hemen ardından HDP, çözüm sürecinin devamı için hükümete çağrı yapacağını duyurdu. Ancak ortalık o kadar da uygun görülmüyor. HDP ve hükümet karşılıklı olarak birbirini suçlamaya devam ediyor. KCK de yaptığı açıklamada "AKP’nin tekçi, üstenci, hegemonik zihniyeti tam da oligarşik-faşist bir nitelik kazanmıştır." Diyerek AKP'ye bakış açısını ortaya koymuştur. Erdoğan ve Davutoğlu da HDP'ye yönelik ağır suçlama ve tehditlerine devam etmektedir. Tam ortamın biraz yumuşadığının işaretlerinin görüldüğü bir anda CB Erdoğan'ın HDP'yi kast ederek "Sabrın sınırı aşılırsa olabilecekleri aklımından geçirmek istemiyorum” demiş olması, Kobani'nin bahane edildiğini söylemeye devam etmiş olması nedeniyle HDP'nin çağrısının ne kadar etkili olabileceği konusunda soru işaretleri olmaya devam etmektedir. Bu şartlarda çözüm süreci devam edebilir mi?
6-8 Ekim Kobani protesto eylemlerinden sonra hükümet köklü bir güvenlik paketiyle ortaya çıktı. HSYK seçimlerinin hükümete yakın grubun başarısıyla sonuçlanmasından da cesaret alan hükümet yasal değişikliklerden önce soruşturmaları yürüten savcı ve hakimlere TV aracılığıyla uyarılar yaptı. Bu uyarısında 6-8 Ekim olaylarında eylemcileri serbest bırakan hakim ve savcıları işaretlediklerini söyledi. Bu açıklamadan sonra kitlesel tutuklamalar başladı. İncelemelerin devam ettiği adı altında bu tutuklamalar devam ediyor. Bir aylık süre içinde 500'e yakın tutuklama oldu. Bu sayının artması bizzat Davutoğlu'nun talimatı ile olmuştur. Bana göre, hükümete çağrı yapılırken bu hususun mutlaka dile getirilmesi gerekiyor. Aksi durumda bu tutukluların ve ailelerin baskılarıyla birlikte hükümetin bu tutuklulara rehine muamelesi yapacağı, daha önceki KCK davalarıyla ortadadır. Halen binlerce KCK sanığı ağır ceza alma tehlikesi altındadır. Yine güvenlik paketi, hükümetin kamu düzenini bir silah gibi kullanarak Kürt siyasetinin demokratik eylemlerini engelleme anlayışı, MGK'dan sonra özel yetkili mahkemelerin yeniden kurulmasını ön gören kanun teklifinin TBMM'ne sunulmuş olması, hükümetin sertleşmesinin artıracağını göstermişken, HDP'nin alelacele çözüme devam mesajı vermeye hazırlanması çelişkili gibi görünse de bu konuda Öcalan'dan gelen bir talep de olabilir. Yukarıda KCK'nin AKP'yi "faşistlikle" suçlaması karşısında bunun nasıl olabileceğini belirsizleşmektedir. Diyarbakır'da hakim ve savcılara yönelik suikast yapılacağı konusundaki iddialar da geçmişte bir generalin "hakimlerin uyanık olmaları için yakındaki yerlerde bomba patlattıkları" itirafını akla getiriyor. Mardin'de bir Ağır Ceza Mahkemesinin PYD'li birine 7,5 yıl hapis cezası vermesiyle birlikte ele alındığında her bir ağır ceza mahkemesinin özel yetkili/DGM'ye dönüşebileceğini göstermektedir.
ERDOĞAN'IN HALEP'LE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ VE GÜVENLİ BÖLGE TALEBİ
Erdoğan'a yeniden dönecek olursak, Erdoğan'ın Fransa dönüşünde uçakta "Suriye’de şu anda Halep de tehlikede. Ama bunlar Halep’i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa Kobani diyorlar.” Sözleri üzerinde durulmalıdır. Bilindiği gibi Rojava'nın üç kantonundan biri olan Afrin, Halep'e komşudur. Suriye'nin Musul'u olarak da tanımlanan Halep'in IŞİD'in kontrolüne geçmesi halinde, Kobani'ye benzer tehlikenin Afrin'i beklemektedir.
Türkiye'nin Halep'in düşebileceğini söylemiş olması, Türkiye'nin "tampon bölge/güvenli bölge" siyasetini Batılı devletlere dayattığını göstermektedir. Erdoğan'ın Halep'in düşebileceğini Fransa dönüşünde dile getirmesi, Erdoğan'ın bu görüşünü Fransa'ya söylediğini göstermektedir.
Bazı ekonomik ve ticari anlaşmalarında görüşüldüğü bu ziyaretten Türkiye'nin güvenli bölge taleplerinin kabul edilebileceğini göstermektedir. Kürt siyaseti açısından burada önemli olan husus, Türkiye'nin güvenli bölge talebinin nasıl karşılanacağıdır. Her şeyden önce 1.7 Milyon Suriyeliyi barındıran Türkiye'nin bu Suriyelileri ne yapacağı başlı başına bir sorundur. En son 180 bin Kobani'linin de geldiği dikkate alındığında Kobani'nin durumu dahi Kürt siyasetinin Türkiye'nin güvenli bölge siyasetine karşı duruşunu zorlamaktadır.
CB Erdoğan, Güvenli bölgenin Irak'ı da kapsayacak şekilde genişlemesini istemektedir. Erbil ve Musul'u da içine alacak bu bölge Halep'e kadar uzanmaktadır.
Erdoğan'ın amacı Türkiye'deki Suriyelilere yerleşim birimlerini oluşturmaktır. Türkiye'nin Suriyeli mültecilere özgü kimlik verme konusundaki çalışması ve
çalışma koşullarında serbestlik getireceğini söylemiş olması da bununla bağlantılıdır. Her üç Rojava kantonunu kapsamış olsa da bu güvenli bölgenin
Tel Abyad'dan Halep'e kadar düşünüldüğü söylenebilir. Bu düşüncenin temel mantığında Cizire Kantonunun Güney Kürdistan'ına bağlanmasıdır.
çalışma koşullarında serbestlik getireceğini söylemiş olması da bununla bağlantılıdır. Her üç Rojava kantonunu kapsamış olsa da bu güvenli bölgenin
Tel Abyad'dan Halep'e kadar düşünüldüğü söylenebilir. Bu düşüncenin temel mantığında Cizire Kantonunun Güney Kürdistan'ına bağlanmasıdır.
Ciziri'den Halep'e kadar olan bölgelerde ileride yapılacak oldu bitiyle Türkiye'ye katılımın sağlanacağı da Türkiye tarafından düşünülmektedir.
Bu nedenle, Kürt siyaseti bakımından Kobani'de yaşananlardan ders çıkartılmalıdır. Tehlike Afrin'in sınırlarına dayanırsa şimdiden düşünme zamanıdır.
Afrin'de Türkiye'ye Kobani gibi göç olursa ne olacak, Kürtler'in gücü Afrin'i de Stalingrad yapmaya yetecek mi? Anlaşılan Türkiye IŞİD hançerini Afrin'e de
göstermiş durumda. Bakalım ne olacak? Gerek hükümet gerekse HDP birinin diğerinin yerine getiremeyeceği şartlar ileri sürerse diyalogun sürmeyeceği açıktır.
Afrin'de Türkiye'ye Kobani gibi göç olursa ne olacak, Kürtler'in gücü Afrin'i de Stalingrad yapmaya yetecek mi? Anlaşılan Türkiye IŞİD hançerini Afrin'e de
göstermiş durumda. Bakalım ne olacak? Gerek hükümet gerekse HDP birinin diğerinin yerine getiremeyeceği şartlar ileri sürerse diyalogun sürmeyeceği açıktır.
Hükümetin "kamu düzenini" ön şart koyması gibi şartlar ileri sürüp, diyalogun ondan sonra olacağı şeklindeki dayatmalarla çözüme gidilmeyeceğinin bilinmesi
gerekiyor.
***