İŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2021 Salı

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya.. BÖLÜM 2

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya..  BÖLÜM 2


Derin Rusya analizi ve Türkiye ile ilişkiler..

Sovyetlerin dağılmasının ardından hala durumu kabullenemeyen Rus halkı ve yönetimi eski günlere dönmenin hayali içinde yaşıyor. 

Bu yönde Rus liderlerinin atacağı adımlar alkolizm, tembellik ve vurdumduymazlık girdabına düşmüş halkta prim yapıyor. 1991’de Sovyetlerin dağılmasından sonra Putin’e kadar olan dönemde ülkeyi Batı yanlısı ve neo-liberal bir elit kesim yönetmeye çalıştı. Bugün ise muhafazakâr ve milliyetçi bir kesim yönetiyor . 

Putin, devlet başkanı olduğunda oligarkların elinden ülkeyi kurtardı ama ortaya eski devlet bürokrasisi ile iç içe geçmiş yeni bir oligark grubu ortaya çıktı. 

81 eyaletin valisi zaten bu gurubun doğal üyesi ve Rusya’nın kalkınamamasının altında da bu kişiler var. Bu valiler federal bütçeden aldığı payı kendi ceplerini doldurmak için kullanıyor ve rüşvetsiz iş dönmüyor. Dağıstan ve Çeçenistan, bütçe adı altında liderlere verilen rüşvet ile kontrol ediliyor. Putin’in etrafında Kremlin’de gördüğümüz 500 kişi var, gerisi boş. Ruslar emperyal bir kültüre sahip, sadece kendilerine konuşma hakkı tanır ve düşündüklerini yaparlar. Merkeze yakın toplam 200 kişi (Siloviki) birlikte hareket ediyor, bunlar; valiler eski bürokratlar, istihbarat ağırlıklı elit. Putin, devleti istihbarat teşkilatı gibi yönetiyor. Robert Gates’in dediği gibi Putin aslında bugünün değil, geçmişin Rus imparatorluklarının Çarı ve bunu oynamak istiyor. 

Yeri gelmişken eski Sovyet coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetlerinin Rus güdümündeki liderlerinden bahsedelim. Bu liderler ülkenin enerji kaynaklarını Rusya’nın kontrolüne verme karşılığı koltuğundalar. Rusya, buna karşılık bu ülkelerde muhalefet bırakmadı. Varlıkları, Rusya ile olan bağları ile doğrudan ilişkili. ABD’ye bölgeye gelirse “demokrasi” diyeceğinden, bunu geciktirme, kişisel olarak Rusya’nın sadık bir müttefiki olma derdindeler. Özledikleri otoriter sisteme ancak Putin’in Çar olduğu bir dönemle geçeceklerini sanıyorlar. Putin ise onlardan çaldıkları ve çalacakları dâhil 125 trilyon dolarlık bir doğal enerji kaynağını kontrol ettiğini ve geleceklerinin sağlam olduğunu düşünüyor.

Rus yönetimi içinde arka planda büyük bir devlet krizi yaşanıyor ve bunun kırılganlığı derin oluyor. Rusya’da çok büyük bir yönetim krizi olabilir ama bu bir ayaklanma olamaz çünkü halkta böyle bir kültür yok, Putin yönetim içinde radikal düzenlemeler yapabilir ama kendisi gitmez. 

Rus halkında ABD, Putin’i iktidardan düşürecek kanısı var, Çin’i dost görmüyorlar. Güneyde hayat Çin etkisine girmiş durumda. Ambargo ile Rus halkı yalnızlaştı, umutsuzluğa kapıldı. Ülkeden 1990-2015 arasında yüzbinlerce bilim adamı yurt dışına kaçmış ama Sibirya’da yol yapamıyorlar. Sibirya’da bir bilimsel toplantı yapsanız katılacak 4-5 bin bilim adamı bulursunuz ama bir tane girişimci yani özel sektörde ihale alacak kişi yok. Alkolizm ve umutsuzlukta iklim şartlarının da etkisi var. Sanat ve kültür alanında derin bir dünyaları var. Rus gençliğinin 2/3 ü parazit şeklinde yaşıyor, çalışmıyor. Edebiyat, dans, bale, operada özellikle Sovyet eğitim sistemi ile oldukça ileri gittiler ama öte yandan kendini yönetemeyen, bir toplum oldular. Sovyetlerden sonra sanat Batıya kaçtı, kalanda ticarileşti. Sanat ve bilim St. Petersburg’da, Moskova ise kaba ve vahşi Rusların yeri. Ruslar şimdilerde kitap okuyor, operaya gidiyor, şarap içiyor, entelektüel dünyasını geliştiriyor. Rus halkı, 80 yıl malborosuz, domatessiz, hamburgesiz yani Batı standartlarından uzak yaşamayı başarmış. 

Sokaktaki Ruslar için öncelikler farklı. Ülkede tüccar olanlar; Rusya’daki Azeriler, Kafkasyalılar, Tatarlar, Türk Cumhuriyetlerinden gelenler. 

Azeri olanlar; restoran sektörü, meyve-sebze ve kadın ticareti, Çeçenler; kadın ticareti ve mafya (şirket alıp-satmak) ile meşgul. 

Rusya’daki inşaat ameleliği Özbek ve Taciklere, bulaşık ve tuvalet temizliği gibi hizmetler Kırgızlara ait. Rusya’da Yahudilerin etkisi (Rus ve Azeri Yahudisi) göz ardı edilmemelidir. 

Akkuyu Santralı ihalesini onlar aldı. 

Rusya’nın büyük bir devlet olarak kalabilmesi için iki şey lazım; nüfus ve ekonomi. Rusya’da ikisi de yok, bu yüzden geçmişte olduğu gibi dünyadan izole edilmek ve ambargo en hassas taraflarıdır. Çok uzak bir zamanda değil, Rusya, önce yavaş yavaş sonra birden dağılacak. Ne demek istiyoruz anlatalım. 

Rusya’nın yaklaşık 142 milyon nüfusu var ve doğum oranı oldukça düşük. 

Bu nüfusa başka ülkelerde yaşayan yaklaşık 27 milyon Rus’u da ilave edelim. 

Rusya dünyanın en çok suçlu barındıran, nüfusuna oranla en çok hapishane dolduran ülkesi. Rusyanın enerjiden sonra en iyi ihraç maddesi güzel kadınlar; 

2 milyonu ülke içinde 4.5 milyon fahişe yanında Ukrayna ve diğer ülke kadınlarının da trafiğini yönetiyorlar. Rus kadınlar; Japon sınırına yakın bölgelerde Japonlar, güneyde Çin sınırından Hazar’a kadar Sibirya boyunca Çinlilerle, Karadeniz’e yakın olanlar Türkler ve Doğu Avrupa’da olanlar Avrupalılarla evleniyorlar. 

Güzel kadın ülkeyi terk ediyor, toplumu yenileyecek kadın yok. Sadece Türkiye’de son 20 yılda 550 bin evlilik olmuş ve onbinlerce çocuk doğmuş. 

Bunda Türkiye ile Rusya arasında her alanda yaşanan romantizmin de etkisi oldu. Aslında bu romantizm tek taraflı idi. Rus kadının evlilik stratejisi vardı; önce iyi bir hayat, sonra ailesine para göndermek, müteakiben kendi geleceğini garanti altına almak ve nihayet bir gün ülkesine dönmek. Rus kadını aynı zamanda istihbarat vasıtası idi. Genç iş adamlarının çok gittiği otellerde ortaya çıktılar. Bugün güzel Rus kadını öyle azaldı ki Rus dış istihbarat servisi FSB’nin yaklaşık %40’ı bu işler için çalıştırılan Beyaz Rus kızlardan oluşuyor. İşin ilginç yanı bu kadınların trafiğini yönetenler Çeçen ve Azeri mafyasıdır. 

Kadın ticareti Rus istihbaratının çalışma alanı ve başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’ya (Arap şeyhleri) yönelik özel çalışmalar yaparak, sızma yapılacak  grupları seçiyorlar. Rus istihbaratı, Ermeniler ile de iç içedir. Rusya’daki 2 milyon Ermeni devlet yönetiminde önemli noktaları tutmuş durumdadır. 

Moskova, Suriyeli ve Lübnanlı kaynamaktadır. Türk iş adamlarının ve devlet adamlarının yurt içi ve dışı gezilerinden nerelerde yemek yediklerini, otellerini takip ediyorlar. Son 20 yılda bu tuzaklara düşenler ile ilgili epeyce roman yazılabilir. Bunlar içinde İslamcı kesimin meşhur isimleri öne çıkar.

Rusya ile romantizmin yaşandığı diğer bir alan ise ekonomi oldu. Kırım’ın alt yapısına 12 milyar dolar ayırdı ama para ortada yok. Tıpkı Putin gibi vali diye atananlar da kişisel gelirlerinin peşinde. Putin, bunları kontrol edemiyor, hemen her devlet toplantısının ana gündemi de bu konu; halk fakir, fabrikalar eski. 

Yukarıdakiler cebini dolduruyor, devlet özel sektörü yaratmıyor, girişimci yok, kimsenin çalışmak ya da yatırım yapmak gibi bir derdi yok. 

Rus ekonomisinin %70’i madenler, mineraller, petrol ve doğal gaza bağlı ve ülke gelirlerinin önemli bir bölümü bu sektörden geliyor. Rus Merkez Bankası başkanı Ekim 2015’de ülke rezervlerinin bir yılda 510 milyar dolardan 370 milyona düştüğünü açıkladı. Petrolün varili 35 dolara düştü ve 29 dolara düşecek gibi, Rusya ekonomisi bunu kaldıramaz. Halen Rus ekonomisi petrol ve doğal gaz yani enerji satışları yanında Sovyet döneminden kalma silah teknolojisi ile yürüyor. O yüzden Avrasya Ekonomik Birliği’nin şansı yok çünkü birbirlerinde olan petrol ve doğal gazdan başka satacak bir şeyleri yok. Belarus ve Kazakistan’ın ekonomileri de zayıf. BRICS ve Şanghay ile de Batıya karşı bir denge kuramadılar çünkü ekonomileri desteklemiyor. Ekonomik kriz ülkeyi bitiriyor, oteller boş, mağazalar kapandı, halk umutsuz, ülkede yabancı kalmadı. 

Rus Ordusunun gücü Sovyetlerden kalma eski nükleer silahlara dayanıyor, orduyu modernize etmek için gerekli makine sanayi yok ve Avrupa, özellikle Almanya vermiyor. Rusya’da sanayi üretimi oldukça geri seviyededir. 

Modernizasyon için verilen paraları bürokratlar cebe indirip, Batıya gönderiyorlar. Örneğin Başkurdistan’da bir bürokrat Petro-kimya tesisini olduğu gibi söküp Avusturya’ya gönderince, Putin uzun mücadeleden sonra 3 yıl önce geri getirebildi. Ruslar ve Almanlar Baltık üzerinden doğal gaz hattı ile daha da yakınlaştılar. 

Ruslar, Almanya’yı yanında tutarak Avrupa’yı bölünmüş tutmayı, Almanlar da Rus pazarını elinde tutmayı istiyor.

Türkiye’deki gibi sanayi tesisleri ve fabrika kurma kültürleri yok, daha da açıkçası imalat sanayileri yani küçük ve ortak ölçekli yani KOBİ dediğimiz kesim yok. Enerji ve madencilik sektörlerine ilaveten ciddi bir silah sanayi, büyük ölçekli otomotiv sanayileri var Alt yapı inşaatçılığında çok ilerideler. 

Ankara çevre yolu ve köprülerini Ruslar yaptı. Kanal açarlar, metro yaparlar, 250.000 km boru döşediler. Ancak, KOBİ’lerin yaşayabilmesi için herşeyden önce uygun bir iş iklimi yok. Türkiye’nin 21 katı büyüklüğünde ve 8 ayı kar-kış içinde yaşayan bir topluma sahip. Temel sorun halkın karakteri, girişimcilik kültürünün olmaması. Bu yüzden yıllardır Rus üniversiteleri Türkiye ile bu alanda ortak programlar düzenlemek istediler. Rusya’da olan; ağır sanayi, eski teknoloji iş makineleri ve büyük tonajlı kamyon üretimi, bunun dışında doğal gazi gübre ve kimya sanayi var ama hepsi devlete bağlı şirketler. 

Otomobil üretiyor ama eski model, yan sanayi yok, Türkiye’den geliyor. İnsanlar üretim ya da yatırım yapmak istemiyor, olanları Türkler kurdu, 1990’lardan beri devam eden ekonomide romantizmin kaynağı bu oldu. Türkiye’den giden ana kalemler şunlardı; otomotiv ve yan sanayi (Tofaş), kablo-elektrik parçaları (EAE), kimya sanayi (Hayat holding), inşaat (Eczacıbaşı), orman işleme sanayi (Kastamonu entegre), beyaz eşya (Vestel), doğal gaz enerji-elektrik santralı (Zorlu), bira (Efes), soda üretimi (Şişecam), halı fabrikaları (Merinos), gayrimenkul emlak (özellikle Moskova ve Petersburg’ta büyük ölçüde Türklerde). 

Türkiye’nin Rusya’da 15-16 milyar dolar yatırımı var. Rusya’ya yılda 26 milyar dolar harcıyoruz; enerji (23 milyar dolar), hububat/tarım ürünleri (2 milyar dolar). 

5 milyar dolar ihracatımız var; narenciye (1 milyar dolar), turizm (3.5 milyar dolar), yedek parça-tekstil (600-600 milyon dolar). Ancak, geçmiş yıllarda buna yılda yaklaşık 8.5 milyar dolarlık bavul ticaretini de ekleyebiliriz. 2014 yılında 3.3 milyonu turist olmak üzere, 4.4 milyon Rus, Türkiye’ye gelmiş. 

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e göre Rus krizi bize 9 milyar dolara mal olacak. İş dünyası bu kadar ülkenin içine girince Ruslar, bu süreci tehlikeli buldular. Türk romantizmine kapıldıklarını, ilişkiye sürüklendiklerini sandılar. Şimdi duygusallık bitiyor, Ruslar kış uykusundan uyandıklarını düşünüyorlar. 

Yıllardır Türkler, Rus pazarına alışmıştı, çıkmak niyeti yoktu. Türk Cumhuriyetlerine alfabe ve cami götürme projelerimiz de çöktü. Şimdi Türk tarafında da artık kriz biter ve eskiye döneriz beklentisi bitiyor ve Rus pazarına alternatif arayışları başladı. Bununla beraber, Rusyayı ancak Türkler imar edebilir. 

Zor da olsa kriz bitecek ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği ve enerji denklemi..

Ruslar, 1990’lardan beri Batı tarafından küçümsenmenin, dış politikada yaşadığı yenilgilerin ve ambargonun acısını Türkiye üzerinden bastırmak için ilişkilerde yeni bir dönem başlattı. Ukrayna’nın doğusunu ayaklandıran, Kırım’ı ilhak eden Putin, Suriye müdahalesi ile iç politikada zirve yapmış ve ABD’ye “Ben de senin kadar güçlüyüm” mesajı vermişti ki uçaklarının düşmesi tüm fiyakalarını bozdu. 2014 yılındaki Ukrayna olaylarından beri Rusların %68’i ülkenin eski büyük güç statüsünü geri kazandığını düşünüyor. Türkler için Amerikalıların Irak’ın kuzeyinde Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi nasıl bir travma yarattı ise, uçak olayı da Rus halkı için aynı şiddette bir sarsıntı oldu. Rusya, Türkiye ile krizde halkını memnun etmek için popülist politikalar uyguluyor. Aslında Rusya, Suriye’nin kuzeyinden Türk hava sahasında yaptığı ihlalleri uzun zamandır Baltık denizinde NATO hava sahasında da yapıyor, ama kimse sesini çıkaramıyordu. İki ülke arasında 1990’larda bazı iş adamları ve bürokratların yaptığı gibi balans ayarı yapacak bir grup bugün yok. 

Devreye Nazarbayev, Aliyev ve Beyaz Rusya girdi ama olmadı. Rusya, derin iç sorunları ve ambargo yanında dış politikada uzun zamandır oldukça sıkıntılı bir dönemde. Sovyet döneminde Afrika’da Angola, Mozambik, Güney Afrika ve Cezayir üzerinde Rus etkisi vardı. Şimdi sadece Angola’da biraz etkisi var, Güney Afrika ile ancak, BRICS dolayısı ile aynı kulvardadır. Ortadoğu’da ise Suriye son kaledir. NATO’nun genişlemesi Rusya için 25 yıldır en büyük tehdittir ve ancak Ukrayna’da bunu durdurabildi ama başına büyük işler açtı. Ukrayna da düşse idi Rus gemileri Karadeniz’de demirleyecek liman bulmayacak, Amerikan füzeleri Moskova’ya 450 km. kadar yaklaşmış olacaktı. Rusya, Latin Amerika’daki kalelerini de kaybetmeye devam ediyor. Putin, Güney Amerika’ya gitti ama Arjantin devlet başkanının yerine sağcı bir başkan geldi. Venezüella’da genel seçimleri merkez sağ kazandı. Rusya, ABD gibi yumuşak güç kullanmayı bilmemekte, her seferinde askeri seçeneklere başvurmaktadır.

Ruslar, yüzyıllardır olduğu gibi kendi yollarını bir şekilde bularak, çok farklı adımlar atabilen bir ülke. Çarlığı yıkmışlar, Komünizmi kurmuşlar ve hala çevrelerini düzenliyorlar yani şapkadan tavşan çıkarabilirler. Çin’den çok daha fazla askeri kabiliyete sahip, dünyanın ABD’den sonra ikinci büyük askeri gücü olan Rusya yeni askeri maceralar peşinde. Ekonomik krize ve Batı ambargosuna rağmen savunnma harcamalarını 2014’de 40 milyar dolardan  2015’de  50 milyar dolara çıkardılar . Bu rakamlar, Rusların niyetleri ve öncelikleri konusunda önemli bir ipucu. Baltık bölgesinden Moldova ve Doğru Avrupa’ya, Karadeniz’den Orta Asya’ya bir korku koridoru oluşturmanın yanında Suriye örneğinde olduğu gibi küresel arenada ABD ile bilek güreşi derdinde. 

Rusya, Türkiye ile krizi derinleştirerek, uzun vadeli kullanmak istiyor. 

İran üzerinden Irak Şii yönetimini Türkiye’ye karşı tahrik ediyor. Türkiye’ye karşı açık bir ekonomik savaş başlattı. Bundan sonra ne yapacağını kestirmek zor. Suriye’nin sınırının güneyine geçecek Türk uçaklarını vurmak için pusuda bekliyor. 

Esat güçlerinin yanında Türkiye’nin desteklediği direnişçileri ve Türkmenleri vuruyor. Bu grupların elinden bugüne kadar ki kazanımlarını geri almaya kararlı. 

Rusya’nın askeri bir yola başvurmasının Türk-Rus çekişmesini silahlı bir çatışmaya hatta bir savaşa dönüştürme riski yüksek. Bu çatışma sadece Suriye ya da Doğu Akdeniz’de değil Karadeniz üzerinde de olabilir.

Tarihte iki ülke 17 kere savaştı ama şimdi şartlar çok farklı. Putin’in askeri seçenekleri ve bölgede kullanabileceği kuvvetleri oldukça sınırlı. Türkiye, coğrafi üstünlüğe ve güçlü bir orduya sahip yani konumu Ukrayna ve Gürcistan ile kıyaslanamaz. Muhtemel bir savaş iki tarafa da büyük kayıplar verdirebilir ve dileriz bu olmaz. Öte yandan, Rus tehdidinin açıkça ortaya çıkması; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre “savaş riski ile tehdit edildiğinden” Türkiye’ye, boğazları Ruslara kapatma şansı verecektir. Uçak düşürme olayı ile ilgili gelişmeler; ABD’nin Suriye’de Rusya ile anlaşır gibi gözüküp batağa çekti tezini güçlendiriyor. Nitekim Ruslar gelince Amerikalılar 12 uçaklarını İncirlik’ten çektiler ve Rusların Türklerle yok ama ABD ile hava sahası koordinasyon  düzenlemeleri var. Rusya’nın Suriye müdahalesinin en önemli gerekçelerinden biri, burada yapılacak pazarlıkların Ukrayna’dan dolayı uygulanan ambargoyu  rahatlatma yönelik kazanımlardı. Sürekli kan kaybeden Rusya, bir delilik yapabilir, Amerikalılar da gelişmeleri bu yönü ile izliyorlar. 

Kriz derinleşirse Ruslar, Türkiye’nin enerji ile bağını koparmak için Azeri-Ermeni savaşı çıkarabilirler. 

Türkiye ise Rusya karşısında özellikle enerji konusunda yeni açılımlar peşindedir. Yıllardır Türkiye’nin enerji bakımından Rusya’ya çok bağımlı olduğunu yazıyor ve bu konuda hükümeti eleştiriyorduk. Ancak, bu kriz nedeni ile bu bağımlılığı daha iyi analiz etme gereği duyduk. EPDK kayıtlarına göre; 

30 milyar m3 Rusya’dan, 9 milyar m3 İran’dan, 6 milyar m3 ise Azerbaycan’dan doğal gaz alıyoruz. Bu rakamlara göre; Ruslara bağımlılığımız %54 civarındadır. İthal edilen gazın %19’u ise İran’dan geliyor. Ancak, Ruslardan alınan gazın 8 milyar m3’ü İtalyan ENI şirketine ait olduğuna göre bu oran %42’ye düşüyor. Öte yandan Botaş rakamlarına göre Ruslardan alınan gazın 10 milyar m3’ü özel sektör alımı olduğu da göz önüne alınırsa Ruslara bağımlılık %28-30 seviyesine düşüyor. Bunları neden söylüyoruz; çünkü kamuoyuna Rus gazına bağımlılığı azaltıyoruz yanıltması ile şu aralar Türkiye, enerji tekellerine büyük paralar kaybetme sürecindedir. Halen Türkiye, Rusya’ya alternatifmiş gibi dört ayrı enerji projesi ile ilgileniyor;

- Azeri (Şahdeniz) gazı; bu gazın arkasında sanıldığı gibi Azeriler değil büyük ölçüde konsorsiyum içindeki Ruslar, İran ve Batılı şirketler (BP) var. TANAP 

sadece bir botu hattı. Rus gazı bize halen 212 dolara mal olurken, bugünkü fiyatlarla bu gaz 300 dolara mal olacak ve %30 daha fazla ödeyeceğiz. Bitmedi, 

bölgede boru hatları varken, 10 milyar dolara mal olacak TANAP için de payımız oranında 3 milyar dolar boru hattı inşası parası ödeyeceğiz.

- Katar gazı; Suriye savaşının arkasındaki nedenlerden biri olan bu gaz aslında Katarlılar değil ABD’nin LNG şirketi tarafından işletiliyor. LNG içinde Exxon, 

Mobil, Fransız Total ve Japon enerji şirketleri de var. Bu gaz Türkiye’ye gelse bile konvert edecek alt yapımız yok yani bunu da yapmayı teklif ediyorlar. 

Uzun vadeli anlaşmalarla LNG alabilir ama pahalı bir seçenek.

Harita: Katar Gazı İçin Projeler

- Musul ve Kerkük gazı; 10 milyar m3 kapasiteli bu gaz Türkiye için en kullanışlı olanı ama bu gazı Barzani’den almakla hem meşru Irak hükümetini bir kez daha yok saymış hem de Barzani’nin devletçiğini beslemeye devam edeceğiz.

- Doğu Akdeniz gazı; Kıbrıs adasının doğusunda Rumların sahiplenmeye çalıştığı bu gaz için Yunanistan-Rum Kesimi-İsrail-Mısır arasında bir mutabakat var. 

Bu gaz da siyasi olarak tartışmalı ve Türkiye’ye ulaşması için en az 500 km.lik bir boru hattı kurulması lazım. Burada da gazı çıkaracak ve nakledecek şirketlerin arkasında ABD’liler olduğu için Obama gitmeden bir an önce işlerini görmek istiyorlar. Ayrıca bu gazın Türkiye’ye gelebilmesi Suriye ya da Kıbrıs Rum yönetiminin ekonomik bölgesinin belirlenmesi ile mümkün olabilecek. Boru hattı için başka bit alternatif yok.

Görüldüğü gibi son dönemde Rusya’ya enerji bağımlılığını aşma gerekçesi altında uluslararası enerji tekellerinin tuzağına düşme riski içindeyiz. ABD’nin Rusya’nın Türk akımı projesini kabul etmememiz için çok baskı yaptığını, aynı baskının Akkuyu Nükleer santrali için de yapıldığını not edelim. 

Baskıyı daha önceden kabullenen Bulgaristan da Ruslara hayır demişti. ABD, başından beri Katar gazını öne sürüyor ama Rusya, Akdeniz kıyısına Esat 

devletini kurarsa Akdeniz’e çıkışı için bir Sünni devlet çıkışı düşünülüyor . 

Katar gazı, doğrudan Wall Street’in para babalarının yani ABD’yi arka planda yönetenlerin cebini dolduracak.

2016’ya girerken ABD-Rusya denklemleri ve Türkiye..

     ABD tarafında son aylarda IŞİD’a yönelik neler yapılacağı ile ilgili, Beyaz Saray ve Pentagon arasında yoğun temas vardı. 

ABD düşünce merkezleri kısa vade için Suriye ve Irak’a, orta vade için Rusya ve İran’a, uzun vadeli projeksiyonlar için Çin’e yönelik çalışmalar yapıyor. 

Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulması için çalışılıyor. 

Ankara, Barzani ile doğal gaz/petrol karşılığı buna onay vermiş durumda ama ABD, Barzani ile de yakınlaşmamızı da istemiyor, daha da açıkçası ABD ve İsrail, Irak’ın kuzeyinde bizi istemiyor. 

Rusya ile yaşadığımız kriz ve Suriye içine uçaklarımızı gönderemememiz, Rusya’nın El Nusra’yı da vurması ABD’nin de işine geldi. ABD, Türkiye’nin kendi Sünni planından ve vurduğu hedeflerden memnun değildi.  

Şimdi Suriye’de Türkmenleri bahane edip, Rusları şikâyet etmekten başka söyleyecek sözümüz kalmadı. ABD, kendine karada İslamcı müttefik bulamadığını bahane edip, Kürtleri doğal müttefik ilan etti ve PKK uzantısı PYD/YPG’yi açıkça destekliyor. ABD, koridorun açık kalan kısmından IŞİD ve El Nusra’ya yardım gittiğini bahane edip, buraları da Kürtlere teslim etmek niyetinde. 

ABD’de 8 Kasım 2016’da seçimler bitip, yeni başkan direksiyona geçene kadar Ortadoğu ya da başka bir ülkeye yönelik büyük bir operasyon beklenmemelidir. 

Rusların ABD seçimlerinde açıkça Trump’ı desteklemesi, küresel sermayenin adayı Clinton’a uzak durmaları dikkat çekiyor. ABD’nin elini kolunu bağlayan 17 trilyon dolar bütçesine rağmen 65 trilyon dolara ulaşan borçlarıdır. ABD, IŞİD’a karşı savaşın Sünnileri mağdur duruma düşüreceğinden endişe ediyor. 

Obama’nın yeni terörle mücadele stratejisi de ortaya çıktı ;

- Suriye ve Irak’ta karada fazla asker bulundurmadan hava saldırıları ve özel kuvvetler ile mücadele,

- Göçmenlere kapının aralanması,

- Son terör saldırıları nedeni ile ülke içinde silah satışlarının daha sıkı kontrol alınması.

ABD, tehdit değerlendirmesini değiştirdi ve küresel terörden sonra ikinci sırayı Rusya aldı. RAND analizcileri Rusya için ABD ordusuna 120 bin kişilik ilave bir 

insan gücü planlaması yaptı. İlginç olan ABD’nin bir yandan Rus silahlarına olan merakı; S-400’lerden sonra Ruslardan 21 adet MİG-29 savaş uçağı aldılar .

ABD ve Rusya kritik dönemeçteler; biri Pasifik’te yeni bir güç merkezi kurmaya başlıyor, diğeri eski Sovyet cumhuriyetlerinin merkezinde ki konumu nu geliştirme ye. Modernist ABD, Pasifik’te “istisnai ülke” olma rolünden öncelikle ekonomi üzerine bir strateji geliştirme ihtiyacı duyuyor. 

Post-modern Avrupa Birliği ise kendi sınırlarını bile koruyamadığı yüzleşmesi ile karşı karşıya kaldı. Ne Rusya ne de Çin gelecekte Avrasya’nın merkez gücü olabilecek. Rusya, nüfus ve ekonomi yüzünden dağılırken, Çin’i petrol ve doğal gaza bağımlılık yanında ileri teknoloji ile rekabet edememesi bitirecek. 

Kafkasya’da ise Ermenistan-Gürcistan-Azerbaycan üçgenine dikkat. Bütçesi ve bankacılık sistemi krizde olan Azerbaycan hedefteki ilk ülke ve bakanların istifasına varan yolsuzluklar, Aliyev’in kontrolü kaybettiğini gösteriyor.

Uzun zamandır İran’dan bahsetmedik; ABD-İran ilişkileri Humeyni’nin geldiği 1979 yılından beri en iyi durumda, ancak bu doğru bir romantizm değil. 

Ocak ayının sonundan itibaren Amerikalılar, Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile İran’ın anlaşmayı uygulayıp uygulamadığını denetlemeye başlayacaklar . 

Sonra sıra İran’ın teröre verdiği destek, Hizbullah ve rejim konuları masaya gelecek. Daha fazla özgürlük ve serbest pazar dayatmaları başlayacak. 

Bu arada ABD’deki İsrail lobisi işi çomaklamak için hükümetten daha iyi hazırlanıyor. Şimdilik İran’a uzatılan havuç ise visa (bankacılık) kolaylıkları. 

2 ay önce İran TV’sindeki bir dizide Türklere hakaret edilince Azeri Türkleri ayaklandı, Azeriler sokağa döküldü. Son 5-6 yıldır Batı, İran’ı kaşıyor, ciddi ciddi üzerinde çalışıyor. İşin ilginç tarafı İran’daki yönetim de halk da ambargonun kalkacağını ve çok rahatlayacaklarını, Batılı gibi olacaklarını sanıyor. 

İran halkı, her zaman kendini Batı kültürüne yakın hissetti ve bunun özlemini içten içe duyuyor. İran seçimlerinde Batıya açılma kartı en iyi iç politika ve seçim malzemesi olmaya devam ediyor. Rus-İran ilişkileri ise hep karşılıklı çıkar üzerine özellikle de yaşanan ambargo ve izolasyonları aşma üzerine olmuş, kültürel bir derinlik hiçbir zaman kazanmamıştır. İlişkiler bugün de daha çok ABD karşısında Suriye’de ki ortak çıkarlar ve silah alış-verişi üzerinedir. 

İlginçtir, İran ABD’den kaçırmak istediği nükleer fazlalıklarını Rusya’ya gönderiyor.

Afganistan’da henüz ufuk gözükmüyor; son iki yılda olanlar bir Milli Birlik Hükümeti kurulması, ABD ve NATO operasyonlarının sona ermesi, Taliban ve Afgan hükümeti arasında yüz yüze görüşmelerin başlamasıdır . ABD askerleri hala ülkede ve Afgan hükümetinin ayakta kalması için oyunlar devam ediyor. 

Pakistan ise Taliban tarafını destekliyor. Liderleri Molla Ömer’in iki yıl önce ölmesinden beri Taliban cephesinde de kırılma belirtileri var ama hala toprak kazanıyorlar. Taliban’ın bölünmesi yeni bir IŞİD ortaya çıkarabilir, nitekim Nangarhar’da bu tür oluşumlar var. 

ABD, Afgan hükümeti ile Pakistan’ın anlaşmasından barış çıkacağını umut ediyor.

Ortadoğu’ya dönecek olursak, fırtına öncesi sessizlik dönemindeyiz. Fransa, Körfez bölgesine bir uçak gemisi gönderdi. ABD Merkez Komutanlığı’nın 60 gemisi yanında Avrupalılar da Görev Kuvveti 50 dâhilinde yeni gemilerle bölgedeki deniz güçlerini takviye ediyorlar . NATO ise 6 Kasım 2015 tarihinde Portekiz’de İspanya, Portekiz ve İtalya’yı kapsayan 6.000 kişilik tarihinin en büyük tatbikatını (Trudent Juncture)  yaptı. Tatbikata 28 ülkeden 230 askeri birlik, 140 savaş uçağı ve 60 savaş gemisi katıldı. Bu arada NATO, sadece 2.080 kişilik ordusu olan Karadağ’ı da ittifaka davet etti. Bu durum bazı üyeler tarafından Facebook arkadaş sayfasına döndük eleştirisine neden oldu . Bu eleştirelerin nedeni ise Baltık ülkeleri ve Türkiye gibi ülkelerin Batının güvenliğine daha çok zararları olduğu düşüncesi. Amerikalılar, Avrupa’daki 30 bin askerlerinin dünya GDP’nin %46’ına sahip Batı Avrupayı değil, ittifakın doğusu için konuşlandığı eleştirisi yapıyor.

Konu NATO’ya gelmişken ittifak içinde Türkiye ile ilgili eleştirelerin arttığına değinelim. Türkiye uzun zamandır Erdoğan’ın İslamcı tavırları ve otoriter eğilimleri nedeni ile takipte idi. Türkiye’nin Rusya ile çekişmesinin ittifak çıkarları için kendi emperyal heveslerinden kaynakladığı tenkidi yapılıyor. 

Türkiye’nin NATO ülkeleri içinde halkın çoğunluğunun ittifaka iyi bakmadığı tek ülke olduğu söyleniyor. Türk halkının 1991, 2003 ve 2012-2015 arasında silah takviyelerinden de memnun olmadığı düşünülüyor. Türkiye’ye karşı tepkiler artıyor. Çek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, “Türkiye’nin bir NATO müttefiki olmaktan ziyade İslamcı Devlet gibi hareket ettiğini ve AB üyesi olması için bir neden bulunmadığını” söyledi . NATO, Rusya’ya karşı Türk hava savunmasını güçlendirme kararı alıyor ama Almanya, mevcut Patriot sistemlerini Türkiye sınırından çekiyor , yerine istihbarat amaçlı AWACS gönderiyor.

Özetle, ne Batıda ne Doğu’da istenmeyen ülkeyiz. Ermenistan, İran, Irak ve Suriye ile aramız bozuk. Rusya ile tarihi ve uzun bir krizin başlangıcındayız. 

Bizi birliğe istemeyen Avrupalılar kadar, ABD ile de ilişkilerimiz şantajlar üzerinden yürüyor. Erdoğan’ın çok güvendiği İslamcı grupları bile şimdi Rusya’nın bilgisi dahilinde toplanıyor, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleri İran’a yanaşan ABD’den daha çok Rusların yolunu gözlüyor. 

Amerikalıların müttefiki PKK/PYD, Rusya’da şube açıyor. Erdoğan ise gündem değiştiriyor; ODTÜ’de namaz kılan öğrencilere saldırı olmuş.. 

ABD ve Rusya, Ortadoğu’dan elimizi ayağımızı kesmek için uçak krizini; Kürt koridoronu kurana ve bölgenin yeni haritasını tamamlayana kadar aleyhimizde kullanacaklar. 

Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi her iki ülke için de jeopolitik bir zorunluluk ve ABD’ye karşı güç dengesi gereğidir.


***

24 Kasım 2017 Cuma

ABD ORTADOĞU ADALETİ İÇİN ÇABUK OLMALIDIR

ABD ORTADOĞU ADALETİ İÇİN ÇABUK OLMALIDIR 


Ahmet Kılıçaslan Aytar 
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
16. 11. 2017


ABD Başkanı D.Trump, ülkesinde "Russiagate" ağır sorunuyla mücadele ediyor.
Bu mücadelenin yükü ile katıldığı Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Vietnam/Da Nang Zirvesi'nde, 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye'deki çatışmalara artık askeri çözüm bulunmadığı şimdi sıranın siyasi çözümde olduğu konusunda anlaştılar.

*
Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığı teyid,
Suriye ihtilafıyla ilgili tüm tarafları Cenevre siyasi süreci içinde etkin bir rol oynamaya davet ettiler. 
Suriye'de ağır kayıplar veren İŞİD'le mücadelede ortak çabalarla sürdürme kararlılıklarını gösterdiler.
Ama arkalarında önemli bir boşluk bıraktılar...

*
​Salı günü, ​ABD Savunma ​Bakanı James Mattis​, iki başkanın Vietnam'da yaptıkları anlaşmada bırak​tıkları boşluğu açığa çıkardı.
​"D​​iplomatik bir çözüm için​ belirlediğimiz​ şartlar​dan emin oluncaya ve Cenevre konferansının Suriye ihtilafıyla ilgili politik bir çözüm bulana kadar​ ​Suriye ve Irak'ta I​ŞİD ile savaşmaya devam edece​ğiz" dedi.
Kısa süre sonra Rus​ya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov başka bir boşluk bıraktı​;​
​"​ABD, Suriye'de doğru yoldan rejim değişikliğine inanıyor.​ ​Devlet Başkanı Beşar Esad'ın derhal istifasını talep etmemekle birlikte​ ​​öngörüleri​ Cenevre anlaşmalarıyla çelişiyor​"dedi​...​

*
Şimdi Suriye İç Savaşının siyasi çözümünde;
Rusya'nın öngördüğü gibi savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların ve destekleyen ülke yöneticilerinin paylarını üstleneceği bir yargı sürecine mi  ilerleneceği,  
Yoksa ABD'nin Suriye'de rejim değişikliği yapmak sonra bütün suçu Beşar Esad ile bulacağı bir "Günah Keçisi" ülke sorumlularına mı yıkacağının boşluğu yaşanıyor. 
Ancak tarafların bu konudaki  tutumlarının açık olması ABD tercihinin uygulanmasını çok zor kılıyor...

*
Bu noktada dünyaya demokrasi getirmeyi üzerine vazife sayan ABD'li milyarder elitler ayrıştıkları Cumhuriyetçi ve Demokrat kamplarında;
ABD iktidarı olmanın  çok ciddi mücadelesini veriyor.
Bunlar doymak bilmez çıkarlarında, ülkelerinin dünyadaki güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek küresel güç olmanın getirisini çokca yaşamışlardır...

*
Demokrat elitler Barack H.Obama'yı başkan belirlediklerinde;
Onun, ABD Askeri Stratejisini "Küresel sorunlarda nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun düşmana karşılık vermenin düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil bunun nasıl yapılacağına dair strateji üretme üstünlüğüne yaklaşımların ve kararlılıkların oluşturacağı" esasına dayandıracağını öngörüyorlardı. 
Ama Demokratlar; 29 Ekim'de H.Clinton'ın, kişisel elektronik posta hesabı üzerinden devlete ait gizli bilgiler içeren yazışmalarının Rusya'nın eline geçmiş olmasıyla irkildiler. 

*
H.Clinton'un elektronik postaları ABD ve NATO'nun Libya'dan başlayarak, 2011'de Esat'ı devirmek ve ardından Irak'a saldırmak için Suriye'ye geçen IŞİD teröristlerinin nasıl finanse edildiğini, silahlandırılıp operasyonlara görevlendirildiklerine ilişkin herşeyi ortaya koyuyor,
Ayrıca Pentagon'un, Batılı ülkelerin, Körfez'deki devletlerin ve Türkiye'nin; Suriye'nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan bu güçleri nasıl desteklediğini de gösteriyordu.

*
Şimdi Cumhuriyetçi elitler soruyor; 
Neden 2011'de Başkan Barack Obama'nın emriyle ​A​BD birlikleri,​​ El Kaide'​yi yenmeden Irak'tan çekil​diler?
​Neden Başkan Obama Irak'ı, Nuri El Maliki ve İran'a bıraktı?
Neden Irak Şam İslam Devleti'ne (İŞİD) bölgede​ yetişme ile birlikte 60'dan fazla​ yerleşim alanını​ işgal etme olanağı​​ verdi?
İran'ı Ortadoğu'daki terörist grupların destekçisi olarak görmek varken neden onunla nükleer bir anlaşmaya varıldı?
Başkan Obama,Taliban'ın İran'la olan ilişkisini ve İran'ın Hizbullah eğitim kamplarında El Kaide savaşçılarına nasıl yardım ettiğini gösteren CIA belgelerine rağmen, 
Neden Usame bin Laden'in ailesi ve İran'daki savaşçıları korudu? 
Neden İran'ın onları ABD askerlerine saldırmak için Afganistan'a  göndermesine göz yumdu? 

*
Cumhuriyetçiler Başkan Barack Obama'nın askeri stratejisi ve uygulamalarıyla; BM İnsan Hakları Bildirgesi, BM'in aşırıcılık, ayrımcılık ve terörizmle mücadele ilkeleri ve konvansiyonlarını gözardı ettiğinden yanadır.
Onun başka ülkelere baskı yaparak politikalarını savunmaya, istemedikleri rejimi değiştirmeye zorlamasını,
Şşiddete ve güvensizliklere yol verirken, kanlı savaşlara yol açmasını, 
Sonra "Günü gelir, bunlar sorgulanır" diye hiç düşünmemesini ahlak eksikliğine bağlıyorlar. 

*
Ya da Başkan Obama'nın "nasılsa bir günah keçisi buluruz" düşüncesine sarılmasını,
Mesela Suriye ile ilgili olarak Rusya'nın, Türkiye Erdoğan iktidarının İŞİD ile ilişkilerinin araştırılması için BM Güvenlik Konseyine teslim ettiği; 
29 Ocak 2016'da Irak'ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti,
10 Şubat'ta, Suriye'ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin  kolaylaştırılması ve Suriye'de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki, 
8 Mart'ta, IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı, 
18 Mart'ta, Türkiye'den Suriye'deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin bekleyen istihbarat raporlarından medet ummasını;

Eksik,yakışıksız adaletsiz  bir durum olarak tamlıyorlar.

*
Bu yüzden ABD Başkanı D.Trump, Obama yönetiminden hem iç hem de uluslararası ilişkiler konusunda ciddi sorunlar devraldığını söylüyor. 
Ortadoğu'da durumun tam bir felâket olduğunu, IŞİD'in bir kanser hücresi gibi yayıldığını belirtiyor....

*
Cumhuriyetçilerin iddialarına karşı Demokratlar da, kampanya sırasında Başkan D.Trump'ın; Rusya'yı Hilary Clinton'un e-postalarını kesip-kesip serbest bırakmaya teşvik ettiğini,

Haziran 2016'da D.Trump'ın oğlu Trump Jr, Beyaz Saray Danışmanı J.Kushner ve seçim kampanyası başkanı P.Manofort'un Rusya yetkilileriyle geniş temaslar yaptıklarını, Rusya'nın ABD Başkanlık seçimlerini D.Trump lehinde manipüle ettiğini ileri sürüyorlar...
Bir Özel Savcı, başkanlık seçimlerinde Rus müdahalesini ve Trump kampanyası ile yapılan herhangi bir anlaşmayı kapsamlı bir şekilde inceliyor.
Ya ana akım medyası?
Başkan D.Trump bu konuda "Çıkarılan haberlerde bana karşı bir nefret dili kullanılıyor" ifadesiyle sıkıntısını gösteriyor...

ABD'nin Suriye İç Savaşına Siyasal Çözüm bulunabilmesi için Cenevre Görüşmelerine ne zaman ve nasıl gideceği belirsizliğini korurken,
Başkan D.Trump ve V.Putin'in Vietnam/Danang Zirvesinde siyasi ve askeri alanda anlaştıkları konularda oluşturdukları boşluk;
Özellikle Suriye ve İsrail arasında tampon bölgede İran ve Hizbullah güçlerinin  İsrail sınırına doğru 20 km.ye kadar yaklaşmalarına yol açmış,
İsrail'in esnekliğini zorlamaktadır...


16. 11. 2017

22 Haziran 2016 Çarşamba

Rusya’nın Soğuk Savaş Hamleleri




Rusya’nın Soğuk Savaş Hamleleri 


Dilek YİĞİT* 
* Dr., Hazine Müsteşarlığı. Makalede ifade edilen görüşler yazara ait olup, görev yaptığı kurumla ilişkilendirilemez. 

24 Kasım 2015 tarihinde Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesini takip eden süreçte Rusya’ile yaşanan kriz Türkiye’nin birinci öncelikli dış politika meselesi haline gelmiştir. Rus hükumetinin krizi tırmandıran tutumu, ilişkileri normalleştirecek herhangi bir faktörün şimdilik olmayışı 
Rusya ile ilişkilerin önümüzdeki dönemde de Türk dış politikasına damgasını vurmaya devam edeceğini göstermektedir. 



Üstelik Türkiye’nin Rusya ile girdiği sıkıntılı dönemde Batılı müttefikleri tarafından net ve güçlü bir şekilde destek görmediği aşikârdır. Türkiye’nin aday ülke statüsünde olduğu Avrupa Birliği’nin Türkiye-Rusya arasında artan gerginlik konusundaki tavrı, Yüksek Temsilci Federica Mogherini’nin sözcülüğünde, 
taraflar arasında gerilimin tırmandırılmaması çağrısında bulunma şeklinde tezahür etmiştir. Bu durum, Birliğin her uluslararası ve iç sorun karşısında gösterdiği, bilindik ve etkisiz tavırlarından sadece birisidir. NATO ise Genel Sekreteri Jens Stoltenberg sözcülüğünde, Türkiye ile dayanışma içinde olunduğunu ve NATO üyesi olan Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunacağını açıklamıştır. Bu ifade elbette “ NATO Türkiye’yi destekliyor ” şeklinde okunmuştur ancak Türkiye NATO üyesi olduğuna göre bu destek bir lütuf değil NATO için bir sorumluluktur. 

NATO’nun bu desteğinin caydırıcılığı da ayrıca sorgulanmalıdır. Zira Rusya Türk hava sahasını uçak düşürülmesi olayından daha önce de ihlal etmiştir ve bu ihlaller karşısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’nın eylemlerinin bölgede güvenlik ve istikrara katkı sağlamadığını belirterek Rusya’yı, NATO hava sahasını ihlal etmemeye ve NATO ile gerilimi tırmandırmaktan kaçınmaya çağırmıştır.1 

Üstelik NATO müttefikleri Rusya’nın Türk hava sahasını ihlal ediyor olmasının tehlikesine işaret ederek, Rusya’yı bu ihlalleri açıklamaya davet etmiştir.2 

NATO’nun bu açıklamalarının Rusya üzerinde caydırıcı olmadığı, Türkiye’nin angajman kuralları gereğince Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağını düşürmesi ile net olarak kanıtlanmıştır. 

ABD Başkanı Obama ise, Rus uçağının düşürülmesi ile oluşan gerginliğinin yumuşatılması ve sorunun diplomatik yollarla çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. 

Obama’nın açıklaması Türkiye’ye destek şeklinde okunsa da, Obama’nın önceliği taraflardan herhangi birine yönelik desteğini açıklamak değil, kendi ifadesiyle 
sorunun tırmanmamasını3 garantiye almaktır. Sorunun tırmanmaması NATO ve ABD açısından oldukça önemlidir; 

Zira NATO ve ABD Türkiye - Rusya ilişkilerindeki gerginliğin, IŞİD ile mücadele sürecine olumsuz yansımasından kaygı duymaktadır. 

Bölgede IŞİD faktörü varken, ne Türkiye’yi ne de Rusya’yı kızdırmak/ dışlamak Batı’nın işine gelmektedir. Zaten ABD ve NATO’nun Türkiye-Rusya gerginliğinde ki tutumunu belirleyen asıl faktörün IŞİD olduğu, ima edilen değil, açıkça söylenen bir gerçektir. 

Obama Türk-Rus krizini değerlendirirken IŞİD’i kastederek “ Ortak bir Düşmanımız var; bu düşmanla mücadeleye yoğunlaşmamız gerekiyor ” 
derken; 4 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg “ Ortak Düşmanımız IŞİD’dir; IŞİD ile mücadeleye katkı sağlayacak tüm çabaları destekleriz ” 
demektedir.

Bu tabloda IŞİD’in varlığı, Rusya’nın bölgede istikrarı ve güvenliği bozan saldırgan tavrını meşrulaştırıcı bir araç haline gelme riski taşımaktadır. Oysa Rusya IŞİD ile mücadele ediyor görüntüsü altında Esad karşıtı tüm muhalif grupları hedef gibi, Rusya Batı’nın ve bölgedeki diğer müttefiklerin desteklediği muhalefeti hedef alarak ateşin üstüne benzin dökmektedir.6 almaktadır. 

Bir Amerikalı yetkilinin ifade ettiği Rusya’nın bu tavrı, Suriye özelinde olduğu kadar, 2008’de Gürcistan’da yaşanan 5 Gün Savaşı’ndan itibaren sergilediği genel dış politikası kapsamında ele alınmalıdır. Zira 2008 yılında yaşanan Gürcistan krizinden bu yana Rusya, yükselen güç sıfatıyla Soğuk Savaş sonrası oluşan sözde Yeni Dünya Düzeni’nin temellerini sarsmakta, Soğuk Savaş’ı yeniden başlatmaya çalışmaktadır. Rusya’nın Soğuk Savaşı hortlatma gayreti de gizli kapaklı bir uğraş değildir. Keza Putin tek kutuplu dünyanın kabul edilemez ve imkânsız olduğunu açıklamıştır. Putin’in kullandığı “ kabul edilemez ” 
ifadesi bir temenni olarak okunabilir; ancak “imkansız olduğu” ifadesi açıkça Rusya’nın tek kutuplu dünyaya izin vermeyeceğinin ilanı olarak okunmalıdır. 


Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası düzenini sarstığı ilk örnek Gürcistan’daki 5 Gün Savaşı’dır. Gürcistan örneğini Ukrayna izlemiştir. Rusya’nın tek kutuplu düzeni yıkma çabasının şimdilik son örneğini Suriye teşkil etmektedir. Bu üç ülke uluslararası politika sahnesinde Rusya’nın Soğuk Savaş hamleleri konumundadır. 

Rusya’nın tek kutuplu dünyaya, bir başka deyişle Batı’ya meydan okuduğu ilk örnek olan Gürcistan ile girdiği 5 Gün Savaşı, Rusya’nın Gürcistan’da yaşayan Rusları Gürcistan ordusundan korumak gerekçesiyle Gürcistan’a girmesiyle 
başlamış ve neticede Rusya Gürcistan’da ayrılıkçı bölgeler olan Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıdığını açıklamıştır. Rusya’nın bir 
devletin egemenliğini ve ülkesel bütünlüğünü ihlal eden bu davranışı karşısında, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Rusya’nın bu tavrının kabul edilemez olduğunu belirtmiş, ABD Başkanı Bush Rusya’yı bu sorumsuz davranışını tekrar değerlendirmeye davet etmiş, ABD Dışişleri Bakanı Rice üzüntüsünü ifade etmiştir. 

NATO ise Rusya’yı askerlerini Gürcistan’dan çekmeye çağırmıştır.

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de Moskova ve Tiflis arasında arabuluculuğa 
soyunmuştur. Özellikle Sarkozy’nin bu tavrı Avrupa Birliği’nin taraf tutmadığının işareti olarak görülmüş; ancak diğer taraftan Birliğin “ Ülkesel Bütünlük ” ve “ Egemenliğe saygı ” gibi ilkeleri gerektiğinde feda edebileceğini de göstermiştir. Neticede Gürcistan’da sıcak çatışma son bulsa da, Rusya Abhazya ve Güney Osetya’yı bağımsız birer devlet olarak tanımakta; Gürcistan’ın ülkesel bütünlüğüne meydan okuyuşunu sürdürmektedir. 

Rusya tarafından devlet olarak tanınan Abhazya ve Güney Osetya uluslararası toplum tarafından yalnız bırakılırken Rusya’ya olan bağımlılıkları daha da artmaktadır.8 Batı’nın Gürcistan meselesinde Rusya’ya karşı caydırıcı olamayan tavrı, bazı çevrelerce, ABD açısından Kafkaslar’ın çok önemli bir bölge olmaması İle, Rusya’ya enerji bağımlısı Avrupa Birliği’nin ise başkaca bir alternatifinin 
bulunmamasıyla açıklanmaktadır. Ayrıca kimi çevreler, Batı’nın bağımsızlığını ilan eden Kosova’ya ilişkin politikası ile Abhazya ve Güney Osetya sorununda sergilediği politika arasındaki çelişkinin Batı’nın Rusya’ya karşı elini zayıflattığını 
ileri sürmektedir. 




Gerekçesi ne olursa olsun Batı’nın 5 Gün Savaşı karşısında takındığı tavır,
Rusya tarafından Batı’nın Rusya ile bırakınız savaşı,ilişkilerin gerginleşmesini
bile göze alamayacağı şeklinde okunmuştur.
Dolayısıyla Gürcistan’da yaşananlar ve Rusya’nın uluslararası toplum tarafından
tanınmayan Abhazya ve Güney Osetya ile sürdürdüğü ilişkiler Rusya’nın uluslararası arenada istikrarsızlaştırıcı bir rol takınarak Batı’ya açıkça meydan okuduğu ve sonuçta kendi açısından da başarılı olduğu ilk örnek olmuştur.

Sorunun tırmanmaması NATO ve ABD açısından oldukça önemlidir; Zira NATO ve ABD Türkiye-Rusya ilişkilerindeki gerginliğin, IŞİD ile
mücadele sürecine olumsuz yansımasından kaygı duymaktadır.  >


Gürcistan’dan kendi açısından “ Zafer ” ile çıkan Rusya’nın bir sonraki ve Batı’ya meydan okuyan eylemi Ukrayna üzerinde gerçekleşmiştir. Kasım 2013’de Yanukovych Avrupa Birliği ile müzakereleri yürütülen anlaşmadan vazgeçtiğini açıklamıştır. Bu açıklama sonrası Ukrayna’da hükümet karşıtı protestolar başlamış, protestoların yoğunlaşması sonucunda Yanukovych Rusya’ya kaçmıştır. Rusya Ukrayna’da yaşananları Batı’nın desteklediği bir “darbe” olarak okumuş ve bu “darbe”ye yanıtı Kırım’ın ilhak edilmesi olmuştur. Rusya’nın ilhakını meşrulaştırma girişimi ile nüfusunun yüzde 60’ı Rus olan Kırım’da acilen düzenlenen referandum sonucunda Kırım halkı yüzde 96’lık bir oy oranıyla Rusya’ya katılma kararı vermiştir. Yabancı basında, Gürcistan’a yeniden bağlanma ihtimallerinin olmadığı Abhazya ve Güney Osetya’nın da Rusya’ya bağlanabilmesini teminen referandum planları olduğuna yönelik haberler yer almaktadır; bu referandumlar gerçekleşir ve Kırım’dakine benzer sonuçlar çıkarsa Rusya ülkesel olarak daha da genişleyecektir.9 

Birleşmiş Milletler Genel Konseyi aldığı bir karar ile Kırım referandumunun geçersiz olduğunu ilan etmiş, Avrupa Birliği ve ABD Rusya’ya karşı diplomatik, 
ekonomik ve bireysel yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. 
Rusya da yaptırımlara yaptırımlar ile karşılık vermiş; Avrupa Birliği ve ABD’nin yanı sıra Norveç, Kanada ve Avustralya’ya karşı gıda ambargosu uygulamıştır. Kısaca Rusya ve Batı arasında ekonomik savaş başlamıştır. 

Kırım’ın ilhakı neticesinde Rusya’ya yönelik yaptırımlar, Rusya’yı istikrarsız laştırıcı rolünden vazgeçirecek ölçüde caydırıcı olmamış ve ayrıca ABD’nin ve müttefiklerinin herhangi bir sorunu gerekçe göstererek Rusya’ya karşı askeri bir girişimde bulunmayacakları anlaşılmıştır. Batı gayri meşru olarak tanımladığı Kırım’ın ilhakını kabul etmese de, Kırım’ın Ukrayna’ya geri dönmesi artık imkânsızdır. Üstelik bazı uzmanlar Kırım’ın Rusya’ya katılmasına yönelik Rus vatandaşların büyük desteği nedeniyle, Kırım’ı Ukrayna’ya iade etmek yönünde bir girişimin Rus liderler için siyasi intihar olacağının altını çizmektedir. Neticede Rusya ülkesini genişletirken, Batı’nın ülkesel bütünlük ilkesini korumakta yine başarısız olduğu görülmüştür. 




Gürcistan ve Ukrayna’da yaşananlar Rusya’nın başarısına ve Batı’nın başarısızlığına/etkisinin azalışı na 10 İşaret ederken, Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna politikalarının sonuçlarına dair sorumluluğu ABD, Avrupa Birliği ve NATO’ya yükleyen yorumlara da rastlanmaktadır. Bu tür yorumlarda Batı’nın aslen başarısızlığına değil hatasına vurgu yapılmaktadır. Bu hata ise Avrupa 
Birliği’nin ve NATO’nun genişleme politikalarıdır ve her iki politika Rusya’yı saldırgan politika izlemeye sevk etmiştir. 

Bu anlayış ile hareket edersek Rusya’nın Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelik 
gerginlik artırıcı/ saldırgan tavrının nedenini de Batı’nın Rusya’yı tedirgin eden politikalarında aramamız gerekir ve bu arayış bizi Avrupa Birliği’ne 
üye devletler ile ABD’nin Suriye’de Esad karşıtı politika izlediği gerçeğine götürmektedir. 

Rusya’nın Suriye’deki iç çatışmada oynadığı rolü belirleyen başlıca iki faktör bulunmaktadır. Birinci faktör, Esad rejiminin Rusya’nın müttefiki olmasıdır. Zira Rusya Esad yönetimi ile güçlü siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler içindedir. İkincisi Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde sahip olduğu veto hakkıdır ki, bu durum uluslararası toplumun Esad rejimine karşı önlem 
almasını engellemektedir. 

Suriye sorununda Rusya’nın Esad yanlısı bir aktör olarak sahnede yer alması nedeniyle, Rusya’nın Batı’yı karşısına aldığı şeklinde yapılan yorumlar, Rusya’nın  IŞİD’e karşı operasyon düzenlemeye başlaması ile yerini, Batı ile Rusya
arasında ortak düşmanın varlığına, ortak mücadelenin ve taraflar arasında
işbirliğinin önemine vurgu yapan yorumlara bırakmıştır. Oysa “ortak
düşman” “ortak strateji” ve “işbirliği” gibi kavramların Rusya’nın Suriye
politikasında başat söylemler olmadığı, Rusya’nın IŞİD’e karşı ABD öncülüğünde oluşan koalisyonu, Esad Batı’ya hava sahasının kullanımı için izin vermediğinden, meşru görmemesi11 örneğinden anlaşılabilir. Ancak sonuçta, Suriye’de çatışmalar başladığında bazı uluslararası politika gözlemcileri Rusya’nın Esad rejimini korumakta ısrar ettikçe, Batı ile ilişkilerinin gerileceğini ileri sürmüş olsalar da, IŞİD faktörü bu denklemi bozmuştur.

Yeni denklemde, IŞİD güçlendikçe, Rusya’nın Batı ile ilişkileri görünüşte gelişmekte, Rusya’nın Esad’a desteği artmakta ve hatta meşrulaşmaktadır.
Karşımızda oldukça karmaşık bir denklem bulunmaktadır.

<  Gerekçesi ne olursa olsun Batı’nın 5 Gün Savaşı karşısında takındığı
tavır, Rusya tarafından Batı’nın Rusya ile bırakınız savaşı, ilişkilerin
gerginleşmesini bile göze alamayacağı şeklinde okunmuştur.  >


Peki Rusya’nın asıl hedefi nedir? IŞİD ile mücadele etmek mi yoksa Esad yönetimini korumak mı? Rusya’nın kendince IŞİD ile mücadele etmesinin 
nedenleri elbette vardır; Rusya Ortadoğu’da radikal İslamcıların güçlenmesinin Rusya’da Müslüman nüfusun yaşadığı bölgelere yansımalarından ve bu bölgelerin istikrarsızlaşmasından kaygılanmaktadır ve IŞİD’in ortaya çıkışı ve güçlenmesi bu kaygıyı daha da artırmıştır. 

Ancak Rusya’nın IŞİD’e yönelik olduğunu belirttiği operasyonda, IŞİD’in yanı
sıra Esad muhalifi diğer unsurları da hedeflemesi, hatta Amerikalı resmi ağızların ifadesiyle Rus saldırılarının yüzde 90’ından fazlasının IŞİD ve diğer radikal İslamcı unsurları hedef almaması 12 doğal olarak Rusya’nın asıl hedefinin
Esad’ı korumak olduğuna işaret etmektedir.


Zira Esad iktidarının korunması ile Rusya bir taşla iki kuş vuracaktır.

<  Rusya sadece Türkiye’ye meydan okumamakta, tek kutuplu dünya düzenine başta ABD olmak üzere Batı’ya ve özellikle 1949 yılında kendisine karşı kurulan NATO’ya meydan okumaktadır. Bu meydan okuyuş Soğuk Savaş’ın tekrar başlatılmasına yönelik bir gayrettir. >


Birincisi, Suriye’de Esad yönetiminin korunması ve güçlendirilmesi ile IŞİD gibi radikal dinci unsurların ülkedeki güç boşluğundan yararlanmaları ve güçlenmeleri önlenmiş olacaktır. Kısaca Rusya Esad’ı radikal İslamcılara
karşı panzehir olarak görmektedir. 
Bu noktada Rusya’nın Suriye’de Esad yönetimlerine tarihsel desteğinin nedenleri arasında yönetiminin laik yapısını sayanların olduğunu da belirtelim.13
İkincisi, bilindiği gibi Batı Esad’ı iktidardan düşürebilmek amacıyla “ılımlı” muhalefeti desteklemektedir;
Batı’nın bu çabalarına rağmen Esad iktidarının devam etmesi Rusya için Batı’ya karşı yeni bir başarı olacaktır. Rusya’nın desteği ile Esad, hem Batı’ya hem de radikal dinci unsurlara rağmen varlığını sürdürürse, Rusya Suriye yönetimi
üzerindeki etkisini bölgede askeri varlığını artırmaya yönelik kullanacaktır. 
Bu durum SSCB’nin, 2. Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa’daki varlığını bu coğrafyayı Alman işgalinden kurtaranın kendisi olduğu söylemiyle meşrulaştırmaya çalışmasını hatırlatmaktadır.

Kısaca Rusya’nın Suriye politikası, Gürcistan ve Ukrayna politikalarındaki Batı’ya meydan okuyuşunun devamı niteliğindedir. Rusya’nın özellikle yakın çevresi açısından daha saldırgan politika izleme riski mevcuttur.14


Sonuç 

Batı’nın Rus savaş uçaklarının Türk hava sahasını ihlal etmesi ve bir Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi ile oluşan ve tırmanan gerginliği, 
sadece Türkiye-Rusya meselesine indirgemesi kendileri açısından tercih edilebilir olabilir ama yanlış bir stratejidir. “Foreign Policy”de yayınlanan bir makalede, Rus uçağının düşürülmesi ile başlayan gerginliğin ne uçakla ne hava sahasıyla 
ne IŞİD ile ne de NATO ile ilgisi olduğunun, sorunun on yıllarca önce son bulmuş Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı sorunu olduğunun dile getirilmesi oldukça düşündürücüdür.15 

Belli ki Batı’da, Batı’yı Türk-Rus gerginliğinden soyutlama çabası taşıyanlar bulunmaktadır. Oysa Rusya sadece Türkiye’ye meydan okumamakta, tek kutuplu dünya düzenine başta ABD olmak üzere Batı’ya ve özellikle 1949 yılında kendisine karşı kurulan NATO’ya meydan okumaktadır. 

Bu meydan okuyuş Soğuk Savaşın tekrar başlatılmasına yönelik bir gayrettir. Gürcistan ve Ukrayna’da yaşananlardan sonra Rusya’nın Suriye politikası, hegemonya alanı oluşturma çabasının Rusya’nın yakın çevresini çoktan aştığını göstermektedir. Batı’nın ise Gürcistan ve Ukrayna örneklerinde gördüğümüz 
etkisiz, sonuç üretemeyen tavrı ve Suriye örneğinde görmekte olduğumuz gibi IŞİD ile mücadelede Rusya’nın vazgeçilmez olduğuna yönelik tutumları Rusya’nın istikrarsızlaştırıcı dış politika uygulama kapasitesini, yakın ve uzak coğrafyasında etki alanları yaratma saikini ve dolayısıyla Soğuk Savaşı yeniden başlama ihtimalini artırmaktadır. “The New York Times” Merkel’in Putin için “O başka bir dünyada yaşıyor” dediğini ileri sürmüştü.16 Oysa Rusya’nın dış politikası Putin’in bu dünyada, bu dünyanın gerçeklikleri ile ancak bir önceki yüzyılın bakış açısıyla yaşadığına işaret etmektedir. 


Rusya’nın Gürcistan, Ukrayna ve Suriye politikaları münferit politikalar değil, Soğuk Savaş sonrası düzeni Sarsmaya/Soğuk Savaşı yeniden başlatmaya yönelik politikasının birer örnekleridir. Ancak, Gürcistan ve Ukrayna örnekleri Rusya’nın Batı karşıtı politikalarının somut ürünleri iken, Suriye örneği biraz daha farklılaşmaktadır; zira Suriye’de IŞİD ile mücadelede “aynı safta yer alıyor olma” görüntüsü altında Rusya Batı’yı hedef almaktadır. Bu durum Rusya’nın IŞİD dışında Batı tarafından desteklenen “ılımlı” muhalefeti hedef alması ile netleşmemiş midir? 

Rusya’nın Suriye’de askeri varlığını artırdığı ve NATO müttefiki Türkiye’ye karşı gerginlik artırıcı politikalar uyguladığı günümüzde, Gürcistan ve Ukrayna’yı Rusya’dan koruyamayan, bu devletler için ülkesel bütünlük ve egemenliğe saygı ilkelerini savunamayan ve Suriye’de Rusya’nın artan etkisine görmezden gelen Batılı hükümetler şu soru üzerinde düşünmelidir; “Batı yeni bir Soğuk Savaşa hazır mı?” Bu soruya, Rusya’nın günümüzdeki dış politikasını değerlendirirken Soğuk Savaş dönemine atıf yapmanın tarihin suiistimal edilmesi olduğu şeklinde eleştiri getirilmesi de,17 bu önemli soruya yanıt aranmasının gerekliliğini gölgelememelidir. 

Dipnotlar 

1 NATO Warns Russia to Respect Alliance Airspace; Turkey Threatens Retaliation, http://www.cnsnews.com/news/article/patrick-goodenough/
nato-warns-russia-respect-alliance-airspace-turkey-threatens, 5 Ekim 2015, 

2 Nato warns Russia over the ‘extreme danger’ of violating Turkish airspace, http://www.ibtimes.co.uk/nato-warns-russia-over-extreme-danger-
violating-turkish-airspace-1522589, 5 Ekim 2015 

3 Obama on downing of Russian jet: Turkey has a right to defend its airspace, http://www.latimes.com/world/middleeast/la-fg-obama-hollande-
isis-20151124-story.html, 9 Aralık 2015 

4 US urges Turkey and Russia to end row over downed plane, http://www.bbc.com/news/world-europe-34974409, 1 Aralık 2015 

5 Statement by the NATO Secretary General after the extraordinary NAC meeting, 
http://www.nato.int/cps/en/natohq/news_125052.htm, 
24 Kasım 2015 

6 NATO Warns Russia to Respect… 

7 I. W. Farhadian, Crossing Georgia: An Analysis of the Russia Georgia War of 2008, https://www.csustan.edu/sites/default/files/honors/documents/
journals/crossings/Farhadian.pdf ve J. Nichol, Russia-Georgia Conflict in August 2008:Context and Implications for U.S. Interests, 
https://www.fas.org/sgp/crs/row/RL34618.pdf, 3 Mart 2009. 

8 T. De Waal, Crimea, Russia and Options for Engagement in Abkhazia and South Ossetia, http://carnegieeurope.eu, 26 Kasım 2015 

9 A.g.e. 

10 D. Trenin, The Mythical Alliance: Russia’s Syria Policy, The Carnegie Papers, Şubat 2013 

11 A.g.e. 

12 ‘More than 90%’ of Russian airstrikes in Syria have not targeted Isis, US Says, www.theguardian.com, 7 Ekim 2015 

13 M. Emerson, The EU-Ukraine-Russia Sanctions Triangle, https://www.ceps.eu/publications/eu-ukraine-russia-sanctions-triangle, 13 Ekim 2014 

14 E. Rumer, P. Stronski, Russia, Ukraine, and Euroasia at Twenty-Five- A Baseline Assessment, http://carnegieendowment.org/2015/12/10/russia-
ukraine-and-eurasia-at-twenty-five-baseline-assessment/imsv, 14 Aralık 2015 

15 Julia Ioffe, The Czar vs. the Sultan, http://foreignpolicy.com. 25 Kasım 2015 

16 J. J. Mearsheimer, Why the Ukraine Crisis Is the West’s Fault: The Liberal Delusions That Provoked Putin, Foreign Affairs, September/October 
2014 

17 A. Monaghan, A ‘New Cold War’?Abusing History, Misunderstanding Russia, Chatham House, Research Paper, Mayıs 2015 

...