Türk Toplumsal Belleğinde 6-7 Eylül Olayları BÖLÜM 1
Toplumsal Bellek, 6-7 Eylül Olayları, Duygu Onay Çöker, Güz Sancısı,yüzleşme,
Kurgulanmış Gerçekliğin Sorgulanması:
Duygu Onay Çöker
Bu çalışmanın ilk amacı, 6-7 Eylül olaylarının basına yansıma sürecinde kolektif belleğe ait çarpıtma mekanizmalarına maruz kalıp kalmadığının, eğer çarpıtma söz konusu ise bunların hangi mekanizmalar olduğunun Michael Schudson’ın “Kollektif Bellekte Çarpıtma Mekanizmaları” teorisi bağlamında incelenmesidir. İkincisi ise, çarpıtma mekanizmaları ekseninde kurgulandığı varsayılan gerçeklikle sanat aracılığı ile yüzleşmenin olanaklılığının Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” adlı filmi çerçevesinde araştırılmasıdır.
Beş farklı gazete taraması, çalışmanın ampirik kısmını oluşturmaktadır.
Kurgulanmış Gerçekliğin Sorgulanması: Türk Toplumsal Belleğinde 6-7 Eylül Olayları Bu çalışmada, 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da yaşayan azınlıklara yönelik olarak gerçekleştirilen ağır tahrip ve yağma hareketinin Türk basınına yansırken kolektif belleğe ait hangi çarpıtma mekanizmalarına maruz kaldığı, toplumsal belleğin inşasında basının nasıl bir yöntem izlediği ve olayların üzerinden geçen 571 yılın ardından yüzleşmenin olanaklılığı sorgulanmaktadır. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümünde, seçilen gazetelerin olayları hangi açıdan okudukları, haberleri nasıl kurguladıkları ve hangi çarpıtma mekanizmalarını kullandıkları araştırılmaktadır. Azınlıkların, sözü geçen gazeteler için ne anlam ifade ettiği, daha önce yaşanan olayları nasıl çarpıtarak 6-7 Eylül açısından araçsallaştırdıkları, kültürel bir bütünlük içinde öyküledikleri ve kolektif olarak nasıl inşa ederek uzlaşımsallaştırdıkları sorgulanmaktadır.
Ardından çarpıtma mekanizmalarıyla kurulan toplumsal belleğin, olaylarla yüzleşmesinin olanaklılığı sorgulanmaktadır Bu amaçla, Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmasında önemli bir adım olarak kabul edilen ve Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği “Güz Sancısı” adlı filmin seçilen üç gazetedeki yorumları incelenmektedir. Belleğin toplumsallığı ve etkileşimli olarak anımsaması, tekrarlar ve yeniden gözden geçirmelerle işlemesi, seçiciliği ve bir şeyi hatırlarken ötekini unutmak zorunda olması mekanizmaları üzerinden, kolektif belleğin yüzleşmeyi nasıl gerçekleştirdiği sorgulanmaktadır.
Basının 6-7 Eylül olaylarını yansıtırken kullandığı çarpıtma mekanizmaları Michael Schudson’un kuramı çerçevesinde açımlanmaktadır.
Haber metinlerinde olayların meydana gelişi ve sorumluları, olaylara yönelik tepkiler, olayların arka planlarına yönelik tepkiler, olayların sonuçları incelenmektedir. Bu bağlamda da Schudson’un kuramından hareketle, haber metinleri araçsallaştırma, uzlaşımsallaştırma, öyküleme ve uzaklaştırma çerçevesinde ele alınmaktadır.
Bu çalışmanın temel varsayımları şöyle sıralanabilir: “Seçilen üç gazetenin dönemin hükümetinin düşüncelerini yansıtması ve bunun dışına çıkamaması”, “Gazete yorumlarından ve haberlerinden basının azınlıklarla ilgili fikirlerinin olumsuz olduğunun anlaşılması”, “Toplumu muhafazakar-milliyetçi bir bakışla harekete geçirme amacı güdülmesi”, “Halkı sağ duyuya teşvik eden haberler yapılmaması”,
“Güz Sancısı filminin bir özür filmi olarak nitelendirilmesi”, “Filmin gerekliliğinin ve öneminin kabullenilmesi”, “Filmin tarihsel bir sorgulama ve resmi tarihe karşı yeni bir gerçeklik olarak ortaya konması”.
“Güz Sancısı filminin bir özür filmi olarak nitelendirilmesi”, “Filmin gerekliliğinin ve öneminin kabullenilmesi”, “Filmin tarihsel bir sorgulama ve resmi tarihe karşı yeni bir gerçeklik olarak ortaya konması”.
Kolektif Bellekte Kurgulanan Gerçeklik
“Toplumsal bellek medyada nasıl kurgulanmakta, eğer çarpıtılıyor ise hangi çarpıtma mekanizmalarına maruz kalmaktadır?” Bu sorunun kolektif bellek bağlamında ele alınarak, 6-7 Eylül olaylarının aynı dönemin gazeteleri tarafından nasıl bir kurgu ile halka yansıtıldığının anlaşılabilmesi için Jan Assman’ın kültürel bellek tanımından yola çıkmak yararlı görünmektedir. Assman’a göre belleğin neyi içerdiğini, nasıl ve ne kadar süre ile muhafaza ettiğini bireyin kapasitesi ve yöneliminden ziyade dış koşullar, yani toplumsal ve kültürel çerçevenin
koşulları, belirler (2001: 24). Bu bağlamda bireysel belleğin bile belirli ölçütler dahilinde gerçeğe uygunluğunun hesaplanabilmesi oldukça zor görünürken, bir de kolektif belleğin yargılanması söz konusu olduğunda, daha karmaşık durumlarla karşılaşılmaktadır.
Bunun sebebi, bireysel belleğin haznesinin kişinin kendisi olması, kolektif bellek için ise böyle bir durumun olmamasından kaynaklanır.2
Kültürel bellek, kalıplar halinde yerleşmiş olduğundan, verilmiş olarak kabul edilir. Üstelik Michael Schudson’a göre kişiye özel bir anı dahi bulundursa, kültürel olma niteliğini yitirmez (180).
Kişi kolektif belleğin içine doğmaktadır. Zamanla ritüelleri öğrendikçe, anıt ve kitaplardan, kültüre ait kalıplardan verili bellek biçimlerini edindikçe, kendi anılarını da onların içine katmaktadır. Ancak, kendi anılarını katma sürecinde bellek işlevini birey ötesi dil aracı ile yerine getireceğinden, kolektif olma niteliğini yitirmemektedir. Belleğin bireysel mülkiyeti yine kendisine ait olsa da toplumla paylaşacağı için kolektif bellek olarak nitelendirilecektir.
“Belleğin çarpıtılma mekanizmaları” ifadesi, gerçekle tamamen örtüşen bir belleğin olabileceği varsayımını beraberinde getirmektedir.
Ancak ne kişisel belleğin, ne de kolektif belleğin gerçekle örtüştüğünü doğrulayan bir mekanizma bulunmamaktadır. Schudson’a göre, belleğin yapısından kaynaklanan seçicilik özelliği nedeni ile çarpıtma söz konusu olmaktadır (181). Bir görme biçimi aynı zamanda bir görmeme biçimi olduğundan, bellek de salt bir kaydetme yöntemi olmadığından, hatırlama ve unutma art arda birbirini tamamlayarak belleği oluşturacaktır. Bu da kendine içkin karmaşası ile birlikte toplumsal, psikolojik ve tarihi etkilerini beraberinde getiren bir süreçtir.
Bu bağlamda da 6-7 Eylül olaylarının farklı hikayeler olarak okunabildiği ortaya çıkmaktadır. Örneğin, olaylar Türk Milliyetçiliğinin inşası açısından bir ulus kurma ve homojenleşme projesi süreci olarak okunduğunda farklı bir hikaye, azınlıklara karşı gerçekleştirilen eylemler ve onların ülkeyi terk etmeleri olarak okunduğunda ise başka bir hikaye belirmektedir.
Kültürel bellek, kalıplar halinde yerleşmiş olduğundan, verilmiş olarak kabul edilir. Üstelik Michael Schudson’a göre kişiye özel bir anı dahi bulundursa, kültürel olma niteliğini yitirmez (180).
Kişi kolektif belleğin içine doğmaktadır. Zamanla ritüelleri öğrendikçe, anıt ve kitaplardan, kültüre ait kalıplardan verili bellek biçimlerini edindikçe, kendi anılarını da onların içine katmaktadır. Ancak, kendi anılarını katma sürecinde bellek işlevini birey ötesi dil aracı ile yerine getireceğinden, kolektif olma niteliğini yitirmemektedir. Belleğin bireysel mülkiyeti yine kendisine ait olsa da toplumla paylaşacağı için kolektif bellek olarak nitelendirilecektir.
“Belleğin çarpıtılma mekanizmaları” ifadesi, gerçekle tamamen örtüşen bir belleğin olabileceği varsayımını beraberinde getirmektedir.
Ancak ne kişisel belleğin, ne de kolektif belleğin gerçekle örtüştüğünü doğrulayan bir mekanizma bulunmamaktadır. Schudson’a göre, belleğin yapısından kaynaklanan seçicilik özelliği nedeni ile çarpıtma söz konusu olmaktadır (181). Bir görme biçimi aynı zamanda bir görmeme biçimi olduğundan, bellek de salt bir kaydetme yöntemi olmadığından, hatırlama ve unutma art arda birbirini tamamlayarak belleği oluşturacaktır. Bu da kendine içkin karmaşası ile birlikte toplumsal, psikolojik ve tarihi etkilerini beraberinde getiren bir süreçtir.
Bu bağlamda da 6-7 Eylül olaylarının farklı hikayeler olarak okunabildiği ortaya çıkmaktadır. Örneğin, olaylar Türk Milliyetçiliğinin inşası açısından bir ulus kurma ve homojenleşme projesi süreci olarak okunduğunda farklı bir hikaye, azınlıklara karşı gerçekleştirilen eylemler ve onların ülkeyi terk etmeleri olarak okunduğunda ise başka bir hikaye belirmektedir.
Schudson “Kolektif Bellekte Çarpıtma Mekanizmaları” adlı çalışmasında dört önemli çarpıtma mekanizmasından söz etmektedir .
Bunlardan ilki “uzaklaştırma”dır. Bu mekanizma, geçmişin geri çekilmesi anlamına gelmektedir. Olaylar ve anılar silikleşmekte, duygusal yoğunluk kaybı yaşanmakta dır. Bu çalışmada incelenen haberlerde, öncelikle uzaklaştırma yapılıp yapılmadığı araştırılmaya çalışılacaktır.
Ardından ikinci bir çarpıtma mekanizması olan “araçsallaştırma” sınanacaktır. Araçsallaştırma mekanizmasının amacı, geçmişin nasıl kullanıldığını, hangi amaçlar bağlamında çarpıtıldığını, hangi çıkarlara hizmet ettiğini ortaya koymaktır. Üçüncü mekanizma “öyküleme”dir. Yaşanmış durumun ilginçleştirilmesi ve daha dikkat çekici kılınması anlamına gelmektedir. Son mekanizma ise “bilişselleştirme
ve uzlaşımsallaştırma”dır. Geçmiş bilinebilir hale getirilirken, anıları öğretilmiş hali ile tekrarlamak ve bunun üzerinde uzlaşmak amaçlanmaktadır.
Bunlardan ilki “uzaklaştırma”dır. Bu mekanizma, geçmişin geri çekilmesi anlamına gelmektedir. Olaylar ve anılar silikleşmekte, duygusal yoğunluk kaybı yaşanmakta dır. Bu çalışmada incelenen haberlerde, öncelikle uzaklaştırma yapılıp yapılmadığı araştırılmaya çalışılacaktır.
Ardından ikinci bir çarpıtma mekanizması olan “araçsallaştırma” sınanacaktır. Araçsallaştırma mekanizmasının amacı, geçmişin nasıl kullanıldığını, hangi amaçlar bağlamında çarpıtıldığını, hangi çıkarlara hizmet ettiğini ortaya koymaktır. Üçüncü mekanizma “öyküleme”dir. Yaşanmış durumun ilginçleştirilmesi ve daha dikkat çekici kılınması anlamına gelmektedir. Son mekanizma ise “bilişselleştirme
ve uzlaşımsallaştırma”dır. Geçmiş bilinebilir hale getirilirken, anıları öğretilmiş hali ile tekrarlamak ve bunun üzerinde uzlaşmak amaçlanmaktadır.
Bu çalışmada, sözü edilen çarpıtma mekanizmalarının 6-7 Eylül olaylarına nasıl uygulandığı sorgulanmaya çalışılmaktadır.
Basının “Gerçek”i
Bu kısımda üç ayrı gazetenin (İstanbul Ekspres, Hürriyet ve Cumhuriyet), 6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleştirilen olaylarla ilgili olarak yayımlandıkları haberler incelenmektedir. Sözü edilen gazetelerin, 6 Eylül-15 Ekim 1955 tarihli sayıları taranmış, 15 Eylül 1955 tarihinden itibaren her üç gazetede de olaylara ilişkin haberlerin sona erdiği görülmüştür. İstanbul Ekspres gazetesinin seçilmesinin nedeni, olayların başlamasında kilit işlev üstlenmiş olması ve 6 Eylül günü ikinci baskı yaparak haberi ilk kez duyurmuş olmasıdır. İstanbul Ekspres’de belirtilen tarihler arasında 40 haber yayımlandığı saptanmıştır. Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri ise perspektifleri ve hedef kitleleri dikkate alınarak seçilmiştir. İki gazetede olaylara ilişkin olarak toplam 64 haber taranmıştır. Her üç gazetenin de 6 Eylül 1955 tarihli baskılarında, olaylar başlamadan önce, geniş ölçüde Kıbrıs meselesine ilişkin haberler yer almaktadır.
İstanbul Ekspres Gazetesi
6-7 Eylül olayları, 6 Eylül 1955 günü ikinci baskısını yapan İstanbul Ekspres’de “Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı” manşeti ile duyurulmuştur. Ertesi gün ise “Hükümet Tebliği: Komünist Terkibine Maruz Kaldık” ifadesi ile sorumluları komünistler olarak belirlemiştir 3.
Örfi İdarenin kaldırıldığı bildirilmekte, askeri birliklerin aldığı tedbir sayesinde İstanbul’un sükûnete kavuştuğu vurgulanmaktadır 4.
Bu ilk sayfa tamamen olaylara ayrılmış, olaylar diğer haberlere de alt katman olarak yansımıştır. “Güçlükle Kurtuldu” başlıklı haberde, “bazı çılgın kimselerin Kıbrıs’ın komünistlerin olacağını söylemeleri ya da Yunanistan lehinde yaptıkları konuşmalar” 5 nedeni ile halk tarafından linç edilmek istendikleri belirtilmekte ve bu istek haklılaştırılmaktadır. Olayları çıkartan ve linç, yağma hareketlerini
gerçekleştiren grupların fotoğraflarının altına, “Gençlik yukarıda görüldüğü gibi ellerinde bayraklar, Atatürk’ün portreleri, büstleri olduğu halde, her an biraz daha kalabalıklaşan mitinglere doğru gitmişlerdir.” ifadesi kullanılmaktadır. Olayları çıkartan “gençlik” haklı gösterilmeye çalışılmakta, ellerindeki posterler ve büstler özellikle vurgulanmaktadır. Ayrıca, sayfada Yunan Konsolosunun motorla İzmir’i terk ettiği haberi “Kaçmaya Muvaffak Oldular” başlığı ile verilmiştir. Burada, konsolosun kaçmasının gerekliliği, kızgın kalabalığın elinden ancak kaçarak kurtulacağı ve kaçmayı başardığı vurgusu dikkat çekilmektedir.
Olayın acı boyutu “Yunan Hava Yolları başta olmak üzere bir tek Rum mağazası kalmamıştır. Karaköy’den Şişli’ye kadar bütün büyük küçük Rumlara ait dükkanların hepsi tahrip edilmişti”6 başlıklı haberde de ortaya çıkmaktadır. Gazete, o akşam İstiklal Caddesinde bulunan Amerikalı bir turist gurubun “Türk Milletine dokunulamaz, bunu bu akşam öğrendik. Var olsun Türk Milleti” ifadesini kullandığını belirterek, bu ifadeyi büyük harflerle vurgulamakta ancak olayın bağlamının tam olarak yansıtmamaktadır. Haberde büyük bir çelişki göze
çarpmaktadır. Azınlıkların mülklerine zarar verilmesinin nedeninin Atatürk’ün evine yapılan saldırıdan kaynaklandığı, haber metnin alt katmanından okunabilmektedir. Böylelikle, olayların Türkler tarafından gerçekleştirildiği kabullenilmiş olmaktadır. Eğer gezmeye çıkmış bir grup turist “Türk Milletine dokunulamaz, bunu öğrendik” diyorsa, ortada Türklerin almış olduğu bir intikam ya da güç gösterisi olması
gerekmektedir. Daha ilk günden olayları Türklerin çıkarmadığını belirtilerek önce komünistleri daha sonra pek çok farklı gurubu suçlama eğilimine giden gazete burada kendisi ile çelişmektedir.
“Kızıl Maske Düştü” 7 manşetiyle verilen bir başka haber komünizm tehlikesinden ve olayların kilit noktasında komünistlerin olduğundan hareket etmektedir. Vatandaşların milli hislerinden istifade eden 33 komünistin yakalanarak askeri makamlara teslim edildiği bildirilmektedir.
Gazete ayrıca hükümetin olaylar için tazminat ödeyeceğini duyurmaktadır. Vatandaşların gözünden olayı yansıtma iddiasında olan gazete “Kızıl tahrikçilerin milli hislerimizin galeyana gelmesinden nasıl faydalandıklarını, tahrip işinde önderlik ederek bu faciaya sebep olduklarını çok iyi öğrendik.”8 ifadesine yer vermektedir.
Tahrikçiliğin ele başlarının Türkiye’yi dostsuz bırakma gayesini güttükleri başlıklı haberde ise “33 müseccel komünistin tutuklandığı” ve “Kıbrıs Türktür cemiyetinin kapatıldığı” 9 bildirilmektedir. Derneğin emniyette tutulan 97 üyesi olaylarla hiçbir ilgilerinin bulunmadığını belirtmişler, suçun komünistlere ait olduğunu iddia etmişlerdir. Haberin devamında, aynı saatlerde farklı semtlerde başlayan olayların
tertip olduğunu ifade edilmekte, komünistler tarafından gerçekleştirilmiş olmasının muhtelif olduğu belirtilmektedir.
çarpmaktadır. Azınlıkların mülklerine zarar verilmesinin nedeninin Atatürk’ün evine yapılan saldırıdan kaynaklandığı, haber metnin alt katmanından okunabilmektedir. Böylelikle, olayların Türkler tarafından gerçekleştirildiği kabullenilmiş olmaktadır. Eğer gezmeye çıkmış bir grup turist “Türk Milletine dokunulamaz, bunu öğrendik” diyorsa, ortada Türklerin almış olduğu bir intikam ya da güç gösterisi olması
gerekmektedir. Daha ilk günden olayları Türklerin çıkarmadığını belirtilerek önce komünistleri daha sonra pek çok farklı gurubu suçlama eğilimine giden gazete burada kendisi ile çelişmektedir.
“Kızıl Maske Düştü” 7 manşetiyle verilen bir başka haber komünizm tehlikesinden ve olayların kilit noktasında komünistlerin olduğundan hareket etmektedir. Vatandaşların milli hislerinden istifade eden 33 komünistin yakalanarak askeri makamlara teslim edildiği bildirilmektedir.
Gazete ayrıca hükümetin olaylar için tazminat ödeyeceğini duyurmaktadır. Vatandaşların gözünden olayı yansıtma iddiasında olan gazete “Kızıl tahrikçilerin milli hislerimizin galeyana gelmesinden nasıl faydalandıklarını, tahrip işinde önderlik ederek bu faciaya sebep olduklarını çok iyi öğrendik.”8 ifadesine yer vermektedir.
Tahrikçiliğin ele başlarının Türkiye’yi dostsuz bırakma gayesini güttükleri başlıklı haberde ise “33 müseccel komünistin tutuklandığı” ve “Kıbrıs Türktür cemiyetinin kapatıldığı” 9 bildirilmektedir. Derneğin emniyette tutulan 97 üyesi olaylarla hiçbir ilgilerinin bulunmadığını belirtmişler, suçun komünistlere ait olduğunu iddia etmişlerdir. Haberin devamında, aynı saatlerde farklı semtlerde başlayan olayların
tertip olduğunu ifade edilmekte, komünistler tarafından gerçekleştirilmiş olmasının muhtelif olduğu belirtilmektedir.
Hükümetin zarar görenlere yardım edeceğini duyurmasının, küçük sermayeli esnafa teselli olduğunu belirten bir başka haberde, sahibi Türk, işletmecisi Rum olduğu belirtilen işletmelerin çalışanlarına fikirleri sorulmaktadır. Rum işletmeciler in yapılan yardım için müteşekkir olduklarını, özellikle hükümetin bu olayda hiç bir suçu olmadığına inandıklarının altı çizilmektedir. Azınlıkların perspektifinden, olaylara dair bundan başka herhangi bir yorum bulunmamaktadır.
Gazete, askeri mahkemelerin kurulmuş olduğunu, tahrikçilerin yargı önüne çıkarıldıkları bildirmektedir. Habere göre, olaydan sonra yağma ve tahrikçilik yapan 150 kadın yakalanmıştır. Bunlar arasında “aşk salonu” sahibi olan iki kadın da bulunmaktadır.10
Gazete, askeri mahkemelerin kurulmuş olduğunu, tahrikçilerin yargı önüne çıkarıldıkları bildirmektedir. Habere göre, olaydan sonra yağma ve tahrikçilik yapan 150 kadın yakalanmıştır. Bunlar arasında “aşk salonu” sahibi olan iki kadın da bulunmaktadır.10
Gazetenin aynı baskısında yakalanmış bulunan komünistlerin olayların tam olarak ortaya çıkartılması için gereken bilgileri vermedikleri ve halen Harbiye’de tutuldukları belirtilmektedir.
Alınan tedbirlerin ne kadar hızla işlerliğe girdiği, hemen hemen tüm dükkanların onarılmaya başlandığı ve normal satışlarını başladığı, Amerika’nın alınan tedbirleri ve duruma hakimiyeti övmesi de olaylara ilişkin haberler arasındadır.11 Gazete yakalanmış bulunan üç bin kişiyi şu şekilde sınıflandırmıştır: “tahrikçi, çapulcu, tahripçi ve emirlere riayet etmeyen”.12
“Dünya suçluları tanıyacaktır” başlığı taşıyan 13 Eylül tarihli gazetede Menderes ve Köprülü’nün demeçleri manşetten verilmektedir.
Buna göre, Menderes, olayları çıkartanları düşman ilan etmiş, Köprülü de mabetler zarar gördüğü için olayları çıkartanların komünistler olduğunun ispatlandığını belirtmiştir. Gazete, halkı yağmacıları ihbar etmeye davet etmektedir. “Vatandaş, komünistleri, uydurma haber verenleri, tahrikçileri, kışkırtıcılığı, yağmacıları, derhal karakollara ihbar et.”13
Alınan tedbirlerin ne kadar hızla işlerliğe girdiği, hemen hemen tüm dükkanların onarılmaya başlandığı ve normal satışlarını başladığı, Amerika’nın alınan tedbirleri ve duruma hakimiyeti övmesi de olaylara ilişkin haberler arasındadır.11 Gazete yakalanmış bulunan üç bin kişiyi şu şekilde sınıflandırmıştır: “tahrikçi, çapulcu, tahripçi ve emirlere riayet etmeyen”.12
“Dünya suçluları tanıyacaktır” başlığı taşıyan 13 Eylül tarihli gazetede Menderes ve Köprülü’nün demeçleri manşetten verilmektedir.
Buna göre, Menderes, olayları çıkartanları düşman ilan etmiş, Köprülü de mabetler zarar gördüğü için olayları çıkartanların komünistler olduğunun ispatlandığını belirtmiştir. Gazete, halkı yağmacıları ihbar etmeye davet etmektedir. “Vatandaş, komünistleri, uydurma haber verenleri, tahrikçileri, kışkırtıcılığı, yağmacıları, derhal karakollara ihbar et.”13
Olayların başlamasında ve devam eden günlerde duyurulmasında oldukça önemli bir rol oynayan İstanbul Ekspres gazetesi, olayların “ Komünistler”, “aşk evlerinde çalışan kadınlar”, “çapulcu ya da çingeneler” tarafından çıkartıldığı üzerinde ısrarla durmaktadır. Azınlıkların bakış açısından herhangi bir habere yer verilmemiş, onlarla gerçekleştirilen röportajlarda da sadece, zararlarını karşılayan hükümete olan şükranları dile getirilmiştir. Ayrıca, seçilen diğer gazetelerde de olduğu gibi İstanbul Ekspres’de de “gençler” ve “Türk Gençler”i ifadelerinin sıklıkla vurgulandığı, Türk Gençlerinin ellerinde bayraklar ve Atatürk posterleri ile yürüdüğü, bir anlık kızgınlıkla infial yarattıkları, ancak olayların gerçekleştiricisi olmadıkları ısrarla vurgulanmış ve alt metinlerden haklılıklarının okunabildiği
gözlemlenmiştir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder