KÜLT ÖRGÜTLER KAPSAMINDA FETÖ İLE MÜCADELE. BÖLÜM 1
www.21yyte.org
İÇİNDEKİLER
7 Kült Örgütler
10 Bir Kült Örgüt Olarak Halkın Tapınağı (People’s Temple) Örneği ve FETÖ
11 Halkın Tapınağı
13 FETÖ
15 Kült Örgütlerin Düşündürdükleri
18 FETÖ’nün Örgütsel Çekiciliği
20 FETÖ’nün Doğru Tanımlanmasının Önemi
20 FETÖ’yü Farklı Kılan Nedir?
23 Yanlış FETÖ Değerlendirmeleri
25 FETÖ’nün Algı Yönetimi Hileleri
25 Algı Yönetimi
26 Fetullahçı Anneler
28 Yaşayan “Şehitler”
30 Mücadeledeki Temel Hatalar
32 Sonuç
34 Kaynakça
KÜNYE AĞUSTOS 2019
HAZIRLAYANLAR
Yağız AKSAKALOĞLU
Mete Han KUTLUSAN
GRAFİK TASARIM
Nurullah ARI
Yağız AKSAKALOĞLU
1992 yılında Karabük’te doğdu. 2006 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi. 2010 yılında askeri liseden dereceyle mezun olarak Kara Harp Okulu’na geçti. Burada Fetullahçı sözde subayların ağır fiziksel ve psikolojik işkencelerine maruz kaldı. Akabinde Harp Okulundan ayrılarak lisans öğrenimi için üniversite sınavlarına hazırlandı. 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi – Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. Buradaki öğrenimini 2014 yılında başarıyla tamamladı. Lisans eğitiminin hemen ardından Öğretim Üyesi Yetiştirme Programını (ÖYP) kazanarak Gazi Üniversitesi – Yönetim Bilimleri alanında yüksek lisansına başladı. 2017 yılında “Kamu Hizmeti Kapsamında Vatandaşlık
Anlayışının Değişimi” yüksek lisans teziyle öğrenimini tamamlayarak aynı üniversitede Kamu Yönetimi alanında doktora öğrenimine başladı. Şu an doktora tezini hazırlamaktadır.
İngilizce dilinde çok iyi düzeyde okumaktadır. Ayrıca ikinci lisans öğrenimine Ankara Üniversitesi – Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde devam etmektedir. Kamu yönetimi, kamu güvenliği, örgüt bilimi, eğitim ve edebiyat ilgi alanlarına girmektedir. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü – Teostrateji Araştırmaları Merkezi başkanıdır. 2018 yılında “FETÖ Kıskacında Askeri Okullar” başlıklı bir kitabı yayımlanmıştır.
Mete Han KUTLUSAN
1994 yılında Eskişehir’de doğdu. 2008 yılında Maltepe Askeri Lisesi’ne girdi. 2012 yılında askeri liseden dereceyle mezun olarak Kara Harp Okulu’na geçti. Askeri Lise ve Harp Okulu’nda Fetullahçı sözde subayların ağır fiziksel ve psikolojik işkencelerine maruz kaldı. 2013 yılında Kara Harp Okulu ile ilişiği kesildikten sonra lisans öğrenimine devam etmek için üniversite sınavlarına hazırlanarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi - Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. 2018 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi – Orta Doğu Araştırmaları bölümünde yüksek lisans programına başladı. “Türkiye’nin Orta
Doğu’ya Yönelik Göç Politikasındaki Değişim: Suriyeli Göçü Örneği” konusunda yüksek lisans tez çalışmalarını yürütmektedir. Şu anda 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde Orta Doğu Araştırmacısı olarak çalışmaktadır. İngilizce düzeyi çok iyi olmakla birlikte, Arapça ve Rusça eğitimi de almaktadır. Orta Doğu jeopolitiği, güvenlik, dış politika, radikalleşme, göç, kült örgütlerle mücadele ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ilgi alanına girmektedir.
Önsöz
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ); cemaat, hizmet hareketi ya da sivil toplum görüntüsü altında, 1980’li yıllardan bu yana, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yürütme, yasama ve yargı kurumları ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı dâhil bütün kılcal damarlarına sızan ve sızdırılan bir casusluk örgütünün genel isimlendir mesi dir. FETÖ; yargı, kamu kurumları ve kamuoyu tarafından çoğunlukla terör örgütü olarak değerlendirilmektedir. Ancak FETÖ’nün, terör örgütü olmanın ötesinde
ve öncesinde Türkiye’ye karşı casusluk faaliyetleri yürüten ihanet dolu bir yapısı
bulunmaktadır. Örgüt bu kapsamda değerlendirildiğinde, uluslararası bağlantıları çok güçlü olan bir casusluk şebekesi açığa çıkmaktadır.
FETÖ’nün 1980’lerden beri terör, casusluk, şantaj, tehdit, hırsızlık, kundakçılık, illegal kayıt ve dinlemeler, rüşvet, gasp ve hâkim kiralama gibi suçlarına karşı gerekli cezai işlemlerin uygulan(a)maması, hatta bu suçları açığa çıkaran kamu görevlilerinin çeşitli karşı suçlamalara maruz kalmaları neticesinde FETÖ, gün geçtikçe çok daha büyük, güçlü ve saldırgan bir yapı haline evrilmiştir.
Bu sürecin sonunda, 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ’cü bir darbe girişimi gerçekleşmiş ve akabinde, Türkiye’de FETÖ’ye karşı acil bir mücadele başlatılmıştır. Bu mücadele; eğitim kurumlarından güvenlik kurumlarına, kamu personellerinden özel işletme çalışanlarına kadar geniş yelpazede çeşitli mesleklere ait birçok Fetullahçıya karşı yürütülmektedir. Ancak FETÖ ile mücadelenin fikri, psikolojik, iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel ve dini birçok yönü bulunmaktadır. Bu kapsamda “kült örgütler”, FETÖ’yü daha bütüncül ve doğru değerlendirmemizi sağlayan güçlü bir teorik alt yapı sunmaktadır.
Kült örgütler; üyelerini aşırı derecede manipüle ve suiistimal eden, örgüt liderlerinin amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla oluşturulan, bir kişi, fikir veya şeye aşırı bağlılık veya adanmışlık sergileyen ve etik olmayan ikna ve kontrol teknikleri kullanan bir grup veya hareket olarak kısaca tanımlanabilir.
Bu Raporda ise FETÖ ile Mücadelede;
• Bir kült örgütün barındırabileceği tehditleri gözler önüne sermek,
• Meseleyi siyaset üstü bir platforma taşımak,
• Örgütün terör ve casusluk boyutlarını daha nesnel düşünebilmemizi sağlamak,
• Uluslararası alanda bu meseleye olan dikkati daha fazla arttırmak,
• Mücadelenin daha sağlam temellerde yürütülmesine yardımcı olmak amacıyla
“kült örgütler” konusu ele alınmakta, FETÖ vakası bu teorik çerçevede değerlendirilmektedir.
Ardından FETÖ ile mücadele meselesinin en temel ve başlangıç noktası olan
FETÖ’nün doğru tanımlanmasının önemine dikkat çekilmektedir. Mücadelenin birçok boyutunun olması, örgütün çok karmaşık ilişkilere sahip olması ve tam bir gizlilik içinde faaliyetlerini sürdürmesi ile meselenin siyasi yankıları bu tanımlamanın nesnel bir şekilde gerçekleştirilmesini gerekli kılmaktadır.
Aksi takdirde yanlış teşhisler, şüphesiz, bizi içinden çıkılmaz daha ağır sonuçlara götürecek yanlış tedavilere sevk edecektir.
Raporda son olarak Türk toplumunun yoğun bir şekilde maruz kaldığı “FETÖ’cü algı yönetimi” konusuna dikkat çekilmektedir. FETÖ’nün bu kapsamda yürüttüğü algı yönetimi operasyonlarına ilişkin somut örnekler göz önüne sunularak, bunlar üzerinden genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
FETÖ’nün doğru tanımlanması noktasında nesnel, gerçekçi ve bağımsız bir şekilde yapılan değerlendirmeler, FETÖ ile mücadeleye kült örgütler kapsamında getirilen eleştiriler ve sunulan yeni vizyonlar ile algı yönetimi konusunda FETÖ örneğinden yola çıkarak yapılan uyarılar bu raporun özgün yönlerini oluşturmaktadır.
Faydalı olmasını temenni ederiz.
Giriş
Günlük siyasi söz dalaşları, FETÖ’nün oluşturduğu ağır tehdidi ve yakın gelecekte ortaya çıkması muhtemel tehditlerinin gözden kaçırılmasına sebep oluyor. Bu karmaşada, FETÖ meselesini sadece bir iktidar savaşı olarak anlamlandırmak, meselenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti açısından bir var olma mücadelesi olduğu gerçeğini göz ardı edilmesine neden oluyor.
Birtakım siyasi emeller doğrultusunda rakip veya hasım kişi ve grupların doğrudan terörist veya casus olarak suçlanması, FETÖ’nün oluşturduğu tehdidin büyüklüğünün anlaşılmasını daha fazla engelliyor. FETÖ’yü en genel kapsamda casusluk ve terör örgütüne evirilen “bir kült örgüt” olarak tanımlamak gerekiyor. Böyle bir yaklaşım;
• Bir kült örgütün barındırabileceği tehditleri gözler önüne serecek,
• Meseleyi siyaset üstü bir platforma taşımayı kolaylaştıracak,
• Örgütün terör ve casusluk boyutlarını daha nesnel düşünebilmemizi sağlayacak,
• Uluslararası alanda bu meseleye olan dikkati daha fazla arttıracak,
• Bu doğrultuda FETÖ ile mücadelenin daha sağlam temellerde yürütülmesine yardımcı olacaktır.
Kült Örgütler.,
Kült kavramı; Tutku, ilahlaştırma derecesinde saygı, tapınma anlamlarını taşır. ABD’de 1979 yılından itibaren faaliyet gösteren Uluslararası Kült Araştırmalar Derneği (International Cultic Studies Association – ICSA), bu tür örgütlerde yaşanan psikolojik manipülasyonlar ve tacizlerle ilgili eski üyelere yardımcı olma, bunların ailelerine rehberlik etme, halkı bilinçlendirme, konuyla ilgili araştırmaları destekleme ve bu konuyla ilgili uzmanlara yardımcı olma misyonu taşımaktadır.1 Bu derneğe göre; “‘Kült’; karizmatik ilişkilerle bir arada tutulan, yüksek seviyede adanmışlık talep edilen ideolojik bir örgüttür. Kültler, üyelerini aşırı derecede manipüle ve suiistimal eden bir yapıya dönüşme riski taşırlar.” 2
1987 yılında İngiltere’de kurulan Kült Bilgilendirme Merkezi (Cult Information Centre – CIC) şu beş özelliğe sahip grupları kült olarak sınıflandırmaktadır:3
• Üyelerini psikolojik baskı ile devşirir, beyinlerini yıkar ve gruba bağlar.
• Seçkinci totaliter bir yapıya sahiptir.
• Kurucu lider; kendi kendini atamış, dogmatik, mesihlik veya mehdilik iddiasında, sorgulanamaz ve karizmatik bir kişidir.
• Para ve üye toplamada amaca giden her yolun mubah olduğuna inanılır.
• Toplanan servet, üyelere fayda sağlamaz.
Kült örgütler hakkında yazılmış temel çalışmalardan olan “On Using the Term Cult”4 başlıklı makale, ilk olarak 1990’ların sonunda yayınlanmış ve daha sonrasında üzerinde bazı değişiklikler yapılarak ICSA Today dergisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.
Herbert L. Rosedale ve Michael D. Langone tarafından yürütülen bu çalışma, 1970’lerin sonundan 2003 yılına kadar kültler konusunda Amerika’nın önde gelen kaynaklardan birisi olmuştur. Rosedale, 1988’den 2003 yılına kadar Amerikan Aile Vakfı’nın (American Family Foundation-AFF)5 başkanlığı görevinde bulunmuştur. Langone ise 1981’den beri Uluslararası Kült Araştırmalar Derneği’nin (ICSA) yöneticisidir. Kültlerle ilgili birçok çalışması bulunmaktadır ve derneğin “ICSA Today” başlıklı dergisinin genel yayın yönetmenidir.
Yazarlar bu makalede, her ne kadar yirmi yıldan fazla bir süredir kültler hakkında hem çalışmış hem de eğitimler vermiş olsalar da kült kavramı hakkında tamamen rahat olmadıklarını belirterek başlıyorlar. Bugün bile kültlerin tamamını kapsayacak veya tamamına uygulanabilecek bir teori geliştirmek pek de mümkün görünmemektedir. Kült kavramı hakkında soruları olanlara yardımcı olmak amacıyla kült kavramının tanımlanması ve kullanımı hakkında bir takım değerlendirmeler çalışmada sunulmakta.
İlk olarak mevcut kült tanımlarını tarihsel olarak gözden geçirerek, Oxford İngilizce Sözlüğünün kompakt baskısına (1971) göre sunulan kült tanımı; tapınmak, ilahi varlığa saygı, dini ibadet biçimi, belirli bir kişiye veya şeye adanmışlık veya biat anlamı taşıyor.
1994 tarihli başka bir sözlükte ise kavramın buna ek çağırışımlar kazandığı görülüyor.
Buna göre kavram şu anlamları işaret ediyor:
• Ortodoks olmayan veya sahte olarak kabul edilen bir din
• Dogmayı sunan tarafından illetlerin çaresi olarak gösterilen inanç temelli bir sistem
• Bir kişiye, fikre, nesneye, harekete ya da işe aşırı adanmışlık
• Bu adanmışlıkla karakterize edilen genellikle küçük bir grup
1988 tarihli sosyolojik bir çalışmada ise kültleri tanımlamak için dört perspektif sunuluyor:
1. Tehlikeli, baskıcı gruplar olarak kültler
2. Kültürel olarak yenilikçi ya da kültürler üstü (transcultural) gruplar
3. Gevşek yapılandırılmış din benzeri (protoreligions) gruplar
4. Üyelerin sadece bilgi almak amacında olduğu seyirci kültleri, üyelerinin fayda sağlamak amacında olduğu müşteri kültleri ve üyelerinden yüksek seviyede bağlılıkbeklendiği örgütler olarak kült hareketler
Profesör Benjamin Zablocki (1997) ise kültü “çekici (etkileyici) ilişkiler sayesinde bir araya getirilen ve sınırsız bağlılık talep edilen ideolojik bir örgüt” olarak tanımlıyor. En genel tanımlarından biri ise şu şekilde paylaşılıyor:
Üyelerin, onların ailelerinin ya da toplumun hâlihazırda ya da ihtimal dâhilinde olan zararına ve grup liderlerinin amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla oluşturulmuş bir kişi, fikir veya şeye büyük veya aşırı bir bağlılık veya adanmışlık sergileyen ve etik olmayan ikna ve kontrol teknikleri kullanan (örneğin; arkadaşlardan ve aileden tecrit, güçten düşürme, telkinlere açıklığı ve boyun eğmeyi arttırmak için özel yöntemlerin kullanımı, güçlü grup baskısı, enformasyon yönetimi, bireyselliğin ya da eleştirel düşüncenin askıya alınması, gruba olan sınırsız bağımlılığın desteklenmesi ve grubu terk etme korkusunun yaratılması) bir grup veya hareket…
ICSA tarafından geliştirilen tanımlamalarda kültleri kült olmayanlardan ayıracak geniş bir gri alanda kavramın bir süreklilik içerdiğine dikkat çekiliyor ve yıkıcı, zararlı, tahrip edici gibi nitelikler kavrama ekleniyor.
Ayrıca kavramın kullanımında göz önünde bulundurulması gereken bazı kaygılar dile getirmek gerekiyor. Öncelikle bir grubun gerçekten bir kült olup olmadığını anlayabilmemizi sağlayacak hâlihazırda kesin bilimsel bir testin mevcut olmadığını bilmek lazım. Bu nedenle ICSA, yanlış anlaşılmalara karşı resmi bir kült örgütler listesi yayınlamıyor. İnsanlar “böyle bir kült var mı?” şeklinde sorular yönelttiklerinde, onlara psikolojik manipülasyonlar ve kült gruplar hakkında yaptıkları bilgilendirmeler üzerine çalışmaları tavsiye ediliyor.
Birtakım analizler sonucunda kimi insanlara zarar veren bazı grupların mutlaka kült olmadığı sonucuna varılabildiği ve kişiler arasında birtakım bireysel zarar örneklerinin de görülebileceği belirtiliyor. Fakat özellikle bu noktada, kült örgütlerde görünüşlerin aldatıcı olduğuna dikkat çekiliyor. Bu nedenle bu tür vakaların daha fazla araştırılması talep ediliyor. Bu sayede kült dinamiklerin varlığının ortaya çıkabileceği düşünülüyor.
Burada önemli olan nokta ise kült konusunda sınıflandırmaların mevcut en iyi kanıtlara dayandırılması ve her zaman yeniden değerlendirmeye açık olunması gerektiğidir.
Sonuç olarak, kült kavramı haricinde sosyo-psikolojik etki, beyin yıkama, nüfuzu kötüye kullanma gibi psikolojik grup manipülasyonlarıyla ilgili başka hiçbir kavramın, toplumsal eğitimin temel şartı olan kamu yararını yakalayıp sürdürmeyi başaramadığını belirterek, kült kavramının sınırlılıkları ne olursa olsun bizlere anlamlı bir çerçeve sunduğu sonucuna varıyorlar.
Kült kavramının anlamı ve kullanımı üzerine yürütülen önemli çalışmalar 1970’li yıllara dayanırken, önemli bir kült tecrübesi olması gereken Türkiye’de ise henüz ciddiye alınabilecek bir literatür mevcut değil. Kavramın 1970’lerden itibaren tarihsel sürecini izlemek kültlerin tarih içerisinde toplumsal hayatımızdaki varlığının altını çiziyor. Günümüzde kült ve kült olmayan örgütlerin ayrımında kullanılabilecek kesin bilimsel testlerin olmaması nedeniyle kült kavramına eklenen yıkıcı, zararlı, tahrip edici gibi nitelikler önem kazanıyor. Bunlarla birlikte bize göre çalışmadaki en önemli hususlar şunlardır:
1. Bir kült örgütün görünüşünün aldatıcı olması: Örneğin örgüt, ülkemizdeki FETÖörneğindeki gibi dışarıya karşı çok ılımlı, barışçıl, dürüst, yardımsever bir görünüşüparavan olarak kullanabilir.
2. Kült örgüt sınıflandırmasında değerlendirilen grupla ilgili kanıtların sağlam,
güvenilir ve açık olması: Örneğin ülkemizde FETÖ’nün bir kült örgüt olarakincelenmesi henüz yeni bir araştırma konusudur. FETÖ’nün kült bir örgüt olduğunadair elimizde birçok kanıt bulunsa da bunların profesyonel olarak tasnif edil(e) memesi, araştırıl (a) maması ve ulusal-uluslararası mecralarda anlatıl (a) mamasıbüyük bir eksikliktir. Ayrıca konunun siyasi bir mesele, kavga, iktidar savaşı olarakanlamlandırılması, mevcut kanıtların güvenirliğini her geçen gün azaltmaktadır.
3. Kült örgüt sınıflandırmasında yeni değerlendirmelere her zaman açık olunmasıgerektiği: Örneğin ülkemizde FETÖ benzeri birçok grubun bulunduğuna dair haklışüpheler, uyarılar dile getirilmekte; fakat bu uyarılara, geçmişte FETÖ meselesindedeneyimlediğimiz üzere, gereken önem gösterilmemektedir. Oysaki bu tür vakalarideolojik girişimlerden ziyade, kamu güvenliği kapsamında değerlendirilmeli ve enküçük bir istismar, zarar, tahrip vakası araştırılarak konunun üzerine gidilmelidir.
Tehlikeli bir demagog hakkındaki uyarıları görmezden gelmenin ölümcül sonuçlardoğurabileceği aklımızdan hiç çıkmadan bu tür araştırmalarda bağımsız, nesnelyeni değerlendirmelere her zaman açık olunmalıdır.
Bir Kült Örgüt Olarak Halkın Tapınağı (People’s Temple) Örneği ve FETÖ
Bir kült örgüt olarak Halkın Tapınağı (People’s Temple) ile FETÖ’nün kısaca karşılaştırılması konunun ciddiyetini göstermek açısından önemlidir. 18 Kasım 1978 tarihinde Halkın Tapınağı örgütünün lideri Jim Jones’un emri doğrultusunda 300’den fazlasının çocuk olduğu 918 örgüt üyesi siyanür ile intihar etmiş/öldürülmüştür. Bu akıl almaz olayı gerçekleştiren Halkın Tapınağı örgütü ile FETÖ arasında birçok benzerlik bulunmaktadır. Bu benzerliklerin açığa çıkarılması ile FETÖ’nün de aslında çok tehlikeli bir kült örgüt olduğu anlaşılmaktadır. Fakat FETÖ, Halkın Tapınağı gibi sadece bir kült örgüt olarak değerlendirilirse konu tam manasıyla anlaşılamaz. Çünkü FETÖ, çok tehlikeli bir kült örgüt olmasının yanı sıra hem terör hem de casusluk örgütüdür. Bazı terör örgütlerinin,
kült örgütler içerisinden çıkabileceği bilinmektedir. Terörist ve kült örgütler arasındaki temel fark ise kült örgütlerin örgüt dışına saldırmamalarından kaynaklanmaktadır. Terör örgütleri örgüt dışına karşı şiddet kullanır. Kült örgütlerde ise şiddet sadece örgüt içi kullanılmaktadır. Uygulanan şiddet çoğunlukla psikolojiktir. Terör örgütlerinde ise şiddet hem psikolojik hem de fizikseldir.6
Bu bilgiler ışığında FETÖ ve liderinin kült özellikler taşıdığı söylenebilir. FETÖ için tüm yayınlar örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından yazılmıştır, örgüt içinde yalnızca onun kitapları okunur, vaazları dinlenir ve örgüt, halk arasında Fetullahçılar olarak bilinir. Şiddete varan ideolojik radikalleşmede örgüt liderine körü körüne bağlılık ve onu mümkün mertebe en üst seviyeye yüceltme önemli bir rol oynar. Meşruiyet ve güvenirlik kazanmak için dini kitaplardan ve inançlardan yararlanırlar. FETÖ lideri kitlesini yönlendirebilmek için paranormal olaylara (geleceğe dair işaret taşıyan rüyalar, kehanetler; Hz. Peygamber,
Cebrail, hatta Allah ile görüşme iddiaları gibi) başvurur. FETÖ lideri sadece kendisini değil, kurduğu örgütü de kutsar ve tanrısal bir iradeye bağlar. Üyelerini sonu mutlak mutlulukla bitecek kutsal bir yolun yolcusu ve çilekeşleri olarak motive eder.7
Halkın Tapınağı
Halkın Tapınağı mensuplarının başına gelen felaketten kaçabilen bir avuç insan, bir gün örgüt lideri Jim Jones’un yönlendirmesiyle böyle bir toplu intihar/cinayet yaşanabileceği konusunda oldukça bilinçsizdi. 18 Kasım 1978 tarihinde, toplamda 918 örgüt mensubu ki bunların 300’den fazlası çocuktu, Guyana’da bir ormanlık alanda öldü. Bu olay, tarihte en büyük toplu cinayet-intihar ritüeli olarak yerini aldı. Olayın yaşanacağı sabah, sadece 11 örgüt Mensubu gerçeklerin farkına vararak ölümden kaçabildi. İntihar esnasında her
ne kadar başka örgüt mensupları da gerçeklerin farkına varıp siyanür içerek kendilerini öldürme düşüncesinden vazgeçseler de onların da hepsi Jim Jones’un direktifleriyle öldürüldü. Zehri içmek istemeyenlere siyanür enjekte ediliyordu. Silahlı muhafızlar herkesi kuşatmıştı. Çocuklar çığlık çığlığa koşuştururken ellerinde şırıngalarıyla sağlık görevlileri onları zehirleyerek öldürmeye çalışıyorlardı. Bu felaketten yaklaşık bir yıl öncesine kadar medyada bu örgüt hakkında suiistimal, şantaj ve zorbalık haberleri çıkmıştı ve akabinde Jim Jones, Kaliforniya’dan Guyana’daki ormanlık bölgeye kaçarak binlerce takipçisini
bu ormanlık alana çağırmıştı.8
Tehlikeli bir demagog hakkındaki uyarıları görmezden gelmek, ölümcül sonuçlar
doğurabilir. “İşte liderlik budur,” diyen Jeff Guinn, 2017 yılında çıkan “Jonestown’a Giden Yol” kitabının yazarı ve Sundance TV Belgeselleri: Ormanda Terör’ün yapımcısı, Hitler gibi despotların Jim Jones gibiler için doğrudan ilham kaynağı olduğunu ve diğerlerinin bu manipülatif kontrol stratejilerini izlediklerini belirtiyor. “Demagoglar, bir avuç onları takip eden insan bulduktan sonra takipçilerinin nefret etmesi için düşmanlar tanımlarlar ve onlardan savaşmalarını isterler.” Mesaj açıktır: “Bizimle aynı fikirde olmayanlar sadece hata yapmıyor lar, onlar aynı zamanda bizi yok etmeye çalışan şeytanlardır.”
Bu kapsamda Jones gibi demagoglar takipçilerini dış dünyadan soyutlamak zorundadır. Bu ilk etapta medya örneği üzerinden görülür. Onlara karşı gelen herhangi bir yazı, örgüt mensuplarını yanlış kişiyi takip ettikleri hususunda bilinçlendirebilir. İşte bu nedenle demagog, takipçilerini basında çıkan farklı seslere inanmamaları için ikna etmek zorundadır. Bugün yine aynı şekilde bir lider çıkıp insanları toplu intihara sürükleyebilir. Değişen bir şey yok çünkü insan doğası inanmak ister. Bu nedenle herhangi bir demagog çıkıp bütün doğruyu
kendisinin söylediğine dair bizleri ikna edebilir, bizim buna bütün kalbimizle inanmamız ihtimal dahilindedir.9
Felaketten sonra Halkın Tapınağı örgütü lideri ve takipçileri hakkında ortaya atılan delilik ve beyin yıkama gibi yargılar gerçeği yansıtmamaktadır. Belki örgüt lideri çılgın olabilir fakat kesinlikle takipçileri çılgın değildi. Bu noktada ürkütücü olan, takipçilerinin inanılmaz şekilde gayet normal insanlar olmalarıdır.10
Jonestown bir hapishane değildi. Bir okulu vardı, çalışma grupları oluşturuluyor du, üyeler bulundukları yeri güzelleştirmek için çiçekler ekiyordu. Fakat buradan ayrılmak çok zordu. İzin verilmeden kimse dışarıyla bağlantı kuramazdı ve dışarıdan ziyaretçiler de hiç hoş karşılanmazdı. 11 Konuyla ilgili bazı raporlara göre felaketten önceki birkaç yılda örgüt mensuplarından zehir olduğu söylenen sıvıları içmeleri istenmeye başlamış ve bu durum bir ritüel haline getirilmişti.
Bu nedenle örgüt lideri, böyle temel basit ritüellerin çoğunlukla inançtan daha önemli olduğunu ve davranışın inancı belirlediğini anlamış görünüyor.12 Halkın Tapınağı örgütünün lideri ve mensuplarının siyasetle de yakından ilişkili olduğu biliniyor. Gerçekten de örgüt lideri Jim Jones’un siyasetçilerle kayda değer
bir ilişkisi vardı.13
FETÖ
Halkın Tapınağı örgütüne benzer şekilde hem Türk halkının, hem de FETÖ’nün alt kademe mensuplarının önemli bir kısmı, bir gün (15 Temmuz 2016) asker kılığına bürünmüş örgüt militanlarının kendi vatandaşlarına ve kendi silah arkadaşlarına ölüm kusabileceği konusunda bilinçsizdi. Her ne kadar örgüt hakkında çok tehlikeli olduğu, terör suçunu işlediği, casusluk yaptığı, Emniyet Teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı gibi stratejik kurumlara sızdığı, mevcut stratejik kurumlardaki vatansever insanların örgütün kumpasları neticesinde görevlerinden uzaklaştırıldığı, örgütün hasımlarına karşı şantaja, tehdide başvurduğu şeklindeki haberler, araştırmalar yapılmış ve raporlar, kitaplar yazılmış olsa da bu tehlikeye karşı gelinmedi.
FETÖ lideri, takipçilerini olabildiğince dış dünyadan soyutlamaya çalıştı ve onları
uyarabilecek örgüt hakkındaki karşı söylemlerde bulunan kişi ve grupları dinlememeye ikna etti. Hatta örgüt aleyhinde konuşanları şeytanlaştırarak örgüt mensuplarına dış çevreyi korkunç, örgüt içini ise oldukça korunaklı bir yer olarak sundu. Bu noktada Ömer Çaha’dan şu alıntı çok çarpıcıdır:14
“Örgütün yazıp çizen akademisyenleri bile gazeteyi bayiden aldıktan sonra Gülen mülakatının olduğu sayfayı koparıp, geriye kalanları okumadan çöpe attılar. Örgüt, üyelerini başka bilgi kaynaklarına kapatarak onları daha kolay endoktrine ettiği gibi, aynı zamanda dış dünyayı kendi üyeleri için tehlikeli ve korkulacak bir dünya haline de getirmektedir.”
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında basında örgüt lideri ve mensupları hakkında deli ve zihinsel olarak sorunlu gibi yargılar görülmeye başlandı. Çünkü kimse normal insanların böylesine kanlı bir olaya başvuracağını, ülkesine ve milletine böylesine ağır bir şekilde ihanet edebileceğini hayal dahi edemiyordu. Fakat süreç içerisinde bu yargıların gerçeği yansıtmadığı, aslında FETÖ liderinin gayet bilinçli, sinsi olduğu ve takipçilerinin içerisinde onun atletini, tırnağını sapıkça saklayanlardan bazılarının dahi entelektüel açıdan bir ölçüde kendini geliştirmiş insanlar olduklarının görülmesi, yaşananların korkunçluğunu
arttırdı.
FETÖ çıkış noktası itibariyle, perde önünde, okullarında, dershanelerinde dinini bilen ve uygulayan öğrenciler yetiştiriyor, fakir ailelerin çocuklarına fırsatlar tanıyor, uluslararası alanda Türklüğe ve İslam’a hizmet ediyor görünüyordu. Fakat süreç içerisinde örgütten kopanların cezalandırıldığı, mensuplarının toplumdan izole edilerek casus ve terörist olarak kullanıldığı anlaşıldı.
Örgüte bağlı televizyon kanallarında ve yayın organlarında darbenin sinyallerinin verildiği 15 ve Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikastının bir televizyon dizisinde çok benzer şekilde canlandırıldığı biliniyor.16 Bu sayede örgüt, emellerini bir ritüel gibi mensuplarının bilinçaltına işlemeye çalışmaktadır. Son olarak FETÖ liderinin Halkların Tapınağı lideri Jones gibi kayda değer siyasi ilişkilerinin olduğu herkesçe bilinmektedir.
Bu ilişkiler öyle bir boyuta ulaşmıştır ki görünürde basit bir dini cemaatin lideri olarak bilinen Fetullah Gülen, ulusal alanı da aşarak henüz 1998 yılında Vatikan’da Papa 2. Jean Paul ile görüşmüştür.
Kült Örgütlerin Düşündürdükleri.,
Ülkemizin geleceği açısından FETÖ meselesinden çıkarılabilecek dersler hayati önem taşıyor. Bu nedenle hâlihazırda FETÖ ile mücadele esnasında gördüğümüz yanlışlıklara odaklanıp karamsarlığa düşmek yerine, kült örgütler konusuna eğilmek gerekiyor. Kült örgütler kapsamında FETÖ değerlendirmelerinin açıkça gösterdiği üzere, bu konuda FETÖ’yü de aşan çeşitli araştırmaların yapılması, ileride muhtemel FETÖ benzeri yapılanmalara karşı sağlam bir temel olacaktır. Bu noktada Dr. Philip Zimbardo18 tarafından 1997’de yazılan “What Messages are Behind Today’s Cults?”19 başlıklı makale incelenmekte ve ardından makalede sunulan teorik çerçevede FETÖ değerlendirilmektedir.
Zimbardo, uluslararası alanda bilim insanı, eğitimci, araştırmacı ve medyatik biri olarak tanınmaktadır ki saydığımız bu alanlarda birçok ödül kazanmıştır. 1968 yılından beri profesör olarak Stanford Üniversitesinde bulunmaktadır. Amerikan Psikologlar Birliği’nin (American Psychological Association) başkanlığı görevinde bulunmuştur. “The Lucifer Effect: Understanding How Good People Turn Evil” (2007)20 başlıklı kitabı, New York Times’ın en çok satanları arasında yer almıştır. Bu kitap, “Şeytan Etkisi: Kötülüğün Psikolojisi” (2015)21 başlığı altında dilimize çevrilmiştir.
İncelediğimiz makalesinde Zimbardo, toplumsal nüfuz ve etki süreçleriyle kültler arasındaki ilişkiyi çözümlemek istemektedir. Örneğin ona göre;
“Herhangi bir zamanda, herhangi bir kült örgüt mensubu tarafından sen ve ben
örgüt mensubu olabiliriz veya baştan çıkarılabiliriz. İnsan doğası üzerinde güç
uygulamak amacıyla mevcut koşullar manipüle edildiğinde, ‘normal, ortalama,
zeki’ bireylerin çoğu, değerlerine veya kişiliklerine aykırı olarak ahlaksız, yasadışı, irrasyonel, saldırgan ve kendi kendini yıkıcı eylemlerde bulunmaya yönlendirilebilir.”
Makalede öncelikle kültler konusundaki klişelerden, basmakalıp düşüncelerden uzak durmamız gerektiği vurgulanıyor. Bu kapsamda ahlaki yargılar yerine araştırmaya şu iki soruyla başlanması gerektiği belirtiliyor:
1. Örgütte birçok insanı grubun mensubu yaparak ya da baştan çıkararak örgütegönüllü bağlılığı sağlayan çekicilik nereden kaynaklanmaktadır?
2. Geleneksel toplum tarafından karşılanmayan fakat bu örgüt tarafından yerinegetirilen ihtiyaçlar nelerdir?
Bu sorular sayesinde oluşturulan alternatif analitik bir çerçeve neticesinde ilgili aktörleri ayıplamak, kurbanları düşüncesizce suçlamak ve onları bizlerden farklı olarak tanımlamak yerine; bütün insanların davranışlarını şekillendiren güçleri araştırmakta ortak bir zemin sağlanacağı öne sürülüyor. Bu noktada şu bulgular çok önemlidir:
• Hiç kimse kült bir örgüte katılmaz. İnsanlar önemli ihtiyaçlarını karşılama vaadindebulunan ilgi çekici gruplara katılırlar. Onlar aldatıcı, kusurlu, tehlikeli ya da toplumuntemel değerlerine karşı gelmeye başladıklarında kült olurlar.
• Kült örgütler, eksik işlevleri yerine getirerek her toplumun varsayılan değerlerinitemsil ederler. Aslında kült örgüt salgını, ilgili toplumun vatandaşlarını nerede venasıl kaybettiğini açıkça göstermektedir.
• Bir şeye yaslanmazsan yıkılırsın. Hızla değişen ve dönüşen kültürümüzde temelinsani değerlerimiz zorlanıyor, çarpıtılıyor ve kayboluyor. Tıpkı senetlere kanıpkredi kontrolü yapmadığımız gibi, illüzyonlara da aldanıyoruz ve gerçek mi diyesorgulamıyoruz.
• Herhangi bir zamanda, herhangi bir kült örgüt mensubu tarafından sen ve benörgüt mensubu olabiliriz veya baştan çıkarılabiliriz.
• Mensuplarını kazanma, endoktrine etme ve etkileme olarak kült örgütlerinyöntemleri egzotik bir zihin kontrol biçimi değildir.
Makalede ikinci olarak çekicilik konusu ele alınıyor. Kültleri bu kadar çekici yapanın ne olduğu sorgulanıyor ve şöyle bir durumu hayal etmemiz isteniyor:
Öyle bir grubun parçası olduğunuzu düşününüz ki bu grup size sıkı bir dostluk, şefkatli bir aile, katkılarınıza saygı, kimlik, selamet, güvenlik, basitlik ve planlanmış günlük bir program sunsun. Bununla birlikte yeni beceriler öğrenin, saygın bir konuma ulaşın, şahsi bir sezgi kazanın, kişiliğinizi ve zekânızı geliştirin. Suç veya şiddet yok. Sağlıklı yaşam şekliniz herhangi bir rahatsızlık olmadığı anlamına geliyor. Hatta lideriniz hastalıkları iyileştirme ve gelecekten haber verme vaatlerinin yanı sıra, eğer gerçek bir inanan olursanız size ölümsüzlüğü vereceğini vaat ediyor.
Böyle bir çekiciliğe kimler kapılabilir? Yazara göre; eğer bu vaatler tanıdığımız, bildiğimiz bir ortamda ve özellikle yerine getirilmemiş, karşılanmamış ihtiyaçlarımız varsa ve güvendiğimiz biri tarafından yapılıyorsa bu sorunun cevabı çoğumuzdur.
Kült örgütlere mensup kazandırma çoğunlukla aileler, arkadaşlar, komşular, iş
arkadaşları, öğretmenler ve eğitilmiş profesyonel şahıslar tarafından yapılmaktadır. Örgüte mensup kazandırma işlemi sokak ya da havaalanı gibi açık yerler yerine; okulda, evde, kahvehanelerde, iş yerinde, sporda, konferanslarda, ibadet yerlerinde, akşam yemeklerinde ve ücretsiz kişisel gelişim atölyelerinde yapılmaktadır. Cennetin Kapısı (The Heaven’s Gate) adlı kült örgüt, bu konuda internetin de aktif olarak kullanıldığını
göstermiştir.
Çalışmada üçüncü olarak değişen toplum konusu ele alınmıştır. Günümüzde hızlı bir değişim ortamında, bir kült örgüt lideri neyin düşünülmesi, hissedilmesi ve nasıl davranılması konusunda basit talimatlarla sağlam bir duruş gösterir ve şöyle der: “Beni takip et, ruh sağlığına, güvenliğe ve kurtuluşa giden yolu biliyorum.” Değişimin bilinmezliklerinden, sancılarından kaçmak isteyenler için bu sözler, gayet çekici bir vaat oluşturmaktadır.
Yazar, makalenin son bölümünde kült örgütler hakkındaki çözümün ne olabileceğine dair fikirlerini sunuyor. Zimbardo’ya göre çözüm gayet basit: Bütün yapmamız gereken, mükemmel bir kült oluşturmak. Aldatma, çarpıtma ve tahrip etme potansiyeli olmadan, bu kült örgütlerin vaat ettiklerinin çoğunu toplumumuzun yerine getirmesi gerekiyor.
Bu sayede kült örgütler mensuplarını kaybederken, toplumlar vatandaşlarını geri kazanacaktır.
FETÖ’nün Örgütsel Çekiciliği
İnsanlarımız neden FETÖ’yü tercih etti? Ya da FETÖ, mensuplarını nasıl baştan çıkardı? Bu soruya verilecek cevaplar FETÖ’nün örgütsel çekiciliğini ortaya koyacaktır. Fakat örgütün çekiciliği; iş bulmadan eş edindirmeye, manevi ihtiyaçların karşılanmasından maddi yardımlara kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu çerçevede kimi mensupları örgütü sadece bir bilgi kaynağı (örneğin ev sohbetlerindeki dini bilgiler) olarak görür; kimi mensupları örgüte sadece çıkar amacıyla yaklaşır (örneğin memur olabilmek, yüksek makamlara erişebilmek) ve kimi mensupları da örgüte yüksek seviyede karşılıksız
bağlanır, geri kazanılmaları imkânsızdır, her koşulda örgütün ve liderin emri altındadırlar.
Yani örgütün çekiciliği konusunda karşımıza çıkan bu geniş alanda en az üç tür örgüt mensubu (seyirci, müşteri, kült) ile karşılaşıyoruz. Bu durum örgütün çekiciliği konusunda derinlemesine araştırmalara olan ihtiyacı vurguluyor. Bu raporda ise örgütsel çekicilik konusunu örneklendirmek amacıyla askeri liselere sızdırılan öğrencilerin FETÖ tarafından nasıl baştan çıkarıldığına kısaca bakılabilir.
Askeri liselere sızacak öğrenciler henüz 12, 13’lü yaşlarda sıcak yüz, aşırı ilgi, sevecenlik, değer verme, koruyucu kollayıcı bir tutum içerisinde örgüte kazandırılmaya başlanır.
Özellikle maddi durumu zayıf ailelerin zeki, istikbali parlak çocukları keşfedilir. Bu çocuklara sürekli “Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) dinsizlerin elinde” argümanı sunulur.
Bu sayede dinsiz orduyla savaş ve onu kurtar sözde misyonu bu çocuklara kazandırılır.
Eğitilmiş profesyonel şahıslar olarak örgütün görevlendirdiği abiler, ablalar henüz gelişim çağında olan bu çocukları örgüte kazandırmak için yoğun bir ilgi alaka gösterirler.
Aralarında kurulan abi/abla ilişkisi, bu süreçte neredeyse anne/baba ilişkisinin yerini alır. Onları anlayan, koruyan; onların iyiliği için her şeyi yapan, geleceklerini planlayan, korkularını azaltan, sevinçlerini paylaşan bu hoş sohbet profesyonel şahıslar, bu çocuklara oldukça çekici gelir. Bununla birlikte gelişen dini hassasiyetler kullanılarak bu çocuklar, askeri liselere büyük bir motivasyonla gönderilir. Gizli olarak nasıl abdest alacakları, ima ile nasıl namaz kılacakları öğretilir. İslam’ın fatihleri konumunda olduklarına inandırılırlar.
Aileler açısından ise ücretsiz ders çalıştırma, ücretsiz kamplar, dini eğitimler gibi durumlar çekici gelir.
Sunduğumuz örnekte örgütün çekiciliği maddi olanaklar, gelişim çağının verdiği çalkantılı dönemlerdeki manevi destekler, dini misyonlar ve saygınlık gibi güzel gelecek vaatleri olarak özetlenebilir. Kısaca belirtilen bu noktaların anlaşılması, FETÖ benzeri diğer yapılanmaların tekrardan bu tür çekici hususları kullanarak örgütlenmelerinin önüne geçmekte çok önemlidir. Örneğin TSK dinsizdir argümanına karşı argümanlar topluma dikkatlice anlatılmaz ise yarın başka bir örgüt, yine, aynı argümanı kullanarak askeri okullara öğrenci sızdırmaya devam edecektir; aynı misyonla hareket eden bu öğrenciler, geleceğin generalleri olacak ve ülkenin güvenliğine, yine, tehdit arz edeceklerdir. Hiç kuşkusuz,
eğitimde fırsat eşitliği sağlanmaz ise fakir ailelerin zeki çocukları bu tür yapılanmalar için iştah kaynağı olmaya; aileler kült örgütlere katılım konusunda bilinçlendirilemez ise, gelişim çağındaki birçok çocuğumuz bu örgütlerin cazibesine kapılmaya; dini konularda gerçekler yerine hurafelerin yerleşmesine, yayılmasına göz yumulursa, bunu diğer kült örgütler kendi menfaatleri için kullanmaya devam edecektir.
Bu noktada makalesini incelediğimiz Zimbardo, kült örgütlerin sunduğu maddi, manevi çekici hususların toplum tarafından sağlanmasıyla sorunun büyük oranda azalacağını öne sürüyor. Ona göre çözüm; aldatmalara, çarpıtmalara, tahriplere mahal vermeden mükemmel tek bir toplumsal kült oluşturmakta. Fakat kendi toplumumuz bu tür çekici konuların ne kadarını karşılayabilir? Bu konudaki toplumsal bilinç düzeyi nasıl arttırılabilir?
Örneğin toplum olarak ülkemizdeki üniversite öğrencilerinin barınma ihtiyaçları sorununu çözebilir miyiz? Bu sayede şehir değiştiren, ailesinden ilk kez uzakta kalan gençlerimizi FETÖ ve benzeri kült örgütlerin üsleri sayılan evlerden, yurtlardan koruyabilir miyiz? Bu hususta devletin yönlendirici olması gerektiği açıktır. Fakat kapatılan FETÖ yurtlarının tartışmasız tümünün Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yerine, farklı ideolojik amaçları olduğu bilinen dernek ve vakıflara da devredilmesi, daha en baştan işimizin çok zor olduğunu hatırlatmaktadır.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder