TÜRKİYEDEKİ SURİYELİ MÜLTECİLER UZUN VADELİ ENTEGRASYON İÇİN FIRSATLAR VE ZORLUKLAR BÖLÜM 1
No.1, OCAK 2016
TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ
No.1, OCAK 2016
Baytna Syria işbirliğinde 1 ve 2 Aralık 2015 tarihlerinde sırasıyla Gaziantep ve Ankara’da Suriyeli sığınmacıların geleceği ve Türkiye’ye etkilerini tartışmak
üzere iki çalıştay düzenlendi.
Gaziantep ve Ankara’da düzenlenen çalıştaylara Suriyeli mültecilere yardım konusunda sahada faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri,
devlet kurumlarından görevliler, akademisyenler, araştırmacılar, uluslararası örgüt temsilcileri ve gazeteciler katılmıştır. Gaziantep’teki toplantıda daha çok Suriyeli sivil toplum kuruluşlu temsilcilerinin sıkıntıları, sahada karşılaştıkları zorluklar ele alınmıştır. Ankara’daki toplantıda ise Gaziantep’te dile getirilen sorunlar doğrudan konunun muhataplarına iletilmiş ve devlet kurumlarının ilgili konularda attığı adımlar ele alınmıştır. Bunun yanı sıra Suriyeli sığınmacıların Türkiye toplumuna entegrasyon süreci ve bu konuda atılması gereken adımlar tartışılmıştır. Suriyelilerin Türkiye’ye entegrasyon süreci, siyasal, ekonomik, toplumsal boyutlarıyla ele alınmıştır.
Giriş
Suriye’deki savaşın ve insani krizin beşinci yılının eşiğinde Türkiye büyük bir mülteci akımı ile karşı karşıya. Resmi kaynaklara göre, Türkiye’de Suriyeli mülteci sayısı 2.6 milyona ulaştı. Bu sayı ile Türkiye en fazla Suriyeli mülteci nüfusu barındıran ülke konumunda. Türkiye geçmişte de Irak Kürtleri, Bosnalı Müslümanlar, Afganlar gibi Ortadoğu bölgesinden büyük göç akımlarıyla karşılaşmıştı ancak göçmen sayıları hiç bu kadar yüksek, göçmenlerin kalış süreleri de bu denli uzun olmamıştı.
Türkiye iyi donanımlı kampları kısa sürede hizmete koyarak mülteci akınına yönelik ilk müdahaleyi yaptı ancak kamplar kısa vadeli bir probleme çözüm niteliğinde kurulmuştu. Suriye’deki savaşın uzaması, Nisan 2011’deki ilk
mülteci akınından sonra Türkiye’ye giren Suriyeli sayısının hızla artmasına sebep oldu. Bunların yaklaşık yüzde doksanı kamp alanlarının dışında; çoğunlukla ülkenin Güneydoğu bölgesindeki kentlerde, Ankara ve İstanbul gibi diğer şehirlerde yaşamlarını sürdürüyor.
Türkiye’deki Suriyelilerin geçici ‘misafir’ olmayacağının anlaşılması ile giderek büyüyen mülteci krizi için daha geniş kapsamlı bir adaptasyon gerekliliği de ortaya çıktı. Türkiye bu aşamada ülkedeki varlıklarını devam ettirmek isteyen ‘kalıcı mültecilere yönelik kurumsal ve altyapısal kapasitesini geliştirmeye başladı. Mültecilerin uzun vadeli entegrasyonu ve yerleşimi, özellikle krizin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda kapsamlı ve titiz bir yaklaşım gerektiriyor. Bu entegrasyon sürecinde karar alıcılar, uygulayıcılar, ile sağlık, eğitim, istihdam gibi farklı alanlarla ilgili sivil toplum örgütleri arasında işbirliği de bir diğer önemli konu. Bunun yanı sıra, güçlü bir uluslararası destek ve işbirliği de gerekiyor.
Avrupa Birliği’nin finanse ettiği Capacities for Peaceprojesi çerçevesinde Saferworld, PODEM, ORSAM ve Baytna Syria, Aralık 2015’de Gaziantep ve Ankara’da iki çalıştay düzenledi. Gaziantep çalıştayında Suriyeli toplum
ve yerel kurum temsilcilerinin katkılarına öncelik verdi. Söz konusu çalıştay, Suriyeli katılımcılara, Türkiye’deki Suriyelilerin durumu, ev sahibi toplumla ilişkiler, karşılaştıkları belli başlı problemler ve entegrasyonları için muhtemel
çözümleri üzerine fikir alışverişinde bulunabilecekleri bir platform sağladı. Ankara çalıştayı ise karar alıcıları, uygulayıcıları, uzmanları ve mülteciler konusunda etkin akademisyenlerle birlikte Türkiye’nin Güneydoğusundan sivil
toplum temsilcileri bir araya getirdi. Ankara’da katılımcılar alınan tedbirleri, mevcut riskleri, fırsatları ve işbirliği alanlarını tartışmak üzere bir araya geldiler. Bu çalıştay raporunun ilk bölümü, Suriyeli toplum temsilcileri ve Türkiyeli
katılımcılar, yetkililer ve uzmanlar tarafından vurgulanan temel zorlukları şu başlıklar altında analiz etmektedir: mültecilerin statüsündeki belirsizlik ve iletişim yetersizliği; bürokrasinin koordinasyonda yetersizliği ve etkisizliği; işsizlik ve kötü yaşam koşulları; ve son olarak, iki toplum arasında oluşabilecek sosyal gerginlik ihtimali. İkinci bölüm, eğitim, iş ve istihdam alanlarında sosyal entegrasyon için öneriler sunmakta ve sivil toplumun bu süreçteki rolüne vurgu yapmaktadır.
Üçüncü bölüm ise uluslararası desteğin değerlendirilmesine ayrılmıştır.
1. Çalıştayda Vurgulanan Temel Zorluklar
• Mültecilerin statüsündeki belirsizlik ve iletişim yetersizliği Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, Türkiye’deki yasal statülerine ve dolayısıyla geleceklerine ilişkin belirsizlik nedeniyle giderek artan bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. 5 yıl önce savaşın yıkımından kaçtıklarında birçok Suriyeli Türkiye hükümetinin açık kapı politikasına müteşekkirdi. 5 yıl sonra Türkiye devletine ve toplumuna hala müteşekkir olsalar da gelecekte Türkiye’de kendilerini nelerin beklediğine dair netlik arayışı içindeler.
< Mültecilerin uzun vadeli entegrasyonu ve yerleşimi, özellikle krizin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda kapsamlı ve titiz bir yaklaşım gerektiriyor. Bu entegrasyon sürecinde karar alıcılar, uygulayıcılar, ile sağlık, eğitim, istihdam gibi farklı alanlarla ilgili sivil toplum örgütleri arasında işbirliği de bir diğer önemli konu. >
“Türkiye’nin Suriyelilere nasıl ev sahipliği yapmaya devam edeceğine dair bir belirsizlik var. Maddi gücü yetenler bir an önce buradan ayrılıp Kutsal Topraklara (Batı Avrupa) gitmek istiyorlar.”
Suriyeli Çalıştay katılımcısı, Gaziantep
Mevcut yasal çerçevede, Suriyeli mülteciler geçici kimlik kartıyla kendilerine sağlık, eğitim alanlarında, sosyal ve adli yardıma erişim sağlayan geçici koruma statüsündeler. Ancak sadece Suriyeli mültecilere uygulanan bu geçici statü,
onlara uluslararası tanımdaki mülteci statüsünü vermiyor ve vatandaşlık hakları sağlamıyor. Çalıştay katılımcıları, bu yasal düzenlemelerin mülteciler açısından Türkiye’de herhangi bir orta ya da uzun vadeli beklentinin öngörülmesini
zorlaştırdığını vurguladılar. Gerek kamplarda gerekse kentsel alanlarda birçok mülteci gelecekte yasal olarak çalışıp çalışamayacaklarına ya da vatandaşlık hakları elde edip edemeyeceklerine dair belirsizlik içinde köseye sıkışmış
hissediyor. Bu sorun, Suriyeli mülteciler ve yerel otoritelerden merkezi hükümete kadar, resmi kurumlar arasındaki iletişim kanallarının yetersizliğiyle daha da pekişiyor. Suriyeli toplum temsilcileri geçen 4 yıllık süreçte Türk yetkililer tarafından sadece 4 toplantının bunlardan son ikisinin kısa süre önce (Ekim-Kasım 2015)- organize edildiğine işaret etmekte. Suriyeli mülteciler, haklarından ve onlara acık imkânlardan sokak konuşmaları ya da sosyal medya vesilesiyle haberdar olduklarını öne sürüyorlar. Giderek hayal kırıklıkları artan, durumları görece olarak daha iyi olan Suriyeli mültecilerin, sıklıkla ‘Kutsal topraklar’ olarak bahsedilen
Avrupa’daki fırsatları aramaya başladığı belirtiliyor.
Türk yetkililerle iletişimin zor olmasıyla birlikte, Türki-ye’deki Suriyeli mülteciler de kendi ülkelerinin farklı kesimlerinden gelen (kentli ve köylü, erkek ve kadın, genç ve yaşlı, siyasi ve mezhepsel ayırımları olan)ve dolayısıyla değişik ihtiyaçları olan, heterojen birçok gruptan oluşuyorlar. Bu sebeple de çeşitli ifadelerin ve bakış açılarının varlığı, ne şaşırtıcı ne de özünde olumsuz olarak görülmeli. İletişimi ve ilişkileri geliştirmeye yönelik çabaların, farklı ihtiyaç ve beklentileri ele alabilmesi için Türkiye’deki Suriyeliler arasındaki bu çeşitliliği mümkün olduğunca göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Nisan 2013’de T.C. İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü olumlu bir gelişme olarak not ediliyor. Genel Müdürlüğün hedefi, mültecilere ilişkin konularda bilgilendirme için temel kaynak haline gelmek.
Şu ana kadar sınırlıda olsa bir ilerleme sağlandığı belirtilmekle birlikte, Suriyeliler Müdürlüğün tam kapasiteye ulaşmasının uzun zaman alacağından endişeli. Mülteciler günlük yaşam şartlarının daha da zorlaşmasıyla da sabırlarını kaybediyor.
< Gerek kamplarda gerekse kentsel alanlarda birçok mülteci gelecekte yasal olarak çalışıp çalışamayacaklarına ya da vatandaşlık
hakları elde edip edemeyeceklerine dair belirsizlik içinde köseye sıkışmış hissediyor. >
• Bürokrasinin tutumu – Koordinasyon yetersizliği, etkisizlik, engeller Suriyeli mülteciler Türk bürokrasisini bir bariyer olarak görmekte.
Örneğin, Suriyeliler için banka hesabı ikamet izni gerektirirken, ikamet izni banka hesabı açılmış olmasını gerektiriyor.
Hükümet yetkilileri ise geçici kimlik kartlarıyla banka hesabı açabilmek için yeni düzenlemelerin yürürlükte olduğunu belirtiyorlar.
Bu olumlu bir gelişme olsa da, çalıştay katılımcıları, çeşitli bürokratik engeller yüzünden Suriyeli mültecilerin belirsiz durumlarının devam edeceğini düşündüklerini belirtiyorlar.
Çalıştaydaki Suriyeli katılımcılar, birçok kez bürokrasinin fazla “sabit” öldüğünü ve mültecilerin ihtiyaçlarına yönelik farklı ofisleri koordine etmek için uygun esneklikte olmadığını ifade ettiler. Farklı illerdeki farklı kurumlar farklı
hizmetler sunuyor; aynı kurumun içinde dahi ortak, tek bir yaklaşım söz konusu olmayabiliyor. Suriyeli mülteciler, “aşılamaz” görünen engeller nedeniyle bürokratik kurumlarla işbirliğinin giderek daha da zorlaştığını düşünüyorlar.
Bununla beraber, Suriyeli mülteciler fazla talepkar görünmek istemediklerinden bürokratik kanallar aracılığıyla seslerini duyurma konusunda tereddütlüler. Bunun, Lübnan, Ürdün, Irak gibi Suriyeli mültecileri barındıran diğer ülkelere
kıyasla şartların daha iyi olarak görüldüğü Türkiye’deki varlıklarını tehlikeye atabileceği görüşündeler. Bu yüzden resmi bağlantılardan ziyade kişisel bağlantılara danışma eğilimindeler.
Bürokratik kurumlar arasındaki koordinasyon yetersizliği Ankara çalıştayındaki katılımcılar tarafından da kabul edildi. Bu durum, kapsamlı, iyi düşünülmüş bir eylem planının kurumsallaştırılması gerekliliğinin siyasi çevrelerin gözünden kaçmamış olduğunu gösteriyor. Kısa bir zaman önce, Başbakanlığa, şu anda birçok bakanlığın altında dağınık halde bulunan mültecilere ilişkin ofisleri koordine etmekten sorumlu Göç ve İnsani Yardım için bir danışmanın
atanmasıyla olumlu bir adım atılmış oldu. Birim, eğitim, sağlık ve sanitasyon, ekonomi ve işgücü, sosyal destek ve entegrasyon, dini eğitim ve hizmetler, insanı yardım, yerel yönetim ve altyapı hizmetlerine bakan 7 çalışma gurubunu
kapsıyor. Örneğin, kısa ve orta vadeli eğitim meseleleriyle ilgilenen Eğitim Çalışma grubu, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde faaliyet göstermekte, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan(AFAD), Kalkınma Bakanlığı’ndan,
sivil toplum örgütlerinden temsilciler içeriyor. Bunun yanın-da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde bir birim kurulması tartışılıyor. Bu gelişmeler, Suriyeli mülteciler meselesini ele alan koordineli, çok boyutlu bir eylem planından yoksunluğun, toplumun sosyal dokusunu tehdit eden daha büyük sorunlara yol açacağının giderek artan bilinciyle gerçekleştiriliyor.
• İşsizlik ve kötü yaşam koşulları Suriyeli mültecilerin çalışma izni alamaması Türkiye’de sosyal entegrasyonunun önündeki en büyük engellerden biri olarak öne çıkıyor. Mültecilere çalışma izni verilmesini sağlayacak yeni yasa, Ocak 2016’dakabul edilmiş olsa da yasanın tam olarak uygulanabilmesi için zamana ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Bugüne kadar yasal olarak çalışma durumu söz
konusu olmadığından, tek alternatif düşük ücretlerle ve herhangi bir sosyal fayda ya da hak elde etmeksizin yasadışı çalışmaktı ve bunun bir süre daha devam edeceği öngörülüyor. Bu durum, Suriyeli mültecileri sömürüye açık bir hale getiriyor. Türkiye’de hâlihazırda bir problem olan çocuk işçiliğinin Suriyeli mülteci akınıyla çok daha artacağına dair öngörüler var.
< Suriyeli gençler, Türkiye’yi genel olarak bir geçiş noktası olarak görüyorlar ve vaatlerin yüksek olduğu yerler olarak romantize edilen Avrupa’ya yerleşme fikrini sıklıkla aralarında tartışıyorlar. >
Başlı başına bir problem olmasının yanı sıra, yasadışı işgücünün artması, aynı zamanda ev sahibi toplumların istihdamlarını etkileyerek iki toplum arasında ihtilafa sebep olabilir. Bu acil tedbir alınması gereken bir risk alanı olarak karar mercilerinin gündemindedir.
Karşılaştıkları kötü yaşam koşulları nedeniyle Türkiye’deki Suriyeli gençlerin tartışmalarının temel konusunu Batı dünyası ve sunduğu avantajlar oluşturuyor. Suriyeli gençler, Türkiye’yi genel olarak bir geçiş noktası olarak görüyorlar
ve vaatlerin yüksek olduğu yerler olarak romantize edilen Avrupa’ya yerleşme fikrini sıklıkla aralarında tartışıyorlar. Türkiye’deki geleceklerine ve statülerine ilişkin belirsizliğe karşı Avrupa’daki hayali kurulan daha iyi yaşam koşulları ve fırsatlar, hayatlarını riske atarak yaptıkları tehlikeli Avrupa yolculuklarının temel sebebi olarak öne çıkıyor.
• Sosyal gerilim ve radikalleşme riski Uluslararası deneyim, hâlihazırda kendileri ekonomik ve sosyal zorluklarla karşı karşıya olan toplumlarda yabancıları “günah keçisi” ilan etme eğilimine işaret etmektedir. Türkiye’de de yasadışı işçilerin artmasıyla azalan ücretler nedeniyle, Suriyeli mültecilerin hedef alınması riski bulunmaktadır. Suriye’de savaş devam ettikçe ve Türkiye daha fazla mülteciye kapılarını açtıkça bir bitkinlik hissinin filizlenmesi de muhtemel. Ankara’daki çalıştayda katılımcılar büyük bir gerginlik ya da çatışma durumu olmasa da, yerel halkın son 5 yıl içinde akın eden Suriyelilere ilişkin rahatsızlıklarını
giderek daha fazla dile getirdiklerini vurguladı. Örneğin 2014 yılında Gaziantep ’te Suriyelilere yönelik saldırılar olduğu, bunun gündelik hayatın akışında gerilime sebep olarak, iki toplum arasındaki güvene zarar verdiği rapor edildi.
Bu ve benzeri örnekler az sayıda yaşanıyor olsa da, yerel halkın Suriyeli mültecileri yük olmaya başlayan, ge-reğinden fazla kalan misafirler olarak algılamasıyla ortaya çıktığı söylenebilir. Uzmanlar, “insan hakkı olarak sığınma
talebi ”kavramının Türkiye toplumu için yeni bir olgu olduğu, henüz tam olarak anlaşılmamış olmasının bu durumun sebebi olduğu görüşündeler.
Ayrıca kendilerini yerel halk tarafından fiziksel tehdit altında hisseden Suriyeli mültecilerin nefsi müdafaaya başvurma riski de söz konusu. Bu durum, üzerine ekonomik zorluklar da eklenince fiziksel ve ekonomik anlamda korunma
amacıyla suç faaliyetlerine de kapı açabilir. Halihazır-da Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde suç oranlarında belirgin bir artış görülmüyor, ancak sosyal entegrasyon çabaları mültecilere amaç ve aidiyet duygusu
kazandırmakta yetersiz kalırsa, gelecekte gettolaşma, suç oranlarında ve hatta radikalleşmede artış yaşanabileceğini göz ardı etmemek gerektiği belirtiliyor. Nitekim Gaziantep çalıştayında vurgulandığı üzere, “kayıp nesil “olma riski taşıyan Suriyeli gençliğin içinde bulunduğu amaçsızlık hissinin ekonomik güvencesizlikle birleşmesi, Suriyeli gençliğin radikal örgütlere yönelmesine sebep olabilir. Şu an bu yönde belirgin bir eğilim olmasa da bu durumun Suriyeli gençliğin karşılaşabileceği sorunlar arasında olduğu söylenebilir. Katılımcılar, radikal gruplara katılımın ciddi bir tehdide dönüşmeden önce önlenmesi için karar mercilerinin sosyal ve ekonomik entegrasyonu sağlayacak tasarılar üretmesi gerektiğini ifade ettiler.
< Nitekim Gaziantep çalıştayında vurgulandığı üzere, “kayıp nesil “olma riski taşıyan Suriyeli gençliğin içinde bulunduğu amaçsızlık hissinin ekonomik güvencesizlikle birleşmesi, Suriyeli gençliğin radikal örgütlere yönelmesine sebep olabilir. >
2. Sosyal Entegrasyon İçin İzlenecek Yollar: Sorunlar ve Fırsatlar Suriyeli mültecilerin Türkiye topraklarında ikametinin uzamasıyla, tartışmalar ve planlama çabaları kısa vadeli koruma ve insani yardımdan, Suriyeli mültecilerin uzun vadeli ikameti ve sosyal ve ekonomik entegrasyonu üzerine yoğunlaşmaya başladı. Göç ve diğer politikaların bu yeni gerçekliğe uygun hale getirilmesi, Türkiye ve karar mercileri için zorlu bir görev. Suriyeli mültecilerin uzun vadeli yerleşimi ya da entegrasyonlarının, diğer örneklerde olduğu gibi Türkiye’de de, eğitim, iş ve/veya sivil toplum üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor. Takip eden bölümlerde bu üç alanda öne çıkan başlıklar ve öneriler tartışılacaktır.
• Eğitim Fırsatları Türkiye’deki mülteciler arasında okul çağında yaklaşık 700,000 çocuk bulunmakta ve bunların yarısından azı okullarda kayıtlı durumda. Mevcut verilerin yetersizliğinden dolayı tam olarak kaç çocuğun okullarda kayıtlı bulunduğu ve kayıtlı olanların kaçının derslere devam ettiğini söylemek zor. Mevcut düzenlemeye göre, Suriyeli çocuklar devlet okullarına ve Milli Eğitim Bakanlığı denetimi altındaki geçici eğitim merkezlerine kaydolabiliyorlar. Ancak talebi karşılayacak sayıda geçici eğitim merkezi bulunmamakta.
Çalıştaydaki bir katılımcının verdiği bilgiye göre, Adana merkezde okul çağında 40,000 Suriyeli çocuk bulunurken bunların sadece 10,000’i düzenli olarak geçici eğitim merkezlerine devam ediyor. Kırsal kesimlerde tablo daha vahim
görünüyor. Eğitim hakkı verilmiş olmasına rağmen, Suriyeli çocukların okula gitmesi lojistik sorunlar (ulaşım masrafları gibi) ve Suriyeli ebeveynlerin tercihleri ve endişeleri nedeniyle sınırlanmış durumda.
Bu rakamlar Türkiye’nin omuzlaması gereken ağır görevi işaret etmekte. Karar mercileri, Suriyeli gençliğin kayıp nesil olmasının engellenebilmesi için çocukların Türkiye’deki millî eğitim sistemine entegre edilmesinin gerekliliğinin farkındalar. Ankara çalıştayında bir Başbakanlık temsilcisi, Suriyeli öğretmenlerin çalışacağı 26 okulun faaliyete açılmasıyla, Şubat 2016itibarı ile 450,000 Suriyeli çocuğun okullara kayıtlı olmasının hedeflendiğini kaydetti.
Başbakanlık bünyesindeki Mülteci Birimi Eğitim Çalışma Grubu’nun da Suriyeli çocukları milli eğitim sistemine bağlı Türk okullarına kaydettirmenin yolları üzerine çalışmaya başladığı belirtildi. Hem Arapça hem de Türkçe eğitim
veren geçici eğitim merkezlerinin milli müfredata göre eğitim veren devlet okullarına yumuşak bir geçiş sağlayacağı öngörülmekte.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder