11 Şubat 2018 Pazar

SURİYE’YE KOMŞU ÜLKELERDEKİ SURİYELİ MÜLTECİLERİN DURUMU. BÖLÜM 8

SURİYE’YE KOMŞU ÜLKELERDEKİ SURİYELİ MÜLTECİLERİN DURUMU. BÖLÜM 8


4. Mültecilerin Göç Nedeni, Geri Dönüş Olasılığı ve Siyasi Tavırlarına İlişkin Durum 

Suriyeli Kürtler; dil yakınlığı, IKBH’nin mültecilere yönelik esnek politikası, coğrafi yakınlık, istikrar ve iş imkanları gibi sebeplerle IKB’yi tercih etmektedir. Mültecilerin büyük çoğunluğu Suriye’de istikrar sağlanması ve çatışmaların sona ermesi ile ülkelerine dönmek istediklerini belirtmektedir. 



Dumiz Kampı 

Buna karşın Suriye’de iç savaşın çözüleceğine inançları olup olmadığı yönündeki soruya yine büyük oranda olumsuz yanıt vermektedirler. 
Bu da esasen mültecilerin Irak’ta uzun dönemli kalma yönünde planları olduğunu göstermektedir. Irak’taki Suriyeli mültecilerin yine büyük bölümü üçüncü ülkelere gitmeyi düşünmediğini ve IKB’de kalmak istediğini ifade etmektedir. IKBY de Suriyeli mülteciler uzun süre kalacak şekilde hazırlıklarını yapmaktadır. 
Suriye’deki istikrarsızlığın süreceği tahmini ile sayının giderek artması beklenmektedir. Bu doğrultuda mevcut kampların kapasitesi artırılmaya 
ve ek kamplar inşa edilmeye çalışılmaktadır. 

Suriyeli Kürtlere aileleri ile birlikte mi göç ettikleri sorusu yöneltilmiş ve büyük oranda evet yanıtı vermişlerdir. Bu durum Kürt nüfusun toplandığı şehir merkezlerinde istikrarsızlık çıkmaması durumunda bundan sonraki dönemde çok büyük Kürt göç dalgası olmayacağı şeklinde değerlendirilebilir. Aile fertlerini bırakarak Irak’a gelen mülteciler ailelerini de getirmek istediklerini belirtmek tedir. 

Mülteciler göç nedenleri olarak sırasıyla; iç savaştan kaçmak, IŞİD’in saldırıları, IŞİD’in “Kürt malı ve kadınını helal kıldık” şeklindeki açıklaması, zorunlu askere alınma korkusu, iş imkanlarının olmaması ve sağlık eğitim gibi ihtiyaçların karşılanamaz duruma gelmesi gibi nedenler sıralamaktadır. Az sayıda da olsa bazı mülteciler 

Dumiz Kampı PYD’nin uyguladığı baskı nedeniyle göç ettiğini dile getirmiştir. Neden Irak Kürt Bölgesi’ni tercih ettikleri sorusuna ise “burada kendi vatanımız dayız, bize burada misafir olarak değil kardeş olarak bakılmaktadır” şeklindeki yanıt sıkça verilmiştir. Mülteciler Türkiye’nin kolaylık sağlaması durumun da Türkiye’yi de tercih edeceklerini belirtmektedir. Suriyeliler IKB’de rahat olduklarını ve kampta kalmak zorunda olmadıklarını, istedikleri zaman kamp  dışına çıkabildiklerini belirtmektedir. Kamp koşulları açısından Türkiye’nin çok daha iyi durumda olduğunu bildikleri halde Türkiye’de rahat bir şekilde kamp dışına çıkılmadığı için Irak’ta kalmayı tercih etmektedirler. Suriyeli Kürtler, IKB’yi “Büyük Kürdistan”ın parçası olarak görmektedir. Ortak etnik köken, 
dil yakınlığı, IKBY’nin yaklaşımı ve kamuoyunun olumlu bakışı bu düşüncenin güçlenmesine neden olmaktadır. Bu yanıtlara rağmen çok fazla dile getirilmese de IKB’deki ekonomik fırsatlar ve istikrar ile coğrafi yakınlığın da önemli nedenlerden olduğunu söylemek mümkündür. Zira bazı yanıtlarda “Türkiye sınırda geçişe izin verse idi Türkiye’yi tercih ederdik” şeklinde yanıtlar alınmıştır. IKB’ye göç edenlerin büyük kısmının Irak sınırına yakın Cezire bölgesinden gerçekleşmiş olması da coğrafi yakınlığın önemli bir etken olduğunu göstermektedir. 

Türkiye’de yapılan saha araştırması sırasında Türkiye’ye göç eden Suriyeli mülteciler arasında Kürt kökenlilerin önemli oranda olduğu tespit edilmiştir. Türkiye ve Irak’ta yapılan saha araştırmaları birlikte değerlendirildiğinde, Suriye Kürtlerinin aynı nedenlerle göç ettiği, coğrafi yakınlık ve akrabalık ilişkileri nedeniyle Irak ya da Türkiye’yi tercih ettiği görülmüştür. Türkiye’ye daha yakın olan Afrin ve Kobani’deki Kürtlerin önemli bir kısmı Türkiye’yi tercih etmiştir. Ancak yine de Kürtler arasında yaygın bir kanat halini almış olan “Türkiye Kürtlere saldıran grupları destekliyor” şeklindeki algı Türkiye’den ziyade Irak’ı kimi zaman tercih etmelerine neden olmaktadır. Ancak bu algının saha araştırmasının yapıldığı dönemde geçerli olduğunu ve Suriye’de gelişen olaylara göre değişmesinin muhtemel olduğunu belirtmek gerekmektedir. 

Mültecilere, Suriye’de Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerdeki durum ve geleceğe ilişkin beklentileri konusunda da sorular yöneltilmiştir. 
Suriyeli Kürtler, rejim ve muhalefet arasındaki mücadelede muhaliflerden yana tavır belirlemektedir. Ancak muhalifler arasında net bir ayrım yapmakta, El Kaide bağlantılı gruplarlar ile İslamcı grupları muhalefetten saymamakta-dır. Hatta bu örgütleri Esad rejiminden daha büyük bir tehdit olarak görmektedir. Ancak ılımlı gördükleri muhalif grupların Esad’a karşı başarı kazanmasını ve rejimin yıkılmasını genel olarak destekledikleri görülmüştür. Görüşülen mültecilerin neredeyse tamamına yakını Suriye’de ba-ğımsız bir Kürt devleti kurulmasını istediklerini ancak bunun kendileri için bir hayal olduğunu bildiklerini ifade etmiştir. Ancak gerçekçi bir yaklaşımla, Kürtlerin büyük çoğunluğu Suriye 
bütünlüğü içinde demokratik, federal bir devlet yapısı istediklerini, Kürtlerin kendi otonom bölgesine sahip olmasını arzuladıklarını dile getirmiştir. Federal bölge olarak Cezire’den Afrin’e uzanan, Kuzey Suriye hattının tamamını kapsayan ve bütünlüğü olan bir coğrafya düşünülmektedir. 
İç savaşın sona ermesi ertesinde kurulacak yeni devletin adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine “Suriye Cumhuriyeti” olması yönünde ortak ve güçlü bir talep de söz konusudur. Araplar ile Kürtler arasında bir iç savaş yaşanması olasılığını ise düşük olarak değerlen dirmektedirler. Sadece Kürtlerin yaşadığı bölgelere sonradan göç ettirilmiş Arap aşiretleri ile çatışmalar yaşanabileceğini ifade etmektedirler. 

5. Yerel Halk-Suriyeli Mülteci İlişkisi Suriyeliler Irak’a göç etmeye başladığı tarihten kısa süre sonra Duhok’taki Dumiz kampı kurulmuş ve mülteciler buraya 
yerleştirilmeye başlanmıştır. Sayının giderek artması, Dumiz kampı ve Duhok ilinin kapasitesini aşması ile beraber mülteciler Erbil ve Süleymaniye’deki 
kamplara yerleştirilmeye başlanmıştır. 



Kawergosk Kampı 

Suriyeli mülteci kabul eden diğer ülkelerdeki gibi mültecilerin önemli bir kısmı kamp dışında yaşamayı seçmiştir. Mart 2014 tarihi itibarıyla mültecilerin 
%58’i kamp dışında kendi imkanları ile şehirlerde yaşamlarını sürdürmektedir. Mültecilerin kamp dışında yaşamayı seçmesinin birkaç nedeni olduğu söylenebilir. Bunlar; kamp ortamının bazen güvenli olmaması, kamp yaşamının sıkıcı ve şehir yaşamının çekici olması, şehirde iş bulma imkanının olması ve bazı ailelerin ekonomik imkanının olması nedeni ile kiralık ya da satın aldığı evlerde yaşamayı tercih etmesi. 

Suriyeli mültecilerin Irak Kürt halkı tarafından araştırmanın yapıldığı döneme kadar nispeten memnuniyetle karşılandığını söylemek mümkündür. 
Irak Kürtlerinin de Saddam Hüseyin döneminde benzer bir zorunlu göçe maruz kalmış olması, mültecilerin akrabaları olduğu düşüncesi olumlu yaklaşımın en önemli nedenleridir. Suriyeli mülteciler, Kürtçenin Kırmançi lehçesini konuşurken Duhok halkı Kırmançi’ye yakın bir lehçe olan Bahtinani konuşmaktadır. Erbil ve Süleymaniye’de nispeten farklı olan Sorani lehçesi konuşulsa da kısa sürede bu sorun aşılabilmektedir. Dolayısıyla mülteciler şehirlerde iş bulma ve yerel halk ile iletişime geçme konusunda fazla sıkıntı yaşamamaktadır. 
Mültecilere yönelik yerel halk tepkisi halen olumlu olmakla birlikte, mültecilerin entegrasyon sürecinde diğer ülkelerdeki örneklere benzer sorunlar da yaşanmaktadır. Sadece hayatta kalma çabasındaki mülteciler, inşaat ve hizmet sektöründe ucuz işgücü olarak yer almaya ve yerel halkın iş fırsatlarını elinden almaya başlamıştır. 



Basirma Mülteci Kampı 

Mültecilerin; eğitim, sağlık sistemi üzerine bindirmiş olduğu yük ve bazı mültecilerin hırsızlık, gasp gibi olaylara karışması bu süreci körüklemektedir. 
Ancak yaşanan sınırlı olaylar ve artma eğilimi gösteren yerel tepkiye rağmen mülteciler ve yerel halk arasında büyük çaplı bir olay henüz yaşanmamıştır. Sadece yeni göç dalgalarına karşı halkın artık eskisi kadar hoş bir tutum takındığını söylemek mümkün değildir. Suriyelilerin kira yardımı alıyor olması ve vasıfsız işgücü piyasasını ele geçirmeye başlaması özellikle fakir yerel halk arasında da destek alma beklentisi oluşturmaktadır. Yerel halkın tepki geliştirmesine neden olan bir diğer unsur, kiralık evlere artan talep nedeniyle kiraların aşırı yükselmesidir. 
Bu durumun iki sonucu olmaktadır. Birincisi yerel halk arasında kiracı konumunda olanlar bu durumdan olumsuz etkilenmekte ve tepki 
geliştirmektedir. Mülteciler açısından ise daha düşük kira ödeme çabası ile güvenli olmayan, henüz inşaatı tamamlanmamış evlerde yaşamak 
gibi bir sonuç doğmaktadır. Ayrıca yüksek kirayı karşılamak için okul çağındaki gençler ve çocuklar çalışmak durumunda kalmaktadır. Irak’a göç eden mültecilerin yaklaşık üçte birini ilk ve ortaokul çağındaki çocuklar oluşturmaktadır. Genel olarak, yerel halkın sert tepki göstermekten 
ziyade artma eğilimi içinde olan bir kızgınlık duygusu içinde olduğu söylenebilir. 

Sonuç 

Suriye’de istikrarın uzunca bir süre sağlanamayacağı ve Irak’taki mültecilerin üçüncü ülkeye gitme konusunda güçlü istekleri olmadığı tespitinden 
hareketle, Suriyelilerin uzun bir süre daha Irak Kürt bölgesinde yaşamlarını sürdüreceğini söyleyebiliriz. Bu durum hem Irak hem de Suriye’deki 
Kürt bölgelerinin demografik yapısının kalıcı şekilde değişebileceğini göstermektedir. Suriye Kürt nüfusunun yaklaşık %20 ’si ülkelerini terk etmek 
durumunda kalmıştır. Kürt kırsal alanlarının birçoğu tamamen boşalmış durumdadır. Bu gerçeğin yaratması muhtemel sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: 

-Kürtlerin tüm Kuzey Suriye’yi içine alan bütüncül bir Kürt federal bölge oluşturma hedefleri açısından dezavantajlı bir durum oluşmaktadır. 
-Irak Kürt bölgesinde oluşturulan kamplar uzun vadede Türkiye – IKBY ilişkilerini Mahmur Kampı örneğinde olduğu gibi olumsuz etkilemesi riski söz konusudur. 
-Kamplardaki yaşam koşullarının zorluğu istismara açık bir ortam yaratmaktadır. Mülteci kamplarının ve kamp dışında yaşayan mültecilerin, Irak’ta ve komşu 
ülkelerde istikrarsızlık yaratma potansiyeli taşıdığı söylenebilir. 
-Suriye Kürtleri arasında en etkin siyasi hareket PYD’dir. Suriye Kürtleri arasında Öcalan çizgisi de güçlü konumdadır. Suriye Kürtlerinin Irak Kürt bölgesine 
yoğun şekilde göç ederek yerleşmesi, PKK/PYD çizgisinin Irak Kürt siyasetinde uzun vadede daha güçlü bir aktör olarak öne çıkmasına neden olabilir. 
PKK, dört ülkede en zayıf konumda olduğu Irak Kürt bölgesindeki tabanını güçlendirebilir. Bu durum halihazırda rekabet halinde olan Barzani ve PKK merkezli hareketler arasındaki sorunları derinleştirebilir. 
-Artma eğiliminde olan yerel halk tepkisinin bastırılması için sadece mültecilere değil fakir yerel halka yönelik de programların uygulanması gerekmektedir. 

GENEL DEĞERLENDİRME 

Suriyeli mültecilerin komşu ülkelerdeki durumu birkaç faktör açısından karşılaştırmalı olarak ele alındığında ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır: 

a.Kampların durumu 

Suriyeli mülteci ağırlayan dört ülke içinde kampların genel durumu açısıdan Türkiye öne çıkmaktadır. Lübnan’da hükümetin politikasının sonucu olarak resmi kamp bulunmamaktadır. Ürdün’de kamplar büyük ölçüde UNHCR ve donör ülkelerin desteği ile yürütülmektedir. Irak’ta Kürt bölgesel hükümeti, UNHCR ve sivil toplum kuruluşlarının katkıları ile idare edilmektedir. Türkiye’de ise düşük miktardaki uluslararası yardım dikkate alınmaz ise kampların tüm finansal yükü ve idaresi Türkiye’nin üzerindedir. AFAD’ın koordinasyonunda Suriyeli mültecilere temel hizmetler, sosyal alanlar, sosyal faaliyetler, düzen, hijyen vb. gibi açılardan üst düzey imkanlar sunulmaktadır. Buna karşılık Ürdün ve 
Irak’ta mültecilerin büyük çoğunluğunu ağırlayan Dumiz ve Zatari kamplarında sıralanan açılardan imkanların çok daha düşük seviyede  olduğunu söylemek mümkündür. Ancak imkanların iyiliği ile mülteci memnuniyeti arasında tam bir paralellik bulunmamaktadır. Hizmetler ve kamp koşulları önemli olmakla birlikte özgürlük hissi, kuralların esnekliği, kamp dışında çalışma izni verilmesi gibi unsurlar memnuniyet açısından belirleyici olabilmektedir. Bu unsurlar açısından Irak Kürt bölgesindeki kampların öne çıktığını söylemek mümkündür. Kamp koşulları Türkiye’deki ile kıyaslanamayacak düzeyde olsa da Irak’taki mültecilerin memnuniyet seviyesi bölgesel hükümetin esnek kamp politikası nedeniyle yüksektir. Türkiye’deki kamplar ile ilgili tek sıkıntı kamp dışına çıkma ve kamp içi yaşam konusunda sıkı kuralların getirilmiş olmasıdır. 
Ürüdün’de mültecilerin büyük çoğunluğunu ağırlayan Zatari kampında hem koşullar iyi değildir hem de mültecilere çalışma izni verilmemektedir. 
Dolayısıyla kampta yaşayan Suriyelerin memnuniyeti açısından Ürdün’ün en geride yer aldığını söylemek mümkündür. Lübnan’da resmi kamp bulunmadığı 
ve sivil toplumun kurduğu kamplar küçük olduğu için bu değerlendirmeye dahil edilmememiştir. 

b. Yeni göç dalgaları 

Suriyelilerin temel göç nedeni istikrarsızlıktır. Göç edilen ülkeyi belirleyen en önemli unsur ise coğrafyadır. Türkiye ve Irak Suriye’nin kuzey ve doğu bölgelerinden yoğun göç alırken, Lübnan ve Ürdün’e göçün büyük kısmı Batı ve Güney Suriye’den gerçekleşmektedir. Dolayısıyla yeni göç dalgalarına maruz kalmayı belirleyecek olan söz konusu coğrafyalardaki güvenlik durumu olacaktır. 

Yeni göç dalgalarına maruz kalma açısından Lübnan ve Ürdün daha fazla risk altındadır. İki ülkeyi Türkiye takip etmektedir. En az risk altında olan ülke Irak’tır. Lübnan ve Ürdün açısından felaket senaryosu, Suriye’nin en fazla nüfusa sahip kenti Şam’da çatışmaların yoğunlaşması ve aynen Halep’te olduğu gibi şehrin büyük ölçüde boşalmasıdır. Bu durumda Şamlıların büyük bölümü coğrafi yakınlık sebebiyle Lübnan ve Ürdün’e yönelecektir. Özellikle Lübnan’da yapılan görüşmelerde “eğer Şam boşalırsa ortada Lübnan kalmayacak” vurgusu sıklıkla dile getirilmiştir. Böyle bir göçün yaratacağı etki en fazla Lübnan’da hissedilecektir. Şam nüfusunun Lübnan’ın toplam nüfusunun yarısından fazla 
olduğu ve ülkenin halihazırda nüfusunun üçte biri oranında Suriyeli ağırladığı dikkate alınacak olursa etki daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’nin maruz kalacağı göç dalgalarını ise en çok mülteci ağırladığı Kuzey Suriye’deki durum belirleyecektir. Kuzey Suriye uzun süredir muhaliflerin kontrolündedir. Bölge nispeten güvenli olduğu için yerleşim yerleri boşalmamıştı. Ancak son dönemde muhalifler ile Irak ve Şam İslam Devleti arasında yaşanan çatışmalar sonucunda bir günde 4000’i aşkın Türkmen sınırı geçerek Türkiye’ye giriş yapmıştır. Bu gibi çatışmaların İdlib, Lazkiye ve Rakka’da yaşanması durumunda yeni kitlesel göç dalgaları gerçekleşebilir. Türkiye açısından riski azaltan faktör Kuzey Suriye hattında birçok yerleşim yerinin zaten boşalmış olmasıdır. Irak merkezi hükümeti mülteci kabul etmediği için sadece Irak Kürt Bölgesi yeni göç dalgalarına maruz kalabilir. Buraya göçün seyrini ise Suriye’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerin istikrarı belirleyecektir. Nisan 2014 itibarıyla bu alanlarda nispi bir istikrar söz konusudur. Ancak dönem dönem Kürtler ile El Kaide’ye bağlı gruplar arasında çatışmalar yaşanmaktadır. 
Bu grupların Kürt yerleşim yerlerinde kontrolü ele geçirmesi Irak Kürt bölgesine yeni göç dalgasına neden olabilir. Ancak hem istikrarsızlık olasılığı düşük olduğu hem de mülteci sayısı düşük olacağı için Irak’ın daha az risk altında olduğunu söylemek mümkündür. 

Bütün ülkeler açısından yeni kitlesel göçe maruz kalma olasılığını azaltan bir etken ise Suriyelilerin büyük bölümünün aileleriyle beraber göç etmiş olmasıdır. Zira ailenin belli bir kısmı göç eden herkes yakın zamanda ailenin geri kalanı bulundukları ülkeye getirmek istediklerini belirtmiştir. 
Ancak ailesinin bir kısmını Suriye’de bırakanların oranı düşüktür. 

c.Yerel halk-mülteci ilişkisi 

Dört ülkede de kızgınlık olarak ifade edilebilecek bir tepki olmakla birlikte toplumsal çatışmaya dönüşme riskinin hiçbir ülkede olmadığını söylemek mümkündür. Suriyeliler göç ederken en önemli kaygıları güvenlik olmuştur. Kendilerini etnik, mezhepsel akrabalarının bulunduğu bölgelerde daha güvende hissetmektedirler. Ürdün’e göçün önemli bir kısmı akrabalık ilişkilerinin fazla olduğu Suriye’nin güneyinden Ürdün’ün kuzeyine gerçekleşmiştir. Lübnan’a göç eden Suriyelilerin büyük çoğunluğu Sünni kökenlidir ve Lübnan’da Sünni nüfusun yaşadığu kuzey kısma yerleşmişlerdir. Irak’a göç neredeyse tamamen Suriye Kürtlerinin Irak Kürt Bölgesi’ne göçüdür. Türkiye’ye göç edenler Sünni 
Araplar, Kürtler, Türkmenler ve Hıristiyanlardır. Türkmenler ve Kürtler arasında sınırın iki tarafında akrabalık ilişkisi söz konusudur. Mardin Suriye Hıristiyanlarının eski yerleşim yeridir. Dolayısıyla istisnalar olmakla birlikte göç ile etnik-mezhepsel kimlik arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Buna rağmen yerel halk ile Suriyeliler arasındaki ilişkide kimliksel faktörlerden ziyade ekonomik etkenler belirleyici olmuştur. 
Her dört ülkede yerel halk kendisine yakın hissetiği mültecileri ilk aşamada olumlu karşılasa da zaman içinde tepki geliştirmeye başlamıştır. 
Lübnan’da Sünni toplum mültecilerin yarattığı sosyal, ekonomik etkiye doğrudan maruz kaldığı için rahatsızlık duymaktadır. Aynı şekilde Irak’ta Kürt toplum akrabaları olan Suriyeli Kürtleri ilk aşamada memnuniyetle ağırlasa da geçen zaman içinde tepki duymaya başlamıştır. 
Aynı durum Türkiye ve Ürdün için de geçerlidir. Ürdün’de halk tepkisi kuzey vilayetlerinde daha fazladır. Türkiye coğrafya olarak geniş olduğu ve genel ekonomisi doğrudan etkilenmediği için yerel halk tepkisi sadece birkaç sınır ilinde söz konusudur. 

d.Kamp dışında yaşayan Suriyelilerin durumu 

Kamp dışında yaşayan mülteciler zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu kategorideki Suriyelilerin toplumsal entegrasyon süreci açısından her dört ülkede sorun yaşanmaktadır. Ürdün, Lübnan ve Irak’ta mülteciler ile yerel halk aynı dili konuşmaktadır. Bu ülkelerde dil ve kültür entegrasyon açısından olumlu rol oynamaktadır. Buna karşılık Türkiye’de Suriyeliler dil sorunu yaşamaktadır. Ancak Türkiye coğrafi büyüklük, nüfusun fazlalığı ve ekonomik kapasite açısından öne çıkmaktadır. Bu unsurlar Türkiye’de mültecilerin entegrasyonu sürecinde kolaylaştırıcı rol oynamaktadır. Örneğin Türkiye’de Gaziantep ili en fazla Suriyeli ağırlayan şehirlerin başında gelmekte dir. Şehirde 100 bin civarında mülteci barınsa da şehir nüfusunun 2 milyona yakın olması nedeniyle görünürlükleri son derece azdır. Ayrıca şehir ekonomisi nin gelişmiş olması fazladan işgücünü absorbe etme imkanı tanımakta dır. Bu açıdan diğer ülkelerde sıkıntı yaşanmakta ve bu da toplumsal entegrasyonu zorlaştırıcı bir rol oynamaktadır. 

e. Etnik-Mezhepsel kutuplaşma 

Etnik- mezhepsel kutuplaşma açısından öne çıkan ülke Lübnan’dır. Bunun en önemli nedeni Lübnan’ın mezhepsel gruplar arasındaki nüfus oranına dayalı hassas bir sosyal ve siyasal yapıya sahip olmasıdır. Suriye dışında göç eden mültecilerin büyük çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturmaktadır. Bu durum Lübnan’da var olan Şii-Sünni kutuplaşmasını körüklemektedir. Lübnanlı Şiiler Suriyeli mültecilerin ülkede kalıcı olacağı ve demografik yapıyı değiştireceği kaygısı taşımaktadır. Ürdün ve Irak Kürt bölgesinin homojen demografik yapısı ve halkın Suriyelilerle aynı kökenden gelmesi nedeniyle sorun yaşanmamaktadır. Türkiye’de ise sadece Hatay ili ile sınırlı mezhepsel kutuplaşma doğduğunu 
söylemek mümkündür. Şehrin heterojen demografik yapısı ve Suriye ile kültürel bağları bu durumun en önemli nedenidir. Ancak ülke genelinde böyle bir etki söz konusu değildir. 


f. Üçüncü ülkelere göç arzusu 

Üçüncü ülkelere göçün en fazla yaşanması muhtemel ülkeler Türkiye ve Lübnan’dır. Türkiye’de her ne kadar kamp koşulları iyi ve ekonomik 
fırsatlar olsa da kamp dışında yaşayan çoğu Suriyeli zor koşullar altında hayatlarını devam ettirmektedir. Coğrafi nedenlerle Suriyelilerin önemli bir kısmı Türkiye üzerinden Batı ülkelerine gitme arzusu içinde olabilir. Zaten ilk aşamada sınır illerinde yoğunlaşan Suriyeliler yavaş yavaş Türkiye’nin tüm bölgelerine yayılmıştır. Şu anda İstanbul önemli miktarda Suriyeli ağırlamak tadır. 
Bu nüfusun belli bir kısmı muhtemelen Batı’ya göç edecektir. Lübnan’da da UNHCR Ofisinde yapılan görüşmelerde üçüncü ülkelere göç konusunda yoğun talep olduğu dile getirilmiştir. Irak Kürt bölgesindeki Suriyelilerin ise üçüncü ülkeye göç etme olasılığı en düşük topluluk olduğunu söylemek mümkündür. 

g. Suriyeliler arasında radikalleşme eğilimi 

Bu risk faktörü dört ülke için de geçerlidir. Ancak Ürdün’de Zatari kampının büyüklüğü, ko-şulların olumsuzluğu, güvenlik durumunun iyi olmaması gibi nedenlerle istismara ve dolayısıyla radikalleşmeye en müsait yer olduğu söylenebilir. 

Lübnan’da da büyük çoğunluğu şehir merkezlerinde yaşayan Suriyeliler son derece zor koşullar altındadır. Ayrıca Suriye iç savaşı Lübnan’a yayılmış durumda dır. Lübnan halkı da Suriye iç savaşında rejim ya da muhalifler safın-da net pozisyon almıştır. Bu durum Lübnan’daki mültecilerin de aşırı politize olması sonucunu doğurmuştur. Buna zor koşullar da eklendiğinde Lübnan’daki Suriyelilerin radikal eğilimlere kayma açısından uygun koşullarda olduğu söylenebilir. Lübnan’da uzun yıllar sonra ilk kez intihar saldırılarının başlaması, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin ülkede eylemler gerçekleştirmesi bu sürecin sonucu olarak görülebilir. 

Son olarak Suriyeli mültecilerin komşu ülkelerde yaşadığı sıkıntıların giderilmesine yönelik olarak şunlar söylenebilir: 

-Suriyeli mültecilerin dört komşu ülkedeki durumları ve yarattıkları etki açısından benzeşen ve ayrışan durumlar söz konusudur. 

Mültecilerin yerleştikleri şehir merkezlerinde yaşanan kira artışları, iş gücü ücretlerinin düşmesi, çok eşli evliliklerin ortaya çıkması,  fuhuş sektöründe artışın ortaya çıkması, Suriyelilerin aldığı desteğin yerel fakir halk arasında tepki yaratması gibi ekonomik ve sosyal etkiler her dört ülkede gözlemlenmiştir. Buna karşılık kamp koşulları, göç alan ülkede siyasi gerginlik, etnik-mezhepsel kutuplaşma, genel ekonomik durum, güvenlik gibi konularda her ülkede farklı etkiler ortaya çıkmıştır. 

-Dört ülkede de yerel tepki alt gelir seviyesi kesimden gelmektedir ve temel neden ekonomiktir. Dolayısıyla hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin Suriyeli mültecilere yönelik projeler, yardım programları yaparken yerel fakir halkı da dikkate alarak hareket etmesi zorunluluk haline gelmiştir. 

- Her dört ülkede Suriyeliler ülkelerine dönme arzusunda olup olmadıkları sorusuna büyük bir arzu ile evet yanıtı vermektedir. İkinci soru olarak ne zaman dönmeyi düşündükleri sorulduğunda istikrar sağlanınca ve ekonomik durum iyileşince yanıtı verilmektedir.

İç savaş ne zaman biter ve istikrar sağlanır sorusuna ise genelde umutsuz yönde yanıt verdikleri görülmüştür. Dolayısıyla Suriyelilerin göç ettikleri ülkelerde uzun
süre kalacak şekilde hazırlık yapılmalıdır.

Bunun yanı sıra Suriye’de güvenlik durumunun giderek kötüleşeceği tespitiden hareketle her dört ülkenin yeni kitlesel göç dalgalarına maruz kalacağını ön görmek gerekir.

Buna yönelik planlamalar yapılmalıdır.

-Koşulların iyi olması durumunda, kontrol ve göç ettikleri ülkede kalacaktır. Bu iki testemel hizmetlerin rahatça sunulması açısın  pitten  hareketle Suriyelilerin yerel topluma dan kamplar daha fazla imkan sunmaktadır. 

Koşulların iyi olması durumunda, kontrol ve temel hizmetlerin rahatça sunulması açısından kamplar daha fazla imkan sunmaktadır.
Kamp dışında yaşayanlara hizmet sunarken zorluk yaşanmakta ayrıca ülke içinde yaratacağı etkileri kontrol edilememektedir. 
Bu nedenle her dört ülkede de yeni kampların inşa edilmesi ve Türkiye dışındaki ülkelerdeki kamp koşullarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye dışındaki ülkelerde kamplar sadece temel ihtiyaçların karşılanmasına odaklanmıştır. Türkiye’deki kamplardaki sıkıntı ise kontrol mekanizmasının olması ve mültecilerde özgürlüklerinin kısıtlandığı hissinin ortaya çıkmasıdır. Türkiye’deki kamplarda da daha esnek kuralların izlenmesi kamp yaşamını teşvik edebilir. 
Lübnan açısından ise yerel yetkililerin ifadesiyle kamp inşa edilmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Geçmiş mülteci tecrübesi ve siyasi ortam nedeniyle 
kamp kurmama politikası izlenmektedir. Ancak bu durumun sürdürülemez olduğu artık kabul görmektedir.

Ürdün’de ise hem kapasite olarak büyük hem de iyi koşullara sahip olacağı ifade edilen Azrak Kampı bu açıdan geleceğe yönelik bir hazırlık olarak değerlendirilebilir.

Her ne kadar kampta yaşam teşvik edilse de mültecilerin önemli bir bölümü şehir merkezlerinde yaşamayı tercih etmeye devam edecektir. 
Ayrıca Suriyeliler daha uzun süre göç ettikleri ülkede kalacaktır. Bu iki tespitten hareketle Suriyelilerin yerel topluma entegrasyonuna yönelik çalışmalar üzerinde
düşünülmeye başlanması faydalı olacaktır.

- Son olarak, mülteci meselesine sadece göç alan ülkeyi olumsuz etkileyen bir olgu olarak bakmamak gerekmektedir. Suriyelilerin göç alan ülkeye katkıları dikkate alınmalıdır. Toplumsal entegrasyon sürecinde başarı sağlanması durumunda komşu ülke toplumları arasında kurulacak yakın ilişki, toplumsal bağların güçlenmesinin uzun vadede yaratacağı siyasal ve ekonomik işbirliği imkanları, Suriyelilerin göç ettikleri ülke ekonomisine olumlu etkileri (Dinamizm, Girişimcilik, Suriyeli İş adamlarının yatırımlarını göç alan ülkeye kaydırması vb.) 
bu katkılar arasında sayılabilir.

ORSAM Rapor No: 189, Nisan 2014 

ORSAM 
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara 
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 
www.orsam.org.tr, orsam@orsam.org.tr 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder