15 Şubat 2018 Perşembe

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 2

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 2

CUMHURİYET TARİHİ’NİN İLK ÇOK PARTİLİ SİYASİ YÖNETİM DENEMESİ

Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihinin daha önceki çok partili siyasal hayata
geçme denemeleri, 1924 yılındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri ve 1930 yılındaki Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır (SCF). Bunlardan, TCF İzmir Suikastı bahanesiyle hiçbir seçime katılamadan kapatılmışken, SCF 1930 Mahalli İdareler Seçimleri’ne katılmış ve az bir süre sonra bu parti de kapatılmıştır.

Genel olarak bilinenin aksine, üçüncü çok partili siyasi hayatın ilk
partisi DP değil, 1945 yılında Nuri Demirağ tarafından kurulan Milli Kalkınma
Partisi’dir (MKP).

1946 seçimleri iki başarısız teşebbüsten sonra çok partili hayat denemesinin
ilk seçimleri olması nedeniyle oldukça önemlidir. Seçimler, 21 Temmuz
1946 tarihinde gerçekleşmiştir. Cumhuriyet tarihinin ilk çok partili hayat denemesi olan bu seçimlerde CHP 397 milletvekilliği, DP 61 milletvekilliği ve
bağımsızlar 7 milletvekilliği kazanmışlardı (TÜİK, 2012, s. 4, 8, 25; Cumhuriyet,
1946, s. 1). Aynı tarihler Sovyetler Birliği’nin Boğazlar ile ilgili taleplerini
içeren notanın Ankara’ya ulaştığı ve cevabın henüz verilmediği bir döneme
rast gelmektedir. 14 Ağustos’ta Başbakan Recep Peker tarafından okunan Hükümet Programı’nda Sovyet tehdidine dikkat çekilerek ve TBMM’deki çok
partili sistemin faydalı olacağının altı çizilerek; seçimler süresince uygulanan
antidemokratik usullerin üstünün örtülmesi hedeflenmiştir (TCRG, 1946).
Sonuçlarından da anlaşılacağı gibi ülkeyi yaklaşık 23 yıl tek parti idaresinde
yönetmiş olan CHP, 1946 seçimlerinde ezici bir zafer elde etmiştir. Bu başarıda,
II. Dünya Savaşı sonrasındaki gelişmelerin de etkisiyle iktidarı DP’ye
vermemek amacıyla seçimleri kazanmak için gerekli her tür yönteme başvurulmuş olmasının yadsınamaz payı vardır (Anadol, 2004, s. 52). 

Demokratik şartların işlediği bir genel seçimde CHP’nin TBMM’de hemen hemen %90 oranında vekillik gibi elde edilmesi imkânsız oranda yüksek sandalye elde
etmesi, hatta seçimleri kazanması olası değildi. Seçimlerdeki hile ve usulsüzlük lerin üstü bir türlü örtülemeyince Cumhurbaşkanı İsmet İnönü seçim sonuçları
üzerinde tartışılmasını yasaklamıştır (Anadol, 2004, s. 53).

1946 seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü CHP ile birlikte çalışmış
ve erken seçim kararı alındıktan sonra, Mayıs ayından Temmuz ayına
kadar, Eskişehir, Akşehir, Erzincan, Kars, Trabzon Halkevlerinde ve diğer
bölgelerde yaptığı konuşmalarda halkı tek dereceli seçim sistemine çok partili
siyasi hayatın getireceği demokratik ortama alıştırmaya yönelik konuşmalar
yapmıştır (Albayrak, 2004, s. 33; İnönü, 2014; Cumhuriyet, 1946, s. 1). Yurt
genelindeki konuşmalarına bakıldığında İsmet İnönü’nün demokratik bir seçimden yana olduğu düşünülebilir. Oysa ne İnönü ne de CHP bürokrasisi
iktidarı devretme niyetinde değildi ve sadece Meclis’te göstermelik bir muhalefet
partisi istiyorlardı. Öyle ki, tarafsız kalması gereken Cumhurbaşkanı
İnönü, 10 Mayıs 1946 tarihinde CHP II. Olağanüstü Kurultayı’nda yapmış
olduğu konuşmada “tek dereceli seçimlerin sonuçlarına alışılması gerektiğini
ve kendisinin ölünceye kadar CHP üyesi kalacağını” söylemiştir (İnönü, 2014;
Cumhuriyet, 1946, s. 1).

1946 yılında CHP seçimleri kazanacağından emin olduğu için çok fazla
siyasi propaganda yapmaya ihtiyaç duymamıştı. Cumhuriyet gazetesinin seçimden 15 gün önce, 6 Temmuz tarihinde yayınlamış olduğu haberden anlaşıldığı kadarıyla 1946 seçimleri, halka vaatlerde bulunmaktan ziyade Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün konumu etrafında şekillenmiştir (Cumhuriyet, 1946, s. 1). 

Cumhurbaşkanı İnönü yurdu gezerek propaganda çalışmalarında
CHP lehine etkin rol almış fakat bu esnada çok partili sistemin getireceği faydalardan da bahsetmiştir. Buna ek olarak illerdeki devlet görevlilerinin bazıları köyleri dolaşarak CHP’ye oy istemişler ve halk üzerinde baskı oluşturmuşlardı.
Bu konuda çokça şikâyet vardı (DAGMCA, 1946, ss. 1-2). Cumhuriyet
gazetesi, seçimlerin yapıldığı 21 Temmuz günü “Tük Demokrasisi Bugün
İmtihan Veriyor” manşeti ile çıkmıştır. Gazetenin birinci sayfasındaki diğer
haberde ise, “seçimlerin çoktan yapılıp bittiği” başka bir deyişle CHP’nin seçimlere hile karıştırdığı iddiaları yer almaktaydı. Hatta seçimlere şaibe karıştırıldığı için DP adaylarının toplu olarak istifa edeceği bile söyleniyordu
(Cumhuriyet, 1946, s. 1).

Görüldüğü gibi 1946 seçimleri her şeye rağmen Türk Siyasi hayatında
çok partili sistemin gerçekleştirilebildiği ilk seçimlerdir. Seçim süreci sancılı
geçmiş ve oy verme yöntemi ile sayım işlemlerine gayrinizami müdahaleler
olmuştur. Yine seçim sürecinde çok fazla propaganda çalışması yapılmadığı
ve seçim çalışmalarının özellikle Demokrat Parti adayları tarafından daha
çok halk ile doğrudan temas şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Buna ek
olarak DP adayları 1932 yılından bu yana (Cumhuriyet, 1932, s. 1), 14 yıldır
Türkçe okunan ezanın Arapça aslına döndürüleceğini ilan etmişlerdi. DP
ayrıca CHP’nin ekonomi politikasını da aşırı devletçi olduğunu söyleyerek
eleştirmiştir (Burgaç, 2013, ss. 170-172). Aslında Temmuz 1946 seçimlerinin
yapıldığı dönem II. Dünya Savaşı sonrasında Doğu, Batı Kamplarının şekillendiği
ve Yalta Konferansı’nda Roosevelt ile Stalin arasında alınan kararların uygulama ya konulduğu bir zaman dilimine rast gelmiştir. Yalta Konferansı’nda alınan kararlar ile II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan dünya sistemi
Türkiye’nin güvenliğini de yakından ilgilendiriyordu.

1950 SEÇİMLERİ ve PROPAGANDA ÇALIŞMALARI





14 Mayıs 1950 tarihindeki seçimler, ilk çok partili hayat denemesinden yaklaşık
dört yıl sonra yapılmıştır ve ciddi anlamda propaganda çalışmaları bu seçimler esnasında gerçekleştirilmiştir, denilebilir. Fakat CHP bu seçimlerde de gayrinizami usullere başvurduğu ve valilerin CHP parti görevlileri gibi
İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri çalıştığı suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştır (Milliyet, 1950, ss. 1, 7). 

Görsel malzemelerin yanında radyo ve gazeteler de seçim propagandasına yönelik olarak kullanılmıştır (Milliyet, 1950, s. 1; Duman ve İpekşen, 2013, s. 119). 

İlk denemeden sonra geçen dört yıllık süre zarfında CHP halk üzerindeki baskıcı
idaresini daha da artırmıştır. Bu nedenle 1950 seçimlerinde 27 yıldır süren
tek parti idaresinden bıkmış olan halkın (Karacan, Milliyet, 1950. s. 5) desteğini
almak için DP’nin temel sloganı “Yeter, Söz Milletindir” şeklindeydi.
Oldukça basit bir grafik tasarım ile hazırlanmış olan DP propaganda görseli
“dur” işareti yapan bir elden oluşuyordu ve elin alt kısmında fiyonk Türk
Bayrağı bulunurken, üst kısımda farklı renkte yazılmış olan “Yeter!” ibaresi
yer almaktaydı.2 DP, söz konusu sloganıyla ve el işaretiyle aynı zamanda 1946
seçimlerinde yapılmış olan gayrinizami müdahale ve şaibelere de göndermede
bulunmuştu.

CHP ise 1950 seçimlerine yine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü merkezli olarak
hazırlanmış ve propaganda materyallerini buna göre düzenlemiştir (Milliyet,
1950, ss. 1, 7). Nadir Nadi, “CHP’nin seçim beyannamesinde fakir halktan
zengin kapitaliste kadar herkese vaatlerde bulunduğunu fakat CHP’nin
1946 yılından buyana hiçbir başarı elde edemediğini” yazıyordu. Ayrıca son
dönemdeki yatırımların büyük kısmı Marshall yardımları ile yapılıyordu
(Nadi, Cumhuriyet, 1950, ss. 1, 3). CHP’nin propaganda görselinde altı ok, iki
erkekle iki kadın bulunuyordu. Görselin alt kısmında ise “Atatürk ve İnönü
Cumhuriyet Halk Partisinin Başlarıdır, Oylarımızı Onların Partisine Verelim”
mesajı yer almaktaydı.3 Propaganda materyalinden de anlaşıldığı gibi CHP
karar alıcıları 1946, seçimlerindeki İnönü merkezciliğin işe yaradığını ve tekrar
yarayacağını düşünmüştü.

Propaganda görsellerine ek olarak, CHP ile DP arasında 1950 seçimlerindeki
yarışta ilginç bir detay dikkat çekmektedir. Soğuk Savaş’ın ilk yılları
diyebileceğimiz bu dönemde New York Başpiskoposu I. Athenagoras Fener
Patriği seçtirilerek Türkiye’ye gönderilmişti. Patrik I. Athenagoras’ın ABD tarafından gönderildiği herkesçe biliniyordu ve seçime çok az bir süre kalmışken
Patrik CHP milletvekillerinin de hazır bulunduğu bir yemeğe katılmıştı.
Yemek için seçimlere çok yakın bir tarihin seçilmesi özellikle İstanbul yerel
basını tarafından propaganda amaçlı bir durum olarak değerlendirilmiştir.
Basında çıkan haberler ve tepkiler üzerine inceleme yapan ABD’nin İstanbul
Başkonsolosluğu, İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ın İstanbul’daki görev süresi
dolmadan bir yemek vermek istemiş olduğu kanaatine varmıştır (NARA,1949). Patrik I. Athenagoras Amerikan Hükümeti tarafından İstanbul’a gönderildiği için CHP milletvekillerinin de hazır bulunduğu bir yemeğe katılması aynı zamanda Amerika’nın CHP’ye desteği olarak da algılanmıştır. Patrik daha sonra söz konusu iddiaları reddetmiştir (NARA, 1949). 1950 seçimlerini DP ezici bir zaferle kazanmış, böylece Türk Siyasi hayatındaki tek parti dönemi sona ermiştir. Seçimler sükûn içerisinde yapılmış ve 1946 seçimlerinin aksine bu sefer sandık başlarında üniformalı devlet memurları bulunmamış, parti müşahitleri ise rozet ya da pazubent takmamıştır (Faik, 1950, ss. 1, 5; Cumhuriyet, 1950, s. 1). Seçimlerde DP 416 milletvekilliği kazanırken CHP 55 milletvekilliği kazanabilmiş tir 4 (TÜİK, 2012, ss. 4, 25; Milliyet, 1950. s. 1). Kazanılan milletvekilliği sayıları arasındaki uçurumun en önemli nedeni CHP’nin uygulamakta olduğu seçim sistemiydi. Seçimlerden sonra, ilk olarak 22 Mayıs’ta Celal Bayar TBMM’de yapılan oylamada 387 oy alarak Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Diğer İstanbul Milletvekili Adnan Menderes ise hükümeti kurmakla görevlendirilmişti (Milliyet, 1950, s. 1; İpekşen, 120).

2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde DP yine milletvekilliklerinin
ekseriyetini kazanmış fakat oylarında bir miktar gerileme yaşanmıştır. 1954
seçimlerinde CHP oylarında artış yönünde bir seyir gözlemlenmiş, fakat bu
artış elde edilen milletvekilliği oranlarına yansımamıştır. Seçimlerde DP 502,
CHP 31, Osman Bölükbaşı liderliğindeki Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) 5,
Bağımsızlar 3 milletvekilliği kazanmışlardı5 (Milliyet, 1954, ss. 1, 7).
1954 seçimlerinde siyasi partilerin daha önceki iki seçimden farklı olarak
yoğun bir propaganda faaliyeti yürüttüğü gözlemlenir. Seçim sonuçlarına da
yansıdığı gibi DP iktidarının ilk dört yılında beklenilen ekonomik düzelme
sağlanamamıştı ve bu başarısızlık seçmen tercihlerini etkilemişti. Umut ya da
vaat edilen ekonomik düzelmenin başarılamamasının CHP’nin seçim kampanyasına da ilham kaynağı olduğu görülmektedir. Aynı yıllar Türkiye’nin NATO’ya üye olduğu yıllardır. DP, ekonomik başarısızlığını, milletlerarası ilişkilerde kurmuş olduğu başarı ve ittifaklarla telafi yoluna giderek, 1954 yılında
“Yapa Yalnızdık Bugün Cihan Bizimledir” görseli ile dengelemek istemiştir.6
Özellikle ekonomik sorunlar nedeniyle 1957 yılında erken seçim gündeme
gelmişti ve bu seçimler aynı zamanda yedi yıllık DP iktidarının testi niteliğindeydi.

1957 seçimlerine gidilirken Türk dış politikasının karar alıcılarının önünde iki önemli sorun vardı. Bunlardan ilki Soğuk Savaş’a doğru evrilen uluslararası ortamdaki kutuplaşmaydı ve Türk Devleti tarafını Batı Bloku’ndan yana seçmişti. Diğer önemli sorun Kıbrıs sorunuydu. İngiltere’nin

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri Ada’dan çekilmesinden sonra Rum tedhiş hareketleri önlenemez bir hal almıştı ve EOKA önderliğindeki yeraltı çalışmaları neticesinde 1950 yılından itibaren artarak devam ediyordu. Tedhiş hareketlerine karşı mücadele vermek üzere Türkiye’nin desteği ile Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulmuştu.

Söz konusu dönem içerisinde EOKA’ya ihanet ettikleri gerekçesiyle 400 Rum,
200 Türk ve 100 İngiliz katledilmiştir (Souter, 1984, s. 660). Bunlara ek olarak
6.000 Türk, köyünü terk ederek göçmen durumuna düşmüştür. 1957 yılından
sonra, yaşanan olaylar neticesinde Türk dış politikasının karar alıcıları, Kıbrıs
konusunda uzlaşmacı tutumun sonuç vermeyeceğini görmüştür. Bu tarihten
itibaren Kıbrıs politikasında strateji değişikliği yapılarak taksim (adanın
Rumlar ve Türkler arasında bölünmesi) savunulmaya başlanmıştır.




Ayrıca 1955 yılından itibaren iç siyasette de bunalımlı bir dönem yaşanıyordu
ve bozulan ekonomi bir türlü düzeltilemiyordu. Ekonomiyi düzeltemeyen
DP, otoriter uygulamaları yürürlüğe koymaya başlamıştı (TBMMZC,
1954, ss. 430-432). Anti demokratik yaklaşımlara tepki olarak DP’den ayrılan
19 milletvekili Hürriyet Partisi’ni (HP) kurmuştu. Dış ve iç politikadaki söz
konusu gelişmeler altında 27 Ekim 1957 tarihinde çok partili siyasi hayatın
üçüncü seçimleri yapıldı. Seçimlerden yaklaşık bir buçuk ay önce yaşanan
6-7 Eylül olayları var olan istikrarsızlığı ve iç barıştan uzaklaşma durumunu
daha da artırmıştı.7 Bu seferki seçimlerde renkli bir propaganda dönemi
yaşanmış ve yine dikkat çekici görseller hazırlanmıştır. 1957 seçimlerinde
CHP’nin en etkili görseli belki de kahve ile ilgili olandır. Çünkü 1955 yılında
kötüleşen ekonomik durum neticesinde kahve ithalatı kısıtlanmış ve sebep
sonuç ilişkisi içerisinde bu kadim alışkanlığa sınırlama gelmişti. Belirtilen durumu
değerlendirmek isteyen CHP, “Kahve Gitti Adı Kaldı Yadigâr” şeklinde
bir seçim görseli hazırlamıştı.8 CHP’nin diğer seçim görseli “Ne Yazık ki
Traktörü Öküzle Çekiyoruz” şeklindeki kara mizahtan oluşuyordu. CHP’nin
görselleri ekonomik krize ve bulunamayan temel ara mallara yoğunlaşmıştı.9
Demokrat Parti’den ayrılarak kurulmuş olan HP ise her ne kadar çok yakın
bir tarih olsa da 6-7 Eylül olaylarını gündeme taşıyan bir görsel tercih etmişti.
HP’nin seçim görseli “6-7 Eylül Olaylarına Karşı İnsan Hakları” şeklindeydi.10
DP’nin en önemli görsellerinden bir tanesi arka planında büyük harflerle
“1950” ve “1957” yazan, “1950-Geri Kalmış Bir Devlettik, 1957-İleri Bir
Dünya Milleti Olduk” şeklindeki slogandır.11 Diğer görselde ise ekonomik
krize dikkat çekilerek CHP döneminin daha kötü olduğu vurgusu yapılmıştı.
Görseldeki slogan; “Pahalılık Var Diyorlar Şekerin Kilosunu 5 Liraya Yedirdiklerini
Unutma” şeklindeydi. DP’nin seçmen kitlelerine yönelik görsellerinin diğer iki tanesi; “Demokrat Parti Yedi Yılda Türkiye’yi Büyük Devlet Yapan Parti, 5 Misli Artan Sanayi, 1 Misli Artan Ekim Sahası, 5 Misli Artan İşçi, 3 Misli Artan Elektrik” ve “Başlanan İşlerin Bitmesi Lazım, Kalkınmaya Devam” şeklindeydi.12

Yoğun bir propaganda döneminden sonra yapılan seçimlerde DP’nin oy
oranı %49’a gerilerken, CHP’ninki %41’e çıkmıştı. Böylece DP; 424, CHP; 178,
CMP; 4, HP; 4 milletvekilliği kazanmışlardı. Bir önceki seçimde DP’nin oy
oranı %58 ve CHP’ninki ise, %35’ti13 (TÜİK, 2012, ss. 4, 25). Üç yıl içinde DP
oyları 10 birimlik sert bir düşüşle yaklaşık %5 oranında gerilemişti. 1957 seçimleri aynı zamanda DP’nin katılmış olduğu son seçimlerdir. Seçimlerden
üç yıl sonra Türk demokrasi tarihinde bıraktığı tesir ve oluşturacağı askeri
vesayet geleneği ile militarizmin etkileri on yıllarca aşılamayacak olan 27 Mayıs
Darbesi yapılmış ve Türk siyasal sistemi büyük bir savrulma yaşamıştır.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder