Ermenistan Açılımı
Aydın Bolat
28.12.2009
Türkiye, iç ve dış politika gündeminde yakın tarihin en hareketli dönemini yaşıyor. Kaşarlanmış sorunların çözümlenmesi için yapılan cesaretli açılımlar sürpriz ve heyecanla birlikte kaygılar da yaratıyor. Demokratik açılımlardan (Kürt-Alevi) sonra paraflanan protokollerle belirgin hale gelen Ermenistan açılımı gündeme yerleşti. Türkiye, Ermenistan ve İsviçre Dışişleri Bakanlıkları, 31 Ağustos 2009 tarihinde konuya ilişkin yaptıkları ortak açıklamada; “Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti, İsviçre’nin arabuluculuğu ile sürdürdükleri çabalar bağlamında parafladıkları ‘Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü’ ile ‘İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü’ ne dair iç siyasi istişarelerini başlatma hususunda mutabakata varmışlardır.” ifadesi kullanıldı. Türkiye - Ermenistan arasında yeni bir dönemin başladığını gösteren bu gelişmeyle ilişkilere yepyeni bir boyut kazandırıldığının işaretleri de veriliyor. Protokoller ayrıca ilişkilerin makul bir zaman diliminde normalleşmesi için de bir çerçeve sunuyor.
Dış politikada “Yeni Türkiye Vizyonu” nun bir parçası olarak ortaya atılan “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu” düşüncesi Ağustos 2008’de Rusya ve Gürcistan arasında patlak veren savaştan sonra güncellik ve işlerlik kazandı. Bölge ülkelerinin sorunlarının bölge ülkeleri tarafından çözümlenmesi önerisiyle Türkiye, tarafsız, düzenleyici ve arabulucu rolüyle inisiyatif aldı. Azerbaycan, Ermenistan ve hem de Rusya tarafından olumlu karşılandı ve destek buldu. Bu inisiyatife Gürcistan da katıldı.
Ermenistan’la normalleşme ve müzakere süreci bu çerçevede hız kazandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün futbol maçı vesilesi ile ilk defa Erivan’a gitmesi, karşılıklı görüşmelerin başlaması, dışişleri bakanlarının hem ikili hem de Azerbaycan’ı da dahil ederek üçlü görüşmeleri süreci hızlandırdı. Ancak, yılbaşında Obama’nın gelişinde konuya ilişkin yapılan görüşmelerle, Rus Başbakan Putin’in konuya ilgisini de gözden uzak tutmamak gerekir. Nihayet yaklaşan ABD kongresinin 24 Nisan Ermeni Soykırım tasarılarının da baskısıyla 22 Nisan 2009’da Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlıkları bir yol haritası üzerinde anlaştıklarını açıkladılar. Türkiye ve Azerbaycan’da ortaya çıkan yoğun muhalefetin ardından gelişen kısa durgunluk döneminden sonra 31 Ağustos 2009’da mutabakat protokollerinin paraf edildiği ortak açıklamayla dünya kamuoyuna duyuruldu.
Süreç Nasıl İşleyecek ve Ne Getirecek?
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin tesis edilmesine yönelik belirlenen üç aşamalı sürecin ilk aşaması 6 hafta sürecek.
1.aşamada, iki ülke kamuoyu bilgilendirilecek, konu siyasi istişare ortamında değerlendirilerek ortak irade oluşturulmaya çalışılacak.
2.aşamada, daha önce paraf edilen “Diplomatik ilişkilerin kurulması” ve “İlişkilerin Geliştirilmesi” protokolleri dışişleri bakanları tarafından imzalanacak.
3. ve son aşamada ise bu protokoller, iki ülke parlamentolarında tartışılıp onaylanacak ve kademeli olarak protokol detayları yürürlüğe girecek, 2009 yılı sonuna kadar ya da 2010 yılının ilk çeyreğinde sürecin tamamlanacağı ön görülüyor.
İki ülke arasında atılacak adımlar;
Diplomatik ilişkilerin başlaması ve karşılıklı büyükelçi atanması, ortak sınırın taraflarca uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği gibi tanınması, sınır kapılarının açılması, iki ülke arasındaki sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak tarih komisyonunun kurulması, tarafların iyi komşuluk ilişkileri ruhuyla bağdaşmayan bir politika izlenmemesi için taahütte bulunmalarıdır. Ayrıca siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda ilişkileri geliştirmek için dışişleri bakanlıklarında çalışma komisyonları ve alt komisyonlar kurulacak olmasıdır.
İki ülke arasında kangrene dönmüş sorunlar açısından protokollere bağlanan cesur açılımlar takvime bağlandığı gibi gerçekleşir ve süreç başarılı işlerse herkes kazanır.
Türkiye’nin kazanımları:
- Ermenistan’a sınırlarını resmen tanıtacak,
- Ermeni soykırım iddiaları hakkında dünyaya en iyi cevabı verecek,
- Barış, istikrar ve işbirliği halkasına Ermenistan da dahil olacak,
- Dağlık Karabağ meselesi çözüm yoluna girecek, Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilecek,
- Güney Kafkasya bölgesi güven altına alınacak, önemli bir komşuluk alanı stabil hale gelecek,
- Her yıl 24 Nisan’da ABD’de lobilere soykırım kararı çıkmasın diye ödenen 150-200 milyon dolar civarındaki harcamadan kurtulacak,
- Dış politikamız bir prangadan kurtulacak, küresel aktör rolü kuvvetlenecek,
- Bölgesel güç vizyonu perçinlenecek,
- Arabuluculuk, düzenleme (düzen koyma) ve oyun kurma rolü güçlenecek,
- Statüko ve seçkinci elitlerin vesayetinden bir mesele daha kurtarılmış olacak,
- ABD ve Avrupa nezdinde güç kazanacak,
- AB üyelik sürecine olumlu bir katkı sağlayacak,
- Doğu Anadolu sınır bölgelerine ekonomik canlılık gelecek,
- Enerji ve ulaşım hattında kolaylık sağlanacak ve yeni alternatiflerle Orta Asya yolundaki engeller kaldırılacak.
Ermenistan açısından kazanımlar bir o kadar dikkate değer:
- Kuşatılmışlık ve abluka altında olduğu psikolojisini aşacak, izolasyondan kurtulacak,
- Batı’ya doğru yeni bir ticari ve psikolojik kapı açacak,
- Rusya’ya aşırı bağımlılıktan kurtulacak,
- Türkiye’ye ekonomik, ticari, kültürel, turizm alanlarında açılacak, Türkiye’de çalışan on binlerce Ermeni’nin çıkarlarını daha iyi gözetebilecek,
- Ekonomisi rahatlayacak, enerji, ulaşım ve ekonomik bölgesel projelere dahil olacak, önemli bir enerji köprüsü olabilecek,
- Daha güvenlikli olacak, tehditleri azalacak, bütçesini silahlanmadan ziyade halkının refahına ayırabilecek,
- Diasporanın baskısı ve bağımlılığından kısmen de olsa kurtulacak,
- İran’a mecburi yakınlaşma ihtiyacı kalmayacak,
- Yaşam kolaylaşacak, nüfusu göçlerle azalmayacak.
Azerbaycan da kazanacak;
- İşgal toprakları kurtulacak, bir milyonu aşkın mülteci yurtlarına geri dönebilecek,
- Dağlık Karabağ sorunu bir çözüm sürecine girecek,
- Bölgesel bir tehdit ve çatışmadan kurtulacak, bütçesini silahlanmadan ziyade halkının refahına ayırabilecek,
- Rusya’ya ve İran’a bağımlılığı azalacak,
- Batı’ya Avrupa’ya daha rahat açılacak,
- Türkiye’ye güveni artacak,
- Enerji, ulaşım, ticaret ve güvenlik alanlarında eli güçlenecek, seçenekleri çoğalacak,
Rusya, ABD, AB, bölge hatta Dünya kazanacak;
Rusya; Normalleşme, istikrar, ekonomik hareketlilik işine gelir. Ekonomik ve güvenlik açısından ağırlıklı olarak taşıdığı Ermenistan’daki yükü azalır. Türkiye ile daha da yakınlaşmaya, stratejik açılımlara zemin hazırlar,ABD; Rusya’nın kontrolündeki bir ülkeyi Türkiye aracılığı ile etki alanına çeker,AB; Türkiye üzerinden güney Kafkasya bölgesinde daha etkin olur, Nabucco projesi için daha uygun koşullar oluşturulmuş olur.
Bölge ve dünyada barış, istikrar, ekonomik işbirliği ve karşılıklı bağımlılık konularında uluslararası bir başarı olur. İhtilafların siyasi diyalog yoluyla çözümü için güçlü bir model ortaya konur.
Şayet yol haritasına uyulmaz, protokoller uygulanamaz ve süreç başarısız olursa bu söylenenlerin hiçbir anlamı kalmaz. Bu risk ve endişe hep vardır. Meseleye müdahil aktörler, sorunların tarihi derinliği ve önemi dikkate alındığında bu husus göz önünde bulundurulmalıdır.
Karabağ ne olacak?
Karabağ konusunun protokollerde açıkça bulunmaması; uluslararası hukuk bakımından, diplomasinin incelikleri açısından Türkiye’nin “yapıcı bir kaçınma” stratejisi uyguladığını göstermektedir. Aşırı milliyetçi Ermeni muhalefeti ve diasporanın tepkilerini fazla çekmemek için bu açıklıktan sakınıldığı anlaşılıyor. Protokollerde bölgesel barışa yapılan vurgu, sınırların karşılıklı tanınmasına ve çatışmaların müzakere yoluyla çözümlenmesine çekilen dikkat diplomatik olarak Karabağ konusunu işaret ediyor. Esasında Türkiye’nin diplomatik ilişkilerini keserek, sınır kapılarını kapatmasının sebebi Dağlık Karabağ’ın işgalidir. Kapılar açılacaksa bunun karşılığında hangi adımların atılacağı açık değil midir? Bu normalleşme sürecine Ermenistan çok daha ihtiyaçlı ve zorunlu değil midir? Elbette Türkiye Karabağ ve işgal bölgeleriyle ilgili gelişmelerin beklentisi içindedir. Türkiye’nin bu beklentisinin hem Ermenistan, hem Azerbaycan hem de Minsk Grubunun üçlü eşbaşkanlığına yani Amerika, Fransa ve Rusya’ya önemle iletildiğinden şüphe yoktur. Bu denklemin en önemli parametresi bilinmeyen olursa problemin çözülme tarihi fırsatı uçar gider. İyi niyetle ortaya konan ve dünyaya ilân edilen irade yani Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi; sınırların tanınması, soykırım iddialarının sorgulanmasının yanında Karabağ’da da bir gelişme olmasına endekslidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın 14 Mayıs 2009 Azerbaycan Milli Meclisine verdiği “Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmedikçe Ermenistan - Türkiye sınırının açılmayacağı” sözü yeterli bir teminat değil midir?
Protokoller açıklandıktan sonra Azerbaycan’dan yapılan muhalefetin azalması da bu konuda Nisan ayındaki muğlaklığın giderildiğinin göstergesidir.
Soykırım İddialarına Tarih Komisyonu
Ermeni soykırımı iddiaları konusunda tarih komisyonunun kurulması yani konunun iki tarafın belgeleri üzerinden araştırmacıların incelemelerine açılarak sorunların tanımlanması ve tavsiyelerde bulunulması yolunun açılması başlı başına bir başarıdır. Yıllardır bu konuda soru sordurmayan, konuyu sorgulatmayan, tartışmaya açmaktan uzak duran hatta ‘Ermeni soykırımı yoktur’ diyenleri bile hapse mahkûm ettiren fanatik düşüncelerden tarih; kaynak ve arşivlerin incelenmesini içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması aşamasına gelinmesi Ermeni iddialarının tartışılabilir olduğunu gösterir ki bu durum uluslararası kamuoyunda Türkiye’yi büyük bir baskının hedefi olmaktan çıkarır ve oldukça rahatlatır.
Türkiye’de iç muhalefetin Ermenistan açılımına çekincelerle yaklaşması ve sert çıkışları hoşgörülmelidir. Çünkü; diplomatik pazarlıkların kızıştığı bir süreçte karşı tarafın aşırı taleplerini sınırlayan muhalif sesler müzakerecilerin elini güçlendirir ve daha makul anlaşmaların yapılmasına imkân sağlar.
Ermenistan mı Diaspora mı?
Ayrıca bu süreç Ermenistan yönetiminin, diaspora ile çok önemli bir sınavıdır. Acaba bu ülkenin devlet yönetiminde ve halk üzerindeki etkinliğinde kim daha güçlüdür? Sürecin sonunda herkes bunu görecektir. Sorunların halledilmesi durumunda Ermenistan ile diasporası arasındaki uçurum iyice açılacak ve diaspora, Ermeni sorunlarının takipçisi havasından iyice uzaklaşacaktır. Aksi halde artık Ermenistan’ın yönetiminde diasporanın etkisi iyice artacak demektir.
Türkiye’nin Hedefi Avrasya Jeopolitiğinde etkili olmaktır
Türkiye; Ermenistan ile sorunlarını halletmek isterken sorunların kendini bunaltmasından ya da siyasi ve ekonomik olarak kayıplarından ziyade daha başka konular çok daha önem arzetmektedir:
Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya’da önemli bir oyuncu olmak istemektedir. Gürcistan, Abhazya, Osetya, Dağıstan, Çeçenistan ve Kırım gibi bölge ve ülkelerdeki bizi ilgilendiren sorunlar ile Çin’e kadar uzanan coğrafyadaki Türk Cumhuriyetlerinin üzerindeki etki alanını genişleterek onlara güçlü destek vermek, geçiş güzergâhlarını sağlıklı ve güvenli bir konuma kavuşturmak istemektedir.
Ufacık bir Ermenistan ile çocukça bir oyun gibi sınırlarını kapatıp, küserek ders vermek bölgede stratejik hesapları olan Türkiye gibi büyük bir ülkeye yakışmamaktadır.
Ufacık bir Ermenistan ile sorunlarını halledememiş bir ülkenin o bölgede etkili olması, inandırıcı olması ve güven vermesi mümkün değildir.
Ya sulhla bir büyük ülke gibi bu sorunlarını halledecek ya da gücünü göstererek bıçak gibi ortadan keserek duruma el koyacaktır. Bugünkü dünya düzeninde birinci yol geçerlidir. Türkiye de işte buna gayret etmektedir.
Ermenistan ile sorunlarımız halledildiğinde bu bölgede bizimle en iyi diyalog kuran ve sağlam ilişkiler geliştiren bir beraberlik ortaya çıkacaktır. İki ülke de buna hazırdır.
Sonuç
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Türkiye bölgenin en büyük ülkesidir. Bölgede düzen kurma misyonu bize aittir” derken “Yeni Türkiye” nin özgüvenini ve gücünü yansıttığına şüphe yoktur.
Türkiye artık eski Türkiye değildir. Soğuk savaş döneminin uydu ülkesi hiç değil. Komşularla sıfır problem ve barış vizyonu ile Türkiye; ihtilaflarının siyasi diyalogla çözümü, ekonomik işbirliği ve karşılıklı bağımlılık yaklaşımlarıyla yeni bir dış politika açılım sürecini sürdürmektedir. Bu “Yeni Türkiye Vizyonu” Türkiye’yi; bağımsız şahsiyetli politikalar uygulayan, komşularıyla sorunlarını teker teker çözen, arabulucu ve düzen kurucu inisiyatifleriyle Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkasya’da merkez ülke ve bölgesel güç yapmış ve son açılımlarıyla da küresel bir aktör haline getirmiştir. Çepeçevre komşularımız Suriye, Irak, İran, Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Yunanistan ile ilişkilerimiz bugün çok farklı konumdadır. Artık dış düşmanlarla çevrili olduğumuza kimse inanmıyor. Bu çerçevedeki son halka Ermenistan’dır. Türkiye bu açılımla etrafındaki dostluk halkasını tamamlamak istemektedir. Bu dış politika açılımı değişen Türkiye’nin stratejik tercihidir, iç politikada yaşadığı demokratik açılım sürecinin dış politikada yansımasıdır. Türkiye bir taraftan evinin içini diğer taraftan komşularını ve çevresini düzenlemeye çalışıyor. Bölgesel barış, istikrar ve işbirliği çabaları her geçen gün Türkiye’nin bölgesel güç konumunu güçlendiriyor.
Bölgesinde etkili ve güven veren Türkiye’nin küresel oyuncu ve uluslararası oyun kurucu rolü giderek kuvvetleniyor. Türkiye’nin ABD’den alması söz konusu Hava Savunma Füze sistemleri, yumuşak gücü kadar sert gücünün de etkili caydırıcılıkta olması bakımından önemli ve gereklidir. Bütün gürültü ve patırtılara rağmen Türkiye içeride ve dışarıda yoluna emin adımlarla devam etmektedir. Demokratik değişim ve dış politika açılımları yani bütün gelişmeler Türkiye’yi büyük devlet vizyonuna taşıyor. Bir Çin atasözü varmış “Büyümeyen ay küçülür.” diye. Küçülmeyecek ise Türkiye; büyümek, açılmak, kucaklarını açmak, kanatlarını açmak zorundadır. Alevileri de, Kürtleri de ve diğerlerini de kucaklamak, Ermenileri de Arapları da ve diğerlerini de kolumuz kanadımız altına alacak yürek genişliğine ve düşünce ufkuna hazırlanmalıyız.
(Eylül 2009)
http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/ermenistan-acilimi/96
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder