6 Aralık 2015 Pazar

TÜRKİYE NİN 28 ŞUBAT SERÜVENİ,ve AKTÖRLERİ ' Bir ' varmış ' Bin ' yokmuş' 2





TÜRKİYE NİN 28 ŞUBAT SERÜVENİ,ve AKTÖRLERİ 

' Bir ' varmış ' Bin ' yokmuş' 2


SİYASİLER
Süleyman Demirel: 28 Şubat döneminin en önemli ismi. Erbakan’ın istifasından sonra görevi Tansu Çiller yerine Mesut Yılmaz’a verdi. Kendini her zaman ‘ülkeyi uçurumdan kurtaran kilit adam’ olarak gördü. İkinci kez Köşk’e çıkma formülü (5+5) kabul görmedi. Cumhurbaşkanı kalma hayali suya düşünce, ‘bir bilen’ olarak köşesine çekildi. Aktif siyasete dönmedi ancak siyaset mühendisliğine devam ediyor. Şimdilerde kendi rahatsızlığı ve Alzheimer hastası eşi Nazmiye Hanım’la ilgileniyor.
Mesut Yılmaz: 28 Şubat sürecinde başbakan oldu. 8 yıllık kesintisiz eğitimin yılmaz savunucusuydu. Beklentisi kısa vadede gerçekleşmiş olsa da 3 Kasım 2002’de partisinin yüzde 5 oy oranı ile barajın altında kalması onu hüsrana uğrattı. ‘Güneş Taner ile birlikte Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri’ gerekçesiyle Yüce Divan’da yargılandı. Siyasetten ayrıldı derken 2007 seçimlerinde Rize’den bağımsız milletvekili oldu. 2009 yılında Demokrat Parti’ye geçti. Namık Kemal Zeybek’in genel başkan seçilmesinin ardından partiden istifa etti.
Tansu Çiller: RP-DYP arasında kurulan 54. hükümette Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. Partisine yapılan müdahalenin arkasından Başbakan olma imkânını kaybetti. İstiaf eden vekiller DTP’yi kurdu. Çiller, 3 Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerde DYP’nin seçim barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa etti. Yerini Mehmet Ağar’a bıraktı. Son olarak Başbakan Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan’ın cenazesinde görüldü.
Hikmet Uluğbay:  Dönemin Millî Eğitim Bakanı. MGK kararlarını hayata geçirme onun göreviydi. 28 Şubat’tan sadece iki yıl sonra ruhsatlı silahıyla intihara kalkıştı. Dili parçalandı ancak kurtuldu. Şimdilerde kışları Ankara’daki evinde geçiriyor yazın ise Bodrum’da yaşıyor.
Necmettin Erbakan: Postmodern darbenin hedeflerinden biriydi. Asker ve medya baskısıyla başbakanlığını yürüttüğü 54. hükümet düşürüldü. Başında bulunduğu Refah Partisi anayasa mahkemesi tarafından kapatıldı. Siyaseten yasaklandı. Kayıp trilyon davasında iki yıl dört ay hapse mahkûm edildi ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından affedildi. Geçen yıl 28 Şubat’a bir gün kala vefat etti. 28 Şubat’a karşı yeterince dik durmadığı için eleştirildi.
MEDYA
Dinç Bilgin: O dönemde etkin olan iki gruptan biriydi. Sabah ve ATV’nin sahibiydi. 2001 krizinde gazeteyi devretmek zorunda kaldı. 28 Şubat dönemi için “Çok büyük kabahatlerimiz oldu. Yalan haber ve yazıları servis ettik.”  itirafında bulundu. Etibank’ın zarara uğratılmasıyla ilgili olarak, ‘nitelikli zimmet’ suçundan 4 yıl 10 ay hapis ve 129 milyon TL adli para cezası aldı.
Aydın Doğan: Doğan Grubu’nun patronu. O dönem gazetelerinde yayımladığı manşetlerle gündem belirledi, kamuoyu oluşturdu. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün üst düzey askerî yetkililerle yaptığı röportajlar gazetenin manşetlerinde yerini aldı. 28 Şubat soruşturması kapsamında Aydın Doğan’ın da adının geçtiğine yönelik haberlerle, borsada işlem gören 5 Doğan Grubu şirketinin piyasa değeri bir günde 519,3 milyon lira eridi.
GİZLİ AKTÖRLER
Seyhan Soylu: Nam-ı diğer Sisi. 28 Şubat’ın gizli kahramanı! 28 Şubat sürecinin önemli bir unsuru olan ‘Ali Kalkancı-Fadime Şahin’ olayıyla duyulmuştu. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan Sisi’nin bu tür olayları tezgâhlamak için JİTEM’de kurs gördüğünü iddia etmişti.
Fadime Şahin: 28 Şubat’a giden sürecin önemli figürlerinden biriydi. Aczimendilerin başındaki Müslüm Gündüz’le kameralara yakalanarak gündeme geldi. Aynı zamanda Ali Kalkancı ile benzer bir ilişkisi ortaya çıktı. Hakkında estetik ameliyat yaptırdığından, yabancı bir ülkeye iltica ettiğine ve Ergenekon davasının gizli tanığı olduğuna kadar bir dizi iddia ortaya atıldı. Geçen yıl görüntülenen Şahin, İstanbul’daki bir fabrikada çalışıyor.
Ali Kalkancı: Dönemin ‘sahte şeyhi’ olarak nam saldı. Hiçbir dinî bilgisi olmamasına rağmen çok sayıda müridi (!) vardı. Çarpık ilişkileri ortalığa saçıldı. Bir kimya fabrikası sahibi olduğu anlaşıldı. Burada 2 milyon captagon (uyuşturucu) hap ele geçirildi. İsmi Ergenekon sanıklarından Zekeriya Öztürk’ün iş ortağı olarak da geçiyordu. Öztürk’ün, iddianameye de giren bir telefon konuşmasında Kalkancı için ‘bizim hoca’ ifadesini kullandığı ortaya çıktı. Sergilenen oyunda ‘sahte şeyh’ rolünü başarıyla oynadı. Hâlen uyuşturucu suçundan cezaevinde.
Müslüm Gündüz: 1990’lı yıllarda televizyon kanallarında yaptığı açıklamalarla Aczimendilerin başı olarak tanındı. Kadıköy’deki bir evde Fadime Şahin’le uygunsuz bir vaziyette basıldı. Şahin’in imam nikâhlı eşi olduğunu söyledi. Geçen yıl bir televizyon kanalına çıktı. 28 Şubat’taki rolünün bir operasyon olmadığını iddia etti. Haksız yargılandığına dair Türkiye aleyhine AİHM’de açtığı davayı kazandı. Mahkeme, DGM’nin askerî üyeleri bulunması sebebiyle başvuruyu haklı buldu.
(NURSEL DİLEK MANAVBAŞI)

Sürecin ‘sivil’ paşaları

Ankara Cumhuriyet Savcılığı 28 Şubat’ın asker kanadını soruşturma konusu yapsa da, sürecin ekonomik boyutu, konunun sadece ‘siyasete yönelik askerî darbeden’ ibaret olmadığını ortaya koyuyor. 28 Şubat süreci, aynı zamanda ciddi bir ekonomik darbeydi. O dönemki hatalı uygulamalar, ihmaller ve banka hortumlamalarının ülkeye maliyeti 250 milyar lirayı, eski ifadeyle 250 katrilyonu buldu. Hortumlanan, içleri boşaltılan bankalar sebebiyle aralarında Murat Demirel, Hayyam Garipoğlu, Dinç Bilgin, Cavit Çağlar ve Ali Balkaner gibi banka sahiplerinin bulunduğu birçok isim yargılandı ve ceza aldı; ancak aynı bankaların yönetim kurullarında görev yapan 28 Şubat sürecinin emekli paşalarının adları hiçbir soruşturmada geçmedi. İddianamelerde onlardan bahis açılmadı. Oysa o dönemde hortumlanan bankaların hepsinin yönetim kurullarında emekli generaller, hatta ordu komutanları görev yapıyordu.
Sürece adını veren 28 Şubat 1997’deki meşhur MGK toplantısından, 21 Şubat 2001’e kadar geçen 4 yıllık zaman dilimi, milletin bugün bile bedelini ödemeye devam ettiği tam bir ekonomik ve finansal yıkım dönemi olarak tarihe geçti. Milletin cebinin nasıl boşaltıldığını ortaya koymadan, 28 Şubat darbesini konuşmak veya soruşturmak aslında sürecin çok önemli bir boyutunu atlamak anlamına geliyor.
Peki, bu soygun döneminin maliyeti nedir? Aslında bu konudaki veriler kısa süre öncesine kadar sadece bankacılık sektörüne yönelikti. 1994–2003 arasında toplam 25 özel banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildi. Bunların 20’si, 1997’den 2001 krizine kadar devam eden süreçte fona geçti. Yani 28 Şubat sürecinde. El konan bankaların devlete getirdiği yük 17,3 milyar doları buldu. Bankaların zararının kapatılması için, faiz yüküyle beraber bu rakamın iki katına çıktığını da unutmamak lazım. Bunlara bir de malum süreçte 21,9 milyar dolar görev zararı veren üç kamu bankası eklendiğinde, 28 Şubat sürecinin bankacılık sektörü açısından devlete maliyetinin 50 milyar doları aştığı ortaya çıkıyor.
Elbette devlet bu hortumlamaların peşini bırakmadı. Pek çok banka sahibi yargılanıp ceza aldı, birçoğu da yurtdışına kaçtı. TMSF’nin bir önceki başkanı Ahmet Ertürk döneminde hırsızların peşine düşüldü ancak tahsil edilebilen rakam 20 milyar TL’ye ancak ulaşabildi. Bu arada, banka sahiplerinin oluşturduğu zarar sadece devletin hanesine yazılmadı elbette. 2000 – 2002 arasında bankacılık sektöründe çalışan 47 bin beyaz yakalı, işsiz kaldı. Bankacılık sektörü 2001 krizi öncesi istihdamına ancak 2010’da ulaşabildi. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın kısa süre önce bürokratlara hazırlattığı çalışma ise sürecin devlete toplam maliyetini de ortaya koydu. 2001 krizi sebebiyle oluşan yükü temizlemek için hazırlanan özel tertip Hazine kâğıtları Ziraat, Halk, Emlak Bankası, Merkez Bankası ve TMSF’ye verildi. Hazine’nin nakit ihtiyacını karşılamak adına yapılan bu işlem için devlet en son 2010’da 14 milyar 738 milyon liralık ödeme yaptı ve borçlar bitti. Böylelikle devlet, enflasyon ile güncellenmiş rakamlara göre, 2001 krizinin oluşturduğu kara deliği kapatmak için toplam 251 milyar 563 milyon TL ödedi. Başka bir ifade ile 28 Şubat’ın ekonomik sonucu denebilecek 2001 krizi, 2010’da bitmiş oldu.
5’li Çete
28 Şubat sürecinin başaktörleri arasında “5’li Çete”yi saymak hiç de yanlış olmaz. İş dünyasının önemli kuruluşları; Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK- İŞ) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 5’li Çete’nin üyeleri olarak sayılıyordu. Başkanları Refik Baydur, Derviş Günday, Fuat Miras, Bayram Meral ve Rıdvan Budak, o dönem sivil siyasete karşı yapılan darbenin ‘sivil’ ayağını oluşturuyordu.
Refik Baydur, ‘Bizim Çete’ adıyla dönemin kitabını da yazdı. Fuat Miras, TOBB Başkanı’ydı ve 5’li Çete’nin en güçlülerinden biri sıfatıyla 28 Şubat sürecine destek verdi. Postmodern darbenin sendikacı iki ayağından biri Bayram Meral, 10 yıl Türk-İş’te başkanlık yaptıktan sonra 2002 yılında CHP’den milletvekili seçildi. ‘Bizim Çete’nin diğer işçi patronu, DİSK Başkanı Rıdvan Budak, 1999 seçimlerinde DSP’den milletvekili oldu. Kısa süre sonra DSP’nin halk nezdinde inandırıcılığını kaybettiğini söyleyerek Ecevit’e karşı bayrak açtı. Bağımsız milletvekili olarak Meclis’te yer aldı. Dönemin TESK Başkanı Derviş Günday ise daha sonra CHP’den milletvekili seçildi.
28 Şubat’ın ekonomik aktörleri daha sonra basına yansıyan ifadelerinde, özeleştiri yapmayı da ihmal etmedi. Kamuoyunda “5’li Çete” olarak adlandırılan ‘sivil’ inisiyatif, gelinen noktada 28 Şubat’ın kötü bir dönem olarak tarihe geçeceğini düşünüyor veya en azından bunu ifade ediyor. Dönemin DİSK Başkanı Rıdvan Budak, “Keşke 28 Şubat hiç olmasaydı, sivil siyasi sürecin önü kesilmeseydi.” diyor. TİSK Başkanı Refik Baydur da 28 Şubat’ın millete zarar verdiği görüşünde. Ne o günlerde ne de şimdi, rejim tehlikesi olmadığının altını çiziyor. Rıdvan Budak, 28 Şubat’ın 10. yılında yaptığı açıklamalarda, “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat... Sivil siyasi sürecin önü hiç kesilmeseydi Türkiye bugün olgun bir demokrasiye sahip olurdu.” ifadesini kullanıyor. Görünen o ki, pek çokları gibi sürecin ekonomik aktörleri de o dönem koparılan fırtına ile bunun arkasından çevrilen dolapları ve milletin çalınan sermayesini artık içlerine sindiremiyor!
Her bankaya bir paşa!
28 Şubat döneminin karakteristik özelliklerinden biri de, batan bankaların bazılarının yönetim kurullarında emekli generallerin görev almasıydı. Peki, yönetim kurullarına giren generaller bankacılık veya finans sektörünü ne kadar biliyordu? Daha doğrusu görevlerine sektördeki birikimleri sebebiyle mi gelmişlerdi? Herkes biliyor ki onları bu görevlere getiren ana etken dönemlerinin ‘kudretli komutanları’ olmaları, devlet içindeki güçleri ve kamuoyu nezdindeki itibarlarıydı. Silah zoruyla elde edilen itibarın iş bitirme gücü ise tartışılmazdı!
İşin garibi daha sonra banka patron ve yöneticileri yargılanırken, askerler davalardan muaf tutuldu. 1990–93 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapan Muhittin Fisunoğlu Genelkurmay Başkanlığı sırasını beklerken Doğan Güreş’in görev süresinin uzatılmasıyla emekliye ayrıldı. Fisünoğlu, Genelkurmay Başkanı olamayınca Sümerbank’ın Yönetim Kurulu üyesi oldu! Sümerbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Hayyam Garipoğlu yargılandı ve ceza aldı, hapse girdi ancak iddianameyi hazırlayan savcılar, onun mesai arkadaşı Fisunoğlu’nun ifadesini bile almaya gerek duymadı.
Aynı şekilde yöneticileri arasında ‘paşalar’ bulunan Etibank ve İnterbank’ın da sadece patronlarının cezalandırılması tabii o dönem kimsenin ilgisini çekmiyordu. İşin tuhafı yönetim kurullarında paşa bulunmayan Yurtbank ve Egebank’ın ise hem patronları hem de bütün yöneticileri yargıya hesap verdi ve cezalandırıldı. 28 Şubat’ın ünlü generallerinden Güven Erkaya, daha önce el konan Bank Ekspres’in ve sürekli el değiştiren Kanal-6’nın patronu Korkmaz Yiğit’in danışmanlığını yaptı. Yiğit’in kimyasını değiştiren, hükümetler deviren Türkbank skandalı yaşanırken, kimse danışmanına soru soramadı. Etibank’ın paşası eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Vural Beyazıt, Dinç Bilgin cezalandırılırken, diğer yönetim kurulu üyeleri cezalandırılmadığı için sorgulanmadan serbest kalan isimlerdendi. Aynı şekilde içi boşaltılan İnterbank’ın yönetim kurulunda görev alan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Teoman Koman da ne sorgulandı ne de yargılandı.
Bedelini kısmen ödeseler de, 28 Şubat döneminde banka patronları ve büyük şirketler paşaların itibar ve etkinliklerinden epey faydalandı. Bu arada hemen belirtmekte yarar var. 28 Şubat döneminde sadece bankalar değil, aralarında Türkiye’nin en büyük holdinglerinin de bulunduğu pek çok şirketin yönetim kurullarında da görev yaptı kudretli komutanlar! Nitekim bankalar için itibar ve güç anlamına gelen komutanlı yönetim kurullarının, aslında diğer yandan Türk ordusunun itibarını zedelemeye başladığını ilk gören isim, 1998 – 2002 arasının Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu oldu. Çünkü batan bankalar dolayısıyla paşalar kovuşturma geçirmese de, bu durumun kamu vicdanını yaraladığı aşikârdı. Kıvrıkoğlu’ndan sonra göreve gelen Orgeneral Hilmi Özkök ise sürece son noktasını koydu ve emekli generallerin banka yönetim kurullarında görev almasını yasaklayarak bir devri kapattı. Elbette bu kararla o karanlık dönemin sadece bir boyutu bitirilmiş oldu. Hukuki sorumluluklardan ve milletin gördüğü ekonomik zarardan, yönetim kurulu üyesi paşaların payına bir yaptırım düşüp düşmeyeceğini ise zaman gösterecek.
ZAFER ÖZCAN

ADIM ADIM 28 ŞUBAT SÜRECİ


1996
  • 28 Haziran: RP-DYP koalisyonu kuruldu. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan başbakan oldu.
  • 24 Temmuz: Yüksek Askerî Şûra toplantısında 600 civarında dindar subayın ordudan atılacağı söylentisi çıktı.
  • 10 Kasım: Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin “İçim kan ağlayarak törenlere katıldım.” sözleri krize sebep oldu.
  • 6 Aralık: Ankara DGM, Necmettin Erbakan ve Hasan Hüseyin Ceylan hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na suç duyurusunda bulundu.
  • 24 Aralık: Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı, “Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyenler var.” açıklamasını yaptı.
  • 28 Aralık: Aczimendilerin başı Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin bir evde yakalandı.
1997
  • 5 Ocak: Türk-İş hükümete uyarı mitingi düzenledi.
  • 11 Ocak: Genelkurmay, Sultanbeyli’de Atatürk heykeli diktiren Tuğgenaral Doğu Silahçıoğlu’na tepki gösteren Necati Çelik hakkında suç duyurusunda bulundu.
  • 11 Ocak: Başbakan Necmettin Erbakan bazı cemaat liderlerine iftar yemeği verdi.
  • 21 Ocak: Atatürkçü Düşünce Derneği, Başbakan hakkında, konutta verdiği yemek sebebiyle suç duyusunda bulundu.
  • 23 Ocak: Bartın Adliyesi Yazı İşleri Müdürü Abdurrahman Güzelgün, memurların mesai saatlerinin ramazana göre düzenlenmesini öngören Bakanlar Kurulu kararlarının iptali istemiyle Danıştay’a dava açtı.
  • 26 Ocak: Komutanlar, Gölcük’te bir araya geldi. Şu açıklama yapıldı: “Bir generalin, Atatürk heykeli dikilmesindeki tutumu için söylenenler üzüntü vericidir. Ramazan sebebiyle mesainin iftar saatine ayarlanması doğru değildir. TSK iç ve dış tehdide karşı ülkeyi korumakla görevlidir. Orduyu iç politikaya çekme gayretleri üzüntü vericidir.”
  • 28 Ocak: Danıştay, ramazan düzenlemesiyle ilgili ‘yürütmenin durdurulmasına’ karar verdi.















  • 30 Ocak: Sincan’ın RP’li Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Kudüs’ü anma toplantısı düzenledi.
  • 1 Şubat: Başbakan Erbakan, DYP’deki bazı bakanların “imza koymayız” direnişine rağmen üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnameyi, Bakanlar Kurulu’nda imzaya açtı.
  • 5 Şubat: Sincan halkı sabah tank sesleriyle uyandı. 20 tank ve 15 zırhlı araç beklenmedik bir şekilde Sincan caddelerinden geçirildi.
  • 7 Şubat: İstanbul’daki üniversitelerin öğretim üyeleri, iktidarın üniversitelerden elini çekmesini istedi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyenlerle mücadele edeceklerini açıkladı.
  • 8 Şubat: ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Türkiye’de büyük bir tehlike olduğunu iddia ederek “RP’nin tabanı militanlaşıyor, hatta silahlanıyor.” dedi.
  • 14 Şubat: DGM, Sincan davasında Bekir Yıldız ve Nurettin Şirin’le birlikte 9 kişiye daha tutuklama kararı verdi.
  • 15 Şubat: Şeriata karşı kadın yürüyüşü yapıldı.
  • 21 Şubat: “İran terörist devlet muamelesi görmeli.” diyen Çevik Bir, Sincan’dan geçen tanklarla ilgili olarak da, “Demokrasiye balans ayarı yaptık.” yorumunu yaptı.
  • 25 Şubat: Oramiral Güven Erkaya: “Aşırı dinci akımlar bugün, PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike hâline geldi.”
  • 26 Şubat: Türk-İş, DİSK ve TESK, rejime yönelik tehditlere karşı güç birliği kararı aldı. İstanbul kadın kuruluşları birliği, laiklik için eylem başlattı.
  • 28 Şubat: MGK, Cumhurbaşkanı Demirel başkanlığında toplandı. 9 saat süren MGK’da Atatürk ilke ve inkılaplarının ödünsüz uygulanması kararı alındı. MGK bildirisinin sonunda ‘tavsiye edilir’ yerine ‘yaptırım’ kelimesi kullanıldı.
  • 2 Mart: Başbakan Erbakan MGK’da alınan 18 maddelik karar listesini bazı ifadelerin çok sert olduğunu öne sürerek imzalamadı.
  • 3 Mart: Erbakan, ‘Demokratik sisteme destek için’ parti liderlerini ziyaret etti. Ancak umduğunu bulamadı.
  • 4 Mart: Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Başkanı Derviş Günday, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladı.
  • 5 Mart: Erbakan, MGK kararlarını imzaladı. (Erbakan’ın çevresi, imzanın 18 maddenin Bakanlar Kurulu’nda görüşülmesi için atıldığını söylüyor.)
  • 7 Mart: Cumhurbaşkanı Demirel, MGK kararlarının uygulanmaması hâlinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.
  • 14 Mart: 28 Şubat kararları Meclis’ten geçti.
  • 26 Mart: Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna tüm illere türban yasağı genelgesi gönderdi.
  • 30 Mart: Ankara Müzik Festivali’nin açılışındaki konserde Demirel’in “İşte çağdaş Türkiye!” dediği an, izleyiciler ayağa kalkarak “Laik Türkiye!” sloganları attı.
  • 13 Nisan: Valiler Laiklik Zirvesi için Ankara’ya çağrıldı.
  • 20 Nisan: ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, “Size müjdem, bayramdan hemen sonra bu hükümet yolcudur. Falcılık falan yapmıyorum, bilerek söylüyorum.” dedi.
  • 27 Nisan: MGK’da uyarılan hükümete bir ay süre verildi.
  • 30 Nisan: TSK, yeni savunma konseptini açıkladı: “İç tehdit, dış tehdidin önüne geçti. İrticaın yok edilmesi hayati önemi haizdir.”
  • 4 Mayıs: Merzifon Jet Üssü’nde düzenlenen törende Başbakan Erbakan gelince subaylar ayağa kalkmadı.
  • 10 Mayıs: DYP lideri Çiller, partisinin Sultanahmet Meydanı’nda düzenlediği mitingde Sabah grubunun 200,4 milyon dolar, Doğan grubunun ise 424,8 milyar dolar devlet desteği aldığını açıkladı.
  • 22 Mayıs: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “Türkiye’yi iç savaşa sürüklüyor” gerekçesiyle RP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
  • 30 Mayıs: RP’li Şevki Yılmaz’ın 7 yıl önce yaptığı bir konuşma yeniymiş gibi  televizyon kanallarında gösterildi.
  • 6 Haziran: Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
  • 11 Haziran: Genelkurmay’da hâkim ve savcılara brifing verildi. Bir gün sonra medyaya irtica brifingi verildi.
  • 17 Haziran: Başbakan Erbakan, hükümetinin bir yılını değerlendirdiği basın toplantısında “Asker emrimizde” dedi.
  • 18 Haziran: Erbakan, başbakanlıktan istifa etti.
 1998
  • 4 Ocak: Ders kitaplarında evrime dönüş için çalışmalar başlatıldı.
  • 16 Ocak: RP, ‘laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı’ olduğu gerekçesiyle kapatıldı.
  • 2 Şubat: Diyanet’in 5’inci sınıftan sonra Kur’an kurslarına gidilebileceğini öngören yönetmeliği, Danıştay tarafından bozuldu.
  • 25 Mart: “5’li Çete” olarak adlandırılan TOBB, TİSK, DİSK, Türk-İş ve TESK, azınlık hükümetine tam destek verdi.
  • 27 Mart: İçişleri Bakanlığı, tüm valilere bölücü ve irticai faaliyetlerle mücadele için sert talimatlar gönderdi.
  • 21 Nisan: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı R. Tayyip Erdoğan, Diyarbakır DGM tarafından şiir okuduğu için 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
  • 29 Nisan: Semdin Sakık’ın ifadesine dayanılarak (andıç) gazeteci Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand’ın yazılarına ara verildi.
  • 24 Mayıs: Vakıf yöneticilerinin evlerine seri baskınlar düzenlendi.
  • 9 Temmuz: Millî Askerî Stratejik Konsept’in (MASK) yeni hedefi, ‘İslami sermaye’ oldu.
  • 2 Ağustos: Yeni cami yapılmasını kısıtlayan yasa yürürlüğe girdi.

28 Şubat döneminin Adalet Bakanı Şevket Kazan: 28 Şubat’ın temeli Atina’da atıldı






Şevket Kazan, Millî Görüş’ün kurmay isimlerinden biri. Partisi kapatıldı, siyasi yasaklılar listesine alındı. Refah-Yol hükümetinde Adalet Bakanı’ydı; şimdi ise Saadet Partisi Genel Başkan Danışmanı. Kazan, siyaseten yasaklı olduğu yılları yazmaya karar verdi. Ortaya ‘Refah Gerçeği’ isimli 4 ciltlik bir kitap çıktı. Kazan, bundan 15 gün önce elinde bir dosya; koltuk altında ise kitaplarıyla Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın kapısını çaldı. Bu tavrıyla siyaset yoldaşı Oğuzhan Asiltürk’ten ayrıldı. Kazan, yazdığı kitabın 28 Şubat soruşturmasına önemli bir delil teşkil ettiğini düşünüyor.
-28 Şubat soruşturması sizi şaşırttı mı?
Şaşırmadım. 28 Şubat için Ankara yetkili savcılığında soruşturma açılmıştı. Tabii o haberleri okuyunca bu soruşturmaya ne derece katkıda bulunabiliriz düşüncesi geldi aklıma. Ben yasaklı olduğum dönemde 4 ciltlik kitap yazdım. Bu kitaplarda A’dan Z’ye 28 Şubat’ı anlattım. Dolayısıyla bu kitabı Ankara yetkili savcılığına istifade edilmesi için götürdüm. Bu kitaba göre savcılar 28 Şubat soruşturmasına neresinden başlayacaklarını bilirler! Tabii 15 gün geçtikten sonra böyle bir hareketin başlamış olmasından fevkalade memnunum. Savcılar da mutlaka bu kitabın sistematiği içerisinde odak noktalarını tespit edeceklerdir.
-Soruşturma doğru yerden mi başladı? Odak noktası neresi?
28 Şubat’ın en önemli ayağı askerdi. Odak noktası ise Batı Çalışma Grubu, yani BÇG. Bu oluşumun ortaya çıkması 11 Aralık’tır.
-Ne oldu 11 Aralık’ta?
TÜSİAD her yıl ocakta son toplantısını Ankara’da yapardı. O yıl toplantı Atina’daki ABD Büyükelçiliği’nde yapıldı. Türk-Yunan iş adamları toplantısı adıyla... “ABD’de tedavide” denilen Güven Erkaya da strateji tespiti için toplantıya katıldı. Türkiye’den TÜSİAD, TOBB, üyeleri, sanayi odalarından iş adamları katıldı. TESK, DİSK, TÜRK-İŞ başkanları; Aydın Doğan, Dinç Bilgin vardı. Yine aynı gün Milliyet, Hürriyet ve Sabah tek sayfalık ilanlar yayımladı.
-Ne ilanı?
Susurluk kamyonunun plaka numarası üstte verilmiş. “Benim gazetem var okuyorum, benim televizyonum var izliyorum, benim radyom var dinliyorum. Yarın Türkiye başka bir Türkiye olacak.” şeklinde. 11 gün hep aynı şekilde devam ettiler. Kâh memura, kâh işçiye, kâh üniversitelilere seslenerek bu ilanlar yayımlandı. Bu sloganlarla bir sivil hareketin oluşturulmasına başlanmış.
-O dönem bunu fark ettiniz mi?
İçindeyken hissedemiyorsunuz. Kitabı yazdığımda fark ettim. Atina’daki toplantı çok önemlidir. Bunlar 28 Şubat’ın ilk adımlarıdır. Dolayısıyla bu ilanlar da çok önemlidir. Çünkü rantçı medya bu işin diğer bir ayağı.
-Peki, bu ilanların, manşetlerin arkasında kim vardı?
Ben daha sonraki araştırmalarımda bu ilanların arkasında Milliyet ilan servisinin olduğunu gördüm.
-Perde arkasında…
Bakın ben bunun tahkikatını yapamam; ama şunu söylemekte yarar var. Önce Erol Özkasnak talimatıyla gazetelere manşetleri attırdılar, sonra ortaya çıkarttılar. 28 Şubat’ın ne olduğunu anlamak için 28 Şubat’ta yapılan Millî Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının zabıtları mahkeme tarafından istenmelidir. O zabıtlar okunduğunda 28 Şubat’ın ne olduğu ortaya çıkacaktır.
-Zabıtlar açıklandığında ne çıkacak?
Şunu söylediler yıllarca: ‘Erbakan karşı koyamamış’. Erbakan, 25 kişilik grubun içinde tek kişi. Başka mücadele eden olmuş mu? O zabıtlar ortaya çıktığında kimin 28 Şubat’ı nasıl yönlendirdiği ortaya çıkacaktır.
-Kim ya da kimler nasıl yönlendirdi 28 Şubat’ı?
TÜSİAD, rantçı medya, sendikalar, sermaye grupları, işçi hareketleri, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği…
-Onlar nasıl rol oynadı?
Biz gelmeden önce devletin paraya ihtiyacı olan kurumları; bankalardan faizle kredi alıyorlardı. Biz gelir gelmez havuz sistemini kurduk. Mesela, Türkiye Elektrik Kurumu. Her zaman için parası olan bir kurumdu. “Bir devlet kurumu başka yerlerden yüzde 150 faizle para alacağına, bunlardan yüzde 50’yle alacak.” dedik. Birdenbire devletin zenginliği ortaya çıktı ve rantiyenin musluğu kesildi. O yıl sendikalarla yaptığımız görüşmelerde hayal edemeyecekleri ücretleri verdik onlara. Hiç grev falan olmadan... Böyle olduğu hâlde sendikaların başında bulunan isimleri de kullandılar.
-Gazetecilerin rolü neydi bu süreçte?
22 Aralık’ta Ertuğrul Özkök’ün Güven Erkaya röportajı yayımlandı. Bu sefer ‘Sivil Kuvvetler Halletsin’ başlıklı. Altyapı hazırlanıyor. Mesela 11 Ocak’ta Başbakanlık’ta verilen iftar yemeği. Bu iftar yemeğine Diyanet İşleri Başkanı’nı, ilahiyat fakültesi dekanlarını çağırdık. İftara gelenler bunlardı. Ondan sonra ‘Erbakan tarikat şeyhlerine iftar verdi’ oldu. Hâlbuki tek kişi vardı: Çarşambalı Mahmut Efendi... O da eski Konya Valisi ile gelirken sarıkla gelmiş. Biz iftarı 11 Ocak’ta verdik; ama 11 Ocak sabahında çıkan Hürriyet, Milliyet ve Sabah, tarikat şeyhlerinin isimlerinin yazılı olduğu bir liste yayımladı. Kim verdi bu listeyi? Tabii ki BÇG. Biz iki ay 28 Şubat kararlarının mahiyetini bilemedik. 18 madde diye bir şey açıklandı, meğerse 4 maddeden ibaretmiş. Onlar askerin dikte ettiği şeylerdi. Onları da bize değil, Mesut Yılmaz’a yaptırdılar.   
-Demirel, 28 Şubat sürecinin neresinde?
BÇG belgelerini İçişleri Bakanı Meral Akşener ilk  bana haber verdi. Hemşehrilikten samimiyetimiz var. ‘Abi elimize bir belge geçti. Gizli bir belge. Sizinle görüşsek…’ dedi. Ankara Hâkim Evi’nde buluştuk. 5 Mayıs tarihli fişleme genelgesi, Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanlığı ve Çevik Bir’in imzası var. ‘Ben bundan bir fotokopi çektirelim, Başbakan’a iletelim’ dedim. Bu belge Genelkurmay’dan Cumhurbaşkanı’na kadar gitti. Demirel hiçbir şey yapmadı.  
-Siz sürece müdahil olacak mısınız?
Ben kitabı sadece soruşturmalara yardımcı olur düşüncesiyle götürdüm. Bir müdahale talebimin olmadığını dilekçeyle verdim. 28 Şubat’ın üzerine çoktan gidilmesi gerektiğini, bunun da AK Parti tarafından yapılmadığını görüyor, üzülüyordum.
-Soruşturma nereye kadar uzanır?
Yüksek yargı organlarına brifing veren Fevzi Türkeri vardı. Mesela Osman Özbek var. Jandarma komutanıydı. Erbakan hacdayken ona hakaret eden kişiydi. Bunlar eksik kalan isimler. Ancak TÜSİAD’a kadar uzanmalı. Çünkü o dönem TÜSİAD raporunu açıkladı. Bu rapor üzerine 27 Ocak’ta bütün komutanlar (orgeneraller) Gölcük’te ‘Harp Oyunu’ adını verdikleri bir toplantıda bir araya geldiler. Bu konuları ve ne yapacaklarını değerlendirdiler. Yani 28 Şubat’ın ön hazırlıklarını gerçekleştirdiler. TÜSİAD’ın raporu ve rolü önemli.
NURSEL DİLEK MANAVBAŞI

İŞTE O KARARLAR


1. Lâiklik korunmalı, yasalar yetersiz düzenleme yapılmalı.
2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar MEB’e devredilmeli.
3. 8 yıllık kesintisiz eğitim.
4. Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü  Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5. Dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı.
6. Yasa ile yasaklanmış tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli. 
7. TSK’yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan medya kontrol altına alınmalı.
8. TSK’dan atılan personelin kamuda istihdamına imkân verilmemeli.
9. TSK’ya  aşırı dinci sızmaları önlemek için alınan tedbirler; diğer kuruluşlarda da uygulanmalı.
10. İran’ın ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyeti engelenmeli
11. Mezhep ayrılıklarını körükleyenler engellenmeli.
12. Anayasa ve yasalara aykırı olaylar önlenmeli.
13. Kıyafet kanununa aykırı ve Türkiye’yi çağdışı gösterecek uygulamalara mani olunmalı.
14. Silah ruhsat işlemleri düzenlenmeli, pompalı tüfekler takip edilmeli.
15. Rejim aleyhtarının deri toplaması engellenmeli.
16. Özel üniformalı korumalar kaldırılmalı.
17. Ülke sorunlarının çözümünü ‘Millet’ kavramı yerine ‘Ümmet’ kavramıyla sonuçlandırma girişimleri önlenmeli.
18. Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve aleyhine işlenen suçlar hakkındaki kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemeli.

GÖZALTI KARARI ALINAN 31 İSİM
Ankara: Emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan; emekli kurmay albaylar Hüsnü Dağ, Arslan Daştan, Oğuz Kalelioğlu, Sezai Kürşatökte, Ahmet Nazmi Solmaz; emekli kıdemli albaylar Serdar Çelebi, İbrahim Selman Yazıcı; emekli albaylar Mustafa Kemal Savcı, Ziya Batur, Ruşen Bozkurt, Mehmet Şinasi Çalış, Aburrahman Yavuz Gürcüoğlu, İsrafil Aydın, Yahya Cem Özarslan; emekli Binbaşı Ahmet Aka; emekli Başçavuş Hamza Özaltun.
İstanbul: Emekli Orgeneral Çevik Bir; emekli tuğgeneraller İdris Koralp, Ünal Akbulut; emekli albaylar Yüksel Sönmez, Eser Şahan, Cengiz Çetinkaya; emekli Binbaşı Salih Eryiğit; emekli yüzbaşılar Orhan Nalcıoğlu, Mustafa Babacan; emekli başçavuşlar Necdet Batıran, Aydın Karaşahin.
Çanakkale: Emekli Astsubay Ahmet Tarık Yelkenci
Niğde: Emekli Kıdemli Albay Ümit Şahintürk
Eskişehir: Emekli Albay Alican Türk.

HANGİ GENERAL NEREDE GÖREV ALDI?


Emekli paşalar görev aldıkları bankalar ve bazı holdinglerin listesi:
  • Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar (Akbank Yönetim Kurulu Üyesi)
  • 12 Eylül’ün orgenerallerinden Turgut Sunalp (Netaş ve Garanti Bankası Yön. Kur. Üyesi)
  • Emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisünoğlu (Sümerbank Yönetim Kurulu Üyesi )
  • Emekli Jandarma Genel Komutanı ve MİT Müsteşarı Orgeneral Teoman Koman (İnterbank Yönetim Kurulu Üyesi)
  • Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural Beyazıt (Etibank Yönetim Kurulu Üyesi)
  • Orgeneral Adnan Ersöz (İşbankası Yönetim Kurulu Üyesi)
  • Orgeneral Süreyya Yüksel (Yaşar Holding Danışmanı)
  • Orgeneral Vecihi Akın (AKSİGORTA Yönetim Kurulu Üyesi)
  • Orgeneral Doğan Özgöçmen (Yapı Kredi Bankası Yönetim Kur. Üyesi)
  • Orgeneral Suat Aktulga (LASSA Yönetim Kurulu Üyesi)
  • Orgeneral Şeref Akıncı (Doğuş Holding Yönetim Kurulu Üyesi)


Özel  Notum ;    28 ŞUBAT SENARYOSU İÇERİSİNDE ROL ALANLARI OKUDUNUZ..HAZIRLAYANLARA TEŞEKKÜRLER EDERİM.. BİZLER YAŞADIK SİZ YAŞAMAYIN..




..







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder