Wikileaks Sızıntılarında ABD -İsrail İlişkileri,
Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN,
ORSAM Ortadoğu Danışmanı,
Ahi Evran Üniversitesi U.İ.B. Başkanı
03 ARALIK 2010
Wikileaks adlı internet sitesinin yayınladığı ABD Dışişleri Bakanlığı belgeleri şu anda dünya gündeminde en çok konuşulan konuların başında geliyor. Kimilerine göre “diplomasinin 11 Eylül”ü kimilerine göre küresel bir dedikodu kazanı olarak nitelenen belgeler dikkatli araştırmacılar için yeni bir kaynak olarak kullanılabilir. Toplamda 251,287 adet olduğu bildirilen belgelerin henüz 505 tanesi yayınlandı. Yayınlanan belgelerin büyük bir kısmı ABD Dışişleri Bakanlığı’na farklı büyükelçiliklerden gönderilen gizli, kişiye özel, hizmete özel vb. gizlilik kategorilerindeki yazılardan oluşmaktadır. Belgelerin yayınlandığı 28 Kasım tarihinden itibaren her gün yeni belgeler açıklanmaktadır. Halihazırda açıklanacak belgelerin çok küçük bir kısmı üzerindeki şifreler kaldırılmış ve ulaşım sağlanılmıştır. Hakkında bilgi açıklanan ülkelerin medya kuruluşları yazıları kendi perspektiflerinden değerlendirmektedir. Fakat, belgelerin dikkatli bir gözle gözden geçirilmesi aslında uluslararası ilişkiler çalışanları için değerli bilgiler sunabilir. Elbette, belgelerin henüz çok küçük bir kısmı yayınlanmışken çok genel değerlendirmeler yapmak doğru değildir. Daha fazla belge yayınlandıkça özellikle Irak, Afganistan ve ABD çıkışlı belgelerde bugüne kadar ancak iddia düzeyinde kalan bazı konuların somut kanıtlarla desteklenmesini mümkün kılacak belgeler bulunabilir. Ancak, bu konularla ilgili belgelerin değerlendirme yapılamayacak kadar küçük bir kısmının açıklanması şimdilik beklemeyi gerektirmektedir. Bu noktada dikkatimizi çeken ülkelerden birisi İsrail olmuştur. ABD ile en özel ilişkiye sahip ülkelerden birisi olan İsrail hakkında ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliği’nden çekilen kriptolar incelenmiş ve ilişkilerin satır arası ile gizli kalmış taraflarına ilişkin tespitler yapılmaya çalışılmıştır.
Ekonomik, siyasi, askeri ve stratejik açılardan özel bir ilişki geliştirmiş bu iki ülke arasındaki ilişkiler hakkında şu ana kadar 19 belge yayınlanmıştır. Bu belgeler arasında 15 tanesi gizli ve 4 tanesi özel olarak sınıflandırılmıştır. Belgelerin en eskisi 17 Mart 2005 en yenisi ise 23 Aralık 2009 tarihinde hazırlanmıştır. Belgelerin büyük bir kısmı dışişleri bakanlıkları ile istihbarat kuruluşlarının ortaklaşa gerçekleştirdikleri gizli üst düzey toplantıların ABD’li diplomatlar tarafından hazırlanan toplantı tutanakları niteliğindedir. Ancak ilginç olan çoğu gizli ibaresi taşıyan belgelerin çoğunda dikkatli bir araştırmacı ya da İsrail gazetelerini günlük olarak takip eden bir kişi için yeni sayılacak veri bulunmamasıdır. Bununla birlikte, belgelerde özellikle İsrail’in İran konusunu ele alışı ile Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve Körfez ülkelerine bakışı konularında değerli bilgiler sistematik bir şekilde yer almaktadır. Bu nedenle, bu belgelerde bu konulara ilişkin aktarılmış bilgiler en genel hatlarıyla ve örnekler verilerek aktartılacaktır.
İran
İsrail’in İran konusunda ciddi bir tehdit algılaması içinde olduğu ve güncel Ortadoğu politikasının önemli bir kısmını bu konuya ayırdığı bilinmektedir. Bu durum ABD ile İsrail arasındaki görüşmelerde de büyük ölçüde hissedilmektedir. Neredeyse metinlerin tamamına yakınında İran konusu ön plana çıkmaktadır. Bu konuda genel olarak bilinen değerlendirmeleri güçlendiren tartışmalar şöyle özetlenebilir.
17 Ağustos 2007’de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns ile Mossad Başkanı Meir Dagan arasında yapılan toplantının 31 Ağustos tarihinde tutanak halinde getirilen notlarında Dagan, İsrail’in İran stratejisine ilişkin tespitler yapmıştır. Dagan’a göre İsrail’in İran stratejisinin 5 ayağı bulunmaktadır: Bunun birinci ayağı siyasi yaklaşım olarak adlandırılmaktadır. Buna göre İran meselesini BMGK’ya getirmek gerekmektedir. Ancak siyasi yaklaşımlar ile nükleer projenin gidişatı zamanlama açısından birbirinden farklı gittiğinden bu süreç zor işlemektedir. Stratejinin ikinci ayağı gizli tedbirlerdir. Yayınlanan belgeye göre bu konu kalabalık bir ortamdan ziyade baş başa konuşulmalıdır. Bu nedenle bir bilgi yoktur. Üçüncü ayak, silahların yayılmasına karşı koymadır. Bunun en önemli boyutu İran’a teknoloji ve know how aktarılmasının engellenmesidir. Dördüncü ayak yaptırımlardır. Dagan’a göre şu ana kadar yaklaşımlar önemli bir başarı sağlamıştır. 3 İran bankası batmak üzeredir ve finansal sistem ülke çapında büyük sıkıntıdadır. Beşinci ayak ise İran’ı rejim değişikliğine zorlamadır. Bu konuda öğrenci hareketleri ve rejime karşı olan Azeri, Beluci ve Kürtler gibi etnik gruplara destek vermek önemlidir.
Dagan, ABD ve İsrail ile aynı fikirdeki ülkelerin bu 5 ayak için aynı anda bastırmasının gerekliliğini vurgulamakta ve özellikle beşinci maddeye odaklanılması gerekliliğinden bahsetmektedir. Dagan’a göre İran kullanılabilecek zayıf taraflara sahiptir. İşsizlik oranı %30’dur ve bu bazı kasaba ve köylerde %50’ye ulaşmaktadır. Enflasyon oranı %40’dan fazladır ve bazı insanlar Hamas’a para aktarılacağına yatırım yapılsın demektedir. İran halkının bu gibi düşüncelerini etkilemek için İranlıların kalbine yönelmek gerekmektedir. Bunu yapmak için de Amerika’nın Sesi Radyosu’nun Farsça yayınını artırması gerektirmektedir.
İsrail’in 2009 sonunda yaptığı değerlendirmelere göre İran zayıf bir ekonomiye ve kırılgan bir siyasi yapıya ulaşmıştır. Bu nedenle BM’nin uygulayabileceği sert yaptırımlar karşısında İran rejimi zorlanacaktır. İran’ın yapmış olduğu araştırmalar ve bilimsel çalışmalar sonucunda bir atom bombası yapabilecek kapasiteye ulaştığı, ancak bir ya da 2 yıl daha beklerse tek bir bombayla yetinmek zorunda kalmadan pek çok bombayı üretebileceği ve bunun engellenmesi gerektiği ileri sürülmektedir. ABD’nin İran’ı engellemek için geniş tabanlı bir ittifaktan ziyade kendisi gibi düşünen ülkelerle ortak hareket etmesi gerektiğini ileri süren ülkeler aslında Arap ülkelerinin açıkça söylemeseler bile İran’dan rahatsız olduklarını ve sert yaptırımları destekleyecekleri savunmaktadır. Ancak, bir süre daha hareketsiz kalınması halinde geçmişte Ürdün’ün 1990-91 Körfez Krizi’nde Irak’ı desteklemesi gibi bazı Arap ülkelerinin güç karşısında zayıf hareket edeceğini ve İran’ın söylemini destekler bir tavır geliştireceğini, Katar’ın son dönemdeki politikalarının bunun bir işareti olduğunu ileri sürmektedirler.
İran’ın nükleer projesi konusunda diğer bir önemli nokta ise ABD ile İsrailli yetkililer arasında geçen konuşmalarda Rusya’nın tutumuna ilişkin bilgilerdir. Bilindiği gibi Rusya İran’ın nükleer projesine ilişkin rezervleri olmakla birlikte İran’ın karşısında net bir duruş sergilememektedir. İsrail kaynakları bu konuda ABD’li yetkilere görüşlerini aktarırken İsrail ile Rusya arasında yapılan bir görüşmeyi aktarmaktadır. Rusya’nın İran konusunda eskisi kadar sert bir karşı çıkış sergilemediğini söyleyen İsrailliler yaptırımların uygulanmasına Rusya’nın uyacağı konusunda şüpheleri olduğunu belirtiliyorlar. Ancak en ilginci iki ülke arasında geçen bir askeri pazarlıktır. 1-2 Aralık 2009’da ABD Silahların Kontrolü ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Bakan Yardımcısı Ellen Tauscher ile İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Uzi Arad arasında yapılan toplantının 22 Aralık 2009 tarihinde tutanağa dönüştürüldüğü belgesinde bu pazarlık aktarılmıştır. İran’ın en önemli gelişmiş silah tedarikçilerinden olan Rusya’nın İsrail’e bir teklif götürdüğü belirtilmektedir. Bu teklife göre İsrail’in Rusya’ya İnsansız Hava Araçları konusunda teknoloji transferi yapması halinde Rusya İran’a S-300 füzeleri satmayı durduracak ve İsrail’e 1 milyar dolar ödeyecektir. İsrail ise bu teklifi Rusya’ya satılan teknolojinin Çin’in eline geçmesi olasılığı nedeniyle reddedildiğini ileri sürmektedir.
Ayrıca 18 Kasım 2009 tarihli Ortak Askeri Siyasi grup toplantısına ilişkin belgede İran’ın tesislerini şu ana kadar koruduğu biçimde koruması halinde onları hedef alma ve zarar verme olasılığının zorlaşacağını söyleyen İsrailli yetkililere karşı ABD’li yetkililer bu olasılığa karşılık GBU 28 denilen sığınak bombasının İsrail’e satılmasını ancak bunun açığa çıkarılmamasını öne sürmüşlerdir. Bilindiği gibi, bu silahın satışı basına sızmış ve gerçekleştiği tarihte İsrail’in İran’a saldırı için planlarını hızlandırdığı dile getirilmişti.
Suriye
Suriye konusunda İsrail’in değerlendirmelerinde bir farklılaşma görülmektedir. 2007’de yapılan bir görüşmede Dagan, Suriye konusunda farklı bir perspektif sunmaktadır. 12 Temmuz 2007’de ABD İç Güvenlik ve Terörle Mücadele’den sorumlu danışmanı Frances Fragos Townsend ile Mossad Başkanı Dagan arasındaki görüşmede Dagan’ın Suriye konusunda farklı bir yaklaşım geliştirdiği söylenmektedir. O zamana kadar yapılan genel değerlendirme Suriye’nin İran’dan uzaklaşmasıyla Hizbullah’ın güç kaybedeceği bu nedenle Suriye’yle ilişkilere önem verilmesi yönündeydi. Buna karşılık Dagan, Suriye’nin İran’dan uzaklaşmasının Hizbullah’ı zayıflatmayacağını ileri sürmektedir. Ona göre yapılması gereken BMGK kararlarının uygulanması ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıyla İran ve Suriye’nin birbirinden ayrılabileceği ayrıca Beşar Esad’ın Harisi Suikastı’ndan dolayı yargılanması korkusunun ve BM baskısının Suriye’yi İran’dan uzaklaştırabileceğini ileri sürmektedir. Aralık sonuna gelindiğinde İsrail’in hala Suriye ile görüşme niyetini ABD’ye bildirdiği ve müzakereleri aracı ile değil doğrudan yürütmek istediklerini dile getirmişlerdir. Ancak, doğrudan gelişmeler mümkün olmazsa ise Fransa’nın arabuluculuğunu tercih edeceklerini, son olaylardan sonra Türkiye’nin arabuluculuğunun “adilliği” konusunda şüpheleri bulunduğunu aktarmışlardır.
Buna karşılık, İsrail’in Suriye konusundaki genel görüşü ABD’nin de dahil olmasıyla Suriye ile İsrail arasında bir barış anlaşması yapılabileceği ve bunun Suriye’yi İran yörüngesinden uzaklaştırabileceğidir. ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı Uluslararası Güvenlik Olayları Dairesi’nde Bakan Yardımcısı Alexander Vershbow ile İsrail Savunma Bakanlığı yetkilileri arasında 1-2 Kasım 2009 tarihinde yapılan toplantının tutanaklarında İsrail’in Suriye hakkındaki görüşlerine ilişkin ipuçları bulmak mümkündür. İsrail’e göre Suriye, Golan Tepeleri’ni almak, İsrail ile barış yapmak, ABD ile daha iyi ilişkilere sahip olmak, İran’la güçlü ilişkilerini sürdürmek ve Hizbullah ile ilişkilerini devam ettirme şartlarının hepsine bir arada sahip olmak istemektedir. Fakat, bunlardan birisini seçmek zorunda kalırsa İsrail ile barış yapmayı tercih edecektir. Suriye desteği olmadan da Hizbullah’ın varlığını zor da olsa sürdürebileceğini tartışılmıştır.
Mısır
Mısır ile ilişkiler 2009 sonuna gelindiğinde Rabin dönemindeki kadar iyi olarak nitelenmektedir. Bununla birlikte İsrail ile Mısır arasında Gazze’deki durum, Filistin Yönetimi ve Mısır’ı Nükleerden Arınmış Bölge fikirleri konularında fikir ayrılıkları olduğu belirtilmektedir. Özellikle Mısır’ın Ortadoğu’da nükleer güç bulunmaması fikrini ısrarla savunması İsrailli yetkililer tarafından kendilerine karşı bir koz olarak değerlendirilmektedir. İsraillilere göre Mısır İran’ın nükleer projesinden endişe duymaktadır. İran’ın bu sayede bölgede bir büyük güç olabileceğini düşünüyor ve bunu kabul etmek istemiyor. Bu konularda Mısır ve İsrail aynı düşünceleri paylaşmaktadır. Bununla birlikte, Mısır İsrail’i de gündeme getirmektedir. İsrail’e göre bunun iki nedeni vardır: Birinci neden, Mısır’da yaşanan iç siyasi karışıklıklardır. İç politikadaki halefiyet meselesi nedeniyle endişeleri olan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt’e bile güvenmediği belirtilmektedir. (22 Aralık 2009 tarihli belge) İkinci neden ise İsrail ile İran konusunu bir arada tutarak Mısır’ın bir taşla iki kuş vurmak istemesidir.
Basra Körfezi Ülkeleri
İsrailli yetkililere göre Körfez devletlerinin çoğu İran’dan tehdit algılamalarına rağmen bu işi başkalarının yapmasını istemektedirler. Ancak, 2007 yılındaki değerlendirmelerde İsrail, Körfez devletlerini kendisiyle tam olarak aynı çizgide görmüyor. Dönemin Mossad Başkanı Dagan’ın yaptığı değerlendirmelere göre özellikle Katar ikili bir politika izlemektedir. (26 Temmuz 2007 tarihli belge) Dagan, ABD’li yetkililere Katar’ın hem İran ve Suriye ile işbirliği yaptığını hem de ABD’ye yakınlaştığını, bunu yapabilmesinin nedenin kendisini bu ülkedeki ABD üsleri nedeniyle güvende hissetmesi olduğunu aktarmıştır. Bu nedenle ABD’li yetkililere Katar’daki üslerini boşaltmalarını önermiştir.
18 Kasım 2009 tarihli Ortak Siyasi Askeri Grup toplantısında ise İsrail Suudi Arabistan ile son dönemdeki ilişkilerini iyileştirdiğini ana ABD’nin bu ülkeye gelişmiş uçaklar satmasını kendi ulusal güvenlikleri açısından risk olarak gördüklerini ileri sürmüşlerdir. Buna ek olarak İsrail’in ABD’nin Ürdün’e sattığı havadan havaya füzelerin satışına da karşı çıktığı görülmektedir. Ancak, ABD’li yetkililer Suudi Arabistan konusunda çok fazla açıklama yapmaz ve tehdit oluşturmadığını söylerken, Ürdün’e satılan silahların eski silahların ihraç versiyonu olduğunu bu nedenle çok önemli olmadığını savunmuşlardır.
İsrail aynı yılın Temmuz ayında yapılan bir görüşmede ise Arap ülkelerine silah satılmasına karşı çıkışını bir stratejik değerlendirmeye bağlamaktadır: Bugün ılımlı görünen Arap devletlerinin bazıları gelecek radikalleşebilirler, eğer bu gerçekleşirse, bu silah satışları ile güçlü düşmanlar yaratılmış olunur. Bu olasılığa en önemli örnekler olarak Suudi Arabistan ve Mısır verilmektedir. Bu iki ülkede de mevcut liderlerden sonra kimin işbaşına geleceği konusunda bir netlik bulunmaması radikalleşme için bir neden oluşturabilecek gibi düşünülebilir. Ayrıca bir başka değerlendirmede bölgedeki Ilımlı Arap devletleriyle İsrail arasındaki askeri güç farkının azalması ve buna ek olarak İran’ın da nükleer silah elde etmesi halinde İsrail’in bölgesel bir gerçeklik olduğu yönündeki Arap düşüncesinin değişmeye başlayabileceği ileri sürülmektedir.
Yukarıdaki ifadelere rağmen Mossad yetkilileri ile ABD yetkilileri arasındaki görüşmelerin tutanaklarının birçoğunda İsrail defalarca ABD’ye İran’ın nükleer projesinden rahatsız olanın yalnızca kendisi olmadığını Arap ülkelerinin de rahatsızlık duyduklarını ama kendi dertlerini ABD’ye dinletememekten şikayetçi oldukları belirtilmektedir. Bir İsrailli yetkilinin ifadesiyle Körfez devletleri İsrail’e iki nedenle ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır: İran’dan duydukları korku ve ABD’ye İsrail üzerinden ulaşma istekleri. İsrail, ABD’ye Mısır,Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) İran’ın nükleer silah yapmaya çalıştığına inandıklarını, ancak son dönemde Katar ve BAE’nin tavırlarında farklılıklar gözlendiğini söylemiştir. İsrail’e göre Katar’ın nedeni Mısır ve Suudi Arabistan ile yaşadığı sorunlarken, BAE’nin bu tavrının nedeni İran’ın uyguladığı ağır mali baskıdır.
Filistin
İsrail belgelerinde en çok işlenen konulardan birisi de Orta Doğu Barış Süreci ve Filistin Meselesi’dir. İsrailli yetkililer ABD’ye görüşmelere yeniden başlama niyetinde olduklarını ancak Fetih’in ciddi bir güç kaybına uğradığını söylemektedirler. Hamas’ın Gazze’de hala güçlü olduğunu, Fetih’in ise güvenlik örgütleri anlamında ilerleme sağlamasına ve ellerinden geleni yapmasına rağmen siyasi olarak zayıfladığı ileri sürülmektedir. ABDli yetkililer Filistinli güvenlik güçlerinin kapasitesinden endişe duymalarına rağmen İsrailliler güvenlik alanında Fetih’in önemli adımlar attığını ama yine de İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’de operasyon yapmak hakkı bulunduğunu savunmaktadırlar. İsrailli yetkililer Hamas’ın İran’dan kısa menzilli füzeler aldığını ve bunu denediklerini bu füzelerle Tel Aviv’i vurma kapasitesine eriştiğini ileri sürmektedir. İsrail’in barış süreci ile Hamas arasında kurduğu en ciddi bağ ise barış görüşmelerinde istenilen noktalara ulaşılamamasının ve sözlerin tutulmamasının Hamas’ı daha da güçlendirdiğidir. Hamas’ın karşısında Fetih’in güçlü kalmasını isteyen İsrail’in Batı Şeria’ya Körfez ülkeleri başta olmak üzere yatırımların özendirilmesi ve hayat şartlarının iyileştirilmesini istemektedir. Son dönemde ABD ile İsrail arasında bir çok kez tartışma oluşturan Yahudi Yerleşim yerleri konusunda ise Netanyahu hükümetinin Obama Yönetimi ile yaşadığı sorunlar gözlenmektedir. (Özellikle 2 Haziran 2009’da yayınlanan belgelerde) Netanyahu hükümeti Obama Yönetimi’nden Bush zamanında kararlaştırılan temel yaklaşımın devam ettirilmesini istemektedir. Buna göre İsrail yeni yerleşim yerleri inşa etmeyecek ya da başka topraklar ele geçirmeyecektir. Fakat aileler büyürse mevcut yerleşim yeleri sınırları içinde yeni yerler inşa etme haklarının bulunmasını içermektedir. Buna karşılık Obama Yönetimi’nin tüm inşaatları durdurmak istediğini, bunun ciddi bir anlaşmazlık yarattığını, hatta Filistinlilerden fazla ABD’nin bu konuda direttiğini ileri sürmektedirler.
Genel Değerlendirme;
ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerinin yayınlanmasıyla birlikte İsrail ile ABD arasındaki ilişkilere ışık tutan gizli bilgilere ulaşılacağı düşüncesi dile getirilmeye başlamıştı. Bununla birlikte yukarıda da özetle aktarıldığı gibi, birçoğu gizli damgası taşıyan belgelerde “gizli” bir şey görünmemektedir. Özellikle, ABD ve İsrail güvenlik yetkililerinin yaptığı onca toplantıda İran’a yönelik bir askeri harekat ihtimalinin doğrudan konuşulmamış olması çok ilginçtir. Bu durum, belgeleri yayınlayanların yayınlanacak belgeleri seçerken seçici davrandıklarını gösteriyor olabilir. Öte yandan, hemen tüm belgelerde belgenin konu edildiği ülke ile ABD arasında sorun yaratan ifadeler bulunmasına rağmen İsrail’e ilişkin en azından Tel Aviv’den yayınlanan belgelerde bu tür bir sorun olmaması da ilginçtir. Son olarak, yeni belgelerin yayınlanmasıyla bu tabloda değişim yaşanması olasılığı akılda tutulmalıdır. Ancak, halihazırdaki durumuyla yayınlanan belgelerin İsrail ABD ilişkilerinin Ortadoğu boyutu hakkında dipnotları olmaktan pek de öteye geçememektedir.
http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1314
***