Sarıkamış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sarıkamış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2016 Cumartesi

İFTİRACI OBAMA KAFKASYA İLE OYNAMA







İFTİRACI OBAMA KAFKASYA İLE OYNAMA


Mustafa ÖZTÜRK
Gündeme Bakış
İnceleme

Anadolu, stratejik önemi çok büyükama zor bir coğrafyadır. Burada ebedikalmamızın birinci şartı, Kıbrıs’ta,Kerkük’te, Kafkasya’da ve Batı Trakya’da da dik durabilmektir. Coğrafyamızın bu ön hatlarında tavizveren, geri adım atan, yani çıkarlarını savunamayanbir Türkiye’nin Anadolu’da özür yaşamaşansı yoktur. Bu bakımdan, Karabağ’daki Ermeni işgalini sadece Azerbaycan’ın sorunu olarak görmekçok yanlış, bir o kadar da tehlikelidir.Soydaşlarımızın yaşadığı sözünü ettiğimizyerler, Anadolu’yu koruyan etten duvarlardır. 

Sarıkamış, Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar şehit ve gazileri arasında bu Türk yurtlarından koşupgelen yiğitler hiç de az değildir. 

Onları unutmamalıyız.

Türkiye, egemen ve özgür bir ülkedir. Bu bakımdan, tüm iç ve dış sorunlarla ilgili politikalarınıkendisi belirlemeli, ABD ve AB’nin küresel çıkarlarının aleti olmamalıdır. Elbette, Türkiye,küresel güç merkezlerini her zaman hesaba katacaktır, katmalıdır; ancak onların diledikleri şekilde oynayacakları bir piyon olmamalıdır.

Bu konuda, Türkiye’nin AB üyesi olmak uğrunaverdiği tavizleri hatırlatırız. Meselâ, Türkiyeyasalardan doğan haklarını kullansaydı, bugünGüney Kıbrıs Rum Yönetimi, AB üyesi olabilir miydi?
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni Türkiyedestekledi. Şimdi Irak’ın ne vaziyette olduğunuve Türkiye’ye olumsuz etkilerini herkes görüyor.

ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretide duyarlı insanlarımızı çok üzdü.

YUMUŞAK DİKEN OBAMA

Adı Hüseyin, rengi siyah diye kendisineumut bağlayanlarımız olmuştu. Başkan seçilmesidevrim sayılmıştı. Seçim propagandası sırasında söylediği, “Ermeni soykırımını tanıyacağı” taahhüdünübile duymazdan gelmiştik. Onun gizli birMüslüman olduğunu söyleyenler oldu. ABD’nin Türkiye’deki imajını düzeltmek üzere Türkiye’yegelecek denildi. Geldi. Kedimizi okşadı, sevindik.Meğer kedi okşanarak imaj düzeltiliyormuş.
TBMM’de konuşturduk, ayakta alkışladık.Bakınız, ne dedi Obama ve neleri alkışladık? Bizi sevdi mi, dövdü mü siz karar verin:
1915 olaylarıyla ilgili fikirlerim değişmedi.Tarihinizle yüzleşin. Ermenistan’a sınırı açın.Birleşik Kıbrıs’a razı olun. (KKTC tarihe karışır, Türkler azınlık olur.)
Kuzey Irak’taki yerel yönetimi tanıyın.Heybeliada Ruhban okulunu açın.Tabii bunlar, diplomatik bir üslupla söylenensözlerdir. Yumuşak bir üslupla söylendiği
için de bazı milletvekillerimiz anlamı ikinci planaatıp ayakta alkışlamışlardır. Nezaket ve ilginin Obama’yı etkileyeceği ve Türkiye için olumlu
düşünmesini sağlayacağını uman safdiller de olmuşturmutlaka. Ama biz böyle düşünmüyoruz. Milletimiz de böyle düşünmüyor. Milletin vekilleri olanlar, mutlaka,  milletin duygu, düşünce ve onurunu yansıtmalı. Adam, Yüce Meclis’te tarihimize saldırıyor, tüm millî dalarımızla ilgili beyanda bulunup ukalalık yapıyor, aykırı fikirlerini empoze ediyor, sayın milletvekillerimiz ve medyamız da ayakta alkışlıyor.
Söyler misiniz, bunların kaçı Obama’ya 1915’in gerçeğini anlattı? Kaç kişi “ Önyargılı olmayın.

Bizi de dinleyin. Biz de çok acı çektik. Bizim de pek çok ölümüz var. Birkaç yüz bin Ermeni’nin oyu için Türkiye’yi satmayın.” diyebildi? İlgili devlet adamlarımız Obama’ya Türkiye’nin tezlerini ne kadar anlattılar, etkili olabildiler mi, bunları bilemeyiz. Ancak şunu biliriz ki kendi tarihî gerçeklerini anlatamayan milletler,
haklarını koruyamaz ve mahkûm edilirler; suçsuz olsalar bile. Obama’yı çok güzel ağırladık. Ondan beklentimiz, 24 Nisan konuşmasında “soykırım” sözcüğünü kullanmaması… ABD, Türkiye’yi gözden çıkaramaz, diye umduk, yorumlar yaptık. Bakalım neler söylemiş, alkışlarımız yararlı olmuş mu? İlgili bölümü aktarıyorum: “94 yıl önce, 20’inci yüzyılın en büyük katliamlarından biri başladı. Her yıl Osmanlı imparatorluğunun son günlerinde 1,5 milyon Ermeni’nin katledilmesi veya ölüme yürümesini anıyoruz…/… Hiçbir şey, ‘büyük felâket’ ile kaybedilenleri geri getirmez…/… Bugün, dostluk, dayanışma ve derin saygı duygularıyla her yerdeki Ermenilerin  yanlarında duruyorum.” Milletimize karşı ölçüsüz bir kinin ve hakikate karşı çok taraflı bir tutumun ifadesi olan bu sözleri alkışlayacak bir Türk evladı ve haysiyetli bir tarihçi düşünemem.

Bakıyoruz, İngilizce “soykırım” sözcüğü yok ama daha ağır olan Ermenice “Meds Yeghern” sözü var. O kullanılmış. Bu da ‘büyük felâket” anlamına geliyor. 
Ermeniler arasında İsa’nın çarmıha gerilmesi, büyük felâket diye adlandırılıyor. Öyle anlaşılıyor ki 1915’te meydana gelen olaylar, İsa’nın çarmıha gerilip öldürülmesine
benzetilmektedir. Bu çok ağır suçlamaya Obama, Ermenice bir kelimeyle ve onların bakış açılarını da benimseyerek katılmış oluyor. Obama, 1,5 milyon Ermeni’nin katledildiğini söylüyor ki çok büyük bir iftiradır. Çünkü, o yıllardaki Ermeni nüfusu, Batılı tarihçilere göre zaten 1,5 milyondur. Bunlar öldürüldüyse, bugün yaşayan milyonlarca Ermeni nereden geldi?

Obama tarih bilmiyor. Tek yanlı propaganda kitapları okumuş. Hâlbuki ciddi ve tarafsız kitaplar okumuş olsaydı, 1915 olaylarının karşılıklı bir çatışmadan başka bir şey  olmadığını anlayacaktı. Obama, Türkiye’yi hiç önemsemediğini gösterdi. Böylece, Türkiye ziyaretinin bir taktik gezisi olduğu ortaya çıktı. Türk milletine iftira atan Obama, başkanı olduğu devletin sicilini hiç sorgulamıyor: Irak’ta 1,5 milyon Müslüman’ı kimler katletti?

ABD, Irak’ta ne arıyor?

Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıp bu kentleri canlı bırakmayıp yok eden ve nükleer çöle çeviren; kitle imha silahlarını mazlum uluslar
üzerinde deneyen kimdir? Meçhul bir gezegenden gelen yaratıklar mı? ABD’nin bu yüz kızartıcı eylemleri, kendileri açısından zafer sayılmaktadır.
Çünkü, emperyalizmin vicdanı yoktur. Obama’nın yüzü gibi vicdanı da kara çıktı.
Eski ABD başkanları bu kadar ölçüsüz olmamışlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye-ABD ilişkileri bozulmaya devam edecektir.
Düşünelim ve şu soruyu yanıtlamaya çalışalım: ABD nasıl bir dosttur ki Türkiye’yi, Türkiye’nin sınırlarını tanımayan bir ülke olan Ermenistan’la anlaşmaya zorlar? Böyle bir garabet dünya tarihinde görülmüş müdür?

Ermenistan, 1921’de Kars Antlaşmasıyla belirlenen sınırı kabul etmiyor, Türkiye topraklarının geniş bir bölümünü de “Batı Ermenistan” sayıyor. Ağrı dağımızın resmini de devlet arması yapmışlar. Soykırım iddialarını ve Karabağ işgalini sürdürüyorlar. Bunlar Ermenistan devlet politikasının değişmez  kalın çizgileridir. Bunu heptekrarlıyorlar. Böyle bir devletle neyi konuşacak, hangi ilkede anlaşacaksın? Ermenistan’ın geri adım atmadığı konuların hangisinde Türkiye taviz verebilir? Bu, mümkün mü? Galiba, ABD bunu mümkün görüyor. ABD, Ermenistan’ı iyice yanına çekmek için Türkiye’yi tavize zorlamaktadır. Bir beklenti de Türkiye’nin Azerbaycan’ı ikna etmesi. İşte bu zor. Çünkü, Azerbaycan uyanıktır.

CAN AZERBAYCAN’I ANLAMALIYIZ

AB’den “Ermenistan sınırını açın.” talepleri geliyordu. Sonra duyduk ki İsviçre’nin Bern şehrinde gizli görüşmeler başlamış. “Türkiye, Ermeni soykırımı yapmadı.” diyenlere ceza kesen İsviçre’de… Neler konuşulduğunu dünya biliyor, Türk halkı bilmiyor. Sonra Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti. Dünya alkışlıyor bizi. Zevkten dört köşe oluyoruz. İyi bir şey yapmamış olsak neden alkışlasınlar. Gelişmeler baş döndürüyor. Hayali bile imkânsız şeyler oluyor, “Ermenilerden özür dileme kampanyası” başlatılıyor. Belli ki Türk toplumu bir kıvama sokuluyor, bir yerlerde tezgâhlar kurulmuş. Sonunda ABD Başkanı Obama’nın 24 Nisan konuşmasına saatler kala, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Ermenistan’la önkoşulsuz anlaştığımızı açıklıyor. İsviçre arabulucu olmuş, bir yol haritası yapılmış, her iki taraf da kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık
kalmışlar.

Anlaşmada bir açıklık, netlik yok veya biz bilmiyoruz. Kim ne verdi, ne aldı? Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan; “Şunu özellikle vurguluyorum: Ankara’ya taviz vermedik. Türklerle hiçbir zaman Azerbaycan ve Karabağ konularını konuşmadık.” dedi. Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan da diyor ki “Dağlık Karabağ işgali sona ermedikçe Türkiye Ermenistan sınırı açılmayacaktır.” Sayın Başbakan’ın açıklaması içimizi rahatlatsa da yüreğimize oturan kuşku bulutunu dağıtmıyor. 

Yapılan anlaşmayı görmeden de dağılmayacak.Azerbaycan’ı rahatsız eden nedir? “Bir millet iki devletiz” diyen bir ülkede sinirler birden ve
neden gerildi?

İkna olması imkânsız görünen Ermenistan, nasıl ikna edildi? Yoksa Türkiye taviz veya tavizler verdi de mi anlaşmaya razı oldular?

Madem demokratik ve özgür bir ülkede yaşıyoruz, bu soruların cevaplarını bilmek hakkımızdır. Söz konusu Türkiye-Ermenistan anlaşmasında
Azerbaycan çıkarlarına aykırı bir husus mevcut ise, bunu Azerbaycan da Türkiye kamuoyu da kabul etmeyecektir. Çünkü iki ayrı devlet olsak da  aynı milletin evlatlarıyız.

Türk ülkücüsü nesiller, yüz yıldır “Türk birliği” diye yanıp tutuşuyor. Sovyetlerin dağılması ve yeni Türk devletlerinin ortaya çıkması, Türk birliğin
hayalden hakikate taşımaya başlayan önemli bir olaydı. Yıkılan gönül köprüleri yeniden kurulurken Azerbaycan’ın önemi ortaya çıktı. 
Bakü işgal edildiğinde Türkiye’de yapılan mitingleri hatırlayalım. O mitingler, Anadolu Türk’ünün Azerbaycan sevgisini gösteren canlı ve somut kanıtlardır. 
Bu yüzden, Anadolu Türkleri ve özellikle millî şuura sahip aydınlar ve gençler, Azerbaycan’ın zerre kadar incinmesine razı olmazlar.
Azerbaycan’la ters düşmek, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik çıkarlarına aykırıdır. Türkiye bu hatayı yaparsa, enerji konusunda köprü olma konumunu
kaybetme yanında Ortaasya Türk Cumhuriyetleri nazarındaki saygınlığını da tamamen yitirecektir.
Türkiye’nin Kafkasya politikasının temeli, Türkiye-Azerbaycan dostluğudur. Sadece çıkara dayanmaz, iki ülke halkının ortak dil ve gönül birliğine dayanır. 
Bu sebeple, Azerbaycan’a başka bir devlete yaklaşır gibi yaklaşamazsınız. Çünkü, Azerbaycan samimiyet bekler. Bugün, Türkiye’nin Ermenistan politikasını
ABD-AB güdümlü politikaları alkışlama görevi olanlar dışında kimse onaylamıyor. Türk milliyetçileri kesinlikle karşı çıkıyorlar. Çünkü Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da çıkarlarına aykırıdır. Azerbaycan’ı anlamalıyız. Topraklarınızın yüzde yirmisi Ermenistan’ın işgalinde olsaydı ve Azerbaycan da Ermenistan’la bir yol haritası üzerinde anlaşsaydı, siz ne yapardınız?


Mustafa ÖZTÜRK,
BİLĞİYURDU DERGİSİ 13 CÜ SAYISI

***


31 Ocak 2016 Pazar

SARIKAMIŞ ESARET YAZISI,



SARIKAMIŞ ESARET YAZISI,



Osmanlı Devleti harbe; 1878’den beri Rus işgalinde bulunan Kars, Sarıkamış, Ardahan gibi doğu illerimizi geri almak, Doğu Avrupa’da Ruslarla harp hâlinde olan Almanlara yardım etmek, kazanılacak bir zaferle Kafkaslar ve Orta Asya’ daki Türk illerinin kapısını açmak maksatlarıyla, başta Enver Paşaolmak üzere, iktidarda bulunanİttihatçılar tarafından sokuldu.

Türk bayrağı çekilip, Yavuz ve Midilli adı verilen iki Alman zırhlısı, Karadeniz’deki Rus limanlarını bombardıman etti. Rusya da buna karşılık olarak 30 Ekim 1914 tarihinde Türkiye’ye taarruz etti. Rus-Kafkas ordusu, Karadeniz’den Ağrı Dağındaki hudut üzerinden yedi kol hâlindeki saldırısıyla Pasinler’e kadar ilerledi. Rus ordusunun taarruzu, Köprüköy’de durduruldu. Üçüncü ordu, 3-9 Kasım 1914 günlerinde meydana gelen Köprüköy Meydan Muharebesinde Rus ordusunu yendi. 

Üçüncü Ordu Komutanı, mevsim şartlarını dikkate alıp, ayrıca askerin kaput başta olmak üzere, giyim ve iâşesinin yetersizliğini, top ve süvari atlarının azlığını hesaba katarak, sıcağı sıcağına düşmanı takip etmedi. Köprüköy Meydan Muharebesinin raporlarını alan, yarbaylıktan paşalığa terfi ettirilen Harbiye Nazırı (Millî Savunma Bakanı) Enver Paşa, Alman kurmay ve generalleriyle Erzurum’a geldi. Enver Paşa, Erzurum ve Köprüköy’de birer taburu teftiş etmişti; ancak ordu birliklerinin tamamı hakkında yeterli bilgiye sahip değildi. Üstelik, ordu kumandanı Hasan İzzet Paşanın, bu mevsimde harekât yapılamayacağı, taarruzun bahara bırakılması tavsiyesine karşılık, onu vazifesinden azletti ve taarruza karar verdi. Üçüncü Ordu Komutanlığı vazifesini de üzerine alan Enver Paşa, 18 Aralık 1914 tarihinde, kıtalara, taarruz emrini verdi.

Taarruza iştirak eden birliklerin büyük bir kısmı, özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’dan sevk edilenler, sıcak iklime alışık olup, teçhizatları yönünden kış şartlarına hazırlıksızdı. Üçüncü Ordunun üç kolordusu (9, 10, 11. Kolordular), 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma (İhâta) Harekâtına başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de, Ardahan’a hareket etti. Üçüncü Ordudan bazı kıtalar, 24-25 Aralık gecesi, Sarıkamış’a ulaşmayı başardı. Ancak, Allahü Ekber Dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar, gerekse mevcut silahları yönünden çok zayiat ve kayıp verdiler. Allahü Ekber Dağlarını aşan Mehmetçiklerden bir kol da, Sarıkamış’ın doğusundaki Selim İstasyonuna vararak demiryolunu tahrip edince, Sarıkamış’taki Rus kolorduları paniğe uğradı. Gayriresmî Türk çeteleri de, 1915 yılı başında Ardahan’a girdi. Rus Kafkas Ordusu Başkumandanı, Üçüncü Ordunun ilerleyişi üzerine; 2-3 Ocak 1915 günlerinde telsiz-telgraf ile müttefikleri Fransa ve İngiltere’ye, günde birkaç defa yalvarırcasına başvurarak:

“Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusu nu engelleyemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!” haberini gönderiyordu.

Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar, yolları tıkayıp, çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, 150 000 kişilik ordunun 90 000’i (veya 60 000’i) donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvoldu. Sarıkamış İstasyonuna giren Enver Paşa, bu felaket karşısında, Üçüncü Orduyu yüzüstü bırakıp, İstanbul’a döndü. Bu harekâtta Ruslar, 32 000 kayıp verdiler.

Sarıkamış Harekâtı; kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan, başarılı bir plândı. Ancak, stratejinin faktörlerinden zaman iyi değerlendirilmediği, kuvvetler de böyle bir harekâtı yapacak şekilde teçhizatlandırılmadığı için başarısızlıkla sonuçlandı.

Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmal ve iaşe hizmetlerinin yapılmayışı, kıtalarda açlığa, hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu. Enver Paşanın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı.

Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları, Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915’te Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van’a, bilâhare Muş ve Bitlis’e girdi. Ermenilerin harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi. Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi. Van Gölünün ortalarına kayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk, kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilmemesine rağmen, çok fazladır. Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler. Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu’yu harabeye çevirdiler

http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/esaret/yazilar/index.htm