MUSTAFA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUSTAFA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2017 Perşembe

Kızlı-Erkekli



Kızlı-Erkekli


Yılmaz Özdil


60’lı yıllara kadar, Mehmet, Mustafa, Ali, Ayşe, Fatma, Hatice gibi, İslami görünmekle beraber, aslında, dedelerin ninelerin isimleri verilirdi çocuklara…
Yeni ve farklı isimler aranmaz, kalpleri kırılmasın, gönülleri olsun diye, büyükler yaşatılırdı torunlarda.
*
70’lerde… Köyden kente göç’ün, acı vatan’ın, yeni yeni tanışmaya başladığımız popüler kültür’ün izleri görülmeye başlandı. Türkan Şoray’ın Türkan’ı, Hülya Koçyiğit’in Hülya’sı, Filiz Akın’ın Filiz’i, gurbet hasretinin Özlem’i Ümit’i Dilek’i Kader’i yazıldı, bebelerin nüfus kâğıtlarına.
*
80’lerde… Çoğunluk tablosu değişmedi ama, darbeyle beraber, Deniz Gezmiş’in Deniz’inde adeta patlama oldu, Eylem, Özgür, Barış, Devrim, Ulaş’ın yanı sıra, Ülkü, Turan, Alp, Tolga, Kaan, Asena, Aybüke gibi, o güne kadar pek tercih edilmeyen ideolojik tınılar arttı.
*
90’lar, siyaseten iki arada bir deredeydi, geçiş döneminin ufak ufak sinyallerini veriyordu, gelenek’le modern buluştu, dedelere ilaveler yapıldı, Kemalcan, Mehmetcan, Alican, Mithatcan’lar dünyaya geldi; kızlara resmen nur yağdı, Ayşenur, Fatmanur, Yurdanur, Gülnur, Göknur’lar doğdu.
*
Milenyumla beraber, gidişat belli olmuştu; erkeklerde Enes, Ensar, Yasir, Bilal, Ammar, Bedir, Furkan, Tayyip duyulmaya başlandı, kızlarda ise, sıralama külliyen değişti, Rabia, Merve, Amine, Medine, Seyma, Büşra, Hüsna, Yüsra sıklaştı.
*
Peki ya, 2014’ün ilk bebekleri?
İsimleri ne oldu?

*
Kızlı-Erkekli…

İstanbul’da Vildan, Giresun’da Ada, Bursa’da Muzaffer, Eskişehir’de Naz, Ordu’da Kuzey, Kayseri’de Yaren, Denizli’de Burak, Ağrı’da Samsun’da Zehra, Çorum’da Erdem, Antalya’da Ecenaz, Manisa’da Emir, Ankara’da Mustafa, Düzce’de Nehir, Adana’da Mete, Van’da Umut, Muş’ta Umut… En az üç talimatı verildiği için, İzmir inadına doğurmaktan vazgeçti sanırım, bu yılbaşı İzmir’de doğum olmadı :) Kahramanmaraş’ta Demet, Elazığ’da Yusuf, Adıyaman’da Damla, Muğla’da İlayda, Ardahan’da Aymira, Sivas’ta Didem, Mardin’de Azra, Kocaeli’nde Can, Uşak’ta Tokay, Edirne’de Hande, Zonguldak’ta Asaf, Çankırı’da Yıldız, Tekirdağ’da Narin.

*
Ne Dini Referans var…
Ne de Mütedeyyin atıf.

*
Çünkü, moda tabirle paralel devlet deniyor ya… Tıpkı onun gibi “paralel millet” vardır. Siyasi atmosfer, vatandaşın tercihlerine birebir yansır. Devir değiştikçe, memleketin isim haritası da değişir.
2014 Model bebişleri tekrar okumanızı rica ederim… AKP Rüzgârı bitti. Kanıtıdır.



***

31 Ocak 2017 Salı

Özürlüler Geçidi


Özürlüler Geçidi



Yekta Güngör Özden
22.12.2008

Sayı:216



İktidarın inkârına karşın giderek ağırlığını duyuran ekonomik kriz toplumsal yaşamı sarsmayı sürdürmektedir. Yalnız kendi çıkarını düşünen kimi işverenlerin durumu fırsat sayarak işçi çıkarma yoluna gitmesi, artan işsizliği daha dayanılmaz boyutlara taşıyacaktır. Yaklaşan yerel seçimler için aldatma ve oy satın alma yolunu izleyen iktidadın 2009 Bütçesi’ndeki siyasal açılımları da ekonomik yaşamı bozucu düzeydedir. İMF’le anlaşmaya başta karşı çıkıp sonra bel bağlayan iktidarın verdiği ödünler bir yana, geleceğimize yüklenen ağırlık düşündürücüdür. Belediyelere kaynak aktarımı ve kimi “yardım” adlı oya dayalı yaklaşımlar için kullanılacak paralar da seçim sonrası zam fırtınasıyla yaşam güçlüğüne eklenecektir. Kaçınılmaz sıkıntılara dudak büken iktidarın kendi olanaklarıyla birlikte dışardan gelecek paralara güvenmesi sorunların çözümünü gittikçe zorlaştıran bir uyutma sürecinde olunduğunu göstermektedir.

Muhalefetin çekici, güven veren bir tasarımı yoktur. Ana muhalefet geçmişiyle ilişkisini keserek kara çarşaflıların oyunu çekeceğini sandığı ödünleri vermektedir. Lâiklik ilkesini, anlayış ve uygulama durumlarını tersine çevirecek bir tutumla çocukça görüşler açıklamakta, yanlışını ve yanılgısını gülünecek gerekçeler, gerçekleşmesi olanaksız olasılıklarla süslemektedir. İnanç sömürüsünde iktidardan geri kalmayan muhalefet kesimi de “oy tırtıklama” amacıyla şaşkınlık içinde birbirini tutmaz söylemlerle zaman geçirmektedir. Türkiye’nin geleceğinden yalnız iktidar değil, iktidarla aynı çizgiye düşen muhalefet kesimi de sorumludur. Hele “Geçmişte bayram günlerinde çok acılar yaşadık, artık umarım bunlara son verilir” diyerek Atatürk’ü, ilkelerini karalayan kesime ödün veren anamuhalefet liderinin yönetime büsbütün kişisel ağırlık getirecek program ve tüzük kalkışmaları ürkütücüdür. Demokrasi, partilerde söz olarak da unutulacaktır.

Yüksek Askerî Şûra’nın Aralık toplantısında alınan 24 Silâhlı Kuvvetler Personelinin ihracı kararı, 5’inin gericilikle suçlanması, yeterli biçimde değerlendirilmemiştir. Gerici basının belli tutumu sürmüş, Başbakan ile Millî Savunma Bakanı’nın karara karşıoy koymaları yinelenmiştir. Anayasa kuralı karşısında hiçbir önemi olmayan karşıoyların AKP tabanına selâm olduğu bilinmelidir.

Demokratik Toplum Partisi ilgililerinin şovları yanında dış açılımları da üzerinde önemli durulacak bir konudur. Parti Genel Başkan Yardımcısı’nın “AKP’den aday olan kürt değildir” sözünün sakıncaları açıktır. Ne var ki olur olmaz durumaları soruşturma ve kovuşturma konusu yapan-yaptıran ilgililer gericilik ve Kürtçülük olaylarına dokunmaktan kaçınmaktadır.

2008 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alanlardan Yaşar Kemal’in “ Anadolu’da yaşayan her halk kendi anadilini kullanacak, kendi anadilinde eğitim görecek... ” sözü de ortamı kullanma fırsatçılığından öteye gidemez. Anayasal ve ulusal gerekleri gözardı eden anlayışın Çankaya Köşkü’ne kadar çıkması üzücüdür. Yurttaş eşitliğine, gerçeklere, cumhuriyet yapısıyla tekil devlete tümüyle ters bu ırkçı yaklaşım da bir sömürüdür.

Bunları yeterli bulmayıp “ Osmanlı’yla ilgim yok, ben Osmanlı değilim ” derken 1915 olayları için Ermenilerden özür dileme çelişkisi de bir aymazlık çıkışıdır. Osmanlı olmayanın onun yaptığından özür dilemesi gereksizdir. Kaldı ki karşılıklı olaylar ne bir soykırımdır ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Ulusu’na yüklenecek bir yanı vardır. Ne Osmanlıyız ne de özür dileriz. Emekli Büyükelçilerimizin ortak bildirileri yüreklere su serpmiştir. Aydın geçinen kimilerinin saçmalıkları ayıplanacak çizgiyi aşmıştır.

Mustafa” filmi için Sayın Turgut Özakman’ın Cumhuriyet gazetisindeki değerlendirme dizisi gerçekleri bir kez daha gözler önüne sermiştir. Filmin övülecek, beğenilecek hiçbir yanının olmadığı anlatılmaktadır. Amaç Atatürk’ü küçülterek O’nunla ilgili herşeyi değersiz ve geçersiz göstermektir. Türkiye düşmanlarının ortak hedefi durumuna getirilen Atatürk’le bağları kopartmak için her yol denenmektedir. Türklüğünden, insanlığından kuşku duyulacak biçimde sakıncalı davranışlara girerek iktidara ve dış güçlere yaranmak isteyenler her zaman aldanacak, kınanacak ve unutulacaktır. Bu nedenle yineleyelim: Sütü, kanı, mayası bozuk olanlar Atatürk’e saldırır.

Kurban Bayramı’nın kanlı trafiğini kimi aileleri yoketmiş, yürekleri yakmıştır. İstanbul’daki cana kıyma olayları kaygı vericidir. Bozulan ruhsal durumların yaşamsal sorunlarla yeni üzüntüler yaratmasından çekinilmektedir.

Ergenekon dâvasında Veli Küçük’ün sorgusunda anlattıkları ilginç bulunurken Danıştay’a ve Cumhuriyet gazetesine saldırılara ilişkin dâvaların Ergenekon içinde ele alınmasını öngördüğü yazılan Yargıtay kararıyla yeni durumlara kapı açılmış olacaktır. Gizli tanıklar, suçlamalar, başkasının üstüne suç atma, gerçeği saklama ve saptırma, kanıtlarla oynama, etkileme, yoru olguları, sonuca duyulan merakı artırmaktadır.

Bir-iki atılım dışında Atatürkçü kesimdeki sessizlik, durgunluk, tepkisizlik ve dağınıklık yarınlar için umut kırıcıdır. Özellikle yerel seçimler için adaylık tartışmaları, ilericilerin anlaşma ve dayanışmaya uzak tutumları siyasal düzeyimiz yönünden iç karartıcıdır. Çarşaftan, sıkmabaştan, kimlik tartışmalarından, din, mezhep ve tarikat ilişkilerinden, bölgecilik ve aşiret yapısından medet umanlar, şeyhlere, dervişlere sarılanlar Türkiye’ye hiçbir şey kazandıramazlar. Kendini inkâr edeni hiç kimse tanımaz ve kabûl etmez. Ulusal değerlere sahip çıkmayıp gericilere elaçanlara kimse inanmaz ve güvenmez.

Her bilgisi aynı, yalnız vatandaşlık nosu ayrı olanları da içeren seçmen listelerine ilişkin yakınmalar büyümektedir. Nüfus yönetimlerinin olduğu gibi aktardığı listelere ilişkin yasal düzenlemeye başlangıçta ses çıkarmayan muhalefet partileri şimdi yüksek sesle eleştirmektedir. Özensiz davranışların sonucu demokrasi gölgelenmekte dir.

Deniz Feneri’nin Çevresinde dalga yok. Sessiz, sakin sularda yanmayı sürdürüyor. Siyasal koruma hukuku da etkiliyor olmalı. İstanbul Üniversitesi rektör seçimlerinin nasıl sonuçlanacağını göreceğiz. Bakalım bilime, oya saygı var mı?

Kitap

Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Mahmut Âdem’inÇağdaş Üniversite mi - Medrese mi ” adlı yeni kitabında eğitim sorunlarımız ayrıntılı biçimde irdelenmekte, Atatürk’ün öncülüğü ve cumhuriyetle başarılan kazanımların nasıl elden çıkmakta olduğu anlatılmaktadır. Erol Mütercimler’in Atatürk’ü anlatan, büyük emek ürünü “Fikrimizin Rehberi” adlı kitabını bir kez de TÜRKSOLU okurlarına salık veriyorum. Özellikle bugünlerde Türklüğünden ve Atatürkçülüğünden kıvanç duyanlar daha mutlu olacaklardır.

http://www.turksolu.com.tr/216/ozden216.htm

***

20 Ekim 2016 Perşembe

Mustafa’dan Obama’ya Asimetrik İlişkiler,




Mustafa’dan Obama’ya Asimetrik İlişkiler,


EROL MANİSALI
15 Kasım 2008 Cumartesi,


“Mustafa” filmi ve “Obama olayı” arasında ilginç bir bağ var. “Mustafacılar” da “Obamacılar” da aynı cephenin insanları. Omurgasını Batı’dan estirilen rüzgârlar oluşturuyor.

Oysa ilk bakışta karşıt ya da ilgisiz gibi görülebilir; öyle ya “Mustafa”, Atatürk’ün “ele alınmamış yönlerini” sorgulayan bir film. Obama işi ise bizdeki Amerikancıların, “yeni umut olarak pazarladıkları bir Holywood yapımı”.

- Batı emperyalizmi soğuk savaş sonrasında Türkiye üzerindeki oyunlarını açık pazarda fiilen yürütmeye başladı. Filmler, romanlar, mahkemeler, medyatik operasyonlar, Türkiye gibi “açılmış” ülkelerde uygulanagelen sivil darbeler. Bunlar turunculardan biraz farklı.

Hahambaşılardan köşe yazarlarına, kimi profesörlerden belgesel yapımcılarına kadar herkes işin içinde. Soğuk savaş sonrası Batı’dan estirilen yakıcı ve emperyalist rüzgârları arkalarına almış ortalığı süpürüyorlar.

Bir danışmanın açık açık söylediği gibi, kendilerini seve seve “ Kullandırıyorlar ”.

- Bugün ABD ve AB Türkiye’de kimlere kızıyor?

Atatürkçülere, ulusalcılara, Cumhuriyetçilere, Lozancılara… Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinden, felsefesinden ve kurduğu Cumhuriyet’ten nefret ediyorlar, ılımlı İslamı tercih ediyorlar.

Türkiye içinde iki türlü işbirlikçi var; bir kısmı açık açık, “Biz de Cumhuriyet’e, Atatürk’e , Lozan’a, sosyal ve laik hukuk devletine karşıyız” diyorlar. Laflarını sakınmıyorlar. Buna karşılık elit ve entelektüel kimlikli çevrelerdeki “aydınımsı” Batıcılarımız ise oyunu farklı oynuyorlar; haktan (ve halktan) yana görünüp emperyalizmin işine yarayacak her türlü malzemeyi üretiyorlar. Ben bunlara “örtülü işbirlikçiler” adını taktım. Her yerde karşımıza çıkarlar; iş çevrelerinde, akademik çevrelerde, sanat çevrelerinde Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü sever görünüp el altından sömürgecilerin bayıldıkları ürünleri onlara teslim ederler.

Sartre’ın “Saygılı Yosma”sındaki saygımızı bunlara gösteremeyiz. Bunlar saygısızlar sınıfına girerler, işlerini çaktırmadan yürütürler. Bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Her iki tarafı da idare ederler. Uygar görünüşlü, aydınımsı havalarda kendilerini hep gündemde tutarlar.

Amerikancıların filmi, Obama

Amerikan yapımı yeni belgeselin adı “Obama’nın Rüyası”dır. Amerikancı pazarlamacılar Obama belgeselinde dünyayı kurtaracak kara maskeli bir adamı keşfetmişlerdir.

- Obama Salem büyücüsü gibi kötülükleri kovan bir siyahidir… Yarın İncil’in içinden çıktığını iddia eden Amerikalı meczuplar görülürse hiç şaşmayın. Hayalet Avcıları filmindeki gibi siyah Obama hayaletlere görünmeden onları kovalayacaktır.

- Obama cephesinde hayal gücünün pompalanarak kullanılmasına karşılık “Mustafa”nın tarafında asimetrik bir çalışma var. Emperyalizmi Anadolu’dan kovan Atatürk kimliği yerine karga kovalayan bir çocuk sergileniyor. Sen misin “yedi düveli” kovalayan kahraman, al sana, karga kovalayan bir figür sokarım kafalara dercesine…

Evet bir çocuk serçelere taş atmış olabilir, bunu göstermekte bir sakınca yok. Ama emperyalizmin üzerine yüklendiği bir dehaya, “onun üstün niteliklerini saklayıp” sıradanlık yüklemeye kalkarsanız işin niteliği değişir. Fikri, sanatsal ve ahlaki olarak yan tutmuş olursunuz. Bu yandaşlık emperyalizmin tarafında olmakla eş anlamlıdır.

“Parametreleriniz”, saldırgan cephe ile örtüşmektedir, esas sorun buradadır. Sonuçta masumiyet ve sanat adı altında emperyalizme destek vermiş duruma düşersiniz.

Hitler döneminde iki tip fikir ve sanat insanı oldu; bilim ve sanat çalışmalarını onun yanında sürdürenler ve ona karşı çıkanlar. Hitler rejimi ile işbirliği yapan sanat ve bilim insanlarının “Bizi rejim ilgilendirmez, biz sanatımızı icra ediyoruz” demeye hakları olabilir mi?

Ben “Mustafa” meselesini bu pencereden görüyorum. Esas tartışmanın bu olduğuna inanıyorum. Emperyalizmin yanında (ve hizmetinde) sanat ve bilim olur mu? Herkesin bu soruyu sorup yanıt araması gerekir.

Soğuk savaş sonrasında, “kendi ülkelerine Batı’nın emperyalist gözlüğünden bakanlar” ödüllendiriliyor. Kimileri adeta, “Batı’dan sipariş almışçasına” ya ürünler, ya da söylevler sergiliyor. Karşılığında Batı’dan da, içerdeki uzantılarından da destek alıyorlar.

Can Dündar da işi Garantiledi ” diye bir yazı yazarsam acaba ona da Pamuk’ta olduğu gibi bir omuz vermiş olmaz mıyım!..


www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali


http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/22118/Mustafa__8217_dan_Obama__8217_ya_Asimetrik_iliskiler.html