Kumpas Kime Kuruldu?
Erol Manisalı,
Başbakan başdanışmanının cemaati, “Ergenekon ve Balyoz aracılığı ile TSK’ye kumpas kurmakla suçlaması” bir milat niteliğindedir.
Çünkü içinde, TSK’den başka pek çok şeyi de barındırmaktadır. Ergenekon ve Balyoz’u bir kumpas aracı olarak gördüğümüz zaman kurgulanan oyunun hedefinde daha başka pek çok şey vardır;
-Atatürkçü ve Cumhuriyetçilere karşı kurulan oyun...
-Türkiye’nin güvenliğine ve bütünlüğüne karşı düzenlenen bir operasyon...
-Demokrasiye ve çağdaş değerlere karşı bir kurgunun da beraberinde düşünülmesi gerekenlerdir.
İktidar ve cemaat, en azından 2003-2009 döneminde, kurgulanan operasyonların aynı tarafında bulunuyorlardı. Bu birliktelik gerek uygulamada, gerekse her iki tarafın söylevlerinde net bir biçimde görüldü ve yaşandı.
Peki ne değişti de Cemaat kumpasçı oldu?
-AKP mi değişti? Otoriter ve totaliter bir yapılanma içine girerek cemaate karşı cephe mi aldı?
-Kürdistan sorunu (ve Kürdistan) üzerindeki iç ve dış hesaplar mı değişti? AKP açısından bu olamaz, açılımlar konusunda ellerinden geleni yaptılar ve bütün kapıları açtılar.
-ABD’nin hesaplarında revizyona mı gidildi?
-Yoksa AKP üst yönetiminin İslami derinliklere saplanmasından rahatsız olanlar mı vardı?
-Ya da bunların hiçbiri geçerli değilse, “ikisini birbirine kırdırıp” daha rahat at oynatmak isteyenler mi ortaya çıktı?
Öyle anlaşılıyor ki “yerel, bölgesel ve küresel aktörler arasındaki etkileşim” tek yönlü çalıştığı için bu tür beklenmedik sonuçların(!) ortaya çıkması kaçınılmazdır.
AKP iktidarı da cemaat de “sistemin edilgen öğeleridir”. Gerektiği zaman işbirliği yaptıkları gibi kavga da ettirilebilirler. Bunları “doğal” karşılamak gerekir.
Kürdistan, Ergenekon ve Balyoz Yalçın Akdoğan’ın bugün “keşfettiği” kumpas aslında çok önceden kurgulanmıştı. Kürdistan, Ergenekon ve Balyoz birbirine endekslenmiş ve birbirini tamamlayan öğelerdir.
“Ergenekon ve Balyoz operasyonları (kumpasları) olmasa Kürdistan’ın oluşmasında bu noktaya gelebilir miydik” değerlendirmesini yapanlar sadece iktidarın kimi yöneticileri değildir; Fırat’ın doğusunda bu ifadeye gönülden inanan çok büyük bir çoğunluk bulunmaktadır.
Kumpasın mağdurlarından, “Silivri’yi görmüş, kumpas sonucu kanser bile olmuş bir mağdur akademisyen olarak” olayların nasıl kurgulandığını iliklerimde hissetmiş ve yaşamış bir insanım. Halen de yaşamaktayım.
Aslında Yalçın Akdoğan daha 10 yıl önce, kurulmakta olan kumpası farkında olmadan televizyon kanallarında ifade etmişti. “Bizim Batı ile taleplerimiz 200 yıldan beri ilk defa örtüşüyor” demişti.
Ben de 16 Ocak 2004’te Bıçak Sırtı köşemde kendisine nelerin örtüştüğünü sormuştum(*). Dolayısıyla, Yalçın Akdoğan’ın“Kumpas” ı keşfi yeni değildir; 10 yıl öncesinde bu gerçeği görmüştür!
Kumpas oyunları bu coğrafyada hep oynanageldi. Önemli olan şudur: Siz oynayan mısınız? Yoksa sizin üzerinizde başkaları mı oynuyor? Bütün mesele budur.
(*) 16 Ocak 2004,
Bıçak Sırtı,
Cumhuriyet
***