Üç Tarafından Kürdistan ile Kuşatılmış Türkiye!
Prof. Dr. Ümit Özdağ,
PKK ve BDP’li temsilcilerin saldırganlıklarının arttığı bir dönemden geçiyoruz.
AKP Hükümeti, PKK ve BDP’lilerin politikaları ve eylemleri için özürler ürettikçe PKK/BDP’nin saldırganlıkları azalmayacak artamaya devam edecektir.
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, “Katılımların yüksek olduğu kanaatinde değiliz.
Bu katılımların amacının ölecek veya öldürecek nitelikte değil başka amaçlarla olduğunu biliyoruz. Gelecek kaygısı. Yani dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli bir hal aldı” diyerek PKK/BDP adına özür dilemektedir.[1] PKK’ya katılımların gelecek endişesi ile yapıldığı ifadesi, gelecekte PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da insanlara iş ve aş verebileceğinin de dolaylı ifadesidir.
Bir BDP milletvekili, Türkiye’nin üç tarafı “Kürdistan ile çevrili” diyerek, adeta, sadece Suriye, Irak ve İran’ın değil, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı da yok saymaktadır. Bu saldırgan yaklaşım, aslında Türkiye’de yaşanan meselenin de bir insan hakları ve demokrasi meselesi değil, toprak ve egemenlik meselesi olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Esasen, PKK/BDP’liler, sadece
Türkiye’nin güney ve doğu sınırları dışında bir Kürdistan’dan bahsetmemekte yetinmemekte, Iğdır-Sivas-Mersin arasında kalan coğrafyayı da Kürdistan olarak, büyük Kürdistan’ın parçası olarak görmektedirler. PKK’nın Türkiye’den koparmayı hedeflediği coğrafya budur. Bazı PKK’lı/Kürtçü stratejistler, Iğdır’a kadar uzanan PKK yayılmasının Rize üzerinden Karadeniz’e açılabileceğini böylece Büyük Kürdistan’ın hep Karadeniz hem Akdeniz’den denizlere açılması nın mümkün olduğunu düşünmektedir.
PKK’lılar ve Kürtçü teorisyenler, Iğdır, Sivas, Mersin alanının Kürdistan laştırılmasının demografik bir savaş olarak görmektedirler. Öcalan 1989’da şöyle demektedir: “Kürt nüfusu ikiye katlanırken Türkler yerinde sayıyor.
Ve önümüzdeki 2000’li yıllara doğru Kürt nüfusunun Türk nüfusunu aşması işten bile değil. Bu çok önemli. Nasıl bir dönem Türkler doğudan Rum asıllı Anadolu’ya doğru akıp halkı Rum olan devlet içinde yer aldılarsa da, hem de saldırı ruhuyla bu topraklarda kendilerine yer açtılarsa, biraz daha değişik de olsa benzer bir tarzda Kürtlerin akışı var. Gene doğudan batıya. Şimdiden İstanbulları
biliyorsunuz. İzmirler, Adanalar milyonlarca Kürt’e sahip. Hem de en aktif en dinamik kesimler… Türkler ise biraz rehavette!”[2] Bu yaklaşım ile hareket eden PKK/BDP geleneği şimdi şöyle demektedir: Iğdır’daister Azeri ol ister zenci Kürdistan’da yaşadığını bileceksin. BDP’nin Iğdır’da belediye seçimlerini
kazanmasından hemen sonra BDP’nin önde gelen temsilcilerinden birisi Pelvin Buldan, 29 Mart seçimlerinde Kürdistan' sınırlarını belirledik. Yani, Van'ı aldık, Siirt'i aldık, 86 yıllık geleneği bozarak Iğdır'ı aldık” amaçlarının ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.[3]
AKP Hükümeti, PKK açılımı sürecinde almış olduğu kararlar ile Başbakan Erdoğan adını vermediği bir “tek millet”ten bahsetse de ayrı bir “Kürt milletleşmesi” sürecini güçlendirmektedir. AKP tarafından demokratikleşme adı altında atılan her adım “etnik kimliğin kurumsallaştırılması” sürecinin bir parçasıdır.
Kısa vadede AKP’nin attığı etnik hakların kurumsallaştırılması televizyon, Kürtçe eğitim, Dersim söylemi, “devlet haksızlık yaptı özür dileyelim” politikaları sahte bir rahatlama sağlayacak, ancak etnik kimliğin kurumsallaştırılması ülkemizi bir arada tutan Türk milli kimliğini eritecek ve nihayet Türkiye’de iki milletli bir yapıya dönüştürülecek tir.
Ayrı milletleşme sürecine giren ve demografik savaş duygusu ile hareket ettirilen bir yapının varacağı nokta son kertede kişi başına milli gelirin Avrupa’da birinci olduğu Belçika’da Valonlar ile Flamanların vardığı noktadan çok farklı olmayacaktır.
Üstelik, Irak parçalanmış kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmiştir. Şimdi Suriye parçalanmakta ve Kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmektedir. Bunu İran’ın parçalanmasının izlemesi hedeflenmektedir.
AKP Hükümetinin izlediği ayrı milletleşme sürecini ile Türkiye’nin milli birliği ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmesi mümkün görünmemektedir.
Bugün PKK’nın ulaşmış olduğu nokta PKK’nın gücünden değil, Türkiye’yi yöneten kadronun PKK ile mücadele etmemesinden kaynaklanmaktadır.Bundan dolayı mevcut kötü gidiş bir süre daha devam edecektir. Türkiye dibe vuracaktır.
Bu arada PKK’nın şımarıklığı artarak devam edecektir. Ancak sonunda
Türk Milletinin büyük bir bölümü (Hepsi değil. İstiklal Harbi’nde de hepsi katılmadı. Daha kötüsü düşman yanında yer alanlarda vardı. Bugün ihanet içinde olanlar kimin çocukları zannediyorsunuz.) ülkenin ve milletin bölünme noktasına geldiğini gördüğü an arkalarında en çok % 6 destek olan PKK’lılar ile nihai bir hesaplaşma içine gireceklerdir. Bu hesaplaşma sonucunda Türkiye’nin üç tarafı
Kürdistan mı yoksa ne ortaya çıkacaktır.
[1] http://siyaset.milliyet.com.tr/-herkes-tef-gibi-gergin-/siyaset/ydetay/1741273/default.htm
[2] İki Bine Doğru, 22.10.1989
[3] Habertürk, 28 Nisan 2009, “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik”
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
http://www.21yyte.org/ adresinden 31.07.2013 10:57 tarihinde indirilmiştir