Ortadoğu’nun Açılması Kime Yarar Sağlar
Prof. Dr. Erol MANİSALI
2011'in başından beri Libya'dan Körfez ülkelerine ve Suriye'ye kadar birden bire başlayan iç çatışmalar devam etmektedir.
Bunlar yalnızca iç dinamiklerin ürettiği olaylar mıdır?
Yoksa dış (ve küresel) dinamiklerintahrik edip yönlendirdiği gelişmelermidir?
Batı kamuoyunda Arap uyanışı, halk hareketi ya da demokrasi hareketi gibi kulağa hoş gelen ifadeler yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bugün bu ifadeleri kullanan medya çevreleri, ikinci dünya savaşından bugüne kadar Ortadoğu'da demokratik açılımların, “önünün kimler tarafından kesildiğini görmezlikten geliyor.”
2011'in başından beri ortaya çıkan halk hareketleri konusunda şu soruların yanıtlarını aramamız gerekiyor.
1- Demokratik rejim değişikliğine götüren hareketler midir?
2- Nasıl bir dış politika planlanmaktadır?
3- Hangi küresel güçler tarafından desteklenmektedir?
Önce birinci sorunun yanıtını bulmaya çalışalım; Tunus, Mısır, Körfez ülkeleri, Libya, Suriye ve Ürdün'deki gelişmelere baktığımızda, “demokratik örgütlen meler yine İslami örgütlerin, sivil toplum örgütlerin hatta Mısır'da olduğu gibi silahlı kuvvetlerin öne çıkarıldığını görüyoruz. Bu konuda, homojen (türel) değil, heterojen bir durumla karşı karşıyayız. Kiminde Müslüman Kardeşler gibi İslami örgütlenmeler öne çıkıyor, kiminde eski dini liderler geri dönüyor, kiminde değişik sivil toplum örgütleri öne çıkarılıyor. Genelde, Müslüman Kardeşler örgütlenmesinin etkili olduğunu görmekteyiz. Bilindiği gibi bu örgütlenmenin başlangıcı 1940'lı yılların sonuna kadar gider. Gelelim ikinci sorunun yanıtına; bu ülkelerin “ Küresel zemine oturtulmalarına yönelik faaliyetlerin öne çıktığını görmekteyiz.” Yabancı şirketlere, küresel sermayeye açık ve özelleştirmenin esas alındığını bir dış politika istendiğini görmekteyiz.Güvenlik ve dış siyaset konularında, “himaye, denetim ve yönlendirmenin kabulü isteniyor.”
ABD ve AVRUPA ÜLKELERİ ÖN PLANDA
Bu arada Libya benzeri geniş coğrafi alana yayılan ülkelerin bölünerek küçültülmeleri isteniyor. Aynen Irak ve Sudan'da yapıldığı gibi. O halde dış politikadahimayeye açık, denetim altına alınmış, küresel piyasalara bağlanmış bir yeniden yapılandırma durumu söz konusu.
Üçüncü sorunun yanıtına gelince; Arap ülkelerindeki hareketlenmelerde ABD ve Avrupa ülkelerinin öne çıktığını görüyoruz. ABD Körfez'de, Irak'ta, Mı-
sır'da ve Suriye'de ön plana çıkmıştır. İngiltere'yi ABD ile birlikte düşünmek gerekir. Sarkozy'nin Fransa'sı ile ABD paylaşım kavgası içindedir. Libya, Tunus
ve Suriye'de bunu açık olarak görmekteyiz. ABD, İngiltere ve Fransa'nın son gelişmelerde öne çıktıklarını söylemek yanlış olmaz. Rusya ve Çin büyük ölçüde
“ Seyirci ” konumundadırlar. Özellikle Çin, Ortadoğu dışa açıldıkça, “bundan yararlanma olanağı elde edeceğini biliyor”. Diğer bir ifade ile “Ortadoğu'nun
açılması” yalnız ABD ve AB'ye değil Çin ve Rusya'ya da belli ölçüde yarar sağlayacaktır.
Ama hakim güçler ABD ve AB büyük devletleri olacaklardır.
TÜRKİYE'YE ETKİLERİ…
Yukarıda özetlenen gelişmeler önümüzdeki yıllarda Türkiye'yi nasıl etkileyecektir? Özellikle ekonomik açıdan bu etkilerin olumlu ortaya çıkacağını söylemekçok zordur. Türkiye 2010 yılı sonuna kadar Libya, Tunus, Mısır, Sudan, Suriye ve Lübnan'da, “yeni bir iktisadi zemin hazırlamaya başlamıştı”. Bu ülkelereticaret, turizm için giden şirketlerin sayısı artıyordu.
Bu ülkelerde Türkiye için yeni pazarlar açılıyordu. Bu ülkelerden Türkiye'ye sermaye girişi artmaktaydı. Türkiye bölgede, siyasi, iktisadi ve kültürel açılardan etkisini artırmaktaydı.Ancak 2010 yılının sonunda Arap ülkelerinde başlayan hareketlenmeler ve iç kargaşa bugüne kadar şu sonuçları doğurdu; yerleşmiş ve yerleşmekteolan Türk şirketleri hızla geri dönmeye başladılar ve büyük zararlara uğradılar. İhracatımız hızla düştü. İstihdam açısından olumsuz etkiler yaygınlaştı.Öyle anlaşılıyor ki bu ülkelerde zamanla ABD ve AB firmaları yerleşecektir. Türk firmaları özellikle Libya ve Mısır gibi ülkelerde sağladıkları
eski zemine, bir daha hiçbir zaman kavuşamayacaklar. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya “himayesi altına girecek bu ülkeler” bir anlamda aslanpayını, söz konusu ülkelerin şirketlerine sunmak zorunda kalacaklar. Türk şirketleri muhtemelen, “bu ülkelerin küreselleşmeleri sonucu” bazı yararlarelde edebilirler. Ancak ABD ve AB'nin bu ülkelerle yarın ikili ticaret anlaşmaları imzalayacağını unutmamak gerekir.
Bugün AB'nin Meksika, Brezilya, Hindistan ve birçoğu ile imzaladığı, ikili ticaret anlaşmaları Arap dünyasında da yaygınlaşacaktır. Gümrük Birliği
anlaşmasından doğan “haksız rekabet koşulları” genişleyecektir. Bu konularda şimdiden Ankara'nın önlem düşünmesi zorunluluğu vardır.
http://dergi.usiad.net/45.Sayi/Bildiren_Sayi_45.pdf