Irak-Suriye Arası Mekik Diplomasisi: Türkiye’nin Arabuluculuğu
Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan,
02 EYLÜL 2009
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Ulus. İliş. Bölümü
Gergin olan Irak-Suriye ilişkileri 19 Ağustos 2009 tarihinde Bağdat’ın en iyi korunan bölgesi sayılan ve hükümet ile yabancı diplomatik misyon temsilciliklerinin bulunduğu Yeşil Bölge’de meydana gelen patlamaların ardından kopma noktasına gelmiştir. Yaklaşık 100 kişinin yaşamını yitirdiği ve 600 kişinin yaralandığı saldırıların ardından Irak hükümeti bombalamaların eski Baas üyeleri tarafından düzenlendiğini açıklamıştır. Saldırıların son birkaç aydır Musul ve Bağdat’ta meydana gelen eylemlerin ardından gerçekleşmesi, Maliki hükümetinin ABD askerlerinin Irak yerleşim birimlerinden çekilmesinden sonra güvenliği sağlamada başarısız olduğu tartışmalarını gündeme getirmiştir. Ağustos ayında gerçekleştirilen saldırıların sonucunda 450’den fazla kişinin yaşamını yitirmesi ve yaklaşık 1.500 kişinin yaralanması Irak’taki güvenlik sorununun ciddiyetini koruduğunu göstermektedir. Irak hükümeti tarafından yapılan açıklamalarda son 13 ayın en kanlı saldırılarının Ağustos ayında gerçekleştirildiği görülmektedir. 30 Haziran’da Amerikan askerlerinin yerleşim birimlerinden çekilmesini takip eden Temmuz ayındaki saldırılar sırasında ise yaşamını yitiren Iraklı sayısı 275 kişiydi. Dolayısıyla son iki ayda gerçekleşen saldırılarda yaklaşık 725 kişi yaşamını yitirmiştir. Ağustos ayındaki en önemli ve en büyük saldırı 19 Ağustos’ta Yeşil Bölge’de gerçekleştirilen saldırılar olmuştur. Saldırıların ardından hem Irak Parlamentosu hem de Şii blokta Maliki’nin Başbakanlık konumu yeniden tartışmaya açılmıştır.
Irak’ın en iyi korunan bölgesi olduğu ileri sürülen Yeşil Bölge’de eş zamanlı gerçekleştirilen saldırıların doğrudan Maliki yönetimini hedef aldığı açıktır. Parlamento binası ve Dışişleri Bakanlığı önünde gerçekleştirilen saldırılardan anlaşıldığı üzere eylemler bireysel olmaktan ziyade iyi organize edilmiş ve ciddi bir istihbarat desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Saldırıların doğrudan hükümeti hedef alması üzerine gözler bir kez daha Irak’taki Sünni-Şii gerginliğine çevrilse de, saldırıların Irak üzerinde etkili olmak isteyen yabancı güçlerin de desteğiyle gerçekleştirildiği ileri sürülmüştür. Iraklı Parlamenterlerin bir kısmı doğrudan Suriye’yi suçlarken diğerleri İran veya El Kaide’yi suçlamıştır. Ancak, İran ve Suriye’nin aksine El Kaide doğrudan saldırıları gerçekleştirdiğini öne sürmüştür. Örgüt tarafından yapılan açıklamada saldırılarda Maliye, Dışişleri ve Savunma Bakanlığı’nın hedef alındığı ileri sürülmüştür. Bununla birlikte son aylarda özellikle Musul ve Bağdat’ta gerçekleştirilen saldırıların hedefinde ağırlıklı olarak Şiiler bulunmaktaydı. Irak hükümeti El Kaide’nin yanı sıra eski Baas üyelerinin de saldırılarda payı olduğunu ileri sürmektedir. 2003 Savaşı sonrası iktidardan dışlanan Sünni Arapların saldırılar yoluyla Bağdat üzerindeki güç mücadelesini sürdürdükleri ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Sünni Arapların bir kısmı El Kaide gibi örgütlerin yanında olurken diğer bir kısmı Baas üyelerinin içinde yer aldığı grupları desteklemektedir. Ancak, ister El Kaide isterse Baasçı gruplar olsun sonuçta Sünni Arapların temel hedeflerinin iktidardan daha fazla pay elde etmek olduğu açıktır.
Diğer yandan Sünni grupların tek başına hareket ettiğini varsaymak da gerçekçi görünmemektedir. Özellikle Yeşil Bölgede gerçekleştirilen saldırılar dikkate alındığında bazı bölge devletlerinin eylemlere ya doğrudan veya dolaylı destek sağladığı ileri sürülebilir. Ancak, bunun hangi devletler olduğunu belirtmek oldukça güçtür. Çünkü Irak’ta tüm bölge ülkelerinin kendi güçleri oranında etkili olmaya çalıştığı görülmektedir. İran, Suudi Arabistan ve Suriye’yi saldırıların arkasında yer almakla suçlayan olduğu gibi Mısır ve Ürdün’ü de Irak’taki istikrarsızlığı derinleştirmek için terörist faaliyetlerin destekçisi olarak gören bulunmaktadır.
Devlet otoritesinin yeniden tesis edilmeye çalışıldığı Irak’ta, bir araya gelen beş-on kişilik silahlı grupların da kendi bireysel çıkarları doğrultusunda eylemler gerçekleştirdiği ileri sürülmektedir. Ancak son dönemde Musul, Bağdat ve Yeşil Bölgede gerçekleştirilen saldırıların bireysel olmadığı, politik amaçlar ve mesajlar içerdiği açıktır. Özellikle Yeşil Bölgede gerçekleştirilen saldırılarda en büyük mesajın doğrudan Maliki hükümetine verilmek istendiği ileri sürülebilir.
Nitekim saldırıların ardından Maliki hükümetinin ilk başta eski Baas üyelerini ardından doğrudan Suriye rejiminin suçlaması dikkat çekicidir. 19 Ağustos saldırılarından bir hafta sonra Irak televizyonuna çıkartılan Wisam Ali Kazım İbrahim adında bir sanık saldırıları üstlenmiş ve bombalama eylemlerinin emrini Suriye’de yaşayan Baas liderlerinden aldığını öne sürmüştür. Kendisini Baas Partisi üyesi ve eski bir polis şefi memuru olarak tanıtan İbrahim 2006 ve 2007 yılları arasında Suriye’de kaldığını ve liderliğini İbrahim El Duri’nin yaptığı eski Baas Partisiyle ilişki içinde olduğunu ileri sürmüştür. Eylemlerin nasıl gerçekleştirildiğini anlatan İbrahim aynı zamanda bombalama emrini de doğrudan Suriye’de yaşayan Baas liderlerinden aldığını belirtmiştir. İbrahim’in açıklamalarının ardından Irak hükümeti Suriye’yi terörist eylemlerin destekçisi olmak ve Irak’ı istikrarsızlaştırmakla suçlamıştır. Suriye’nin resmen suçlanmasının ardından Maliki hükümeti Şam Büyükelçisi Alaa al-Jawadi’yi danışma amacıyla süresiz geri çektiğini açıklamıştır. Ardından Suriye de Irak’taki diplomatik misyon şefini geri çekme kararı almıştır. Irak’ın tutumu hakkında açıklama yapan hükümet sözcüsü Ali Debbağ, “Suriye’yle ilişkilerimiz dönüm noktasındadır. Suriye ya Irak’la iyi ilişkiler kurmayı ya da Irak’a saldırı düzenleyen kişileri korumayı seçecektir” ifadesini kullanmıştır. Debbağ sözlerinin devamında uluslararası toplumun Irak’ta işlenen suçlar ve soykırımın bölge ülkeleri tarafından gerçekleştirildiğini anlamalarını sağlamak için çaba harcayacaklarını belirtmiştir.
Irak hükümetine göre Suriye rejimi hem eski Baas üyelerinin faaliyetlerine göz yummakta hem de bu grupların eğitim başta olmak üzere her türlü eylemine lojistik destek sağlamaktadır. 19 Ağustos saldırılarından bir gün önce Şam’da Beşar Esad’la bir görüşme gerçekleştiren Başbakan Maliki Irak’ın tezlerini bir kez daha gündeme getirmiş ve Suriye’nin Irak’taki saldırılardan sorumlu olan kişileri iade etmesini istemişti. Esasında Irak yönetimi uzunca bir dönemdir bu talepleri yinelemektedir. Irak hükümet sözcüsü Debbağ’a göre 18 Ağustostaki ziyarette Irak heyeti terörist faaliyetlere karışanların listesini Suriye’ye vermesine ve iadelerini istemesine karşılık Şam yönetimi işbirliğine yanaşmamıştır. Nitekim iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi ve ilişkilerin geliştirilmesine dönük olarak Ağustos ayının başında Suriye-Irak Stratejik İşbirliği Konseyi kurulmuştu. Ancak, Ağustos ayında Irak’ta meydana gelen şiddet olayları ve ardından büyükelçiliklerin geri çağrılması işbirliği zeminini ortadan kaldırmıştır.
Bağdat-Şam hattındaki krizin tırmanması üzerine Türkiye doğrudan devreye girmiş ve taraflar arasındaki sorunları çözmek için Dışişleri Bakanı Davutoğlu Bağdat ve Şam’a gitmiştir.
Türkiye’nin Arabuluculuğu
Irak ve Suriye arasındaki gerginliğin tırmanması üzerine devreye giren Türkiye, iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi ve bölgede istikrarın tesisi için hem Iraklı yetkililer hem de Suriyeli yetkililerle doğrudan görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bağdat ve Şam görüşmeleri öncesi yayınlanan Dışişleri Bakanlığı Bildirisinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Bağdat’ta meydana gelen son gelişmelerle ilgili olarak Suriye ve Irak taraflarının görüşlerinin öğrenilmesi ve bu çerçevede Türk tarafının konuya yönelik düşüncelerinin aktarılmasının öngörüldüğü” açıklanmıştır. Açıklamada “Türkiye’nin, Ortadoğu’da barış ve istikrarın hâkim olması için komşular arasında karşılıklı saygı ve güvene dayalı ilişkiler bulunması gerektiğine inandığı ve bu anlayış temelinde iki ülke arasındaki sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla söz konusu girişimin başlatıldığı” açıklanmıştır. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Davutoğlu görüşmeler sırasında “öncelikli olarak taraflar arasında krizi derinleştirici bir dil kullanılmaması ve karşılıklı saygı esasında sorunların ele alınması yönünde bir çağrıda bulunmuştur. Davutoğlu, Irak’taki görüşmeleri sırasında Başbakan Maliki’den “Suriye’ye iletmemizi istediğiniz her şeyi ve elinizdeki kanıtları belgeleri ve bilgileri bize söyleyin, biz de bunu Suriye tarafına iletelim” teklifinde bulunmuştur. Zira Suriye lideri Beşar Esad, saldırıların ardından Irak’ın suçlamalarını kabul etmemiş ve Suriye rejiminin saldırıların içinde yer aldığını kanıtlayan belgelerin Irak tarafından Şam’a gönderilmesini istemişti. Aynı yöndeki talep Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bildiride de yer almıştı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad konuyla ilgili yaptığı bir açıklamada 1.2 milyon Irak’lı mülteciye ev sahipliği yapan Suriye’nin saldırılardan sorumlu ülke olarak suçlanmasının ahlaki olmadığını belirtmişti. Sözlerinin devamında Esad yıllardır terörizmle mücadele etmiş bir ülkenin suçlanmasını politik mantıktan yoksun bir bakış açısının ürünü olarak değerlendirdiklerini ve ayrıca herhangi bir kanıt olmadan Suriye’nin suçlanmasının kabul edilemez ve mantık dışı olduğunu açıklamıştır.
Şam yönetiminin yanı sıra Irak içindeki bazı siyasi partiler de Maliki’den Şam rejimine yönelik suçlamaları kanıtlamak için bir heyeti delillerle birlikte Suriye’ye göndermesi yönünde baskıda bulunmuştu. Sadr grubuna bağlı parlamenterlerden Kenani, Irak hükümetinden krizi aşmak için içinde Savunma, Güvenlik ve Dışişleri bakanlığından kişilerin yer alacağı bir heyetin Şam’a gönderilmesini talep etmişti. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu da görüşmeleri sırasında Irak tarafından Suriye’nin doğrudan suçlanması yerine sorunun aşılması için Şam’a sunulmak üzere güvenilir delilleri istemesi dikkat çekicidir. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Başbakan Maliki görüşmesinin ardından Iraklı yetkililerin Suriye’ye sunulmak üzere bazı bilgi ve belgeleri Türk heyetine verdiği ileri sürülmüştür. Bağdat’taki temasları sırasında arabuluculuk rolü hakkında bir açıklama yapan Dışişleri Bakanı Davutoğlu Irak tarafından kendisine sunulan bilgileri Şam’da görüşeceği Beşar Esad ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim’le paylaşacağını ifade etmişti. Bununla birlikte Türkiye, iki ülke arasındaki sorunların diplomatik yöntemlerle çözümlenmesi için Türkiye’nin de içinde yer alacağı üçlü bir danışma mekanizmasının kurulmasını önermiştir.
Bağdat ve Şam görüşmeleri hakkında basına demeç veren Davutoğlu, krizin aşılması konusunda iyimser olduğunu açıklamıştır. Davutoğlu, “Suriye’deki görüşmelerimde çok aydın bir yaklaşım sergilendiği için çok mutluyuz ve birlikte çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullanmıştır. Davutoğlu Türk tarafının krizin aşılması yönünde her iki tarafa önerilerde bulunduğunu açıklamış ancak önerilerin kamuoyuyla paylaşılmayacağını ifade etmiştir.
İran Yerine Türkiye
Şam-Bağdat arasındaki krizin aşılmasında Türkiye ile birlikte İran da arabulucu rol oynamaya çalışmaktadır. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyaretinden iki gün önce İran Dışişleri Bakanı Manuşer Muttaki Bağdat’ı ziyaret etmişti. Davutoğlu’nun Bağdat’taki görüşmeleri sırasında Muttaki de Şam’da Suriyeli yetkililer ile görüşmelerde bulunmuştu. Davutoğlu’nun Suriye’ye geçmesinin ardından Muttaki Bağdat’a gelerek Iraklı yetkililerle bir dizi görüşme gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla iki ülkenin eş zamanlı olarak arabuluculuk rolü oynaması dikkat çekmiştir. Ancak, İran’ın konumu ile Türkiye’nin konumu arasında önemli farklar olduğunu belirtmek gerekir. Birincisi yukarıda da belirtildiği üzere Irak’ta bazı kesimler Suriye’yi suçlarken diğer bir grup doğrudan İran’ı Irak’taki istikrarsızlığı körüklemekle suçlamaktadır. İran’ın bazı kesimler tarafından suçlandığı bir ortamda arabuluculuk rolünü nasıl oynayacağı soru işaretidir. Ayrıca, İran’ın Türkiye’den farklı olarak tüm Iraklı gruplar üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığını belirtmek gerekir. Özellikle Sünni Arapların İran’a bakışı oldukça olumsuzdur. Diğer yandan son yıllarda Ankara tüm Iraklı gruplarla iyi bir işbirliği kurma yönünde başarılı adımlar atmıştır. Türkiye-Irak ilişkilerinde yaşanan gelişme 2009 Temmuz’unda taraflar arasında imzalanan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi anlaşmasıyla daha da artmıştır. Stratejik İşbirliği Anlaşması kapsamında iki ülke arasındaki işbirliğinin güvenlikten ekonomiye, eğitimden kültürel alana oldukça geniş bir zeminde geliştirilmesi öngörülmektedir.
Türkiye aynı zamanda Suriye’yle oldukça iyi ilişkilere sahiptir. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdulfettah Ammuri Türkiye Suriye ilişkilerinin stratejik olduğunu ve arabuluculuk girişimleri konusunda Türkiye’nin tercih edildiğini belirtmektedir. Diğer yandan Suriye’de gerçekleştirilen kamuoyu yoklamalarında da Suriye’deki toplumun model olarak İran yerine Türkiye’yi tercih ettiği görülmektedir. Suriye’de gerçekleştirilen bir kamuoyu araştırmasına göre Suriye halkının %85’i Türkiye’yi İran’a tercih ettiğini belirtmiştir. Suriyeli bir yazara göre “Şam rejimi savaş ve güvenlik istediği zaman doğrudan İran’a yönelmek zorunda kalmakta, ancak modernleşme ve barış istiyorsa Türkiye’ye yönelmektedir”.
Türkiye ve Suriye’nin Irak politikaları arasında da oldukça önemli benzerlikler bulunmaktadır. Her iki ülke Irak’ın parçalanmasına açıkça karşı çıkmakta ve tüm grupların siyasal sistemde temsil edilmesini sağlamaya çalışmakta, bölgede ikinci bir Şii devletinin kurulmasına karşı çıkmaktadır. Diğer yandan Maliki yönetiminin de son dönemlerde daha bağımsız ve Arap milliyetçiliği esaslı bir politika yürütmesi dikkat çekicidir. Bu durumda son aylarda Türkiye-Irak ve Suriye üçgeninde artan işbirliğinin Türkiye’nin arabuluculuk çalışmalarıyla belli bir noktaya taşınacağı ileri sürülebilir. Ancak, krizin bir bütün olarak son bulması oldukça güçtür.
Sonuç olarak; Bağdat-Şam arasındaki krizde hem Türkiye hem de İran’ın arabuluculuk girişimlerinde bulunmasına karşın, Tahran’ın tüm Iraklı gruplarca ve Suriye tarafından güvenilir bir ülke olarak görülmediğini belirtmek gerekir. Türkiye’nin son yıllarda bölgede artan prestijinin ve güvenilirliğinin de etkisiyle arabuluculuk rolünü oynayabileceği öngörülmektedir. Bununla birlikte Irak-Suriye ilişkilerinin karmaşık yapısının Türkiye’nin girişimleri önündeki en önemli engelli oluşturduğu açıktır. Her iki ülke dışında bölge ülkeleri ve küresel güçlerin Bağdat-Şam ilişkilerinde rol oynadığı dikkate alınırsa, arabuluculuk rolünün zorluğu daha iyi anlaşılacaktır.
Irak hükümeti Esad rejimini eski Baasçıları korumakla suçlamayı sürdürdüğü bir dönemde Suriye ulusal çıkarları gereği Bağdat’taki Şii merkezli yapının zayıflatılmasını istemektedir. Buna karşın Iraklı Şiiler iktidar üzerindeki etkilerini yaymaya çalışmaktadır. Dolayısıyla 2009 ve 2010 yılında da Irak’ta şiddetin ve Suriye-Irak arasındaki krizin sürmesi olasıdır.
02 EYLÜL 2009
http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=334
***