Haşhaşi İnine Girmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haşhaşi İnine Girmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2017 Pazartesi

Haşhaşi İnine Girmek

Haşhaşi İnine Girmek,



Mahiye Morgül


Haşhaşi imiş birileri, inleri varmış… 
Devlet daireleri, cemaat dersaneleri ve ışık evleri geliyor aklıma. 
Başbakanlık ve tüm bakanlıklar haşhaşiden daha haşhaşi yabancı danışmanlarla dolu. Hiç biri onların çizdiği gündemin dışına çıkamaz. Onların gündeminde ise, kamucu neyimiz varsa küresel sermayeye devredilmesi var.
Hükümet, neyin yabancı piyasaya devredilmesinde büyük bir direnişle karşılaştı acaba?

Evet, DERSANELER!

Dönüp kara kaplı defteri açmam gerekiyor. Hüseyin Çelik’in “Milli Eğitimde desantralizasyona gidiyoruz” dediği günlerde, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Ziya Selçuk ile Prof.Eser Karakaş NTV’ye çıkıp “Müfredat reformu eş zamanlı değişimleri gerektiriyor. Sistemi bloke eden sınav sistemi ve dersanecilik var” (2.7.2007) demişti.
“Müfredat reformu” dedikleri, eğitimin yabancı piyasaya devredilmesidir.
Geçtiğimiz aylarda cemaat dersanelerini konuşuyorduk, çok ciddi kavgalar oluyordu, anlaştılar, cemaate 2 yıl uzatma verdi hükümet. Basında haberi böyle geçti.
Şimdi anlıyoruz ki, sistemi, yani emperyalist sistemin istediği eğitim piyasasına geçişi “bloke eden dersaneler” dinamitlenecek. Süreç ayakkabı kutularıyla tetiklenmiş görünüyor. 
Siz siz olun, kimin ne dediğine bakmayın, ne yaptığına bakın. Dersanecilik yaparak yerli piyasaya kilise modeli bir “hizmet” görenler artık alanı emperyalist tekellere terk etmeye mecbur edilecekler. Başbakanın danışmanı Tansu Çiller’in başbakan iken WB ile imzaladığı GATS sözleşmesi gereği böyle olacak.
Onun için inlerine de girilecek, onun için mafya usulü dizaltı da belaltı da, CD’ler de ayakkabı kutuları da göreceğiz ekranlarda. Biz kutuları konuşmaya devam edelim ki sandıklardakileri gözden kaçırabilsinler.
Haşhaşileri yenen adamı merak ettim, adını yazdım bilgisunara, Cengiz’in torunu Hülagü çıktı karşıma. O da Hıristiyan hatunlarla evlenmiş. Tam da üstümüze 3.Haçlı seferinin salındığı yıllarda Fransa kralı Katolik Lui’nin dostu bir Hülagü, Müslüman düşmanı, bilimevleriyle ünlü Bağdat’ı yerle bir etmiş, Bağdat Halifesini esir alıp öldürmüş, şehir halkını katletmiş… Bu Hülagü, acımasızlıkta Haşhaşi daha Haşhaşi bir adam. Hasan Sabah’ın ünlü Alamut kalesini yıkmak için altındaki mağaralara (inlere) girmiş, içlerine petrol doldurup ateşe vermiş, patlatmış kayaları, yıkmış Alamut kalesini.
Hülagü’nün Alamut kalesini ele geçirme yöntemiyle başbakan Erdoğan’ın “inlerine girmek” deyimi arasında bir benzerlik fark ettim. Anlıyorum ki eğitimin küresel piyasaya devredilmesinin önündeki engellerin kaldırılması için, inlerine girerek kaya bloklarının patlatmaları gerektiriyor. İnlerin kapılarında direnen bekçi falan kalmamalı, polis engellemeye kalkmamalı, onlar da dağıtılmalı, kurallar işletiliyor…
Çünkü muslukları tıkanan ABD eğitim tekelleri, kendilerine yeni pazarlar bulamazlarsa yok olurlar. Onun için her yolu deneyecekler. Artık kimin ne dediğine değil ne yaptığına bakmak ve uzun vadeli emperyalist planda hangi dosyaya sıra geldiğini anlamak zorundayız.
Bizi yine cambaza baktırıyorlar. Roller dağıtılmış, söyleyecekleri ezberletilmiş, saldırı dozu her gün artıyor, tansiyonlar gerdiriliyor… Sağ sol çatışmasından kaç kere NATO darbesi yedikse, hepsinde din simsarları arttı, kamu ekonomisi geriledi…
Çok basit olarak eğitim piyasasını darbelere göre özetleyelim; özel okullar furyası 12 Mart darbesi demektir, sınavları ilkokul çocuklarına kadar yaymak, yani velileri sokak dersanelerine alıştırmak 28 Şubat darbesi demektir. 
Bunlarla yerli piyasa yaratıldı, sıra gelmiştir yabancı piyasaya devretmeye. Ve şimdi 17 Aralık darbesi, kendisine karşı yapılmış Amerikan darbesidir diyor başbakan, inanmıyorum. Evet darbedir, ama kendisine karşı değil, Türk halkına karşı, sosyal Türk devletine karşı yapılmıştır. Kendisi eşbaşkanlığa devam ediyor, küresel sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasında kaya bloklarını patlatıyor, bu da böyle tıpkı 28 Şubat gibi bir asimetrik darbedir.
Yoksa siz türbanla kızların başını kapattıklarını mı sanıyordunuz?
Türban altında saklanan eğitim piyasasından kutular çıktı, kutuların altından Yeni Türkiye çıkıyor. Yeni, yani, küresel piyasanın her alanda tam sömürgesi olmuş bir Türkiye.
Bence 17 Aralık asimetrik Amerikan darbesidir ve tüm nesillerimizi haşhaş yutmuş gibi salaklaştıran 5544 sayılı 2006 darbesinin devamı olan bir ara darbedir. ABD, böyle ara darbeleri süreçteki tıkanmaları açmak için yapar, kontrollü darbelerdir, halkı gerdirmek ve gelecek olan çözümü çareymiş gibi göstermek işin taktiğidir. Çare diyecekleri Sınav ve Sertifika piyasası üst kurulu ve yasası işliyor bile, 2006/5544 darbe yasası kapalı oturumda geçirildi, görmediniz. Sosyal anayasanız çoktan Hülagü yöntemiyle patlatıldı ve Piyasa anayasası oldu bile, işte o devletin adıdır Yeni Türkiye!
Sırada Eğitim Fakültelerinin kapatılması, öğretmen yetiştirme programlarının piyasaya devredilmesi var. Bunun için ara darbeye ihtiyaç kalmadı, fakültelerimizde bol miktarda haşhaş yutmuş öğretim üyesi var, direnecek halleri kalmadı, direnç refleksleri çoktan öldü.
Son altın vuruşu Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi eliyle yapacaklar. Haziran 2014’de MEB ile birlikte “Eğitim Fakültelerinin ve Eğitim Bilimleri Enstitülerinin geleceği” başlıklı yabancı uzmanlarla birlikte bir kongre düzenliyorlar. Bakan Nabi Avcı’nın masasındaki “Öğretmenlik Strateji Raporu” yasa taslağı bunun için bekletiliyor.
Şu kutuların içinde asıl sakladıkları Amerikan eğitim darbesinin siyasi sonuçları ne olur diye merak ediyorsunuzdur. İnleri dağıtılanlar başka partilere dağılırlar, doğaldır ki gittikleri yeri kendilerine benzetmeye çalışırlar ve mevcut partilerde yeni yapılar ortaya çıkar. Asıl sonuç şu olur; hepsi de halkın güvenini kaybeder, siyasi partiler anlamsızlaşır, halkın morali dibe vurur, ki, düşmanlarımızın beklediği de odur. O zaman bir kovboy gönderirler başımıza, biz de sürü gibi yayılırız.
Şu ders kitaplarıyla eğitilen nesillerle olacağı da budur. Hele hazırladıkları Din Eğitimi kitaplarında Hz.Muhammed’i karikatürle yan yana getirerek, bir yandan da din piyasası kurarak insanları dinden de soğutarak, varacakları yer bellidir, sömürge toplumudur…
Kara tablo çizdim, evet. Aklımızı başımıza almak düşer bize, bu işten hiçbir günahı olmayan yeni nesillere bırakılacak iş değildir bu! Öyleyse…
Kalk, birleş!
Diren, dayan, kucaklaş!

***