Dr. Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2021 Pazartesi

KIZILAYCILAR NE YAPMAK İSTİYOR?

KIZILAYCILAR NE YAPMAK İSTİYOR?




Dr. Tahir Tamer Kumkale
7 Şubat 2020


Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. 
En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

     Kızılay yönetiminin Başkent Gaz Şirketinden aldığı 8 Milyon Dolar bağışın 7.925.000 Doları doğrudan Ensar vakfına aktarılmış. 
Hukuksuzluk içinde hukuksuzluk yapılıyor. Devletten açıkça vergi kaçırılıyor ve buna Türk insanının göz bebeği Kızılay aracılık yapıyor.



     Çocukluğumun, gençliğimin ve ihtiyarlığımın en gurur verici unsuru olan KIZILAY imajını yıkan Kızılay Başkanı Kerem Kınık Efendi ve ekibini şiddetle kınıyorum.

Elimde kumbara kapı kapı dolaşıp bağış topladığım günleri hatırlayıp bugün gelinen noktadan sadece utanıyorum.
Eski Başkan Tekin Küçükaliyi yeniden göreve davet ediyorum. 
Bu konuda duyarlı olan Türk vatandaşlarından da kınama bekliyorum.

***

22 Eylül 2020 Salı

Hani Yunanlı Dostumuzdu?

Hani Yunanlı Dostumuzdu?



Dr. Tahir Tamer Kumkale
27 Ekim 2000 Cuma 

"OYUNA TEKRAR  GİRMEZSENİZ, BAŞARILI  OLMA  ŞANSINIZ HİÇ OLMAZ."

15 Ekim 2000 tarihinde yani bundan 2 hafta kadar önce Balıkesir Askeri hava alanına Nato manevraları dolayısıyla inen Yunan uçakları çiçeklerle ve dostluk gösterileri ile karşılandı. Bilahare tam 78 yıl sonra, ilk defa Yunan askerleri yine tatbikat amaçlı olarak İzmirde Doğanbey bölgesine çıkarma yaptılar. Birliğin komutanı Yunanlı Binbaşının dostluk mesajlarını medyamız Türk ve dünya kamuoyuna dağıttı.

Nato'nun "MUTLAK ZAFER" isimli tatbikatının senaryosu olarak başlatılan bu harekattan önce geçen ay, iki ülkenin GENELKURMAY BAŞKANLARI ile MİLLİ SAVUNMA BAKANLARI biraraya gelerek yakınlaşmanın son derece hassas olan askeri alana kaydırılmasını başardılar. Bu şekilde her iki ülke haklının özlediği ve arzu ettiği dostluğun boyutları her alanda gelişiyor ve genişliyordu.

İki hafta önceki iyimser hava, tatbikatın ortasında Yunanistan'ın kuvvetlerini tatbikattan geri çekmesi ile yepyeni ve belirsiz bir boyuta gidi. Ege'nin hava ve denizinde eskiden beri varolan sürtüşme yeniden başladı ve yeniden başlanılan noktaya dönüldü. Görülen manzara ve gelinen yer , iki kardeş halk arasında her alanda başlayan yakınlaşmanın maalesef Yunanlı politikacılara hiç bir retkisinin olmadığı ortaya koymaktadır.

Şimdi konuyu biraz adaha açarak ilişkilerin detayına inelim. Bilindiği gibi ülkemizi derinden yaralayan ve milletimizi acılara garkeden 17 Ağustos 1999 depremi ve bunu takibeden günlerde meydana gelen Atina Depremi esnasında komşu Türk ve Yunan yardım heyetlerinin birbirinin yardımına koşması iki millet arasında gerçek bir yumuşama ve dostluk havası yarattı.

Bunu; Kasım ayında İstanbulda yapılan AGİT Zirvesi ve Aralık ayında Helsinki'de yapılan Avrupa Birliği Zirvesi 'nde Türkiye lehinde alınan kararlara Yunanistan'ın istemeyerekte olsa katılması takip etti. 40 yıl aradan sonra iki ülke Dışişleri Bakanlarının karşılıklı ziyaretleri; yapılan görkemli karşılama törenleri; söylenen güzel sözler; uzatılan zeytin dalları; karşılıklı
müzisyenlerin konserleri; şimdilik çok basit birkaç konuyu kapsasa da imzalanan antlaşmalar; ve verilen sözler Türk kamuoyunda olduğu kadar batı kamuoyunda da şaşkınlık yarattı.

Acaba gerçekten barış geliyormu ? Dünyanın bu en kritik bölgesini paylaşan iki ülke aralarındaki Ege Denizi gerçek bir barış denizimi oluyor ?soruları sorulmaya başlandı.

Hangi sebeple olursa olsun, 27 EKİM 2000 tarihinde iki ülke ilişkilerinin geldiği nokta bütün anlaşmazlıklara rağmen sevindiricidir. Ama yeterli değildir. Her nekadar iki ülke
arasındaki büyük sorunlarda şu ana kadar hiç bir somut ilerleme görülmesede, başlayan ve devamında büyük yarar olan dialog süreci çok önemli bir gelişmedir. Tatbikatta başlayan anlaşmazlıkların çok önemli olmadığı değerlendirilmektedir.

25 Şubat'ta İstanbulda yapılan Türk-Yunan İş Konseyi Toplantısı çerçevesinde 120 Yunanlı işadamı ile gerçekleştirilen çalışmalarda ilişkilerin ekonomik alandaki geleceği açısından çok iyimser bir havanın doğmasına sebep olmuştur. Bu iyimser havada artarak devam etmektedir. İşadamları birbirlerini tanıdıkça birbirlerine güven duymaya başlamışlardır.

Yunan dostluğu ülkemizde yeni bir moda yaratmıştır. Yunan müziği çalan ve Yunan mutfağını sergileyen tavernalar sosyete kesimi arasında oldukça revaçta. 

Tabaklar kırılıyor. Sirtakiler oynanıyor. Yunan müziği ile halaylar çekiliyor. Gerçekten aradığımız ve iki tarafında ihtiyacı olan bu dostluk rüzgarlarının halkın içinden dalga dalga büyüyerek iki ülkeyi kaplaması en büyük dileğimiz. Bu şekilde dünyanın merkezinde yer alan bu iki ülke, sahip
oldukları doğal zenginlikleri birbirine düşmanlık için değil, kendi halklarının yararına kullanma imkanına kavuşurlar.

Anadolu Türkleri olarak Yunanlılarla ilişkilerimiz 1395 Niğbolu Zaferi ile başladı. 
Yıldırım Bayazıt 1397'de Atinayı zaptetti. Evranos Bey komutasındaki Osmanlı akıncıları Mora'nın işgalini tamamladılar. Yıldırım Bayazıt Timura yenilince Yunanlılara topraklarını iade ettik.

İkinci işgal ve kesintisiz Türk hakimiyetine giriş 1446'da Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçekleşti. Buradan başlayarak Mora'da istiklalin ilan edildiği 1830 yılına kadar tam 433 yıl Yunanlılar, Türk hakimiyeti altında ve çok uyumlu bir teba olarak yaşadılar. Asırlardır içiçe yaşamanın tabii sonucu olarak birçok ortak yanımız oldu. İnsanlarımız kaynaştı. Kültürlerimiz çok yakınlaştı. Birbirimize benzedik.

Bilindiği gibi; Yunan MEGAL-İ iDEA'sının temelinde (Büyük Yunanistan Hedefi) "Doğu Roma İmparatorluğunun bir Grek, yani Yunan Devleti olduğu ve bunun mirasçılarının da son çağ Yunan Devleti olduğu " iddiası ve yalanı vardır. 19 ncu Yüzyıl tarihçilerinin" Osmanlıyı çökertmek ve İmparatorluk içinde milliyetçilik akımlarının yayılarak çöküşü hızlandırmak "için ortaya attıkları bu yalana, Yunanlı yöneticiler bütün Yunan halkını inandırmışlardır. Bu iddia ile başlayan" Büyük Bizans" hayali birbuçuk asır boyunca ders kitaplarında yer almıştır. Yunan milleti tam 150 yıldır; birlik, beraberlik ve bütünlüğünü hayali Türk tehlikesi ile ayakta tutmaktadır. Yunan yönetimine hangi iktidar gelirse gelsin; bu büyük idealin elde edilmesi ilk hedeftir. Bu hedefe giden yolu tıkayan Türkler; tarihi ve en büyük düşmandır.

Bugünkü Yunan milleti; Osmanlı'ya karşı kullanılmak üzere Çarlık Rusyası başta olmak üzere İngiltere ve Fransa'nın desteği ile yaratılmıştır. Bu üç ülke Yunanlıyı güçlendirmek üzere her alanda birbirleri ile yarışmışlardır. Bunda da başarılı olmuşlardır. Bizansın hakiki sahipleri olan Anadolu Rumları'nın bugünkü Yunanistan Rumları ile dilleri dışında hiç bir ciddi bağlantıları ve ortak yönleri de mevcut değildir. Bu gerçek tarih kitaplarında pek çok belge ile ispat edilmiştir.

Yunanistan'ı ve Yunanlıyı ayakta tutan,birlik ,beraberlik ve bütünlüğünü sağlayan en büyük faktör hala sürdürülen"geleneksel Türk düşmanlığı"dır.

Bu genel tesbit ve değerlendirmeden sonra şimdide yıllardır çözüm bekleyen Türk-Yunan sorunlarına bir bakalım. Bilindiği gibi, bu sorunlar 1821'de bağımsızlık ayaklanmaları ile meydana çıkmış, 1829da Mora'da istiklallerini ilanı müteakip değişik şekillerde ve artarak günümüze kadar gelmiştir.

1923 Lozan Barışı; 1930'da başlayan Atatürk - Venizolos dostluğu; 1935'lerde başlayan Balkan Antantı içindeki birliktelik; 1941 de Almanlar tarafından istila edilen Yunan halkına acılı günlerinde uzatılanTürk dostluk eli ve yardım faaliyetleri; Nato'ya dahil olarak müşterek düşmana karşı ayni pakt içinde mütefik oluşumuz; Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı olan düşmanca tutum ve davranışını değiştirmemiştir.
 
Türk halkıda; 15 Mayıs 1915 - 9 Eylül 1920 arasındaki Anadolu saldırısında Yunanlıların Türk halkına karşı yürüttüğü acımasız ve haksız tutumu unutmamıştır. Yine ayni şekilde 1963-1974 arasında Kıbrıs Türk Toplumuna karşı sürdürülen planlı soykırımı da unutmamıştır.

Buna rağmen Türkiye ; Yunan düşmanlığını hiçbir zaman ve hiçbir platformda dile
getirmemiştir ve bunu dış ve iç politikasına alet etmemiştir. Bilakis ; Atatürk'ten itibaren "Türk ve Yunan Halkları arasındaki dostluğun her iki ülkenin yararına olacağı ve bundan her iki tarafında sayısız maddi ve manevi kazançları olacağı" her zeminde dile getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün uygulamaları ve gayretleri bunu gerçekleştirecek diyalogların başlaması yönünde olmuştur.

Oysa Yunan tarafı; kendisine uzatılan bu dostluk elini her zaman ve heryerde geri çevirirken " geleneksel Türk düşmanlığı " Yunanlı ve Türklerin iştirak ettiği bütün zeminlerde açıkça dile getirilmiştir. Bütün dünyanın gözü önünde ceryan eden bu olaylara tanık olmayan ülke sayısı pek azdır.

2000 li yıllara gelindiğinde; önce bağımsız Yunanistan'ın ,bilahare Büyük Bizans İmparatorluğu'nun kurulmasına kadar giden Megal-i İdea'nın on hedefinden yedisi gerçekleşmiştir. Türk -Yunan sorunlarının kaynağında YUNANİSTAN'ın bu hedeflere ulaşma azim ve iradesi yatmaktadır.

Bugüne kadar sağlanan bütün yumuşama ve yakınlaşmaya rağmen sorunların çözümü istikametinde hiçbir ileri ve somut adım atılmamıştır. Son zamanlardaki yakınlaşma süreci içerisinde üzerinde hiç konuşulmayan ve dialog konusu olarak ele alınmayan; herbiri başlıbaşına iki ülkeyi sıcak savaşa sürükleyebilecek sorunlar ana başlıkları ile şunlardır.

 1. Ege Hakimiyeti Sorunları
 - Antlaşmalara aykırı olarak Ege adalarının silahlandırılması
 - KARASULARI'nın genişletilmesi
 - EGE KIT'A SAHANLIĞI
 - Uçuş Kontrol Hattı (FIR HATTI)
 2. Nato Komuta Kontrol Sorunları
 3. Azınlıklar ve Batı Trakya Türk Halkının durumu
 4. Kıbrıs sorunu

Tatbikatta başlayan anlaşmazlığın kısa sürede sona ereceği düşünülürse , başlatılan ve devam edeceği değerlendirilen mevcut dialog süreci son derece yararlıdır ve Türkiyenin yıllardır uyguladığı tezine uygundur. Türkiye sorunların çözümü için "iki ülkenin dialog süreci ile birlikte bir uzlaşma zemini araması ve sorunların iki ülkenin birlikte çözmesi gerektiğini" daima istemiştir.

Oysa Yunanistan; dialogtan devamlı kaçınmıştır. Kendisine uzatılan eli israrla geri itmiştir. Sorunların çözümünü; "dialog ve karşılıklı uzlaşma ile değil, sorunların uluslararası platformlara taşınarak , bu platformlarda Türkiyeye Helen Uygarlığı hayranı olan diğer ülkelerle birlikte baskı uygulayarak alacağı desteklerle çözmeği" hedef almış ve uygulamıştır." Türkiyeyi her alanda uzlaşmaz gösterip, devamlı baskı ile bunaltmak" geleneksel politikası halini almıştır.

Şu anda gelinen noktada sorunların çözümüne ilişkin ortada herhangi bir yeşil ışık görülmemektedir. Yunanlı yine ayni Yunanlı'dır. Müzikte, sporda, eğlencede dostluğa "evet" demekte ve fakat yine" tek düşmanım Türkiyedir"diyebilmektedir. "Yunanistan'ın savunması doğuya, yani Türkiyeye karşıdır" tezinide israrla vurgulamaktadır.
 
30.000 Türk'ün katili olan PKK başının Yunanistan Büyükelçiliğinde ele geçirildiği ve Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu taşıdığı unutulmamıştır. Basınımızın ve muhteşem ratingli Televole proğramlarının yarattığı aşırı iyimser havaya bakılarak ortaya çıkan iyimser tablo bizi yanıltmamalıdır. Dialogun başlaması sorunların çözümü için iyi bir yola girdiğimizi gösterir. Fakat bu yolun oldukça engebeli ve zor olduğu unutulmamalıdır.

Bütün yetişme şartlarının Yunanlı politikacıları Türk düşmanlığına yönlendirmesi gerçeğine rağmen; bu politikacıların sokaktaki sade vatandaşının sesine kulak vermesi, iki ülke halkları arasında başlayan yakınlaşmayı anlayarak, Türk Düşmanlığı üzerine inşa ettikleri milli politikalarını bir kere daha gözden geçirmeleri gerekmektedir." Türk düşmanlığının mı ? Yoksa Türk dostluğunun mu ? ülkelerinin yararına olacağının" hesabını yapmalıdırlar.

Sanırım Yunanlı yöneticiler; aklı selimini ve mantıklarını kullanıp halkının sesine kulak verdikleri takdirde doğru yolu bulabileceklerdir. Burada Türkiye'ye düşen en önemli görev; yıllardır başlatmayı arzulayıp bir türlü muvaffak olamadıkları ve şimdi sahip oldukları "dialog süreci" nin durdurulmasına va aksamasına kesinlikle imkan tanımamalarıdır. Bu süreç; her halükarda ve her platformda devam ettirilmelidir. Sonunda Yunanlı politikacılar da Yunan halkının seviyesine inerek dostluk ve barışın erdemini göreceklerdir.

150 yıldır beyinleri Türk düşmanlığı ile yıkanan Yunan tarafının bu fikirlerinden kolaylıkla vazgeçemeyeceklerini, bunun zamana bağlı olduğu bilincinde olarak adımlarımızı temkinli ve dikkatli olarak atmak zorunlulunda olduğumuzu unutmamalıyız...

Dr. Tahir Tamer Kumkale
27 Ekim 2000 Cuma
 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale


***

26 Nisan 2020 Pazar

KIBRIS TÜRKTÜR VE TÜRK KALACAKTIR.

KIBRIS TÜRKTÜR VE TÜRK KALACAKTIR.



Dr. Tahir Tamer Kumkale
20 Temmuz 2018 Cuma

Efendiler ! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir. (Kemal Atatürk)

 20 Temmuz 2018 Cuma 

Bugün 20 Temmuz 2018, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Adasına Barış getirmek için gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatının 44 nci zafer yılını kutluyoruz.

1960 Londra ve Zürih Antlaşmaları ile kurulan ve Türkiye’nin garantör ülke olarak vazgeçilemez hukuki hakları bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde bugün hiçbir yaptırım gücümüz yoktur. Çünkü bugün sadece Kıbrıs Rum kesimini temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Mayıs 2004’den itibaren Avrupa Birliği üyesidir..

Türkiye, uluslararası anlaşmaların kendisine verdiği hukuki kazanımlarını hiç dikkate almadan, alınmayacağımız kesin olan AB üyeliği uğruna Kıbrıs’taki milli hak ve menfaatlerinden feragat etmiştir.

44 yıldır hür ve bağımsız olarak yaşayan Kıbrıs Türk toplumunun 13 Kasım 1983’te kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Türkiye dışında hiçbir ülke tanımamıştır. Çünkü tanınması için Türkiye ve KKTC yönetimi 44 yıldır ciddi hiçbir girişimde bulunmamıştır.

Dünyada Kıbrıs Türk ve Rum halkları kadar içişlerine karışılan ve üzerinde çıkar hesaplarının odaklandığı başka bir ülke yoktur. Dünyayı küresel çıkarları istikametinde yapılandırmak için çalışan küreselleşme mimarları, dünyanın jeopolitik merkezinde bulunan bu stratejik toprak parçası üzerinde yoğun çaba harcamaktadır.

Bugün Kıbrıs Adasını AB adına Helenizm’e teslim ederek Enosis’i gerçekleştirmek için Türk askerinin adadan çıkartılmasından başka çözüm olmadığını gören küresel güçler bunun için çeşitli senaryolar yazıyorlar ve figüran olarak KKTC ve Anadolu Türk toplumunu birlikte oynatabiliyorlar.

Küresel güçler hedeflerinden asla taviz vermek niyetinde değiller. Ne kadar haklı olursak olalım. Ne kadar hukuk üstünlüğümüz olursa olsun. Adamlar burayı ele geçirerek Türkleri Anadolu’ya hapsetmeyi kafalarına koymuşlar. Bunun fiziki olarak mümkün olmadığını gördüklerinden siyasi entrikalarla bunu bize yaptırma yoluna gidiyorlar.

Kıbrıs ile ilgili tam teslimiyetçi ve ilgisiz tutumumuz devam ettiği takdirde Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte Girit, Rodos ve diğer Ege adalarında kaderlerine terk ettiğimiz Türk toplumlarından farkı olmayacaktır. KKTC topraklarının kaybı Anadolu Türk toplumunun bundan sonraki yaşantısında da önemli bir dönüm noktası olacaktır. Kıbrıs’ta kazanılan hakların her ne pahasına olursa olsun korunması kaçınılmaz bir zorunluluktur..

Kıbrıs’ta TSK’nin barış harekâtı ile 44 yıldır gerçek çözümün bulunduğunu, geçen süre içinde tek kişinin dahi burnunun kanamadığını, adada demokrasinin hâkim olduğu bir Türk devletinin yaşadığını, Türkiye’nin bu devletin ilelebet yaşatılması gibi bir tarihi misyonunun olduğu gerçeğini unutmamalıyız.

400 yıllık Türk yurdu yavruvatan Kıbrıs’ta ay yıldızlı bayrağın gönderden inmemesi, ezan seslerinin asla susmaması için Türk milletinin tüm varlığı ile mücadele edeceğine inanıyorum. Bu küçük adada kanla oluşturulan kutsal vatan topraklarının kâğıt üzerindeki sanal birlikteliklerle elimizden alınacağına ihtimal vermiyorum.

Kıbrıs’ın daima Türk kalacağını vurgularken, Kıbrıs topraklarını vatanlaştıran kahraman şehit ve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhları şad olsun..

Dr. Tahir Tamer Kumkale

20 Temmuz 2018 Cuma

http://kumkale.net/yazi.asp?id=3187

26 Şubat 2017 Pazar

GÜNÜMÜZDE KAVGAYA DEĞİL, SÜREKLİ HOŞGÖRÜ ORTAMINA İHTİYACIMIZ VARDIR..


GÜNÜMÜZDE KAVGAYA DEĞİL, SÜREKLİ HOŞGÖRÜ ORTAMINA İHTİYACIMIZ VARDIR..



Dr. Tahir Tamer Kumkale, 
21 Şubat 2017


Cumhuriyetimiz öyle zannedildiği gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında cumhuriyet müesseselerimizi müdafaa için lazım olan yapmaya hazırız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)
————————————

Müjdat Gezen Sanat Merkezini kundaklamanın akla, mantığa , edebe, ahlaka ve özellikle de hukuka uygun bir yanı yoktur. Yapanı ve yaptıranları şiddetle kınıyorum.

Bu olay içinde bulunduğumuz çok kritik siyasi ve sosyal ortamda vah vah diyerek geçiştirilemeyecek kadar önemlidir.

Anayasalar, bir partinin ve bir zümrenin malı değildir. Tüm toplum bireylerinin bu coğrafyada müşterek yaşam şartlarını düzenleyen temel belgelerdir. Toplumu ayrıştıran değil, bir arada tutmayı sağlayan ana kurallara halkın çoğunluğun verdiği destek ile Anayasalar canlı ve uzun ömürlü olurlar..

EVET kadar HAYIR oyları’da yasal ve kutsaldır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu başta olmak üzere devlet erkini elde tutan kişilerin toplumsal uzlaşıyı sağlayacak yerde devletin tüm organlarının imkan ve kabiliyetini HAYIR cephesini terörist ilan eden şekildeki ifadeleri toplumu çok germiştir. Bu gerginliğin ipler kopmadan gevşetilmesi acil sorun olarak ortadadır.

Çok basit bir halk iradesinin tespit edilmesi işlemini toplum kesimlerini birbiri ile çatıştırmak için kullanmak çok tehlikelidir. Referandum yarışında taşlar, sopalar, baltalar ve bombalara asla yer yoktur.

16 Nisan’a kadar ortam daha da gerilmeden toplumun sinir sistemini yatıştırıcı davranışlar içine girilmesi yönetimin öncelikli sorumluluğu ve görevidir.

İşte böyle durumlarda daha çok hoşgörülü olmaya, yani sanata ve sanatçıya, yani Müjdat Gezen gibi sanatçı kişilere çok ihtiyacımız vardır. Referandum yarışında tüm sanatçılarımızın sazıyla, sesiyle, sözüyle, şiiriyle, şarkı ve türküsü ile, resmi ve karikatürü ile, tiyatro ve sineması ile yer alarak ortamın bir bayram havasına dönmesini sağlamak mevcut yönetimin öncelikli ve kaçınılmaz görevidir.

İnşallah Müjdat Gezen Sanat Merkezine yapılan kundaklama saldırısı, sanatçılarımızla yaratılacak hoşgörü ortamı için seferberlik ilan etmeleri yolunda ciddi bir uyarı olur..

https://kumkale.wordpress.com/2017/02/21/773/



***

9 Eylül 2015 Çarşamba

HAYDİ KILIÇDAROĞLU… MEYDAN SENİN…




HAYDİ KILIÇDAROĞLU… MEYDAN SENİN…



Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)

Gazi’nin yukarıdaki sözü felaket gelmeden önce önleyici çarelerin alınmasını öngörüyor. Ama felaket gelip çatmasına rağmen hiç kimse kendisini tedbir almak için yetkili ve sorumlu görmüyor.. Tedbir aldığını sanan ve ortalıkta yetkili olarak gezenlerin ise ülkenin başındaki tehlikelerden bihaber olduğu görülüyor.
.- Hükumet kurma sırası CHP lideri Kılıçdaroğlu’nda. Demokratik teamüller ve hukuk düzeni bunu gerektiriyor. Ve bu husus tüm CHP yöneticileri tarafından dile getiriliyor..
– Fakat Cumhurbaşkanı kendi proğramına uygun olarak ülkeyi seçime götürüyor. Ve açıkça “Ey Kılıçdaroğlu ben sana bu görevi vermem” diyor..
– Hükumeti kurmak Kılıçdaroğlu’nun hakkıdır. Bilindiği gibi hak verilmez . Alınır. Hakkı olanlar ve kendini gerçekten haklı görenler, gider hakkını alır.
– İşte şimdi Kılıçdaroğlu’nun gerçek bir lider olup olmadığının test edildiği bir gerçekle karşı karşıya bulunulmaktadır.
– Milyonlarca insanı temsil eden Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam derhal 132 CHP Milletvekili, 81 CHP il başkanı ile birlikte Beştepe’deki sarayın önüne giderdim. Ve derdim ki; ” Sen vermiyorsun ben almaya geldim. Bu görevi alana kadar kapındayım. Verene kadar CHP’ye oy veren milyonları kapına dizeceğim. Vede hakkımı alıp gideceğim. Çünkü AKP’nin bugüne yaptığı seçimlerin tamamı şaibeli olduğundan her defasında bizler kaybediyoruz. Bu defa milleti seçimlere ben CHP Hükumeti olarak götüreceğim.”
– Bu söylediklerim çok doğal bir demokratik haktır. Demokrasilere haklar verilmez alınır.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu meydan sizin. İktidarı isteyip istemediğinizi bu millete gösterin. Bunu yaptığınız takdirde gerçek gücünüzü, yani sadece CHP’nin değil ülkenin % 60’nın temsilcisi olduğunuzu göreceksiniz.
HAYDİ CHP’Lİ KARDEŞLERİM. HODRİ MEYDAN….
GÖTÜRÜN GENEL BAŞKANINIZI SARAYIN KAPILARINA..
ÇARE SARAYDA DEĞİL, ÇARE SİZDE..

Dr. Tahir Tamer Kumkale
http://www.kumkale.net
https://kumkale.wordpress.com



https://kumkale.wordpress.com/2015/08/21/haydi-kilicdaroglu-meydan-senin/

19 Mart 2015 Perşembe

Araç Muayene Rezaleti,




Araç Muayene Rezaleti,


 24 Temmuz 2000 Pazartesi 

Son derece sakin yaratılışlı bir insan olduğumu söylüyorlar. Evet ben kolay sinirlenmem. Büyük olaylar karşısında dahada sakin olurum , mantığımı çalıştırır ve aklıselimimi kullanırım. Kısacası kolay kızmam. Kolay kızmadığım için, insanlarla kavga ve münakaşada etmem. Daima diyalog ve hoşgörünün hakim olmasını isterim. 30 yıllık meslek hayatımda uygulamaya çalıştığım bu davranışımı yaratılıştan gelen bir karakter olarak değerlendiriyorum.

Bütün sakin ve sabırlı davranışıma rağmen bugün YEDİKULE TRAFİK MUAYENE İSTASYONU' nda bir vatandaş olarak gördüklerim ve yaşadıklarım beni çıldırttı. Adeta kendimi tanıyamadım. Yaşım ve tecrübem gereği olması gerekeni yaparak oradan nasıl sağ salim çıktığımı ve kaçtığımı bilemiyorum.

1972 yılında 25 yaşında ehliyet sahibi oldum. 28 yıllık tecrübeli bir şoförüm. Bomboş yolda dahi inatla ve israrla trafik kaidelerine aynen uyarım. Arabama daima bakım yaptığım ve yaptırdığım gibi, her türlü vergisinide önceden yatırmayı adet haline getirmişimdir. Bunu çok önemli bir vatandaşlık görevi telakki ederim. Saatlerce sıra beklemek bahasına bu görevi hiç aksatmam. Bu seferde 31 Temmuz'da dolacak araç fenni muayanesi için İstanbulda yaşayan ve arabası olan her Türk vatandaşı gibi göğsümü gere gere, bir tam işgünümü heba etmeyi de göze alarak arabamı muayeneye götürdüm.

Keşke götürmez olsaydım. Buradaki düzensizlik, kargaşa ve keşmekeşi anlatmaya kağıt ve sayfa yetmez. "BU MİLLET SİZE NE YAPTI EY YETKİLİLER?" Günahtır. Yazıktır bu millete. Yarışma açsanız böyle kargaşa yaratamazsınız. Böyle karmaşa olamaz . Mümkün değildir . İnsan hayalinde bile böyle bir kargaşa yaratamaz. İnsanlar böyle horlanmak ve aşağılanmak için çok büyük bir suçmu işlediler?

Size kim bu millete eziyet ve işkence yapma hakkı veriyor ey sayın yetkililer.
Boşa geçen zamanamı yanarsın!. Boşanan sinir sisteminemi yanarsın!. Gördüğüm manzarayı ve layık tutulduğum muameleyi şikayet edecek makam ve merci olmamasına mı yanarsın.!

Balık kokunca tuzlanırmış. Tuz kokmuş. Kokular yedi cihanı sarmış ey yöneticiler. Burnunuz neden koku almıyor.? Neden buradaki düzensizliğe el koymuuyor ve çare bulmuyorsunuz. ? Yoksa hepiniz hala sıcak tatilindemisiniz ?

Bu şartlarda arabamın muayenesini yaptırabilmem mümkün görülmediğinden muayenesi yapılmamış araba ile gezeceğim. Eğer bana neden yaptırmadın diyen olursada ona bu yazının fotokopisini göstereceğim. Cezamı vermeye hazırım. Çünkü araç muayene istasyonunda normal şartlarda araç muayenesi yaptırabilmenin cezasına katlanmak çok ağır. Buna dayanmak her insanın harcı değil.

Şimdi buradan sayın İstanbul Valisine ve sayın İstanbul Emniyet Müdürüne birkaç şey söylemek istiyorum. Sayın Devlet ve İstanbul büyüklerim; bu makamlar sizlerle kaim değildir. Oturduğunuz o koltuklar sizlere milletin emanetidir. Nöbeti devredeceksiniz ve yaşınız gelince sizde bizler gibi sade vatandaş olarak bu milletin içine döneceksiniz. Medeni alemin bir gereği olarak mutlaka şahsınıza veya eşinize ait kullandığınız bir arabanız olacaktır. İşte o zaman sizde benim gibi bir sade vatandaş olarak arabanızın emniyeti için en tabii vazifenizi icra edecek ve aracınızın rutin muayenesini yaptırmak isteyeceksiniz.

İşte, sizde benim gibi böyle bir istasyona girdiğinizde benim ve benim gibi diğer sade yurttaşlarınızın yaşadıklarını yaşamak istemiyorsanız. Lütfen makam ve mevkiler elinizde iken ve hala yetkiniz varken, Lütfen tedbir alınız. Tedbir o kadar da zor değil. Bir kere görüp yaşamanız kafi. İsterseniz padişah 4 ncü Murad misali Tebdili Kıyafet yapın ve yarın sabah şahsi aracınızla Yedikule Araç Muayene istasyonuna vatandaş gibi gelin ve gerçekleri bizzat yaşayın.

Yukarıda yazdığım olay çok basit ve rutin bir denetleme noksanlığını gösteriyor. Bu millet bunlara layık değil. Milletimiz insanca ve dürüst muamele bekliyor ve bunu herzaman hakediyor. Sayın Sadettin TANTAN gibi bir içişleri bakanının görev yaptığı bir dönemde bana ve benimle birlikte istanbulda araç muayenesi yaptırmak zorunda bulunan 1.5 millyon araç sahibine reva görülen bu muameleler bu devirde bize acı veriyor.

Utanıyorum... Utanıyorum... Utanıyorum... Beni utandıran basiretsiz yöneticilerimi kınıyorum.

En basit bir trafik işleminin dahi birilerine rant elde etmek için kullanılmasını anlamıyorum. Anlayamıyorum. İnşallah bu cennet vatanı kendi vatandaşına cehennem yapan zihniyetten bu milleti kurtaracak basiretli ve cesaretli yöneticilemizin özlemini daha çok uzun süreler çekmeyiz.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
24 Temmuz 2000 Pazartesi

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=58

.